Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
anlamları, atasözleri, osmanlı

Osmanlı Atasözleri Ve Anlamları

Eski 07-25-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Atasözleri Ve Anlamları




Osmanlı Atasözleri - Osmanlı Deyimleri - Osmanlı Deyişler - Osmanlı Sözleri Anlamları


Dilimizin, millî kültürümüzün temel taşları sayılan atasözleri ve deyimler, halkın dilinde yaşadığı gibi ilk yazılı edebiyat ürünümüz olan Orhun Yazıtları’ndan itibâren edebî metinleri de süslemiş, gelişerek, zenginleşerek günümüze kadar ulaşmıştır

Eğitici, öğretici, yol gösterici özellikleriyle insanın her zaman muhtâç olduğu bu nasihat dolu öz söyleyişler halk tarafından o kadar çok benimsenmiştir ki onların duygularına tercümân olan, gerek halk ve gerekse dîvân şâirlerinin şiirlerine, mısralar, beyitler hâlinde yansımıştır Biz bu yazımızda Osmanlı döneminde yaşayan ve birçoğu bugün kullanılmayan yüzlerce atasözü ve deyimden sadece 20’sinin(1 Atasözü, 19 Deyim) Dîvân Şiiri’ndeki örnekleri üzerinde duracağız
Tarafımızdan incelemesi yapılan 1839-1908 yılları arasında yaşamış Edirneli Ahmed Bâdî’nin “Armağan ” adlı mensur, manzum atasözleri ve deyimler kitabının girişinde Osmanlı Dönemi’nde yazılmış ya da derlenmiş atasözleri ve deyimleri ihtivâ eden eserler hakkında geniş bilgi verilmiştir Örneklere geçmeden önce muhtevânın bilinmesi açısından bu eserleri kısaca tanıtmayı uygun gördük

1 Pend-nâme-i Güvâhî : XV YYşâirlerinden Güvâhî’nin Attâr’ın Pend-nâmesini örnek alarak yazdığı bu eserde atasözleri ve deyimleri ihtivâ eden kendisine ait 450 beyit bulunmaktadır Eser Mehmet Hengirmen tarafından neşredilmiştir

2 Manzûm ve Musavver Durûb-ı Emsâl : XVI YY’ a ait müellifi bilinmeyen bu eserde 267 atasözü ve deyimle bu atasözü ve deyimleri ihtivâ eden müellife ait 289 beyit bulunmaktadır 29 minyatürün yer aldığı bu eser, Günay Kut tarafından incelenerek yayınlanmıştır

3 Manzûme-i Durûb-ı Emsâl : XVII YY şâirlerinden Edirneli Hıfzî, bu eserinde sade söyleyişli atasözü ve deyimlerin, zurefâ meclislerinde rağbet bulması için, süslenmesi ve manzum olarak söylenmesi gerektiğini ileri sürerek ilgili atasözü ve deyimi vermeden ve mahlas da belirtmeden değişik dîvân şâirlerine ait 616 atasözü ve deyim ihtivâ eden süslü mısraları biraraya toplamıştırBu mısraların muhtemelen bir kısmı da kendisine ait olmalıdır

4 Darb-ı Meseller ve Uygun Beyitler : XIX YY a ait bir mecmuanın 50-100 sayfaları arasında, müstensihi belli olmayan 490 atasözü ve deyim ve her biri için değişik dîvân şâirlerinden seçilmiş aynı muhtevâda yine 490 beyit bulunmaktadır

5 Durûb-ı Emsâl-i Osmâniyye : Şinâsî’nin tesbit ettiği 2500 atasözü ve deyim ve bunların bir kısmını karşılayan değişik dîvân şâirlerinden aldığı beyitleri ihtivâ eden bu esere, şâirin ölümünden sonra Ebu’z-Ziyâ Tevfik tarafından ilâveler yapılarak atasözü ve deyimler biri mükerrer 4004’e , örnek beyitler de 1003’e yükseltilmiştir Ayrıca eserde Arapça, Farsça ve Fransızca atasözü ve deyimler bulunmaktadır Eser tarafımızdan incelenmektedir

6 Durûb-ı Emsâl : Ali Emîrî’nin yarım bırakılmış müsvedde 3 defter hâlindeki adsız olan bu eseri muhtevâsı itibârıyla bu adla tanınmıştır Eserde 2300 atasözü ve deyimle bunları ihtivâ eden 2110 beyit bulunmaktadır

