Ayan-İ Sâbite Nedir? |
|
|
#1 |
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Ayan-İ Sâbite Nedir?Ayan-ı Sâbite nedir? Tasavvufî bir terim olan “Ayan-ı Sâbite”; İlm-i İlâhîde eşyanın ezelden beri sâbit olan sûret ve hakikatleri, mevcudat-ı ilmiye manalarına gelir ![]() “Ayan-ı Sabite”, “A'yan” kelimesi ile, “Sabite” kelimelerinden müteşekkil, mürekkeb hususi bir ifadedir ![]() “A'yan”; gözler, bir yerin ileri gelenleri, meclis azaları, muayyen ve muşahhas olan şeyler, herşeyin özü, esası, zatı manalarına gelen “Ayn”ın çoğulu “a'yan” kelimesi “sabite” kelimesi ile terkib olunmuştur ![]() “Ayan-ı Sabite” “adem-i haricî” olan varlıklardır İlm-i İlahide mevcut olup, dış ve harici âlem itibariyle maddi vücudu olmayan varlıklardır![]() Üstad'ın ifadesiyle mevzuyu ele alacak olursak; “Adem-i mutlak zaten yoktur; Çünkü bir ilm-i muhit var Hem daire-i ilm-i ilahinin harici yok ki, bir şey ona atılsın Daire-i ilim içinde bulunan adem ise, adem-i haricidir ve vücud-u ilmiye perde olmuş bir ünvandır Hatta bu mevcudat-ı ilmiyeye bazı ehl-i tahkik “Ayan-ı Sabite” tabir etmişler Öyle ise fenaya gitmek, muvakkaten harici libası çıkarıp, vücud-u maneviyeye ve ilmiyeye girmektir Yani, hêlik ve fani olanlar, vücud-u hariciyeyi bırakıp; mahiyetleri bir vücud-u manevi giyer, daire-i kudretten daire-i ilme girerler![]() ![]() ![]() Ayan-ı Sabite'yi daha iyi anlayabilmek için Allah'ın zatında nasıl “Fa'al” olduğunu bilmek lazımdır Onun için de 18 mektubun üçüncü meselesinin çok iyi okunup anlaşılması şarttır Bu münasebetle buraya aynen alıyorum:Hikmet ve akılla halledilmeyen bir mesele-i mühimme "O her an bir tasarruftadır " Rahman suresi 29 ayet"O dilediğini dilediği gibi yapar " Burûc suresi 85 ayetSual: Kâinattaki mütemadiyen şu hayret-engiz faaliyetin sırrı ve hikmeti nedir? Neden şu durmayanlar durmuyor, daima dönüp tazeleniyorlar? Elcevap: Şu hikmetin izahı bin sayfa ister Öyleyse, izahını bırakıp, gayet muhtasar bir icmâlini iki sayfaya sığıştıracağız![]() İşte, nasıl ki bir şahıs, bir vazife-i fıtriyeyi veyahut bir vazife-i içtimaiyeyi yapsa ve o vazife için hararetli bir surette çalışsa, elbette ona dikkat eden anlar ki, o vazifeyi ona gördüren iki şeydir: Birisi: Vazifeye terettüp eden maslahatlar, semereler, faydalardır ki, ona "ille-i gaiye" denilir ![]() İkincisi: Bir muhabbet, bir iştiyak, bir lezzet vardır ki, hararetle o vazifeyi yaptırıyor ki, ona "dâi ve muktazî" tabir edilir ![]() Meselâ, yemek yemek, iştahtan gelen bir lezzet, bir iştiyaktır ki, onu yemeğe sevk eder Sonra da, yemeğin neticesi, vücudu beslemektir, hayatı idame etmektir![]() Öyle de, ve lillâhi'l-meselü'l-a'lâ, şu kâinattaki dehşet-engiz ve hayretnümâ hadsiz faaliyet, iki kısım esmâ-i İlâhiyeye istinad ederek iki hikmet-i vâsia içindir ki, herbir hikmeti de nihayetsizdir: Birincisi: Cenâb-ı Hakkın Esmâ-i Hüsnâsının had ve hesaba gelmez envâ-ı tecelliyâtı var Mahlûkatın tenevvüleri, o tecelliyâtın tenevvüünden geliyor O esmâ ise, daimî bir surette tezahür isterler Yani nakışlarını göstermek isterler Yani, nakışlarının aynalarında cilve-i cemallerini görmek ve göstermek isterler Yani, kâinat kitabını ve mevcudat mektubatını ânen feânen tazelendirmek isterler Yani, yeniden yeniye mânidar yazmak ve herbir mektubu, Zât-ı Mukaddes ve Müsemmâ-yı Akdes ile beraber bütün zîşuurların nazar-ı mütalâasına göstermek ve okutturmak iktiza ederler![]() İkinci sebep ve hikmet: Nasıl ki mahlûkattaki faaliyet bir iştah, bir iştiyak, bir lezzetten geliyor Ve hattâ herbir faaliyette kat'iyen lezzet vardır Belki herbir faaliyet bir nevi lezzettir![]() Öyle de, Vâcibü'l-Vücuda lâyık bir tarzda ve istiğnâ-yı zâtîsine ve gınâ-yı mutlakına muvafık bir surette ve kemâl-i mutlakına münasip bir