Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
din, kemalizm, resmi

Kemalizm; Resmî Din Mi?

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kemalizm; Resmî Din Mi?




Kemalizm; Resmî Din mi? Atatürk'e Tanrı veya Peygamber Diyenler


Cumhuriyetin ilk yıllarında, devletin dine bakış tarzını öğrenebilmek için, önce, okullarda çocuklarımıza okutulan tarih kitaplarına, sosyoloji kitaplarına bakmak lâzım İstanbul'da 1931 yılında, Devlet Matbaası'nda bastırılan Orta Zamanlar Tarihi'nde İslâmiyet ve Hz Peygamber (sas) aleyhinde yazılanlar, en koyu münkirleri bile utandıracak seviyesizliktedir Cumhuriyetin ilk yıllarında, devletin resmî ideolojisinde İslâmiyet'in yeri yoktur Çünkü "İslâm birtakım zevâta göre eskimiştir!", "Hz Muhammed (sas) nihayet bir çöl bedevîsidir", "İslâmiyet'in yerine yeni bir din koymak lâzımdır ki, o da Kemalizmdir" Nitekim Edirne milletvekili Şeref Aykut'a göre Kemalizm dininin altı esası, altı oktan ibaretti: Yani "Kemalizm dini, cumhuriyetçilik, milliyetçilik, inkılâpçılık, devletçilik, laiklik ve halkçılık prensiplerine dayanmalıydı" Kemalizmin, yeni bir din olarak yayılmasında Şeref Aykut yalnız değildi İyi ama bu dinin peygamberi kim olmalıydı? Bu sorunun cevabını Behçet Kemal Çağlar verdi: Mustafa Kemal Atatürk! Behçet Kemal, Süleyman Çelebi'nin meşhur Mevlid'ini Atatürk'e uydurmakta ve çıktığı Anadolu il ve ilçelerinde, başına topladığı kalabalıklara Atatürk Mevlidi'ni okutmakta hiçbir sakınca görmedi:
()
Ger dilersiz bulasız oddan necât
Mustafâ-yı bâ Kemâl'e essalât
Ol Zübeyde, Mustafâ'nın ânesi
Ol sedeften doğdu ol dürdânesi!
Gün gelip oldu Rızâ'dan hâmile
Vakt erişti hafta ve eyyâm ile
Geçti böyle, nice ay nice sene
Vakt erişti bin sekiz yüz seksene
Merhaba ey baş halâskâr merhaba
Merhaba ey ulu serdâr merhaba!
Edip Ayel, Atatürk'e: "Sen bizim yeni peygamberimizsin!" diye seslenmekte geciktiği için dövünmeye başladı Behçet Kemal'i geride bırakacak bir atılım içinde olması gerekirdi Bunu gerçekleştirebilmek için, Atatürk'e yeni dinî sıfatlarla secde etmesi lâzımdı Edip Ayel, aruzun tumturaklı kalıplarıyla Türk edebiyatının en muhteşem dalkavukluk örneğini ortaya koydu:
Cennetse bu yurt, sen onu buldundu harâbe
Bir gün olacaktır anıtın Türklüğe Kâbe
Zindan kesilen ruhlara bir nur gibi doldun
Türk ırkının, en son, ulu peygamberi oldun
Tutsak seni lâyık, yüce Tanrı'yla müsâvi
Toprak olamaz kalp doğabilmişse semâvî
Ölmez bize cennetlerin ufkundan inen ses
İnsanlar ölür, Türklüğe Allah olan ölmez!
Edip Ayel'in bu kükremesinden sonra bir tereddüt belirdi: Atatürk, yeni Kemalizm dininin Allah'ı mı olmalıydı; peygamberi mi? Cumhuriyet devri şairlerinin bir büyük bölümü, Atatürk'e kıyamadılar Onun üstünde de, altında da hiçbir gücün, hiçbir varlığın bulunmasına tahammül edemediler Bu bakımdan, Atatürk'e hem Allah, hem de peygamber diye seslenerek kendilerinden geçtiler Behçet Kemal, Edip Ayel'den geri kalmak istemedi:
Kaç yıldır Türkçe'ydi Tanrı'nın dili
İnsana ne ilâh, ne de sevgili
Ne de ana-baba aratıyordu
Her an yaratıyor, yaratıyordu
Artık işaret verilmiş, yarış başlamıştı İpi herkesten önce göğüslemeye çalışan atletler gibi, o devrin edipleri de "Allah", "tanrı", "ilâh", "Kâbe", "put" gibi kelimelerle Atatürk'e daha önce ulaşabilmenin cezbesine kapılmışlardı Yüzlerce örnekten işte birkaçı: Halil Bedii Yönetken çığlıklar koparıyordu:
Tanrı gibi görünüyor her yerde
Topraklarda, denizlerde, göklerde
Gönül tapar, kendisinden geçer de
Hangi yana göz bakarsa: Atatürk
Kemalettin Kamu, kendisine milletvekilliği getiren şiirini kalabalıklara okumaya başladı: Çankaya;
Burada erdi Mûsâ
Burada uçtu İsa
Bülbül burada varsa
Hürriyet için öter
Ne örümcek, ne yosun
Ne mûcize, ne füsun
Kâbe Arab'ın olsun
Çankaya bize yeter
Sonra Faruk Nafiz Çamlıbel, sazını eline aldı:
On milyon bel, iki kat olmuşken eğilmeden
O'nda on beş milyonun boyu birden uzaldı
Tanrı, peygamber diye nedir, kimdir bilmeden
Taptığımız ne varsa, hepsi ondan şekil aldı
1938 yılında, Faruk Nafiz, tanrısız kalmamak için, Atatürk'ü yüreğine bir put gibi oturttu:
Yürüyor, kalbimizin durduğu bir yolda değil
Kanlı bir göz yaşı nehrinde muazzam tabutun
Ey ilâhın yüce dâvetlisi, göklerden eğil
Göreceksin duruyor kalbimizin üstünde putun!
Türk edebiyatında, tarihin hiçbir devresinde görülmeyen dalkavukluk ve putperestlik örnekleri, patlayan bir lağımın dehşet saçan kokusu ve manzarasıyla etrafa yayılmaya başlamıştı: Akbaba'cı Yusuf Ziya Ortaç da sesini yükseltti:
Topladı avucunda yıldırımı, şimşeği
Yoktan var ediyordu tanrı gibi her şeyi
Nurettin Artam, dinin bütün nurlarından koparak kula kul oldu:
Koca bir güneşin akşam olmadan
Dağların ardında sönüşü gibi
Millete can veren, vatan yaratan
Tanrının göklere dönüşü gibi
Her zaman ırkıma büyük Baş Atam
Tanrılaş gönlümde, tanrılaş Atam!
Ömer Bedrettin Uşaklı da, Atatürk tapıcılığından kurtulamadı:
Bir güneş gibi yalnız
Sensin ülkü tanrımız
Ey Türlüğün bütünü
Vasfi Mahir Kocatürk de, kocaman yakıştırmalarla Kemalizm dininin müridleri arasında zikre başladı:
Peygamber, tanrısına duymadı bu hasreti
Vermedi bu kudreti tanrı, peygamberine
İlhami Bekir, alnımızın akına, katran karası elleriyle küfrün yobazlığını bulaştırmaya çalıştı:
İlk adam, mavi gözlerle baktı toprağa
Toprağın haritasını çizdi bayrağa
Allah değil, o yazdı alın yazımızı
Bu ruhsuz, bu köksüz, bu tatsız örnekleri uzatmak istemiyorum Yalnız, Cumhuriyetin o kuruluş yıllarında, zilli-düdüklü dalkavuklar zümresinden, üç önemli ismin ayrıldığını belirtmek istiyorum: Yahya Kemal, Necip Fazıl ve Nazım Hikmet! Nazım Hikmet, daha önce Marks'a ve Lenin'e kul köle olduğu için Atatürk'e secde etmedi Hatta ona "Burjuva Mustafa Kemal" diye homurdanan şiirler yazdı Yahya Kemal'le Necip Fazıl, İslâm'ın âmentüsüne bağlı kaldılar Kemalizm dininin yeni öncüleri ise, imanın altı şartı olan İslâm âmentüsü karşısına, Kemalizm'in yeni âmentüsünü çıkardılar Bazı devlet kuruluşlarında bastırıp dağıttıkları bu devrimci(!) âmentüyü şöyle yazarak ilân ettiler:
"Kahramanlık örneği olan ve vatanın istikbâlini yoktan var eden Mustafa Kemal'e, onun cengâver ordusuna, yüce kanunlarına, mücâhit analarına ve Türkiye için âhiret günü olmayacağına iman ederim"
Halk, "halkçı" Kemalistlerin bu dehşetli dalkavukluklarından nefret ediyordu Din ve dünya işlerini birbirinden ayırmaya çalışan Atatürk ise, kendisine takılan bu dinî sıfatlar karşısında şaşırıp kalıyordu[url=http://wwwebediyyenbiz/#_ftn1]

