Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
eğlence, tuzağı

Eğlence Tuzağı

Eski 08-01-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Eğlence Tuzağı




Kadın’ı Eğlence Aracı Olarak Görmek

Şeytan, bir imtihan vesilesi olarak belli bir zaman için izin aldığı zaman, şer davetçiliğini yapabilmesi için kendisine verilen fırsatlara bakmış, sevinmiş ama tam da memnun olamamış…



Para, servet, mal, mülk, insan için iyi bir ayak kaydırma vesilesi olabilir… Makam, mevki, şan, şöhret hiç fena değil… Fakat insandaki şehveti, cinsi his ve hevesleri öğrenmesi, Şeytanı daha çok sevindirmiş: “Bu duygular, yoldan çıkarma ve saptırma işimin en önemli unsuru” demiş ve çok mutlu olmuş…

Yeryüzünde ilk kan bu sebeple dökülmüş; Hz Âdem’in (as) oğlu Kabil, kardeşi Habil'i evlenmek istediği kız yüzünden öldürmüş…

Böylece, fiilen de anlaşılmış ki kadın fitnesi, insanoğlunun yumuşak karnıdır İnsanın meşru ve helal olandan çıkmasına, günaha batmasına sebep olan şeylerin başında, nefsanî ve şehvani duyguları geliyor

Fiziki ve mali gücü elinde tutan erkek milleti, kadını bir zevk ve eğlence metaı haline getiriyor Behimi keyiflerinin temel unsuru haline getirmek için de kadını ucuzlatmak istiyor Kadın, bu doymak bilmeyen, hayvanlarınkinden daha da aşağılaşmış duyguların hedefi, temel unsuru kadın Erkek hayvaniyetine, bu kadar gerekli temel varlık olan kadın, hem çok ucuzlamalı ve hem de her yerde ve her istendiğinde bulunmalıydı

İşte, bu nefsanî arzuların frensiz kışkırtmasıyla ortaya eğlence dünyası çıkıyor Nedir eğlence dünyası? İnsanoğlu nasıl eğleniyor, eğlenceden ne anlıyor?

Şimdiki zamanda kadın, çok büyük bir oranda eğlencenin olmazsa olmaz unsuru… Çünkü eğlence denince, akla ilk gelen bedeni ve nefsanî zevkler oluyor Bu duygular da, hemen kadını çağrıştırıyor Böylece kadın, eğlence dünyasının en çok tüketilen metaı haline geliyor

Böylesine dibi görünmeyen manevi bir bataklığın zehirli bal hükmündeki zevkleri, lezzetleri gafleti kalınlaştırıyor, insanı maddeten ve manen bitiriyor Durup düşünecek hal ve kendine gelecek mecal bırakmıyor

Şeytanın Kendisiyle Eğlendikleri

O dünyanın insanları içkiyi, erkeklik alameti görürler; gayr-i meşru ilişkileri cinsiyetlerinin normal bir neticesi olarak görürler Hatta bazen çok yanlış olarak, çocuklarına da tanısınlar ve güya alışmasınlar diye, içki ve sigara içirirler

Bütün bu yanlışlıklar, insanı yaratılış çizgisinden yavaş yavaş uzaklaştırır, gafletini kalınlaştırır Eğleniyoruz derken, ibadetten, ahlaktan, erdemden uzaklaştırır Sonunda da maddesini, manasını, ruhunu, bedenini kendi yanlış tercihleriyle bitirir

İşte, eğlence zannedilen bu bitiş ve bitirişler, günümüz insanını yaratılış çizgisinden uzaklaştıran engellerin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır

Yani, “Eğleniyoruz” diyenler bir de bakarlar ki, Şeytan onlarla eğlenmiş ve onları bin bir türlü, dışı süs içi pis tuzaklarla eğlemiş de yollarından alıkoymuş…

Bugün İslam'ın önündeki en büyük engel “Eğlence” adıyla masum gösterilmeye çalışılan bu faaliyetlerdir İnsana, “İhtiyaçmış” dedirterek, zamanını ve parasını çalan, giderek ibadetini ihmal ettiren, sonunda da hayata bakış açısını değiştiren ve dolayısıyla de tanınmaz hale getiren eğlenceler…

Asıl eğlence, ruha rahatlık sağlayan şeydir İçimize huzur yağdıran, kalıcı mutluluklar sunan durum, tutum ve eylemler dinlendirir bizi…