7 Armağan : Kronolojik sırayla bu sahada derlenen son Osmanlı eseri ise Edirneli Ahmed Bâdî’nin 5675 atasözü ve deyimle bu atasözü ve deyimleri ihtivâ eden 5106 beytin yer aldığı zengin muhtevalı Armağan adlı eseridir
Mensur, manzum atasözleri ve deyimleri ihtivâ eden bu eserlerin dışında günümüzde sadece mensur atasözleri ve deyimleri ihtivâ eden bir çok eser derlenmiştir Bu çalışmaların bir listesi Ömer Asım Aksoy’un “Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü ” adlı iki cildlik büyük eserinin kaynakça bölümünde verilmiştir Ayrıca manzum atasözleri ve deyimlerle ilgili tarafımızdan da üç makale yayınlanmıştır Günümüzde ise manzum atasözleri ve deyimleri ihtivâ eden sadece iki derleme eser bulunmaktadır Bunlar:

1 Edebiyatımızda Atasözleri : Dehri Dilçin’in bu eserinin bir bölümünde çoğunluğu Dîvân Edebiyatı şâirlerine ait atasözü ve deyim ihtivâ eden 833 beyit bulunmaktadır Bu beyitleri karşılayan ilgili atasözleri ve deyimler belirtilmemişse de bir başlangıç olması bakımından önemlidir
2 XIII Yüzyıldan Günümüze Kadar Şiirde ve Halk Dilinde Atasözü ve Deyimler : E Kemal Eyüboğlu’nun bu iki ciltlik derlemesinde 20000’i aşkın atasözü ve deyim ve bu atasözü ve deyimleri ihtivâ eden 10000’i aşkın başlangıçtan günümüze kadar yazılmış şiir örnekleri bulunmaktadır
Ayrıca bugüne kadar incelemesi yapılan dîvânlarda belli sayıda atasözü ve deyim ihtivâ eden beyitler tesbit edilmiştir Bu tür dîvân çalışmaları çoğaldıkça manzum atasözü ve deyimlerin muhtevâsı da artacaktır Bu bilgilerin ışığında şimdi Armağan esas olmak üzere tanıtmaya çalıştığımız bu eserlerden tespit ettiğimiz 1 atasözü ve 19 deyimin Dîvân şiirine nasıl yansıdığını görelim:


1 Ağzı sulanmak: Heveslenmek, hayran kalmak anlamları taşır Şâiri belli olmayan bir beyitte, bülbülün tatlı tatlı ötüşüne çiçeklerin ağzı sulanır
Bülbülün şevkine ağzı sulanır ezhârın
Gonca mestûrelik eylerse de istignâdır

Sakız Adası’nın güzelliğine doyamayan Sünbülzâde Vehbî’nin bu güzellikler karşısında ağzı sulanır

Âh kim ağzım sulandı seyr ederken Sâkızı
Bûse va`diyle şeker çiğnerdi bir tersâ kızı

Sevgilinin dudaklarının güzelliğini tasvîre kalksa Nâbî’nin kaleminin ağzı sulanır

Gird-i lebde hat-ı nev-hîzini tahrîr etsem
Hâmenin lezzet-i tahrîrden ağzı sulanır

Necâtî’ye göre kadeh sevgilinin kırmızı dudağını öpmeye kalkışsa sürâhînin ağzı sulanır

Devr eyleyip öperken la`l-i lebini sâgar
Mecliste surâhînin ağzını sulandırdı

Hasan Ziyâ’î sevgilinin dudağını öylesine güzel tasvîr eder ki zevk ehlinin uzaktan ağzı sulanır

Vasf-ı lebin Ziyâ´î ne şîrîn edâ eder
Zevk ehlinin dehânın ıraktan sulandırır

2 Âteş ile pamuğun oyunu olmaz: Bu atasözünde, küçük bir alevin pamuğu hemen tutuşturacağı düşünülerek ateşle pamuğun yanyana gelmesi tehlikeli bir oyun olarak nitelendirilir ki kastedilen aşıkla maşuktur
Yedikuleli Azîzî, sevgilisini bağrına basmak isterken sevgilisi ateş ile pamuğun oyunu olamayacağını hatırlatır

Dedim gel sîneme dedi o dil-dâr
Od ile penbenin ne oyunu var

Yahyâ Beğ sevgilisinden uzak kalışına, ateş ile pamuğun oyunu olamayacağını söyleyerek teselli bulur

