Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
aciz, ihtiy, ihtiyacının, inanma, insanın, kimseler, olmasından, sığınma, varlık

Bazı Kimseler, İnanma İhtiyacının İnsanın Aciz Bir Varlık Olmasından Ve Sığınma İhtiy

Eski 07-28-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bazı Kimseler, İnanma İhtiyacının İnsanın Aciz Bir Varlık Olmasından Ve Sığınma İhtiy






Bazı kimseler, inanma ihtiyacının insanın aciz bir varlık olmasından ve sığınma ihtiy
Bazı kimseler, inanma ihtiyacının insanın aciz bir varlık olmasından ve sığınma ihtiyacı duymasından kaynaklandığını iddia ediyor ve ters bir değerlendirme ile hak dinleri inkâr yoluna sapıyorlar Bu iddiaya karşı ne dersiniz?

Bu iddia aslında bir felsefeciye aittir Ben onu ve düşüncelerini burada sıralayacak değilim Sadece bazı saf zihinleri bulandırabileceği ihtimaliyle konuyu kısaca değerlendirmekle yetineceğim

Soru sahibi insanın aciz bir varlık olmasından yola çıkıyor Burada biraz duraklayalım ve “olmak" kelimesini “yaratılmak” şeklide düzelterek konuya devam edelim Eğer “yaratılma” insanın kendi elinde olsaydı, aciz bir varlık olmak yerine aslanlar gibi güçlü, kuşlar gibi yükseklerde uçan bir canlı olmayı tercih edecek ve yanılacaktı Tercih ona bırakılmadığına göre insan kendi kendine var olmamış, yaratılmıştır

Bir buçuk milyonu aşkın canlı türü içinde en şerefli ve en üstün varlık olan insanın böyle en aciz ve muhtaç bir mahiyette yaratılmasındaki İlâhî hikmeti kavrayabilmek için, hayalen maziye gidelim ve kâinatın yaratılış safhalarını özet halinde şöyle bir düşünelim:

Dünya sarayının inşasına başlanıyor Buharımsı bir madde gittikçe her tarafa yayılıyor, genişliyor, yükseliyor, soğuyor, katılaşmaya yüz tutuyor

Ve melekler âlemi, işin sonunun nereye varacağını merak ederek bu garip icraatları seyre koyuluyorlar

Bu faaliyetlerin sonunda ortaya bir güneş çıkıyor Ondan kopan muhteşem bir lav parçası, güneşten belli bir mesafeye kadar uzaklaştıktan sonra yolculuğunun yönünü değiştiriyor Gitgide daha fazla uzaklaşması beklenirken, Güneşin etrafında dönmeye başlıyor Bir süre sonra o ateş parçasının büyük çoğunluğu okyanuslar, denizler, nehirler halini alıyor

O korkunç ateş parçasının muhteşem okyanuslara dönüşmesini melekler âlemi hayretle seyrediyorlar

Derken, o ateşin bir kısmı, kara haline geliyor; onda bitkiler boy gösteriyor, ormanlar teşekkül ediyor Yakıcı ateşten yanıcı ormanların çıkması da büyük bir İlâhî mucize olarak seyrediliyor

Daha sonra hayvanlar âlemi yeryüzünde boy gösteriyor Bütün hayvanlar, yüzlerine takılan bir çift göz vasıtasıyla görme mucizesiyle tanışıyorlar Güneş ışığı bütün gözlere nüfuz ediyor ve onların görmelerini sağlıyor

Ve sonunda, her şeye muhtaç bir varlık olarak, insan yaratılıyor Tâ ki, her şey onun imdadına koşsun, onun hizmetinde bulunsun Ve o seçkin varlık, her şey ile Rabbini bilsin, O’nun hikmetini, rahmetini, kudretini tanısın; her şey için O’na hamd ve şükretsin

İnsandan önce yaratılan milyonlarca tür canlıdan hiçbiri ne kendi gözlerini, ne güneşi, ne de bu iki varlık arasındaki yakın ilişkiyi bilemeden sadece yollarını görmekle, rızıklarını bulmakla yetiniyorlardı İnsan ise kendisine lütfedilen akıl sayesinde güneşi de tanıdı göz mucizesini de Bu tanıma onun için ayrı bir imtiyazdı ve onu diğer bütün canlılardan daha üstün kılacak ve arza halife yapacaktı

İşte insan bu büyük ihsan karşısında bütün ruhuyla ve kalbiyle Rabbine şükretmeye başladı

Onu şükre sevk eden sadece görme nimeti değildi Çevresindeki bütün canlılar, “Hava nedir?” “Atmosfer nedir?” bilmeden solunum yapıyorlardı Emdikleri havanın ciğerlerine gittiğinden ve kanlarını temizlediğinden gafildiler Onlar kanın da cahiliydiler, ciğerin de, havanın da İnsan ise bunların üçünü de biliyor, düşünüyor, onlardaki İlâhî ihsanı tefekkür ediyor ve şükrünü artırıyordu

