|  | Sokrates’ E Göre Bilgelik, Erdem Ve Adalet |  | 
|  08-16-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Sokrates’ E Göre Bilgelik, Erdem Ve AdaletSokrat'ın ahlâk felsefesi: Sofistlerin kuşkuculuğu, yavaş, yavaş her türlü ahlaksal kayıtları da yıktığı halde, Sokrat, bunlara karşı bir tepki (reaction) olarak bilimle ahlâkı da birleştirdi  Ona göre, hayır (iyi) bilindiği andan itibaren direnilemeyecek bir surette irade ve zihne hükmeder  Tüm insanlar, zorunlu olarak kendi büyük hayır ve mutluluklarını isterler  Yapılmakta olan özel birtakım eylemler, bu genel amaca ulaşmak için birer aracıdan başka bir şey değildirler  Şu halde bireyin (fert) en büyük hayrı, hayır' ın kendisidir  Bu gerçeği bilmek, onu yerine getirmek için yeterlidir  Her erdem, bir bilimdir; şerri işleyen insan, işlediği amaç için gereken aracıyı seçmekte aldanan adamdır  Kötü insanlar istediklerini gerçekten yapamayanlardır; ve yapmış oldukları şeyler de, kendileri için iyi ve hayırlı görünen şeylerdir  Sokrat, "Bilgeliği, bilgece gidişten (conduite) ayırt etmez  Gerek güzel ve hayırlı olan şeyleri bilip bunları işleyen ve gerek utandırıcı şeyleri bilip de işlemeyen insan gerne erdemli ve bilgedir" der  Ona: "Yapılması gerekeni bilip de aksini yapanlar bilge midirler''" diye sormuşlar  Cevap olarak demiştir ki: "— Onlar, izansızlardan daha az bilgisiz değildirler  Öyle sanıyorum ki, tüm insanlar, işe yarayacak şeyler arasından, bir şevi kullanmak istedikleri zaman en yararlı olanı tercih ederler  Şu halde kötü hareket edenler, gidişlerinin ne bilgini, ne de hâkimidirler  Adalet ve tüm diğer erdemler bilimdir  Zira  adalet ve erdemin oluşturduğu şeyler, güzel ve iyi şeylerdir  Bunları bilenler, bunlardan başka bir şey yapamazlar"  Şu ifadeler de gösteriyor ki Sokrat, insan özgürlüğünün bilime bağlı olduğunu sanmaktadır  Daha doğrusu, bu özgürlüğü inkâr etmektedir  Yani, ona göre: Erdem bir bilimdir; ve erdem bir başkasına öğretilebilir (Eflatun, Protagoras)  Sokrat, bu düşünceden, iyi yapabilmek için, iyi düşünmek gerektir, gibi adi bir anlam çıkarmıyor; bilgi ile eylemin birbirine bağlı olduğunu kabul ediyor  Zira, gerçekten iyiyi bilenler, iyiyi yapmanın kendi çıkarları gereğinden olduğunu ve onu yapmak için istemek gerektiğini anlarlar  İrade, akla aykırı hareket edemez  O, aydınlatıldığı zaman daima doğru hareket eder  Onun yaptığı bazı sapmalar, şaşırmalar ancak zihnin yaptığı yanılmalardır  Descartes da bu düşünceyi bilgi ve usul bakımından benimsemiştir  Bireyin çıkarı, genelin çıkarına bağlıdır  Ona göre hayır, ne hazdır, ne de bireylere göre değeri değişen onur ve zenginlik gibi bir şeydir  Belki istisnasızca tüm insanların kutladıkları ve  hepsinin iyi ve güzel diye ilân ettikleri, daima evrensel olan itidal ve adalet gibi bir şeydir  Hayır, böyle olunca, pek yüksek bir yararı da ilân ettikleri zaman, örneğin, zenginlik gibi birine yararlı ise, diğerine zararlı olabilir veya bir diğerinin zararı