Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
beltea, bin, ebi, efendimizin, elçilerinden, hatîb, peygamber

Peygamber Efendimizin Elçilerinden: Hatîb Bin Ebî Beltea

Eski 07-17-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Peygamber Efendimizin Elçilerinden: Hatîb Bin Ebî Beltea



Hazret-i Hâtib, genç yaşında Yemen’den Mekke-i Mükerreme’ye gelmiştir Buraya yerleşen Hazret-i Hâtib, burada evlenmiş ve birçok çocuğu olmuştur

Hâtib bin Ebî Beltea, Müslüman olmadan önce, şâirliği ile meşhurdu İyi bir süvâri idi Hicretten önce Müslüman olmakla şereflenmiş olup, bunun kesin tarihi bilinmemektedir Mekkeli Müslümanlarla birlikte, Peygamber efendimizin hicretinden önce Medîne’ye hicret etmiştir

Îmânı kuvvetli, teslimiyeti tamdı
Medîne’de bir süre Ensardan Münzir bin Muhammed’in evinde misâfir kalmıştır Resûlullah efendimiz, onu Ensardan Hâlid bin Râhile ile kardeş yapmıştı

Hâtib bin Ebî Beltea hazretlerinin, îmani kuvvetli ve Resûlullaha olan sevgisi ve teslimiyeti tamdı Bedir, Uhud, Hendek harblerinde ve Bîat-ı Rıdvân ve Hudeybiye’de bulundu

Bedir savaşı, Müslümanlar ile müşrikler arasında yapılan ilk harptı Bu harbe katılan Eshâb-ı kirâmın gösterdikleri cesâret, sabır, fedakârlık ve Resûlullaha olan bağlılıklarından dolayı, Allahü teâlâ, Bedir harbine katılan 313 Sahâbînin, Cennette kavuşacakları nîmetleri haber vermiştir Hâtib bin Ebî Beltea hazretleri de bu müjdeye kavuşanlardandır

Peygamber efendimiz, 1400 kadar Eshâbı ile hac niyetiyle Medîne’den yola çıkmıştı Hazret-i Hâtib da bunlar arasındaydı Bunu haber alan Mekkeli müşrikler, onları Mekke’ye sokmamaya karar verdiler

Elçi olarak gönderilen Hazret-i Osman’dan bir haber gelmeyince, buradaki mü-minler canlarını fedâ ederek Resûlullahı koruyacaklarına söz vermişlerdi “Bîat-i Rıdvan” adı verilen bu hâdiseyi, Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde, Fetih sûresi 18 âyet-i kerîmesinde haber vererek, onlardan râzı olduğunu bildirmiştir Bu âyet-i kerîmede meâlen buyuruldu ki:
“Ağaç altında sana bîat eden, emirlerini kayıtsız şartsız yapmaya söz veren müminlerden Allahü teâlâ râzıdır ve onlara sekîne [kalblerine kuvvet] veriyor ve sana olan sevgilerini, Sıdk ve ihlâsı biliyor ve onları yakın bir feth ve zafer ile sevâblandıracağını müjdeliyor

Sözleri çok tesirliydi
Câbir bin Abdullah’ın bildirdiği hadis-i şerifte de Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
“Ağaç altında benimle sözleşenlerden hiçbiri Cehenneme girmez!”

Hâtib bin Ebî Beltea hazretleri, hicretin yedinci senesinde Hayber gazâsında, Yahûdilere karşı büyük bir cesâretle, kahramanca savaşan ve kalelerini muhâsara eden süvârilerden biriydi O, kuvvetli bir hitâbete ve iknâ edici bir konuşma kabiliyetine sahipti

Sözleri çok tesirliydi Dinleyenleri mest ediyor, etkisi altında bırakıyordu Sûreti, görünüşü çok güzeldi Güler yüzlü, tatlı dilliydi İyi bir şâirdi

Resûlullah efendimiz, hicretin altıncı yılında, Mekkeli müşriklerle bir sulh antlaşması yaptıktan sonra, Medîne civarında bulunan altı hükümdara mektup göndererek, onları İslâm dînine dâvet etmişti

Her bir hükümdara gönderdiği elçiler, Eshâbının en seçkinleri olup, sûretleri ve sözleri en güzel olanlarıydı

Ben götürürüm!
Peygamber efendimiz, Hâtib bin Ebî Beltea’yı Mısır kralı Mukavkis’a göndermişti Peygamber efendimiz, onu göndermeden önce sordular:
- Ey Eshâbım! Mükâfatı Allahü teâlâdan beklemek üzere, şu mektubu, Mısır hükümdarına kim götürür?

