Prof. Dr. Sinsi
|
Ramazan Ve Oruç İle İlgili Hikayeler.....
RAMAZANA HÜRMET EDEN MECÛSÎ
Bir Ramazan günü idi Müslüman mahallesinde oturmakta olan bir mecûsî, (Ateşe tapan) nin çocuğu daha müslümanların ne yaptığını idrak edecek çağa gelmediği için, oruçlu müslümanların arasında ekmek yiyordu Hemen babası, çocuğun bu halini farketti: «Oğlum Müslümanların arasında yemek yenir mi? Onlar bu günlerde oruç tutarlar, onlarca bu günler muhterem günlerdir » diyerek azarladı ve çocuğu eve gönderdi
Her fâninin başına gelen ölüm, bir gün onu da alıp götürdü Ölümünden sonra o şehrin dinde ileri gelen zevatından birçoğu, mecûsîyi rüyalarında Cennet-i âlâda gördüler Halbuki, hayatında ateşe Allah diye ibadet eden bir kimsenin, Cennete girmesi adl-i ilâhîye mugayirdi
Mecûsîye: «Nasıl oldu da bu nimete eriştin! Biz seni imansız bilirdik Hatta öldüğün zaman, cenaze namazını bile kılmadık » dediklerinde O, şu cevabı verdi:
— Evet! Doğru söylüyorsunuz Ben bir mecûsî îdim Fakat bir gün küçük oğlum, müslüman mahallesinde, onlar oruçlu olduğu halde yemek yiyordu Ben çocuğun onların gözleri önünde ekmek yemesine müsaade etmedim Müslümanların hürmet ettiği bir şeye, ben de hürmet ettiğim için;
Cenab-ı Allah, benim ruhumu müslüman olarak aldı Ölüm anında Azrail (a s ) geldiği zaman, Allah (c c ) ona emretti Evvelâ bana: «Eşhedü enlâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resulühü» dedirtti, ondan sonra canımı aldı O sebepten ben, işte bu gördüğünüz nimete kavuştum, dedi
ÇOBAN VE AĞAÇ
Yaşlı çoban sürüsünü otlatmak için yaylaya çıktığında tepeye yakın bir elma ağacının altında dinlenir ve eğer mevsimiyse, onunla konuşarak: "Hadi bakalım evladım, derdi Bu ihtiyarın elmasını ver artık" Ve bir elma düşerdi, en güzelinden, en olgunundan Yaşlı adam sedef kakmalı çakısını çıkartarak onu dilimlere ayırır ve küçük bir tas yoğurtla birlikte ekmeğine katık ettikten sonra, babasından kalan Kur'an'ını okumaya koyulurdu
Çoban, bu ağacı yirmi yıl kadar önce diktiğinde sık sık sular, bunun için de büyükçe bir güğüme doldurduğu abdest suyundan geriye kalanı kullanırdı Elma ağacının kökleri, belki de bu sularla kuvvet bulmuş ve kısa sürede serpilip meyve vermeye başlamıştı Çoban o zamanlar henüz genç sayıldığından şöyle bir uzandı mı en güzel elmayı şıp diye koparırdı Fakat aradan geçen bunca yıl içinde beli bükülüp boyu kısalmış, ağacınkiyse bir çınar gibi büyüyüp göklere yükselmişti Ama boyu ne olursa olsun, ağaç yine de yavrusu değil miydi? Onu bir evlat sevgisiyle okşarken:
"Ver yavrum, derdi, gönder bakalım bu günkü kısmetimi " Ve bir elma düşerdi hiç nazlanmadan, yıllar boyu hiçbir gün aksamadan
Köylüler, uzaktan uzağa gözledikleri bu hadiseyi birbirlerine anlatıp yaşlı çobanın veli bir zât olduğunu söylerlerdi
Yaşlı adam, ağacın altında dinlenip namazını kıldığı bir gün, yine elmasını istedi Ancak dallar dolu olmasına rağmen nedense bir şey düşmemişti Sonra bir daha, bir daha tekrarladı isteğini Beklediği şey bir türlü gelmiyordu Gözyaşları, yeni doğmuş kuzuların tüylerini andıran beyaz sakalını ıslatırken, ağacın altından uzaklaşıp koyunların arasına attı kendini
Yavrusu, meyve verdiği günden bu yana ilk defa reddediyordu onu İhtiyar çobanın beli her zamankinden fazla bükülmüş, güçsüz bacakları da vücudunu taşıyamaz olmuştu Hayvanlarını usulca toplayıp köye doğru yöneldiğinde, aşağıdaki caminin her zamankinden daha nurlu minarelerinden yankılanan ezan sesiyle irkildi birden Yeniden doğmuştu sanki çoban Bir şey hatırlamıştı
Çocuklar gibi sevinerek ağacın yanına koştu ve ona şefkatle sarılırken :
"Canım" dedi, hıçkırıp ağlayarak
"Benim güzel evladım, mis kokulum Şu unutkan ihtiyarı üzmeden önce neden söylemedin, bu günün Ramazan'ın ilk günü olduğunu ?"
