|  | İbnülemin Mahmut Kemal İnal Hoş Seda Kitabı Hakkında Bir Yazı: |  | 
|  08-20-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   İbnülemin Mahmut Kemal İnal Hoş Seda Kitabı Hakkında Bir Yazı:Hoş Seda kitabı hakkında bir yazı: Aşkın lisanı musiki Yazan: Beyaz Arif Akbaş Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş  İbnülemin Mahmut Kemal İnal'ın son eseri bu söze nazire yaparcasına "Hoş Sada" ismiyle 1955 yılında Hasan Ali Yücel'in gayretleriyle basılabilmiştir  Son asır Türk mu*****inaslarına dair olan bu eser pek çok yerlerden istenmiş; ünlü bibliyograf hiçbirine muvafakat cevabı vermemiştir  Türkiye İş Bankasıa´nın memleket kültürüne yardım düşüncesiyle eseri istemesi sonucu İnan ret cevabı verememiştir  Bilindiği gibi İbnülemin kitaplarını çoğunlukla sipariş üzerine yazıyordu ve kitabın yazılma süreci son derece çetrefilli oluyordu  Ondan kitap için söz aldıktan sonra İş Bankası kendisine bir de teşekkür mektubu yazıp yollamıştır  İbnülemin o sıralar hastalanıyor ve sanki kitabı bitiremeyeceği endişesini taşıyordu  Bu esnada 7 forma dizilmiş fakat kağıt sıkıntısı nedeniyle gecikmeler oluyordu  Kemal İnal, eseri bitiremeyeceği içine doğmuş gibi acele ediyordu  Kağıt sıkıntısı nedeniyle Hasan Alia´ye yazdığı mektuptan anlaşıldığı kadarıyla Üstat adını yazamayacak kadar hasta ve yorgundur  Ne yazık ki kitabı bitirmek nasip olmadan Mahmut İnal Bey baki aleme göçmüştür  Bugün Türk irfanın kıymetli mahsulleri arasına katılan, acı bir kesilişle natamam da olsa, bu eser; Üstada´ın son kitabı olmuştur  Doksan yıla yaklaşan ömründe cimri denebilecek tasarrufla yaşayıp yazı, kitap vesika ve Türk-İslam eserlerini toplayarak müsrif denecek bir eli açıklıkla hepsini milletine bırakmış olan İbnülemin sonsuz hürmete layık bir alimimizdir  Eski Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel "Hoş Sada"nın giriş yazısının sonunu onun şu veciz cümleleriyle bitirir; 'Allah bes, baki heves    ' Kitaba başta Hasan Ali Yücel olmak üzere, Kazım İsmail Gürkan, Ahmet Hamdi Tanpınar, Muzaffer Esat Güçhan ve Avni Aktunç birer yazı yazarak katkıda bulunmuştur  İsmail Gürkan, onunla ilgili ilginç bir hatırasından söz açıyor bu yazısında  Ona göre 'gençliğindeki güzelliğinin İstanbul'da bir (Hadise) oluşunun başlıca ispatı da sayısı yirmiyi aşan izdivaç namzetlerinin (evlilik adayları) hep münkesir birer aşık olarak ondan mehcur olduklarını bilmeleri, hatta ikrar etmeleri idi  Üstada´ın azami derecede sübjektif olduğu birinci mevzu bu idi  Bu izdivaç hikayeleri arasında bir tanesi -namzet hanımın pek büyük makam sahibi bir zatın kerimesi olması dolaysıyla- devrinin sosyetesinde uzun yıllar günün meselesi olmuş, kendisine göre (kısmet olmadığı için), muarızlarına göre ise namzet genç kız İbnülemin'i görünce beğenmeyip başkasını tercih ettiği için izdivaç suya düşmüştü  ' Aradan yarım asır geçtikten sonra o yıllarda Dr  Gürkan bu hanımı tedavi