Bunun üzerine Hazret-i Hâtib, hemen yerinden fırlayıp, ayağa kalktı ve Peygamberimize dedi ki:
- Yâ Resûlallah! Ben götürürüm!

Bunun üzerine Peygamber efendimiz de buyurdu ki:
- Ey Hâtib! Bu vazifeni, Allahü teâlâ senin hakkında mübârek eylesin!

Hâtib bin Ebî Beltea hazretleri, mektubu Peygamberimizden aldı Vedâ edip, evine gitti Yol için hayvanını hazırladı Âilesi ile de vedâlaştıktan sonra yola çıktı Önce Mısır’a vardı Mukavkis’i orada bulamayınca, İskenderiye’ye gitti Orada hükümdarın sarayını buldu

Kapıcı, içeriye almadan önce, maksadını öğrendi Kapıcı Hazret-i Hâtib’a çok hürmet etti Onu hiç bekletmedi Mukavkis, o sırada adamlarıyla bir meclis kurmuş bulunuyordu

Hazret-i Hâtib, Mukavkis’in toplantı hâlinde olduğu yere yaklaştı Peygamberimizin mektubunu eline alıp, ona gösterdi Mukavkis, mektubu görünce, Hâtib bin Ebî Beltea’yı yanına getirmelerini adamlarına emretti

Müslüman ol!
Huzuruna varınca, Mukavkis, Peygamberimizin mektubunu Hazret-i Hâtib’dan aldı Mektupta şöyle yazıyordu:
- Bismillâhirrahmânirrahîm, Allahın kulu ve resûlü Muhammed’den Kibt’in [Eski Mısır halkının] büyüğü Mukavkis’a, Allahü teâlânın hidâyetine tâbi olana selâm olsun Bundan sonra; ben seni İslâma dâvet ederim Müslüman ol ki, selâmet bulasın!

Allahü teâlâ sana iki kat ecir versin Eğer yüz çevirirsen, bütün Kibt’in vebâli senin üzerinedir

Ey kitap ehli, sizin ve bizim aramızda bir olan söze gelin! Allahü teâlâdan başkasına ibâdet etmeyelim ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım! Allahü teâlâyı bırakıp bâzılarımız bâzılarını Rab edinmesinler! Eğer bu sözden yüz çevirirlerse, “Şâhid olunuz, biz Müslümanız!” deyiniz!

Peygamberimizin mektubu okununca, Mukavkis, Hâtib hazretlerine, “Hayırlısı olsun!” dedi

Mısır hükümdarı Mukavkis, kumandanlarını, devlet adamlarını toplayıp, Hâtib ile aralarında, şu konuşmalar geçti:
- Ben, anlamak istediğim bâzı şeyleri sana soracak, bu hususta seninle konuşacağım
- Buyur, konuşalım!
- Sizi gönderen zat, gerçekten bir Peygamber ise, kendisini öz yurdundan çıkarıp, başka bir yere sığınmak zorunda bırakan kavminin aleyhinde niçin bedduâ etmedi?
- Sen, Îsâ bin Meryem’in bir Peygamber olduğuna inanıyorsun, değil mi?

Çok güzel cevap verdin
O, kavmi kendisini yakalayıp, öldürmek istediğinde, buna rağmen onlara bedduâ etmedi ve Cenâb-ı Hak, onu, dünya semâsına kaldırdı Mükâfatlandırdı Halbuki, o, kavminin helâk edilmesi için Allahü teâlâya duâ etse olmaz mıydı?