RAMAZAN KIRKBEŞ
Hoca merhum, köyün imamı iken Ramazan ayı geldiğinde günleri şaşırmamak için her gün çömleğe bir taş atarmış Hocanın bir de küçük kızı varmış Bu çocuk babasının her gün çömleğe taş attığını görünce, kendisi de tutmuş bir avuç taşı çömleğe doldurmuş
Ramazanın sonuna doğru gelmişler (yirmi - yirmibeşi olduğu sıralarda) cemaat hocaya:
— Ramazanın kaçı? diye sormuşlar
— Eve kadar gidip - geleyim, size Ramazanın kaçı olduğunu söylerim, demiş ve eve gidip taşı saydığında, çömlekten tam 115 taş çıkmış Hoca düşünmüş-taşınmış  «Ramazanın 115'i dese hepten ayıp olacak kırkbeşi» demeye karar vermiş
Cemaatın yanına gelince:
— Kaçı olmuş hocam? diye sormuşlar Hoca:
— Kırkbeşi, diye cevap verince Oradakiler:
— İnsaf be hoca Ramazan kırkbeş olur mu? demişler Hoca:
— Siz bana dua edin, yoksa iş çömlekten çıkan taşa kalsaydı, Ramazanın 115'i olacaktı, demiş
MEMNUN OLMASA ON GÜN ÖNCE GELİR Mİ ?
Bir çok Ramazan ayını idrak etmiş bir hanımla beyi konuşuyorlarmış Bey hanımına:
-Hanım acaba bunca senedir Ramazan-ı Şerifi hiç memnun edebildik mi ? diye sormuş Hanımı :
-Ah bey düşündüğün şeye bak , mübarek hiç memnun olmasaydı her sene on gün önceden gelir miydi ? demiş
Hoş geldin Sultanım!
Kadı hazretleri! Bu adama geçen yıl bir mercan tesbih sattım "Yüz kuruştan ibaret olan ücretini önümüzdeki Ramazan'da ödeyeceğim " diye taahhütte bulunmuş idi Ama şimdi sözünde durmuyor
Kadı davalıya sorar:
- Öyle mi söyledin Efendi?
- Evet, kadı hazretleri Sözümde de sadıkım İllâ bu adam ücreti henüz Ramazan gelmeden istiyor
Davacı itiraz eder:
- Asla kadı efendi! Hilâl görünmüş, binaenaleyh Ramazan gelmiştir?
- İspat edebilir misin?
- Evet! Dışarıda iki tane şahidim vardır Müsaade olunursa içeri alıp dinleyiniz
Bu konuşmalar fi tarihinin bir arefe gününde, İslâm şehirlerinin Babı Meşihat denilen makamında, dinî otorite sayılan kişiler (Şeyhülislâm, müftü, imam vb ) ile kadı efendinin huzurunda cereyan eder
Kadı efendi iki şahidi içeriye aldırır Bunlar o bölgede hilâli gözleyen pek çok kişiden, hilâli ilk gören ikisidir ve şahitlik ücreti olan hediyeyi almak için soluk soluğa koşup gelmişlerdir Kadı sorar:
- Siz hilali görmüşsünüz, öyle mi?
- Evet!
Kadı, hilâlin nasıl olduğunu, tam olarak nerede görüldüğünü, inceliğini ve kalınlığını vs iyice tetkik edecek suallerden sonra huzurda bulunan heyete döner:
- Sizler bu şahitlerin sözlerini inanılır buluyor musunuz?
- Evet!
- O halde Ramazan sabit oldu Müddeinin iddia eylediği, senin de inkâr etmediğin mercan tesbih ücreti olan yüz kuruşu müddeiye eda eyle!
İstanbul'da her yıl tekrarlanan bu mahkemenin "Evet!"i karar defterine kaydedilir ve şehirde Ramazan başlar ve bu "Evet!"in sonu bayram olur
Ramazanınız mübarek olsun, Allah bayrama eriştirsin!
İskender PALA
|