Prof. Dr. Sinsi
|
Ömer Ve Ekonomik Sistem
ÖMER VE EKONOMİK SİSTEM
Biz burada İslami sosyal sistemin en ince ve dakik noklarına varmış bulunuyoruz Bilindiği gibi İslam, cahiliyette bilinen ekonomik sistemin iskeletini büyük çapta değiştirmemiştir Biz çağın terimlerine paralel olarak ekonomik sistemi bilinen iki unsura dayandıracak olursak bunlar üretim ve dağıtım unsurlarıdır İslamın ekonomik sisteminin açık bir şekilde dağıtım unsuru sahasında yenilikler yaptığım görürüz
İslam'dan önce Arap yarımadasında bilinen üretim unsurları, esaslı bir şekilde yaz ve kış seferlerine işaret etliğinde Kur'an-ı Kerim'de zikredildiği gibi ticarete dayanıyordu Su bulunduğu zamanlarda Araplar hayvancılığa ve hayvan terbiyesine önem vermişler, özellikle başta deve olmak üzere çöl atmosferine uyum sağlayan büyük baş hayvanları ve bu meyanda at beslemişlerdi Bununla beraber Araplar, Arap yarımadasında ziraatla da uğraşmışlar, özellikle güney bölgelerinde ve Medine civarında ziraatı geliştirmişlerdir
Sanayi ise gerek barış gerekse savaş dönemlerinde günlük hayatın ihtiyacını karşılayan araçlardan ileri geçememiş ve geri kalmıştır
Bu sahada İslam'ın gerçekleştirdiği değişiklikler sınırlı olup üretim ilişkilerinde insani fonksiyonu etkilemekle yetinmiştir İslam’ın gerçekleştirdiği önemli yenilikleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
a) Faizin yasaklanması:
Araplar alışılmamış ve insani olmayan bir şekilde, bu hususta ihtisas sahibi eserlerin açıkladığı gibi, faizle iş yapıyorlar, faiz alış verişinde bulunuyorlardı İslam gelir gelmez bunu yasaklayarak kapital sahibinin yalnız kapitalini geri alması şaklinde sınırladı Resulullah’ın amcası Abbas başta olmak üzere, bütün Müslümanlara onu örnek göstererek her çeşit faizi iptal etti
b) Müslümanlar için bazı mallarda alış verişin yasaklanması:
Bu malların başında içki ve domuz gelmektedir İslam hukuku ilim uzmanları bunu "değerli olmayan mal" terimiyle tanımlamışlardır
c) Toplum için zararlı olan bazı aktivitilerin yasaklanması:
Bunun en meşhurlarından biri de kumardır Kumar gerek normal haliyle gerekse gizli her türlü çeşidiyle yasaklanmıştır
d) Bu negatif durumların yanı sıra yani yasaklama ve haram kılmaya dayanan sistemin yanı sıra İslam, bazı pozitif normları koymuştur ki, bu normlar ilişkilerin insani sınırlar dalıilinde gerçekleşmesini garanti altına alır Bunların en meşhurları aşağıdaki gibidir:
“Gıda maddelerinin tekelinin yasaklanması ” [42]
“İlişkilerde sahtekarlığı yasaklanması Kendilerine verilen işi bitirir bitirmez, terleri kurumadan, hadis-i şerifin nassına binaen ücretli işçiye ücretinin ödenmesi ” [43]
İslamın gerçekleştirmiş olduğu değişiklikler ise ikinci faktör olan ekonomik ilişkiler sahasını kapsamış dağıtım faktörüdür Cahiliye toplumu, sırf liberal esaslar üzerine kurulmuştu Her Arap, mülkiyetinin mutlak sahibiydi, vicdani kanaatinden başka hiçbir otoritenin egemenliği altına girmemişti Arapların mertlikleri ve misafirperverlikleri başta olmak üzere, irsi Arap geleneklerine dayanıyordu ki, bu da Arapların asaletini temsil eden ve herkesçe örnek alınan bir töreydi Ancak bununla birlik ve mertliği ve asaleti belirleyen bu pozisyonu tanzim eden veya buna zorunluluk sıfatını veren belirli normlar mevcut değildir
İşte, İslam gelince buna çok ince ve dakik bir sistem yerleştirdi ki, bunun en önemli formu ise zekattır Daha önce de arzettiğimiz gibi zekat İslam'da zorunlu vergi türüdür Araplar Resulullah'ın döneminde bu yeni sistemi kabul edip uyum sağlamalarına rağmen Resulullah Hakk'a kavuştuktan sonra Medine dışında bulunan büyük çaptaki Müslümanların irtidad etmesine sebep olan ve tahrik eden özellikle zekat idi Onlar zekatı Medine'deki hakimlere bir çeşit cizye ödeme olarak nitelendiriyor, egoist ve oburluk görüşleri Müslümanlar için sağlamış olduğu kamu yararını görmekten kendilerini alıkoyuyordu Kur'anın sınırlamış olduğu zekat vergisinin İslam dini ibadetler kabilinden de bazı mali yükümlülükler meydana getirmiş, her Müslümanın kendi mali kapasitesine göre bunu yerine getirmesini emretmiştir
Bunun en bariz örnekleri ise, fıtır sadakası (fitre), kurban bayramında kesilen kurbanlar ve bilinen mali kefaretlerdir Bunlara ilave olarak Müslümanları hür ve serbest bir şekilde sadaka vermeye teşvik etmiş, Kur'an ayetlerine ve hadis-i şeriflere paralel olarak fakirlerin elinden tutmayı ve yardım etmeyi hissettirmiştir [44]
Ömer (r a )'in üretim sahasındaki ilk ve en etkili içtihadı, Müslümanların Irak'ta, Şam'da ve sonra da Mısır'da zorla fethettikleri topraklarla ilgili içtihadı idi Ömer bu toprakların fatihleri arasında paylaşılmasına şiddetle karşı çıktı, daha önce de ayrıntılı bir şekilde açıkladığımız gibi, Müslümanlar bu görüşü icma ile benimseyip kabul ettiler Bu toprakların ganimet olarak fatihler arasında paylaşılmasını değil, Müslümanların beytülmaline gelir getiren sabit gelir kaynağı olarak kalmasını ve sağlanacak gelirlerin fakirlere dağıtılmasını, kamu hizmetlerinin imar edilmesini, sınırları koruyan orduların teçhizatları ve hazırlıkları için harcanmasını öngörüyordu Ömer'in gerekçeleri bunlardı İşte bu şekilde zekatın yanı sıra, zekattan daha fazla gelir sağlayan kaynağı İslam devleti kazanmış oldu Çünkü o zamanın şartlarını göz önünde bulunduracak olursak üretim gelirlerinin en önemli unsuru ziraat idi Sanayi döneme henüz başlamamıştı
