|  | Deyimler Sözlüğü-D- |  | 
|  08-02-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-D-Dağa çıkmak: Hükümete  kanunlara karşı gelerek dağlara çekilmek  buralarda eşkıyalık etmek  "Düğünü basanlar dağa çıkmışlar  " eyimler Sözlüğü-D-[/url]Dağa kaldırmak: Herhangi bir sebepten ötürü birini zorla dağa veya ıssız bir yere götürüp orada alıkoymak  "Eşkıyalar  karakol komutanının oğlunu dağa kaldırmışlar; ne istedikleri henüz belli değil  " Dağarcığına atmak: Yeni bilgilerini  eski bilgilerine katmak; yeni bilgileri zihnine yerleştirmek  "Öğrendiği her yeni bilgiyi dağarcığına atmayı ihmal etmedi  " Dağdan gelip bağdakini kovmak: Daha sonradan geldiği bir yere ya da karıştığı bir işte eskiden beri bulunan bir kişinin yerini almaya çalışmak  "Şu densize bak hele  dağdan gelip bağdakini kovuyor!" Dağ doğura doğura fare doğurdu: Önemli gibi görünen şeylerden önemsiz bir sonuç çıkması durumunda söylenir  Dağlara düşmek: Sıkıntı  üzüntü sebebiyle insanlardan kaçıp ıssız yerlerde yaşar olmak  "Annesinin ölümünden sonra dağlara düştü  " Dağları devirmek: Çok büyük güçlüklerin altından kalkmak  ağır işleri başarmak  "O  dağları devirir bir adamdır  " Dalavere çevirmek: Yalan  dolan ve hile ile kötü bir iş yapmak; düzen kurarak gizlice başkasını aldatmak  "Yine bir dalavere çevirmesin bu adam!" Dal budak salmak: 1  Karmaşık biçimde yayılıp genişlemek  2  Soy ya da dostluk yönünden genişleyip yayılmak  "Bu mesele daha fazla dal budak salmadan hemen halledilmeli  " Daldan dala konmak: Çok sık  düşünce ya da konu değiştirmek  "Daldan dala konmayı bırak da bir işe sarıl artık  " Dalına basmak: Hiç hoşlanmadığı şeyleri yaparak birisini öfkelendirmek  "Dalıma basıp da beni çileden çıkarma lütfen!" Dallanıp budaklanmak: Genişleyip yayılmak  gittikçe büyüyerek karışık bir durum almak  "İşi dallandırıp budaklandırmada üstüne yok hani!" Damdan düşer gibi: Aniden  yersiz olarak (söz söylemek)  "Damdan düşer gibi söz söyleyince ortalık birbirine girdi  " Damgasını vurmak: Biri hakkında kötü bir yargıya varmak  "`tan korkmazsan ona hırsızlık damgasını vur da rezil olsun  " Damokles`in kılıcı: Kişiyi korku ve baskı altında tutan büyük ceza tehdidi  "Damokles`in kılıcı gibi başımda dikilip durma öyle!" Dananın kuyruğu kopmak: Olay patlak vermek  beklenen ve korkulan sonucun gerçekleşmesi  "Dananın kuyruğu bu gece kopacak  inşallah hayır demezler  " Danışıklı dövüş: Şike; önceden aralarında bir anlaşma olduğu hâlde  sanki böyle bir anlaşma yokmuş gibi davranarak başkalarını aldatmak  "Danışıklı dövüş insanların mertlik anlayışını tamamen öldürdü  " Dara düşmek: 1  Paraca sıkıntıya uğramak  2  Sıkıntılı  tehlikeli bir durumla karşılaşmak  "İyice dara düştük  geçinmekte güçlük çekiyoruz  " Dara getirmek: Aceleye getirmek  gerektiği gibi zaman ayıramamak  "Biraz erken kalkalım da dara getirmeden yapalım işi  güzel olsun  " Dar boğaz: Sıkıntılar ve güçlükler içinde geçirilen  geçici kabul edilip sonunda ferahlık umulan durum  "Evel  bu dar boğazı da aşacağız  " Dar hayat: Sıkıntılar  güçlükler  zorluklar içinde sürdürülen hayat   | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-D- |  | 
