Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
anka, efsanesi, zümrüdü

Zümrüd-Ü Anka Efsanesi

Eski 07-26-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Zümrüd-Ü Anka Efsanesi



Binlerce kuş hep birden Mezopotamya ovalarında kızıl kanatlarını çırparak, coşkun bir nehrin akıntısı gibi arkalarında kurşunî bulutlarıyla süzülüp gittiler Kurşun rengi toz bulutunun binlerce çeşit, binlerce renk, binlerce ötüşlü meltem kanatlı kuşları; nazlı gelinler gibi süzülüp, bin renk çiçeğin, bin renk kokusuyla bezeli ovaların on bin yıllık ağaçlarının yorgun dallarına konarak, dağlarda dolaşan bir ozanın büyülü kavalına kulak kabarttılar Ozana büyülü sesli bir kuş eşlik ediyordu Kuşun büyülü ötüşü ozanın kavalını tanrının kutsal ışığına dönüştürdü Kuşun sesini ancak kalbi temiz olanlar, yüreği iyilikle dolu yanık sesli ozanlar duyabilirdi O ozanlardan biri ve hiç kuşkusuz en önde geleni de Mezopotamya'nın yakıcı güneşi altında kavruklaşmış teni, sırma bıyıkları, ceren gözleriyle Mir Mehmet'ti

Mir Mehmet, binlerce kuşun arasında sesi yüreğini paralayan bu büyülü kuşu aramaya başladı O, sese yaklaştıkça, ses ondan uzaklaştı Ses ondan uzaklaştıkça Mir Mehmet ona koştu Ses onu günlerce peşinden sürükledi, durdu Mir Mehmet günlerce haftalarca aylarca yol alıp, dağlar, tepeler, ovalar göller aştı ancak bir türlü sese ulaşamadı Büyülü sesin sahibi kuş, ozanı ısrarla çağırıyor, ardı sıra avare aşıklar gibi sürüklüyordu Mir Mehmet gittiği her yerde sesin sahibi kuşu arıyor, gördüğü herkese onu soruyordu İnsanlar da ona bu kuşa asla ulaşamayacağını, böyle bir kuşun hiç var olmadığını, onu aramayı bırakması gerektiğini söylüyorlardı Ama kuşu bulursa da ölümsüzlüğe ulaşacağını ekliyorlardı

Mir Mehmet kuşu aramayı ısrarla sürdürdü Önce Amanoslar'a gitti, çıkmadığı tepe, geçmediği dere kalmayana kadar aramaya devam etti



Oradaki bataklıklarda Flamingolar'ı gördü Önce büyülü kuşa benzetti onları ama çok geçmeden aradığı kuşun bunlar olmadığını anladı ve umutsuzca memleketine dönmeye karar verdi Aylardır görmediği babasını konaklarının önünde kendisini beklerken buldu Sıkıca sarıldı babası Mehmet'e

Babası oğlunun onuruna günlerce süren şölenler yaptırdı Daha sonra baba oğul dertleşmeye koyuldular Babası ona aradığı kuşu görüp görmediğini sordu Mehmet derin bir üzüntüyle görmediğini ancak onu yine arayacağını ve mutlaka bulacağını söyledi Babası da şöyle dedi oğluna: "Oğlum, eski ozanların her biri bahsetmiş bu kuştan ancak sesini duyan olmuşsa da şimdiye kadar kimse görememiş O kuşu aramaktan vazgeç artık"

Mehmet babasının nasihatlarına şöyle karşılık verdi;

"Kuş beni çağrıyor baba, vazgeçmem onu aramaktan"

Mir Mehmet bir müddet sonra tekrar düştü yollara, büyülü sesin sahibi kuşu bulmaya çıktı Önce Yezidiler'in kutsal topraklarına düşürdü yolunu, Laleş'e vardı Çok iyi ağırladılar ozanı Mir Mehmet, Mezopotamya'nın bu kara bahtlı halkını uzaktan duymuş ve haklarında çok şey öğrenmişti Onların mutlaka kuşun yerini bileceklerini düşünüyordu Ne de olsa onlar da bir kuşa vermişlerdi gönüllerini, avuçlarını açmış kutsamışlardı Melek-î Tavus'u Ancak maalesef Mezopotamya'nın bu cefakar insanları da ona yardımcı olamamışlardı Bu kez yüzünü batıya çevirmişti Binlerce hurmalığın şıra kokusuna kestiği bir coğrafyayı taramaya başladı Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı


Artık Mir Mehmet'i bir yorgunluk sardı Bitkinlikten iki büklüm olup düştü durduğu yerde

Bir süre sonra üzerinden binlerce rengin bir araya geldiği dev bir gölge belirdi Gölgeyle birlikte yine o kutsal kuşun sesini duydu ve hızla gölgenin sesinin ardından koşmaya başladı Gölge hızlandı, ozan da hızlandı Ses uzaklaştıkça ozan ardından koşmaya başladı Ancak Mehmet'in yorgun bedeni dayanamadı ve yere yığıldı Kendinden geçen Mehmet'i saatler sonra bir çoban su vererek uyandırdı Çoban; "Sen de mi o kuşu arıyorsun?" diye sordu "Evet" dedi Mehmet ve sordu; "Uçan dev gölgeli kuş o muydu?" Çoban; "Bilmiyorum, emin değilim" diye cevap verdi