ediyordu  Yine doktorun sözlerine göre; 'Hayattan ununu çoktan elemiş, eleğini asmış olan bu maruf ve çok zeki hanımefendi, Mahmut Kemal ile evlenmemiş olmaktan şimdi çok pişmanlık duyduğunu ona söylemek arzusuna -kim bilir hangi saikle- kapıldı  Üstadı beraber alarak hastayı ziyaret ettik  Hanımefendi birkaç şahidin huzurunda ikrarda bulunarak üstada hudutsuz bir keyif bağışladı  ' İbnülemin orada bulunanların beyanına göre o gün hayatının müstesna günlerinden birini yaşadı ve ölümüne kadar bu itirafı her yerde tekrarladı  Ona mutluluk veren bu olaydan birkaç gün sonra ciddiyet ve vakarına bazen de gazap ifadesi veren çizgilerle dolu çehresinde zeka parıltılarıyla belirginleşen sevimli gözleri birden söndü  İbnülemin Mahmut Kemal'e dair belki de en nitelikli yazıyı şimdiye kadar sadece Tanpınar yazmıştır  Tanpınar'ın yazısında da bir kusur dışında onu yeterince tanımamıza mahal veren zengin bir bilgi mevcuttur  Tanpınar bakınız onu nasıl anlatmış; 'Selamlaşmakla başlayan münasebetimiz -zavallı Tevfik, senin odanda-sonuna doğru benim için oldukça şaşırtıcı, fakat ciddi bir dostluk oldu  Çünkü bu çalışkan, zeki, iyi kalpli olduğu kadar tok sözlü, alıngan, mütecessis ve dedikoducu her manasıyla acayip adamla hemen hemen müşterek hiçbir tarafımız yoktu  Şiir, musiki, düşünce, değerleri alış tarzı, hatta kültürün kendisi aynı değildi  ' Tanpınar ve İnal ayrı nesillerden ve ufuklardan gelen insanlardır  Fakat kendi nesillerinden gelen yabancılardan çok daha fazla ortak yönleri bulunmaktaydı bu iki adamın  İkisinde de kültürel derinlik muazzam boyutta idi  Her şeye rağmen Tanpınar sözü geçen yazısında onu çok sevdiğini de belirtmekten kaçınmıyor  Kendi ifadesiyle bu durumu Tanpınar: "Diyebilirim ki, onu sevilmesini istediği şekilde sevenlerden biriydim; yani her lahza bende esas olan bir takım şeyleri feda etmiş görünerek" diyerek açıklıyordu  İbnülemin'in herkesle münasebeti bir protokollerden ibaret gibiydi ve kendi sınırlarına girebilmenin ilk şartı, 'Ya beni olduğum gibi kabul edersiniz, yahut sizin için yokum' düsturunu kabullenmeyi gerektiriyordu  Tanpınar'ın deyimiyle zamanımızın hakkıyla hitap etmesi imkansız birtakım modalarda gecikmiş, bizim anlayamayacağımız şekilde zeki ve eğlenceli adam bazı büyük meziyetlerle doğmuştu  İnal hayatı ve insanları severdi  Çoğu insanın kıskanacağı ölçüde canlıydı  Kibarlığı bir yana, unutulma korkusuyla karışık garip ve ısrarlı bir yapısı vardı  Bugünün dünyasında çoğu insanda olmayan bu özellik eskilerin tabiriyle bir ahde vefa idi  Gençlikten hoşlanır ve daima onu arardı  Yaşlılardan ziyade gençleri sevdiğini birçok dostu anlatmaktadır  Hakikaten meclisinde en fazla itibar görenler ondan 30-40 yaş küçük olanlardı  İbnülemin "çağı olmayan" bir insandır  Dante'nin İlahi Komedi'sindeki arafta bulunan bir ruhu temsil eder sanki kişiliği  Kıyafetlerinden düşüncelerine kadar her şeyiyle karışık bir