Prof. Dr. Sinsi
|
Atatürk Sonrası Tarihçilik
  
1960’lı yıllarda iki ciltlik Milli Mücadele Anadolu İhtilali yapıtıyla Sabahattin Selek katılır Yazar, bugün için de geçerli olan “Yeni Türkiye’nin kurulu unu hazırlayan Milli Mücadele sanıldığı gibi birkaç yıl içine sığdırılmış ve tarih olmuş bir devir değildir Halen bu evrimin devamını yaşıyoruz Aksi takdirde bugün aynı meseleleri değil, yepyeni bambaşka meseleleri çözmek durumunda kalacaktık” saptamasından sonra Milli Mücadeleyi anlatmakta olan eserlerin yetersizliğine değinerek bunları dört grupta toplar: l) Rejimi yerleştirme amacıyla yazılmış popüler, propaganda eserleri ki bunlar birçok gerçekleri söylemeyen ve Milli Mücadelenin kritiğinin yapılmadığı eserleri kapsar, 2) Yukarıdaki gruba dahil eserlerde yerilen kişileri veya fikirleri savunmak üzere yazılmış eserler çoğunda eksiklikler bulunan ve duygusal olması nedeniyle sübjektif ölçülerde suçlamaları içeren eserler, 3) Eskimi tarih görüşüyle yazılan ancak, hiçbir şey söylemeyen yalnız olayları aktaran eserler, 4) Bazı bilim adamları ve kurumları tarafından yazılan akademik eserler Ancak yazar, kendisinin bunların dışında kalmaya özen göstermeye çalıştığını ve bilinen belgeleri eleştirel gözle yeniden değerlendirdiğini eklemektedir 5
Aynı dönemde, Türk Tarih Kurumu da bilimsel araştırma, cumhuriyet tarihimize ışık tutacak anı ve tutanakları yayınlamaya hız verir Örneğin, Mazhar Müfit Kansu’nun Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, Uluğ İğdemir’in Sivas Kongresi Tutanakları, Afetinan’ın Vatanda İçin Medeni Bilgiler gibi 1931 yılında orta öğretimde ders kitabı olarak okutulan bir demokrasi el kitabı olmasının yanı sıra devletin merkez ve taşra teşkilatını içeren bu kitabı yeni kuşaklara kazandırması önemli hizmetleri oluşturmaktadır
Devam eden siyasi ve toplumsal rahatsızlıkların daha da artacağı 1970’li yıllara geldiğimizde Atatürk Türkiye’sini tarihsel derinliği içinde değerlendiren akademi içi ve dışı çalışmaların giderek yoğunlaştığı gözlenmektedir Cumhuriyetin 50 yıllının kutlanacağı bu dönemde cumhuriyete bir sahip çıkı anlamında algılanabilecek bu ilgi bir bağlamda karşıt görüşlere bir mesaj niteliğindedir Doğan Avcıoğlu , üç ciltlik Milli Kurtulu Tarihi (1838-1995) yerli yabancı yayınlar ve basın üzerine kurulu derin bir araştırmanın ürünüdür Aynı dönemde Türk Tarih Kurumu da Yusuf Hikmet Bayur’un iki önemli eserini topluma kazandırmaktadır, XX Yüzyılda Türklüğün Tarih ve Acun Siyasası Üzerindeki Etkileri, ki Kurtuluş Savaşını ve cumhuriyet tarihini tarihsel derinliği içinde ele almakta ve tarihsel konumuna oturtmaktadır ve Türkiye Devleti’nin Dış Siyasası Her halde bu döneme damgasını vuran eser 1700 tarihinden başlayarak cumhuriyet ve devrimlere kadar olan dönemde siyasi ve düşünsel oluşumları sosyolog gözüyle değerlendiren Niyazi Berkes’in Türkiye’de Çağdaşlaşma adlı yapıtıdır Yazar 1964’te İngilizcesini yayınladığı bu çalışmasını Cumhuriyetin 50 yılına Türkçeleştirip daha da derin incelemelerden sonra yazmaya iten nedeni şöyle açıklıyor: Ülkenin güncel gidişinden duyduğu rahatsızlığın yanı sıra siyaset, parti ve din konularında uzman bir kişinin kitabını eleştirmesi, ona göre cumhuriyetin laiklik ilkesi ne gözden geçirilen sürecin doğal bir sonucudur ve ne de Müslüman Türk toplumunun istek ve eğilimine uygundur Böylesi bir bilim adamının dönekliğinin kendisinde etkili olduğunu söyleyen Berkes şu tarihsel saptamasının da altını çizmeyi ihmal etmez “ne denli geriye dönme çabaları olursa olsun hiçbiri tarihsel oluşumu durduramayacaktır Tersine daha da ileriye götürecektir Bu yapıtı okuyun, kaç kez böyle geriye dönük çabalar olduğunu, kaç kez hepsinin saman alevi gibi sönerek daha ileriye doğru atılımlara yol açtığını göreceksiniz ”
Bu dönemde yeni cumhuriyet tarihi kitapları da yazılmıştır Günümüze kadar birçok baskı yapmış Prof Dr Ahmet Mumcu’nun Tarih Açısından Türk Devriminin Temelleri ve Gelişimi yine aynı nedenlerle yazıldığı ifade ediliyor: Devrimin tam olarak tarihinin yazılmamış olması, bilmeden yapılan haksız eleştiriler, bilgi eksikliği ve sakat tarih eğitimi vb
