| 
 | |||||||
|    | 
|  | Konu Araçları | 
| ahuya, edebiyatta, etti, felek, gözleri, klasik, sevgili, zebun | 
|  | Klasik Edebiyatta Sevgili, Beni Bir Gözleri Ahuya Zebun Etti Felek... |  | 
|  08-03-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Klasik Edebiyatta Sevgili, Beni Bir Gözleri Ahuya Zebun Etti Felek... Şiir yani nazım ne için yazılır? Genel anlamda beş alanda yazılır  Bunlar; Epik, Satirik, Didaktik, Pastoral ve Liriktir  Lirik lirizmden türemiştir  Lirizm ise Fransızca kişisel duyguların ilham yolu ile coşkulu ve etkili anlatımı demektir  Bunun Klasik(Divan) Edebiyatı'nda karşılığı ise 'Aşk'tır  Bu konuda Klasik edebiyatın sevgiliye bakış açısını ele almaya çalışacağım  Zira maşuk aşık için kolay ifade edilemez   Şair günlerden bir gün hayatını tamamen değiştirecek, alt üst edecek ve hatta yıkıma uğratacak sevgiliyi görür  Sevgili demesi daha onu ilk gördüğü andan itibaren başlar  Çünkü sevgisini ona layık görmüştür  Canla başla sevilecek birisi varsa o da işte budur demiştir  Günümüzde kullanılan retorik hitaplardan ziyade şair öz ve anlamlı olmaya çalışır  Cananım der sevgilisine canından bir parça görerek   Seni cânân sanıram, çık bedenimden ey cân! Men u cânânım arasında çok olma hâil   Artık sevgiliyi gördükten sonra şair aklını hiç bir yere verememektedir  Sadece düşündüğü sevgilinin, kuyu dibinde bulunan su berraklığındaki gözleridir  O gözlere bir bakışta kendini bulmuştur şair  Her şey bir anda olup bitmiş, bir nisan yağmuru hızında gelişmiştir  Şairin artık gönlü doludur; hiç boşalmamak üzere   Sevgilinin bundan haberi olmasını ister ilk başlarda şair  Eğer sevgili, şairin halinden anlayıp ona karşılık verirse mutlu mesut bir yaşam onları bekleyecektir  Şair kendini toplar çıkar sevgilinin karşısına  Fakat sevgilinin; misk kokan saçlarından, mâha benzeyen yüzünden ve su berraklığındaki gözlerinden öylesine utanır ki kendini ifade edecek kelime bulamaz  Sevgili ya güler geçer veya zavallı demekle yetinir  Sevgilinin umrunda değildir şairin masumane sevgisi  Halbuki şair 'elde etme arzusu' ile aşkı gayet iyi bilip, ayırt etmektedir  Elde etme arzusu sevilen(!) kişinin başkasına yâr edilmemesidir  Aşk ise sevgilinin mutluluğunu istemektir  Ha şairin kendisiyle ha başkasıyla  Önemli olan canandır    Ya Rabb ol düşman bakışlu yâre n'itdüm n'eyledüm Sevdüğümden gayrı ol dil-dâre n'itdüm n'eyledüm  Mühim olan elbet canandır ama şairin her geçen gün için yanar  Tıpkı Şeyh Galip'in dediği gibi; Aşk ateş denizinde mumdan gemiler yüzdürmektir   Şair hasret çeker, feryat eder  Ne hasretini nede feryadını duyurabilir  Sevgili bazen kör olur bazen sağır  Bunları bilerek yapıyordur elbette  Şairi beğenmez çünkü  Onunda kalbi başkasındadır  Şair bunların farkındadır  Farkındadır ama elden bir şey gelmez  Bir gün gelecek ümidiyle her gün kendini avutur  Hercai olan sevgili bir gün vefayı bilecektir der  Bunları der ama sonra kendini avutmanın faydası olmadığını anlar:  Gel derse Fuzuli ki güzellerde vefâ var Aldanma ki şair sözü elbette yalandır  Şair perişandır  Biçaredir  