08-13-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Karaman Ayrancı Tarihi
TARİHÇE
Ayrancı tarihsel geçmişi hakkında yeterli araştırma ve kazılar yapılmamış olduğundan, bölgenin tarihsel geçmişi hakkında bilgi edinmek için, tespit edilebilen kalıntılar ve aynı güzergâh üzerinde yer aldığı Karaman ve Ereğli’nin tarihsel geçmişi ile birlikte ele almak yararlı olacaktır
İlk çağlardaki durumu belirsiz olan Ayrancı ve çevresinin Hititler devrinde Ereğli ve çevresine hakim olan Tuvana Krallığının egemenliği altında olduğu kabul edilmektedir Karaman ili sınırları içinde bulunan Karadağ ve Kızıldağ’da bulunan Hititler’den kalma kitabe ve rölyefler ile İvriz (Ereğli) Kaya kabartması bu düşünceyi desteklemektedir
Hititler M Ö 2000 yılının başlarında Anadolu’ya doğudan gelerek yerleşmişlerdir
M Ö 1200 yıllarında, Hitit İmparatorluğunun, batıdan gelen Frigler tarafından yıkılmasıyla, Geç-Hitit devletleri olarak isimlendirilen krallıklar görülmeye başlar Bunlardan birisi de merkezi “Cybistra” (Ereğli) olan Tuvana Krallığı’dır
Tuvana krallığının bu dönemde Bor-Karaman-Gülek Boğazı-Toros Dağları ve Koçhisar’ı içine alan geniş bir alanda egemen olduğu sanılmaktadır
Ereğli ve çevresi bundan sonra Asur’lular, Akamenit’ler, Kimmer’ler, Lidya’lılar ve Perslerin hegemonya ve etkisi altında kalmıştır
Daha sonra Makedonya Kralı Büyük İskender’in egemenliği altına aldığı Anadolu toprakları, kendisinin ölümünden (M Ö 323) sonra generalleri arasında pay edilir
Romallar’dan sonra Bizans’lıların eğemenliğine giren yöremiz, bu dönemde Müslüman Arapların da saldırılarına hedef olmuştur Bu akımlardan korunmak için, ilçemiz sınırları içinde bulunan Anbar Köyünde (Sidemara) askeri bir üs kurulduğu bilinmektedir Bu döneme ait en önemli buluntu, o zaman büyük bir yerleşim merkezi olan Sidemara kentinden çıkarılan Sidemara Lahitidir
Ereğli ve çevresi birkaç kez el değiştirdikten sonra 1077 yılında Kutalmış Süleyman Şah tarafından Bizanslılardan alınmış ve Müslüman Türklerin eline geçmiştir
Haçlı seferleri zamanında büyük zarar gören Ereğli ve Ayrancı çevresi aynı zamanda önemli uğrak yerleri de olmuşlardır Dalga dalga gelen Haçlı ordularını 1101 yılında I Kılıçarslan ile Melik Gazi Ereğli’de bozguna uğratınca Kont De Navar komutasındaki 20,000 kişi oldukları tahmin edilen haçlılar, Ayrancı’ya gelerek günümüzde Kafir Yazısı (Gavur Yazısı) denilen mevkide toplanmışlar, daha sonra da Divle Deresi ve Çat köyü üzerinden Torosları aşarak Tarsus’a inmişlerdir
Ereğli ve çevresi Selçuklu Devleti yıkıldıktan sonra Osmanlıların fethine kadar Karamanoğulları beyliğine bağlı kalmış, bu arada Ertanoğullarının ve Moğolların yağma ve yıkımına maruz kalmıştır
Osmanlı imparatorluğu zamanında da stratejik önemini koruyan bölgemiz, devamlı olarak iskan edilmiştir En önemli merkez Divle Sancağı’dır Hatta bu bölgenin Karaman beylerinin yazlık başkenti olarak kullanıldığı çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir Karamanoğulları ve Osmanlılar döneminde bugünkü Ayrancı ve çevresi Divle’nin çiftliği olarak kullanılmıştır
1903 yılında Osmanlı Padişahı II Abdülhamit ve Rus Çarı Nikola arasında yapılan anlaşmayla Rusya’dan göç eden Kırım Türklerinden bir grup bu topraklar üzerine yerleştirilmiş ve köye Osmaniye adı verilmiştir İlk Muhtarı Ceyhanlı Hasan Efendi’dir Yol üstünde olması ve ulaşım kolaylığı nedeniyle zamanla Divle’den gelen ailelerin de buraya yerleşmesi nedeniyle burası nahiye (1913), Divle köy olmuştur İlk nahiye müdürünün Giritli Cemil Bey olduğu bilinmektedir
1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile yerleşim yerlerine isimler verilirken, Konya İl Genel Meclisi tarafından, “Ayran Dede” efsanesinden esinlenerek Osmaniye olan ismi Ayrancı olarak değiştirilmiştir
Ayrancı belediyelik olunca ilk belediye başkanı da Vahti BAŞ olmuştur Nüfusun azalması üzerine belediyelikten düşen Ayrancı, iki yıl sonra nüfusun artmasıyla tekrar belediye olur ve Raşit GÜLSEM ikinci belediye başkanı olur (1926) Nüfusun azalmasıyla beldeliğini tekrar yitiren Ayrancı, 1968 yılında yakın köylerin mahalle olarak Ayrancı’ya bağlanmasıyla tekrar belde olur ve İsmet SET Belediye başkanlığına seçilir
