![]() |
Felsefe Sözlüğü (A Dan Z Ye) |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Felsefe Sözlüğü (A Dan Z Ye)Felsefe Sözlüğü A Açık toplum: Çağdaş İngiliz bilim ve siyaset felsefecisi Karl Popper’la ünlü Fransız yaşam filozofu ve metafizikçisi Henri Bergson’un Özgür, demokratik, açık sözlü ve sivil topluma verdiği ad ![]() Popper’a göre, açık toplum, tüm üyelerinin yönetime etkin bir biçimde katılabildikleri, iktidarı elinde tutanları ve hükümet politikalarını gereği gibi ve etkin bir biçimde eleştirebildikleri toplumdur ![]() ![]() ![]() Popper’da, normal değişme süreçlerine yabancı olan kapalı toplumun karşısında yer alan ve etkinliğe, yaratıcılığa dayanan gelişme doğrultusu önceden kestirilemeyen liberal ve demokratik bir toplum modeli olarak tanımlanan açık toplum, tarihi iki toplum tipi ya da türü arasındaki bir mücadele olarak gören Bergson’da da, Özgür, yaratıcı, re?formcu ve yenilikçilere yer ve yüksek bir değer veren dinamik toplum diye tarif edilir ![]() ![]() ![]() Adalet: Bir toplumda, değerlerin, ilkelerin, ideallerin, erdemlerin cisimleşmiş, somutlaşmış, hayata geçirilmiş olması durumu ![]() ![]() Adalet en yüce, nesnel ve mutlak bir değerin anlatımı olarak, insanın davranışını ahlâki açıdan inceleyen ve eleştiren bir düşünce, hakka ve doğruluğa saygıyı temele alan ahlâk ilkesi, doğruluk, dürüstlük, tarafsızlık, uygun ve doğru muamele biçiminde karşımıza çıkar ![]() ![]() Adalet kavramı, hem 1 bireysel ve hem de 2 toplumsal bir düzlemde ele alınabilir ![]() ![]() ![]() ![]() Burada adalet, bir toplumun veya durumun özelliği olarak görülmediği için, yalnızca bireylerin eylemleri adil eylemler olarak görülebilir ![]() ![]() ![]() Nitekim, görüşleri bu yaklaşım içine dahil edilebilecek olan çağdaş düşünürlerden F ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buna karşın ikinci anlamda adalet, toplumsal bir düzlemde, ve bireylerin eylemlerinin değil de, toplumsal bir durumun özelliği olarak ortaya çıkar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Adler, Alfred: 1870-1937 yılları arasında yaşamış olan ünlü Avusturyalı psikolog ![]() Bireysel psikoloji okulunun kurucusu ve eksiklik duygusu ya da aşağılık kompleksi deyimini ilk kez olarak ortaya koyan kişi olan Adler, insan kişiliğini eksiklik ya da yetersizliği giderip üstünlük ya da yetkinliğe ulaşma çabasıyla anlama uğraşı içinde olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O işte bu çerçeve içinde insanın miras aldığı yetilerin sentezini yapar ve çevreden gelen izlenimleri yorumlarken biricik olan bireysel bir kişilik ve yaşam biçimi yaratan yaratıcı bir benin varlığından söz etmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Ahlâk: 1- Genel anlamda, mutlak olarak iyi olduğu düşünülen ya da belli bir yaşam anlayışından kaynaklanan davranış kuralları bütünü ![]() ![]() ![]() Akademi: Yunan filozofu Platon tarafından, M ![]() ![]() ![]() Akıl: Genel olarak, insanda varolan soyutlama yapma, kavrama, bağıntı kurma, düşünme, benzerliklerin ve farklılıkların bilincine varma kapasitesi, çıkarsama yapabilme yetisi ![]() Akılcılık: Rasyonalizm ![]() ![]() Sosyolojide, on dokuzuncu yüzyıldan başlayarak, çoğunluk pozitivizmle özdeşleştirilmiştir ![]() Öte yandan, akılcılığın hemen her zaman Batı uygarlığının başka toplumlar ve irrasyonel oldukları düşünülen ilkeller karşısındaki üstünlüğünü vurgulayan örtük değer yargılarını içerdiği akıldan çıkarılmamalıdır ![]() Akıl çağı: Felsefede, 17 ![]() ![]() ![]() Akıl yürütme: Genel olarak, düşünceleri bilinçli, tutarlı ve amaçlı bir biçimde birbirlerine bağlama işlemi ![]() ![]() Aksiyom: Genel olarak, apaçık bir biçimde doğru olduğu düşünülen, ne kanıtlanan ne de çürütülebilen önerme ![]() Toplumsal anlamda ise, aksiyom, görüşün anlamını, değerini ve önemini anlayabilecek yetide ve uzmanlıkta olan herkes tarafından apaçık bir olgu olarak kabul edilen görüş anlamına gelir ![]() ![]() Algı: Çağdaş psikoloji ve epistemolojide, duyusal olarak uyarılma sonucunda, evler, arabalar, ağaçlar türünden sıradan nesnelerle ilgili kavrayışa verilen ad ![]() ![]() ![]() Althusser, Louis: Marksizme yaptığı katkı ile tanınan, 1918-1990 yılları arasında yaşamış, yirminci yüzyıl Marksist toplum filozoflarının en özgün ve etkilisi olan çağdaş Fransız düşünürü ![]() ![]() Althusser’in temel amacı Marksizmi bir tarih bilinci olarak canlandırmak veya yeni baştan kurmak ve Marksist hümanizmin iddialarının tersine, genç Marx’ın düşünceleriyle Das Kapital’de ortaya konan bilimsel analiz arasında radikal bir kopma olduğunu göstermek olmuştur ![]() ![]() Altusser bilimi, içinde bilginin üretildiği toplumsal bir pratik olarak değerlendirir ![]() ![]() ![]() Ona göre, bilme sürecinde, sırasıyla düşünce ve soyutlamalardan meydana gelen teorik bir hammadde, bütün bunları etkileyen kavramsal üretim araçları ve nihayet, ürün olarak bilgi söz konusu olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bununla birlikte, materyalist Marksizm geleneğinden gerçek dünyanın, bu dünyaya ilişkin, tarihsel ve toplumsal bir düzlemde üretilmiş bilgiden bağımsız olduğu, söz konusu bilgiden önce geldiği tezini miras alan Althusser, ideolojinin de zihinden bağımsız olarak varolan bir gerçekliğe gönderimde bulunduğunu, fakat bunu bilimden farklı bir tarzda yaptığını söyler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Althusser, Marx’ın Hegel’in etkisinde sanıldığı gibi çok fazla kalmadığını, onun düşüncesinde 1840’lardan başlayarak epistemolojik bir kopma yaşandığını, genç Marx’ın hümanizminin Das Kapital’i yazdığı sıralarda, bilim-öncesi teorik bir ideoloji olarak reddedildiğini öne sürer ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Althusser işte bu bağlamda, Marksist Öğretiyi belirleyen aşırı bir determinizm ya da ekonomizm yanlışına düşmeyen bir ekono?mi ve toplum modeli geliştirmiş ve ‘temel üstyapı’ ilişkisini yeni baştan yorumlamaya koyulmuştur ![]() ![]() ![]() Dönem ve evrelerin, insana kendini gerçekleştirme, insanlığa da komünizm ve özgürleşme yolunda ilerleme imkanı sağlayan, düzgün, doğrusal dizilişi olarak tarih görüşünü Marksist bir dogma, tarihsici bir ideoloji diye yadsıyan Althusser, Marx’ın olgunluk dönemi eserlerinde, tarihin öznesi olmayan bir süreç olarak yer aldığını savunur ![]() ![]() ![]() Althusser, kendi antihümanizmiyle öznenin ademi merkezileşmesi sürecinin doruk noktasını meydana getiren postyapısalcılık ve postmodernizm yolunda önemli bir kilometre taşı oluşturur ![]() ![]() Analitik felsefe: 20 ![]() ![]() ![]() Analiz: Bir şeyin, bir bütünün, bir problemin, a) Parçaların ayrı ayrı incelenmesi, b) Parçaların birbirleriyle olan ilişkilerinin incelenmesi ya da c) Parçaların bütünle olan ilişkisinin araştırılması amacıyla, bileşensel öğelerine ayrılması süreci ya da işlemi ![]() Anarşi: 1- Hükümet kontrolünün yokluğunun sonucu olan politik ve toplumsal düzensizlik, kargaşa hali; hükümetsiz kalan veya siyasi iktidarın çıkarları farklı hatta karşıt olan siyasal, ekonomik ve toplumsal güçler arasında kendisinden beklenen uzlaştırma görevini artık yerine getiremediği bir toplumun siyasi durumu ![]() ![]() ![]() ![]() Her üç anlamda da anarşinin hüküm sürmesini isteyen, anarşizmi destekleyen, bu öğreti için mücadele veren kişiye ise anarşist adı verilir ![]() Anarşizm: Genel olarak, a) özgürlüğü temel değer olarak gören, söz konusu temel değere zaman zaman adalet, eşitlik ve mutluluk gibi değerleri ekleyen, b) bir baskı aracı olarak gördüğü devlete, bütün bu değerlere zarar verdiği için, şiddetle karşı çıkan, c) devletin yokluğunda daha iyi bir toplum inşa etmek için programlar öneren, d) insan doğasına ilişkin olarak olumlu bir görüş benimseyen ve e) baskıcı devlet anlayışı ve olumlu insan doğası konsepsiyonundan hareketle, otoriteryanizmin her şeklini kabul edilemez ve haklı kılınamaz bulan görüş ![]() Anarşizm, nispeten olumlu bir çerçeve içinde, insan doğasının özü itibariyle iyi olduğunu ve insan yaşamında karşılaşılan kö?tülüklerin, temelde insan üzerindeki kontrolden ve politik baskıdan kaynaklandığını savunan akıma; toplum içindeki politik kontrolün ve siyasi baskının ortadan kaldırılmasını isteyen, devletin insanın en büyük düşmanı ol?duğunu söyleyen ve bireylerin ihtiyaçlarını karşılamak ve ideallerini gerçekleştirmek için, kendilerini bir toplum içinde diledikleri şe?kilde düzenlemeleri gerektiğini ileri süren siyasi öğretiye karşılık gelir ![]() ![]() Anarşizm, olumsuz boyutuyla, toplumsal ve ahlâki kötülüklerin kaynağının devlet olduğunu, bundan dolayı, bu kötülüklerin devlet tarafından ortadan kaldırılamayacağını, özü itibariyle iyi olan insanın doğasının devlet ve kurumlar tarafından bozulduğunu, tüm reformların değersiz olduğunu, yeni bir toplu?mun devrim yoluyla kurulacağını, söz konusu yeni devletsiz toplumun, yol göstericisi akıl ve adalet olup, bilimsel deneyimden yardım gören insan ruhunun doğal eğilimlerinden türeyeceğini öne sürerken, bu kez yasaya ya da düzene en küçük bir saygı duymayan ve toplumun yıkılması yoluyla bir kaosa erişilmesi için etkin bir biçimde çaba gösteren inanç ya da akım olarak karşımıza çıkar ![]() ![]() Her iki anarşizm de, insanın özgürlüğü ve eşitlik idealini hiçbir ödün vermeden, mutlak bir biçimde ve her tür hakimiyet ilişkilerini dışlayacak, devletin meşruiyetini tümüyle yadsıyacak şekilde yorumlar ![]() ![]() Buradan da anlaşılacağı üzere, 19 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 3- Kollektivizm ![]() ![]() ![]() 4- Anarşist komünizm ![]() ![]() ![]() 5- Anarko-sendikalizm ![]() ![]() 6- Pasifist anarşizm ![]() ![]() Anaxagoras: Milattan önce 5 ![]() ![]() Anaxagoras da, çağdaşı olan Empedokles gibi, oluşun mümkün olduğunu göstermeye çalışmış ya da hiçten hiçbir şeyin meydana gelmediğini, ve hiçbir şeyin yok olup gitmediğini ortaya koyarak, mutlak anlamda bir oluş ve yok oluş olmadığını, mutlak değişmenin imkansız olduğunu kabul eden Eleacı görüşün birciliğiyle, değişmenin ve oluşun gerçekliğini kabul eden sağduyunun plüralizmini uzlaştırma çabası vermiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Anaxagoras’ın öğretisi ne göre, evrenin ilk başlangıç halinde, yaratılmamış olan tüm tohumlar, varlığın sonsuz küçük parçaları birbirlerine karışmış bir durumda bulunuyorlardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Anaximandros: İyonya Okulunun, M ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bilimsel Çalışmaları: Coğrafya alanında, onun Karadeniz’e açılan denizciler için bir harita yapmış olduğu anlatılır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Felsefi Görüşleri: Anaximandros önce, çağdaşı Thales’in maddi töz olarak “su” arılayışına, suyun nicelik bakımından sınırlı, nitelik bakımından belirli olduğu gerekçesiyle karşı çıkmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Suyun nitelik bakımından belirli olmasının yarattığı güçlükten kurtulsak bile, bu kez suyun nicelik bakımından sınırlı oluşunun yarattığı güçlük karşımıza çıkar ![]() ![]() ![]() Anaximandros, işte buradan hareketle evrenin ilk maddesi ya da maddi tözünün, nitelik bakımından belirsiz, nicelik bakımından sınırsız bir madde olması gerektiğini söylemiş ve, söz konusu özellikleri taşıyan ilk maddesine, hiçbir duyusal maddeyle özdeş olmayan belirsiz bir varlık, soyut bir ilke anlamında apeiron adını vermiştir ![]() ![]() ![]() Onun, ilk madde olarak nicelikçe sınırlı, nitelikçe belirli bir öğe ya da maddenin seçilmesi evresini geçerek, her şeyin kendisinden türediği belirsiz, sınırsız bir arkhe anlayışına ulaşması, felsefede ciddi ve gerçek bir ilerlemeyi ifade eder ![]() Anaximenes: İyonya veya Milet Okulunun, M ![]() ![]() ![]() ![]() Bilimsel Çalışmaları: O, Anaximandros’un boşlukta duran silindir şeklindeki dünya anlayışı yerine, havada aynen bir yaprak gibi yüzen, bir masa kapağı şeklindeki dünya anlayışını geçirmiştir ![]() ![]() ![]() Felsefi Görüşleri: Anaximenes, Anaxi?mandros’un nicelikçe sınırsız, nitelikçe belirsiz bir töz olarak apeironundan sonra, Thalesin belirli tözüne geri giderek ilk madde olarak aer ya da havayı öne sürmüştür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Anaximenes’teki seyrekleşme ve sıkışma kavramları, birlikten çokluğa geçiş sürecini açıklamaya yaradıktan başka, her tür niteliği niceliğe veya bütün niteliksel farklılıkları niceliksel farklılıklara indirgeme girişimini temsil eder ![]() ![]() ![]() Anaximenes’i arkhe olarak havayı seçmeye götüren ikinci etken, havayla soluk, nefes ve canlılık olgusudur ![]() ![]() ![]() ![]() Anomi: Sosyolojide, geleneksel sosyal ve kişisel bağların çözülmesiyle birlikte, bireyin toplumla olan bağlarının zayıflaması, hatta ortadan kalkması durumu; sosyal normların insanları birbirlerine bağlayan boyutunun etkisiz hale gelmesi durumu ![]() Anti: Bir şeyin karşısında, bir şeye karşı olma anlamına gelen ve sözcük ya da terimlerin yapısına girerken, karşıtlık, olumsuzluk, düşmanlık ya da bir şeye karşı korunma fikrini anlatan örnek ![]() Buna göre, emperyalizmin bütün biçimlerine karşı olmaya dayanan tutum ya da öğretiye anti emperyalizm; faşizmin her türlüsüne karşı olma tavrına antifaşizm; kapitalizme, kapitalist rejimlere karşı takınılan eleştirel ya da düşmanca tavra antikapitalizm; Yahudi düşmanlığına ise antisemitizm adı verilmektedir ![]() Antik felsefe: Önce Yunan kent devletinin, daha sonra da Roma İmparatorluğunun siyasi gücü ve egemenliği altında, tarih-sel olarak M ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Antik felsefe, mitolojiden ya da çoktanrılı dinden kopuş ve doğal olayların yine doğal nedenlerle açıklanması gerektiği inancıyla başlamış, fakat son dönemlerine doğru yeniden dine yaklaşma durumuna gelmiştir ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Felsefe Sözlüğü (A Dan Z Ye) |
![]() |
![]() |
#2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Felsefe Sözlüğü (A Dan Z Ye)Antikomünizm: Komünizmin, her ne kadar teoride veya ideal olarak, her bireyin kendi potansiyelini gerçekleştirmek bakımından özgür ve toplumu meydana getiren diğer bireylerle eşit olacağı bir toplum durumunu amaçlasa da, bu amaca erişmek için üretim araçlarının merkezi kontrolü ve üretimin planlanması yolunu seçmesi, bu tercihin son çözümlemede organizasyon ve özgürlük arasında bir çatışmaya, merkezi organizasyonun da, devletin ekonomiyi en ince ayrıntısına kadar kontrol altında tutup, her türlü siyasi ve sosyal faaliyeti sınırlaması, yurttaşlar üzerinde ağır bir baskı kurması du?rumlarında olduğu gibi, kötüye kullanılmasına yol açması ve nihayet, fiili komünist toplum?larda maddi ve ahlâki bir başarıya ve gelişmeye rastlanamaması nedeniyle, komünizmin kendisine şiddetle karşı çıkma, düşmanca bir tavır takınma ![]() Antitez: Genel olarak, bir düşünce, yargı ya da Önermenin karşıtı ya da çelişiği olan önerme ![]() Antropoloji: İnsanın hayvanlar dünyasındaki kökenini ve yerini, bir birey olarak gelişimini, tarihsel süreç boyunca geçirdiği fiziki ve zihinsel değişimleri konu alan disiplin; bir toplumsal varlık olarak insanı, insanın toplumsal yaşamıyla ilgili fenomenleri, zaman ve mekan sınırlaması olmadan araştıran, farklı yerlerde ve zamanlarda ortaya çıkan ırkları, dilleri ve kültürleri inceleyen bilim ![]() İnsan bilimleri arasında, insanı hem fiziki ve hem de sosyo-kültürel yönleriyle ele alan tek bilim olarak antropolojinin farklı dalları, 1- Bir insan doğası kuramı geliştirme uğraşı içinde olan felsefi antropoloji; 2- Farklı ve çok çeşitli insan gruplarının üyeleri arasındaki fiziki farklılıklara dair bilimsel araştırmalardan meydana gelen fiziki antropoloji; 3- İnsan gruplarının ve toplumlarının sosyal adet, örf ve kurumlarıyla ilgili bilimsel araştırmalardan oluşan sosyal antropoloji; 