N’ola andan ırak isem her bâr
Od ile penbenin ne oyunu var

Vâsıf sevgilisine, içinin yangınlığından sakınıp kendisine yaklaşmamasını söylerken yine ateşin pamukla oyunu olamayacağını hatırlatır

Elhazer sûz-ı derûnumdan amân yaklaşma
Âteşin penbe ile olmaz oyunu zîrâ

Hayâlî ise pamukla ateşin oyunu olmayacağını bildiğini fakat yine de semender misâli gülün ateş içinde bülbülü sakladığını söyler

Penbe ile âteşin gerçi ki yoktur oyunu
Od içinde bülbülü saklar semender-var gül

3 Ayağı yere basmamak: Sevincinden ayağı yerden kesilip adeta uçarcasına gitmek anlamındadır Necâtî’ye göre sevgilinin zülfünde idam edilen âşığın sevincinden ayağı yere basmaz Canını başını döne döne, zevkle sevgilisine verir

Ayağı yer mi basar zülfüne ber-dâr olanın
Zevk ü şevk ile verir cân u seri döne döne





Râgıb Paşa muhtesibin meyhâneyi basıp ıslah etmesiyle şarab düşkünü rindlerin sevincinden uçarak ayaklarını yere basmadıklarını söyler

Basalı mey-kedeyi muhtesib ıslâh etmiş
Ayağı yer mi basar rind-i şarâb-âşâmın

İrfân Paşa, pâdişâhın süvâri sınıfına yaptığı iltifâttan süvârilerin çok sevinerek ayaklarının yere basmadığını söyler

Ayağı basmaz oldu yerlere sınf-ı süvârînin
Bu yüzdendir edince şâh-ı `âlem kadrini a`lâ

4 Ayağını çeker bulunmamak: Kişinin herhangi bir konuda kendisiyle yarışacak onu aşacak bir başkasının bulunmadığını söylemesi, eline kimsenin su dökemeyeceğini ileri sürmesidir

Vecdî, belâ meclisinde aşk ehline baş olup gam şarabını öylesine kana kana içmektedir ki bu konuda ayağını çeker bir başkası daha düşünülemez

Bezm-i belâda Vecdî içmekte gam şarâbın
Baş oldun ehl-i `aşka ayağını çeker yok

Hayâlî Beğ, bir kadeh bâde ile sohbet ehlinin aklını başından ***üren sâkînin ayağını
çeker bulunmadığını dile getirir

Bir kadeh bâdeyle `aklın aldı sohbet ehlinin
Sâkî-i gül-çehrenin bulunmaz ayağın çeker

5 Ayak seyrine çıkmak: Hem gezip dolaşmak âmiyâne söyleyişle volta atmak hem de tevriyeli olarak kadeh dolaştırmak, içki içmek anlamlarındadır Bu deyimle ilgili Rahmetli Hocamız Mehmet Çavuşoğlu’nun “Dîvânlar Arasında ” adlı eserinde iki yazısı bulunmaktadır Biz örneklerimizi Çavuşoğlu’nun tesbit ettiği üç beytin dışında bulduklarımızdan vereceğiz

Tîğî Beğ, zevk erbâbıyla zevk ü sefâ sürmekte sevgilisiyle de Vefâ’da ayak seyrine çıkmaktadır

Hem-reh-i erbâb-ı zevk olduk safâya uğradık
Yâr ile ettik ayak seyrin Vefâ`ya uğradık

Budinli Hısâlî, servi boylu sevgililerin salına salına gezişine gıbta ile bakarken sevgilisinin elini tutarak ayak seyrine çıkmayı hayâl eder

Hısâlî el ele olup sehî-kadler salındılar
Ayak seyrin ederdik biz de olsa dest-i yâr elde

Sâbit, sevgilisinin ayağı yaralandığından ayak seyrine çıkamayışlarının üzüntüsüyle kendi ayağına balta vurulduğunu söyler

Zahm urup pâyına çıkmadı ayak seyrine yâr
‘Âşıkın ayağına balta uruldu tekrâr


6 Bir sakız çiğnemek: Daha çok vuslat sözü verip de sözlerinde durmayan Sakız Adası dilberlerinin örneklendiği sözünden cayma, eveleme geveleme karşılığında kullanılır

