Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
biliriz…, çiçektir, gülü, hacet, tarife

Gülü Tarife Ne Hacet, Ne Çiçektir Biliriz…

Eski 08-06-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Gülü Tarife Ne Hacet, Ne Çiçektir Biliriz…




Gülü tarife ne hacet, ne çiçektir biliriz…






Hilkatin Fâtiha’sı, nübüvvetin hâtimesi, ins ü cinnin peygamberine selamdan sonra,
Varlık güzeline Gül diyeceğiz biz, Gül çağında ıtırlarını duymak için…



Beşeriyet bütün zaman ve mekan boyunca Gül’ü bilememenin ve Gül’ü sevememenin ıstırabıyla kıvrandı ve büyük hakikat şu ki başını nereye vursa o Gül’den başka Gül bulamayacak,
Gül’ü örnek almadıkça ete kemiğe bürünmüş feryadından kurtulamayacaktır


Eller nakış nakış, desen desen Gül’ü dokur çünki, kağıtlar renk renk, deste deste Gül’ü okur

Gül’ün ıtırlarında bülbüller yaşar aşk ile, ve aşk ile renginin şulesinden pervaneler düşer


Kimin eline değerse Gül, elleri Gül kokar onun “Burada beni ancak Allah buyruğuna bağlı Peygamber affı kurtarır / Ben de onun öç ve adalet eline uzatıyorum işte sağ elimi” der Sezai Karakoç’un ağzından Ka’b b Züheyr, ve o günden sonra bürdesini giyer Gül’ün Çelikten büklümler erir Gül’ün yapraklarında



“Eğer Gül’ün vasıflarının şerhini devamlı, durmadan söylesem, yüzlerce kıyamet geçer de o yine bitmez” der Mevlana


Lisan ve kalem Gül’ü hakkıyla anlatamaz, bunu herkes bilir Bilir de Asr-ı Saadet’ten bu yana sayısız kalemler Gül’ü yazar ciltler ve kütüphaneler dolusu; hesaba gelmez lisanlar Gül’ü söyler manzumeler ve şiirler boyu



Şimdiye kadar neler söylenmedi Gül hakkında, neler yazılmadı Yazmakla bitirilemedi ve bitirilemeyecek Adına na’t dediler Gül’ü anlattılar; tazarru dediler, Gül’e iltica ettiler

Siyer dediler hayatını söylediler, şemail dediler vasıflarını sayıp döktüler Hilye yazdılar yakınlıklarını ifade için, mi’raciye dizdiler şanını tebcil için Besteler yaptılar Gül terennümünde, İlahiler söylediler Gül deminde

Na’tî diye mahlas kullandılar, divanlar doldurdular; adını anarak başladılar mesnevilere bir bakışına mazhar olmak için Aherli kağıtlara döküldü bin bir harf düz ve eğik, Gül’ü yazmak için yarıştı gubari ile şikeste ta’lik Hamdullah’tan Hâmid’e harf başına şükür diye yazdı divitler; Levnî’den Osman’a tel tel renk verdi çivitler Ne yana baksa Gül’den bir iz görür gözler, ne yöne dönse Gül’ü özler, geceler ve gündüzler
Eşya ve varlık Gül için vardır ve Gül, eşya ve varlık olur serâpâ Bir milyon adı varsa aşkın, bir eksiğiyle hep Gül’den alır ilhamını Kağıt, kalem ve kitap…

Söz, kelam ve hitap… Her suret ve her şekilde Gül’e mahkum Nitekim kimiler Gül dediler, ömür boyu Güldüler; kimiler Gül dediler, Gül uğruna öldüler



Gül’ü anlatmayan dil ne söyler ki efsaneden başka!



Gül harflerinden Gül söylemeyen kelimeler gerçeği olmayan isimlerden öte nedir ki?! Gül kokusu taşıyan bilgi canda ışık; Gül destesi götürmeyen kervan bedene kuru yüktür
Gül hakkında en müstesna sözleri Divan şiiri söylemiştir