Ömer b Hattab'ın fakir Müslümanların çıkarları için toprak tahsis ettiği hususunu daha önce arzetmişük Bu toprağa "ardu'l-huma" denilmekte idi, ancak bir veya deve sahibi veya bir veya iki teke sahibi onun sözlerine paralel olarak bu topraktan faydalanabilirdi
Büyük mal sahiplerinin bu topraklara girmesini veya buralardan faydalanmasını önlemek için, bekçi tayin etmiş ve İslam'da ilk kamu sektörünü meydana getirmiştir
Ömer döneminde devlet gelirlerinin artışı, akla sığmayacak kadar çoğalmış, bu gelirlerin büyük yekunu Müslümanların Irak, İran, Şam ve Mısırda elde etlikleri zaferlerden kazandıkları ganimetlerden elde edilmiştir Bu gelirler, halifenin her Müslümana belirli bir aylık bağlamasını gerçekleştirmiştir Ömer'in Ebu Bekir'in metodundan nasıl farklı bir metodu benimsediğini ve uyguladığını daha önce de belirtmiştik İslam davasına karşı olan pozisyonlarını ve bu uğurda çektikleri sıkıntı ve kederlerine paralel olarak kişiler arasında aylık ödemede ayrıcalık metodunu ortaya koydu
Bu sebepten dolayı bazı gruplara yüksek düzeyden maaş bağladı Şayet o çağın kriterlerine göre mukayese yapacak, Ömer dönemindeki satın alma gücünü göz önünde bulunduracak ve buna ek olarak başka kaynakların elde ettikleri -ticaret ve ziraat gibi sahalarda malların yatırımını- gelirleri hesaba katacak olursak, verilen maaşlar oldukça yüksek bir düzeydeydi
Ömer'in yalnızca toprakların dağıtımı hususundaki pozisyonunda çok katı ve kesin tavır almış olduğunu da burada zikretmekte fayda vardır Fatihlere intikal eden mallar konusunda, kazandıkları bütün hakların eksiksiz olarak kendilerine verilmesine itina gösteriyordu Daha önce ayrıntılı olarak gördüğümüz gibi, Sa'd b Ebi Vakkas, Calinos'u öldürüp ganimetlerini elde eden askere servetini tamamını vermekte tereddüp edip bütün serveti kendisine vermeme çabası içine girdiğinde Sa'd'ı nasıl azarladığım ve yüzbinlerce dinar değerinde serveti askere ödettiğini görmüştük
Bütün bunlar, Ömer (r a ) döneminde Arap yarımadası dahilinde ve haricinde büyük zengin tabakalarının oluşmasına ve İslam düşünürlerinin bu toplumsal problem karşısında İslam’ın pozisyonunu araştırmalarına sebep oldu Vefatından sonra korkunç bir şekilde patlak veren bu toplumsal sorunu Ömer şehid olmadan önce hissetmiş ise de kader ona bu sahada kesin karşı koyma ve zorluklara göğüs germe fırsatını vermedi
Acaba her çağda Müslümanların tabi oldukları ve boyun eğdikleri İslam’ın iktisadi sistemi mi vardır? Yoksa Müslümanların değişen ihtiyaçlarına göre İslam’ın Kur'an ve Sünnetle getirmiş olduğu normlar dahilinde kendilerine içtihad izni verilmiş bir ekonomik sistem midir?
Kur'an ve Sünnet'in hükümlerinden anlayan ve bunlara göz atan, özellikle Ömer'in metodunu idrak eden kimse kesin bir sonuca varacaktır Bu da devlet idaresi sisteminde olduğu gibi, İslami ekonomik sistemde Müslümanların içtihadından doğmaktadır
Şüphesiz Kur'an ve Sünnet'in getirdiği ve ihtiva ettiği hükümler zorunlu olup Müslümanlar bunların dışına çıkamazlar Bu hükümler ekonomik sistemle yakından ilgili olan Hükümlerdir Faizin haram kılınması, içki alış verişinde bulunmak, domuz eti ve kumar gibi yasakları ihtiva etmektedir Ayrıca isyan kabilinden sayılan ve İslam'ın bariz usullerine ters düşen her türlü aktivite de buna dahildir Ancak bu kaideler genel olup geniş sahaları kapsamaktadırlar Bu kaidelerin rolü değişen çağın problemlerine göre Müslümanların düşüncelerine kılavuzluk etmektir Bu problemlerin bazıları Ömer'in döneminde kendisini göstermiş bazıları ise Osman'ın, Ali'nin ve daha sonraki dönemlerde ortaya çıkmıştır
Bu problemlerden bazıları, Müslüman dilediği kadar mal ve mülk sahibi olabilir miydi? Kur'an ve Sünnet'te açık bir şekilde varid olan naslara ilave olarak devlet kişilere yeni izafi yükümlülükler yükleyebilir miydi? Allah'ın helal kıldığı çerçeve dahilinde Müslüman, dilediği gibi ve arzu ettiği şekilde malından faydalanabilir miydi? Şayet İslam'da bu sorulara açık bir şekilde cevap bulunabilseydi, biraz sonra göreceğimiz gibi akidelerinin sağlamlığından, güçlü imanlarından şüphe edilmeyen ve Resulullah’ın dönemini yaşayanlar arasında bu konuda anlaşmazlık doğmazdı
Makul sınırlar dahilindeki ihtiyaçlarını aşan servetini Müslüman ne yapmalı? Farzları ödedikten sonra dilediği gibi malında akidesine göre tasarrufta bulunmada serbest mi olsun? Yoksa devlet mi buna müdahale ederek fazla olan malında tasarruf sahibimi olsun? Biz burada iki içtihadla karşı karşıya kalıyoruz: Bu içtihad sahipleri iki büyük sahabi olup bunlardan biri Abdurrahman b Avf, diğeri ise, Ebu Zer el-Gıfari'dir
Abdurrahman b Avf Resulullah ile bütün savaşlara katılan büyük bir saha-bidir Bu sebeple hiçbir sahabinin sahip olmadığı ve hiç birine kısmet olmayan bir özelliğe sahiptir Bu da Resulullah’ın kendisinin arkasında namaz kılmasıdır Bu hususta Resulullah şöyle buyurmaktadır:
"Ümmetimden salih bir kişi kendisine imamlık etmeden hiçbir peygamber vefat etmemiştir "
O, Resulullah'ın cennetle müjdelediği on kişiden biri idi Ömer vurulduktan sonra da namaz kıldırmak için seçilmişü Şûra adaylarının arasındaydı Hatta Ömer (r a ) şu sözüyle onu diğerlerinden ayırd etmişti;
“Şayet şûra adayları parçalanır, aralarında anlaşmazlık çıkarsa Abdurrahman b Avf in bulunduğu grubla birlikte olun ”
Abdurrahman b Avf İslam hukukunda ilim sahibi olan en büyük alimlerden biriydi, üç halife döneminde en çok fetva veren oydu
