Prof. Dr. Sinsi
|
Ömer'in Kamu Malları Sahasındaki İçtihadı
Ömer'in Kamu Malları Sahasındaki İçtihadı
Devlet teşkilatında kamu malları özel bir ehemmiyet arzetmektedir Ömer (r a ) devrinde devletin gelirleri aşağıdaki şekilde idi:
1 Zekât
2 Fey
3 Ganimetler
Bu gelirlerin her biri, belirli sınırlar dahilinde belirli yerlere sarfedilirdi
Biz burada Ömer'in içtihadının kapsadığı kadarım arzedeceğiz Daha ayrıntılı araştırma yapmak isteyenler Ebu Yusuf'un "Kitabü'lHaraç" isimli eserine başvurabilirler
Zekat: Zenginin malında fakirin bilinen hakkıdır Bu özelliğiyle zekât İslâm'da ilk toplumsal vergidir İlk İslâm devletinin temelleri istikrara kavuşup fakir Müslümanların elinden tutmak için sabit gelire ihtiyaç duyulunca bu vergi hicretin ikinci yılında kanunlaştı Bu vergi farz kılındıktan sonra Resulullah (s a v ) toplama işine başladı ve zekât görevlilerini de göndermek suretiyle İslâm'a giren kabilelerden bu vergileri toplamaya gönderdiği elçilerine şöyle diyordu:
"Şayet İslâm'a girerlerse zenginlerin mallarından zekât alıp fakirlere geri verin "
Resulullah'ın vefatından sonra bazı kabilelerin irtidad etmelerine bizzat sebep olan bu vergi idi Bu kabileler zekâtı Medine'deki hâkimlere verilen cizye olarak nitelendiriyorlardı İlk halife Ebu Bekir onlarla savaşmaya karar verince bazı sahabiler Müslümanların arasına ayrılık gireceği endişesiyle karşı çıktılar Ancak Allah, Ebu Bekir (r a )'in kalbine hakkı ilham etmişti Kendisine karşı çıkanlara şu meşhur sözleri söylemişti:
"Vallahi Resulullah'a verdikleri deveyularını bile bana vermezlerse onlarla savaşırım " Ayrıca kendilerine şunları da söylemişti:
"Vallahi, sizleri bir araya geüremeyip tek başıma kalsam bile onlarla tek başıma savaşırım Böylece ya muvaffak olur onlardan istediğimi alırım ve ya helak olurum "
Bu mes'elede kesin kararını veren Ebu Bekir (r a ) Ömer (r a )'in sakalından sert bir şekilde tutar, kendisine şöyle haykırır:
"Annen seni kaybetsin! Ya İbn Hattab, cahiliyede cebbar, İslâm'da korkak mısın?"
Ebu Bekir (r a ), muhaliflerini ikna edinceye kadar bu konuda kendileriyle tartıştı Sonunda Allah onların kalblerini teskin etti Zekât için savaşıp irtidad fırtınasını bastırdılar
Zekâtın uygulandığı mal:
Kendisinden zekât alınan mal, gelişmeye hazır olan yani çoğalan maldır Resulullah devrinde servet kaynakları sınırlı olduğu için, zekât alınan mallar dört kısma ayrılırdı:
a) enNiam: Deve, inek ve koyunlardır Bu hayvanlar yılın büyük bir kısmında kimsenin malı olmayan otlaklar otlatılıyor, iş için değil de artış için besleniyorsa bunlar zekâta tabi oluyorlardı Bu uygulama Peygamberimizin bu hadisinden kaynaklanmaktaydı:
"Güdülende zekât vardır " Bu mallardaki zekât miktarı paradaki zekât miktarına yakındır
Rivayetlere göre Ömer b Hattab (r a ), görevlileri güdülen zekâtı toplamak için gönderirken halkın en iyi mallarını seçmelerini kendilerine söylerdi Ebu Yusuf "Kitabü'lHaraç"da şöyle demektedir: Halife bir defasında zekât koyunlarını gözden geçirirken onların arasında memesi büyük olan bir koyun gördü ve şöyle dedi:
“Bu nedir?” Kendisine cevap verdiler:
“Zekât koyunlanndandır ” Ömer (r a ) sordu:
“Sahipleri bunu verirken herhangi bir baskıya maruz kaldılar mı? Halkın malını zorla elinden almayın Halkın seçkin mallarını ellerinden almayın ”
erRimade yılında zekât almayı erteledi ve bu iş için kimseyi göndermedi Kuraklık ortadan kalkınca, görevlileri gönderdi ve kendilerine zekâtları almalarını, topladıklarının yarısını getirmelerini, diğer yarışım ise (bir yıllık zekât) almamalarını emretti
b) Altın ve gümüş:
