Prof. Dr. Sinsi
|
Ticaret Ahlakının Neresindeyiz?
Müslüman esnaf nasıl olmalı?
Osmanlı Devleti'nin, doğruluk ve adalet üzerine cihana ışık saçtığı günlerde, Hollanda Ticaret Odası'nda bir karar alınıyor Oyların eşit çıkması halinde, oda reisi: “İçinizde Osmanlılarla alış veriş yapan var mı?” diye sorar Ve birinden “evet” cevabını alınca da onun oyunu, imtiyazlı olarak iki oy olarak kabul edip karara varır
Müslümanlar iman ettikleri dinin tüm vecibelerini, hem söz hem davranışlarında göstermeleri lazım Namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek, zekât vermek, nasıl İslami yaşayışın ana direkleri ise sosyal hayatımızdaki diğer tüm davranış ve ilişkilerimizde İslam'ın hukukuna ve ahlakına riayet etmemiz de onlar kadar önemlidir
Bugün, gerçekten Müslüman esnafın durumu içler acısıdır İbadetlerimize verdiğimiz değeri, ticari ilişkilerimize güzellik olarak yansıtamamaktayız
Bazı pazar günleri, İstanbul Eyüp Sultan’a, arabalarını yolun nerdeyse ortasına bırakıp camiye namaza gitmelerini uzun uzun düşünürüm Acaba camiye gelen esnaf kardeşler, haftada bir de olsa bu özel mekanda kılacakları namaz ile sosyal hareketleri arasında nasıl bir tezadın var olduğunu şuurundalar mı acaba? 
Müslümanlar; ibadette, ticarette, komşulukta, seyahatte, siyasette ve üretimde, yani hayatın her alanında İslam’ın ahlakına, nezaket ve inceliğine sahip olmalıdır
En temiz kazanç: Ticaret
Allahu Teala, dünyayı ve içindekileri yaratmış ve insanoğlunun istifadesine sunmuştur Aynı zamanda insanoğluna beden gücü ve düşünmeyi bahşetmiştir Bunun sonucu olarak da insanın ancak çalıştığının karşılığını alacağını bildirmiştir (Necm, 39) Bu, hem dünyevi hem de uhrevi kazanca işaret etmektedir
Bununla birlikte, haksız kazançtan da uzak durmalarını emretmiş, insanları çalışmaya, elinin emeğini yemeğe, helal yollardan kazanç elde etmeğe teşvik etmiştir
İşte, bu kazanç yollarından biri de ticarettir Bu konuda Kuran’da şöyle buyrulmuştur: “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin Ancak kendi rızanızla yaptığınız ticaretle yemeniz helaldir ” (Nisa, 29)
İnsanlar, güncel hayatlarında uğraştıkları ticari faaliyet ne olursa olsun, o yaptıkları işin kural ve kaidelerini bilmek zorundadır Güler yüzlü, ölçülü ve yeterli ticari bilgiye sahip olmalıdır Örneğin, mağaza işletiyorsa sabah erkenden mağazasını açmalı ve Allah’tan bereket ve rahmet dileyerek alışverişine başlamalıdır
İmâm-ı Gazali (ra) buyuruyor ki: “Sanatta ve ticârette hîle yapmamak farzdır Müşteriye herhangi bir şekilde zarar vermemelidir! Zarar veren her iş, zulüm olur Zulüm ise haramdır Her Müslüman, kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi, ne Müslüman kardeşlerine nede kâfirlere yapmamalıdır!”
İslam dini, insanların rızklarını temin etmeleri için ticarete önem vermiştir ve meşru kazanç yollarını teşvik etmiştir İslam’a göre herhangi bir işte başarılı olmanın sırrı; ahde vefa, sözleşmeye sadakat, karda kanaat, malın kusurları söylemek, tartı ve ölçüde dürüstlük gibi hususlardır
Başlıca yapmamız ve yapmamamız gerekenleri şöyle sınıflandırabiliriz;
1- Fiyatlara müdahale etmemelidir
“İslam, şehre mal getiren köylüleri karşılayıp piyasa fiyatını gizleyerek, ucuz satın almalarını yasaklamıştır ” (Müslim)
Piyasayı bilmeyenlere yüksek fiyatla mal satmak da haramdır Hatta acemi olup ucuz satan veya pahalı alanlar ile alış-veriş etmemelidir! Piyasadaki fiyatı bunlardan gizlemek günahtır Müşteriye doğru söylemeli, hile yapmamalıdır! Malda bir ârıza varsa, haber vermelidir!