Bu yüce sahabiye baktığınız zaman, kendisini Müslümanların içinde en zengin kişi olarak görürüz O kadar çağın ölçülerine göre büyük mal sahibi olduğunu görürüz Ensar'dan bir kadınla evlenmiş ve mehir olarak kendisine otuz bin dinar ödemişti Ticaret kafileleri Medine, Şam, Mısır ve diğer bölgelere gidip gelirdi Kervanlarından birinin sayısı yedi yüz binekten meydana gelirdi Kafileleri Medine'ye girdiğinde halk bir çığlık atar ve şöyle derdi:
"Abdurrahman b Avfın kervanı geldi " Vefat ettiği zaman büyük bir servet bırakmıştı Ebu Ömer b Abdilber şöyle der:
"Ticarette çok başarılı ve ciddi bir tüccardı Çok büyük servet kazandı Vefat ettiği zaman arkasında bin deve, üç bin küçük baş hayvan, yüz at bıraktı Bütün bu hayvanları yirmi sulama yerinde sulatırdı Yıllık aile masrafları bunlardan karşılanırdı Anlatıldığına göre, eşlerinden birine mirasının sekizinin dörtte biri ödenmiş ve bu pay seksen bin dirhem olmuştur Yani dört eşine düşen pay sekizde bir oranı üç yüz yirmi bin dirhemdir Bıraktığı miras ise, bu esasa göre iki milyon beş yüz altmış bin dirhemdir " [45]
Abdurrahman b Avf'ın bu serveti Resulullah’ın vefatından sonra değil, Medine'ye hicret ettikten sonra oluşmuştur Rivayete göre Resulullah şöyle buyurmuştur:
"Bu gece sizlerin makamını cennette gördüm” Bana önce Ebu Bekir geldi ve yerini gördü Daha sonra Ömer geldi ve yerini gördü Bilahare Osman, Ali, Talha ve Zübeyir geldiler ve yerlerini gördüler ” Daha sonra Abdurrahman b Avf geldi ve dedi ki:
"Sahabelerin arasında beni getirmekte geciktiler O kadar ki, helak olduğumdan korktum ve korkunç bir şekilde terledim O zaman kendisine sordum:
“Gelmeni erteleyen sebep nedir?” Dedi ki:
“Ey Allah’ın Resulü, malımın fazla oluşu ” Bunun üzerine Abdurrahman ağladı ve dedi ki:
“Ey Allah’ın Resulü, bu yüklü yüz hayvan Mısır ticaretinden geldi Bunları Medine halkının fakirlerine ve çocuklarına sadaka olarak veriyor ve seni şahit gösteriyorum Belki Allah o günde benim yükümü hafifletir  "
İbn Sa'd'ın et-Tabakat, es-Safve, Hilyetü'l-Evliya ve İbn Kesir'in zikrettiklerine göre, Şam'dan Medine'ye yüklü yedi yüz hayvandan oluşan bir kervan gelince bu Medine halkının arasında çığlıkların ve gürültülerin oluşmasına sebep oldu Bunun üzerine Aişe (r anha) gürültülerin sebebini sordu Kendisine verdikleri cevapta Abdurrahlan b Avf’in kafilesi olduğunu dile getirdiler Bunun üzerine Aişe şöyle söyledi:
“Resulullah’ın şöyle buyurduğunu duydum:
"Abdurrahman b Avf’in cennete iki elinin ve karnının üzerine sürünerek girdiğini gördüm " Bu haber Abdurrahman'a ulaşınca Aişe'ye geldi ve sordu:
“O da kendisine hadis-i şerifi tekrarladı Bunun üzerine Abdurrahman şöyle söyledi:
"Bu kafileyi yüküyle, üzerinde bulunan eşyalarla Allah yoluna bağışladığıma seni şahit gösteriyorum "
Söz konusu olan diğer taraf ise büyük sahabi Ebu Zer el-Gifari'dir Bu yüce sahabi Kureyş'ten değildi Şam yolunun üzerinde kafileleri soymayı ve yağmalamayı adet haline getirmiş bir kabiledendi
O kadar ki, İslam davasının daha Mekke safhası devam ederken, Ebu Zer'in İslamı kabul edip Mekke'ye gelmesi Resulullah'ı bile hayrete düşürmüş, bu sebeple şöyle demişti:
"Allah dilediğini doğru yola iletir " [46]
Resulullah Medine'ye hicret ettiği zaman, Ebu Zer hep onunla oldu ve hiç kendisinden ayrılmadı Her vesileyle ondan bilgi edinme konusunda büyük itina gösteriyordu Resulullah onun bu arzusunu biliyor, ondan başkasına çok nadir bir şekilde ancak bu metodla arzularını sorularına cevap vermek yoluyla yerine getiriyordu Buna örnek olarak Ebu Zer'in Resulullah'tan nasihat talep etmesi ve Resulullah’ın kendisine nasihat etmesini gösterebiliriz
"Benim sana tavsiyem Allah'tan korkmandır Bu, bütün işlerin başında gelir " Ebu Zer daha fazlasını talep etti
"Kur'an okumaktır Kur'an yeryüzünde mur, gökyüzünde ise zikirdir "
Ebu Zer daha fazla der:
"Hayırlı şeyleri söylemediğin sürece senin için susmaktır Bu, şeytanın senden uzaklaşmasına sebep olduğu gibi, dininde de sana destektir ” Ebu Zer daha fazla der: Resulullah şöyle devam eder:
"Sana düşen görev Allah yolunda cihad etmektir Çünkü ümmetimin ruhbanlığı cihaddır " Ebu Zer
“Daha fazla nasihat et ey Allah'ın Resulü” der
"Fakirlerle otur ve kendilerini sev "
“Daha fazla ey Allah’ın Resulü,” der
"Senden üstün olanlara değil, daha düşük olanlara bak ki, Allah’ın sana bahşettiği nimetleri küçük görmemiş olasın Böylesi daha hayırlıdır "
Ebu Zer:
“Daha fazla ey Allah’ın Resulü” der
"Akrabaların senden yüz çevirseler bile, sen onları terk etme " Ebu Zer:
“Daha fazla ey Allah’ın Resulü,” der
"Allah yolunda karşılaşacağın kınamalar için korkma, aldırış etme "
Ebu Zer,
“Daha fazla ey Allah’ın Resulü” der
"Acı da olsa hakkı söylemekten kaçınma "
Ebu Zer de diyor ki, daha sonra Resulullah göğsüme vurdu ve dedi ki:
“Ey Ebu Zer! tedbir gibi akıl, yetinmek gibi Allah korkusu, iyi ahlak gibi değer yoktur ” [47]
Rivayetlere göre bir gün Resulullah sahabilerine şöyle sordu:
“Sizi terkettiğim durumdaki gibi, içinizden hanginiz aynı şekilde benimle buluşacak?” Ebu Zer diyor ki:
“Ey Allah’ın Resulü, ben Resulullah, "doğru söyledin" buyurdu, sonra sahabilerine dönerek şöyle dedi: "Yeryüzü mevcut oluncaya kadar Ebu Zer'den daha vefalı ve daha doğru söyleyen kimse olmayacak Kim İsa b Meryem'in zühdünü görmek istiyorsa, Ebu Zer'e baksın!"