Türk şairlere özgü bir tür olan Hilye’lerden siyer kitaplarına; mevlidlerden mi’raciyelere; divanlar ile her türlü mesnevilerin başında Tevhid ve münacaatlardan sonra yer alan na’tlardan düzyazı eserlerdeki hamdele ve salvele bölümlerine varasıya kadar hep “önce Gül” der kalemler
Divan edebiyatının Gül hakkında söyleyecek sözüne hadd ü pâyân mı bulunur? O şairler ki kitapları yahut sözlerinin, en başında O’nun adını anmakla korunabileceğine inanmışlardır Bir divan şairinin, kendini şair saydırmak, yahut şairliğinin kanıtı olan divanını tertib etmek için yazması gereken şiirlerden biri de Gül hakkında inşad edeceği kasidesidir
*
Hz Peygamber’den bahseden manzumeler belli bir konu sınırlaması içinde düşünülemezler Risalet, hicret, mucizeler, din yolunda çektiği sıkıntılar, ümmetine va’d ettiği şefaat, özel bir kıssasının anlatımı vs hep divan şairinin konuları arasındadır Ancak daha da önemlisi na’tlardır ki divan şairine, Gül’e karşı beslediği duygularını dile getirme fırsatı verir

Beşeriyetin en hayırlısına, varlığın en şereflisine karşı gösterilen bu sevgi ve saygı, şairin dilini ve yolunu aydınlatır hiç farkına varmadan,
kelimelerini birdenbire güzelleştiriverir

Bütün divan şiiri ürünleri içinde dilin en güzel ve sanatlı kullanıldığı manzumeler,
yalnızca ve yalnızca na’tlardır Bunun sebebi, şairin içinden geldiği şekilde anlattığı Gül aşkıdır,
Gül’e bende olmanın samimiyetinden kaynaklanan sanattır Allah’a yakınlık bakımından hiç kimse nasıl Efendiler Efendisi’ne ulaşamazsa, şair de peygamberine ulaşma yolunda kimse kendisine ulaşamasın ister
O’nun erdiği makama nasıl kimse erememişse, O’na yol alırken de kimse şaire yetişemesin ister Bu şiirlerden pek çoğunun özel gün ve gecelerde okunmak üzere bestelenmesi, onların halk tabakaları arasında da Peygamber sevgisini çoğaltıcı eserler olarak yaygınlaşmasını sağlar çünki
Evrenin en güzel Gül’üne yazılan müstakil eserler içinde en yaygın okunanı hiç şüphesiz Süleyman Çelebi’nin “Vesîletü’n-Necât (Kurtuluş vesilesi)” adıyla bilinen Mevlid’idir Bunu Hakanî Mehmed Bey’in Hilye’si (Hz Peygamber’in suret ve siret güzelliklerinin anlatıldığı eser), sonra da Nâyî Osman Dede’nin Mi’râciye’si izler

Bu üç eser de zamanla musıkî formunda okunmuş ve çağlar boyu geniş halk kitleleri tarafından sevilerek Türk kültürünü yönlendirmiştir

Na’tlar içinde Nazîm’in küçük bir divan oluşturacak kadar çok sayıdaki maznumeleri ile Fuzulî’nin Su Kasidesi, Nabî’nin coşku dolu dizeleri, Şeyh Galib’in müseddes tarzında yazdığı muhteşem eseri, Nef’î’nin “sözüm” redifli kasidesi ilk akla gelebilecek olanlardır Çok sayıda na’t yazdıkları için Na’tî mahlasıyla bilinen Na’tî Mehmed, Na’tî Ahmed ve Na’tî Mustafa efendiler de Gül’e olan aşkı doruğa ulaştıran,

fanilerin söyleyebileceği en müstesna sözleri söyleyen şairlerdir

Bu arada değişik şairlerin na’tlarının derlenmesiyle oluşturulmuş Nu’ût-ı Nebeviye mecmualarını da hatırlamak gerekir