Oysaki bugün eğlendirdiği sanılan birçok şey, insanı yoruyor, yıpratıyor, hatta iflas ettiriyor

‘Saf Sofinin Eşeği’

Söz buraya gelmişken, Hz Mevlana'yı hatırlamamak mümkün değildir Hazret, eğlence gibi görülen saza-caza, şamataya dikkat çeker Çünkü balık, bulanık suda avlanır İnsanı avlamak isteyenler de, önce onun dikkatini müzikle, oyunla, eğlenceyle, yani nefsine hoş gelen bir vasıtayla bir tarafa çekiyorlar; sonra da cüzdanlarını ve vicdanlarını boşaltıveriyorlar

Bu aldatış, klasikleşmiş olan "Cambaza bak!" yöntemidir İnsanlar bütün dikkatiyle ip üstünde yürüyen cambaza bakarken, yankesiciler de cepleri yoklamaktadır

Hz Mevlana, hem “Uydum kalabalığa” taklitçiliğini, hem de eğlence sanılan nefsanî şamata âlemini, şöyle yerer:
“Saf bir sofi, bir tekkeye misafir olur Eşeğini ahıra çeker, kendisi de o tekkenin bağlısı olan dervişlere katılır Tekkedeki fakir dervişler, bu çok saf sofinin eşeğini satıp, parasıyla kendilerine bir ziyafet çekme kararı alırlar

Planlarını gerçekleştirirler Ziyafet sofrasına eşeğin sahibini de davet ederler Hep birlikte yiyip içerler, oynarlar Daha sonra da bir çalgıcı, hareketli bir makamdan, ‘Eşek gitti, eşek gitti!’ diye çalıp söylemeye başlar Oradakiler de bu tempoya katılırlar ve hep bir ağızdan, ‘Ey oğul, eşek gitti, eşek gitti!’ derler Misafir sofi de bu havaya kaptırır kendisini O da ‘Eşek gitti, eşek gitti!’ diye bağırır, güler, eğlenir

Sabah olunca, herkes bir yana dağılır gider Sofi de eşyasını toplar ve eşeğine yükleyip yola koyulmak ister Fakat ne görsün, eşek bağlandığı yerde yoktur Önce ümit içinde bir süre bekler “Belki de oranın bakıcısı, eşeği sulamaya götürmüştür” diye düşünür Hizmetkâr gelince, büyük bir heyecanla eşeğini sorar Adam da olanları açıklamaya mecbur kalır Der ki:

‘Dervişler bana hücum ettiler Onlara mani olamadım Eşeği elimden alıp götürdüler Kardeşim, sen hem bir ciğer parçasını aç kedilerin arasına atıyorsun, hem de onu aramaya çıkıyorsun, bulunur mu hiç!’

Saf sofi, adama kızar ve ‘Öyleyse niçin gelip bana böyle korkunç bir zulme uğradığımı haber vermedin?’ der
O da şu cevabı verir:

‘Vallahi kaç kere geldim, sana bu işleri anlatmak istedim… Fakat sen de, eşeğini satanlarla birlikte, ‘Oğul! Eşek gitti, eşek gitti!’ diye bağırıyordun Hatta bu nağmeyi hepsinden daha zevkli söylemekteydin Ben de, ‘Demek ki kendisi de durumu biliyor ve arif bir insan olarak razı oluyor’ diye düşündüm ve hiç bir şey demeden geri döndüm

Saf Sofi büyük bir keder içinde şöyle der: ‘Ne bileyim? Onların hepsi hoş hoş söylüyorlardı Ben de onların sözünden zevke geldim, onları taklit ettim Bu taklit beni ele verdi O taklide iki yüz kere lanet olsun!”

Acaba, Hz Mevlana, günümüzde yaşasaydı, televizyon ve internetin de bu türlü eğlence aracı olarak kullanıldığını görseydi, ne derdi?