Eğer akraba veya dostlarından ona yardım olsun diye yüksek fiyatla alan olursa, müşterisine bunu söyleyerek, doğru değerini bildirmelidir! Hıyanet yapmaktan kurtulmak için herkes, kendine yapılmasını istemediği şeyleri, başkalarına yapmamalıdır! Çünkü herkes, dikkat ile pazarlıkla, uğraşarak, tam değerini verip aldığını sanır O hâlde, aldatarak satmak, hıyanet ve dolandırıcılık olur
2- Malın kusurunu gizlememelidir
Satışa sunulan malın kusuru gizlenmemelidir Bu durum, müşterinin aldanmasına ve zarara uğramasına sebep olur Bu noktada, bizleri uyaran Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmaktadır: “Kim ayıbı (bulunan bir malı) o (kusuru)nu açıklamadan satarsa, Allah’ın daimi gazabı içinde kalır ve melekler durmadan ona lanet eder ” (et-Terğib ve’t Terhib, c 3, s 363 )
Bir gün Sevgili Peygamberimiz, buğday satan bir kimsenin yanından geçiyordu Elini yığının içine soktu ve bir avuç buğday çıkardı Yığının üstü kuru olduğu halde, avucunun içindeki taneler yaştı Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) mal sahibine bunun sebebini sorduğunda, yağmurdan ıslandığını söyledi Peygamberimiz, “İnsanların görebilmesi için onu açığa koymalı değil miydin?” buyurdu ve şöyle devam etti: “Bizi aldatan, bizden değildir ” (et-Terğib ve’t Terhib, c 3, s 359 )
Yine bu konudaki bir hadisi şerifte şöyle buyrulmaktadır: “Satılan bir şeyin kusurunu gizlemek helâl değildir O kusuru bilip söylememek de kimseye helâl olmaz ” (Hâkim)
Yine, sıklıkla yapılan hatalardan olarak; mala sürüm sağlamak için yemin etmemelidir Başka bir kimsenin müşterisine kendi malını satmaya kalkışmamalıdır Müşteri, dükkânının kapısına veya sergisinin önüne gelmeden onu çağırmamalıdır
Şunu herkesin çok iyi bilmesi lazım, hile ile rızık artmaz, aksine malın bereketi gider Hile ile azar azar biriktirilen şeyler, ansızın gelen bir felâketle, birdenbire giderek, geride yalnız günahları kalır
Rivayet edilir ki, bir sütçü, süte su katardı Bir gün, ansızın sel gelip, ineği boğdu Adam şaşkın bir hâlde iken, çocuğu, “Süte kattığımız sular birikerek, gelip ineği götürdü” dedi
Hadîsi şerîfte buyruldu ki: “Ticarete hıyanet karışınca, bereket gider ” (Müslüm)
Bereket demek, az malın çok faydalı, çok işe yaraması demektir Az mal, bereketli olunca, çok kimsenin rahat etmesine, çok işlerin yapılmasına yarar Bereketli olmayan mal, sahibinin dünyada ve âhirette felâketine sebep olur O hâlde, malın çok olmasını değil, bereketli olmasını istemek lazımdır
3- İmalatta dürüst olmalıdır
Çok para kazanacağım diye, imalatta hile-hurda yollara başvurmak, Müslüman esnafa yakışmaz İmalat sırasında gereken neyse o yapılmalıdır Ta ki Müslümanların ürettiği mallar kaliteli olarak bilinsin
Rivayet edilir ki bir gün, Hz Ömer (radiyallahu anhu) Efendimiz, sokaklarda dolaşırken ve halkın durumunu gözlemlerken, bir evden şöyle bir tartışmaya şahit olur;
- Anne, süte niye su katıyorsun?
- Kızım, sütümüz çok az
- Ama yasak anne!
- Ömer nerden görecek kızım Kızın cevabı yerindedir:
- Anneciğim, belki Ömer görmez ama Ömer’in Rabbi görüyor!
Hz Ömer (radiyallahu anhu) Efendimiz o evin kapısını işaretler Daha sonra o kızı, oğlu Asım’a gelin alır O kadından doğan bir kız Emeviler’e gelin gider ve ondan da Ömer bin Abdülaziz gibi adil bir Halife doğar
Bu öyküyü anlatmamın sebebi şudur;
Eğer bizim kazançlarımız helal ve dürüst ise Allah Teala neslimizi de koruma altına alır ve hayırlı ve necip bir soyun, bir nesebin oluşmasına vesile olmuş olur
Evet, helal kazancın sırrı budur Kişi, bu ahlak ölçülerine dikkat ettiği sürece, Allah Teâlâ da onun ticaretine manen ortak olmuş olur Müslüman esnaf kar uğrunda utanma hissini, menfaat temin edeceğim diye merhameti, servet yolunda şeref ve haysiyeti feda etmemelidir
Bugün, İslam ülkelerinin çoğunda, Müslümanların alışverişlerinde yerli malların gereken değeri görmemesi düşündürücüdür Hatta malın kalitesini belirtmek için çoğu satıcılar bir malın “Avrupai” olduğunu ya da “Yahudi” malı olduğu belirtir

Ne acı değil mi?  