şekilde, hadsiz bir şefkat-i mukaddese ve hadsiz bir muhabbet-i mukaddese var ![]() Ve o şefkat-i mukaddese ve o muhabbet-i mukaddeseden gelen hadsiz bir şevk-i mukaddes var ![]() Ve o şevk-i mukaddesten gelen hadsiz bir sürur-u mukaddes var ![]() Ve o sürur-u mukaddesten gelen, tabir caizse, hadsiz bir lezzet-i mukaddese var ![]() Hem o lezzet-i mukaddeseden gelen hadsiz terahhumdan, mahlûkatın, faaliyet-i kudret içinde ve istidatları kuvveden fiile çıkmasından ve tekemmül etmesinden neş'et eden memnuniyetlerinden ve kemallerinden gelen ve Zât-ı Rahmân-ı Rahîme ait, tabir caizse, hadsiz memnuniyet-i mukaddese ve hadsiz iftihar-ı mukaddes vardır ki, hadsiz bir surette hadsiz bir faaliyeti iktiza ediyor ![]() İşte, şu hikmet-i dakikayı felsefe ve fen ve hikmet bilmediği içindir ki, şuursuz tabiatı ve kör tesadüfü ve câmid esbabı, şu gayet derecede alîmâne, hakîmâne, basîrâne faaliyete karıştırmışlar, dalâlet zulümatına düşüp nur-u hakikati bulamamışlar ![]() Anlaşılıyor ki; Ayan-ı Sabite eşyanın hakikatının ilmi diyebileceğimiz Hz Allah'ın zatına bakan Esma-i İlahiyesinin suret-i tecellilerinden ibarettir Ayan-ı Sabite, mümkinatın hakikatlerine dair ilmi vücudlar çerçevesinde zatlar ve mahiyetler demektir![]() Bu manevi suret ve ilmi hakikatlerin, Allah'ın Zat'ıyla zamanî gibi görülen münasebetleri, zaman itibarıyla değil, bizzattır ![]() Bir şeyin Allah'ın ezeli ve ebedi ilmin de bilinen olmasıyla, zaman için de bir şekil alıp teşahhus ve taayyün için harici vücuda intikali aynı şey değildir Allah'ın Zatına bakan hakikat-ı eşya ayan-ı sabitelerdir Bir yönüyle Vacib-ul Vücuda bakar Zaman içinde harici vücudla mümkin-ül vücud ünvanıyla varlığı mukayyet ve mâdum arası bu noktaya gelebiliyor *Varlıkların aslı, orjinali, ayan-ı sabitedir ![]() Herşey esma-i ilahiyye boyutundan kaynaklanan esma terkibi ![]() ![]() Bu esma-i ilahiyenin çıkış noktaları ayan-ı sabitedir diyenlerde vardır![]() Ayan-ı Sabite bir varlık boyutudur Allah'ın zatına bakan bu boyut, Fa'al ismiyle beraber enerjiye dönüş noktasıdır![]() Enerji, başlangıç noktasından doğar İlim ile enerji, varlıklar boyutuna dönüşür Ayan-ı Sabitenin ilim boyutu, varlıklar boyutunda yoğunlaşınca makro kozmoza dönüşür![]() Bu hadise bizim enfüsi yapımıza da uygundur “Hiçlik” noktası, Mutlak varlıktaki, Ehadiyet'e gelir Önce “hiçlik”, sonra “ben” noktasına gelinir O nokta sonra seni Vahidiyet noktasına ulaştırır ve değişik özellikler hissedersin Bu nokta Esma noktasıdır Sıfatlarında bulduğun, kendinde bulduğun özelliklerin kuvveden fiile dönüşmesi, Esma-i İlahiye boyutunda olur Esma-i İlahiyeler kuvveden fiile dönüşerek eylemleri meydana getirirler![]() Ayan-ı Sabite, bütün varlıkların aslı, özü olan ana manalardır ![]() İşte Hz Allah'ın, “Kendi yarattıklarından hiçbirine benzememe hususiyeti, Allah'ın ehadiyetinin tabii bir sonucudur![]() Çünkü O'nun dışında hiç bir varlık asla mevcud olmamıştır Hatta bunu ifade eden şu cümle ne manidardır; “Ayan-ı Sabite vücud kokusu almamıştır ”İşte, “bütün kainat ve içinde var olan herşey, yoktan varolmuştur” denilirken, bundan murad; herşeyin Zat-ı İlahinin ilminde varolması kastedilir ![]() Fakat bu yoktan varolmuş olan herşey, sadece ve sadece Allah'ın ilmiyle vücud bulmuşlardır! Ayan-ı Sabite takdir safhasıdır ![]() İşte Allah'ın “Ol” emriyle, yani “Mürîd” ismi ile işaret edilen bir biçimde ilmindeki manaları seyretmeyi murat etmesi, “Kainat” ismi altında olan bütün isimlerle işaret edilen varlıkların meydana gelmesini oluşturmuştur Bunların “yok”tan varolmasını murat etmesi “Hüküm”'dür![]() Özetle ifade edecek olursak; Cenab-ı Hakk'ın ilminde mevcud, kaderî planlar olarak belli olan, hakaik-i eşya-yı ilmiye diyebileceğimiz zatlar ve mahiyetlerdir ![]() |
|
|
|