4- Kültürlere, özellikle de Batı uygarlığının etkisi altına girmemiş toplumların kültürlerine dair bilimsel araştırmalardan meydana gelen kültürel antropoloji olarak sınıflanabilir ![]() Apolitizm: Siyasetten, siyasi sorunlardan uzak durmayı, siyasi sorunlara değilse bile, bu sorunların çözümleriyle ilgili tartışmalara, ve bu arada yönetimi ele geçirmek, yönetimde edilmek ve kendi çözümünü dayatmak için yürütülen siyasi mücadelelere yabancı kalmayı ilke edinmiş kişinin tavrı ![]() Aquinalı Thomas: 1225-1274 yılları arasında yaşamış olan, ünlü Hıristiyan filozof ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aquinalı’nın temel eserleri, Katolik inancının bir savunmasından oluşan Summa Contra Gentiles [Kafirlere Karşı], Tanrı’nın varoluşu, özü, sıfatları, insanın durumu, kurtuluşuyla ilgili alabildiğine ayrıntılı bir Skolastik Öğretiyi açımlayan, başyapıtı niteliğindeki Summa Theologica [Teolojiye Dair Savunma], De Principiis Naturae [Doğanın İlkeleri Üstüne], De Ente et Essentia [Öz ve Varoluş Üzerine], ve De Unitate İntellectus [Aklın Birliği Üstüne]’tur ![]() Siyaset Aquinalı Thomas, siyaset felsefesi alanında da Aristoteles gibi düşünür ![]() ![]() ![]() Arendt, Hannah: 1906-1975 yılları arasında yaşamış, Alman asıllı kadın felsefeci ve siyaset bilimci ![]() ![]() Çok çeşitli konuları kapsayan yapıtlarında, herkesin katılımına açık özgür bir kamusal alan kavramının ağır bastığı bir siyaset teorisi geliştiren Arendt ününü daha çok on dokuzuncu yüzyılda totaliterliğin doğuşunu emperyalizmin yükselişine ve antisemitizme, totaliterliğin güç kazanmasını da, geleneksel ulus devletinin çözülmesine bağlayan görüşüne borçludur ![]() Arendt, başta kamusal alanla özel alan arasındaki sınırların yok olup gitmesi, ekonomik ilgi ve çıkarların hayatın tüm boyutlarını tehdit etmeye başlaması problemi olmak üzere, modern toplumun çeşitli hastalıklarına ciddi bir teşhis ve güçlü bir analiz getirmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aristokrasi: 1- Orijinal ve etimolojik anlamı içinde, en iyilerin, hem düşünsel ve hem de tarihsel olarak, monarşinin ve demokrasinin karşısında yer alan, yönetimi ![]() Aristokrasi, Platon ve Aristoteles tarafından geliştirilmiş olan bir terimdir ![]() ![]() ![]() ![]() Bu tür bir yönetim biçimi, tek kişinin yönetiminden (monarşi ya da tiranlık), çoğunluğun yönetiminden (demokrasi), bencil ya da askeri hırsları olan azınlığın yönetiminden (oligarşi ya da timokrasi) farklıdır ![]() ![]() ![]() ![]() Buna göre, aristokrasi, feodalizmde, top?lumsal statülerine bakılmaksızın tüm insanla?rın yönetimi olarak anlaşılan demokrasinin karşısında yer alan, aristokratların, soruların, toplumsal statüleri en yüksek insanların yönetimi olarak geçer ![]() 2- Aristokrasinin analoji yoluyla ortaya çıkan farklı kullanımları da vardır ![]() ![]() ![]() Aristoteles: Milattan önce 384-322 yılları arasında yaşamış olan ünlü Yunanlı bilim adamı ve filozof ![]() ![]() Aristoteles’in temel eserleri, mantık ve bilgi teorisi üzerine altı incelemeden oluşan Organon, doğa felsefesini açıkladığı Gökler Üzerine, Fizik ve Varlığa Geliş ve Yokoluş Üzerinedir ![]() ![]() ![]() Temel İlkeleri: Aristoteles’in bir filozof olarak en önemli özelliği, onun sağduyuya olabildiğince yakın bir düşünür olmasıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu varlık öğretisiyle Aristoteles Platon’un İdeaları’nın, onun yanlışlıkla bireyler olarak gördüğü tümeller olduğunu öne sürer ![]() ![]() ![]() Mantık: Aristoteles, mantık alanında, man?tık çalışmalarına on dokuzuncu yüzyıla kadar temel olmuş bir mantık sistemi kurmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() Bilgi: Aristoteles’e göre, bilgi tümel olanın, formun bilgisidir, bu nedenle yargıda dile getirilebilir olan bir bilgi, formlar arasındaki özsel bağlantılara ilişkin bir kavrayıştan meydana gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Metafizik: Onda metafizik, var olanı var olmak bakımından ele alan, var olan bir şey olmanın ne anlama geldiğini araştıran bilimdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte Aristoteles, kendisine tüm kategorilerin yüklendiği bu özneye ‘töz’ adını verir ![]() ![]() ![]() ![]() Aristoteles’te töz bir madde ve bir formdan meydana gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Madde ve form ayrımı, Aristoteles’e göre, doğada varolan her şeye uygulanmak durumunda olan bir ayrımdır ![]() ![]() ![]() ![]() Aron, Raymond: 1905-1983 yılları arasında yaşamış olan ünlü Fransız sosyolog ve filozofu ![]() ![]() ![]() 1968 öncesi Fransa’sının teorik yönden en önemli bakış açısının meydana getiren Marksizmi eleştirdiği için entellektüel çevrelerden büyük ölçüde tecrit edilmiş bir düşünür olan Aron, politik kurum ve süreçlerin toplumsal ve ekonomik ilişkilerden bağımsız olduğunu göstermeye çalışmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Artı değer: Marksist teoride, işçinin ürettiği ürünün toplam değerinden, o ürünü üretmek için harcadığı emek gücünün değeri çıkartıldıktan sonra, geri kalan değer; yani işçinin ürettiği malın değeriyle, aldığı ücret arasındaki fark ![]() İşçilerin üretimini arttırmak için, farklı yöntem ya da stratejilerin kullanılmasına bağlı olarak iki tür artı değerden söz edilebilir ![]() ![]() Astroloji: Tarihsel olarak, dünyanın evrenin, çevresinde gezegenlerin ve yıldızların döndüğü merkezi olduğu, ve göksel cisimlerin hareketlerinin dünyada olup bitenleri etkilediği inancı?nın bir sonucu olarak gelişen, yıldızların dünya olayları üzerindeki etkisini belirlemeyi ve bu etkileri dikkate alarak geleceği önceden haber vermeyi amaçlayan kehanet sanatı ![]() Astronomi: Gök cisimlerini konu edinen en eski sağın bilim ![]() ![]() Astronomi içinde gök cisimlerinin hareketini konu alan araştırma dalına gök mekaniği, gök cisimlerinin fiziki doğalarını konu alan araştırma dalına ise, astrofizik adı verilir ![]() ![]() Asya tipi üretim tarzı: Marksist anlayışta, belirli bir aşamayı işaret eden üretim biçimi ![]() Asya tipi üretim tarzı deyimini Mısır’dan Hindistan’a dek uzanan kuşak içinde yer alan Doğulu toplumların durağanlığını açık?lamak için kullanan Marx, söz konusu üretim tarzıyla Asyatik toplumu ilkel komünal topluma daha yakın bulmuştur ![]() ![]() Buna göre, çok gelişmiş bir devlet aygıtıyla azgelişmiş bir sivil toplumun yetkin bir örneği olan Asyatik toplum Batı’daki ekonomik ve toplumsal gelişmenin uzağında kalmış olan bir toplumdur ![]() ![]() ![]() ![]() Ateizm: Tanrıtanımazcılık ![]() ![]() ![]() Kuşkucular, maddeciler ve pozitivistler için kullanılan bir terim olan ateizm, teizmin temel iddialarını kabul etmeme, Tanrı ya da tanrılarının varlığını kategorik bir biçimde ve kanıtlar göstererek reddetme tavrına karşılık gelir ![]() ![]() ![]() Ateizmin doğuşunda ve gelişiminde, her şeyden önce 1- Evrendeki gerçekliğin madde ve fiziki güçlerden meydana geldiğini, yaşamla bilincin çeşitli formlarının maddenin elementlerinin çeşitli organik formlar şeklindeki bileşiminin sonucu olduğunu öne süren maddecilik ve 2- Tüm düşüncelerimizin, yalnızca duyumlarımızın bir sonucu olduğunu, bundan dolayı duyumsal karşılığı olmayan sonsuz bir Tanrı fikrine hiçbir zaman sahip olamayacağımızı öne süren duyumculuk çok etkili olmuştur ![]() ![]() Ateizm, yukarıda da işaret edildiği üzere, pratik ve teorik ateizm olarak ikiye ayrılır ![]() ![]() ![]() ![]() Teorik ateizm kendi içinde, olumsuz ve olumlu teorik ateizm olarak ikiye ayrılır ![]() ![]() ![]() ![]() Olumlu teorik ateizm ise, aşkın ilk ilkenin gerekliliğini kabul etmekle birlikte, onu, insanın içindeki düşünen öznel öğeyle, insa?nın bilgiyle varlığı, bilgelikle eylemi, özgürlükle zorunluluğu özdeşleştirmesine yol açan cogitoyla değiştirir ![]() ![]() ![]() ![]() Ateolojik kanıtlar: Tanrı‘nın varoluşu aley?hine, Tanrı’nın varolmadığını kanıtlama