Hâtib’in bu cevabı üzerine, Mukavkis söyleyecek söz bulamadı ve bu sözü üç defa tekrarlattı ve sonunda dedi ki:
- Çok güzel cevap verdin Gerçekten sen, hikmet sahibi bir zatın yanından gelen hakîm bir kimsesin

Hazret-i Hâtib Hazret-i Mûsâ zamanındaki Firavun’u kasdederek Mukavkis’a dedi ki:
- Senden önce, burada bir hükümdar vardı O, halkına karşı, “En büyük ilâh benim!” diyerek Rab olduğunu iddia etmişti Allahü teâlâ da, onu dünya ve âhiret azaplarıyla cezâlandırarak ondan intikam aldı Sen ise, senden başkasından ibret al da, başkasına ibret olma!
- Bizim için bir din vardır Biz bu dînimizi, ondan daha hayırlısı olmadıkça bırakmayız!
- Senin bağlı olduğun ve daha hayırlısı olmadıkça bırakmayacağını söylediğin dîninden daha hayırlı olan din, hiç şüphesiz İslâmiyettir Biz seni Allahü teâlânın bu son dînine, İslâmiyete dâvet ediyoruz ki, Allahü teâlâ dînini onunla tamamlamış, onu insanlara yeterli kılmıştır

Dahası da yoktur Bu Peygamber, yâni Muhammed aleyhisselâm, yalnız seni değil, bütün insanları dâvet etti Bu Peygamber, insanları İslâma dâvet ettiğinde; Kureyş, Ona karşı, insanların en fazla tepki gösterip kaba davrananı; Yahûdiler, en fazla düşmanlık edenleri; Hırıstiyanlar da en yakın olanları oldu

Peygambere itaat emretmiştir
Yemin ederim ki, Mûsâ aleyhisselâmın Îsâ aleyhisselâmı müjdelemesi, ancak, Îsâ aleyhisselâmın Muhammed aleyhisselâmı müjdelemesi gibidir Binaenaleyh, bizim seni Kur’ân-ı kerîme dâvet etmemiz, senin Yahûdileri İncil’e dâvet etmen gibidir

Bildiğin gibi, her Peygamber kendisini anlayıp idrâk edecek bir kavme gönderilmiştir Ve o kavmin, bu Peygambere itaat etmesi emredilmiştir İşte sen de bu Peygambere yetişenlerden birisisin Biz seni, Hazret-i İsâ’nın da haber verdiği Muhammed aleyhisselâmın dinine dâvet ediyoruz

Hazret-i Hâtib’in, kendisini çok açık bir şekilde İslâmiyete dâvet etmesi üzerine, Mukavkis dedi ki:
- Ben bu Peygamberin hâline baktım, emirlerinde ve yasaklarında aslâ akla uygun olmayan birşey bulamadım Anladım ki, bu kişi sihirbaz değildir Kâhin ve yalancı da değildir Peygamberlik alâmetlerinden bâzı halleri kendinde buldum

Gizli olan şeyleri meydana çıkarmak, bu alâmetlerdendir Bâzı sırlardan haber vermek, bu kişiden ortaya çıktı Hele biraz düşüneyim

Beş vakit namazı emrediyor
Mukavkis, Hazret-i Hâtib bin Ebî Beltea’yı Mısır’da 5 gün misâfir etti Çok hürmet edip, ikramlarda bulundu Mukavkis, bir gece haber salıp, Hazret-i Hâtib’i huzuruna çağırtıp, Peygamber efendimiz hakkında birçok sorular daha sordu Yanlarında, Arapça konuşan tercümanından başka kimse yoktu Mukavkis’la aralarında şu konuşmalar geçti:
- Onun hakkında soracağım şeylere doğru cevap verir misin? Eshâbının arasında seni seçip gönderdiğini biliyorum Ben sana üç şey soracağım
- İstediğin şeyi sor! Ben sana ancak doğruyu söyleyeceğim
- Muhammed, insanları neye dâvet ediyor?
- Yalnız Allahü teâlâya ibâdet etmeye dâvet ediyor Gece ve gündüzde beş vakit namaz kılmayı emrediyor Ramazan orucunu tutmayı, Kâbe’ye hac etmeyi, verilen sözde durmayı emrediyor Kan ve ölmüş hayvan etini yemekten men ediyor
- Onun şekil ve şemâlini, fizikî görünüşünü bana târif et!