4- Aldatıcı yeminlerden uzak durmalıdır
Günümüzde satıcılar, alıcıları kandırmak için asılsız yeminlere başvurmaktadırlar Bu davranış kişilerin ahlâkî durumunu ortaya koyuyor
İslâm, iş adamının malını satmak amacıyla başvurduğu bu tür davranışları kınamıştır Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) bu konuda şöyle demiştir: “Asılsız yeminler, malı sattırır ama bereketi, onun sağlayacağı yararı ve iç huzurunu da yok eder ” (Buhari)
Öte yandan, Ebu Zer (radiyallahu anhu) da, Hz Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem)’in başka bir sözünü nakleder; “Allah şu üç sınıf insanla ne konuşacak, ne onların yüzüne bakacak, ne de günahlarını bağışlayacaktır Onlar çok acıklı bir azap çekeceklerdir ” Ebu Zer, birden bire atılır ve sorar “Ey Allahın Elçisi! Bu, her şeyini yitiren ve mahvolanlar kimlerdir?” Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) cevap verir: “Tüm servetini gösteriş uğruna harcayanlar ve malını asılsız yeminlerle satanlar ” (Müslim)
Mümin, doğru olan bir şey için bile yemin etse az bir şey için Allahu Teâlâ’nın ismini söylemek, saygısızlık olur
Yine, şu hadisi şerif çok düşündürücüdür: “Alış-veriş yaparken, vallahi böyledir, billahi öyle değildir diye yemin eden kimseye ve ‘bugün git, yarın gel’ diyerek sözünde durmayan sanatkâra yazıklar olsun!” (Deylemi)
Çünkü hem yalan söylemiş, hem aldatmış hem de zulmetmiş olur Hatta müşterinin bildiği doğru şeyleri de söylememesi lazım Çünkü bu da faydasız söz olur Kıyamet günü her sözden sual olunacaktır Ayrıca müşterinin kafasını karıştırmış, onu yönlendirmiş olur
“Malını yemin ederek beğendirmeye çalışan kimseye kıyamette merhamet edilmez ” (Gazali)
Ticaretle uğraşmak dünyevileşmek midir?
Günümüz Türkiye’sinde Müslümanlar, iki yanılgı ile karşı karşıya gelmiştir Birincisi Müslüman zenginlerin yaşadığı başkalaşma ve yozlaşmadır Müslüman tüccarlar çalıştırdıkları işçilerin alın terinin değerini bilmemektedirler Para kazanmak için her yola başvurmaktan kaçınmamaktadırlar
Ürettikleri mamullerin İslami değerlere muvaffakiyet ve insan sağlığına faydalılığını sorgulamamaktadırlar Kendi firmalarına İslam’ı çağrıştıran isimler veriyorlar ama İslam ticaret ahlakı ve ticaret hukukuna riayet etmiyorlar Para kazanmaya giden her şeyi mubah görmek, yeryüzünün en büyük günahıdır
Maalesef bu yozlaşma her sektörde kendini göstermektedir Gıda, inşaat ve tesettür giyim sektörüne kadar her yerde yaşanmaktadır En acısı basın sektöründe olmuştur ki bu en acıklısıdır Müslümanlara faydalı faydasız her türlü kitap yazdırılıyor, tercüme ediliyor ve basılıyor Yeter ki para kazanılsın!