iddi?asında olan deliller ![]() Ateistler tarafından ortaya konan bu kanıtlar sınıflandığında, önce teleolojik kanıt veya düzen ve amaç kanıtının zıt benzeri olan kanıt, yani kötülük probleminden yola çıkan delil gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ateolojik kanıtların ikinci kategorisi, ontolojik kanıtın karşıt benzerlerinden oluşur, yani bu kategoriye giren deliller Tanrı’nın varoluşunun dünyadaki apaçık bir olguyla bağdaşmaz olmasından ziyade, Tanrı kavra?mının özü itibariyle çelişik olduğunu öne sürerler ![]() ![]() ![]() Ateolojik kanıtlarda son kategori, teistik argümanların, Tanrı‘nın varoluşuyla ilgili kanıtların hiçbir şekilde tatmin edici olmamasından hareketle ateizmin doğru ve tutarlı tek tavır olduğunu ifade eder ![]() Augustinus, Aziz: 354-430 yılları arasında yaşamış olan ünlü Hıristiyan düşünür ![]() ![]() Teknik düzeyi oldukça yüksek olan bir felsefe sergilemekle birlikte, ‘Anlayabilmek için, inanıyorum’ anlayışıyla felsefeyi dine tabi kılmış olan Augustinus, Hıristiyan dininin temel Öğretilerini temellendirebilmek için, Yeni Platoncu felsefeden ve Platoncu kavramlardan yararlanmıştır ![]() ![]() Siyaset Felsefesi: Aşkın, yalnız bireyin değil, fakat bireylerden meydana gelen bir toplumun da itici gücü olduğunu Öne süren filozof, yine aşk öğretisinden hareketle ünlü yeryüzü ya da dünya devleti ve gökyüzü ya da Tanrı devleti ayırımına ulaşmıştır ![]() ![]() ![]() Augustinus bu bakış açısını siyaset felsefesinden başka, insanlık tarihine de uygulamıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aydınlanma: Avru?pa’da 17 ![]() ![]() ![]() Aydınlanma hareketi içinde yer alan düşünürler ![]() ![]() ![]() Aydınlanma hareketi Bacon, Hobbes ve Locke’un empirizmiyle, ilk olarak İngiltere’de başlamış ve daha sonra J ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Almanya’da ise, Aydınlanma hareketi Leibniz tarafından başlatılmış ve burada ‘doğal hukuk’u savunan Grotius ve Thomasius gibi düşünürlerle, ‘doğal din’ düşüncesine katkı yapmış olan Wolff, Lessing ve Herder gibi filozoflar, Peztalozzi ve Francke gibi eğitimciler ve nihayet aklı her alanda ön plana çıkartan Kant gibi büyük düşü?nürler tarafından geliştirilmiştir ![]() Genel olarak değerlendirildiğinde, Aydınlanmayı belirleyen birtakım tavır ya da eğilimden söz edilebilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aydınlanmada hümanizmi tamamlayan tavır ise ateizm veya deizmdir ![]() ![]() ![]() ![]() Akılcılık ise, Aydınlanmada insanın rasyonelliğine, doğuştan getirdiği aklına inançla belirlenir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aydınlanmanın akılcılığını tamamlayan şey, sınırsız iyimserlik olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu bağlamda, Aydınlanmaya damgasını vuran bir diğer özellik, insan doğasının evrenselliğine duyulan inançtan başka bir şey değildir ![]() ![]() Aydınlanmanın sonuncu ve en belirleyici yönü, ilerlemeciliktir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Avrupa’da 18 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aydınlanmanın çöküşü: Batı kültüründe, onsekizinci yüzyıla damgasını vuran Aydınlanmanın temel öğeleri olan hümanizmin, iyimserliğin, insanın sınırsızca yetkinleşebileceğine duyulan inancın, bilim ve teknoloji yoluyla ilerleme ülküsünün, akılcılık ve evrenselciliğin, yaşanan toplumsal ve ekonomik koşullara bağlı olarak, önemli ölçüde erozyona uğraması sonucunda, 19 yüzyılda ortaya çıkan Aydınlanma karşıtı tavır için kullanılan genel deyim ![]() Buna göre, öncelikle bilimin, maddi ve fiziki koşullarda sınırsız bir gelişmeye yol açacağı umulan bir süreç olarak, teknoloji alanındaki uygulaması, Avrupa’da kentleşmeyi ve kentlerde yoksul gecekondu semtlerinin doğuşunu hızlandırmıştır ![]() ![]() ![]() Öte yandan, ondokuzuncu yüzyılda ortaya çıkan insan tipi Aydınlanmanın insan modelinden oldukça farklı olmuştur ![]() ![]() ![]() Azgelişmişlik: Birçok Üçüncü Dünya toplumuna ya da daha doğrusu gelişmiş Batı ülkelerinden olmayan toplumlara özgü yoksulluk ve ekonomik bakımdan gelişememe, iktisaden durgunluk içinde olma hali ![]() Özellikle Marksist teoriyle Bağımlılık kuramına göre, merkezin periferisinde kalan bu ülkeler, istenen gelişme düzeyine, ağır bir sömürüye maruz kaldıkları için erişeme?mektedirler |
![]() |
![]() |
![]() |
Felsefe Sözlüğü (A Dan Z Ye) |
![]() |
![]() |
#3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Felsefe Sözlüğü (A Dan Z Ye)B Bacon, Francis: 1561 -1626 yılları arasında yaşamış olalı; İngiliz empirizminin öncüsü ünlü İngiliz filozofu Bacon’un temel eserleri The Advancement of Knowledge [Bilginin İlerlemesi], Novum Organum Scientarium [Yeni Organonl ve The New Atlantis [Yeni Atlantis]’dir ![]() Kendisiyle başlayan, Locke ve Hume’la devam edip, J ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buna göre, en büyük tutkusu, insani bilgiyi bilimsel araştırma için vazgeçilmez bir öneme haiz sistematik bir metodoloji üzerinde yeni baştan temellendirmek olan Bacon yeni meto?dolojisiyle ün kazanmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() Bacon’un teoloji konusuna girdiği zaman seçtiği sözcükler bazen Thomas Hobbes ya da David Hume’un daha sonraki alaycı tavrını çağrıştırmakla birlikte, o Hıristiyanlığın öğretilerini özü itibariyle doğru olan öğretiler olarak görmüştür ![]() ![]() Francis Bacon bu anlamda bilgiyi güce eşitlemiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fizikten ereksel nedenleri atan Bacon’a göre, Demokritos’un felsefesi, bu anlamda Flaton ve Aristoteles’in felsefesinden daha doğru ve sağlam bir felsefedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bağımlılık: Üçüncü dünya ülkelerinin yeterli ve arzulanan ekonomik kalkınma ve gelişme düzeyine erişememelerini, ileri kapitalist dün-yaya bağlayan yaklaşım ![]() ![]() ![]() İşte bu çerçeve içinde, uluslararası ticaret ve ekonomik gelişmenin; Adam Smith’e kadar geri götürülebilecek olan “bırakınız yapsınlar” modeline eleştirel bir tepki olarak gelişen ve Batı’nın endüstri toplumlarının ekonomik gelişmesinin üçüncü dünyanın azgelişmiş, denizaşırı ülkelerinden elde edilen ekonomik artı değere bağlı olduğunu öne süren kurama bağımlılık teorisi adı verilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bağımsız: Siyaset felsefesinde başka bir ülkenin veya ülkelerin yönetimi veya denetimi altında olmayan ülke; işlerini başka bir devlet organına bağlı kalmadan yürüten devlet organını niteler ![]() Bağnazlık: Çoğunluk, dini ve siyasi alanda, belli bir inanç, kanaat ya da ideolojiye tutkuyla bağlanma durumu ![]() ![]() ![]() Bakunin, Mihail Alexandroviç: 1814-1876 yılları arasında yaşamış olan Rus ihtilâlcisi ve anarşizm olarak bilinen siyasi hareketin kurucusu ![]() En temel amacı, siyasi iktidar ve ekonomik gücün ademî merkezileşmesi ve devlet gücünün yıkılması olan Bakunin, yaşamın kaçınılmaz bir yanılgılar dizisinden, bir vicdan azabı yığınından başka bir şey olmadığını savunan Bakunin, bir Tanrı icadı olan devletin insanı ezen en önemli güç, ezilen kitlelerin bilincinin kötü bir eseri olan dinin kollektif bir delilik, ve kilisenin de, çatısı altında ezilen kitlelerin günlük dertlerini unutmaya çalıştıkları kutsal bir taverna olduğunu öne sürmüştür ![]() Bakunin, demek ki her şeyden önce, çok da tutarlı addedilemeyecek olan anarşizmiyle ün kazanmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bilimciliği, materyalizm ve ateizmi, 1860’lı yıllardan itibaren koyulaşan Bakunin, genel eleştirel tavrını kapsam bakımından genişleterek devam ettirmiş ve bu arada bilimsel elit ve kurumların politik ve sosyal rolünü keskin bir eleştiriyle sorgulamaya kalkmıştır ![]() ![]() ![]() Başkalık: Postyapısalcı düşüncede veya söylemde “öteki” terimiyle değişimli olarak kullanılan terim ![]() Örneğin, Michel Foucault’nun düşünce ve eserlerinde “başkaları”, iktidar