Prof. Dr. Sinsi
|
Çok İlginç Bir Hâdise
çok ilginç bir hâdise
Sultan Murad Han o gün bir hoşdur Telâşeli görünür Sanki bir şeyler söylemek ister sonra vazgeçer Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil Vezir-i a‘zam Siyavuş Paşa sorar:
-Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var?
-Akşam garib bir rüya gördüm
-Hayırdır inşâallah? 
-Hayır mı şer mi öğreneceğiz
-Nasıl yani?
-Hazırlan, dışarı çıkıyoruz
Ve iki molla kılığında çıkarlar yola Görünen o ki, padişah hâlâ gördüğü rüyanın te’sîrindedir ve gideceği yeri iyi bilir Seri, kararlı adımlarla Beyazıt’a çıkar, döner Vefa’ya, Zeyrek’ten aşağılara sallanır Unkapanı civarında soluklanır Etrafına daha bir dikkatle bakınır
İşte tam o sırada yerde yatan bir cesed gözlerine batar, sorarlar:
-Kimdir bu?
Ahâli:
-Aman hocam hiç bulaşma, derler Ayyaşın me’yûsun biri işte!  
-Nerden biliyorsunuz?
-Müsâade et de bilelim yani Kırk yıllık komşumuz 
Bir başkası lafa girer;
-Biliyor musunuz, der Aslında iyi san‘atkârdır Azaplar Çarsısı’nda çalışır Nalının hasını yapar  Ancak kazandıklarını içkiye, fuhuşa harcar Hem şişe şişe şarab taşır evine, hem de nerde nâmlı mimli kadın varsa takar peşine 
Hele yaşlının biri çok öfkelidir
-İsterseniz komşulara sorun, der Sorun bakalım onu bir cemâatte gören olmuş mu?  Hâsılı, mahalleli döner ardını gider Bizim tebdîli kıyâfet mollalar kalırlar mı ortada!  
Tam vezir de toparlanıyordur ki, padişah keser yolunu :
-Nereye?
-Bilmem, bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım
-Millet bu, çeker gider Kimseye bir şey diyemem  Ama biz gidemeyiz, şöyle veya böyle tebâ‘mızdır Defini tamamlamak gerek
-İyi ya, saraydan birkaç hoca yollar, kurtuluruz vebalden
-Olmaz, rüyadaki hikmeti çözemedik daha…
Peki ne yapmamı emir buyurursunuz?
-Mollalığa devam  Naaşı kaldırmalıyız en azından
-Aman efendim, nasıl kaldırırız?
-Basbayağı kaldırırız işte
-Yapmayın, etmeyin sultanım, bunun yıkanması, paklanması var Tekfîni, telkîni  
-Merak etme ben beceririm Ama önce bir gasilhâne bulmalıyız
-Şurada bir mahalle mescidi var ama  
-Olmaz, vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin?
-Ne bileyim, Ayasofya’dan, Süleymaniye’den, en azından Fâtih Camii’nden  
-Ayasofya ile Süleymaniye’de devlet erkânı çoktur Tanınmak istemem Ama Fâtih Camii’ni iyi dedin Hadi yüklenelim  
Ve gelirler camiye Vezir sağa sola koşturur, kefen tabut bulur
Padişah bakır kazanları vurur ocağa  Usulü erkânınca bir güzel yıkarlar ki, naaş; ayan beyân güzelleşir sanki Bir nûrdur, aydınlanır alnında Yüzü sâkilere benzemez Hem ma‘nâlı bir tebessüm okunur dudaklarında Padişahın kanı ısınmıştır bu adama, vezirin de kezâ  Mechûl nalıncıyı kefenler, tabutlar, musallâ taşına yatırırlar Ama namaz vaktine bir hayli vardır daha  Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır
-Sultanım, der Yanlış yapıyoruz gālibâ  
-Nasıl yani? 
-Heyecana kapıldık, sorup soruşturmadan buraya getirdik cenazeyi Kim bilir belki hanımı vardır, belki yetîmleri?  
-Doğru, öyle ya, neyse  Sen başını bekle, ben mahalleyi dolanıp geleyim Vezir, cüzüne, tesbîhine döner, padişah garib maceranın başladığı noktaya koşar Nitekim sorar soruşturur Nalıncının evini bulur Kapıyı yaşlı bir kadın açar…
Hâdiseyi metânetle dinler Sanki bu vefatı bekler gibidir
-Hakkını helâl et evlâdım, der Belli ki çok yorulmuşsun Sonra eşiğe çöker, ellerini yumruk yapar, şakaklarına dayar  Ağlar mı? Hayır Ama gözleri kısılır, hatıralara dalar belki Neden sonra silkinip çıkar hayâl dünyasından  
-“Biliyor musun oğlum?” diye derdli söylenir  Bizim efendi bir âlemdi, vesselâm  Akşamlara kadar nalın yapar  Ama birinin elinde şarab şişesi görmesin; elindekini avucundakini verir satın alırdı Sonra getirip dökerdi helâya! 
-Niye?
-Ümmeti Muhammed içmesin diye  
-Hayret  
-Sonra, ma‘lûm kadınların ücretlerini öder eve getirirdi “Ben sizin zamanınızı satın aldım mı?” “Aldım” derdi “Öyleyse simdi dinlemeniz gerek  ” O çeker gider, ben menkıbeler anlatırdım onlara  Mızraklı ilmihâl Hucceti İslâm okurdum  
-Bak sen! Millet ne sanıyor halbuki  
-Milletin ne sandığı umurunda değildi Hoş, o hep uzak mescidlere giderdi
Öyle bir imamın arkasında durmalı ki, derdi Tekbîr alırken Ka‘be’yi görmeli  
-Öyle imam kaç tane kaldı şimdi?
-İşte bu yüzden Nişancı’ya, Sofular’a uzanırdı ya  Hatta bir gün;
- Bakasın efendi, dedim Sen böyle böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek İnan cenazen kalacak ortada  
- Doğru, öyle ya? Kimseye zahmetim olmasın deyip, mezarını kendi kazdı bahçeye Ama ben üsteledim
-İş mezarla bitiyor mu, dedim Seni kim yıkasın, kim kaldırsın?
-Peki o ne dedi?
-Önce uzun uzun güldü, sonra;
-Allah büyüktür hatun, dedi Hem padişahın işi ne?
|