Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye > Kıssadan Hisse

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hikayeler, mesneviden

Mesneviden Hikâyeler

Eski 08-05-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mesneviden Hikâyeler



Padişah Ve Hasta Cariye

Çok eski zamanlarda bir padişah vardı Bu padişah, maddi yönden de,manevi yönden de çok üstün bir durumda idi
Bu padişah bir gün atına bindi Kendine yakın olan bazı Saraylılar ile beraber ava çıktı
Yolda giderken bir cariye gördü, o, cariyenin kulu kölesi oldu
Bir kuş kafeste nasıl çırpınırsa, padişahın da ruhu, beden kafesinde öyle çırpınmaya başladı Bu sebepten para verdi, o cariyeyi satın aldı
Onu alıp arzusuna kavuştuğu için mutlu oldu Fakat ilahi takdir neticesi cariye hastalandı
Padişah sağdan soldan hekimler topladı Onlara dedi ki: “her ikimizin hayatı da sizin elinizdedir
Benim hayatımın önemi yoktur Benim hayatımın canı O’dur Ben, dertliyim, hastayım, benim ilacım,benim dermanım odur
Kim, benim canıma derman ederse, her şeyimi, inci ve mercan hazinemi ona vereceğim
Hekimlerin hepsi de dediler ki: “Bu uğurda canımızı feda edercesine çalışalım Zekamızı, tecrübemizi, hünerimizi bir araya getirelim, beraberce düşünüp, beraberce tedavi edelim
Her birimiz hasta tedavisinde, zamanın İsa’sıyız, elimizde her derdin devası, her hastalığın ilacı vardır
Hekimler, guruplara benliğe kapıldılar da her şeyi kendi ellerinde sandılar İnşaallah (’ın izniyle) iyi ederiz demediler Bu yüzden Cenabı Hakk onlara, insanların acizliğini, ’ın izni olmadan insanların bir şey yapmadıklarını gösterdi
Hekimler ilaçlardan ne verdilerse, tedaviden ne yaptılarsa, beklenen şifa elde edilemedi Hastalık arttı
Zavallı cariye, hastalıktan kıl gibi zayıfladı Padişahın gözleri de ağlamakdan ırmak halini aldı
Padişah, hekimlerin hastalığa karşı aciz kaldıklarını görünce, yalın ayak mescide koştu
Mescide girip, mihrapta secdeye kapandı Secde yeri, göz yaşlarından sırılsıklam oldu
Padişah, Hakk’ın huzurunda kendini kaybetti Bir muddet sonra kendine gelince, güzel bir ifade ile, can ve gönülden ’ı medh ü senaya başladı
“Ey en az bahşişi cihan mülkü, cihan hükümdarlığı olan ’ım! Ben ne söyleyeyim? Zaten sen kalblerdeki bütün gizli istekleri bilirsin
Ey ’ım; bütün isteklerimizde, daima sana sığınıp, senden yardım dilememiz gerekirken, biz, yine yolumuzu şaşırdık Bir fani cariyeye gönül verdik Sonra tuttuk, sen var iken hekimlere baş vurduk
Gerçi sen: ‘Ey kulum, ben senin gizlediğin sırları bilirim, ama sen, yine o sırları meydana dök, isteklerini açığa vur”, buyurdun”
Padişah can-ü gönülden yalvararak coşunca, ’ın lutuf ve iyilik deryasında coşmaya başladı
’a göz yaşları ile niyazda bulunurken, padişah bir ara kendinden geçti, uykuya daldı Rüyasında ona bir pir göründü
O pir diyordu ki: “ Ey padişah, sana müjde, dileklerin kabul edildi Yarın sana bir garip gelirse, bilesin ki o bizdendir, bizim tarafımızdan gönderilmiştir
O gelecek garip, çok değerli bir hekimdir Gerçek bir hekimde bulunması gereken bütün vasıflar onda vardır O, doğru, emniyetli, güvenilir, inanılır bir kişidir
Onun vereceği ilaçtaki kat’i sihir tesirini gör Mizacında hakk’ın mizacını müşahede et
O rüyada vaad edilen zaman gelip de gündüz olunca, güneş yükselipte yıldızlar sönük, görünmez bırakınca,