[url=http://wwwebediyyenbiz/#_ftnref1] Yavuz Bülent Bakiler, İslâmiyat cilt 3, sayı 3, Temmuz-Eylül 2000

Alıntı Yaparak Cevapla

Kemalizm; Resmî Din Mi?

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kemalizm; Resmî Din Mi?




Din ve dünya işlerini birbirinden ayırmaya çalışan Atatürk ise, kendisine takılan bu dinî sıfatlar karşısında şaşırıp kalıyordu



Mevlam yanlış düşüncelerden muhafaza eylesin hepimizi,bu yazarlar ne düşünerek böyle şiirler yazmış aklımız almıyor,Atatürkü bu kadar seviyorlardı neden onun düşüncelerini daha iyi anlamamışlar,böyle akla mantığa aykırı şiirler yazmışlar,Atatürk bunları okusa inanıyorum davacı olurdu onlardan

Alıntı Yaparak Cevapla

Kemalizm; Resmî Din Mi?

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kemalizm; Resmî Din Mi?




belki yanlis anlasilacak ama gerektigini düsünüyorum mustafa kemali yüceltmeyi sadece bir kisi degil, bu ülkenin basina gecen nerdeyse herkes yapmistir bir kac misal, parada resmi, her resmi dairelerde resmi vs yani kisaca unutturmamak icin elden gelen yapiliyor acikcasi beni sasirtmadi mevlidin bu sekilde degistirilmesi


peki, ortaya söyle bir soru sorayim: bunlara karsi olan ve islami savunan bir insan ezanin türkce okunmasina nasil izin verir?

Alıntı Yaparak Cevapla

Kemalizm; Resmî Din Mi?

Eski 08-02-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kemalizm; Resmî Din Mi?




Ezanın türkçeleştirilmeside ayrı esef verici bir olay,hala anlayabilmiş değiliz nasıl böyle bir karar verilmiş o dönemde!!!!!


Aslında bir devlet başkanı hatırlıyorum tekrar ezanı türkçeye çevirmek istedi bir dönem, lakin o vakitlerde ya hac yada umre ziyareti yapması gerekti ve mübarek beldelere gidince çok pişman olmuştu verdiği karardan, dönüşte uygulayacaktı bu kararını ama o beldelerde gördüğü manzara pişman olmasına yetti söylediği şuydu:


Ezan okunuca her milletten müslümanın koşa koşa camiye geldiğini gördüm,eğer benim ülkemde ezanı türkçe okutursam ülkeme gelen yabancı dildeki müslümanlar nereden anlayacak ezan okunduğunu demişti ve kararından vaz geçmişti!!!!!!!!!!!



Ya hacca veya umreye gitmesi nasip olmasaydı o dönem verdiği bu kararın vebalini nasıl öderdi ahirette, düşünecek bir konu?!!!!!!





Türkçe ezan ilk olarak 1932 yılında İstanbul Fatih Camii'nde okundu
18 sene boyunca ezan Türkçe okunmuş, daha sonra Demokrat Parti'nin iktidara gelmesi ile 16 Haziran1950'de ezanın Arapça da okunabilmesine izin verilmiştir İlgili kararla, Türkçe ezan yasaklanmasa da, Türkçe ezan okunması tümüyle terkedilmiştir Günümüzde, serbest olmasına karşın, camilerde yalnızca Arapça ezan okunmaktadır

vikipedi kaynak

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.