Her gün, onlarca kanala bakarak eğlendiğini sanan insanlar, saf sofi gibi sadece maddi kayba uğramıyor, ruhları kirleniyor, kalpleri katılaşıyor, duyguları dumura uğruyor Hülasa, hem maddeleri, hem de manaları sömürülüyor, kimlik ve kişilikleri silikleşiyor

Üstelik bu kayıplar, tedricen ve nefsanî zevklerle yaşandığı için saf sofinin eşeği gibi gözle görülmüyor, hemen fark edilmiyor Bu sebeple, eğlendiğini sananlar, el çırpıp oynarken, çalıp söylerken, “Kimler bizden neler götürüyor?” diye düşünmelidirler

Kaldı ki biz, aç kediler arasında ciğer gibi de değiliz Aç kurtlar ve doyumsuz sırtlanlar arasındaki kuzulara benziyoruz Bari kendi kayıplarımızın türküsünü eğlence sanmayalım

Eğlence dünyası, netice olarak, insanın nefsaniyetini artırıyor, hayvani duygularını kışkırtıyor; manadan, ruhtan, şefkatten, merhametten, yani gönüle dair her şeyden koparıyor Sonuç olarak, Allah'ın kulları, nefsin ve Şeytan'ın kölesi haline getiriliyor

Hayatı, yemek odası, yatak odası ve tuvalet üçgenine mahkûm olmuş, hisleri iptal olmuş ve dolayısıyla da insanlıktan çıkmış insanlar…

Eğlence Sektörünü Kim Yönlendiriyor?

Yeryüzündeki gizli din düşmanları ve zındık komiteleri, bu oluşumu el altından kışkırtıyor, azdırıyor ve durdurulamaz bir hale getiriyor

Çünkü bu gizli şer odağı, insanı en kolay şekilde sömürülmeye hazır hale getirmek istiyor Bu sebeple de insanları kötü alışkanlıklardan kurtarmak isteyen hiç bir disiplini sevmiyor İnsanlar nefsanî zevklerini tatmin uğruna tiryakilikler edinsin, hiç bir sınır tanımadan, helal haram dinlemeden yesinler, içsinler, hiç bir ölçü ve utanç endişesi tanımadan, her türlü hayâsızlığı açıkça icra etsinler…



Bu zihniyete göre, mesela bir kadının başını örtmesi çok ayıp, çağdışı ve olabilemez bir şeydi Ama kadının alabildiğine açılıp saçılmasının her türlüsü çağdaşlıktı, ilericilikti veya sanattı, modaydı, şahsi bir haktı…

Batı dünyası, önce kadını asli fonksiyonlarından ayırdı; eşitlik, özgürlük, hatta üstünlük iddialarıyla yuvalarından, yani sığınaklarından ayırıp uçurdu Kolu kanadı güçlü olan bir azınlığın dışındakiler, ayakaltlarına düştüler Acımasız erkek hâkimiyetinin zevk ve ticaret aracı haline geldiler

Bu süreçte, ev hanımlığı küçümsendi, aşağılandı ve hatta işten bile sayılmadı Kadın mutlaka dışarıda olmalıydı Yani erkeklerin hemen ulaşabileceği bir mesafede bulunmalıydı Bu sebeple, bütün mahremiyet alanları tahrip edildi Moda da bu feci gelişmeyi tetikledi

Anne ve anne adaylarını, aileyi vurmak isteyenler, “Kadını sokakta kafeslemek için kafes arkasından kurtardılar” (!)
Bu dönüşüm, haysiyeti, şerefi, namusu, iffeti müzelik etti

Artık eğlence sektörünün , malzeme veya sermaye sıkıntısı kalmamış, hatta bu hususta bir enflasyon yaşanır olmuştu Manevi boşluktan doğan özenti, kadını değersizleştirip sokağa döktü Bu sonucu işaret eden gelişmeler, geçtiğimiz asrın başında yaşanırken Akif Dede feryat figandı:

Âilî bir inkılap olsun diyen me'yus olur
Başka hiçbir şey kazanmaz, sade bir deyyus olur

Eğlendirerek ezenler, ailenin temel direği olan anneyi fıtratının dışarısına çıkarınca, işi bitirdiler Kadın bitince, aile; aile bitince de insanlık bitiyor

Netice olarak da eğlence dünyası sayısız eleman kazanıyor Birçok eğlence mekânı, kadın için kölelik yeri haline geldi

Ancak şer cephesi yetinmiyor; kadın sadece eğlence mekânlarında bulunmasın, yolda, meydanda sokakta, kısacası her yerde el altında dursun

Reşat Nuri'nin romanı, devede kulaktır; bu felaketin adı “Yaprak Dökümü” değil, KÖK SÖKÜMÜ olmalıdır

Aile Son Kale

Kadını koruyan aile yuvası, hücum hedefi, kılık kıyafet, hatta neredeyse giyinmek ilkellik Ne kadar açılırsa o kadar iyi Açık tarafı daha çok olan daha makbul sayılıyor

Evler bile şeffaf hale getiriliyor Yatak odasına bile mahremiyet hakkı tanınmıyor Ev, sığınak ve yuva olmaktan çıkarılmak isteniyor

