| 
 | |||||||
|    | 
|  | Konu Araçları | 
| aziz, bakamadığı, kötülerin, mücevher, nesin | 
|  | Kötülerin Bakamadığı Mücevher / Aziz Nesin |  | 
|  08-03-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Kötülerin Bakamadığı Mücevher / Aziz NesinM e m l e k e t i n B i r i n d e KÖTÜLERİN BAKAMADIĞI MÜCEVHER Bir varsa bin yokmuş  Yeni zaman içinde, her yer duman içinde, Sputnik fırfır döner iken, atom çatlar patlar iken, ben küfeyi devirmiş yatar iken, yeryüzünün bir ülkesinde çok zengin bir hazine varmış  Paradan puldan yana tamtakır olan bu hazine, değer biçilmez tarihi eşyalarla tıklımtıklım dolu imiş  Hem de ne eşyalar    Yedi ülkenin topraklarını çiğnemiş atların nalları, altın işlemeli sırma püsküllü kırbaçlar, uzun uzun kılıçlar, süslü yatağanlar, zağlı palalar, işlemeli kalkanlar, hep bu hazinede dolu imiş  Hele bu kırbaçlar o kadar süslü püslü imiş ki, bu güzel kırbaçlara bakınca, bunların, hayvan sağrılarında şaklatmak için mi, yoksa güzel esir kadınların kalçalarını gıdıklamak için mi yapıldığını insan anlayamazmış  Kılıçlar öyle uzun, öyle kocamanmış ki, bu kadar kocaman kılıçlarla savaşçıların karşısında, olsa olsa ancak ya deve, yada fil olabilirmiş  Bütün bunlar öyle değerli eşyalarmış ki, bunları satın almaya yeryüzündeki bütün paralar yetmeyeceği için bunların kaç para ettiğini hiçbir zaman kimse bilmezmiş  Ama bunların, çok değerli eşyalar oldukları, hazine dairesinde sıkısıkı saklanmalarından koruyucu askerlerin de o hazineyi gece gündüz beklemelerinden belli imiş  Gelgelelim, bu eşyaların ne kadar büyük değeri olduğunu herkes anlayamazmış  Bunlar hazineden çıkarılıp da yol üstüne atılsa, hiç kimse başını çevirip bunlara bakmazmış bile  Bunların değeri, ancak hazineye konulunca belli olurmuş  Başka ülkelerin hazineleri bu kadar zengin değilmiş  Değilmiş ama, onların hazinelerinde bir mücevher varmış ki, öyle bir mücevher de bu hazinede yokmuş  O ülkede yaşayanlar, «Nasıl edelim de şöyle bir mücevher de biz ele geçirelim!» diye düşünür dururlarmış  Bir de o mücevherlerden olsa kendilerinde, onların hazinesi yeryüzünün en zengin hazinesi olacakmış  Ama o mücevheri bulmak, ele geçirmek, yapmak, çok, ama çok zormuş  Çünkü bu mücevher, yüzlerce, binlerce insandan yapılırmış  Ne kadar çok insandan yapılırsa, mücevherin değeri o kadar artarmış  Başka ülkelerin hazinelerindeki bu mücevherin en büyüğü yumurta kadarmış  Bunlar, o mücevherin ceviz hatta fındık kadarına bile çoktan fitmişler  Bu mücevherin özü demirdenmiş, ama toprak altından çıkan, bildiğimiz demirden değil  Bu mücevherin demiri, insan kanındaki demirden olurmuş  Bir insanın bütün kanında, bir miligramdan bile daha az demir olduğuna göre, o mücevherin fındık kadarını bile yapabilmek için, binlerce insanın kanlarını vermesi, bu uğurda ölmesi gerekirmiş  Kandaki demirden yapılan mücevher pırıl pırıl parlarmış  Bakınca ışıklı parıltısına gözler dayanamazmış  Altın parıltısı, yanında sönük kalırmış  Güneşten bile parlakmış  Bu parlaklık, insan gözündeki, insan beynindeki fosfordan elde edilirmiş  Binlerce insanın beynindeki gözündeki fosfor, kandan çıkarılan demirin üstüne sürülürmüş  Öyleki  bu kan demirinin üstünde milyonlarca küçücük göz, ışıl ışıl yanarmış  boncuk boncuk parlarmış  Bu mücevheri yapabilmek için binlerce kişi, kanlarını, beyinlerini, gözlerini vermeliymiş  Ama iş bu kadarla da bitmezmiş ki    Mücevherde, kan demirinden, beyin ve göz fosforundan başka, yine insan canından süzülmüş magnezyum alevleri yanar, karbon parçacıkları parlar, sodyum, potasyum, kalsiyum kristalleri, klorofil renkleri içinde ışıldarmış  Binlerce insanın kemiklerinden