08-02-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Çok Sade Bir Hikaye

Çok Sade Bir Hikaye
Nazan Bekiroğlu
Şimdi size çok sade bir hikaye anlatacağım Ne anlatan için anlatması, ne dinleyen için anlaması zor olacak bu hikayenin:
Ne büyük anne ne büyük baba tanımıştı masallarda ya da hayatta olduğu gibi, ki kendisine bir şeyler öğretsin Ama iklimi munis sözü gerçek biri o henüz küçücük bir çocukken söylemişti: Hava soğuk, su soğuk ve yatak sıcacıkken ve uyku kollarına çağırırken seni; sabah namazına kalktığına yarın ruz-i mahşerde, yatak tanıklık eder, yorgan tanıklık eder, su tanıklık eder
Oysa hayat onu tanıklıkların yabancı bir dilden giren sözcük listeleriyle ifade olunduğu bir metropol uygarlığının kollarına bırakmıştı Hep o bildik cümle Plastik kredi kartları Artık betonarme bile olmayan çok ama çok katlı yapılar Bilgisayarlardan da öte teknolojiler Hayata kablolarla bağlı bir yaşam Hayata sorsanız ki her şeyin sorumlusuydu, o da sorumsuz olduğunu söyleyecekti Görünürde alabildiğine genişlemişti yaşamı Görünmezde alamadığına daralmış Sıkışıp kalmıştı Nefes almasaydı ölecekti Nefes almadan yaşamayı öğrendi
O kadar ki gökyüzü artık daraltılmış bir alandı Yıldızları saymak artık çok kolaydı Çünkü kentler aydınlık ve yıldızlar öylesine azdı Zeytin ağacı İncir dalı Gül yaprağı Papatya tortusu Toprak kokusu Sardunya Su Uzak bir rüyaydı
Rüyaları olmadığından olacak uykusuzlukları başladı Gece terlemeleri Oysa çok imkanlı ve çok yenilikli sağlık ünitelerinin, çok bilmiş doktorların denetiminde biliyordu ki hasta değildi Sorular sordu sonra, görünürde soru sormasına neden yokken Neden, diye sordu Neyim ben? Nereden geldim? Nereye gideceğim? Ne? Ne? Ne? Ne çok N ile başlayan soru vardı Ve N, ne çok geometrik hesapların dikbaşlığına terk edilmiş çizgileriyle ilk bakışta görkemli; ama ne sert ve ne acımasızdı
Sentetik elyafın sıcaklığında ısıtılmış yatağında bir sola bir sağa dönüp durduğu uykusuz gecelerin birinde Yapayalnızken Bir avuç uykuya avuç açmışken Gecenin sessizliğinde Gecenin sabaha döküldüğü yerde Birden Üst kattan gelen sesler dikkatini çekti Önce suyun sesi, mahremiyeti ihlal edilmiş katlar arasında Sonra iki dizin sanki, sanki sonra alnın yere dokunması, yere kapanması gibi Yaşlı bir beden olmalıydı bu Bir anlam veremedi önce Sonra bir gece, iki gece, üç gece Anlamını bildi
Öyle oldu ki, uykusuzluklarının, gece terlemelerinin arka plan nedenleri ortadan kalkıp da plastik bir uygarlıkta huzur dolumlu uykuları kendisine döndüğü zamanlarda bile Artık vakit gelince kendiliğinden uyanır ve o sesleri bekler oldu Bir tür refakat duygusu Önce su
Gecenin bu vaktinde kendisi gibi; ama kendisinden bambaşka bir uyanıklıkta olan, görmediği bir gövdenin hareketlerini izlemeye başladı Ne biliyorsa, ne kadarını biliyorsa hatırlamaya ve boşlukları doldurmaya çalıştı Ama hiç yerinden kalkamadı Hava soğuk ve yatak sımsıcaktı Oysa insan, istediği kadardı
Her gece uyku ile uyanıklık arasında süre gitti bu refakat Biri sentetik yatağında huzursuz ve uykusuz, diğeri uyanık iki kişi Aradan çok zaman geçti Kalbin uyanmasına, bedenin bile değişmesine yetecek kadar çok bir zaman
Bir gün Günün geceden sıyrıldığı bir zaman Yani o zaman Refakat anı Kulak kesildi Su sesi bir alt kata inmedi Ne bir ses ne bir hareket İçi sızladı Uyuya kalmıştır, dedi Gidip kapısını çalsam Uyandırsam Vazgeçti Hava soğuk, yatak sıcacıktı
Bir gece Üç gece Beş gece Çıt yoktu
Neden sonra duydular Kapıcının sayesinde buldular Su her zamanki gibi soğuktu
İçi sızladı adamın Yalnız ve yaşlı bir kadın Yaşamı gibi ölümüne de refakat edecek kimsesi olmamıştı Hava soğuk, çok soğuktu Yatak sıcacıktı Kalktı İlk kez soğuğu duymadı Gökyüzüne en yakın olabileceği yere, balkona çıktı Çelik kolonlarla sağlamlaştırılmış kente, aşağıya doğru baktı Sonra başını kaldırdı, yıldızları saydı İçi sızladı, hem nasıl sızladı
Onun, dedi, her sabahın geceden sıyrıldığı anda uyandığına ve sıcacık yatağını terk ederek soğuk suya koştuğuna; yatak tanık, yorgan tanık, yastık tanık Kabul edersen tanıklığımı, dedi, şu aciz beden tanık
Bir alt katta genç bir üniversite öğrencisi, o vakitte o yerde şiir yazmak için gamlanıp duruyordu Birden, mahremiyetleri ihlal eden bu çok katlı ve kendi zenginliğinde yoksul yaşamda bir üst kattan gelen su sesiyle irkildi Sonra sanki iki dizin ve sonra sanki bir alnın zemine hafifçe dokunması sesi Orta yaşlarda bir gövde olmalıydı bu Önce bir anlam veremedi Sonra bir gece, üç gece, beş gece Çok sade bir hikayeydi
|
|
|