Ebu Zer'in mülkiyet konusundaki doktrinine göre, Müslümanın mülkiyeti ihtiyacını karşılayacak mülkiyetten daha fazla olmaması gerekir Burada ileri sürdüğü delil ise şu ayet-i kerimenin zahiri anlamıdır:
"Altını ve gümüşü yığıp ve biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanlar (yok mu?) işte bunlara pek acıklı bir azabı müjdele " [48]
Ömer'in ilk hilafet dönemlerinde Ebu Zer, Medine'yi terk ederek Şam'a gitti Ebu Zer Müslümanların hayat tarzlarında değişiklikler olduğunu, büyük servetler topladıklarını ve lüks hayata yöneldiklerini görünce halka çağrıda bulunmaya başladı Hutbelerinde şu âyeti okuyordu:
"Ey zenginler, altını ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda sarfetmeyenler var ya, işte onlara acı bir azabı müjdele, onların alınları, sırtları ve yanlan ateşten ütülerle ütülenecektir "
Bu çağrı Şam'ın bazı zenginlerinin canını sıktı Kendisini politika dahisi Muaviye b Ebi Süfyan'a şikayet ettiler Muaviye dehasına rağmen onu bu davasından vazgeçirtmedi Halife Osman'a mektup yazmak suretiyle şikayette bulundu Halifeden cevap beklenirken Muaviye kimsenin kendisiyle oturmaması için emretti Bu emre paralel olarak şayet o, halk ile konuşmaya teşebbüs ederse ve halka hitapta bulunursa insanlar dağılacaklardı Halife Osman (r a ) verdiği cevapta Ebu Zer'in Medine'ye gelmesini emrediyordu Ancak Osman da onu kendi düşüncelerini halka yaymaktan alıkoyamadı Ebu Zer daha fazla istekte ve talepte bulunarak kendi ekonomik doktrinini gerçekleştirmek için devlet otoritesinin kullanılmasını istedi Bu husustaki rivayetler aşağıdaki gibidir:
Ebu Zer, Osman'ın yanına girdiğinde, yanında Ka'bü'l-Ahbar vardı Osman'a şöyle söyledi:
"Zenginlerin eziyet etmelerine razı olmayınız Ki onlar da iyilik yapsınlar Kardeşlerine ve komşularına yardım edip akrabalarına iyilikte bulunsunlar " Ka'bü'l- Ahbar dedi ki:
“Kim farzını yerine getirirse -zekat öderse- üzerine düşeni yapmıştır ” Bunu duyan Ebu Zer sinirlenir, elindeki asasını kaldırarak Kab'ın kafasına vurduğu gibi, Kab'ın kafası kırılır ve kendisine der ki:
“Ey yahudi kadının çocuğu, senin burada ne işin var?”
Ebu en-Nuaym'ın rivayetine göre, der ki:
"Abdurrahman b Avfın bıraktığı mirası taksim ederken Osman Kab'a dedi ki:
"Bütün bu malları toplayan için ne dersin? O, bu mallardan sadaka verir, yolda kalanlara yardım eder ve daha birçok yardımlarda bulunurdu " Ka'b verdiği cevapta şunları söyledi:
"Bütün bu iyiliklerin onun için hayırlı olmasını temeni ederim " Ebu Zer bunun üzerine sinirlendi ve şöyle dedi:
"Ey yahudi kadının çocuğu, kıyamet gününde akreplerin bu mal sahibinin kalbini sokmadıklarını nereden biliyorsun?"
Ebu Zer bu doktrinini ileri sürerken bunu teorik olarak değil, söylediklerinin en açık örneğinin doğruluğunu kendi hayatına uygulamak suretiyle yaşıyor cahitlerin ellerinde büyük servetler toplandı Bunlardan biri de Ebu Zer idi Bir gün kendisine şöyle söylendi:
"Gelir toplayan mülk edinmek istemez misin?" "Falan olsam ne yapacağım? Benim için her gün süt ve cuma günü de bir miktar buğday yeterlidir "
Resulullah'tan
“Altın ve gümüşleri sahibinin elinde bulunan herhangi bir mal, sahibi üzerinde onu Allah yolunda hurcayıncaya kadar yanan bir ateşten ibarettir,” hadisini duyduğunda kendisine ödenen ödenekte altın ve gümüş bulunuyorsa hizmetçisini çağırır ve kendisine bir yıl boyunca esaslı ve gerekli ihtiyaçları sorar, bunlar için altın ve gümüşleri harcardı Şayet geriye bir şey kalırsa bunu paraya çevirirdi Bu paralar bakırdan olup kendisi büyük fakat değeri küçük, ağır ve değersiz eşyaların alınmasında kullanılırdı Çoğu zaman bu para ile ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çekerdi Çünkü bu değersiz parayı çoğu zaman tacirler almazdı
Politika dahisi Muaviye b Ebu Süfyan, Ebu Zer'in davasına ne derece sadık kaldığını ve bağlı olduğunu denemek istedi, gecenin kör karanlığında kendisine bin dinar gönderdi Ebu Zer bu parayı anında fakirlere dağıttı Sabah olunca Muaviye paranın yanlışlıkla kedisine teslim edildiğini gerekçe göstererek paranın iadesi için kendisine elçisi gönderdi Ancak elçi yanına vardığında bir şey bulamadı Bunun üzerine Muaviye Ebu Zer'in davasına bağlı ve sadık olduğunu idrak etti, halife Osman'dan yardım istedi Kendisine yazdığı mektupta şöyle diyordu:
"Bu Zer başıma problemler açtı" Veya "Ebu Zer benim için mesele oldu "
İşte bu sebeplerden dolayı, Osman (r a ) Medine dışında bulunan ez-Zübde'ye gönderdi ki, halk arasında düşüncesinin yayılması engellenmiş olsun Orada da Ebu Zer kendisine prensip olarak kabul ettiği hayatını değiştirmedi Resulullah’ın daha önce haber verdiği gibi, yalnız ve tek başına vefat etti [49]
Bu metodlardan hangisi daha fazla İslam ile uyum halindedir?