Bunlardan alınması gerekli olan miktar ise onda birin 1/4'üdür Bu da yine Resulullah'ın hadisine dayanmaktadır: "Her iki yüz dirhemde beş dirhemdir "
c) Ticarete hazır olan mal:
Bu mallara da zekât uygulanır Çünkü bu mallar kazanç sağlayan mallardır Resulullah yetimlere vasilik edenlere, yetimlerin mallarının zekât vermekle tükenmemesi için ticaret yapmalarını emrettiğinde bunun farz olduğuna işaret etmişti Sahibi bu mala sene bovu sahipse, ödenmesi gereken onda birin 1/4'üdür
d) Ekinler ve meyveler: Bu da Resulullah (s a v )'ın şu hadisi şerifiyle sabittir:
"Toprağın verdiğinde (toprak gelirlerinde) zekât vardır " Resulullah, ziraatten, hurma ağaçlarından zekât toplatırdı İslâm hukukçularının büyük çoğunluğu şu hükme varmışlardır: Bunun için bir senenin geçmesi şart değildir Çünkü ziraat, üretim zamanında (rekoltenin elde edildiği vakit) tayin edilir Bunun miktarı ise ayetin hükmüyle kesinleşmiştir:
"Her biri meyve verdiği zaman meyvesinden yiyin Hasat günü hakkını (sadakasını) verin " [51]
Şayet ziraat için kullanılan toprak herhangi bir alete müracaat etmeksizin sulanıyorsa, bu toprak için ödenmesi gereken zekât miktarı onda birdir Ama aletle sulanıyorsa o zaman onda birin yarısıdır Resulullah, zekâtı bu esasa göre topluyordu
Şunu da belirtmemiz gerekir ki, zekât menkul mallarda yalnız sermayenin getirdiği kazançtan değil, sermayeden de alınır Günümüzde buna benzer bir vergi türü yoktur Çünkü vergiler bütün çeşitleriyle yalnız gelirlerden alınırlar Hatta zarar edilen yıllar hesaplanıp daha sonraki yıllarda bu zararlar kârlardan düşürülür Bu vergiler menkul olan mallarda zekâtın aksinedir Zekâtta ise, kapital zekât alınacak miktarda olduğu takdirde buna zekât uygulanır
Zekâtın sarfedileceği yerler ise Kur'anı Kerim'de hükme bağlanmıştır:
"Sadaktılar (zekâtlar), Allah tarafından bir farz olarak ancak şunlar içindir: Fakirler, miskinler, zekât toplayıcıları, kalbleri Müslümanlığa ısındırılmak istenenler, mükâteb köleler, borçlular, Allah yolundaki gaziler ve yolda kalmışlar Allah alimdir, hakimdir " [52]
Bu sahada Ömer (r a )'in içtihadı, müellefei kulübün (kalbleri İslâm'a ısındırılacak olanların) sehmini iptal etmesiyle zuhur eder Onlar İslâm'ın daha başlangıcında Resulullah'a ve İslâm'a güç ve kuvvet olmaları için kalbleri ısındırılacak kimselerdi Böylece onların fitneden kurtarılması esas alınmıştı İslâm güç ve kuvvet kazanınca, Ömer kendi içtihadıyla bunlara arlık zekât verilmesi gerekmediği kanaatine vardı Dolayısıyla onlara zekât verilmesini men etti Bu karar, halife Ömer (r a )'in ayetin hükmünü iptal elliği anlamına gelmez O aynı ayette, belirtilen hükme göre hareket etti Kalbleri İslâm'a ısındırılacak diğer gruplara yönelme konusunda itinalı hareket elti Onlara öncelik verilmesi düşüncesinde karar kıldı
Resulullah (s a v )'ın vermiş olduğu zekât gaye itibariyle belirli süre ile sınırlıydı ve devamlı bir rızık değildi Zekât ise belirli olaylarda ganimetlerin dağıtımıydı Daha sonra Müslümanların halifesi tarafından yasaklanması caiz olmayan kazanılmış hak değildi [53]
Cizye:
Fethedilen memleketlerin halkı İslâm'a girmeyi kabul etmeyip dinlerinde kalmayı arzu ederlerse, savaşlara katılmamalarının karşılığı olarak, kendilerinden alınması gereken para miktarıdır Buna delil olarak, Müslümanlarla birlikte savdan Hıristiyanlar cizye vermekten muaf olurdu [54]
Ömer (r a )'in adam başına koyduğu cizye miktarı, yılda yirmi dört dirhem idi Kadınlar, çocuklar, güçsüz ve aciz olanlar ile ihtiyarlar cizye ödemekten muaf idiler Kör Yahudinin örneğinde gördüğümüz gibi, halk arasında dilenirken halife kendisine beytülmalden yardım verdiği gibi, cizyeden de muaf tutmuştu