Gizliden gizliye göz yaşı dökmeye başlar  Onun döktüğü gözyaşları yağmurla yarışacak çokluktadır  Zaman geçtikçe insanlar şairi yanlış bir şey yapıyormuş gibi davranıp, kınarlar  Şairin bunada cevabı vardır elbette:  Gitdin emmâ ki kodun hasret ile cânı bile İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile  Günler geçtikçe özbenliğinde sevgiliyi bulmuştur artık şair  Canan somut olarak yanında olmasada soyut olarak her yerdedir: soluğunda, gözyaşında, mutluluğunda  Her seferinde ciğerlerini dolduran havayı cananı olarak algılar  Başka bir alemdedir şair artık  Bambaşka birisi olmuştur  Bir kişi gözükürken çift kişidir    Seni benden iy nigârum nice ayıra zamâne Ki gözümle görmişem ben seni her mekân içinde (Ey gözbebeğim; seni benden nasıl ayırır zaman Gözümle görmüşken ben seni her mekan içinde)  Ve işte bu noktada artık sevgili bir varlık olmaktan çıkarak tamamen kalıplaşır  Yani yüzünü göstermeyen sevgilinin yüzü artık gülün yüzü, kokusu amberin kokusu ve saçları denizin kenarlarındaki yosunlar olmuştur  Bu kalıplara mazmun denilir  Artık mazmunlar sevgilinin yeni şeklini belirler  En basitinden 'Gül' denildiğinde akla hemen sevgili gelir    Suya versin bahçıvan gülzarı zahmet çekmesin Bir gül açılmaz yüzün gibi verse bin gülzara su  Yukarıdaki beyite baktığımızda Sevgilinin yüzü ancak bu kadar güzel anlatılır diyorum  Zira şairimiz burada: Bahçıvan gül bahçesine su vermekle uğraşmasın, bin gül bahçesini sulasa yüzün gibi bir gül açılmaz demektedir  Görelen odur ki; sevgili gülü bile kıskandıracak özellikler kazanmıştır  Dişi mercan, yüzü ayın on dördü, yanağı ruhsar, kulağı kadeh, kirpiği ok olur  Olur amma bazen şair kendini bu beladan kurtarmaya çalışır  Canının yanması onu her geçen zaman mahvetmektedir   Sözü yâ  Sen de Nef'î dilüni kurtar eğer kâdir isen silsile-i zülfi gibi etme dırâz   Burada şairimiz kendine gücün varsa gönlünü kurtar, yoksa sözü (o güzelin) saç zinciri gibi uzatma demektedir  Sevgilinin saçı öne yani alına düştüğünde perçem, alnın iki yanına düştüğünde zülf, ortada kaldığında ise kakül adını alır  Zülf siyahtır  Bu siyahlık ise madden karanlığı, manense kesreti sembolize eder  Beyitteki silsele-i zülf ise sevgilinin saçı kast edilerek boşu boşuna konuşulmaması yönündedir    Bülbül ü Gül ise klasik temadır  Bülbül; aşık gül ise canandır  Bülbül feryat eder, gül onun farkına varmaz  Lafı kısa tutmak gerekirse bülbül hep sever gül hiç umursamaz   Bülbülün aşk hikayesini tükettiğini sanma O masaldan daha söylemedik neler kaldı   Bu mazmun kalıplara dilimin döndüğünce, çok fazla akedemik bilgiye girmeden değinmeye çalıştım  Sevgili işte klasik edebiyatta şair için böyledir; vefasız ve vazgeçilmez  İnsan hani sormuyor değil bu kadar cefaya neden katlanır bir insan diye  Ama sonra Rağıb Paşa'nın beyiti bana cevap verir nitelikte;  Tâ olmıya zehr-âbe-çeş-i firkatün âşık Derk eyleyemez lezzet-i vuslat neye derler (Ayrılığının zehrini içmediği sürece âşık Anlayamaz, kavuşma lezzeti neye derler  ) Sürç-i lisan ettiysem affola  Yazan: Beynunet | 
|   | 
|  | 
|  |