|  08-02-2012 | #2 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-D-Darda kalmak: 1  Zor duruma düşmek  2  Paraca sıkıntı çekmek  "Öğretmeninin karşısında darda kalmak istemeyen Ahmet  ödevini yapmayı hiç ihmal etmezdi  " Dar gelirli: Geçim sıkıntısı çeken  kazancı normal olarak geçimini sağlamaya yetmeyen  "Dar gelirli ailelerin çocuklarının çoğu okulu yarıda bırakmak zorunda kalıyorlar  " Darısı (dostlar) başına: "Kavuştuğum başarı ve mutluluğa tüm dostlarımın da kavuşmasını isterim" anlamında kullanılır  Dar kafalı: Anlayışı  kavrayışı az; yeniliklere açık olmayan  "Dar kafalı insanlarla anlaşmak oldukça zordur  " Davul çalmak: Bir şeyi herkesin duyabileceği biçimde ortalığa yaymak  "Davul çalıp bizi elâleme rezil etti  " Defe (tefe) koymak: Dedikodusunu yapmak  kınayan bir dille başkalarına anlatmak  alaya almak  "Sakın söyleme  yoksa bizi defe koyarlar  " Defterden silmek: İlişkisini kesmek  yok saymak  adını anmaz olmak  unutmak  "Ali`yi defterden iyice sildim  " Defteri dürülmek: 1  İşine son verilerek bir yerden uzaklaştırılmak  2  Ölmek ya da öldürülmek  "Onun da defterini dürecekler yakında  Defteri kapamak: İlgiyi kesmek  uğraşmaz olmak  söz konusu işi yapmaz olmak  "O defteri kapadık biz  artık soru sormayın  Deli divane olmak: Bir şeyi  bir kimseyi aşırı derecede sevmek  ona tutkun olmak  "Delikanlı o kız için deli divane oluyordu  " Deli fişek: Atak  delişmen  delice işler yapan  şımarık  "Bırak artık şu deli fişek adamla arkadaşlık etmeyi  " Deliksiz uyku: Hiç uyanmadan  çok rahat  uzun süre uyunulan uyku  "Bu gece deliksiz bir uyku çekip yorgunluğumu atmak istiyorum  " Demir atmak: 1  Çapasını denize atmak  2  Bir yerde uzun süre kalmak  "Gemiler fırtına başlayınca koya girip demir attılar  " Dem tutmak: Bir çalgıya  bir başka çalgı veya sesle eşlik etmek  Denizden çıkmış balığa dönmek: Yeni bir işe  ortama  duruma alışmakta zorluk çekmek  "Eski işinden ayrılıp  yeni işine başlayınca denizden çıkmış balığa dönmüştü  " Derdine düşmek: Yapılması gereken bir şeyi gerçekleştirmenin yollarını aramak  "Sana ne ki o işin derdine düştün?" Dert ortağı: 1  Aynı derdin  sıkıntının içinde bulunanlardan her biri  2  Bir kimsenin derdini paylaştığı  anlattığı yakın dostu  "Onlar yıllar yılı birbirlerinin dert ortağı olarak yaşamışlardı  " Destan olmak: Yaptığı (kötü) bir işten dolayı şöhreti yayılmak  "Karısına bağırdı diye annesini kapıya attı  bütün civar köylere destan oldu  " Devede kulak: Bütüne göre çok ufak bir parça  "Onun yaptığı iş devede kulak kalır  " Deve kini: Bitmeyen  geçmeyen  unutulmayan büyük kin  "Tam anlamıyla bir deve kini besliyordu komşusuna karşı  " Deveye hendek atlatmak: Birisine yapılması çok zor  hemen hemen yapamayacağı bir işi yaptırmaya çalışmak  "Senin yaptığın deveye hendek atlatmak  bırak şu garibin yakasını  " | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-D- |  | 