çıkan kalsiyumla ancak fındık kadarcık bir mücevher yapılabilirmiş  Bundan başka bu mücevher, birdenbire yapılmazmış  Bir gün, bir hafta, bir ay, bir yılda değil    Yüzlerce yılda, küçücük parçalar birike birike, ancak bir fındık kadar mücevher elde edilebilirmiş  Dünyanın en zengin hazinesi kendisinde olan ülkenin kralı, nazırları, hazinelerinde değer biçilmez at nalları, süslü kırbaçlar, işlemeli yularlar, kılıçlar, paralar olduğu halde, bu mücevherin olmayışına çok, ama pek çok üzülürlermiş  O ülkede de pek çok kişi bu mücevheri elde edebilmek için kanlarını akıtmışlar, canlarını vermişlerse de, bu iş zaman zaman, yer yer, ayrı ayrı olduğundan, onların kanlarındaki demir, beyinlerindeki fosfor, kemiklerindeki kireç şurada, burada, parça pürçük yitmiş, gitmiş  Bitürlü biraraya getirilip o mücevherlerden yapılmamış  Hazinede ille de bu mücevherden de bulunmasını isteyen kral ve nazırlar, binlerce sığırı, öküzü, eşeği kurban edip onların kanından canından bu mücevherleri yapmak istemişlerse de yine olmamış  Elde edilen şey, mücevher değil, pis, çirkin, kara bir topakmış  Ne yapsak, ne etsek, diye uzun uzun düşünmüşler  Sonunda bu mücevherlerden çok olan ülkelerden bir parçacık istemeye karar vermişler  Komşu ülkelerden birinin başbuğu, - Siz hazinenizdekileri bana verirseniz, ben de size bu mücevherden birazcık veririm    demiş Karşılıklı oturup konuşmuşlar  Önce bir ticaret, arkadan da bir siyaset anlaşması yapmışlar  Mücevheri verecek olan ülkenin adamları zengin hazineye girip, kılıçlardan, kalkanlardan, kırbaçlardan, nallardan en beğendiklerini almışlar  Her istediklerini aldıktan sonra, fındık kadar mücevheri onlara vermişler  Mücevher hazineye girmiş ama, gelgelelim bu mücevher, o kadar parlakmış ki, gözlerini kırpmadan güneşe bakan kral, nazır, saray adamları bile bu mücevhere bakamıyorlarmış  Bakar bakmaz gözleri kamaşıp yere yıkılıyorlarmış  Bakanların içinde kör olanlar bile varmış  Mücevheri veren ülkeye, bu ne iştir diye sormuşlar  Gelen cevapta şöyle deniliyormuş: "O mücevher, öyle bir mücevherdir ki, ona kötü gözle bakanlar kör olur  O mücevherlere yalnız iyiler, doğrular, içi dışı bir, özü sözü doğru olanlar bakabilir  " Bunun üzerine bir şaşkınlıktır başlamış  Bu mücevheri getirenler de yaptıkları işten vazgeçmişler ama, iş işten geçmiş  Yalnız ülkenin iyi, doğru kişileri mücevhere bakabiliyorlarmış  Ülkenin kralı, ülkesindeki bütün bilginleri toplamış  Onlara, - Ben, demiş, iyi, doğru bir kişiyim  Buna inanıyormusunuz? Bilginlerden yarısı hiç sesini çıkarmamış  Öbür yarısının çoğu, - Sen iyi, doğru bir kişi değilsin!   diye bağırmışlar  Yalnız, şeytanın süt kardeşi olan birkaç bilgin, krala, - Sen demişler, iyilerden de iyisin, doğruların en doğrususun!   Kral kendisine karşı olan bilginlerin iki dudaklarını sırımla diktirip, ağızlarını kapatmış  Sorusuna hiç ses çıkarmayanlara da - Size bu ülkede bilginlik yasak!   demiş  İyi, doğru kişi olduğunu söyleyen bilginlere, - Öyleyse, ben neden bu mücevhere bakamıyorum? Siz bilginseniz, göreyim sizi, öyle bişey yapın ki, ben bu güzel mücevhere bakmak zevkinden yoksun kalmayayım  Bu işi kim becerirse, sarayın baş bilgini olacak    demiş  Bunun üzerine şeytanın sütkardeşi olan bilginler, krala, - Haşmetlü efendimiz, demişler, mücevheri ters koyarsanız, yani başaşağı getirirseniz, gözleriniz rahatsız olmadan ona bakabilirsiniz  Kral, - Gözlerim kör olmaz mı, kamaşmaz mı?   diye sormuş  - Hayır, hiçbişey olmaz  Bilginlerin dediği gibi yapmışlar  Mücevher başaşağı gelince, kral, nazırlar, bütün saray adamları ona rahat rahat bakmaya başlamışlar   | 
|   | 
|  | 
|  |