ile elde olunabilir  Oysaki adalet, böyle değildir  O, kayıtsız ve koşulsuz bir hayırdır  Şu halde erdem ve hayır, kendisine çıkarı rehber yapan kimselerin iradesine egemendir  Sokrat, namuskârlığı, yararlıdan ayırmak yanılgısına düşen insanı, cehennem tanrılarına adamıştır  Hayır, yararlı olunca, ahlâkın amacı da mutluluk olur  Fakat, mutluluğun kendisi de erdeme dönüştürülebilir  Ona göre mutluluk; aracısız bir surette erdemde gerçeklenebilir  SOKRATES’ E GÖRE MUTLULUK VE AHLAK Akıl, bizi, serveti ve tanrıların süreksiz lütfunu anlatan dışsal çıkarlar ve fırsatları hor görmeye yöneltmiştir  Akıl, mutluluğu, adi hazları terk etmeyi içeren kutsal bir sevinç gibi kabul etmemizi sağlar  Bundan, pek yüksek bir anlam olmak koşuluyla mutluluğun, kendisine inananları hiç aldatmadığı ve mutlu bir yaşama ulaşmak için biricik aracının gene bir bilimden ibaret olan erdem olduğu sonucu çıkar  Erdem, hayrın hem nedeni, hem de genel bilimidir  Diğer erdemler ise, her biri bir başka cins iyinin tikel bilgisini kapsayan yargısı içindedir  Böylece, ılımlılıkla gerçek iyinin bilinmesi, haz adı verilen sahte iyiye karşı gelmiş olur  Görünüşteki (zahirî) serleri doğru takdir etmekten korkmamak gerektir  Hastalık ve ölüm gibi kaçınılması gereken gerçek şerler de adaletsizlik türünden olanlardır  Nihayet, "Adalet demek, gerek tanrılar ve gerek insanlar tarafından kurulan kanunların yasakladığı ya da izin verdiği şeyleri bilmek demektir"  Eğer mutlulukla erdem birbirine karışıyor, bu itibarla da hiç kimse isteyerek kötülük yapmıyorsa, bunun nedenini  Tanrısal güçte aramalıdır  Yani, Sokrat' a göre, iyinin kaynağı sofistlerde olduğu gibi, uylaşımlı, keyifsel ve bireysel tutkular değil, akıldır   Görülüyor ki, Sokrat' da ahlâk, amacı iyi ve iyilik olan bir düşüncedir  Nasıl kendi kişisel ilişkilerimizde akla uygun olanı uygun olmayana yeğ tutarsak, öylece de, iyiyi kötüye yeğ tutabilmeliyiz  Yani, düşüncelerimizle eylemlerimiz yekdiğerine uygun olmalıdır  Bunda amaç, genel iyinin, özel iyiden üstün olduğunu kabul etmekten ibarettir  Bir insan, hiç bir zaman bile bile kötülük yapmaz  Şer, iyinin algılanmamasından (idrak) doğar  Yani kötülük, daha iyiyi düşünememekten doğar  Esasen hiç kimse isteyerek kötülük yapamaz  Zira bu suretle kötülük yapan kimse, iyiliği bilmiyor demektir  Yani, iyiliği bilen kötülüğü yapamaz  Aynı zamanda, herkes kendi iyiliğini ister  Eylemlerimizin ahlaksal başlangıcı budur  Bu nedenden kendimizi en çok memnun edecek ve kendimize en yararlı olan iyilikleri tercih ederiz  Bizim için iyi olan şey ise herkes için de iyidir  Çünkü, iyinin en büyük özeliği (hassa), bulaşmak (sirayet) ve kaplamaktır (şümul)  Sokrat'a göre bu düşünceden iki sonuç çıkar: Biri şahsımıza, diğeri başkalarına karşı olan ödevlerdir  Şahsımıza ait olan ödevlerde, kanaat ve ılımlılık esastır  Buna uymayanlar, başkalarına karşı da ödevlerini yapmamışlar demektir  Zira, başkalarına karşı olan ödevlerimizin