Aile biterse, operasyon tamam olacaktır Çünkü ailenin sonu, insanlığın kıyametidir Aile sarsıldıkça, sarhoş masalarına meze olan kadın-erkek artıyor

Yüceler Yücesi, kadını kalpler ısınsın da yabancılamasın diye, cins-i latif olarak yaratmış Ancak, kadınlarla birlikte olmayı da nikâh şartıyla meşru kılmış Bu durum da, ailenin doğrudan doğruya Rabbimiz tarafından kurulmuş bir müessese olduğunu gösterir

Nikâh bağıyla bir araya gelen eşler, cinsi ihtiyaçlarını meşru ölçüler içerisinde gidererek huzur bulmuşlar; böylece, toplum bu husustaki yanlış tercihlerin yol açtığı yıkımlardan ve çarpık ilişkilerden kurtulmuş…

Aile, toplumun en küçük ve fakat en temel ve en önemli bir unsuru olarak, insanların insanca yaşamalarını sağladı Aile, ilk insani ve fıtri duyguların öğrenildiği, tadıldığı ve benimsenip sevildiği bir sevgi yuvasına dönüştü

İşte bu sebeple, insanlığın ve huzurun düşmanları, ilk elden aileye saldırdı Çünkü araştırmalar artık iyice açığa çıkardı ki, aile yıkılınca, insanlığa dair hiç bir şey ayakta duramazdı Zira AİLE SON KALE…

Bu yüzden, insanlık düşmanları aileyi yıkmak istedi Dün Çanakkale’mizi geçemeyenler, bugün ailemizin üstünden daha ağır silahlarla geçmek istiyorlar Bir başka deyişle, bugünün Çanakkalesi aile…

Bütün güzellikler gibi, Mehmetçiğin gönlünü güzelleştiren de ailedir; özellikle de annedir

Aile, doğrudan Yüce Allah'ın emri olan bir müessesedir Bu sebeple alternatifsizdir Aileyi kabul etmeyen sistemler, rezil olmuşlardır

Ailemiz bütün saldırılara rağmen henüz ayaktadır ve direnmektedir Fakat sallanıp sarsıldığı da kesindir Aile güçlendikçe, eğlence sektörü içinde yitip gidenler de azalacaktır

Aile, yavrularını eğlence malzemesi yapmak isteyenlere karşı direniyor Anne şefkatiyle yetişen, baba sevgisiyle güçlenen çocuklar, eğlence sektörünün ne sermayesi olur, ne de tüketicisi…

Aileden soyutlananlara sunulan sahte teselli, eğlence dünyasıdır Dünyayı sadece bir oyun ve eğlence yeri sananlar, sevgisizleşiyor, bencilleşiyor ve kahpeleşip hayvanlardan daha aşağı düşüyorlar Atalarımız: "Köy yanar, kahpe taranır!" demişlerdir

Ruh kökünden kopmuş, maneviyatına lakaytlaşmış, ahlaki irtibatları laçkalaşmış olanları Şair ne ilginç anlatır:

Ne Londra konferansı,
Ne atom bombası…
Bir elinde cımbız bir elinde ayna
Umurunda mı dünya!

Eğlence dünyası, böylesine, umursamaz, vurdumduymaz, her şeye boş vermiş insanların dünyasıdır Günümüzde eğlence denince, düşünceye, duymaya ket vuran müzik gürültüsü anlaşılıyor

Uyuşturuculara varıp dayanan içki, cinsellikte ölçü ve sınır tanımamak anlaşılıyor Ruhun bastırılıp susturulduğu, dolayısıyla zamanla yok sayıldığı bir ortam, eğlencenin değil ağlamanın ortamıdır Hem de ebediyyen ağlamanın

Nedir Bu Eğlence Dünyası?

Hep beden, hep madde, hep bencillik…
Bu durum, insanın asıl önemli olan diğer kısmını inkâr etmesi değil midir?

Gelip geçici maddi hazlar etrafında döne dolaşa yıpranan, harcanan, bunalanlar, sonunda, yaşamayı bir ağır külfet, bir taşınmaz yük ve katlanılamaz bir azap olarak görmektedirler Saygı ve yardım görmekten uzak yaşlılık günleri ise sefahat ehline, kimseli kimsesizliğin derin teessürünü yükler

Öyleyse, nedir bu eğlence dünyası? İnsanı batıran, bitiren, tüketen bir bataklık değil midir? Bu batakhanede en çok ezilen, üzülen ve tükenen kadınlar olmuyor mu?
Her yerde, hemen, çok ucuza bulunan, değerini yitirmiş bir mal…

Kadını bu hale hangi anlayış getirdi? Hangi kültür, hangi medeniyet, hangi inanç, hangi dünya görüşü yaptı kadına bu ihaneti? Bu en feci ihanet, hangi hain kafanın eseridir?