Na’tların gazel tarzında yazılanları da vardır elbet
Bunlar genellikle vezin yönlendirmesiyle şekil bulan ve 4 mefâîlün kalıbıyla yazılıp
“…yâ Rasûlallah” redifiyle sona eren gazellerdir Bu tür na’tlar içinde Zekâî Mustafa Dede’nin,
Garîk-i bahr-i isyânem şefâat yâ Rasûlallah
Esîr-i nefs-i nâdânem şefâat yâ Rasûlallah
beytiyle başlayan kısa na’ti gibi manzumeler XVII yüzyıldan itibaren sıkça görülür Leyla Hanım’ın,
Alîl-i derd-i isyâne devâsın yâ Rasûlallah
Bize sûy-ı cinâne reh-nümâsın yâ Rasûlallah
dizeleriyle başlayan na’ti, Şeyhülislam Arif Hikmet Bey’in,
Ser-i kûyunda kemter hâk-i râhım yâ Rasûlallah
Nesîb-i âsitânındır penâhım yâ Rasûlallah
ve Musahip Mustafa Paşa’nın,
Hevâ-yı nefse cânım mübtelâdır yâ Rasûlallah
İşim hep çcümleten cürm ü hatâdır yâ Rasûlallah
matlalı gazelleri bu tür na’tların en ünlüleridir Gazel tarzında olup hakkında menkıbevî rivayetler de bulunan bir şiir de Nabî’nin na’tıdır
Onun hac seyahatinde Medîne’ye varmak üzereyken söylediğine inanılan ve şehre girdiği esnada Mescid-i Nebevî müezzinlerinin hep bir ağızdan kerameten okudukları menkıbevî üslupla anlatılan şiir şu beyitle başlar:
Sakın terk-i edebden kûy-ı mahbûb-ı Hudâdır bu
Nazargâh-ı İlahî’dir makâm-ı Mustafâdır bu
*
Bütün bunların dışında, Gül’den bir vesile ile bahsedecek olan şair için ilk başvurulacak kaynaklar, mucizelerdir
Efendiler Efendisi’ni hastalıkların devası, cennet yolunun klavuzu, Allah’ın Habîbi olarak gören şair, O’ndaki beşeriyet kadar nebeviyeti de söz konusu etmekten hoşlanır;
yüceliğini dile getirmek için sık sık mucizelerden bahseder Fenâyî’yi dinleyelim mesela:
Et kıyâs parmaklarından mu’cizâtın gayrı bes
Çeşme akdı her birinden eyleyip şakku’l-kamer
Demek ister ki: “Sen O yüce peygamberin mucizelerindeki ihtişama bak ki, yalnızca parmakları bile her birinden çeşmeler akıttı, ve şehadet parmağıyla ayı ikiye böldü” Hudeybiye’de Ashâb’ın çok susadığı bir anda Efendiler Efendisi son tastaki suya bir elini sokup diğer elinin beş parmağından beş çeşme gibi su akıtmış ve ashab hem abdest alıp hem kana kana içmişlerdir
Keza Mekke müşrikleri kendisinden mucize istedikleri vakit şehadet parmağıyla işaret edip ayı ikiye yarmıştı,
hani İslam tarihleri ve siyerlerin şakku’l-kamer diye zikrettikleri mucize
Şair Gül’ün yalnızca parmaklarından sadır olan mucizelerinin bu derece büyük olduğunu, diğerlerine sıra gelirse anlatmaya kelimelerin yetmeyeceğini ancak bu kadar güzel anlatabilir değil mi?!…
Divan şairi Gül’den bahsedeceği zaman O’nu eşref-i mahlûkât, cihan bağının nadide çiçeği, varlığın evveli ve âhiri, şefaatin kaynağı, mahşer gününün efendisi, ahsen-i takvîm, güzel ahlakın tamamlayıcısı gibi sayısız vasıfları bir anda sıralayıverir
Bütün amaç Gül’den şefaat istemektir ya hani, bunun için sık sık O’ndan bahseden âyetlere ve kudsî hadislere müracaat eder Bu durumda ayetler genellikle şiirdeki vezin zaruretini de beraberinde getirir ve tamamı yerine bazı ibareler şeklinde zikredilir “Ahsen-i takvîm, kaabe kavseyn ve ev ednâ, leamrük, lî-maallah, Kâf u Nûn, Tâhâ ve Yasîn, mâ zâğa’l-basar, Sidre ve müntehâ, rahmeten li’l-âlemîn, tarfetü’l-ayn” gibi ibareler bunlardandır Şu beyit Nesîmî’ye aittir:
Vasfını “Ve’n-Necmi” “Ve’ş-şemsi” “Tebârek” söyledi
Şânına “Tâhâ” vü “Yâsîn” geldi Hak’tan beyyinât
Hz peygamber’den bahseden hadisler de zaman zaman divan şairlerinin konuları arasına girer Bunlardan en ünlü olanı “levlâke levlâk” sırrını taşıyan hadis-i kudsîdir Bunu “ene efsah” ve “medinetü’l-ilm” gibi ibarelerin geçtiği hadisler takip eder Beyti Şeyhülislam Yahya’ya söyletelim:
Sana mahsûs lutfudur Hakk’ın
Tâc-ı “Levlâk” u taht-ı “Ev ednâ”
Gül’ün şanı söz konusu olunca tasavvufî divan şairlerinin en ziyade andıkları kelime “muhabbet”tir O ünlü beyitte olduğu gibi:
Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl
Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl
Ebced geleneği bile Gül hakkında abidevî bir beytin doğmasına kapı aralamıştır:
Aman lafzı senin ism-i şerîfinle müsâvîdir
Anınçün âşıkın zikri “amân”dır yâ Rusûlallah
“Amân” ile “Muhammed” isminin ebced karşılığı 92 eder