Mir Mehmet tekrar yola koyuldu, ormanlar aştı Günler sonra Koçerlerin yaşadığı ovalara vardı Kıl çadırlarda ağırladılar ozanı Konuksever Koçerler günlerce onu konuk edip güçlendirdiler

Günler sonra bin renkli, bin kulaç kanatlarından daireler çizerek yeryüzüne inen kuş sürüsünü yine gördü ozan Kuşlar Mezopotamya ovalarında nazlı nazlı süzülüyorlardı

Ozan yine o büyülü kuşun ardına düştü Ve sonunda nihayet arzusuna kavuştu Heyecanla bağırdı; "İşte orda, vallahi de, billahi de o kuş işte, bin ötüşlü kuş işte" dedi

Koçerler hep bir ağızdan karşılık verdiler ona; "Hayır o değil, biz ötüşünü duymuyoruz Duysaydık cenneti yaşar, ölümsüzlüğü tadardık


Mehmet ısrarla kuşun ardından gitti, yine dereler tepeler aştı, yollar katetti, ama yine kaybetti kuşun izini

Mir Mehmet, Torosları, Amanoslar'ı, Çukurova'yı dolaşmış, Dicle ve Fırat'ı aşmış Cudi, Zagros, Sincar, Abdülaziz dağlarında gezmediği yer bırakmamıştı Bir türlü kararından vazgeçmiyor, yine dağlar tepeler aşıyordu Gittiği her yerde Mezopotamya'nın kaval sesi kadar yanık sesli ozanları ile karşılaştı Ozanların yanık ezgileri yüreğine cesaret, bedenine güç verdi ve kararlığını sürdürmesine yardımcı oldu

Mehmet, günler sonra ulaştığı köyde dinlendikten sonra o kutsal ötüşlü kuş için yaktığı türküleri okumaya başladı Yanına nur yüzlü yaşlı bir ozan geldi "Sen Mir Mehmet'sin" dedi ve durdu yanı başında Mehmet'in Mehmet şaşırmış halde ihtiyara baktı ve cevap verdi; "Evet benim" dedi

Yaşlı ozan, Mehmet'in yanına oturarak konuşmasına devam etti, "Senin aradığın kuşu biliyorum O kuş Zümrüd-ü Anka'dır" Mehmet heyecanla kulağını ve gözünü yaşlı ozana verdi "O bütün kuşların hükümdarıdır O'nun yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindedir Oraya varmak için yedi dipsiz vadi aşman gerekir Ona ulaşmak isteyen kuşlar beş vadi aşamadan telef oluyorlar O, sadece bir insan oğluna bakıp dost olmuş, o da kendi eliyle büyüttüğü Rüstem'in babası Zal'dır" Mehmet, yaşlı ozanın anlattıklarından çok etkilenmişti O günden sonra güzel sesli Zümrüd-ü Anka için türküler okudu ve Hz Süleyman gibi bütün kuş dillerini öğrendi O, artık kuşların Miri'ydi Ozan Mir Mehmet'ti

Alıntı Yaparak Cevapla

Zümrüd-Ü Anka Efsanesi

Eski 07-26-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Zümrüd-Ü Anka Efsanesi



Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg ( Zümrüd-ü Anka ya da batıda bilinen adıyla Phoenix ), Bilgi Ağacı'nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş Bu kuşun özelliği gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesiymiş


Kuşlar Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg'u bekler dururlarmış Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler

Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş Simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg'un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler


Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş Oraya varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş, hepsi birbirinden çetin yedi vadi İstek, aşk, marifet, istisna, tevhid, hayret ve yokluk vadileri


Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler Yorulanlar ve düşenler olmuş


"Aşk denizi"nden geçmişler önce" "Ayrılık vadisi"nden uçmuşlar" "Hırs ovası"nı aşıp, "kıskançlık gölü"ne sapmışlar Kuşların kimi "Aşk denizi"ne dalmış, kimi "Ayrılık vadisi"nde kopmuş sürüden Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle


Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp;

Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış);

Kartal, yükseklerdeki krallığını bırakamamış;

Baykuş yıkıntılarını özlemiş;

Balıkçıl kuşu bataklığını


Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "yokoluş"ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış


Sonunda sırrı, sözcükler çözmüş: Farsça "si", "otuz" demektir murg" ise "kuş"

Simurg'un yuvasını bulunca ögrenmişler ki; "Simurg - otuz kuş" demekmişOnların hepsi Simurg'muş Her biri de Simurg'muş 30 kuş, anlar ki, aradıkları sultan, kendileridir ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur


Simurg Anka'yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yokoluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır


Feridüddin-i Attar

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.