Nedim, öpücük vadeden dilberin sözünde durmayışı karşısında sitemle, bu kaçıncı sakız çiğneme der


Germ olup oğlun bize bir bûse ikrâr eylemiş
Dün kızın da çiğnedi ey pîr-i mey ol sakızı

Lutfullah Âkif, Sakız’da sakız gülüne benzeyen bir kızın bûse va’diyle sakız çiğnediğini söyler


Vâde-i bûse edip geçti dehânında sakız
Bir sakız çiğnedi Sakızdaki sakız gülü kız


7 Çanına ot tıkmak: Hristiyanlarla olan mücâdelede galebe çalmak , çanlarını susturup çalmaz hale getirmek anlamındadır Hasmından intikam almak karşılığında kullanılır

Kubûrîzâde Hevâyî şiirdeki kabiliyetinin cihânı tuttuğunu, bu gidişle düşmanların çanlarına ot tıkılıp seslerinin kesileceğini söyler


Sühanın cihânı tuttu bu revişle sen Hevâyî
Çanını `adûların hep dolu has giyâh edersin

İzzet Monla Hurşîd Ahmed Paşa’ya yazdığı bir mersiyede Paşa’nın kahramanlığını överken, binlerce kiliseyi yıkıp çanlarına ot tıktığını, kılıcını da düşmanların boynuna haç şeklinde sapladığını söyler

Niçe bin deyri yıkıp çanlarına ot tıktı
Seyfini etti çelîpâ `unuk-ı a`dâya

8 Dâğ üstü bâğ olmak: Dağlık taşlık yerlerin güllük gülistanlık hale getirilmesidir Bir sıkıntıdan kurtulup mutluluğa ulaşıldığı zaman söylenir Ayrıca Tahir Olgun’un mütalaasıyla göğüste açılmış yaranın kanlı hâliyle çiçek açmış bâğ ve bahçe manzarası göstermesidir A Talat Onay’a göre kollara dâğ vurmak sûretiyle açılan yaraya sarılan sargıya da bağ denildiği için yara üzerindeki sargı yerine “dâğ üstü bâğ” kullanılır
Necâtî, sînesindeki yarayı, sevgilisinin kendisine merhametle yaklaşıp sarmasıyla bütün dertlerini unutacağını, bunun kendisi için dâğ üstü bâğ olacağını söyler


Sînemin dâğın görüp rahm eylese sarılsa yâr
Bunca derdim var iken dağ üstü bana bâğ olur


Pertev Paşa yârin çiçekli şalını bağlamasını ister Onu bu kıyafetiyle seyr edenler varsın dâğ üstü bâğ oldu desinler der

Bağlasın pehlû-yı nâz üzre çiçekli şâlını
Seyreden varsın desin bu hâlete dağ üstü bâğ

Fâzıl, sevgilisi uğruna ızdırab çekmeye razıdır Tek dostlarım sağ olsunlar ben yine yaralarımın üstüne bağ bağlarım der

Bize dağ üstü yine bâğ olsun
Tek benim dostlarım sağ olsun


9 Hükm-i Karakûşî(davranmak): Kanuna, nizama dayanmayan, hakka hukuka uymayan, kişilerin kendi anlayışlarına göre verdikleri kararlar için kullanılır Ahmet Talat Onay , Karakuş ünvanlı birinin Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin kölesi olduğunu ve getirildiği yetkili makamda, ümmî olduğundan dolayı kararlarını kitaba, nizama uymadan verdiğini ve bundan kinaye olduğunu söyler Ahmet Bâdî, Kazasker Arapzâdeyi hicvederek, fetvalarının kanuna, nizama uymadığını, bu haliyle seccadeyi cehenneme serdiğini, batıl kararlarla zavallıların canını yaktığından cehennem ateşinde kestane kebabı olacağını söyler

Edip hükm-i Karakuşî kazaskerlikte fetvâda
Anınçün tâ cehennem mesnedinde yaptı seccâde

Eğerçi yaktı cânın bî-kesânın hükm-i bâtılla
Kebâb kestâne oldu nâr-ı dûzahda `Arab-zâde

10 Kanına aş yermek: Hâmileler aş ermeleri sırasında büyük bir iştahla gönülleri neyi çekiyorsa onu yemek isterler Kanına susamak, intikam almak anlamlarında kullanılır
Bâkî, sevgilisinin dudaklarıyla canına aş yerdiğini, hamilelere benzeyen ağzı, bu hale imrenirse imdadına kimsenin yetişemeyeceğini düşünür