|  08-02-2012 | #3 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-D-Devlet kuşu: Umulmadık  iyi talih; zenginlik  mutluluk getiren talih  Dışı eli (seni) yakar  içi beni: "Dıştan görünüşü  herkesi imrendirecek kadar güzel ama içyüzü elverişsiz  kötü  sahibini üzücü" anlamında kullanılır  "Ah bir bilseler işin iç yüzünü  dışı eli yakar  içi beni  " Diken üstünde oturmak: Bir yerde tedirginlik duymak  her an kalkmak durumunu belirtir olmak  huzursuz olmak  "İnan  diken üstünde oturuyorum şurada  " Dikine gitmek: İnatçılık etmek  bildiğini yapmaya çalışmak  kimsenin uyarısına kulak asmamak  "Biraz daha dikine giderse başına büyük bir belâ gelecek bu çocuğun  " Dikiş tutturamamak: Bir yerde  bir işte bir sebepten ötürü başarı sağlayamayıp uzun süre kalmamak  "Bir şeyde dikiş tutturamadı  şimdi boşta gezip duruyor  " Dikiz etmek: Bir yeri  olayı  birinin hareketlerini gizlice ve gözünü ayırmadan dikkatlice izlemek  Dilden dile dolaşmak: Her yerde  pek çok kimse tarafından bahis konusu olmak  "Ata sözleri dilden dile dolaşarak günümüze kadar geldi  " Dil dökmek: Kandırmak  inandırmak ya da yararlanmak için tatlı sözler söylemek  "Peşine düşen çocuğu ne kadar dil döktüyse de evde kalmaya razı edemedi  " Dil ebesi: Çok fazla ve esprili konuşan  "Dil ebesi bir adam o  sen onunla başa çıkamazsın  " Dile (dillere) düşmek: Hakkında dedikodu yapılmak  "  kadıncağız sokağa çıkamaz oldu  " Dile gelmek: 1  Konuşma yeteneği yokken konuşmak  dillenmek  2  Dile düşmek  "Dile geldi dağlar  avuttu onu!" Dile getirmek: 1  Bir meseleyi belirtmek  ortaya atmak  anlatmak  açıklamak  2  Birini konuşturmak  "Hiç umulmadık bir anda konuyu dile getirdi  hepimizin anlamasını sağladı  " Dile kolay: Söylenmesi kolay ama yapılması ortaya konması ya da katlanılması çok güç  "Evet  dile kolay  haydi yap da görelim  " Dili açılmak: Herhangi bir sebepten dolayı konuşamayan kimse  birden konuşmaya başlamış olmak  "Dili açıldı çok şükür!" Dili dolaşmak: Heyecan  korku ya da bir hastalık sebebiyle söyleyeceğini şaşırmak  karıştırmak  açık olarak ifade edememek  "Babasını aniden karşısında görünce dili dolaştı  kekelemeye başladı  " Dili dönmemek: 1  Bir sözü doğru ve düzgün söylemeyi becerememek  yanlışsız konuşamamak  2  Amacını iyi anlatamamak  "İnşaallah dilim dönmeden meseleyi anlatır da kurtulurum ondan  " Dilinden kurtulamamak: Yaptığı bir kabahatten ötürü sürekli olarak  bir kimsenin sitem  eleştiri ve sataşmalarına uğramak  "Ne yapmalıyım da dilinden kurtulmalıyım onun?" Dilinde tüy bitmek: Sık sık söylemekten bıkmak  usanmak  "Size söyleye söyleye dilimde tüy bitti  " Diline dolamak: 1  Bir kimsenin dedikodusunu yapmak  kötü tarafını her yerde söylemek  2  Bir şeyi her fırsatta söyler olmak  Dilinin altında bir şey olmak: Bir kimsenin sözlerinden açıkça söylemediği bir şeyler olduğu anlaşılmak  "Dilinin altında bir şey olduğunu biliyorum ama bir türlü söyletemiyorum  " Dilinin ucuna gelmek: 1  Tam söyleyecekken vazgeçip söylememek  2  Hatırladığı şeyi söyleyecekken yine unutuvermek  "Dilinin ucuna geldi ama utandığı için söyleyemedi  " Dilini tutmak: Sonunu düşünerek gelişigüzel konuşmaktan sakınmak  ölçülü konuşmak  rast gele konuşmamak  "Dilini tutmasını bilmeyenlerin başına neler geldiğini sana söylemediler mi?" Dilini yutmak: Büyük bir korku  şaşkınlık ya da sevinç karşısında konuşamaz hâle gelmek  "Korkudan neredeyse dilini yutacaktı  " Dilin kemiği yok ya!: 1  Önceden söylediği sözü başka biçimlere sokarak inkâr etmek  2  İnsan konuşurken bazı hatalar yapabilir  doğru ve yanlış herşeyi söyleyebilir  Dili olsa da söylese: "Cansız nesneler  hayvanlar konuşabilseler  bazı olaylara tanıklık edebilseler ne iyi olurdu" anlamında kullanılır  Dili tutulmak: Herhangi bir sebepten ötürü söz söyleyemez duruma gelmek  "Sevinçten dili tutuldu bizim kızın  " Dili uzun: İncitici  kırıcı sözler söyleyen  saygısız kimse  "O uzun dilini bana kestirmeden çek içeri!" Dili varmamak: Bir sözü söylemeye gönlü razı olmamak  "Sana git demeye dilim varır mı sanıyorsun?" Dillerde dolaşmak: Her yerde kendisinden  ondan söz edilmek  "Cephede gösterdiği yararlılıklardan sonra adı dillerde dolaşır oldu  " Dillere destan olmak: Bir olay veya nitelik halk arasında yayılmak  "Ona öyle bir oyun oynayacağım ki dillere destan olacak!" Diline pelesenk etmek: Bir sözü her zaman  yerli yersiz tekrarlamak  "Şey sözünü diline pelesenk etmişsin  her cümlenin başında kullanıyorsun  " Dil uzatmak: Bir kimse veya bir şey için kötü söz söylemek  "Ben öğretmenime dil uzattıracak adam değilim  " Dil yarası: Acı  ağır ve kötü sözün gönülde bıraktığı kırgınlık  "Bıçak yarası geçer  dil yarası geçmez demişler  "   | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-D- |  | 
|  08-02-2012 | #4 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-D-Dimyat`a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak: Daha iyisini elde etmek uğruna çalışırken elindekilerini de yitirmek  "Gel şu işten vazgeç  Dimyat`a pirince giderken evdeki bulgurdan da olma  " Dinden imandan çıkmak: Çok sinirlenmek  öfkelenmek  kızgınlık duymak  "İnsanı dinden imandan çıkarıyorsun  yapma şu hareketleri!" Dinden imandan olmak: Dinî inancını yitirmek  mürtet olmak  Dini bir uğruna: Müslümanlık davası yoluna (iş yapmak)  Dini bütün: Dinin emirlerini eksiksiz yerine getirmeye çalışan  inancı sağlam olan  dinine çok bağlı  "Her Müslüman dini bütün olmak zorundadır  " Dipsiz kile boş ambar: Para  mal tutamayanın durumunu ya da verimsiz  sonuçsuz bir işi anlatmak için kullanılır  "Memurların işi tam anlamıyla dipsiz kile boş ambar  sıfıra sıfır elde var sıfır  " Dirlik düzenlik: Bir arada yaşayan  çalışan kimseler arasında iyi geçim  güven  sevgi ve anlaşma hâli  "Bir aileye önce dirlik ve düzenlik gereklidir  " Dirsek çevirmek: Daha önce birlikte iş yaptığı  anlaştığı kimseden  artık ihtiyaç duymadığı için yüz çevirmek; bir kimseyi kendinden uzaklaştıracak davranışlarda bulunmak  "Onun da dirsek çevireceğini hiç beklemezdim  " Dirsek çürütmek: Okumak  öğrenim görmek için uzun yıllar çalışmak  "Desene boşuna dirsek çürütmüşsün  " Diş bilemek: Öç almak  kötülük yapmak için fırsat kollamak; öfkesini gösterir durum almak  "Bana diş bilediği bakışlarından belli  " Dişe dokunur: Hatırı sayılır  işe yarar  belirtilmeye değer  önemli  "Dişe dokunur bir iş yapmışsın  aferin çocuğum  " Diş geçirememek: Etkisiz kalmak  güç yetirememek  hükmünü yürütüp sözünü dinletememek  "Bir çocuğa diş geçiremiyorsun  ne biçim annesin sen!" Diş gıcırdatmak: Kızgınlığını  öfkesini kimi davranışlarıyla belli etmek  "Dediğini yaptıramayınca dişlerini gıcırdatmaya başladı  " Diş göstermek: Güçlü olduğunu  kendine güvendiğini  saldırabileceğini davranışlarıyla belli etmek; tehdit etmek  "Biraz diş göstersen hemen yola geleceklerdir  " Dişinden tırnağından