konumundan dışlanmış ve hakim liberal, hümanist özne görüşünde kurban edilmiş olanlardan meydana gelir ![]() ![]() ![]() Batılılaşma: Dünya tarihinin son iki yüzyılda ortaya çıkmış olan endüstri evresinde, Batı uygarlığı dışında kalan uygarlık ya da devletlerin, Batı‘yı son dönemde belirleyen, onu Batı yapan fikir ve teknikleri benimseme yaklaşım ya da hareketlerine verilen ad ![]() Buna göre, Batı uygarlığı onbeş ve onaltıncı yüzyıllarda bir Rönesans ve Reform hareketi yaşamış, bunu onyedinci yüzyılda bi?limsel devrim ve onsekizinci yüzyılda da Aydınlanma hareketi izlemiştir ![]() ![]() Bu bağlamda, yalnız Batı’yı değil, tüm dünyayı derinden etkileyen bu iki büyük devrimden özellikle Endüstri Devrimi, kimi Batılı devletlere tarihte daha önce bir eşi daha görülmemiş olan bir refah ve güç sağlarken, Batı’yla, coğrafi veya kültürel bakımdan Batılı olmayan devletler arasında maddi ve teknolojik açıdan büyük bir uçuruma yol açmıştır ![]() ![]() Bununla birlikte, Batı’nın teknolojik ve maddi üstünlüğünün, aynı zamanda kültürel ve ahlâki bir üstünlük anlamına gelmediği gibi, modern Batıyı belirleyen fikir ve teknikleri alma şeklinde tanımladığımız batılılaşmanın, geleneksel Batı uygarlığını bir bütün olarak kabul edilmesini asla gerektirmediği de unutulmamalıdır ![]() ![]() Bu bağlamda ![]() ![]() Batı Marksizmi: Avrupa’da 20 ![]() ![]() Batı Marksizmi içine siyasi olarak Karl Kautsky ve Antonio Gramsci gibi lider ya da eylemciler girer ![]() ![]() ![]() Batı Marksizmi Ortodoks Marksizmden Engels’i değil de, genç Hegelci Marx’ı temele almak ve materyalizmden çok diyalektik konusuna yönelmek bakımından farklılık gösterir ![]() ![]() ![]() ![]() Bauer Bruno: 1809-1882 yılları arasında yaşamış olan teolog ve toplum filozofu ![]() Sol Hegelcilerin liderliğini Yapmış olan düşünür öncelikle teoloji alanında çalışmış ve Yeni Ahit üzerine olan araştırmalarının ardından metnin tarihsel temellerinin hayli kuşkulu olduğu sonucuna varmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() O, din felsefesi alanındaki çalışmalarından sonra, toplum felsefesiyle meşgul olmuş ve bu bağlamda yerleşik burjuva düzenine olduğu kadar, ihtilalci programlara da şiddetle karşı çıkmıştır ![]() ![]() ![]() O, en ince ayrıntısına kadar dikkatle oluşturulmuş hiçbir programın kurumsallaştıramayacağı dönüşümü ![]() ![]() ![]() Bauvoir, Simone de: 1908-1986 arasında yaşamış, başta Le Dewuxieme Sexe [İkinci Cins] adlı kitabı olmak üzere, denemeleri, kısa öyküleri ![]() ![]() Hemen hemen bütün yaşamı boyunca birlikte olduğu Sartre’ın etkisi dolayısıyla, düşünceleri varoluşçu bir çerçeve içinde ve belli bir özgürlük kavramı üzerinde oldukça bireyselci bir temele dayanan Beauvoir’a göre, özgürlük asla ve asla insana Tanrı tarafından verilmiş bir şey değildir ![]() ![]() ![]() ![]() Özgürlüğün temel koşulu eylem, kişinin kendi plânlarına göre eylemesi, gelecek için amaçlar saptayarak, bunu şimdide dışlaştırması ise eğer, Beauvoir’a göre bu, geleneksel kadın rol ü içinde gerçekleşmemektedir ![]() ![]() ![]() ![]() O, eskiden beri varolan bu durumu, kadının biyolojik analık göreviyle geride tutulmasına, erkeğin dışarıya gitmesine ve kendisini ‘homo faber’ olarak gerçekleştirmesine izin verilirken, onun içsel olanın bekçisi yapılmasına bağlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bektaşilik: Hacı Bektaş Veli’nin (1209-1271) düşünceleri çevresinde oluşan tarikat ![]() ![]() ![]() ![]() Bektaşilik, şamanlıktan izler taşıması, ayrımcılık yapmaması, Anadolu halkının dilini kullanması, açık ilkelerden ziyade, her düşünce ve inançta olan insanların kendilerine göre anlamlar çıkarabileceği üstü kapalı inançlar geliştirmesi nedeniyle Anadolu’nun her yerinde hızla yayılmış bir inanç ve öğreti bütünüdür ![]() Benjamin, Walter: 1892-1940 yılları arasında yaşamış olan Alman düşünür ![]() ![]() Sanatsal üretimin maddi boyut veya yönlerine dair analizi, Benjamin’in çağdaş düşünceye en önemli katkısını oluşturur ![]() ![]() Yöntemi içkin eleştiri, yani teorik ilkelerin, dışarıdan getirilmek yerine, incelenen eserden çıkartılması gerektiğini dile getiren yaklaşımı uygulayan Benjamin’de gelenekle moderniteyi birbirine bağlayan şey yeniden üretim kavramıdır ![]() ![]() Politik, teolojik ve felsefi amaçlara hizmet eden sanatın bir sosyal üretim türü olarak görülmesi gerektiğini söyleyen Benjamin, önemli olanın sanatın ait olduğu zamanın üretim ilişkileri açısından nerede durduğu değil, fakat bu ilişkiler içinde nerede durduğudur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Diğer bir deyişle, teknolojik alandaki büyük gelişmenin, sanat ve kültür için yepyeni imkanlar sağladığını iddia eden Benjamin, fotoğraf ve sinema benzeri sanatların kaydettiği gelişmenin, kitlelerin katılımına açık, onların yararına olan bir sanatı mümkün hale getirdiğini söyler ![]() ![]() ![]() Sanatın toplum için olduğunda ısrar eden düşünür, ritüel ve propagandanın 1930’lar Almanya’sındaki rolüne gönderme yaparak, sanatın özerkliği veya sanat için sanat üzerindeki ısrarın estetiğin faşizm tarafından politik hayata sokulmasıyla tamamlandığını öne sürer ![]() ![]() ![]() Bentham, Jeremy: 1748-1832 yılları arasında yaşamış olan, yararcılığın kurucusu İngiliz filozofu ![]() ![]() ![]() Siyaset felsefesi: Siyaset felsefesini etik görüşüne dayandırmak isteyen Bentham, diğer bir deyişle kişinin kendisine dönük hazlarla, dışa dönük hazlar arasında bir ayırım yapmıştır ![]() ![]() ![]() Bu araçlardan birincisi, eğitimdir ![]() ![]() Bentham’da bireyin kendisine dönük ilgiyi toplumsal bir ilgiyle tamamlamanın ikinci yolu kurumsal bir çerçeve yaratmak geçer ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Berkeley, George: 1685-1753 yılları arasında yaşamış olan, ve dünyada yalnızca zihin ya da ruhların ve bu ruhların idelerinin varolduğunu, buna karşılık maddenin varolmadığını öne süren; yani modern idealizmin en önde gelen savunucusu, hatta kurucusu olan İngiliz düşünür ![]() ![]() Temeller: Maddesizci hipotez olarak ta?nımladığı temel görüşüyle, cansız, atıl maddi tözün varoluşunu yadsıyan Berkeley, bir şeyin var olmak için ya algılanmasını, ya da algılama faaliyetini gerçekleştiren etkin varlık olması gerektiğini öne sürmüştür ![]() ![]() Berkeley kendisini bu idealist ya da im?materyalist görüşe götüren şeyin, çağdaş bilimdeki yanlışlar, kendisinin kuşkuculuğun, ateizmin ve dinsizliğin temeli olarak gördüğü hatalar olduğunu söylemiştir ![]() ![]() Bilgi Görüşleri: Berkeley de, kendisinden önce yaşamış olan Locke gibi, bizim doğrudan ve aracısız olarak algıladığımız her şeyin kendi zihnimizdeki ideler olduğunu, doğuştan düşünceler bulunmadığını, tüm idelerimizin algısal deneyin sonucu olduğunu, ve bilgimizin duyu-deneyi aracılığıyla sahip olduğumuz idelerden türediğini savunmuştur ![]() ![]() Berkeley’e göre, kendi zihnime ya da benime ilişkin olarak doğrudan bir algısal deneye sahip olamadığım, ama doğrudan ve aracısız olarak yalnızca zihnimin çeşitli niteliklerini ya da faaliyetlerini algıladığım için, benim, kendi zihnime ya da benime ilişkin bir ideye sahip olduğum söylenemez ![]() ![]() ![]() İdelerden insan zihninden ya da bir algı eyleminden bağımsız olarak kendi başlarına varolan şeyler olarak söz etmek çelişik olsa bile, bizim birincil niteliklere ilişkin idelerimize benzeyen niteliklere sahip olan nesnelerin insan zihninden bağımsız olarak varoldukları düşünülebilir ![]() ![]() ![]() Metafiziği: Bilginin tek kaynağının algı olduğunu algıda ise bizim yalnızca kendi idelerimizi ya da duyumlarımızı bilebileceğimizi öne süren epistemolojik nitelikli öncüllerden yola çıkarak, yalnızca idelerin ve ideleri deneyimleyen zihinlerin varolduğu ve duyularımız üzerindeki eylemiyle idelere neden olan maddenin hiçbir şekilde varolmadığı şeklindeki ontolojik sonuca ulaşan Berkeley, bununla birlikte tıpkı Lockeun