Buradan âşıkın “amân!” diye her haykırışında aslında Hz Peygamber’i anmak istediğinin söylenmesi ne kadar da şairane bir buluştur Hezâr gıbta!
*
Burada divan şairinin iman cephesinden İslam’ın varlık sebebi olan Gül’e bakışındaki genel kabulleri vermeye çalıştık
Şimdi en başa dönelim ve bir Gül olarak, Gülde bir remz olarak, teri Gül kokan, yüzünde Gül, ağzında gonca görülen Efendiler Efendisi’nden Güle yansıyan ilham dolu birkaç beyit ile sözü tamamlayalım

Böylece bütün Türk coğrafyasını doldurarak bir aşka dönüşen Gül medeniyetinin aslında bir iman ve aşk medeniyeti olduğunu anlayalım

Dicle’nin serin yamaçlarında gözyaşlarını ikindi sularına karıştırarak Kıble’ye yönlendiren bağrı yanık şair hasretini anlatıyordu ve o Fuzulî idi:

Suya versin bâğbân Gülzârı zahmet çekmesin
Bir Gül açılmaz yüzün teg verse bin Gülzâre su
Sultan, rüyalarının sevgilisine Gül rölyefleriyle başı üzre yer vermek için sorgucunu O’nun ayak izinden yaptırıyor ve üzerine şu dizeleri nakşettiriyordu; o dahi Sultan Ahmed idi:
Nola tacım gibi başımda götürsem dâim
Kademi nakşını ol hazret-i şâh-ı rüsülün
Gül-i Gülzâr-ı nübüvvet o kadem sahibidir
Ahmedâ durma yüzün sür kademine o Gülün
Ve sultanın mürşidi -ki adına Hüdâyî denir- her yüzde Gül’ün aşkını okumaktaydı:
Gül ağlama Gül bize
Ele diken Gül bize
Gül olanın yüzünde
Gül açılır Gül bize
Ve bugün biz, bir çağa geldik, Gül için feryâdlar çağına:
Güle gûş ettiremez boş yere bülbül inler
Varak-ı mihr ü vefâyı kim okur kim dinler
Şikayet değildir kasdımız Gül’e, cür’etimiz içimizin yanışından Gülistanlarda savaşlar var bugün Gül’üm ve bülbüllerin kurşuna dizilip kefensiz gömülüyor artık

Hiç bugünkü kadar yakışmadı Kâbe’ne siyahlar ve biz seni hiç bugünkü kadar özlemedik Varlığa bir Gül ise sebep, kokusundan ya renginden nasıl duralım ayrı

Ebedî Gülşeninde tek ayak üzre duracak bir yer de vermez misin bize Gül’üm?!


Prof Dr İskender Pala

Alıntı Yaparak Cevapla

Gülü Tarife Ne Hacet, Ne Çiçektir Biliriz…

Eski 08-06-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Gülü Tarife Ne Hacet, Ne Çiçektir Biliriz…



Eğer Gül’ün vasıflarının şerhini devamlı, durmadan söylesem, yüzlerce kıyamet geçer de o yine bitmez” der Mevlana
Gül harflerinden Gül söylemeyen kelimeler gerçeği olmayan isimlerden öte nedir ki?! Gül kokusu taşıyan bilgi canda ışık; Gül destesi götürmeyen kervan bedene kuru yüktür Bu sitenin ve benimde gülüm sensin sevgili güzel yürek paylaşımından dolayı kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorumSevgilerin en büyüğü ALLAH cc sevgisiyle kal inşallah

Alıntı Yaparak Cevapla

Gülü Tarife Ne Hacet, Ne Çiçektir Biliriz…

Eski 08-06-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Gülü Tarife Ne Hacet, Ne Çiçektir Biliriz…




Alıntı:








Kocayürek Nickli Üyeden Alıntı



Eğer Gül’ün vasıflarının şerhini devamlı, durmadan söylesem, yüzlerce kıyamet geçer de o yine bitmez” der Mevlana
Gül harflerinden Gül söylemeyen kelimeler gerçeği olmayan isimlerden öte nedir ki?! Gül kokusu taşıyan bilgi canda ışık; Gül destesi götürmeyen kervan bedene kuru yüktür Bu sitenin ve benimde gülüm sensin sevgili güzel yürek paylaşımından dolayı kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorumSevgilerin en büyüğü ALLAH cc sevgisiyle kal inşallah





Ne güzel bir yorum bu böyle :) Benim için onurdur, güzel onure edici yorumun,güzel yüreğin için sonsuz Teşekkürler ederim, kocaman okyonus yüreğine yürekler dolusu sevgilerimi gönderiyorum sevgi ve Aşkla kal

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.