|  | Darwinizm Nin Batıl Bir İnançtır Tan Farkı Yoktur |  | 
|  08-16-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Darwinizm Nin Batıl Bir İnançtır Tan Farkı YokturDarwinizm 19  Yüzyılda bilim adamlarının ve Charles Darwin'in amatör araştırma ve gözlemleri sonucunda keşfedilen ve bilim çevrelerine sunulan bir teori değildir  Kökenleri, çok daha eskilerde yaşamış olan maddeci felsefecilere dayanmaktadır  Darwinist inanışlarla ilk olarak bundan birkaç bin yıl önce var olan çoktanrılı ve maddeci Sümer ve Yunan dinlerinde karşılaşıyoruz  Dolayısıyla Charles Darwin, evrim fikrini ilk ortaya atan kişi değil, bu inancın genel esas ve itikatlarının ana çerçevesini çizen, öğretilerini şekillendiren, daha sonra da kurumsallaştıran amatör bir araştırmacıdır   Putperest Sümerlerin Allah'ı inkar eden ve canlıların başıboş bir evrim süreciyle oluştuğunu ifade eden yazıtları Darwinizm dininin belkemiğini oluşturan izahlardır  14 Sümer yazıtları incelendiğinde, ilk başta bir su karmaşasından söz edildiği ve bu su karmaşasının içerisinden birdenbire Lahau ve Lahamu adlı tanrıların ortaya çıktığı iddiası görülür  Bu batıl inanışa göre, ibadet edilen bu putlar ilk önce kendi kendilerini var etmişler, daha sonra da evrimleşerek diğer maddeleri ve canlıları oluşturmuşlardır  Yani canlılık cansız su kaosundan birdenbire oluşmuştur  Buradaki vurgu "madde ve evrenin ilk olarak sudan ortaya çıktığı ve canlıların cansız maddelerden oluştuğu" inancını savunan evrimci bakış açısıyla çok büyük bir uyum göstermektedir  Dolayısıyla kainatın bir evrimleşme süreciyle oluştuğuna dair batıl inanç Sümer dinlerinde de bulunmaktadır   Mısır dinler tarihi incelendiğinde de aynı batıl inanışlarla karşılaşırız  Herhangi bir bilimsel dayanağı olmayan bu saçma anlayışa göre "Yılan, kurbağa, solucan ve farelerin, su baskınlarıyla taşan Nil ırmağının çamurlarından oluştuklarına"15 inanılırdı  Yani Mısır dinlerinde de Yaratıcı inkar edilmiş, "canlıların tesadüfler sonucunda balçıklardan" oluştuğuna inanılmıştı  Bunun yanı sıra Babil ve Mısırlılara ait yaratılış hikayelerinde de "yeryüzünün ve yaşamın ortaya çıktığına inanılan ilk deniz" fikri yer almaktadır İlkçağlardan beri dünyada putperest toplumlar olmuştur  Her dönemde ve her toplumda insanlar kendi kendilerine farklı putlar oluşturmuşlardır  Darwinistler nasıl tesadüfleri ve cansız varlıkları yaratıcı putlar olarak kabul ediyorlarsa, sapkın inanışa sahip toplumlarda da benzer varlıklar put edinmiştir Sümerlerin batıl inancında Su Tanrısının emriyle insanın gerçekdışı yaratılış aşamalarının anlatıldığı tabletler Mezopotamyadaki sözde Güneş Tanrısının önünde dua eden Hamurabi  Ortadakiler: Sümerlilerin Su Tanrılarını sembolize eden resimler   Bu düşüncenin artık tarihe karıştığını ve eski uygarlıklarla birlikte yok olduğunu sanmak çok büyük bir yanılgı olacaktır  Çünkü günümüzde de evrimciler aynı mantığı savunmakta ve "ilk deniz" ya da "su kaosu" fikrini, "ilkel çorba" ismiyle bilim dünyasına kabul ettirmeye çalışmaktadırlar  Evrim teorisinin bu iddiasına göreyse, dört milyar yıl kadar önce ilkel dünya atmosferinde canlılığın varlığı için gereken karbon ve fosfor gibi birçok cansız kimyasal madde en uygun şartlarda ve en uygun miktarlarda, tesadüfi birtakım faktörlerin etkisi ile suda biraraya gelmişler, bu arada devreye yıldırımlar, fırtınalar ve sarsıntılar girmiş, canlılığın ilk yapıtaşı olan amino asitleri oluşturmuşlardır  Bu aminositler yine aynı tesadüflerin sonucunda proteinleri, bu proteinler hücreleri oluşturur, bu tesadüfler zinciri devam eder ve sonucunda insana ulaşır… Geçmişte olduğu gibi, günümüzde de