yapmış olduğu gibi nedensel bir algı anlayışı benimseyerek, zihnimizdeki idelere neden olan bir varlığın, yani Tanrı’nın varolduğunu öne sürmüştür ![]() ![]() Berkeley’e göre biz algılarımızın, idelerimizin, onlar 1 canlı ve açık oldukları, 2 diğer deneylerimizle uyumlu oldukları, ve 3 insan iradesinin keyfi bir eyleminin sonucu olmadıkları, yani insan zihninde, nedensiz ve temelsiz olarak keyfi bir biçimde yaratılmadıkları zaman gerçek olduklarını kabul eder ve onları fantazilerden, düşsel algı ve idelerden ayırırız ![]() ![]() Başka bir deyişle, madde varolmadığı, varolsa bile, bütünüyle olumsuz ve belirsiz bir biçimde tanımlandığından dolayı, bizim zihnimizdeki idelere neden olamayacak kadar pasif olduğu, ikinci olarak ideler kendi kendilerinin ya da başka idelerin nedenleri olamayacağı ve nihayet bu gerçek ideleri insanın bizzat kendisi yaratamayacağı için, Berkeley’e göre, zihnimizdeki bu idelere, al?gımızdaki duyumlara neden olan başka bir tinsel varlığın varolması gerekir ki, bu tinsel varlık da Tanrı’dır ![]() Bu görüşe, bizim tinsel bir varlığı, bir Tanrı’yı algılarımıza, duyumlarımıza, idele?rimize neden olurken de, başka bir zaman da hiçbir şekilde tecrübe etmediğimiz söyle?nerek, duyumlarımıza, idelerimize neden olan bir Tanrı düşüncesinin, en azından nite?liklerinin duyularımız üzerindeki eylemi so?nucunda bizde algılara, idelere neden olan bir madde düşüncesi kadar keyfi olduğu söy?lenerek itiraz edilebilir ![]() ![]() ![]() Berkeley söz konusu maddesizcilik öğre?tisiyle ilgili eleştirileri, örneğin insanlar ta?rafından tecrübe edilen izlenim ya da ideler?le özdeşleştirilmesi durumunda doğanın insanların ortaya çıkışlarından önce varol?madığı, ya da bir odanın içinin insan ona baktığı zaman varlığa geldiği, insan ona bakmaktan geri durduğu zaman yok olup gittiği türünden itirazları bertaraf edebilmek için, şu halde, Tanrı’nın evreni varoluş hali içinde tutan her şeyi bilme gücüne müracaat etmiştir ![]() ![]() Bernstein, Edouard: Sosyal demokrat siyaset adamı, kuramcı ve tarihçi ![]() ![]() ![]() Danzig’den gelerek Prusya’nın başkenti Berlin’e yerleşmiş bir Yahudi ailesinin oğluydu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Partiye girince sosyalist yayın organı Die Zukunft’ta çalışmaya başladı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1901’de Almanya’ya dönen Bernstein reformcu işçi hareketinde giderek gelişen revizyonist okulunun kuramcısı durumuna geldi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1902’de Reichsrag’a (parlamento) seçildi ve üyeliği 1928’e değin sürdü ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sonunda sosyal demokrasi Bernstein’ın 20 yıldır özlemini çektiği büyük bir reformcu halk hareketi durumuna geldi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Felsefe Sözlüğü (A Dan Z Ye) |
![]() |
![]() |
#4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Felsefe Sözlüğü (A Dan Z Ye)Bilgi: 1- Genel olarak, öznenin amaçlı – yönelimi sonucunda, özneyle nesne arasında kurulan ilişkinin ürünü olan şey ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bilim: Dış dünyaya, nesnel gerçekliğe ve bu gerçeklikte yer alan olgulara ilişkin, tarafsız gözlem ve sistematik deneye dayalı zihinsel etkinliklerin ortak adı ![]() ![]() ![]() ![]() Bilimsel determinizm: Evrensel ne?densellik anlayışı; evrendeki her olayın kendi?sini belirleyen bir nedenin bulunduğunu öne süren yaklaşım ![]() Bilinç: Genel olarak, insanda farkındalığın, duygunun, algının ve bilginin merkezi olarak kabul edilen yeti ![]() ![]() Bir: Var olan her şeyin kendisine öykündüğü, kendisinden pay aldığı ezeli ebedi, yetkin form ![]() ![]() ![]() Bireycilik: Genel olarak, bireylere ![]() ![]() Siyaset felsefesinde, devletin birey için varolduğunu iddia eden, bireyin özgürlüğüne büyük önem veren ve kendisine yeten, kendi kendisini yönlendirebilen bireyi, toplum ve devlet karşısında ön plana çıkartan akım; tüm siyasi örgüt ve toplumsal oluşumların temel ve en yüksek amacının bireyin, kişinin haklarını korumak, bağımsızlığını güvence altına almak ve gelişimini hızlandırmak ol?duğunu savunan anlayış ![]() Esasen 18 ![]() ![]() ![]() ![]() Ekonomi alanında, serbest rekabeti, teşebbüs özgürlüğünü temel alan liberal anlayış ![]() Biyo-iktidar: İktidar kavramının modern yorumlarına karşı çıkan Foucault’nun önerdiği yeni ve alternatif iktidar kavramı ![]() Yönetici sınıflarda demir attığını ve do?ğası gereği baskıcı olduğunu öne süren mo?dern iktidar teorilerini reddeden, modern ik?tidarın teorileştirilmesinde kullanılan iki temel modeli, hukuki ve ekonomik modelleri şid?detle eleştiren Foucault’nun öne sürdüğü biyo-iktidar kavramı, baskıcı değil de, üret?ken olan bir iktidarı tanımlar ![]() ![]() Foucault’ya göre, biyo-iktidarın ilk tarzı veya birinci şekli, insan bedenine dair bir ana?tomi politikası ihtiva eden disipliner iktidar?dır ![]() ![]() ![]() Bloch, Ernst: 1885-1977 yılları arasında yaşamış ünlü Alman düşünür ![]() ![]() Genç yaşta sosyalizmi benimsemiş ve Georg Simmelle Weber’in öğrencisi olmuş olan Bloch, en çok inanç sorunu ve Ütopya konusu üzerinde durmuştur ![]() ![]() ![]() O işte bu bağlamda, tarihin sonunun gel?diği’ tezine, insanlığın mevcut durumunun olumlanmasını talep ettiği için, bir burjuva sapkınlığı olduğu gerekçesiyle şiddetle karşı çıkmıştır ![]() ![]() Bodin, Jean: 1530-1596 yılları arasında ya?şamış Fransız iktisatçısı ve politik filozofu ![]() ![]() Bodin, felsefesi egemenlik kavramı üze?rinde yoğunlaşan bir siyaset filozofu olmak?la birlikte, öncelikle tarih alanındaki görüşle?ri ve araştırmalarıyla ün kazanmıştır ![]() ![]() ![]() Bir mutlakiyetçilik teorisyeni olup Hob?bes’u birçok bakımdan önceleyen Bodin, devletin kiliseden bağımsızlaşması sürecine de önemli katkılar yapmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Zira doğaya ve doğanın yasalarına en uygun olan rejim monarşidir; monarka yar?dım etmek üzere, en yetenekli kimselerin en iyi bir biçimde seçilebilmesini yalnızca mo?narşi sağlar ![]() ![]() ![]() Bolşevizm: 20 ![]() ![]() Brahmanizm: Eski Hindistan’da, Vedanta sisteminden türeyen ve adını rahipler sınıfı Brahmanlarla kişisel olmayan dünya ruhu Brahman’dan alan felsefi, teolojik ve ahlâki düşünceler bütünü ![]() ![]() ![]() Budizm: Hindistan’da, M ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Budizm, başlangıçta yalnızca ahlâki dü?şünceler ve bir tür yoga hayatı ya da düzenli ve disiplinli bir yaşam anlayışı ile sınırlan?mış ve daha sonra, kutsal kast ayrımlarına, Tanrı‘ya tapınma biçimlerine ve kurban tö?renlerine dayanan Hinduizmden ayrılarak, aynı zamanda felsefi bir akım şeklinde geliş?miştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Budizmin iki türü vardır: Hinâyâna ve Mahâyâna ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Burjuva Devrimi: En yalın an?lamı içinde, tarihsel olarak 1789 Fransız Devrimiyle özdeşleştirilen, ve, ekonomik etkinlikleri toprak sahibi aristokrasinin uy?guladığı politik kontrol tarafından önemli ölçüde engellenen burjuva sınıfının siyasi kontrolü ve iktidarı ele geçirme hareketi ![]() Biraz daha genel bir anlam içinde, modern dünyayı yaratan, Batı’da onyedi ve onseki?zinci yüzyıllarda sivil toplum olarak bilinen ekonomik toplumu doğuran ve dolayısıyla sacayaklarından birinde kapitalizm ![]() ![]() ![]() Burjuvazi: Geniş bir çerçeve içinde, modern Avru?pa toplumunun, yeni kapitalist sistemde gi?rişimci olarak ortaya çıkan ve böylelikle eski ekonomik sistemin egemen sınıfının ol?duğu kadar, yeni endüstri düzeninin işçi sı?nıfının da karşısında yer alan orta sınıfını; kapitalist toplumda, orta ya da daha çok yö?netici sınıfı göstermek için kullanılan terim ![]() Biraz daha özel anlamı içinde ise, burjuva?zi, ekonomik bakımdan gelişmiş olan ülkeler?de ya da endüstri toplumlarında, üretim araç?larıyla, bunların