artırmak: Yiyeceğinden  içeceğinden vb  ihtiyaçlarından keserek zorla biriktirmek  "Seni  dişimden tırnağımdan artırdığım parayla okuttum!" Dişine göre: Yapabileceği  gücünün yeteceği  becerebileceği  uygun bir durumda  "Tam da dişime göre  onu yenebilirim  " Dişini sıkmak: Darlığa  sıkıntıya dayanmak; her türlü zorluğa katlanmak  "Biraz daha dişini sıkmalısın  inşallah yakında rahata kavuşacağız  " Dişini tırnağına takmak: Çok büyük zorluklara  sıkıntılara  darlıklara katlanarak bütün gücünü kullanıp çalışmak  "Biz bu evi dişimizi tırnağımıza takarak yaptık  yıkmalarına izin vermeyeceğim!" Diş kirası: 1  Eskiden sarayda ya da konaklarda zenginlerin iftara çağırdıkları yoksullara verdikleri armağan veya para  2  Harcadığı emek dışında bir kimsenin fazladan sağladığı çıkar  Dişinin kovuğuna bile gitmemek: Çok az gelmek (yiyecekler için)  "Açlıktan kırılıyorduk  önümüzdeki yiyecekler dişimizin kovuğuna bile gitmeyecek kadardı  " Diz boyu: Dize kadar (yükseklik veya alçaklık için)  "Çukuru diz boyu kazmışlardı  " Diz çökmek: 1  Dizini yere koyarak oturmak  2  Teslim olmak  "Düşman askerleri önümüzde diz çökmüşlerdi  " Dize gelmek: Teslim olmak  boyun eğmek  yenilmek  güçlünün buyruğunu kabullenmek  "Bizim kitabımızda dize gelmek yoktur!" Dize getirmek: Kendisine karşı geleni alt ederek buyruğunu dinler duruma getirmek  boyun eğdirmek  "İki saatte düşmanı dize getirebiliriz  " Dizgini (dizginleri) ele almak: Yönetimi ele geçirmek  işi kendisi yönetmeye başlamak  "Dizginleri ele almazsak fabrika kargaşa içinde boğulup kalacak  üretim yapılamayacak  " Dizginleri salıvermek: Başıboş bırakmak  sıkı tuttuğu yönetimi gevşetmek  "Yönetim  dizginleri salıverince insanlar rahat bir nefes aldılar  " Dizini dövmek: Çok pişman olmak  "Çocuklarını küçük yaşta eğitmezsen sonradan dizini döversin  " Dizinin (dizlerinin) bağı çözülmek: Korkudan  heyecandan  yorgunluktan ayakta duramayacak hâle gelmek  "Yokuşu çıktım ama dizlerimin de bağı çözüldü  " Dizlerine kapanmak: Yalvarmak  kendini küçük düşürecek kadar çok yalvarmak  başını dizlerinin üzerine koymak  "Göreceksin  günün birinde dizlerine kapanacak babasının  " Dobra dobra söylemek: Hiçbir şeyden çekinmeden  sözü eğip bükmeden  dosdoğru  açık açık konuşmak  "Dobra dobra konuşan insanları severim  " Doğmamış çocuğa don biçmek: Henüz ele geçmemiş bir şey  gerçekleşmesi kesin olarak bilinmeyen bir durum için hazırlık yapmak | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-D- |  | 
|  08-02-2012 | #5 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-D-Dokuz doğurmak: 1  Bir işi güçlükle ve sıkıntı içinde sonuca ulaştırmak  2  Merakla  heyecanla sabırsızlıkla  sıkıntı çekerek beklemek  "İşe geç kalmıştı  yeni araba gelinceye kadar dokuz doğurdu  " Dokuz köyden kovulmuş: Geçimsizliği  hatalı davranışları yüzünden birçok yerden atılmış kimse  Dolap çevirmek: Hile  düzen ve dalavere ile iş yapmak  "Yine ne dolap çeviriyor acaba?" Dolma yutmak: Kanıp aldanmak  "Ona dolma yutturacağını hiç sanmam!" Dolu dizgin: 1  Son hızla (süvari ve at arabası için)  2  Önüne geçilemeyecek biçimde  çok fazla olarak  "Kinlerimizi dolu dizgin salıverdik düşmanın üstüne  " Doluya koydum almadı  boşa koydum