Şüphesiz İslam her iki metodu da ihtiva etmekte ve ikisini de kapsamaktadır Gerek Resulullah gerekse Ömer Abdurrahman b Avf’ın metodunun İslam’ın dışına çıktığını görselerdi, kesinlikle buna izin vermeyeceklerdi Ömer gibi birisi, İslam’ın gerek usullerinde gerekse branşlarında hiç kimseye taviz vermez ve Müslümanlar içindeki statüsü ne olursa olsun, hiç kimseden korkmazdı Abdurrahman b Avf kendisine en yakın olan sahabilerden biriydi Bazı rivayetlere göre, şayet son olarak o Ömer'den fetva dileyip bu hususta kendisine nasihat etmesini istemeseydi, onu tek başına Müslümanlara halife adayı gösterecekti Ancak Abdurrahman kesin bir şekilde yalnızca kendisinin bu göreve aday gösterilmesine karşı çıkmış ve reddetmişti Bu rivayetin doğruluk derecesi ne olursa olsun, daha önce de belirttiğimiz gibi kesin olan Abdurrahman b Avf in kendisinden sonra halife adayı olarak gösterilen altı kişiden biri olmasına rağmen ilk olarak bu adaylıktan ilk çekilen de o idi Ömer borç para almak istediğinde, Abdurrahman b Avf a başvururdu Eğer Ömer Abdurrahman'ın kazancının şüpheli olduğunu bilseydi, böyle bir paradan kesinlikle borç istemezdi Bütün bunlar İslam'ın Abdurrahman b Avf’in metoduna açık olduğunu ve Abdurrahman büyük çapta zengin olduğunu açık bir şekilde göstermekledir
Şüphesiz Ebu Zer'in metodu İslam'ın ruhuna daha yakındır Ayrıca o metodu uygulayan yalnızca Ebu Zer değildi Başla Ömer olmak üzere birçok sahabi bu metodu uyguluyordu
Ayrıca Ömer'in bazı valileri -bunlardan bazılarını daha önce arzetmiştik- sanki Ebu Zer'in birer kopyasıydılar Bunlardan Said b Amir'i arzedecek olursak, bu yüce sahabi elbiselerinin yıkanması ve başka elbisesi olmadığı için halkın karşısına çıkmaması, kendi ailesine hizmet etmesiyle ve onlara yemek hazırlamasıyla biliniyordu Çünkü hizmetçi tutacak kadar serveti yoktu Yine bunlardan büyük sahabi, kalbi Allah korkusuyla çarpan Umeyr b Sa'd, binecek bir hayvanı olmadığı için, Humus'tan Medine'ye kadar yaya yürüdü ve Müslümanlardan dilenip bir binek hayvanı almayı reddetti Yine o Ömer'in kendisine göndermiş olduğu malları muhtaçlara dağıtan ve kendisine hiçbir şey ayırmayan, evinde birkaç bardak arpa bulunduğu için Ömer'den bir şey kabul etmeyen yüce bir şahsiyetti
Sahabilerden birçoğu Ebu Zer'in davasına inanıyorlardı Ancak sahabiler arasında Ebu Zer'i birinci plana getiren ve davanın sembolü yapan devlet otoritesiyle halife tarafından halka empoze etmeyi ve resmi bir doktrin yapmayı tasarlayan metodu idi Bu anlamı dile getiren açıklamayı halife Osman'ın Ebu Zer'e söylediği şu sözlerden anlamak mümkündür: Halife kendisine şöyle söylemişti:
"Bana düşen görev halkı zühde zorlamak değil, içlihad ve ikdisada çağırmaktır" Başka bir rivayete göre de halife Ebu Zer'in Medine’ye gelmesini emretmişti Ebu Zer Medine'ye geldiğinde kendisine şöyle söylemişti:
"Neden Şam halkı senin lisanının katılığından şikayet etmektedirler? Ebu Zer kendisine şöyle cevap verdi:
"Allahın malı denmesi uygun değildir Zenginlerin bu kadar mal elde etmeleri de münasip değildir” [50] Bunun üzerine Osman (r a ) kendisine dedi ki:
"Ya Eba Zer, bana düşen, üzerime terettüp edeni yerine getirmem, raiyeden alınması gerekeni almamdır Bana düşen onları zühde zorlamak değil, içtihad ve ikdisada çağırmaktır "
Neden Ebu Zer bu davasını ancak Osman döneminde açık bir şekilde ilan etmiştir Şüphesiz Ömer'in dönemi savaşlarla ve fetihlerle doluydu Ebu Zer de bu savaşlara Şam'da katılmıştı Ganimetlerin çok olmasına ve servetlerin sür'atle artmasına rağmen onları en fazla meşgul eden konu cihad idi Bu yüzden başka şeyleri düşünmeye zamanları bile yoktu Osman döneminde ise fetihler yavaşlamaya ve Araplar fethettikleri yerlere yerleşmeye başladılar Ebu Zer ve onun gibilerin alışamadıkları dünya zevkleri ve menfaatleri ve bu uğurda gösterilen çabalar zuhur etmeye başladı Hislerinin inceliğiyle, akidelerinin sağlamlığıyla ve onun gibi başka sahabiler bu yeni durumun Müslümanlar için genel, Araplar için ise özel olarak ne kadar yıkıcı etkiler doğuracağını idrak etmiş, yeni meydana gelen bu akım karşısında durmak istemişlerse de bu akım onlardan daha güçlü çıkmış, doğruluğuna inandığı yolun uğrunda cihad ederek buna kurban olmuştur Acaba onun zamanında Ömer yaşamış olsaydı, Ebu Zer'in sonu böyle mi olacaktı? Şayet Ömer birkaç sene daha yaşayıp Ebu Zer'in gördüklerini görseydi yoksa onun bu davası hiç mi ortaya çıkmayacaktı?
Durum ne olursa olsun, iktisad sahasında yaptığı içtihadlarıyla Ömer büyük zengin gruplarıyla geniş halk kitleleri arasında görülen uçurumun farkının ne derece genişlediğini hissetmiş, son günlerinde servetlerin bir azınlık grubun elinde toplanmasının tehlikeli etkilerini sezmiş ve bu hususta kesin olarak onun bu yöndeki görüşünü açıklayan sözleri aşağıdaki gibi rivayet edilmiştir:
"Kureyş Allah’ın mallarının avcıları olmak ve Allah’ın diğer kullarını bundan alıkoymak istemektedir Ben yaşadığım müddetçe bu asla gerçekleşmeyecektir Babülhürre'nin yanında Kureyş'in boynundan tutar, ve onların ateşe düşmelerine engel olurum İslam tamamlanmak suretiyle mükemmellik kazınmıştır Mükemmel hale gelen bir şeyde eksiklik kazanmıştır Mükemmel hale gelen bir şeyde eksiklik olur mu?"
Kıtlık Yılı'ndan sonra Ömer 'in şöyle söylediği rivayet edilmektedir:
"Tasarladığım gibi olur ve ömrüm yeterse, zenginlerin fazla olan mallarını kendilerinden alır, muhacir fakirlere dağıtırdım "
Kendisinden sonra gelecek olan halifeye mali konularla ilgili vasiyeti şöyleydi:
"Sana vasiyetim, zenginlerin mallarım al ve fakir akrabasına dağıt " Başka bir sözü de şöyledir: "Feylerini almak suretiyle onları sinirlendirip küstürme Hak etmiş oldukları (savaşta aldıkları ganimet ve aylıkları) malları onlara vermemezlik edip kendilerini yaralama, Müslümanları sürekli askerde tutmak suretiyle ailelerden uzaklaştırma, böylece onların nesillerini kesme, malların zenginlerin ellerinde toplanıp devletleşmcsine izin verme "
Mutedil olarak nitelendirebileceğimiz Ömer'in bu metodu İslam ekonomi sistemini en iyi şekilde nitelendiren doktrin olarak gösterilebilir Ömer gücü yeten her Müslümanın çalışmasını istiyordu Buna ek olarak kazanmasını ve Müslümanlara yük olmamasını arzuluyordu Bu husustaki en meşhur sözü aşağıdadır:
"Herhangi biriniz oturarak rızk talebinde bulunmasın Allah’ım bana rızık ver demesin Kişinin bilmesi gerekir ki, gökten ne altın yağar ne gümüş Allah insanları birbiri sayesinde rızıklandırır "
"Allah'a tevekkül eden, toprağa tohumu eken mütevekkildir "
Kureyş gençlerinin ellerindeki malları telef ettikleri haberi kendisine iletildiğinde şöyle söylemişti:
"Onlardan birinin mesleğini bulup seçmek, hayat sorumluluğunu karşılamaktan daha güçtür" Başka bir sözünde de şöyle diyordu:
"Bir meslek seçerek bununla hayatını temin etmek, başkalarından dilenmekten daha hayırlıdır " Bir defasında da şöyle demişti:
"Şayet malın var ise itibarın, dinin var ise kerametin vardır " Fakirleri yönlendirirken kendilerine şunları söylüyordu:
"Ey fakirler başlarınızı kaldırın yolunuz açık ve seçiktir Menfaat ve nimetlerden faydalanın Dilenmek suretiyle Müslümanlara yük olmayın " Başka bir defasında ise şöyle demişti:
"Fakirlerin dilenmek maksadıyla zenginlerin yamna gitmesi fitneye sebep olur " Bazı dualarında ise şöyle söylüyordu:
"Ya Rabbi! Dünyada sınırı aşmamak için bana fazla servet verme Fazla mal sahibi olan insan Mevlasim unutup sınırı aşabilir Seni unutmamam için de beni fakir etme Kişinin yeryüzündeki malının az ve yeterli sayıda olması, fazla olup sürekli onunla meşgul olmasından daha hayırlıdır " Başka bir yerde yine bu anlama gelen şu sözü söylüyordu:
"Gerçekten Allah kazanmayı arzu eden ve takdir edeni sevdiği gibi, israf edenden de nefret eder "Bir defasında kendisine en zor belanın ne olduğu sorulduğu zaman şu cevabı vermişti:
"Servetin az, çocukların ise çok olmasıdır " Bu hadis-i şeriftir
Ömer'in uyguladığı melod kat'i ve aşikardır Aşırı gidip Müslümanlara zaruri ihtiyaçlarından başka, malları haram görenlere verdiği cevapta, Müslüman helal mal kazanmasını öğütlüyor, zaruri ihtiyacı olmadığı takdirde de mal kazanmalarını teşvik ediyordu Bu sözlerinden bazıları aşağıdadır:
“Kıtlık Yılı'nda gönüllü Müslümanlardan, ihtiyaç sahibi Müslümanlara yiyecek dağıtmaları için yardım etmelerini istedi Bunlardan bazıları bu talebi reddederken Ebu Ubeyde kabul etti Ebu Ubeyde dört bin kafile ile yola çıktı Halifenin tahsis ettiği yardımı muhtaçlara dağıttı Ömerin arzuladığı gibi görevini tamamlayınca, halife kendisine bin dinar gönderdi Başka bir rivayete göre de dört bin dirhem yollamıştır ” Ebu Ubeyde bu parayı almayı reddetti ve şöyle söyledi:
"Ey mü'minlerin halifesi, ben bu işi senin için yapmadım Bunu yalnızca Allah rızası için yerine getirdim ve karşılığında hiçbir şey alacak değilim " Ömer (r a ) şöyle söyledi:
"Resulullah bizi bir görevi yerine getirmek için bir yere gönderdiğinde bunun karşılığı olarak ödenek öderdi Fakat biz bunu kabul etmek istemezdik Ancak Resulullah bizim bu tutumumuzu reddederdi Bunu kabul et ve bu malı dinin ve dünyan için harca " Bunun üzerine Ebu Ubeyde kabul etti
Ömer (r a ) Müslümanlardan birine sordu:
"Ne kadar malın var?" Adam cevap verdi:
"İki at, iki katır ve iki kölem var Bunlarla gazaya giderim Bir de ziraat yaptığım ve yiyeceğimi temin ettiğim tarlam var " Ömer kendisine bin dinar verdi ve dedi ki:
"Bu parayı al ve kendine nafaka olarak harca " Adam:
"Benim bu paraya ihtiyacım yok Benden daha fazla ihtiyacı olan birini bulabilirsin" deyince Ömer:
"Evet, fakat yine de al Resulullah benim sana yaptığım teklifi bana yapmıştı Ben de senin söylediğin gibi söylemiştim O zaman bana şöyle demişti:
"Ya Ömer, Allah tarafından sana gelen rızka ihtiyacın olmazsa veya kabul etmek istemezsen bile yine onu kabul et Eğer ihtiyacın yoksa bu malı sadaka olarak muhtaçlara dağıt Eline gelmeyeni ise terket" cevabını verdi ”
Bu anlam çok açık ve seçiktir Müslümanın çalışması ve helal mal kazanması zorunludur Bu hususta empoze edilmiş bir sınırlama yoktur Ancak Müslümana düşen görev, empoze edilmiş olan Allah'ın haklarını yerine getirmek ve Allah'ın kitabında işaret edildiği gibi, kendi nefsine ve bakmakla yükümlü bulunduğu kişilere karşı haklarını yerine getirmek yükümlülüğü vardır
"Elini boynuna bağlı olarak asma Onu büsbütün de açıp saçma Sonra kınanmış, perişan bir halde oturup kalırsın " [51]
"Onlar ki, harcadıkları vakit ne israf ne de sıkılık yapmazlar (Harcamaları) ikisi arası ortalama olur "[52]
"O çardaklı ve çardaksız cennet (gibi üzüm) bağ (larını) o meyveleri ve tadlan çeşitli hurmaları, mazruatı, zeytinleri, narları birbirine hem benzer, hem benzemez bir halde yaratıp yetiştiren O'dur (Allah'tır) Her biri mahsul verdiği zaman mahsulünden yiyin Devşirildiği ve toplandığı gün de hakkını (sadakasını) verin İsraf etmeyin Çünkü (Allah) israf edenleri sevmez " [53]
"Hısıma, yoksula, yolda kalmışa hak(lar)ını ver (Malını) israf ile saçıp savurma " [54]
"Hali, vakti geniş olan, nafakayı genişliğine göre versin Rızkı kendisine daraltılmış bulunan (fakir) de nafakayı Allah’ın ona verdiğinden versin Allah hiçbir nefse, ona verdiğinden başkasını yüklemez Allah, güçlüğün arkasından kolaylık ihsan eder " [55]
Ancak ne dereceye kadar devlet otoritesi tüketim sahasında müdahalede bulanabilir?