üretimi için gerekli olan hammadde ve araçları, yani makinaları ve fabrikaları mülkiyetlerinde bulunduranların meydana getirdiği sınıfı tanımlar ![]() ![]() Burke, Edmund: 1729-1797 yılları arasın?da yaşamış olan ünlü İngiliz devlet adamı ve filozofu ![]() Temel eseri Reflections on the Revolution in the France [Fransa’daki Devrim Üzerine Düşünceler] olan Burke, insanın duygusal ve ruhsal yaşamının evrenin genel düzeniyle uyum içinde olduğunu, toplum ve devletin, insanın yeteneklerinin eksiksizce geliştirilme?sine imkân sağladığını, ortak çıkarlara hizmet ettiğini savunmuştur ![]() ![]() ![]() Sisteme ve soyutlamaya da karşı çıkan, somut ve belirli sorunları tedricen ve yasalara uygun bir tarzda çözmekten yana olan Burke, liberal ve tutucu Whig aristokrasisiyle olduğu kadar halk kitlelerinin taşkınlıkları ve saray entrikalarıyla da mücadele etmekten geri dur?mamış ve yaşadığı dönemde İngiliz siyasi ha?yatının istikrar kazanması sürecine önemli katkılar sağlamıştır ![]() Bürokrasi: Bir toplumda tabandan yukarıya doğru çıktıkça daralan bir yapı içinde örgütlenmiş olan, kişisel olmayan genel kurallar ve işleyiş ilkelerine göre çalışan profesyonel gönüllüler grubu ![]() Siyasi iktidarı ellerinde tutan kişilerin se?çilmiş olmalarına karşın, bürokratlar, seçil?miş değil de, bir işi yapmaya memur edilmiş, bir göreve atanmış profesyonel görevlilerdir ![]() ![]() Çağdaş siyaset felsefesinin bürokrasiyle ilgili en temel sorusu, bürokrasiden vazge?çilip vazgeçilemeyeceği sorusudur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Büyük patlama: Evrenin oluşumunu açıklamada kullanılan bir teori türü ![]() Teoriye göre, evren günümüzden en az on milyar yıl önce, çok yüksek sıcaklık ve yo?ğunluktaki bir yapıdan büyük bir patlama so?nucu oluşmuş olup, bu yapıdan, söz konusu patlama ve genişleme sonucunda, en hızlı ha?reket eden kütleler en dışta, daha yavaş hare?ket edenler ise en içte olmak üzere, bir yayı?lım başlamıştır ![]() ![]() Büyük patlama teorisi, evrenin, ilk çağla?rında, çok yoğun, çapı Güneşin çapından 30 kat fazla, küre biçiminde bir hacim içine sı?kışmış olarak bulunduğunu söyler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Evrenin oluşumunu açıklayan bu modele göre, patlamanın ilk saniyelerinde sıcak gazlar oluşmaya başlamış olmakla birlikte, otuz milyon yıl içinde, belli bir atom partikülü oluşmamıştı ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Felsefe Sözlüğü (A Dan Z Ye) |
![]() |
![]() |
#5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Felsefe Sözlüğü (A Dan Z Ye)C Campanella Tommaso: 1568-1639 yılları arasında yaşamış olan Ünlü İtalyan düşünür ![]() Campanella, siyaset felsefesi alanında ise yaşadığı dönemin İtalyası’ndaki bozukluklar?dan yola çıkarak bir ütopik devlet anlayışı geliştirmiştir ![]() ![]() Camus, Albert: 1913-1960 yılları arasında yaşamış olan Fransız düşünür ve romancı ![]() ![]() ![]() Düşünsel gelişimi iki ayrı döneme ayrı?lan Camus, birinci dönemde, dünyanın saç?malığı ve yaşamın anlamsızlığı konuları ve dolayısıyla, saçma kavramı üzerinde, buna karşın ikinci dönemde başkaldırı konusu ve buna bağlı olarak, dünyanın anlamsızlığına başkaldırmak, toplumu değiştirmek, kötü?lükleri gidermek ve daha iyi bir düzen kur?mak amacıyla eylemde bulunma temaları üzerinde durmuştur ![]() ![]() Felsefesi tümüyle etik bir çizgide gelişmiş olan Camus, felsefe tarihinin geçmişinden kalan spekülatif sistemlerden hiçbirinin insan hayatı için bir rehber olma rolü oynayama?dığı gibi, insanın sahip olduğu değerlerin geçerliliği için de bir teminat sağlayamadı?ğını söyler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu saçma görüşünden de mutlak bir nihi?lizmin çıkması kaçınılmaz olmakla birlikte, Camus bu yola girmekten ısrarla sakınmış ve modernliğin sonucu olan nihilizm batağında boğulmak yerine, saçma deneyiminden bir başkaldırı etiği ve hatta bir dayanışma bilin?ciyle bir duygudaşlık ahlâkı türetebilme uğra?şı içinde olmuştur ![]() Fakat o, yeni bir etik formüle etmeye kal?kışmazdan önce, saçmadan kaçmanın gerçek?te kabul edilemez olan sözde yollarının çö?zümsüzlüğünü göstermenin kaçınılmazlığını vurgulamıştır ![]() ![]() ![]() ![]() İntiharın her iki durumda da asla bir çözüm olamayacağını, tam tersine insanın saçmaya teslimiyetini teyit ettiğini savunan Camus’a göre, insan insani durumundan, yazgısından kaçmak, saçmadan bir şekilde sıyrılmaya ça?lışmak yerine, kaderine dürüstçe boyun eğme?li; insani durumuna bir yandan başkaldırırken, bir yandan da onu tüm sonuçlarıyla birlikte, yüce gönüllülük içinde kabul etmelidir ![]() ![]() ![]() Bunlardan başkaldırı, insanın anlamdan yoksun bir dünya içindeki durumuyla ilgili çıplak hakikate direnmesi veya meydan oku?ması anlamına gelir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Saçmayı kabul edip tanıma, ikinci olarak insanı alışkanlık ve uzlaşımdan kurtarır; insan bu sayede en azından içsel olarak özgürleşir ve her şeyi yeni baştan ve yeni bir ışık altında görmeye başlar ![]() ![]() ![]() Camus tutkuyla da, saçmalıktan kaçmak yerine, onu mutlak bir açıklıkla karşılamayı, saçmayla tam bir bilinç saydamlığı içinde he?saplaşmayı, hayatı olabildiğince yoğun bir bi?çimde yaşamayı anlatmak ister ![]() ![]() ![]() ![]() Camus’nün bu erdemleri örnekleyen, kendisinin salık verdiği hayatı yaşayan, onun saçma insanı ve hayatını karakterize eden kahramanı Sisyphos‘tur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bununla birlikte, saçma insanın mutluluk özlemi kendisine yabancı bir dünyada boşluğa çarpar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Camus bizden Sisyphos’un mutlu olduğu?nu düşünmemizi ister, çünkü o başkaldırabilmiş, cezasını kendi kaderi yapmış, kayayı kendi kayası haline dönüştürmüş birisidir ![]() Cebriye: İslam dünyasında bizzat Tanrı’dan geldiği inancını benimseyen ve her eylemin önceden Tanrı tarafından yara?tılıp, takdir edildiğini dile getiren kelâmi mez?hebi dile getiren terim ![]() İnsanların bir işi, bir eylemi yapıp yapma?makta özgür olduğunu kabul eden ve dolayı?sıyla insanların yaptıklarından sorumlu ol?dukları fikrini savunan Kaderiye mezhebinin karşısında yer alan Cebriye mezhebine göre, iyi ve kötü doğrudan doğruya Allah’tan gelir; olayların ortaya çıkışı ve meydana gelişi, in?sanın iradesine bağlı değildir, zira her şey Allah tarafından önceden, değişmezcesine belirlenmiştir ![]() İnsanın ya da kulun seçme özgürlüğü ol?madığı için, iyi ve kötü işlerin Tanrı’dan oldu?ğuna inanan Cebriye mezhebi, iki gruba ayrı?lır ![]() ![]() ![]() Ceza: Yasaları bilerek ve isteyerek çiğne?yen, belli bir eylemiyle suç işleyen kişiye uygulanan yaptırım ![]() ![]() Bu bağlamda, genelin iyiliği adına konul?muş yasaları ihlal ederek, yasa ya da emirlere karşı gelerek suç işleyen kişiye verilecek cezayı çeşitli şekillerde temellendirmeyi, haklı kılmayı amaçlayan bir dizi öğretiyi belirleyen genel teoriye, ceza teorisi adı verilir ![]() Genel ceza teorisi içinde, 1- Cezanın amacının, suçludan, işlediği suça, yaptığı kötü?lüğe eşdeğerde bir öç almak olduğunu öne süren ceza anlayışı misilleyici ceza anlayışı olarak bilinir ![]() ![]() 2- Cezanın amacının suçluyu ıslah etmek, suçlunun davranışını değiştirmek ve iyileştir?mek olduğunu, salt ceza vermek, öç almak için verilen cezanın kötü ve adaletsiz olup, cezanın ancak cezalandırılan kişiye yarar sağladığı zaman meşru olduğunu öne süren ceza öğreti?si, ıslah edici ceza anlayışı olarak kategorize edilir ![]() ![]() 4- Nihayet, cezanın kendi içinde, özü itiba?riyle kötü bir şey olduğunu, bundan dolayı ce?zanın en yüksek sayıda insanın en yüksek mutluluğuna katkı yaptığı sürece, caydırıcı et?kisinden dolayı verilebileceğini savunan ceza anlayışı; cezanın olumlu sonuçlar ürettiği zaman meşru, aksi takdirde anlamsız ve ge?reksiz olduğunu savunan görüş ise yaratıcı ceza olarak tanımlanır ![]() Civitas, Solis: İtalyan filozofu Campanella’nın tasarladığı ütopik devletine verdiği ad: Güneş Ülkesi ![]() Hint Okyanusundaki bir adada kurulmuş olan Güneş devletinde egemen güç, tıpkı Platon’un Cumhuriyetinde olduğu gibi, bilim ve felsefedir ![]() ![]() ![]() Comte, Auguste: 1798 – 1857 yılları arasında yaşamış olan, pozitivizmin kurucusu Fransız filozofu ![]() ![]() Kartezyen veya Aydınlanma geleneğinin en önemli temsilcilerinden olan, Ortaçağın dünya görüşünün yerine geçen yeni bilim kökenli ideoloji için bir temel sağlamaya çalışan Comte’un temel amacı, toplumun re?formdan geçirilmesi, toplumun yeni baştan düzenlenmesi olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Comte’a göre, inançların herkesçe ortak olarak benimsenmediği, düşüncelerdeki anar?