dolmadı: İçinden çıkılamayan güç bir durum karşısında söylenir  "Her yolu denedim  çözüm yolu bulamadım" anlamına gelir  Domuzdan kıl çekmek: Sevilmeyen  eli sıkı olan  cimri bir kimseden bir şey alabilmek  "Domuzdan bir kıl koparmak kârdır  " Don gömlek: Çıplak  üzerinde sadece don ve gömlek var denilecek kadar soyunmuş hâlde  "Adamı  don gömlek kalacak kadar soydular  " Dostlar alışverişte görsün: Gösteriş olsun; amaç iş yapıyor görünmek  iş yapmak değil  "Güya çalışıyor  dostlar alışverişte görsün!" Dökülüp saçılmak: 1  Bir şey uğruna fazla para harcamak  masraf etmek  2  Soyunmak  çok açık giyinmek  "Düğün yapıyorum diye sakın dökülüp saçılma  yoksa kendini toplayamazsın  " Dört ayak üstüne düşmek: Tehlikeli bir durumdan hiç zarar görmeden kurtulmak  "Nasıl oluyor da  bu adam hep dört ayak üstüne düşüyor?" Dört başı mamur: Her yanı bakımlı  elverişli  güzel  tam istenildiği gibi  "Alırsam dört başı mamur bir ev alacağım  " Dört dönmek: Bir işi yapmak için korku  heyecan  telâş  şaşkınlık içinde sağa sola koşmak  çare aramak  "Kadıncağız haberi alır almaz odanın içinde dört dönmeye başladı  " Dört elle sarılmak: Yapacağı işe büyük bir önem verip özen göstererek girişmek  "Başarılı olmak mı istiyorsun  dört elle sarıl işine!" Dört gözle beklemek: Özleyerek  çok isteyerek  büyük bir sabırsızlıkla beklemek  "Annemin yolunu dört gözle beklemeye başladım  " Dudak bükmek: Umursamamak  beğenmemek  küçümsemek  "Yeni alınan elbiseye şöyle bir dudak büküp geçti  " Dudak ısırmak: Hayret etmek  şaşırmak  "Beni karşısında görünce dudağını ısıracak eminim  " Dudak ısırtmak: 1  Hayran bırakmak  2  Şaşkınlığa  hayrete düşürmek  "Yazdığı son kitabıyla dudak ısırttı herkese  " Duman attırmak: Geride bırakmak  zor duruma düşürmek  birini yıldırmak  "Silâhını çeken komutan etrafa duman attırmaya başladı  " Duman etmek: Bozmak  ortalığı dağıtmak  yok etmek; yenmek  birine karşı başarı sağlamak  "Askerler ortalığı toz duman ettiler  " Dumanı üstünde: 1  Çok taze (sebze ve meyve için)  2  Çok yeni  üzerinden zaman geçmemiş  "Şu elmalara bak  daha dumanı üstünde bunların  " Duman olmak: 1  Ortadan kaybolmak  2  Durumu  düzeni  işi bozulmak  Kötü olmak  "Çabuk duman ol buradan  gözüm görmesin seni!" Durduğu yerde: 1  Hiç gereği yokken  2  Kolaylıkla  hiç emek ve çaba harcamadan  "Adam durduğu yerde para kazanıyor  anlamadım bu işi!" Durup dinlenmeden: Sürekli olarak  ara vermeden  arka arkaya  "Yıllar yılı durup dinlenmeden çalıştım sizin için  " Durup dururken: 1  Birden bire  ansızın  2  Hiç gereği veya sebebi yokken  "Durup dururken bir tokat attı arkadaşına  " Dut yemiş bülbüle dönmek: Susmak; konuşkanlığını  sevincini  neşesini yitirmek; sesi çıkmaz olmak  "Onu dut yemiş bülbüle döndürmezsem bana da Hasan demesinler!" Düğüm noktası: Bir meselenin sonuçlandırılması için çözülmesi  açıklığa kavuşturulması gereken en güç yanı  "Biz işin daha düğüm noktasını tespit etmiş değiliz ki!" | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-D- |  | 