Zımminin İslâm'ı kabul etmesi halinde ise cizye kendiliğinden düşmektedir Tarihî rivayetlerden anlaşıldığına göre, zımmilerden biri Müslüman olmasına rağmen, vali kendisinden cizye almaya devam ediyordu Müslüman olan zımmi, uğradığı zulmü Ömer (r a )'e arzetti Halife kendisine şöyle söyledi:
“Herhalde sen cizyeden kurtulmak için islâm'a girdin?” Adam şu cevabı verdi:
“Beni kurtaran İslâm'dır ” Halife:
“Evet,” dedi ve valilere yazdığı mektuplarda sözü edilen kişiden ve benzerlerinden cizye alınmamasını emretti
Ömer devamlı olarak valilerini zımmilere zulüm etmemeleri için uyarıyor, güçlerinin yetmediği şeyleri kendilerine yüklememeleri için emirler veriyordu [55]
Haraç:
Müslümanların Mısır'da, Şam'da ve Irak'ta savaş yoluyla elde ettikleri topraklar ve Ömer (r a )'in bu topraklara uygulamış olduğu para miktarıdır Daha önce de detaylı olarak açıkladığımız gibi, buralar fatihlerine taksim etmeyi reddettiği topraklardır İçtihadıyla şiddetli tartışmalardan sonra Müslümanların kabul ettiği bu toprakların sahipleri olan zımmilerin elinde kalması sonucuna vardı Halifenin bu içtihadındaki delilleri ise şöyle idi:
"Şayet bu topraklar dağıtılır, sizlerden sonrakilere bir şey kalmaz, daha sonra gelen Müslüman nesiller toprakların taksim edildiğini, babalarından çocuklarına miras olarak geçtiğini ve mülkiyet sahibi olduklarını anlarlarsa o zaman ne olacakü Bu, kesinlikle isabetli bir görüş değildi Gelecek nesillere, dul kadınlara Şam ve Irak topraklarından geriye ne kalacaktı?"
Sanki Ömer (r a ) içtihadını üç menfaat üzerine tesis etmişti:
a) Büyük mülkiyete sahip olmayı men etmesi:
Irak toprakları milyonlarca dönümden oluşuyordu Bu topraklar onbinlerce kişi arasında paylaşılacak, böylece bu zirai topraklar tekel altına alınmış olacaktı
b) Bu toprakların haraçlarının taksim edilmesi yasaklandığı takdirde, devlet çıkarlarına uygun olarak ve Allah yolunda sarfedilmiş olacaktı
c) Şayet bu topraklar taksim edilirse zavallılara, dullara ve yetimlere, düşkünlere infak edilecek mal geriye kaim ayacaktı [56]
Halife, bu toprakların yüz ölçümünü çıkarmak için uzman sahabiler gönderdi Daha sonra da bir cureyb [57] üzüme on dirhem, bir cureyb hurmaya beş dirhem, bir cureyb arpaya iki dirhem, sebzelere üç dirhem, pamuğa beş dirhem, sarımsağa ise sekiz dirhem vergi (haraç) [58] uyguladılar
Öşür:
Bu vergi ne Müslümanlardan ne de zımmilerden alınır Darülharbden İslâm topraklarına ticaret amacıyla gelen tüccarlara mahsustur Müşrik olan Menbec halkı, Ömer (r a )'e bir mektup yazarlar ve şu istekte bulunurlar: "Topraklarınıza girmek için bize izin ver ve bizden öşür al " Ömer (r a ) sahabilerle istişare yıptıktan sonra Irak valisi olan Ebu Musa elEş'ari'ye şunları yazar:
“Onların Müslüman tüccarlardan aldıkları gibi kendilerinden vergi al ”
Ancak Ömer (r a ), zımmi tacirleri yirmide bir (1/20) dirhem, vergisine bağlamıştı Lâkin bazı valiler, aşağıda da görüleceği gibi, bu farizenin zamanlamasını idrak edemediler Ömer (r a ), Ziyad b Hedir elEsedi'yi Irak ve Şam öşürlerini toplamak için gönderdi Kendisine Müslümanlardan çeyrek Öşür, zımmilerden ise yarım öşür almasını emretti
Hıristiyan araplardan Benî Tağlib'e mensup bir adam yamndan geçti Beraberinde bir de at vardı Ata yirmi bin kıymet biçtiler Vali kendisine dedi ki:
“Bana atı ver, on dokuz bin dirhem al Veya atı kendine al, bana bin dirhem ver ” Adam atı kendisine ayırarak bin dirhem ödedi Aradan bir sene geçtikten sonra vali aynı şahsa şunları söyledi:
“Bin dirhem daha öde ” etTağlibi valiye dedi ki:
“Buradan her geçişinde benden bin dirhem alacak mısın?” Vali "Evet" cevabını verdi etTağlibi Mekke'ye gidip Ömer (r a )'i buldu ve kendisine durumu izah etti Ömer, etTağlebi'ye dedi ki:
“Sen bundan fazla ödemeyeceksin Çünkü yeteri kadar ödedin ” Adam Ziyad b elHedir'e geldiğinde, kendisinden önce Ömer (r a )'in mektubunun ulaşmış olduğunu gördü Mektupta şunlar yazılıydı:
“Yanından kim geçerse ondan sadakamı alırsın İlk karşıladığın günkü gibi olduğu müddetçe ondan hiçbirşey alma Ancak artış olmuşsa o zaman al ”

[51] En'am: 6/141
[52] Tevbe: 9/60
[53] Merhum Muhammed Ebu Zehre "El-Mücteme' el-İslâmi" (İslâm'da Toplum Düzeni)” isimli eserinde konuyu şöyle açıklamaktadır: "Ömer (r a ) hükmü tamamen ortadan kaldırmamış, ihtiyaç olmaması sebebiyle geçici olarak men etmişti Durum böyle olunca bu geliri bugün İslâm davasının gerçeklerini cahiller arasında yaymak için sarfetmek doğrudur Kalbleri İslâm'a ısındırılacak olanların sehminin (hissesinin) durumu, diğer sadaka (zekât) sahiplerinin durumundan ibarettir Bunu hak edenler bulunmadığı zaman bu hak iptal edilmez, ancak diğer harcama yerlerinde sarfedilir ” Bu konuda şöyle rivayet edilir:
Afrika'daki sadaka (zekât) işlerini idare eden valisi halife Ömer b Abdülaziz'e yazdığı mektupta beytülmalin, bugünkü manasıyla maliye bakanlığının sadakalarla dolup taştığını, bunları sarfedecek yer bulamadıklarını yazıyordu Ömer b Hattab'ın torunu Ömer b Abdülaziz valisine yazdığı mektupta, bu sadakaların borçluların borçlarının ödenmesine sarfedilmesini istemişti Vali emir gereği sadakaları borçlulara Ödedi Böylece borçlu kimse kalmadı Daha sonra halifeye yazdığı mektupta, beytülmalin halen sadakalarla dolu olduğunu bildirmişti Halîfe ise kendisine gönderdiği mektupta şöyle diyordu: “O sadakalarla köleleri satın al ve azat et!”
[54] Tarihî rivayetlere göre, bazı Arap Hıristiyanlarla mevaliler, Müslümanlarla birlikte aynı saflarda çarpıştılar Bunlardan Ebu Zeyd et-Tai, en-Nasrani'nin Irak savaşlarına iştirak ederek Müslümanları savunduğu bilinmektedir
[55] Cizyenin alınması, İslâm devletinin zımmilere sağladığı savunma karşılığı ise halife herhangi bir bölgeyi savunamayacağını hissettiği zaman cizyenin alındığı bölgeye, toplanan cizyeyi tekrar geri iade ederdi Bununla ilgili olarak Ebu Yusuf ile Belâzuri'nin rivayetleri şöyledir: İslâm kuvvetleri Şam savaşında Yermuk harbinden önce, Şam, Humus ve ön cephelerden çekilince halife adı geçen yerlerden ve onlara tâbi olan bölgelerden alınan cizyelerin geri iade edilmesi için emir verdi Daha sonra Osman (r a ) devrinde Kıbrıs fethedildiğinde, ada halkından cizye toplanmadı Çünkü halife, Kıbrıs halkını dış düşmanların saldırılarından koruyabilecek güce sahip olduğuna emin değildi
[56] El-Müctemaa el-İslâmi, s 36
[57] Cureyb, 3600 dirsek olan toprağın yüzölçümüdür Bu miktar belki artabilir veya azalabilir Çünkü ülkeden ülkeye göre değişir
[58] Bu sistemle ilk sene elde edilen toplam gelir 86 milyon dirhem oldu Bilâhare bu rakam on milyon dirhem daha yükseldi İbn Hedazoviye'ye göre Ömer (r a )'in Irak'tan toplattığı yekûn haraç yüz yirmi sekiz milyon dirheme ulaştı Mısır bazen kuraklığa bazen de bolluğa maruz kalınca Ömer rekolte ölçümün her yıl yapılmasına ve buna tabi olarak vergilerin yıllık rekolte değişimine göre ayarlanması için emir verdi Her cüreyb için ortalama alınan vergi miktarı bir dinar ve buna ek olarak üç teneke buğday idi Mısır'dan alınan yıllık vergi toplamı yaklaşık 12 000 000 dinara ulaştı
|