şinin toplumda anarşiye yol açtığı bir çağda kurtuluşu sağlayacak tek çözüm pozitivizm?dir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Comte, şu halde yüzyılın birçok diğer dü?şünürü gibi bir ideolog olarak anlaşılmak du?rumundadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bilgi teorisi bakımından Comte tam bir empiristtir ![]() ![]() Onun felsefesi, yine 19 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yasanın özellikle üçüncü evresini açıklar?ken, Comte kendi bilim teorisinin ana hatları?nı verir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Comte aynı zamanda bilimlerin birliğini savunan ilk düşünürdür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Varlık görüşü bakımından dört başı mamur bir fenomenalist olan Comte, her tür materyalizmi reddeder ![]() ![]() Comte Geisteswissenschaften’e de aynı gerekçeyle, yani insan ya da tin bilimleri bilime tinsel kategorileri bilime soktukları, özel deneyim verilerini gündeme getirdikleri ve diyalektik yöntemi kullandıkları için karşı çıkmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İlerleme ise, düşüncedeki ilerlemedir, sta?tik yapıdan en yüksek ölçüde nasıl yararlan?mamız gerektiği konusundaki kavrayışımızı geliştirmekle ilgili bir husustur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Öte yandan, bütün sistemin anahtarı dindir; bununla birlikte, Comte’un yeni dini, insanlı?ğa inanmaktan oluşacaktır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ‘Comte’çu pozitivizm: Bütün poziti?vizmlerin tarihsel olarak en eskisi, kendisinin ideal ve pratiklerinden en azından ilham alan diğer pozitivizm türlerinin temelinde bulunan pozitivizm türü ![]() ‘Comte’çu pozitivizmin en önemli tezi, üç evre yasasıdır; bu anlayışa göre, bilimlerin ta?rihi pozitif evreye erişmezden önce, teolojik ve metafizik evrelerden geçmek durumunda?dır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Condorcet, Marquis de: Aydınlanmanın 1743-1794 yılları arasında yaşamış olan ünlü düşünürü ![]() İnsanın yetkinleşebileceğine ve insanlığın “sonsuzca ilerleyebileceğine inanan Condor?cet, ilerlemeye duyduğu bu inancı, Esquisse d’un Tableau Historique des Progrös de I’Esprit Humain [İnsan Zekasının İlerlemele?ri Üzerine Tarihi bir Tablo Taslağı] adlı ese?rinde dile getirmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() Ekonomik özgürlük, dini bakımdan hoş?görü, eğitim reformu ve köleliğin ortadan kaldırılması konularında da çalışmış olan Condorcet, aklın egemenliğini toplum yaşamında da geçerli kılmak istemiştir ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Felsefe Sözlüğü (A Dan Z Ye) |
![]() |
![]() |
#6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Felsefe Sözlüğü (A Dan Z Ye)Ç Çağdaş felsefe: On dokuzuncu yüzyılın sonla?rından başlayıp günümüze dek uzanan felsefe ![]() Felsefe hiçbir zaman boşlukta gelişme?yip, kültürün bir parçası olarak, daima çağın siyasi ve toplumsal koşullarıyla ilişki içinde ortaya çıktığına göre, çağdaş felsefe?nin de, yirminci yüzyılın koşullarından etki?lenen, yirminci yüzyıla özgü bir bakış açısı vardır ![]() ![]() ![]() Çağdaş felsefeyi karakterize eden ikinci özellik, yirminci yüzyılda filozofların Batı felsefesine Kant’tan beri damgasını bulan kurmacılık veya konstrüktivizm ve göreci?likten kaçınma çabası içine girmiş olmaları?dır ![]() ![]() ![]() Kabaca ve genel olarak değerlendirildi?ğinde, çağdaş felsefede tarihsel bir sıra için?de ortaya çıkan dört ayrı gelenekten söz edi?lebilir: Metafiziksel gelenek, analitik gelenek; fenomenolojik gelenek ve eleştirel ya da yıkıcı gelenek ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2- Çağdaş felsefenin ikinci önemli ve büyük geleneği ise, Hobbes ve Hume’a mal edilebilecek olan kimi felsefi kabulleri be?nimseyen düşünürlerin oluşturduğu analitik gelenektir ![]() ![]() ![]() 3- Çağdaş felsefenin üçüncü geleneği ise, Alman filozofu Edmund Husserl tarafın?dan kurulmuş olan fenomenolojik gelenektir ![]() ![]() ![]() ![]() 4- Çağdaş felsefenin dördüncü geleneği Fransız düşünürleri Michel Foucault ve Jacques Derrida tarafından temsil edilen eleştirel ya da yıkıcı gelenektir ![]() ![]() ![]() Çağırma: İdeolojinin hitap etmesi, bireylerin ideoloji ta?rafında inşa edilmeleri sürecine çağdaş ya?pısalcı Marksist düşünür Louis Althusser tarafından verilen ad ![]() İdeolojinin ve hakim sınıfın hegemonya?sının sanıldığı gibi doğrudan bir tahakküm yoluyla gerçekleşmediğini söyleyen Althus?ser’e göre, ideoloji çağırma aracılığıyla, yani bireyleri varolan üretim ilişkileri için?deki rollerini sorgulamadan kabul edip be?nimseyen bir sosyal kimlikle donatacak şekilde işler ![]() Çatışma teorisi: Toplumu meydana getiren grup ya da öbekler arasındaki rekabete dayalı çıkar çelişkisini temele alan, çatışma?nın toplumsal gelişme için önemli bir işlev yerine getirdiğini dile getiren teori ![]() Çatışmanın doğası ve işleviyle ilgili ilk teoriler on dokuzuncu yüzyılla yirminci yüz?yılın başlarında öne sürülmüştür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Çatışma konusunda, bu iki önemli çatış?ma teorisinden sonra yirminci yüzyılda orta?ya çıkan üçüncü yaklaşım, çatışmadan, top?lumsal bütünlüğün önemini ve ortak değerlerin olumlu etkisini gündeme getiren birlikli bir toplum görüşü lehine feragat eden fonksiyonalist görüştür ![]() ![]() Fonksiyonalist anlayıştan sonra ortaya çıkan tüm çatışma teorileri Marx ya da Simmel ‘in görüşünün farklı versiyonları olmak durumundadır ![]() ![]() ![]() Çelişki: Bir ve aynı önermenin aynı anda hem tasdiki ve hem de inkarına, hem evetlenmesi ve hem de değil?lenmesine; bir önerme ile bu önermenin değillemesinden oluşan kümeye verilen ad ![]() Buna göre, mantıkta iki kavram, yargı ya da önermenin birbirlerini dışta bırakan karşı olumunu ifade etmek için kullanılan çeliş?ki terimi, sosyoloji ya da toplum felsefesin?de, özleri ya da doğaları gereği bağdaşmaz olan iki toplumsal olgu, faaliyet, sınıf ya da durum için kullanılır ![]() ![]() Çevrecilik: Genel olarak, çevrenin insanın faaliyetleri üzerindeki etkisini vurgulayan felsefi öğreti, çevrenin insan davranışını belirlemedeki rolünü vurgulayan teori ve felsefi okul ![]() ![]() ![]() Çevrecilik, ahlâk ve politika alanında de, doğal çevrenin hem bizatihi kendi başına ve hem de insanlık için büyük bir pratik ve ahlâki değer taşıdığı görüşünü ve bu dayanan hareketi ifade eder ![]() Çilecilik: Genel olarak, bilginin, kişisel gelişme ve yetkin?leşmenin ancak rahatlık, iyi giyim ve yemek gibi arızi öğelerin yadsınmasıyla, konfor ve rahat koşullardan vazgeçilmesi suretiyle elde edildiğini savunan anlayış ![]() ![]() Çokçuluk: Genel olarak, aynı cins tenlik yerine çeşitliliğin aynılık yerine fark?lılığın, tek bir şey yerine Çokçuluğun önemini vurgulayan görüş ![]() Çoktanrıcılık: Tanrısal gerçekliğin özü itiba?riyle, bir değil de, çok olduğunu, birden çok Tanrı’nın varolduğunu savunan anlayış; doğa güçlerinin, ölülerin, birtakım hayvan?ların tanrısallaştırılmasının sonucu olarak ortaya çıkan, ve birden çok Tanrı’nın varlı?ğını kabul eden inanç |
![]() |
![]() |
|