Çünkü bugün, İslam'ın önündeki tek engel, dünyevileşmedir Dünyevileşmenin en çok hoşuna giden de, dünya ehline özentiyle başlayan eğlence fasıllarıdır Bu fasıl bir kere başlayınca, sonu gelmiyor ve Nasreddin Hoca merhumun şuna değmiş buna değmemiş misali gibi, sonuna kadar gidiyor

Bu sınırsız ve ölçüsüz, mezhebi geniş nefsanîlikleri, gizli bir zındıka merkezi körüklüyor Bunlar, sadece İslam'ın değil, bütün dinlerin düşmanı… Doğrudan imanın ve Allah'ın düşmanı bunlar…

Bunların anlayışında haram, yasak, ayıp, günah yok… Nefsine esir olarak, her hazza sonuna kadar dalmak var

Çünkü Allah'ın unutulduğu yerde, her şey mubahtır, normaldir, tabiidir Utanma, arlanma, hayâ gibi iman alametleri ortadan kalkınca, ahlaksızlık diye bir şey de kalmaz ortada Artık açıktan nefsinin çağırdığı her rezaleti yapabilir, insan halinden çıkabilir, hayvanları bile şaşırtacak derecede çılgınlaşabilir

İnsan, İslam'ın akli ve fıtri meşrularına sırt çevirdikçe, medeniyet çizgisinin dışına düştü, hoyratlaştı, hayvanlaştı Müslüman’ı başka bir dine çekemeyenler; nefsinin kölesi ederek, Allah'tan ve İslam'dan uzaklaştırmaya çalışıyorlar Tuzakları kadın, makam, mevki, para, şöhret…



Bu bozmayı ve kendilerine benzetmeyi, usulca, ustaca ve yavaş yavaş yapıyorlar

Taksit taksit, alıştıra alıştıra bozuyorlar Sözün burasında, kurbağaya yapılanı hatırlamak gerekiyor Hani bir tavaya koymuşlar ve ateşi de sonuna kadar açmışlar, kurbağa can acısıyla birden fırlamış tavadan, pişirememişler Bu tecrübeden sonra akıllanmış kurbağa pişiricileri

Yine tava içinde yanan ocağa koymuşlar kurbağayı… Fakat bu defa, kurbağa sıçrayıp kaçmamış Çünkü ateşi en kısık ölçüde açmışlar Bu ılık ortam, belki de kurbağanın hoşuna gitmiş Tavanın içinde gezinip durmuş Sonra yavaş yavaş ısıyı artırmışlar Kurbağa, zamanla ve az artan sıcaklığa küçük tepkiler göstermekle yetinmiş Artık yandığı zaman da tavadan sıçrayacak gücü kalmamış

Bizi de manevi ateşlere alıştırıyorlar “Bize ne olduysa hep, azar azar oldu” der Şair Doğrudur…

Mesela, benim ilk gençlik yıllarımda dansözlü filmler, Anadolu'da hadise meydana getirir, halkın infialine sebep olurdu

Sonra, devletin televizyonu ile evler yeni yıla dansözle girmeye başladı Başlangıçta bu duruma da itirazlar oldu Tepkilerle, bazen dansözlü süre azaltıldı, bazen de dansöz biraz giydirildi

Zamanla itirazlar kesildi Çünkü hızla çağdaşlaştık(!) Göstere göstere alıştırdılar Hayalimize bile sığışmayan daha nelere alıştırıldık ve sürekli dahası da gelip durmakta Alıştırdılar göstere göstere…

Kim yaptı bunu bize, kimler yaptı? Bu eğlence sektörü denen nesne, bütün bu olup bitenlere rağmen size masum görünüyor mu?

Bu hususta son sözü bir yabancıya söyleteyim müsaadenizle: “EĞER ALLAH YOK DİYORSANIZ, O HALDE HER ŞEY MÜBAHTIR

O'nun (cc) varlığı ise her türlü güzelliğin sebebi ve gerekçesidir


VEHBİ VAKKASOĞLU


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.