Ayrancı, Konya ili, Ereğli ilçesine bağlı bir belde iken 1987 yılında 3392 sayılı kanunla ilçe yapılmıştır 1988 yılı Ağustos ayında ilk kaymakam Ekrem ÇALIK’ın göreve başlamasıyla ilçe fiilen kurulmuştur
1989 yılında Karaman’ın il oluşu ile ilçemiz de Karaman’a bağlanmıştır
AYRANCI İSMİNİN VERİLMESİ
Çevrede yaygın olarak anlatılan efsaneye göre; Yavuz Sultan Selim İran seferine giderken Karaman-Ereğli güzergahında yer alan Ayrancı bölgesine geldiğinde coşkun şekilde akan ve şimdi üzerine baraj kurulmuş olan dere ile karşılaşır Bu akarsu üzerinde değişik aralıklarla on iki köprü vardır Yavuz iki koldan köprülerden geçilmesini ister Birinci kolun başında kendisi bugün “Ziya Efendi Köprüsü” adı verilen köprüden geçmek ister ve Ziya Efendiyle karşılaşır
İkinci kolun başındaki komutan da Hilmi Dede köprüsünden geçecekken Hilmi Dede ile karşılaşır Hilmi Dede’ye askerlerin içebileceği temiz suyu nereden bulabileceğini sorar O da evde hanımının yayıkta yaymakta olduğu ayrandan ikram etmek istediğini söyler Çevrede “Soku Taşı” olarak adlandırılan oyuk taşın içine ayran doldurur Komutan alaycı bir ifadeyle “İlahi dede! Bu kadarcık ayran koca orduya yeter mi?” der Ayrandan bütün askerler kana kana içtiği halde ayranın yine de bitmediğini gören komutan, Hilmi Dede’nin sırtını sıvazlayarak “Sen Hilmi Dede değil, bilakis Ayran Dede’sin” der Hilmi Dede’nin mezarı halen kendisi için yaptırılan “Ayran Dede” türbesindedir Bu efsaneden esinlenerek, ilçemizin adı “Ayrancı” olmuştur
Divle Kalesi
Hıristiyanlığın ilk yayıldığı, Hz İsa’nın havarilerinde Sen Pol ve Barnabas’a mekan olmui divle, o dönemlerde yapılan ve tarihi değeri yüksek olan kalesi ile de gizemli kimliğini korumuştur Yahudilerin ve Putperestlerin acımasız baskılarından ve işkencelerinden kendilerini korumak isteyen Hıristiyan ahalisi, Kapadokya da olduğu gibi gittikleri yerlerde de kolayca oyulabilen ve koruması kolay olan kayalık bölgelerde kaleler yaparak inançlarını yaşamışlardır Hz İsa’nın havarilerinin Divle’ye gelmesi ile birlikte yerli Hıristiyanlar çoğalmış ve bir medeniyet oluşmuş Bu medeniyetin göstergesi olarak da kale, kilise, manastır gibi imaretler yapılmıştır Divle Kalesi Hıristiyanlığın ilk yıllarında yapılan ve içinde hayatın yaşandığı daha sonra da Selçuklular , Karamanoğulları ve Osmanlılar tarafından da faal ve müstahkem kale olarak kullanılan bir kaledir
Divle Kalesi’nin Osmanlılar döneminde müstahkem olduğunu İstanbul Başvekalet Arşivi’ndeki 399 numarada kayıtlı olan Hicri 931, Miladi 1525 yılından sonra Kanuni adına yazılmış bir vesikadan öğreniyoruz
Bu dönemde Divle Kalesinin komutanı, Fahr-üd-Din Ahmet Bey’dir Bu komutan döneminde Divle en parlak dönemini yaşamıştır Buğdaylı Köyü’de 5493 akçelik yıllık geliri ile Divle Kalesi’nin Timarıdır
Obruk Türkçe bir kelimedir Kaşgarlı Mahmut (Divan-i Lügat-it Türk) adlı eserinde obruğu “Dağ yarığı ve mağara” şeklinde açıklamaktadır
Tamamen doğal şartlarla oluşmuş, bu tabiat harikası obruk dağın 36 m derinliğinde yer alır Yüzyıllardan beri Divle ve çevre köylerin soğuk hava deposu olmuş, daha çok deri peyniri ve yoğurt gibi yiyeceklerin saklanmasında kullanılmıştır İçinde barındırdığı nem özelliğinden dolayı özellikle deri peynirine değişik bir tat vermesi ile meşhur Divle peyniri oluşmaktadır
Hilmi Dede ise evinde karısının yaymakta olduğu ayrandan ikram etmek istediğini söyler
Çevrede “Sokutaşı” olarak adlandırılan oyuk taşın içine bir miktar ayran doldurur ve askerlerin içmesini ister
Komutan alaylı bir eda ile;
-İlahi dede, bu kadarcık ayran ile koca ordu doyarmı? Der
Ayran bütün ordu içtiği halde bitmediğini gören komutan, Hilmi Dede’nin sırtını sıvazlayarak “Sen Hilmi Dede değil, Ayran Dede”sin der
İlçemize adını veren Ayran Dede’nin efsanesi günümüze kadar bu şekilde gelmiştir Halen kendisi için yaptırılan Ayran Dede Türbesinde metfundur
|
|
|