|  | Türkçe Üzerine Bir Matematik Modelleme |  | 
|  08-17-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Türkçe Üzerine Bir Matematik ModellemeTürkçe üzerine bir matematik modelleme ve bunun olası sosyal yansımaları üzerine bir zihin jimnastiği "Victor Hugo şiirlerini 40  000 kelime ile yazdı  Türkçe'yi en zengin kullananlardan Yaşar Kemal'in romanları 3  500 kelimeyi geçmez" görüşü çok yaygındır  Bu görüş haklıdır zira Türkçe'nin Fransızca'ya oranla daha az sözcük içerdiği doğrudur  İngilizce'ye, Almanca'ya, İspanyolca'ya oranla da daha az sözcük içeriyor olması gerekir  Ne var ki bu Türkçe'nin daha yetersiz bir dil olduğu anlamına gelmez! Çünkü Türkçe az sözcük ile çok şey anlatabilen bir dildir! Daha fazla sözcük içerse bunun kimseye zararı dokunmaz ancak, gereği yoktur  Başka bir dilden Türkçe'ye çeviri yapan herkes sözlüğü açtığında, aralarında minik anlam farkları olan bir çok sözcüğün Türkçe karşılığında çoğu zaman aynı kelimeyi okur  Bu, ilk bakışta bir eksiklik gibi görünebilir, oysa öyle değildir  Çünkü yukarıda adı geçen diller kelimelerin statik olan anlamlarını öğrenmeye, Türkçe ise bu anlamları bulup çıkarmaya, yani dinamik anlamlandırmaya dayalıdır  Türkçe'de anlamları sözlükteki tanımlar değil, kelimelerin cümle içindeki konumları belirler  Tam bu noktada, Türkçe'nin, referans olmak üzere sadece gerektiği kadarı sözlüklere alınmış, sonsuz sayıda kelime içerdiği bile öne sürülebilir   İngilizce-Türkçe sözlükte "sick", "ill" ve "patient" ın karşısında hep "hasta" yazar  Bu bağlamda İngilizce'nin üç kat daha fazla sözcük içerdiği söylenirse bu doğrudur  Ancak, aradaki farkların Türkçe'de vurgulanamadığı söylenmeye kalkılırsa bu yanlış olur: "doktor falanca beyin hastası olmak", "böbrek hastası olmak", "Internet hastası olmak", "filanca şarkının hastası olmak" arasındaki farkı Türkçe konuşan herkes bir çırpıda anlar  Bunun nasıl olabildiğini görmek zor değildir  Bir kalem alıp, alt alta: 3 + 5 = 12 + 5 = 38 + 5 = yazmak, sonra da bunları toplamak yeterlidir  Hepsinde aynı "+ 5" yazdığı halde sonuçlar farklı çıkıyorsa, Türkçe'de de hepsinde aynı "hastası olmak" ifadesi geçtiği halde sonuçlar farklı olacaktır  Türkçe'nin az araç ile çok iş yapmasının sırrı matematikte yatar  0 dan 9 a kadar 10 tane rakam, artı, eksi, çarpı, bölü dört işlem işareti ve bir ondalık ayracı virgül, yani topu, topu 15 simge ile sonsuz sayıda işlem yapılabilir  Türkçe de benzer özellikler gösterir  Türkçe matematiğe dayalı olmaktan da öte, neredeyse matematiğin kılık değiştirmiş halidir  Türkçe'deki herhangi bir fiilin çekiminin ve kelimelerin nasıl çoğul yapılacağının öğrenilmiş olması, henüz varlığı bile bilinmeyen, 5 yıl sonra Türkçe'ye girecek fiillerin nasıl çekileceğinin ve 300 yıl önce unutulmuş kelimelerin çoğullarının ne olduğunun biliniyor olması demektir  Bu tıpkı birinci dereceden 2 bilinmeyenli bir denklemin nasıl çözüleceği öğrenildiğinde, sadece x = 6, y = 23 olan denklemlerin değil, aynı dereceden bütün denklemlerin nasıl çözüleceğinin öğrenilmiş olması gibidir  Oysa sözgelimi İngilizce'de "go", " went" olurken "do", "did" olur  Çoğul ekleri için de durum aynıdır: "foot", "feet" olurken "boot", "beet" değil "boots" olur  Bunun tutarlı bir iç mantığı yoktur, tek çare böyle olduklarının bellenmesidir  Türkçe'de ise, statik kelimeleri ezberlemek yerine dinamik kuralları öğrenmek gerekir  Türkçe'de neredeyse istisna bile yoktur  Olanlar da ses