Ömer'in tasarruflarından istidlal ederek genel hatlarıyla devletin Müslüman bireyi farzların yerine getirilmesi için zorlama hakkına sahip olduğu kanuni olarak normlaşmış kurallar, zekat ve cezalar gibi tartışma konusu değildir Ama bunun dışında bulunan durumlara gelince, mesele her Müslümanın vicdanına ve akidesine bırakılır Daha önce de arzetmiş olduğumuz gibi, Osman ile Ebu Zer'in tartışmaları sırasında Osman'ın işaret ettiği anlam bu idi
Şüphesiz ve kesin olan bir durum da devletin fazla olan zenginlerin mallarını istisnai durumlarda savaşlara hazırlık ve açlık gibi durumlarda- istimlak etmesidir Kendisinden sonra gelecek olan halifeye etmiş olduğu vasiyette Ömer'in işaret ettiği anlam buradadır Ömer'in bu görüşü Allah'ın kitabında varid olan şu ayete dayanıyordu:
"Allah'a ve peygamberine iman etmekte sebat edin (Sizden evvel geçenlerin ardından Allah'ın) size (tasarruf için) vekalet verdiği (mal)dan (onun uğrunda) harcayın İçinizden iman edip de (o suretle) harcayanlar (yok mu)? Onlar için büyük mükafat vardır " [56]
Gerçekte mal, mal sahibinin elinde bir mevduattan ibarettir Sahibine düşen görev, kanuni sınırlar dahilinde kendisinin ve toplumun çıkarlarım gözeterek harcamasidır Şayet Ömer ve diğer halifeler zenginlerden üzerlerine düşen farzları yerine getirmelerini ve geriye kalan durumlarda Allah'ın rızası için kendilerinin tasarrufta bulunmalarını ön görmüş ise bu beytülmalin büyük çapta dolup taşmasından, herkesin rahat bir hayat sürmeye muktedir olmasından dolayıdır Daha önce de belirttiğimiz gibi, çoğu zaman Ömer'in verdiği aylık onların ihtiyaçlarını karşılamaktan daha fazla bir miktarda idi
Ama herhangi bir sebepten dolayı Beytülmalin bütçesi tükenir ve raiyenin ihtiyaçlarım karşılamak için veliyyül emr mala ihtiyaç duyarsa onların bizzat tasarrufta bulunmaları yerine veliyyül emr zenginlerin fazla mallarını alıp bu maksatla raiyesine harcama hakkına sahip olur
İmam Ali, Müslümanın ihtiyaçlarına maksimum derecede bir sınır koyarak bunu yıllık dört bin dirhem olarak belirlemiş, Bu miktarı aşan mal fazla olarak kabul edilmiş ve bu malın bireyin elinde bulundurulması yasaklanarak Beytülmale verilmesi hükmü kanun haline getirilmiştir [57] Bu durumda İmam Ali'ye isnat edilenler doğru ise, onun sınırlamış olduğu miktar o günkü hayat şartlarının gereklerine göre tesbit edilmiş, bu miktarın bütün asırlar için sabit olup değişmeyeceği itibarını uyandırması mümkün değildir Çünkü fiyatlar ve paranın değeri asırların gereklerine göre değişmektedir
Birden fazla yerde temas ettiğimiz bir gerçeği burada bir daha zikretmemiz gerekmektedir Bu hakikat İslam'ın birçok organizasyonunun akideye yani Müslümanların imanlarına dayandığıdır Bundan dolayı Resulullah Müslümanın dini açıdan kendisini eğitmesi için, onun maundaki tasarruf metodunu göz önünde bulunduruyordu
Çoğu zaman Müslümanlar mallarını bağışlamak için kendisine geldiklerinde, savaş hali olmayan zamanlarda onlara teşekkür eder, mallarını kendilerine geri vererek bildikleri şekilde akrabalarına ve muhtaçlara sadaka şeklinde dağıtmalarını emrederdi Bu metod vakıf sisteminin doğmasına sebep olmuştur Ömer kendisine ait bir toprak parçasını bağışlamak istediğinde Resulullah bu toprağı yakınları olan muhtaçlar için saklamasını söylemiş ve bu şekilde İslam'da vakıf sistemi inşa edilmiştir Ancak Müslümanın dini duygusu eğer zayıflamışsa ahiret cezasına dayanarak Müslümanın malının tasarrufu da serbest mi bırakılması yoksa devletin kendisinin eline vurup tasarruf hakkım alması mı gerekir?
Ömer'in tavırları bu soruya olumlu bir şekilde cevap vermiştir Bu hususla ilgili olmak üzere, en etkili rivayet edilen yönleri aşağıdaki gibidir:
Abdullah b Ebi Rebia Bahreyn'dan gelirken ez-Zibirkan b Bedr'e uğradı Kendisinden su talep etti, ancak ez-Zibirkan kendisine su vermedi Daha sonra başka kabilelere uğradığında kendisini çok iyi bir şekilde karşılayıp ağırladılar Bunun üzerine onları övdü, konukseverliklerinden bahsetti Bununla birlikte ez-Zibirkan b Bedr'i de kötüleyerek onun itibarını sarstı Bunun üzerine ez-Zibirkan b Bedr, Ömer (r a )'e giderek Abdullah b Rebia'yi şikayet etti Ömer meseleyi öğrenince ez-Zibirkan'ı azarlayarak kendisine sordu:
"Ey mü'minlerin emiri! Atalarımın ve benim birlikte kazdığımız kanalın suyunu başkalarından esirgeyemem mi?" Halife kendisine şöyle söyledi:
"Vallahi, herhangi bir yolcudan suyu esirgediğine dair bana haber gelirse Necid'de oturmana asla izin vermeyeceğim "
Rivayetlere göre, Ensar'dan bir gurup yolculuğa çıkü Yolculukları esnasında çölde bazı Araplarla karşılaştılar Kendilerinden yiyecek istediler ancak onlar bunu reddettiler Para karşılığında satın almak istediklerinde yine onların bu teklifini kabul etmediler Bunun üzerine ihtiyaçları olan yiyecekleri kendilerinden güç kullanmak suretiyle aldılar Bunun üzerine Araplar Ömer'e gelip şikayette bulundular Ömer (r a ) kendilerine şunları söyledi:
“Gece gündüz hayvanların memelerinde Allah'ın biriktirdiği sütü yolculardan mı esirgiyorsunuz? Yolcu oturandan daha çok önceliğe sahiptir ”
Resulullah, mülk sahibinin hakkını kötüye kullanamayacağı çağdaş normunu daha o dönemde kanunlaştırmış ve buna uygun olarak birinin gereği olmaksızın başkasına zarar vermesi veya meşru olan bir hakkı kendisinden alıkoymasını yasaklamıştır Rivayetlere göre Semüre b Cündüb'ün Ensar'dan bir kişinin hurma ağaçlan vardı Semüre ve aile fertleri bu bahçeye girer, adamın bahçesine böylece zarar verirlerdi Bunun üzerine adam Resulullah'a gelerek Semüre'yi şikayet etti Resulullah Semüre'ye şöyle söyledi:
"Hurma ağaçlarını sat " Ancak adam bu teklifi kabul etmedi O zaman
"Satmayacaksan o zaman kes" dedi Adam yine kabul etmedi Resulullah kendisine şöyle bir baktı ve dedi ki:
"Sen zarar veriyorsun " Daha sonra Ensariye bakarak şöyle buyurdu:
"Git ve o ağaçları kes "