Verdiğimiz bu iki örneğe daha nicelerini ekleyebiliriz İnsanoğlu, bedenindeki bütün organları, onların görevlerini ve faydalarını, ruhuna takılan bütün duyguları, hayali, hafızayı, vicdanı biliyor ve onlara sahip olmanın manevî hazzını kalbinin tâ derinliklerinde hissediyordu Ayrıca, gece ve gündüzden mevsimlere, çiçeklerden yıldızlara, atomlardan sistemlere kadar çevresini kuşatan bütün varlıkları ve hadiseleri idrak edebiliyor ve bu kabiliyet onu şükre ve hayrete sevk ediyordu

Bütün bu olup bitenlere karşı kendisine ne gibi bir görev düşüyordu? Bu sorunun cevabını her vicdan arıyor, her akıl düşünüyor ve merak ediyordu

İşte Allah’ın sadık elçileri olan peygamberlerin gönderilmesi ve hak kelamı olan kitapların indirilmesiyle bu merak izale ediliyordu Ve insanın yaratılmasındaki temel gaye, şu ayet-i kerimede açıkça ifadesini buluyordu:

“ Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet -kulluk- etsinler diye yarattım(Zâriyat Sûresi, 56)

Birçok tefsirlerde “ibadet”e “marifet” manası da veriliyor Buna göre insanların ve cinlerin birinci vazifeleri “yaratıcılarını tanımak, ona iman etmek ve onun rızası dairesinde bir ömür geçirmek” oluyor

İşte insanlar bu yaratılışları sayesinde vicdanlarının sevkiyle, iman ve ibadet ihtiyacını hissetmişler, bir peygambere kavuşamayanlar ise kendi akıllarıyla bu ihtiyaçlarını karşılama yoluna gitmişler ve bunun sonucu olarak da kendi yaptıkları putlara tapmaya başlamışlardır

İddia edildiği gibi inanma ihtiyacının tek kaynağı insanın kendi acizliğini görüp korkması ve sığınacak bir merci araması değildir

Nur Külliyatında, “fıtrat-ı beşeriyede (insanın yaratılışında) cemale karşı bir muhabbet, kemale karşı perestiş etmek ve ihsana karşı sevmek vardır(Lem’alar) buyrulur

Bütün kâinattaki cemal, kemal ve ihsan tecellilerini kendi öz varlığımızda da açıkça seyredebiliyoruz

Konunun başında güneşten ve gözden söz etmiştik Örneğimizi de yine gözden verelim

Göz çok “güzeldir”, çok “mükemmel” bir sanat eseridir ve insan için büyük bir “ihsan”dır Göz örneğini diğer organlarımıza ve ruh dünyamıza taşıdığımızda insan varlığının “cemal, kemal ve ihsan” tecellileriyle adeta kaynaştığını görürüz

İşte ibadetin gerçek kaynağı, sanıldığı gibi sadece korku değil, insanın kendi varlığındaki bütün bu rabbanî icraatlara vakıf olması, onları tefekkür etmesi ve ruhunun derinliklerinde şükür ihtiyacı duymasıdır

Korkunun da bu vadide ayrı bir yeri vardır, ama her şey ona bina edilemez

İnsanın korktuğu en büyük hadise ölümdür Bütün canlı türleri içinde hayat yolculuğunun ölümle sonuçlanacağını bilen sadece insandır Bu bilgi ve bu korku, insanın ölüm ötesi bir hayata aday olduğunun ayrı bir delilidir Ve korku hissi, insanın o ebedî âleme hazırlanmasını sağlayan büyük bir sermayedir

Bu âlemde cemal ve celal tecellileri, gece ve gündüz gibi yan yana ve iç içedirler

“Cemale muhabbet, celalden havf etmek (korkmak)” büyük bir hakikattir Yani, güzelliklere sevgi beslenecek, azamet ve kudret tecellilerinden ise korkulacaktır Bu korku, Allah’a isyandan uzak yaşamanın ve ebedî saadete ermenin çok önemli bir esasıdır

Bilindiği gibi insanın birinci görevi imandır; onu salih amel ve takva takip eder Allah’a inanan kişi O’nun emirleri dairesinde hareket etmekle yani salih amel işlemekle cennete yöneldiği gibi, takva ile yani günahlardan sakınmakla da cehennemden uzaklaşır

Korku hissi bunun için verilmiştir ve böyle değerlendirilmesi gerekir

Bunun dışındaki mülahazalar insanın sönük aklının mahsulü ve işlediği günahların hesabını verme korkusundan kaynaklanan bir teselli arayışıdır

İnanmak ihtiyacı doğuştan mıdır, konusunda bilgi için tıklayınız



Alaaddin Başar (ProfDr)

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.