08-02-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Dostuma Yakışayım Diye Susuyorum
"Dostuma yakışayım" diye susuyorum!
sırtımı sıvazlıyor,
-sırtıma yükle(n)diğim tüm yüklerim-
ağırlığına rağmen seviyorum sırtımdakileri,
seviyorum sorumluluklarımı,
seviyorum içime gelen soruları,
cevaplarını yüklüyorum arkamdaki heybeye
ve yürüyorum,
heybemdekiler, güç oluyor takatsiz ayaklarıma,
heybemdekiler hatrına güç veriliyor adımlarıma,
yürüyorum,
ardımda bıraktıklarım mahsûn olsa da,
ben mahsûn kalsam da arkalarda
yanımdakiler mesud,
ben o’nun yanında mesûd…
              
dostum ,
sırtımdakilerle kıymetliyim bir’in katında, inanıyorum  şimdilerde semayı, yaslandığım bir omuz biliyorum; içimi çeke çeke hüznü yudumlasam da, içime inşirahı çekiyorum; içime çektiğim havadan inşirahı süzüyorum 
kayboluyorum sokağımda; ama alışıyorum 
dostum 
”eslem” olmak yakışmadı bana hiç bu kadar; nokta’m hiç bu kadar mana kazanmamıştı; hiç bir cümlemin son buluşu beni bu kadar yıkmamıştı; ama hiç bir cümlem de bu kadar çabuk nokta’sıyla vuslatı yaşamamıştı  ân şahit dostum, gezdiğim mekanlar şahit, niyaza durduğum vakit simam şahit, yağmur şahit, kalem şahit, kelam şahit; talimdi benimkisi  bir talebe acemiliğinde yaşanan, kelimeleri hikmetle seçilememiş bir talep sonrasında yaşanan bir talim  yürek ilminin kıyısında gezinebilmenin bedeli belki de  bilmiyorum dostum, bilemiyorum; sadece soru sormamam gerekiyor, bunu biliyorum  bu yolda soru sormak edepsizlik imiş; bunu öğrenebildim  bunu soludum; bununla nefes aldım; soru sormadan “eslem olarak halimi o’na anlatmakla   ”
dostum,
sokağıma o kadar çok yağmur dokunuyor ki şimdilerde; ama rahmet olamıyor sanırım sineme  ben hala özlüyorum  ben hala “can” diyorum korkularım var dostum, korkuyorum göklerin gürlemesinden; sokağımın lambaları kırılmış – karanlık olmuş havası-, pervaneleri aşk’ı öle öle anlatıp gitmişler artık; bir çakan şimşeğim var semada; yani korkum ve ümidim var  semamda çakan şimşekler ve duamı o’na ulaştıracak olan, rahmeti indiren melekler  dostum, ne demeli şimdi  susmalı mı  söz dokunur mu, yâr dediğime
dostum, bana bir şeyler söyle artık sükûtunla; bana bir’den bahset  yaslandığım bir omuz biliyorum seni, ayağımı yaslayıp hasbihâl ettiğim kaldırımlar gibi  dostum, simama tebessüm yakışır imiş; dilime hamdin yakıştığı kadar; lâl olup içten içe niyaza durmak yakışırmış; bana hayret yakışırmış, hasretimi yoğuran her hal o’nun yedinden imiş 
dostum, ben susuyorm artık  sen iç-inle konuş; iç-ime haber yolla, niyazınla  
|
|
|