Padişah rüyayı kendine gizli olarak gösterilen zatı, görmek için pencere önünde beklemeye başladı
O, gölge içinde güneş gibi parlayan, faziletli, hünerli, bir zatın geldiğini gördü
Bu gelen zat, ufaktan hilâle gibi görünür görünmez bir halde geliyordu Adeta yok edilebilecek ve hayal edilebilecek bir halde görünmekte idi
Padişah, kapıcı ve perdecilerin yerine kendi koştu, o gaipten, ötelerden gelen misafiri karşıladı
Padişah da, gelen misafirde birbirini tanımış, bilmiş birer mana denizi idiler Her ikisininde ruhu, ayrı ayrı vücutlarda tek bir ruh olarak bulunuyordu Onlar sanki birbirlerine dikilmeksizin birbirlerine dikilmiş ve bağlanmış idiler
Padişah; “Benim asıl sevgilim, o cariye değil, sensin, fakat dünyada iş işten çıkar, ’ın hikmeti ile sebeplerden sebep doğar” Dedi
“Ey ötelerden gelen aziz varlık, sen bana Hz Muhammed (sav) gibi ben de kendimi, senin hizmetine adamış Hz Ömer gibiyim
Padişah ellerini açıp o hekimi kucakladı Aşk gibi onu gönlüne aldı Canın içine soktu
Elini alnını öpmeğe, ne taraftan geldiğini, nerede bulunduğunu sormaya başladı
Sora sora adanın baş köşesine çekti, götürdü ve; “Nihayet sabırlı bir manevi bir hazine buldum” dedi
“Ey ’ın hediyesi, zahmetin sıkıntının, kederin gidericisi,’sabır sevinç anahtarıdır’ hadisinin canlı manası
Ey mübarek yüzü, görünüşü her sualin cevabı olan kamil insan, uzun uzun konuşmak gerekmeden seni görmekle, bütün zorluklar halloluverir
Sen gönlümüzde bulunan sırların tercümanısın Ayağı günah çamuruna saplanmış olanların yardımcısı, kurtarıcısısın
Ey seçilmiş beğenilmiş ’tan razı olmuş ve ’ın rızasını kazanmış büyük insan, hoş geldin Sen kayıp olursan, başımıza kazalar, belalar yağar, pek geniş olan feza daralır, bizi sıkar, bunaltır
Bulaşma, ağırlama, hatır sorma, yemek yeme işi bitince, padişah o aziz varlığın elinden tuttu, harem dairesine götürdü
Hastanın ve hastalığın durumunu anlattıktan sonra onu, hasta cariyenin karşısına oturttu
Hekim hastanın yüzünü, benzini görüp, nabzını saydı İdrarını muayene etti Hastalığın alâmetlerini sebeplerini dinler
Dedi ki: “öbür hekimlerin çeşitli tedavileri yararlı ve şifalı bir tedavi olmamış, iyi edecek yerde, hastayı harap etmişler ve zayıf düşürmüşler
Hekim hastalığı anladı Gizli hastalık ona belli oldu Fakat anladığını, bildiğini gizledi, padişaha söylemedi
Hüznünün mealinin çokluğundan gönül hastası olduğunu anladı çünkü onun vücudu sağlamdı, fakat gönlü yaralı ve vurgundu
Hekim dedi ki: “Akrabayı da, yabancıyı da uzaklaştırmak suretiyle, sarayı boşalt, içeride kimsecikler kalmasın
Ben bu hasta cariyeye bir şeyler soracağım, koridorlarda, köşe bucakta kimse bulunup ta bizi dinlemesin
Ev boşaltıldı İçinde hekim ile hastadan başka kimse kalmadı
Hekim, tatlı ve yumuşak bir sesle hastaya; “nerelisin?” diye sordu Her memleket halkının ilacı başka başkadır
“O şehirde akrabalarından kimler var? Kime yakınsın? Bağlı bulunduğun özlem duyduğun arkadaşların var mı?”
Elini cariyenin nabzına koydu Feleğin cevr ü cefasını, başına gelen dertleri, belaları birer birer sordu
Bir kimsenin ayağına diken batınca, dizinin üstüne kor
Önce, iğne ucu ile dikenin başını arar, bulamassa, diken batan yeri tükrüğü ile ıslatır
Ayağa batan diken böyle güç bulunursa, gönüle batan diken nasıl bulunur? Cevabını sen ver
Eğer gönüllere batan dikeni herkez göre bilseydi, insanlara gamlar, kederler gelebilir mi idi?