Ömer (r a ) Resulullah'ın vefatından sonra aynı şeyi yaptı İmam Malik'in "Muvatta" İsimli eserindeki rivayete göre, ed-Dahhak adında bir adam, bir kanal kazıp Muhammed b Seleme'nin toprağından su geçirmek istediyse de Muhammed buna karşı çıktı Bunun üzerine gidip Ömer ile konuştu Ömer, Muhammed b Seleme'den kendisine yol vermesini istedi Ancak Muhammed hayır cevabını verdi Bunun üzerine Ömer şunları söyledi:
“Vallahi karnının üzerinden de olsa bu su geçecektir ” Ve ed-Dahhak'a verdiği emirde Muhammed'e rağmen kanalın kazılmasını emretti
Bu ve benzeri örnekler çok olup faslın başında anlatmak istediklerimizi aydınlatmakta, İslami ekonomik organizasyonunun gerek üretim gerekse dağıtım Kur'an-ı Kerim ve Sünnetin doğrultusunda kararlaştırılmış olan genel normlar sınırları dahilinde Müslümanların içtihadlarına terk edilen hususlardan olduğu te'kid edilmiştir
Yalnız bununla, Ömer'in Ebu Bekir'e göre aylıkların dağıtılması hususunda nasıl bir farklı tutum benimsediğini görebiliriz Birinci halife bu hususta herkesi eşit tutarken, Ömer bazılarının diğer bazılarına tercih edilmesini ve ayırt edilmesini ön görüyordu Ancak Ebu Bekir (r a )'in metodu, şayet dışına çıkmak imkansız olan kanuni bir norm olmuş olsaydı, Ömer (r a ) bu şekilde davranmazdı Bu metod aynı zamanda Ömer'in son günlerinde fey gelirlerinin azalması, halkın ihtiyaçlarının artması ve halk kesimlerinin arasında farklı bir mesafenin oluşmasından dolayı Ömer bu metodundan vazgeçmek istemiş, daha öncede gördüğümüz gibi, Amr b As'dan Mısır'dan daha fazla haraç göndermesini istemiş ve bunda ısrar etmiştir
Kıtlık yılı geçtikten sonra, rivayete göre Ömer (r a ) şöyle söyledi:
"Şayet bu sene de kıtlık olsaydı her evde bulunan kişiler kadar kişi yerleştirecektim, halk açlıktan helake gitmemelidir "
İslam her Müslümanın kendiliğinden ruhuna ve kalıbına uygun olarak Allah'ın emirlerini yerine getirmekle, ideal örneğin gerçekleşmesini ön görüyor ise toplumsal çıkarların daha iyi bir şekilde gerçekleşmesini veya çağımızda hayat metodlarını alt üst eden ağır sanayide olduğu gibi, daha önce bilinmeyen şartlara karşı koymak için toplumun kabul ettiği ve inşa etmek istediği ekonomik sistemle çelişkiye düşmektedir

[42] Bu hususta Resulullah şöyle buyurmaktadır:
"Celbeden rızık sahibidir, (ithal eden, ticaretle uğraşan kişi) monopoli eden ise hatalı yolda*dır "
"Müslümanların yiyeceklerini tekeli altına alanı Allah cüzzam ve iflas ile cezalandırır "
[43] "Çalışanın teri kurumadan kendisine ücretini verin " Başka bir hadis-i şerifte ise Resulullah şöyle buyurmaktadır:
"Kıyamet gününde ben üç kişinin hasmıyım ” Bunları zikrettikten sonra şöyle buyurdu:
“Ücretli işçiyi çalıştırıp ücretini kendisine ödemeyen kimseler ”
[44] Kefaretler, Allah’ın emirlerine karşı suç işleyenler için konmuş mali cezalardır Bu kefaretler zenginler için mali sadakalardan ibarettir Bazılarım aşağıda zikredelim:
a) İhtiyarlık ve hastalık gibi meşru özre dayanarak Ramazanda oruç yemek Oruç yiyen kişinin her yediği gün için bir fakiri doyurması gerekmektedir Ama oruç yeme herhangi bir özre da*yanmıyorsa, yani bile bile oruç yemişse ve iki ay da oruç tutamıyorsa altmış fakiri doyurması gerekmektedir
b) Yalan yere yemin edenin ise on fakiri doyurması veya giydirmesi gerekir
c) Kendisine kim iftira ederse ve "anam avradım olsun" derse iki ay ara vermeden oruç tutması, yapamazsa 60 fakiri doyurması
[45] Teori ve Uygulama Arasında İslam Toplumunda Sosyalizm
[46] Bakara: 2/213
[47] Ayrıca Allah’ın Resulüne şu soruları sorduğu rivayet edilmektedir:
“Namaz nedir?”
“En hayırlı mevzudur ”
“Namazların en faziletlisi hangisidir?”
“Kunut namazı ”
“Oruç nedir?”
“Mükâfatlandırılmış bir farzdır Bu mükâfatların, Allah katında bir kaç kat olması da söz ko*nusudur ”
“En faziletli sadaka hangisidir?”
“Tanınan fakire ve orta halli kimseye yapılan yardımdır ”
“İşlerin en faziletlisi hangisidir?”
“Allah'a inanmak ve yolunda cihad etmek ”
“En faziletli hicret hangisidir?”
“Kötülükleri terketmektir ”
“Mükemmel imana sahip olan mü'minler kimlerdir?”
“En iyi ahlaka sahip olan mü'minlerdir ”
“Resullerin sayısı kaç tanedir?”
“Üç yüz on üç ”
“Allah’ın indirdiği kitap sayısı kaçtır?”
“Yüz dört ”
“Kendilerini Allah'a en fazla teslim eden mü'minler kimlerdir?”
“Diliyle ve eliyle halka selam verenlerdir ”
“Nazil olan ayetlerin en yücesi hangisidir?”
“Kürsi ayeti ”
“Peygamberlerin sayısı ne kadardır?”
“Yüz yirmi dört bin ”
[48] Tevbe: 9/34
[49] Ebu Nuaym, Ebu Esma er-Rehebi'den rivayet ettiğine göre, şöyle der:
Ebu Zer, ez-Zübde'de iken ona gittim Yanında esmer ve perişan bir hakle duran sanki bünyesi yok olmuş bir kadın vardı Ebu Zer bana şöyle söyledi:
"Bu kadının bana nasıl emrettiğine bakmak istemez misin?”
Bana Irak'a gitmem için emrediyor Irak'a gidecek olursam oradakiler dünyalanyla, dünyalarıyla ve istekleriyle bana meyledeceklerdir Sevgilim (Resulullah'ı kastetmektedir) cehennem köprüsünden başka zorlukla ve zilletle dolu bir yol vardır, iktidar sahibi olarak yüklü olmamız oraya gelip kurtulmamızdan daha iyidir
Abdullah b Herraş der ki: Ebu Zer'in Zübde'deki çadırına gittim Yanında esmer bir kadın vardı Kendisi ise bir çuvalın üzerinde oturuyordu Dedim ki:
“Daha yumuşak bir şeyin üzerinde otursun olmaz mı?” Bana şöyle cevap verdi:
“Allah affetsin Dilediğin bir şey varsa alabilirsin ”
[50] Muaviye b Ebu Süfyan, elindeki mala Allah’ın malı diye isimlendiriyorsun? Muaviye dedi ki:
“Ya Eba Zer, Allah sana rahmetler yağdırsın Biz Allah'ın kullan değil miyiz? Mallarımız da onun malları değil midir?” Ebu Zer dedi ki:
“Böyle isimlendirme ” Politika dahisi Muaviye cevap verdi:
“Müslümanların malı diyeceğim,” dedi
Ebu Zer burdaki anlamı idrak etmişti Çünkü Müslümanların malı dendiğinde bunun gereği olarak veliyyül emrin rolü, Müslümanların haklarını iade etmekle sınırlıydı Çünkü mal onla*rındı Ama malın Allah’ın olduğu iddia edilirse veliyyül emrin elinin bu mala uzanmasına se*bep olur Yeryüzünde Allah’ın otoritesini gerçekleştiren kişi itibariyle bunu yapabilir Bu du*rum daha sonraları Emeviler ve Abbasiler zamanında vuku bulmuştur
[51] İsra: 17/29
[52] Furkan: 25/67
[53] En'am: 6/141
[54] İsra: 17/26
[55] Talak: 65/7
[56] Hadid: 57/7
[57] İslam Toplumunda Sosyalizm, s 129
|