Bir Muhasebe |
|
|
#1 |
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Bir MuhasebeBir Muhasebe İnsan her zaman gurur ve kibir esintilerine karşı duyarlı olmalı ve devamlı murakabe, muhasebe ile nefsini ezmesini bilmelidir Zannediyorum bunun en kestirme yolu da, mazhar olunan bütün iyiliklerin Allah'tan geldiğini kabul, tasdik, itiraf ve ilan etmektir Yoksa gurur, kibir ve kendini beğenme gibi hastalıklar bünyeye yerleşir ve bir daha da onları yerleştikleri yerden söküp atmak mümkün olmaz![]() Üstad Bediüzzaman'ın da dediği gibi, insan kuru üzüm çubuğuna benzer Nasıl ki o kuru çubuğun, üzümler üzerinde bir hak iddiası söz konusu değildir Öyle de insan, kendindeki meziyetleri sahiplenemez ve bunların kendisinden kaynaklandığını iddia edemez![]() Gurur, kendini bulamamış küçük insanlara ait bir boşluktur Yine Üstadın dediği gibi: Cemiyet hayatında herkesin görünmek istediği bir pencere vardır Boyu kısalar görünmek için ayak parmaklarının ucuna doğrularak uzun görünmeye çalışırlar ki, bu durum esasen onların kısalığını ele verir Boyu uzunlara gelince onlar da görünmemek için iki büklüm olurlar Bu itibarla tevazu, bir büyüklük emaresi, tekebbür de küçüklük emaresi sayılmıştır Evet büyüklerde büyüklüğün işareti küçük görünmek, küçüklerde küçüklüğün işareti de büyük görünmektir![]() Basit insanlarda kompleks olur Zaten büyüklenme de bunun bir tezahürüdür Halbuki inanan insanlarda aşağılık duygusu olmamalı Aslında; bunca îlahî lütuflarla serfiraz mü'minde niçin aşağılık duygusu olsun ki? Evet, bir kere o, kendini idrak seviyesinde bir insandır îkincisi, iman gibi bir cevhere sahiptir Üçüncüsü, eğer yapabiliyorsa, iman ve Kur'an hizmetinde kendine düşen önemli misyonu vardır Bütün bu meziyetlerle taltif edilmiş bir insanda aşağılık duygusu olamaz ve olmamalı Öyleyse kibir, gurur ve kendini beğenmişlik gibi kötü duygular da onda olmamalı (FASILDAN FASILA 2, 65) |
|
Bir Muhasebe |
|
|
#2 |
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Bir MuhasebeGurur ve çalım, insanın içine imanın girmesine manidir îmanın girmesine mani böyle menfi bir tavır, elbette ki hizmet etmeye ve uzun süre kudsî bir hizmet içinde bulunmaya da manidir![]() îslam'a hizmette temsil keyfiyeti, Cenab-ı Hakk'ın lütuflarına bağlıdır Siz çok kabiliyetli olabilirsiniz; ama Cenab-ı Hakk bu misyonu bir başkasına takdir buyurmuşsa, elinizden hiçbir şey gelmez![]() Onun için ilmine, beyan gücüne veya bir başka meziyetine bakıp da beklenti içine girenler, hep aldanmışlardır![]() Bu hususa bir misal olsun diye arzedeceğim: Bediüzzaman'ın döneminde çok güçlü alimler, kamiller vardı O ise, şarkın yalçın kayaları arasından kalkıp îstanbul'a gelmiş ve Türkçe'yi de sonradan öğrenmiş biriydi Ama Cenab-ı Hakk, belli bir misyonu ona yüklemiş ve o dönemdeki emsalinin çok üstünde ona hizmet etme imkanı bahşetmişti![]() Zira Bediüzzaman, ihlasla, samimiyetle hizmet etmiş ve hayatının hiçbir döneminde iddia ve beklentiye girmemişti (FASILDAN FASILA 2, 85) |
|
|
|