uyumu gereği alma olması gereken meyve isminin elma biçimine dönmesi gibi birkaç minör istisnadır  Kurallar ise neredeyse, bu dili icat edenlerin Türk olduğuna inanmayı zorlaştıracak kadar güçlü ve kesindir  Bu noktadan sonra, anlatılanları matematik olarak formüle etmek, aradaki ilişkiyi somutlaştırabilmek açısından yararlı olacaktır  Bunu yapmanın en kolay yolu ikili sayı sistemini kullanmak olduğu için de yalnızca 0 ve 1 leri kullanmak yeterlidir  İzleyen örneklerde [1 = var] ve [0 = yok] anlamında kullanılmışlardır  KELİME KÖKÜ ÇOĞUL EKİ MATEMATİK İFADE ev 1  0 ev ler 1  1 ler 0  1 Türkçe'deki bütün kelimelerin 2 bit olduğu varsayılabilir (ileride bit sayısı artacak)  Tekil olan bütün kelimeler 1  0 (kelime kökü var; çoğul eki yok), çoğul olanlar ise 1  1 dir (kelime kökü var; çoğul eki var)  Bu kural hiç değişmemek bir yana, öylesine güçlüdür ki Türkçe'de başka hiç bir dilde yapılamayacak bir şey yapılıp, olmayan bir kelimenin çoğulu dahi söylenebilir (0  1)  Birisi karşısındakine sadece "ler" dediğinde, alacağı tepki: "anladık ler de, neler?" türünden bir cevap olacaktır  Bir şeylerin çoğulunun söylendiği bellidir de, neyin çoğulunun kastedildiği açık değildir  VURGULAMA SIFAT KÖKÜ ZAYIFLATMA MATEMATİK İFADE kırmızı 0  1  0 kıp kırmızı 1  1  0 kırmızı msı 0  1  1 kıp kırmızı msı 1  1  1 Türkçe'deki sıfatların anlamını kuvvetlendirmeye veya zayıflatmaya yarayan bu kural da hiç değişmez  Hatta istenirse bu kurala uyan ama hiç bir sözlükte bulunmayan, hem kuvvetlendirilmiş hem de zayıflatılmış garip sıfatlar bile türetilebilir  "Güneş doğmazdan az önce ufuk kıpkırmızımsı (kıp + kırmızı + msı; [1  1  1]) bir renk aldı" dendiğinde, herkes neyin kastedildiğini anlayacaktır  Çünkü ayaküstü türetilen bu sıfat, hiç bir sözlükte yer almaz ama, Türkçe konuşan herkesin çok iyi bildiği bu kurala uygundur  Fiil çekimlerinde de işler farklı değildir  Burada zorunlu olarak kişi için 3, zaman için 2 bitlik gruplar kullanılacak  Çoklu bit grupları şunları ifade edecek: 011 = ben 010 = sen 000 = o 111 = biz 110 = siz 100 = onlar ------------- 00 = geniş zaman 11 = şimdiki zaman 10 = gelecek zaman 01 = geçmiş zaman KÖK YETERLİLİK OLUMSUZ ZAMAN HİKAYE RİVAYET KİŞİ MATEMATİK İFADE oku (y)abil di m 1  1  0  01  0  0  011 oku (y)a ma z mış sın 1  1  1  00  0  1  010 gel me (y)ecek ti 1  0  1  10  1  0  000 git me di k 1  0  1  01  0  0  111 şaşır abil ecek ti niz 1  1  0  10  1  0  110 bil (i)yor lar 1  0  0  11  0  0  100 Tabloda zaman ile ilgili küme 3 bit yapılıp geçmiş zaman "di'li geçmiş" ve "miş'li geçmiş" olarak ikiye ayrılabilir, soru bileşkeni için ayrı bir bit eklenebilir, emir ve şart kipleri de işin içine katılabilir ancak, sonuç değişmezdi  Cümleleri oluşturan öğelerin (özne, nesne, yüklem, vb    ) sıralaması da rastgele değildir  Türkçe cümleler bir tür "crescendo" (şiddeti giderek artan dizi) izlerler  Bütün vurgu en sonda yer alan yüklem (fiil) üzerindedir  Diğer öğelerin önemi, yükleme olan yakınlık/uzaklık konumları ile belirlenir  Yükleme yakınlaşıldıkça önem artar  Gene matematiksel olarak ele almak gerekirse, cümleyi oluşturan her bir öğenin toplam öğe sayısı kadar haneden oluşan bir matematik değere sahip olduğu varsayılabilir  "Dün Ahmet camı kırdı" cümlesi 4 öğeden oluşmaktadır; o halde her öğe 4 haneli bir değere sahip olacak, ilk öğe en düşük, son öğe ise en yüksek değeri taşıyacaktır  CÜMLE MATEMATİK DEĞER 0001 MATEMATİK DEĞER 0011 MATEMATİK DEĞER 0111 MATEMATİK DEĞER 1111 1 Dün Ahmet camı kırdı  2 Dün camı Ahmet kırdı  3 Ahmet dün camı kırdı  4 Ahmet camı dün kırdı  5 Camı dün Ahmet kırdı  6 Camı Ahmet dün kırdı  Tablodaki cümleler tek, tek ele alındıklarında: 1  cümle: Dün Ahmet bir iş yaptı ve bu camı kırmak oldu  2  cümle: Dün kırılan camı başkası değil Ahmet kırdı (suçlu Ahmet!)  