Biz müslümanların yanıldıkları noktalardan ikincisi de mütedeyyin ve genelde tasavvuf ehli olan küçük esnafın, yanlış bir anlayıştan yola çıkarak, ticareti dünyevileşme olarak algılamalarıdır
Güya “Dünya işe yaramaz ve fanidir ” “Fazla çabalamamak lazım ” “Hem kısa bir ömürde çok kazanmışsın neye yarar?” gibi düşüncelerle, İslam’dan kaynaklanmayan bu anlayışla ticaretlerine gereken önemi vermezler Bugün, onca petrole, onca maden yataklarına ve bereketli topraklara rağmen Müslümanlar, yabancı ülkelerde işçi ve sığınmacı gibi olmalarının temelinde bu zihniyet yatmaktadır
Hâlbuki İslam’a göre dünyevileşme, dünya malına meyletme, mal sahibi olmayla alakalı değildir Bir insan, eğer hayatının hedefine para kazanmayı koyuyorsa ve parayı kazanmak için her yolu mubah görüyorsa işte bu kimse dünya ehlidir Dünyaya meyletmiştir Velev ki fakir fukara olsun Kalbi dünyaya bağlı olduktan sonra, ister zengin olsun, isterse fakir, fark etmez O kimse dünyaya aldanmıştır
Hz Ebu Bekir (radıyallahu anhu) Efendimiz de tüccardı ve gerektiği yerde bütün malını Allah adına infak etmekten çekinmezdi İmam Ebu Hanife (rahimehullah) kendi devrinin şartlarına göre büyük bir tüccardı Ama o malını Allah yolunda sarf eder ve mütevazı yaşardı Günaha ve bit’atlere bulaşmamak için siyasi otoriteyle ters düşüp gözünü kırpmadan ölümü göze alabilmişti
Eğer ticaret dünyevileşme ise ve makbul bir şey değilse Allah Teâlâ, Kuranı Kerim’de onca ayette ticaretten bahsetmezdi Hâlbuki yukarda delil olarak sunduğumuz ayet ve hadislerden de anlaşılacağı gibi İslam ticareti tavsiye etmiştir Ve bunun için bir ticaret hukuku ve ahlak sistemini vaz etmiştir
Esasında, Müslümanların yaklaşık 200 yıldır dünyanın ezilen topluluğu olmalarının en önemli sebeplerinden biri de budur Dünyayı ahiretten, dini dünyadan, ticareti ibadetten, siyaseti inanç esaslarından farklı algıladıkları için bu haldeyiz Bir Müslüman şunu çok iyi bilmelidir ki cennetin yolu gökyüzünden geçmemekte, bizzat bu dünyadan geçmektedir Bu dünyada yaptıklarımızdan ve yapmamız gerekirken yapmadıklarımızdan geçmektedir
Dünya işi, ahiret işi ayırımı
Bir insan, ticaretle uğraştığında “Ben dünya işi ile uğraşıyorum” camiye gittiğinde de “Ben Allah’a ibadet ediyorum” diyor, bunları tamamen birbirinden ayrı işler olarak düşünüyorsa bu anlayış, doğru bir anlayış değildir
Bir Müslüman, sabah evinden çıkıp helal rızık için didinmesi ibadettir Dükkânını “bismillah” ile açan esnaf, yaptığı alışverişte dürüst, namuslu ve Allahu Teala’nın emir ve yasaklarına riayet ettiği sürece ibadet etmiş olur
Bir insan namaz kıldığında, oruç tuttuğunda, bu yaptıkları nasıl dini ise ve uhrevi ise Allah adına ilimle uğraşması da uhrevidir; Allah adına sevdiği bir kadınla nikâhlanarak evlenmesi de uhrevidir; Allah adına yeryüzünde seyahat edip helalinden para kazanıyorsa bu da uhrevidir Allah adına ve insanlara faydalı olacağı ümidiyle, ticaret ve sanayi ile uğraşması uhrevidir Bunların tümü dinin kapsam alanına girer
Ramazanoğlu Mahmut Sami Efendimiz derki; “Eğer bir muhasebeci işini sağlam yaparsa ve günahtan kaçınırsa, Allah Teala da ödemesini yaptığı her şeyi cebinden yapmış gibi ona hayır yazar ”
Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) bir hadisinde: “Doğru sözlü, dürüst bir tüccar, Peygamberlerle, sıddıklarla ve şehitlerle birliktedir ” (Tirmizi) Demek ki ticaretteki dürüstlük bu kadar önemlidir
Vasat, hayırlı bir ümmet olarak yaratılan biz müslümanlar, insanların zararına sebep olacak davranışlardan sakınmalıyız, alış ve satışımızda hayır ve kibarlığı elden bırakmamalıyız Çünkü “Allah, satışta kolaylığı ve nezaketi, satın almada kolaylığı ve nazik davranmayı, borç ödemede kolaylık ve kibarlığı sever ” (et-Terğib ve’t Terhib, c 3, s 354 )
Ve son olarak, Allahu Teala’nın şu kelamına kulak verelim “(Cuma günü) Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz ” (Cuma, 10)
MUHAMMED Z YILDIZ
|