esası da adalettir  Kanaat ve ılımlılık ise, haksızlığa engel olur  O, bizi, zorunlu olarak adaletli yapar  Asıl sorun, iyiyi bilmek ve iyide mutluluk olduğuna inanmaktır  Tüm yanılmalar ve kötü hareketler, bilgisizlikten ve kötülüğü iyilik sanmaktan doğarlar  Sokrat' ın ahlâkı şu altı esasta toplanabilir: 1  Kendimizi bilmek suretiyle elde edebileceğimiz erdem  2  İrademizi erdeme bağlamaktan, ayırmaktan doğan cesaret  3  Duygularımızla irademizin bağlanmasından ve birbirine uymasından doğan dayanma (tahammül)  4  Kendi cinsimizden olanlara karşı ilişkilerimize ait eylemler, yani hak  5  Tanrı ile birleşen irade, yani din  6  Kaynaklarını Tanrısal emirler oluşturan kanunlara uyma  Bu esaslara göre mutluluk, gerçek erdeme bağlanmakta ve ödev ise, iyiyi işlemektedir  SOKRATES’ İN TANRI ANLAYIŞI Sokrat, bu âlemde insanları yöneten iki kanunun varlığına inanmaktadır  Biri: Devlet kanunları, diğeri Tanrısal kanunlar  Bu ikincisi, gizli ve aşikâr her hareket ve faaliyeti izler  Birincisi, bilinen kötülüklerin gene insanlar tarafından cezalanmasını emreder  Bunlar, ne kadar hatalı olsalar da, onlara saygı duymamak ve itaat etmemek de o kadar hatalıdır  Oysaki en soylu kanunlar, Tanrısal olanlardır  Bunlar, hem doğaldır; hem de akılsaldır, hem de aklın kendisidir  Ve Tanrı, bunları her şeyden önce kurmuştur  Sokrat bir gün Hippias'a soruyor: "— Yazılmamış olan kanunları biliyor musun? — Evet, tüm ülkelerde birbirine benzeyen ve konuları da özdeş olanlarını tanıyorum  — Bunları insanların oluşturduğunu söyleyebilir misin?  — Bu nasıl mümkün olabilir ki, insanların tümünü bir araya getirmek olanaksızdır  Ve hepsi aynı dili konuşmazlar  — Şu halde senin düşüncene göre, bunları kim yapmış olabilir? — Bana öyle geliyor ki, bu düşünceyi  insanlara tanrılar ilham etmiştir  Zira, tüm  insanlarda ilk kanun, tanrılara saygı duymak-" tır" (Xenophon: Memorables)  Şu halde yazılmamış kanunlar, tümel bir karaktere sahiptir; Tanrısaldır; onun yaptırımı da Tanrısaldır  Gerçekten tanrılar tarafından konulan kanunlara saldıranlar, insanların hafifletmesine olanak bulunmayan cezalara çarpılırlar  Oysaki, insel kanunları çiğneyenler,; saklanmak suretiyle çoğu kez cezadan kaçar ve kurtulurlar  Sokrat bu suretle sofistlerin doğal ve olumlu kanunlar arasına koydukları farkı açık ve akılsal bir surette tesis eder  Ve onlar, kanunları yıkmaktan başka bir amaç gözetmedikleri halde, Sokrat, yazılı kanunları da Tanrısal kanunlardan çıkarmak suretiyle yüceltir ve güçlendirir  Çünkü, ona göre, sonradan konmuş olan kanunlar, Tanrısal kanunlardan çıkar; onlar da evrensel zekâdan bir parça olan özel zekânın, yani toplumun bir eseridir  Her şeyde esasın Tanrı korkusu olduğunu bilen insan, bu ahlâkın amacına ulaşmış olur  Şu halde, erdemin bir esası da ibadet ve takvadır  Tanrı' yı düşünmek, yüce iyiliği düşünmektir  En yüce iyilik, ibadetten önce gelen vatanın kanunlarına saygı duymak ve itaat etmektir | 
|   | 
|  | 
|  |