zamandan, bir çeşit üst üstelikten (kamil) geliyordu  "Onunla ancak çok eski ve karışık bir kitabı okur gibi karşılaşmak mümkündü  " [A  H  T  ] Bu mazi adamında çileli araştırmalarla veya şaşırtıcı tesadüflerle elde edebileceğimiz, zamanından kopmuş şeylerin lezzeti vardı  Tanpınar'ı ona bağlayan şey, bu hali ve biraz da bunun tabii neticesi olan yalnızlığı idi  Belki İbnülemin Bey bu yalnızlığının kendisi bile farkında değildi  Hayat anlayışı değiştirilemez ritüellerden örülmüştü sanki  Sanki yalnızlığının emrinde yaşayan bir müride benziyordu  Kişiliğini, o tatlı yapmacığı bol hiddetlere ve yalnızlığa götüren durum hep bu hayatla zaruri bağlarını koparmasıyla alakalı idi  Bunu da anlayışla karşılamak gerekiyor çünkü o hayatını ilime vakfetmiş bir insandı  Aslında yalnızlığa tahammülü olmayan bir kişiliği vardı, fakat içinden gelmiş olduğu gelenek, çevresiyle olan ilişkilerine, ihtiyarilik içinde davranmasını gerektiriyordu  "Meclisinde bunu ister istemez sezdiği için, her lahza coşturmasını bildiği neşeye daima biraz hüzün karışırdı  " Sevincin veya mutluluğun içindeki bir hüzün  Tıpkı canlı bir kaynağın içinde sessizce salınan yosunlar gibi  Ahmet Hamdi Tanpınar bu güzel yazısının bir yerinde bana göre ona büyük bir haksızlık yapıyor  Burada alıntılamak istiyorum; "Niçin söylemeyelim, bu canlılığı ve çalışkanlığı ile hepimizi şaşırtan adam, bir kalıntı idi  " Bu cümle o günün tek parti zihniyetinin geleneksel değerlere saldırışının ifadesi olabilecek tipik bir cümledir  Tanpınar da ne yazık ki bu algı bozukluğunun tezahüründen kurtulamıyor  Hatta bu cümlenin geçtiği paragrafta bir yerde ona şaka yollu yine aynı anlayışın yansıması olarak "Son müstemlekat nazırı" diyor  "Kalıntı" ifadesi İnal için son derece kaba ve yersiz bir sözcüktür  Hemen hemen 10 bin sayfayı bulan eserleri ve ömrü boyunca elinden geçen onca belge ve kağıda binaen böyle bir değerlendirme yapmak ve niçin söylemeyelim aşağılamak Tanpınar gibi usta bir kaleme yakışır mı? Bugün itibariyle İnal'ın temsil ettiği çizgi bizim geleneğimizdir  O günlerde Tanpınar'ın da zaman zaman dahil olduğu anlayış ise bugün için tam manasıyla kalıntıdır  Kalıntı yani bir nevi bünyeye dahil olmayan, olamayan atık unsurlar  İbnülemin Mahmut Kemal Bey, bazı deprem fay hatlarında olduğu gibi, Babıali'nin en eski tabakalarıyla yeniye en yakının çetrefil bir ilişkinin kurucu köprüsü gibiydi  Kitaplarını çekici yapan taraf da bu olsa gerek  İbnülemin Bey çağının aydınlarının dediği gibi, sonradan gelen bir tanıklık gibi yazardı  Ve bunları da muhakkak belgelere dayandırmak isterdi  Onun için en değerli varlığı kitapları ve arşivini oluşturan kişisel kütüphanesiydi  Bir keresinde ona hayatındaki en mühim olay sorulmuştu  O bunu; mütareke sıralarında, bütün ömrünce topladığı kitap, yazı, kıymetli ve tarihi eşyanın işgal kuvvetleri tarafından baba ocağından zorla alınmasını ve bunların perişan