3  cümle: Ahmet'in dünkü işi camı kırmak oldu (belki önceki gün kitap okumuştu)  4  cümle: Ahmet camı herhangi bir zaman değil, dün kırdı (yarın kırması gerekiyor olabilirdi)  5  cümle: Cam düne kadar sağlamdı, kırılmasının suçlusu ise Ahmet  6  cümle: Camı Ahmet zaten kıracaktı, bunu dün yaptı  Cümleyi oluşturan öğeler kesinlikle aynı kalırken (cam hep 'i' haliyle 'camı' olarak kaldı; fiil hep 3  tekil şahıs, di'li geçmiş zamanda çekildi, vb  ) sadece yerlerinin değişmesi cümlelerin anlamlarını da değiştirdi  Her cümlede 0011, 0001'den daha fazla, 0111 bu ikisinden daha fazla, 1111 ise hepsinden daha fazla önem taşıdı  Anlamı belirleyen de zaten her bir öğenin matematik değeri oldu  Kelimelerin statik anlamlar taşıdıkları dillerde, zaman belirtecinin (dün) yeri değiştirilerek elde edilebilecek 2 çeşitlemenin dışında diğer anlamları vermek için kip değiştirmek (edilgen kip - passive mode kullanmak) veya araya açıklayıcı başka kelimeler eklemek gerekir  Türkçe konuşanlar ise her bir cümlenin diğerinden farkını derhal anlarlar  Matematik ile olan alış-veriş yalnızca verilen örneklerle sınırlı değildir  Türkçe'nin ne tarafı ele alınsa bu ilişki ile yüz, yüze gelinir  Türkçe'nin bu özelliğini "İnsanlar kendilerine ulaşan mesajları nasıl anlarlar? Bunun kullanılan dil ile bir ilgisi var mıdır? Bir Fransız, bir İngiliz, bir Türk aynı mesajı kendi ana dillerinde alsalar, birbirleri ile aynı şekilde mi, yoksa farklı mı algılarlar? Eğer dilin algılamayla ilgisi varsa, işin içine bir dil karışmadığında yani sözgelimi bir pantomim gösterisi izlenir veya üzerinde hiç yazı olmayan bir afişe bakılırken, dil ile ilgili bu alışkanlıklar nasıl etki ederler?" türünden sorulara yanıt ararken fark ettim  Bu özellik konuya ilgi ve sabırla yaklaşıp, bakmayı bilen herkesin görebileceği kadar açık  O nedenle, bu güne kadar kesinlikle başkaları tarafından da görülmüş olmalı  "Türkçe çok lastikli, nereye çeksen oraya gidiyor" diyenler de aslında, hayal meyal bu özelliği fark eder gibi olup, ne olduğunu tam adlandıramayanlardır  Türkçe teknik açıdan mükemmel bir dildir  Bu mükemmelliğin nedeni matematik ile olan iç içeliktir  Keza, ne yazık ki Türkçe'nin, bu dili konuşanlara kurduğu tuzak ta buradadır  Kentli - köylü, eğitimli - eğitimsiz, doğulu - batılı, vb    kültür çatışmaları dünyanın her yerinde vardır  Gene dünyanın her yerinde iyi, kötü işleyen bir "asimilasyon" ve/veya "adaptasyon" süreci bu çatışmayı kendi içinde bir takım sentezlere götürür  Türkiye bu açıdan dünya genelinin biraz dışındadır  Bizde "asimilasyon" ve/veya "adaptasyon" süreci ya hiç çalışmaz, ya da akıl almaz bir yavaşlıkta çalışır  Sorun, başka sebeplerin yanı sıra kullandığımız dilden de kaynaklanmaktadır  Düşünme, kendi kendine sözsüz konuşma olarak kabul edilirse (bence öyledir), anadilin kişilerin düşünce yapısı üzerinde etkili olduğunu da kabul etmek gerekir; insanlar kendi anadillerinde düşünürler  Türklerin büyük paradoksu işte buradadır  Teknik açıdan mükemmel bir dil olan Türkçe, kendi dışımızdaki dünyayı kendimizce değiştirmeden, olduğu gibi