Ol lebler ile aş yerir belki kanıma
İmrenmesin dehânı meded iki cânlıdır


Necâtî, dünyanın binlerce olaya hamile olduğunu , gaflete düşenlerin kanına aş yereceğini söyler

Bin hâdis ile hâmiledir rûzigâr-ı dehr
Zinhâr gâfil olma ki kanına aş yerir



11 Kömür çiğner deli olmak: Delilerin kömürü bile çiğneyeceği düşünülerek karşısındakini hiçbir şeyden anlamaz sananlara karşı söylenir
Firûzî, kahveyi çırağa kavurtan esnâfa, kendin kavur, çırak yakar , bizi anlamaz bilmez kömür çiğner deli mi zannediyorsun der

Sen kavur kahveyi oğlan yakar ey kahve-fürûş
Bizi dîvâne mi sandın ki kömür çiğnemeyiz

Hasan Ziyâ’î, cehennem ateşinin şiddetini anlamadığını zanneden zahide sitemle “sen bizi kömür çiğner deli mi zannediyorsun? Cehennemin bütünüyle ateş olduğunu biliyoruz” der

Zâhidâ sen de kömür çiğner deli sanma beni
Bilirin küllî cehennem ahgerîdir ahgerî

12 Ocağına su koymak: Ocağını söndürmek, evini barkını yıkmak anlamında kullanılır
Mesîhî bir beytinde, gazellerinin akıcılığıyla bütün şâirlerin ocağına su koyduğunu söyler

Beyti ocağına su koyan cümle şâ`irin
Cânâ Mesîhî’nin gazel-i âb-dârıdır
Bir başka beytinde de gözyaşlarına seslenerek sînesinde yanan aşk ateşini herkese duyurup ocağına su koymaması için yalvarır


Fâş eyleyüben sînedeki âteş-i `aşkı
Ey eşk Mesîhî’nin ocağına su koyma

13 Boynuna tuz torbası takmak: Evlenip aile sorumluluğunu yüklenmek anlamında kullanılır Bu öyle bir sorumluluk ki Fatih Sultan Mehmed’i bile acılara gark eder Bir beytinde evlenmeyi düşününce nice acılara dûçâr oldum Boynuma tuz torbası takıldı, elaleme rezil rüsva oldum der

Tezevvüc kasdın ettim ey dirîğâ telh-kâm oldum
Takıldı boynuma tuz torbası rüsvâ-yı `âm oldum

Kubûrîzâde Hevâyî evlenip tuz torbasını boynuna takmağa çoktan razıdır fakat bulunduğu yerlerde gönlünce hanım bulamamaktan şikayetçidir

Evlenip çoktan takardım boynuma tuz torbasın
Neyleyim gönlümce bu yerlerde hatun kalmamış

14 Oyunun sakalı bitmek: Sakalı biten dilber nasıl güzelliğini kaybettiği için makbul sayılmazsa iyi sonuçlanmayan bir iş de sevilmez ve acaba bu işin içinde bir oyun mu var diye düşünülür ve oyunun sakalı bitti denir Ca’fer Çelebî, sözünü kimseden esirgemeyen bir tabiata sahiptir Devrin önde gelen kişilerini hicivleriyle rahatsız etmiş, şimşekleri üzerine çekerek kadılıktan azl edilmiştir Yazdığı bir kıtanın son beytinde fazilet sahibi ilim adamlarına değer verilmediğinden şikayetle, faziletin marifetin sakalı bittiğini bundan böyle, sanat sahibi olmak gerektiğini söyler



Sakalı bittti fazl u ma’rifetin
Kendimi ehl-i san’at eyleyeyin

Şâiri bilinmeyen bir rübâîde de bu deyim şöyle dile getirilir: Dilberin ayva tüyleri çıkınca yüzündeki güzellik kaybolmuş, neşesi, güzelliği sona ermiştir Onu bu haliyle gören herkes güzellik oyununun sakalı bitti der

Hatt geldi melâhatin zamânı gitti
Encâmına lu’b-ı hüsn ü behçet yetti
Herkes der o şûhu hatt-ber-âver görüp
Bâzîçe-i hüsnün sakalı bitti