Hazret-i Hâtib bin Ebî Beltea kısaca târif etti Birçoğunu saymamıştı Bunun üzerine Mukavkis dedi ki:
- Anlatmadığın daha bâzı şeyler kaldı Öyle ki, gözlerinde azıcık kırmızılık, sırtında Peygamberlik mührü vardır Kendisi hayvana biner, harmanî [sof] giyer, hurma ve az etli yemekle geçinir Amcaları veya amcaoğulları tarafından korunur
- Bunlar da onun sıfatıdır
- Ben gelecek bir Peygamber kaldığını biliyordum Fakat onun Şam’dan çıkacağını sanıyordum Çünkü daha önceki Peygamberler hep oradan çıkmışlardı Gerçi son Peygamberin Arabistan’da, sertlik, darlık, yokluk ülkesinden çıkacağını da kitaplarda görmüştüm

Halkım beni dinlemez
Allahın kitabında sıfatlarını yazılı bulduğumuz Peygamberin ortaya çıkma zamanı da, tam bu zamandır Biz, onun vasfını; “İki kız kardeşi bir nikâh altında birleştirmez, hediyeyi kabûl eder, sadakayı kabûl etmez Fakirlerle, yoksullarla oturur, kalkar” diye de kitapta yazılı bulmuştuk

Ona uymak hususunda Kibtîler beni dinlemezler Ben saltanatımdan da ayrılamayacağım Bu hususta çok cimriyim O Peygamber, ülkelere hâkim olacak, kendisinden sonra da Sahâbîleri, bu topraklarımıza kadar gelip konacaklar En sonunda buradakilere galip geleceklerdir

Ben Kibtîlere bundan ne bir kelime anarım, ne de hiçbir kimseye, bu konuşmamı bildirmek isterim

Mukavkis, Arapça yazan kâtibini çağırdı Peygamberimizin mektubuna şöyle cevap yazdırdı:

“Abdullah’ın oğlu Muhammed’e, Kiptîlerin büyüğü Mukavkis’tan, Selâm, senin üzerine olsun Gönderdiğin mektubunu okudum Orada zikrettiğin şeyi ve yaptığın dâveti anladım Ben de bir Peygamberin geleceğini biliyordum Ama onun Şam’dan çıkacağını zannediyordum

Elçine ikramda bulundum Sana Kibtîlerin yanında büyük değeri bulunan iki câriye ile giyecek elbise gönderdim Bir de binmen için iki binek hayvanı hediye ettim

Hemen memleketine dön!
Mukavkis, bundan başka ne bir şey yaptı, ne de Müslüman oldu Hazret-i Hâtib bin Ebî Beltea’ya dedi ki:
- Hemen memleketine, sahibinin yanına dön! Onun için iki câriye, iki binek hayvanı, bin miskal altın, yirmi takım Mısır işi ince elbise ve daha başka hediyeler gönderilmesini emrettim

Senin için de, yüz dinar ve beş takım elbise verilmesini söyledim Yanımdan ayrılıp git! Sakın, Kibtîler, senin ağzından tek kelime bile işitmesinler!

Mukavkis, Peygamber efendimize ayrıca billûr bir kadeh, kokulu bal, sarık, Mısır keten kumaşı, öd, misk gibi güzel kokular, baston, bir kutu içinde sürmelik, gül yağı, tarak, makas, misvak, ayna, iğne ve iplik de hediye etti

Mukavkis, Hâtib hazretlerine, Peygamberimiz hakkında, “Sürme kullanır mı?” diye sormuştu Hazret-i Hâtib da, “Evet! Aynaya bakar, saçını tarar, seferde, hazarda, aynayı, sürmedanlığı, tarağı, misvaki yanından ayırmaz!” demişti

Mukavkis’in, Peygamberimize hediye olarak gönderdiği iki câriye Mâriye ve kardeşi Şîrîn’di Hâtib bin Ebî Beltea yolda, bunlara Müslüman olmalarını teklif edince, kabûl edip, Müslüman olmuşlardı

Peygamberimiz Hazret-i Mâriye’yi hanım olarak kabûl edip, onunla evlendi Oğlu Hazret-i İbrâhim, ondan olmuştu Şîrîn’i de Eshâbından, “Şâir-i Nebî” olan Hassân bin Sâbit’e verdi En iyi cins ve beyaza çok yakın gri tüylü iki binek hayvanından katıra “Düldül”, merkebe de “Ufeyr” veya “Yafur” adı takıldı

Muhâfız askerlerle gönderdi
O güne kadar Arabistan’da ak tüylü katır görülmemişti Müslümanların ilk gördüğü ak tüylü katır, düldül oldu Peygamber efendimiz, hediye edilen billûr kadehle su içerdi

Hazret-i Hâtib bin Ebî Beltea, Mukavkis’in yanında kısa bir müddet kaldı Halbuki yabancı heyetler, Mukavkis’in yanında bir ay veya daha fazla kalırlardı Hazret-i Hâtib 5 gün kaldıktan sonra, Mukavkis’in ülkesinden ayrıldı Mukavkis, Hâtib hazretlerini Arap yarımadasına muhafız askerlerle gönderdi