|  08-02-2012 | #6 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-D-Düğün bayram etmek: Çok sevinç duymak  topluca neşeli bir duruma kavuşmak  "Ağabeyim savaştan sağ salim dönünce ailece bayram ettik  " Düğün evi gibi: Çok kalabalık ve telâşlı görülen yer  "Hayrola  dün akşam sizin sokak düğün evi gibiymiş!" Dümen çevirmek: Düzen kurup  hileli iş yapmak  "Yine ne dümen çeviriyorsunuz siz?" Dümen kırmak: Yön değiştirmek  Dümen suyunda gitmek: Birine bağımlı olmak  birinin tuttuğu yolu izlemek  hemen her şeyde ona uyarak onun istediğini yapmak  "Başkasının dümen suyundan gidenler kişiliklerini bulamazlar  " Dünkü çocuk: Deneyimi az  toy acemi  "Dünkü çocukların aklına ihtiyacım yok benim  " Dünya başına yıkılmak: Dara düşmek  felâkete uğramak  umutlarını yitirmek  çok üzülüp acı çekmek  "Trafik kazasında kocasını ve iki çocuğunu kaybeden kadının dünyası başına yıkılmıştı  " Dünya bir araya gelse: "Bütün insanlar engel olmaya kalksa bile  asla  hiçbir zaman  kim ne derse desin" anlamında  yine bildiğini yapma durumu için kullanılır  "Dünya bir araya gelse de ben o adamla barışmam  " Dünyadan elini eteğini çekmek: Bir kenara çekilip toplum ile ilişkisini kesmek  toplumun yaşayışına karışmaz olmak  daha çok ibadetle meşgul olmak ve dünya işleriyle ilgilenmez olmak  "Bizim komşu her nedense dünyadan elini eteğini çekti  görünmez oldu sanki  " Dünyadan haberi olmamak: Çevresinden  çağından ve çağının getirdiklerinden  zamanında yaşanan hayattan haberli olmamak  "Sen dünyadan haberi olmayan bir adamsın  ne anlarsın bu işten  lütfen karışma!" Dünya gözü ile: Ölmeden önce  yaşarken  "Dünya gözü ile Almanya`daki kardeşimi bir daha görsem  " Dünyalar onun olmak: Oldukça çok sevinmek  "Babası istediği oyuncağı getirince dünyalar onun oldu sanki  " Dünyanın kaç bucak olduğunu anlamak: Dünyada insanın başına neler gelebileceğini öğrenmek  zorluklarla karşılaşmak  tecrübe kazanmak  "Elbet sen de bir gün dünyanın kaç bucak olduğunu anlayacaksın  " Dünyanın öbür ucu: Çok uzak yer  "Ali de dünyanın öbür ucunda oturuyor  " Dünya yıkılsa umurunda değil: Hiçbir şeyle ilgilenmemek  umursuz olmak  sorumluluk duymamak  "Sakın `dünya yıkılsa umurumda değil` deme bana  " Dünyayı toz pembe görmek: İyimser olmak  üzücü durumlara bile iyi gözle bakmak  "Bırak artık şu dünyayı toz pembe görmeyi  aç gözlerini!" Düşe kalka: 1  İşi kimi zaman iyi  kimi zaman kötü olarak güçlükle  uğraşa uğraşa (yapmak)  2  Biriyle yakın ilişki kurarak  "Sokak serserileriyle düşe kalka iyice bozuldu  sapıttı  " Düşeş atmak: Umulmadık bir başarı kazanmak  "Düşeş attı bizim oğlan  şimdi yanına da yaklaştırmaz kimseyi  " Düşman çatlatmak: Nisbet yapmak  iyi durum ve başarılarıyla düşmanı kızdırmak ve kıskandırmak  "Düşman çatlatmakta da üstüne yok senin!" Düşman kesilmek: Düşman olmak  düşman gibi görünüp tavır almak  "Yalnız benim değil  bütün ailenin düşmanı kesilmişti  " Düşünüp taşınmak: Bir meseleyi enine boyuna tartmak  konuyu bütün yönleriyle incelemek  iyice düşünüp ona göre davranmak  "Acele etme  düşünüp taşın öyle karar ver  " Düşüp kalkmak: 1  Yakın arkadaşlık etmek  2  Yasa ve gelenek dışı kadın ve erkekle birlikte yaşamak veya sık sık bir araya gelmek  "Seni bu hâle getirenler düşüp kalktığın arkadaşlarındır  Hâlâ anlamadın mı?" Düttürü Leylâ: Gülünç  tuhaf  daracık ve kısacık giyinmiş kadın  "Sana hiç yakışmamış  düttürü Leylâ gibi olmuşsun  " | 
|   | 
|  | 
|  |