birçok toplumda insanlar timsah, inek gibi hayvanlara veya su, ateş gibi cansız varlıklara tapmakta, onları yaratıcı ilahlar olarak kabul edebilmektedirler  Böyle bir inanışın akla, mantığa ve vicdana uyan hiçbir yönü yoktur  Bir timsahın hiçbir şeye güç yetiremeyecek, hiçbir şeye akıl erdiremeyecek kadar aciz ve şuursuz bir varlık olduğu açıktır  İşte Darwinistler de, böyle garip ve akıl almaz bir inanışa sahiptirler  Onlar timsahları, ateşi değil ama tesadüfleri, cansız ve şuursuz atomları, yaratıcı güç olarak kabul eder ve bu inanca bir dine bağlanır gibi bağlanırlar   Oysa cansız maddelerin biraraya gelerek canlılığı oluşturabilecekleri iddiası, bugüne kadar hiçbir deney ya da gözlem tarafından doğrulanmamış, bilim dışı bir iddiadır  Her canlı hücre, bir başka canlı hücrenin çoğalmasıyla oluşur  Dünya üzerindeki hiçkimse, en gelişmiş laboratuvarlarda dahi, cansız maddeleri biraraya getirerek canlı bir hücre yapmayı başaramamıştır  Bu ise ilk hücrenin mutlak surette bilinçli bir biçimde yaratıldığını göstermektedir   Evrimcilerin akıl ve bilim dışı iddialarına göre, ilkel atmosferde karbon ve fosfor gibi birçok kimyasal madde, yıldırımların, rüzgarların etkisiyle en uygun miktarda biraraya gelerek canlılığı oluşturmuştur  Gerçekte böyle bir inancın, putperestlerin rüzgar tanrısına (yanda) tapınmalarından hiçbir farkı yoktur   Karmaşık ritüelleri ve putperest öğretileriyle Güney Asya'da çok geniş kitleleri etkisi altına alan Hinduizm de "tüm canlıların okyanuslardan ortaya çıktıkları" temeli üzerine kurulmuştur  Masalsı bir anlatım ve efsanevi kişiliklerle süslü Hindu öğretilerini içeren Rig Veda ve Atharca Veda yazıtlarında da bu inanç detaylı olarak anlatılmaktadır  Bir Yaratıcı'nın var olduğu gerçeğini reddeden Hindu felsefesine göre evren "prakriti" adı verilen kocaman, yuvarlak bir maddeden oluşmuştur  Canlı cansız tüm maddeler bu ilk maddeden evrimleşerek oluşmakta ve tekrar prakritiye dönüşmektedir  Daha sonra aynı evrimsel süreç yeniden başlamaktadır Yani tüm kainat bu cansız ilk maddeden oluşmaktadır  Hindulardaki sözde nehir tanrıçası Canlılığın ilk olarak ortaya nasıl çıktığı sorusu Darwinizm dininin de en büyük açmazlarından biridir  Bu nedenle de evrimciler bu soruyu genelde geçiştirmeye çalışırlar  Çünkü verebilecekleri en somut cevap, yukarıda da örnek verildiği gibi milattan önceki batıl dinlerin verdikleri cevaplardan farklı değildir  Zaten Darwinizm'in geliştiği dönemde de canlılığın oluşumuyla ilgili batıl inançlar hakimdi  Bu insanlara göre sinekler terden, kurbağalar çamurdan, karıncalar şekerden meydana geliyorlardı   Bu saçma inançlardan bir tanesi de evrimcilik tarihinin en garip inançlarından biri olan "Umulan Canavar" (Hopeful Monster) teorisidir  Bulunması umulan ara geçiş formlarının bulunamamasından dolayı çok büyük bir baskı altına giren bazı evrimciler, evrim için ara geçiş formlarına ihtiyaç olmadığını, çünkü türler arasındaki değişimin aniden meydana geldiğine karar vermiş ve bunun sonucunda da umulan canavar teorisini ortaya atmışlardır  Umulan canavar teorisine göre canlılığın oluşumu, şekerden karıncanın oluştuğunu iddia eden inançtan farklı değildir  İlk kuş bir sürüngen yumurtasından birdenbire çıkmış, daha sonra aynı şekilde tesadüfen başka bir yumurtadan çıkan kuş ile birleşmiş ve böylece kuş familyası oluşmuştur  Bu teorinin bir benzeri de Charles Darwin'in suda çok fazla yüzen ayıların zaman içinde balinalara dönüştüğü yönündeki iddiasıdır  Oysa bugün bilimsel gerçekler Darwin'in bu iddiasının ne kadar bilimdışı bir safsata olduğunu açıkça gözler önüne sermektedir   alıntıdır | 
|   | 
|  | 
|  |