15 Özr-i leng etmek: Bir davet veya iş karşısında mazeret beyan etmek, bahane uydurmak anlamlarında kullanılır
Bâkî bir beytinde, sevgilinin Tatar gamzesi, Timur’u cenge çağırsa topallığını büyük mazeret olarak gösterip meydandan kaçardı der

Hezârân `özr-i leng eyler kaçar meydâna gelmezdi
Eğer Tâtâr-gamzen da`vet etse cenge Tîmûr’ı

Fevrî bir kasidesinde bana at katır mı ikrâm edildi ki topallık numarasıyla işten kaçıp ihmal edeyim der

Bana teklîfin at kâtır mı durur
Ki kılam `özr-i leng edip ihmâl

16 Sikkeyi mermere kazmak: Sikke, damga anlamında düşünülürse damgasını, imzasını çok dayanıklı ve sağlam olan mermere nakş etmek, işini çok sağlam tutmak, temeli sağlam atmak anlamlarını karşılar
Fevrî, nasihat dolu bir kıtasında, çocuğu öğrendiğini kolay ezberlemesi için hocaya küçük yaşta vermek gerektiğini, çocuk yaşta öğrenilen bilgilerin mermere kazılmış sikkeye benzediğini söyler

Tıfl iken ver mu`allime veledin
Bildiği tâ ki kala ezberde
`İlm zîrâ sağîr iken olıcak
Sikkedir kim kazıldı mermerde

Sâmî, âhının taş yürekli sevgilisini etkileyerek, sevgilisinin sadakat imzasını mermere kazdırmayı başardığı için kendisine yüzlerce âferin verir

Âhım tamâm o seng-dile eyledi eser
Sad âferîn ki sikkesini kazdı mermere

17 Solağına davul çalmak: Maharetli olan, kullanılan güçlü olan sağ eldir Sol el az kullanıldığından pek makbul sayılmamıştır Deyim olarak yanlış iş yapanlar için kullanılır
Levnî, yol yordam bilmeyen cahilin durup dinlenmeden solağına davul çaldığını söyler

Usulü ma’nâyı bilmeyen echel
Solağına davul çalar demişler

18 Başını hırkaya çekmek: Tarikat ehli kişilerin, zâhidlerin her türlü günahtan kendilerini korumak için hırkalarını başlarına çekmeleridir Gerçekler karşısında devekuşu gibi başını kuma sokmak anlamını taşır “Dîvânlar Arasında” adlı eserinde Mehmet Çavuşoğlu ve Ali Emre Özyıldırım bir makalesinde “kaba etmek” deyimini açıklarken bu deyime de temas etmişlerdir Biz bu makalelerde yer almayan başka örnekler vereceğiz
Sâbit, goncanın hırkayı başına çekip zahid görünümüne girerek dünya malı sayılan kırmızı altınları güle teslim ettiğini söyler

Kîsesiyle zer-i sürhu güle teslîm etmiş
Başını hırkaya çekmiş mütezâhid gonca

Nâbî, derviş olup başını hırkaya çektiğini bundan böyle feleğin, devlet hümasının gölgesini başına çalmasını söyler

Ben ki ceyb-i hırkaya çektim başım şimden girü
Başına çalsın felek zıll-ı hümâ-yı devleti

19 Kösteği kırmak: İpi kırmak, görevden kaçmak, tüymek anlamlarında kullanılır Şâiri bilinmeyen bir beyitte dokumacı çırağıyla sohbeti ilerleten aşığın kötü niyeti çırak tarafından anlaşılınca, kösteği ustaca kırdığı dile getirilmektedir

Bir civân-ı mûy-tâb ile ederken kîl ü kâl
Duydu pâ-bend olduğum san`atla kırdı kösteği

20 Külahını göğe atmak: Sevindirici bir haber karşısında kişinin serpûş ya da kalpağını göğe fırlatması adeti çok eskilere dayanmaktadır Mutluluk ifade etmek için kullanılır
Tâcizâde Ca’fer Çelebî “nergis” redifli kasidesinin bir beytinde, nergisin kendisini nergis redifiyle övdüğünü işitse sevincinden külahını göğe atacağını söyler

İşidip kendini medhinde redîf ettiğimi
Külehini sevinip göklere atar nergis

Mesîhî de bir beytinde gökyüzünde görünen ay değildir, sevincimden göğe fırlattığım külahımdır der

Ey Mesîhî meh değildir âsumânda görünen
Şâdlıkdan göğe attığım külâhımdır benim

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.