Gönüllere batan manevi dikenleri çıkaracak o hekim çok mahirdi çok üstaddı Cariyenin üstünde elini gezdiriyor, onu dikkatle muayene ediyordu
Laf, olsun diye, hikaye yolu ile cariyeden, dostlarının arkadaşlarının halini, ne iş yaptıklarnı sordu
Cariye, memleketine, efendilerine, hemşehrilerine ait bazı vak’aları açıkca hikaye etti
Hekim bir taraftan cariyenin anlattıklarını dinliyor, bir taraftanda, nabzının yüzaltmış atışına dikkat ediyordu
Hastanın nabzı, hangi isim söylendiği zaman hızlanırsa dünyada canının o kişiyi istediği anlaşılacaktı
Cariye memlekitini dostlarını saydıktan sonra başka bir şehir ismi söyledi
Hekim; “Kendi memleketinden nasıl çıktın? Daha evvel hangi şehirde idin?” diye sordu
Cariye, bir şehir adı söyledi ve geçti Yüzünün renginde ve nabzının atışında bir değişiklik olmadı
Efendilerini ve şehirde bulunanları birer birer anlattı Oturup tuz ekmek yediği yerleri söyledi
Şehir şehir, ev ev anlatıp durduğu, hikaye ettiği halde cariyenin ne nabzı hızlandı nede yüzü sarardı
Hekim çok hoş bir şehir olan Semerkand’dan soruncaya kadar, cariyenin nabzı, sağlıklı bir insanın nabzı gibi, normal bir halde atıyordu
Fakat Semerkant adı geçince, nabzın atışı arttı Yüzü kızardı sarardı Çünkü, o, Semerkand’lı bir kuyumcudan ayrı düşmüştü
O hekim hastadan bu sırrı öğrenince, onu yatağa düşüren derdin, belanın aslını, sebebini bulmuş oldu
O’ndan kuyumcunun şehrin, hangi semtinde, hangi mahallesinde oturduğunu sordu Cariye: “köprü başında, gatfer mahallesinde oturur” Cevabını verdi
Hekim, cariyeye; “Senin hastalığının ne olduğunu şimdi anladım, seni bu hastalıktan kurtarmak için elimden geleni yapacağım ve ’ın inayeti ile seni kurtaracağım” Dedi
“Sevin neşelen, üzüntülerini üzerinden at, bana güven, yağmurun çimenlere yaptığını yapacak, seni yeniden hayata kavuşturacağım
Sen, gam yeme, ben senin gamını, kederini düşünür, onları giderme çarelerini ararım Ben sana bir babadan değil yüz babadan şefkatliyim
Ama, sakın ha, bu sırrı hiç kimseye söyleme, padişah neler konuştuğumuzu sorup soruşturursa ona dahi açma
Şunu iyi bilki; eğer gönlün sırlarına mezar olursa muradın çabucak hasıl olur
Hz Peygamber buyurmuştur ki; “Her kim sırrını gizlerse muradına çabuk erer
Tohum toprak içerisinde gizlendiği, zahmetlere katlandığı için, bostan yeşerir ve güzelleşir
O hekim vaadleri lutufları hastayı korkudan kurtardı, içine rahatlık verdi
Hekim cariyeden bu bilgileri aldıktan sonra, kalktı, padişahın huzuruna cıktı, onu, durumdan birazcık haberdar etti
Dedi ki: “Bu derdin tedavisi için, şimdilik gereken tedbir, o adamı buraya getirmemizdir
Altınlar, süslü elbiseler göndererek kuyumcuyu kandır, onu, o uzak şehirden buraya davet et” Bunun üzerine padişah,
O tarafa ehliyetli, becerikli, bilgili ve dürüst iki kişiyi elçi olarak gönderdi
O, iki kişi Semerkand’a kadar geldiler Kuyumcuyu buldular Ona padişahın daveti müjdesini verdiler
Ona dediler ki: “Ey hünerde, ma’rifette ileri gitmiş kişi, ey kuyumculukta eşsiz olan ve en üstün dereceye ulaşan, varlık Senin san’atta şöhretin şehirlere yayılmış ve herkesçe duyulmuştur
İşte felan padişah kuyumcu başlığına seni seçti Çünkü sen pek meşhur, pek büyük bir sanat karsın
Şimdilik şu süslü elbiseleri altınları, gümüşleri al, padişahın yanına gelince, onun en hassas bendelerinden, sarayın ileri gelenlerinden nedimlerden olacaksın
Kuyumcunun gözleri kıymetli elbiseleri, altınları görünce kamaştı, gurura kapıldı, şehirden, çoluk çocuğundan ayrıldı
Padişahın, canına kastettiğinden habersiz, neş’e içinde yola düştü
Zavallı kendi kanının diyetini, elbise sandıda sırtına giydi Arap atına bindi, neşeli bir şekilde koşturdu