algılamaktaki en büyük engelimizi oluşturmaktadır  Örneğin, Türkiye dışına yabancı işçi olarak giden ilk nesil gerek bulundukları ülkenin dilini öğrenme, gerekse oradaki yaşam biçimine ayak uydurma konusunda muhteşem bir direniş gösterdiler  Bu direnişin boyutları o denli büyük oldu ki, başka hiç bir diasporada gözlenmeyen gelişmeler yaşandı  Türk diasporası, gettolaşıp kendi kültürünü gene kendi içine kapanık bir çevrede yaşayacak yerde, kendi kültür kurumlarını o ülkeye ithal etti  Asimile olmaya en dirençli kültürlerden biri kabul edilen İspanyollar, gittikleri yere sadece gazetelerini ve bazen de radyolarını taşımakla yetinirken; Türklerin bunlara ek olarak (hem de birden çok) televizyon kanalları ve hatta kendi fast-food'ları (lahmacun, döner, vs    ) oldu  Bunları başaran insanların yeteneksiz olduklarına, uyum sağlamayı da bu yeteneksizlikleri yüzünden beceremediklerine hükmetmek en azından adil ve gerçekçi olamaz  Keza, böylesine önemli bir kültür direnişi gösterenlerin, orada doğan çocuklarını eğitirlerken, bunca sahip çıktıkları kültürlerini göz ardı etmiş olmaları da düşünülemez  Ancak gözlemlenen o ki, orada doğan ikinci nesil, gene sözgelimi İspanyollar arasında hiç görülmediği kadar hızla asimile oldu  Bunun nedenini evdeki Türkçe'nin yanı sıra okulda öğrenilen ve ev dışında yaşanan, o ülkenin dili faktöründe aramak çok yanıltıcı olmayacaktır  Biz Türkler, konuşmayı öğrenirken (tıpkı sick, ill, patient örneğinde olduğu gibi) farklı durumların farklı kavramlar oluşturduğunu, bu farklı kavramların da farklı adları olması gerektiğini öğrenmeyiz  Aynı adı taşıyan farklı kavramları birbirinden ayırmaya yarayacak sezgisel (sezgisel => doğal => matemetiksel) yöntemin kurallarını öğrenmeye başlarız  Sezgiselliğe şartlanmış beyinler ise dış dünyayı hiçbir değişikliğe uğratmadan, olduğu gibi algılamayı bilemediklerinden, bildikleri tek yönteme yani kendilerince anlam çıkarsamaya veya başka bir ifadeyle "sezdikleri gibi algılamaya" yönelirler  Algıladıkları kavramların tümü kendi çıkarsamaları doğrultusunda şekillenmiş olan, kendilerince tanımlanmış bir dünyada yaşayan insanlara ulaşan mesajlardaki kodlar ne kadar "herkesçe bir örnek" algılanabilir? Üzerinde emek harcanmaya değer temel sorulardan biri budur  Bu sorunun yanıtı belirginleştikçe, neden batıdaki sistemlerin bir türlü Türkiye'de oluşturulamadığı sorusunun yanıtı da belirginlik kazanabilir  Türkçe'nin kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan bu özel durum kuşkusuz tüm iletişim alanları için geçerlidir  Yunus Emre'nin okuması, yazması olmayan göçebe Türkmen boyları arasında 700 yıl boyunca bir nesilden diğerine büyük bir sadakatle, sözlü kültür ürünü olarak aktarılmasının ardında Türkçe'nin sezgiselliğini sonuna kadar kullanmadaki becerisi vardır  Tanzimat ve Cumhuriyet aydınlarının bir türlü geniş kitlelere seslerini duyuramamalarının nedeni de gene aynı denklemin içinde aranmalıdır  Fransız gibi, Alman gibi düşünmeyi öğrenenler, meramlarını anlatırken bunu yeni öğrendikleri düşünce sistematiği içinde yapmaya kalkışmış ve Türk gibi anlatmayı becerememiş olduklarından başarısız kalmışlardır  Mesajlar sadece algılanabildikleri kadar etkili olurlar  Mesajları üretenlerin kendi konularına ne kadar hakim oldukları mesajın bütünlüğü açısından önemlidir ama, hitap edilen kişilerin kendilerine yönelen mesajları nasıl algıladıkları her şeyden daha önemlidir   | 
|   | 
|  | 
|  |