olmasını görmesi, diyerek yanıtlamıştı  İnal'ın iki yıl sonra evi kendisine teslim edildiğinde bu olayı şöyle anlatır  "Evimiz, dört duvardan ibaret denilebilecek bir halde harap ve içi tamamıyla boş olarak bize teslim edildi  Yazma kitap sahifelerinin ve bazı mühim evrakın nerede kullanıldığını söylemekten haya ederim  Garp medeniyetinin ne demek olduğunu zaten bilirdik, bu defa daha iyi öğrendik  " İnal'ın muazzam zengin kütüphanesinin bu yıllarda tuvalet kağıdı olarak kullanıldığını düşünebiliyor musunuz? Gerçi biz de bir dönem Osmanlı Devlet arşivini kağıt balyası fiyatına Bulgaristan'a satmışız  Şimdi o belgelerin fotokopilerini bile zor alabiliyoruz  Bir devlet için arşivi maddi hazinesinden daha değerlidir  Arşivimiz bizim belleğimiz ve kültürümüzdür  İnal bunu korumaya çalışan ender alimlerimizden birisidir kuşkusuz  Bakın bu konuda Tanpınar ne düşünüyor: "Toplamak, tasnif etmek ve dikkatle saklamak  Böylece koleksiyon yavaş yavaş teşekkül edince, boşluklar kendiliğinden meydana çıkar  İşte o zaman arama ve bulma başlar  Bir bakıma eseri zaman içinde bir merak ve ihtirasın etrafında kendiliğinden bir istalaktit gibi teşekkül etti; o kadar, yalnız malzemesinden hissini bırakır  Bazı kuş yuvaları gibi en dağınık ve birbirine yabancı unsurları ifrazlarıyla birleştirerek, bütün bir kütüphaneyi hazırladı  " Bu yapısıyla İnal tutucu derecede kitaplar ve yazılar konusunda kendisine sadık olmuştur  En hassas ve titiz olduğu konu kitaplardır  Bir keresinde aradığı bir kitap için selamı sabahı kestiği bir dostuyla tekrar barışmak zorunda kaldığını itiraf etmiştir  Benzer bir hassasiyeti Kutadgu Bilig için Ali Emiri Efendi de olduğunu hatırlıyorum  Bu kitabı elde etmek için satın alacak parayı temin edeceği süre zarfında kitap satılmasın diye sahafı dükkanına kilitlemiştir  Çevresiyle ve kendisiyle bir yığın anlaşmazlık yaşayan fakat bütün bu anlaşmazlıkların ortasında "kurduğu iç ahengiyle" yegane eserler meydana getiren İnal, Türk düşünce tarihi içinde yeri doldurulamaz bir boşluk yaratmıştır  Kayıp zamanın şaşırtıcı bir sayıklamasına benzeyen Mahmut İnal Bey, aziz hatırasıyla kıymetli bir mücevher gibi her zaman Türk irfanının kalbinde yer edecektir  Bir keresinde musikiye 'lisanı aşk' demiştir üstat  Lisanı Aşk olan Hoş Seda, Hicri 1200 senesinden itibaren yetişen musiki erbabının hayat hikayelerini ve resimlerini içerir  Dört kısma ayrılmıştır: 1- Bestekarlar 2- Sazendeler 3- Hafızlar, mevlit, ilahi, durak ve nat'hanlar ve hanende namıyla beste, şarkı, semai ve saire okuyanlar 4- Musikiye ve erbabına ait bazı mebhaslar ve fıkralar  'Kaybettiği alemden bir gölge gibi dolaşan' bu düşünce adamımızın sesi şu gök kubbede her zaman bir hoş seda olarak yankılanacaktır  Sözlerimi onun İstanbul Üniversitesia´nde adına düzenlenen jübiledeki tek satırlık konuşmasıyla bitirmek istiyorum  Allah bes, baki heves    Kaynak : Wikipedia | 
|   | 
|  | 
|  |