Bunlar, Arabistan’a ayak bastıkları sırada, Şam’dan Medîne-i Münevvere’ye gitmekte olan bir kâfileye rastladılar Hazret-i Hâtib kâfileye katılarak Mısırlı askerleri geri gönderdi

Hazret-i Hâtib hediyelerle Medîne’ye gelip, Resûlullahın huzuruna kavuştu Peygamberimiz de, Mukavkis’in hediyelerini kabûl etti Hazret-i Hâtib, Mukavkis’in mektubunu verip, sözlerini nakledince, Peygamberimiz buyurdu ki:
- Ne kötü adam! Saltanatına kıyamadı Hâlbuki îman etmesine mâni olan saltanatı ise, kendisinde kalmayacak!

Eshâbım hasta olmaz!
Mukavkis’in gönderdiği hediyelerden biri de, bir doktor idi Doktor gelince dedi ki:
- Efendim! Mukavkis, beni, size hizmet için gönderdi Hastalarınıza bedava bakacağım!

Resûlullah efendimiz kabûl buyurdu Doktora, bir ev verdiler Hergün nefîs yiyecek, içecek götürdüler Günler, aylar geçti Bir Müslüman, doktora gelmedi Doktor, utanıp gelerek dedi ki:
- Efendim! Buraya, size hizmet etmeye geldim Bugüne kadar, bir hasta gelmedi Boş oturdum, yiyip içip, rahat ettim Müsaade ederseniz, artık gideyim

Resûlullah efendimiz tebessüm ederek buyurdu ki:
- Sen bilirsin! Eğer daha kalırsan, misâfire hizmet etmek, ona ikramda bulunmak, Müslümanların başta gelen vazifesidir Gidersen de uğurlar olsun!

Yalnız şunu bil ki, burada senelerce kalsan, sana kimse gelmez Çünkü, Eshâbım hasta olmaz! İslâm dîni, hasta olmamak yolunu göstermiştir Eshâbım temizliğe çok dikkat eder Acıkmadıkça birşey yemez ve sofradan da, doymadan kalkar!

Doktor, ülkesine geri döndü Rum İmparatoru Heraklius’un da Resûlullah efendimize böyle bir doktor gönderdiği, onun da bu şekilde geri döndüğü kaynaklarda bildirilmektedir

Mukavkis, Peygamberimizin mektubuna çok hürmet gösterip, fil dişinden yapılmış bir kutu içine koymuş, kutuyu da mühürleyip bir câriyesine teslim etmişti

Bu mektup 1850 senesinde Mısır’ın Ahmin bölgesinde eski bir manastırdaki Kibt kitapları arasında bulunmuş ve Osmanlı Padişahı Sultan Abdülmecid Hân tarafından satın alınarak, İstanbul Topkapı Sarayında, Mukaddes Emânetler Bölümüne konmuştur Orada muhafaza edilmektedir

Yine elçilik yaptı
Peygamber efendimizin âhirete teşriflerinden sonra, Hazret-i Ebû Bekir zamanında, Hazret-i Hâtib tekrar Mısır’a elçi olarak gönderildi Ebû Bekir’in hilâfetinden sonra, Hazret-i Ömer devrinde de bu vazifesini çok iyi bir sûrette yapan Hazret-i Hâtib, Mukavkis ile bir anlaşma imzaladı Bu anlaşma; Mısır’ı fetheden Amr İbnü’l Âs zamanına kadar yürürlükte kaldı

Hâtib bin Ebî Beltea hazretleri, 650 senesinde Medîne’de vefât etmiştir Cenâzesini Hazret-i Osman kıldırmış ve Bakî kabristanına defnedilmiştir

Eshâb-ı kirâmın Muhâcirlerinden ve Bedir harbine katılanlardan olan Hazret-i Hatîb bin Ebî Beltea’nın künyesi, “Ebû Muhammed” veya “Ebû Abdullah”tır Kendisinin, Yemen’deki Kahtanî kabîlesine veya Necm bin Adiyy kabîlesine mensup olduğu zikredilmektedir Babası, Ebû Beltea’dır Doğumu hakkında kesin bir tarih bildirilmemiştir


alıntı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.