1970’li yıllarda iç siyasete, kültür politikasına yönelik eleştiri ve çözümlemelerini topluma yaymaya başlayan, üniversitelerde kadrolaşmasını sürdüren, önceleri 1962’de Aydınlar Kulübü olarak kurulan ve 1969’da Aydınlar Ocağına dönüşen kuruluşun eskiye dönük yeni tarih görüşünün etkisi göz ardı edilmemelidir Hazırladıkları raporlarında şu noktaları vurgulamaya özen göstermişlerdir: Tarih şuurunun özellikle Osmanlı tarihi tahrip edilmiştir Türk tarihi bırakılarak başkasının tarihine ilgi duyulduğu ve artık tarihe sövme alışkanlığına son verilmelidir; yeni nesiller manevi buhrana sürüklenmektedir; Türkiye’mizde tarih araştırmaları milli birlik, bütünlük, milli gurur ve dış kültür saldırılarına karşı bizi koruyacak olan tek kaynaktır
Bu düşüncelerinin en somut örneği Ankara Üniversitesi Rektörlüğünün 3 Aralık 1975 tarihli ve 15436 sayılı Resmi Gazete’de yeralan 1750 sayılı Üniversiteler Kanunu’nun bazı maddelerinin iptaline dair açtığı davada yer almaktadır Bu yasanın 3 maddesinin b bendinde şöyle deniliyor: öğrencilerin, bilim anlayışı kuvvetli, milli tarih şuuruna sahip, vatanın örf ve adetlerine bağlı milliyetçi ve sağlam düşünceli aydınlar ve yüksek öğrenime dayanan mesleklerde türlü bilim ve uzmanlık dalları için hazırlanmış bilgi ve tecrübe sahibi sağlam karakterli vatandaşlar olarak yetiştirmek  Rektörlük örf ve adetlerine bağlı yaklaşımına şöyle itiraz etmiştir: toplumlar sosyolojik olarak devamlı değişim içindedir; örf ve adetler ise belli bir dönemdeki anlayışın, değer yargısının ifadesidir; eğitim ve öğretimde bunlara bağlı kalarak çağdaş değer yargılarını takip etmek olanaksızdır; bunlar çağda verilere ve kalıplara ters düşmektedir; kaldı ki bunlarla Atatürk Devriminin ilkelerine bağlılığı bağdaştırmak olanaksızdır, çünkü, Atatürk Devrimi her şeyden önce akılcıdır ve uygarlık düzeyine ancak akılcılık yolu ile ulaşılabileceğine inanır
1980 Dönemi
Siyasi çalkantılar ve toplumsal huzursuzluklar 12 Eylül darbesi ile noktalanır Bu dernek yönetimin yeni politikasında yönlendirici olmuş ve kendi yandaşlarını devlet kurumlarında, üniversitelerde, idarede kadrolaşmasına hız vermiştir YÖK’ün bir raporunda yer alan yaklaşım bu derneğin etkisini göstermektedir Dünya tarihi ve uygarlıkta bazı ayrılıklar bulunması, Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı devletinden bambaşka olduğunu göstermez  Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı devletinin bir devamıdır  Cumhuriyetin ilk dönemlerinde olağan sayılabilecek bazı menfi propagandaları artık kafalardan silme zamanı gelmiştir Bazı sol çevrelerde Kemal Tahir’den esinlenen duygusal Osmanlı hayranlığı ile cumhuriyetin politikasını eleştirmişlerdir Hatta din derslerinin orta öğretimde zorunlu olmasını Anayasaya koydurma başarısını göstermişlerdir
Atatürk’ün mirası olan Dil ve Tarih Kurumlarının devletleştirilmesi onun eserlerine vurulan en büyük darbeyi oluşturmuştur Bu gelişmelere en büyük yanıt ise onun yüzüncü doğum yıldönümünde gelmiştir Gerek yerli gerekse yabancı büyük rakamlara varan araştırma, inceleme, yerli ve yabancı arşiv belgelerinin yayınlanması bu dönemde yer almıştır Artık onun tarihsel misyonunu ve döneminin gerçeklerini daha objektif biçimde değerlendirme olanağımız bugün bütün çağ dışı kafaların, cumhuriyet karşıtlarının taraflı, yapay, gerçek dışı iddialarını çürütecek ölçüde var
DİPNOTLAR
* A Ü Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi, ANKARA
1 Bkz , Tarih I, Önsöz, Kaynak Yayınları, İstanbul 2003, s XI
2 “İstiklal Harbinin Mahiyeti”, Tarih IV, Kaynak Yayınları, İstanbul 2004, s 56-133
3 Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Önsöz, 1 cilt, Remzi Kitabevi, İstanbul 1987, s 7
4 Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, Önsöz, 1 cilt, Remzi Kitabevi, İstanbul 1980, s 8
5 Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali, 1 cilt, Örgün Yayınları, İstanbul 1981, s V-VI
***
|