O garip kuyumcu, yolculuğunu tamamlayıp da şehre gelince, hekim onu padişahın huzuruna çıkardı
Padişah onu görünce, ona iltifatta bulundu, onu pek ağırladı, altın hazinesini ona teslim etti
Sonra hemen padişaha dedi ki : “Ey büyük sultan, o cariyeyi bu kuyumcuya ver
Ver ki, ona kavuşunca, cariye iyileşsin zevkinin ateşi hastalığının ateşini gidersin
Padişah o çok güzel, ay yüzlü cariyeyi kuyumcuya bağışladı Bir birini özleyen bu iki dostu birleştirdi
Böylece onlar altı ay kadar muratlarına erdiler, cariye de tamamiyle iyileşti
Ondan sonra, hekim, kuyumcu için bir şerbet yaptı Kuyumcu şerbeti içince, kızın önünde erimeye başladı
Hastalık yüzünden Kuyumcunun güzelliği gidince, cariyenin ona karşı ilgisi kalmadı
Kuyumcu zayıflayıp çirkinleşti Yüzü sararıp soldu Kızın gönlüde ondan soğudu
Keşke kuyumcu baştan başa ayıp, ar ve tamimiyle çirkinlik timsali olaydı da, başına böyle kötü hal gelmeyeydi
Kuyumcunun gözlerinden dere gibi kanlı yaşlar akıyor Çünkü onun yüzünün güzelliği, canının düşmanı olmuştu
“Tavus kuşunun kanadı, canının düşmanı olmuştur Bir çok padişahların da kuvvet ve azametleri helaklarına sebep olmuştur
Ruhumdan ve gönlümden aşağı olan, benim gerçek varlığım olmayan için beni öldüren, bilmiyor mu ki kanın uyumaz ve mazlumun kanı yerde kalmaz
Bu gün benim başıma gelen, yarın onunda başına gelecektir Benim gibi bir adamın kanı nasıl boş yere akar?
Bu dünya, bir dağa benzer İşlerimiz, yaptıklarımızda seslenmek gibidir Seslerimiz, güzelde olsa, çirkinde olsa, dağa çarpar, döner yine bize gelir
Kuyumcu bu sözleri söyledi ve hemen toprak altına gitti O cariyede aşktan ve hastalıktan arındı, tertemiz oldu

Açıklama :Bu hikayede geçen padişah, tarafından insanlara nefhedilmiş, verilmiş, en kıymetli varlığımız, özümüz olan ruhumuzu temsil eder Cariye daha doğrusu, varlığımızın en aşağı, en bayağı duygusu olan nefs; hislerimizin, şehvetimizin sembolüdür Hekim, İlahi tabib, mürşid-i kamili göstermektedir Kuyumcu; dünya sevgisini altını, gümüşü, maddi zenginliği, heva ve heves-i ifade eder
Ruh her bakımdan üstün bir varlık olduğu halde, kendi mevkiini, şerefini düşünmeden, bir cariyeye (=nefis)gönül vermiştir Böylece ruh aslının ne olduğunu hesaba katmadan nefsin esiri olmuş ve şehveti sevgili olarak seçmiştir Nefs tineti icabı gözü aşağılardadır Heva ve hevesine kapılmıştır Onun dünyevi istekleri, altın ve gümüşü sevmesi, hastalığı, kuyumcuya olan aşkı ile sembolize edilmiştir Cariyenin yani nefs’in maddeye karşı duymuş olduğu şiddetli arzu, onu padişah ruhtan uzaklaştırmaktadır Ruh; gönül verdiği nefsin kendisine yar olmayışından ve hastalığından çok üzgündür Onu bir çok hekimlere gösterir tedavi edemeyen hekimler, sahte şeylerin sembolüdür Ruhun nefs-i sıhhate kavuşturması için becerikli bir hekime yani Mürşidi Kamile ihtiyacı vardır ’ın lutfuyla gerçek bir hekime Mürşid-i Kamile kavuşunca hakikati anlar ve ona ; “Benim gerçek sevgilim sensin” Der Çünkü Mürşid-i Kamilin yüzündeki ilahi nuru, ilahi güzelliği bulur fakat gönül verdiği cariye (=nefs)’in, aşağı duygulardan, manevi hastalıklardan kurtulmasını istemektedir Padişah (=ruh) Mürşid-i Kamilin tavsiyesine uyarak cariye (=nefs)’i vaktiyle gönül vermiş olduğu cismani arzu ve şehveti temsil eden kuyumcu ile evlendirir Nefsin maddi sevgiliye kavuşması, onun şehvetten bıkmasını sağladı Neticede dünyevi arzuların maddi zenginliğin sembolü olan kuyumcu yok olunca , nefs, düştüğü hatayı anladı Şehvetten, ihtirastan yakasını sıyırdı, temizlendi ve ruha layık bir sevgili oldu
Bu güzel hikayenin hakikatini anlar ve üzerinde biraz düşünür isek insan kendinden birşeyler bula bilir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.