07-10-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Sakız Ve Kız
Sakız Ve Kız Hikayesi - Sakız Hikayeleri - Aynur Engindeniz - Aynur Engindeniz Yazıları
7 Edebiyat A sınıfından, koridora taşan çığlıkları dinliyordu herkes Öğretmenler ve öğrenciler sesin nereden geldiğini tayin etmeye çalışırken, bir duvardaki eski saat, bir de hademe Mustafa etraftan bihaber rutin işlerine devam ediyordu Saat yaşlı bir kördü, Mustafa sağır
“Söyle neden yaptın! Vazodaki paraya dokunmaman gerekiyordu!” Öğretmen sürekli aynı soruyu soruyordu çığlık çığlığa Sonunda okul müdürü olaya müdahale etmek zorunda kaldı Zira öğrencinin yalvarışları yürek parçalayan bir hal almıştı
“Ben vazoya dokunmadım Vazo da nereden çıktı hocam!”
Müdür sınıfın kapısını açtı Hademe Mustafa müdürün çamurlu ayak izlerini silerek geçti kapının önünden Diğer sınıflardan çıkan meraklı öğrenciler ve öğretmenler de 7 Edebiyat A’nın kapısına yığıldı Manzara şok ediciydi Okulun en sessiz ve en sevilen öğretmenlerinden Gülcan, bir erkek öğrencinin kulağından asılıyordu Öğrenci öğretmenin iki katıydı oysa Ve Gülcan kol çantasını bile zor taşıyacak naiflikteydi aslında
“Söyle, neden yaptın Allah’ın cezası? Vazodaki paraya neden dokundun?”
“Ben yapmadım hocam Vazoyu da görmedim, içindeki parayı da, yemin ediyorum…”
“Yanlış! Öyle demeyeceksin! Bilmiyordum de çabuk! Bilmiyordum de!”
“Ama yeminle ben dokunmadım hocam ”
“Bilmiyordum, diyeceksin!”
“Tamam, bilmiyordum…Bilmiyordum Kulağımı bırakın!”
Müdür Gülcan’ı uyardı önce Ama Gülcan kendinde değildi Gözleri garip bir bakışla öğrencinin yüzündeki her hangi bir noktaya kilitlenmişti Sürekli aynı şeyleri tekrar ediyordu:
“Bir sakız için…Bir sakız için ha!” Öğrenci yalvarıyordu:
“Bir daha, yemin ederim derste sakız çiğnemeyeceğim hocam, affedin…” Sonra bütün uğultu kesildi Yanlızca duvardaki saatin ince fısıltısını, ve Mustafa Efendinin paspasından gelen şırıltıyı duyuyordu …Sonra onlar da sustu
***
Küçük kız evlerinin önündeki kaldırımda oturmuş top oynayan çocukları seyrediyor…Karşı köşedeki evin avlusunda dört kadın yufka açıyor Annesi de orada Kız bakışlarını top oynayan çocuklardan koparıp, kadınların elinde mütemadiyen ileri geri giden oklavaya çeviriyor Sonra açılan yufkaları ocakbaşında kurutan annesine…
O çok yalnız…
Elini fırfırı sökülmüş çiçekli entarisinin cebine sokuyor Sonra kaldırıyor başını yukarı Her şey çok büyük…Ama çok güzel…
Tahta kanatlı pencerelerde, rengi kızıla dönük sarmaşıklar var Sardunyaların arkasında beyaz yaşmaklı yaşlı kadınlar, avuçlarını alınlarına dayamış sokağa bakıyor Karşı balkonda bir kadın çamaşır asarken düşürdüğü mandalı arıyor, eğilmiş Yere düşen mandalı kapan bir çocuk, para bulmuşçasına sevinçle kaçıyor arka sokağa doğru Ayak sesleri düzenli ve ritmik Balkondaki kadın zararsız küfürler sallıyor çocuğun ardından Her şey çok ağır ve yavaş…
Bir genç kız her sabah yaptığı gibi çilli begonyalarını rutubetli salonundan alıp, aydınlık avlusuna diziyor Bir arabesk hüzün yayılıyor, avludaki masaya koyduğu tek kasetçalarlı teypten sokağa
Aşağı ki mahalleden sesleri geliyor eskicinin ve seyyar manavın Çok geçmeden görünüyorlar sokağın dar bir boruyu andıran ucundan Eskici mavi bir leğen uzatıyor manava Manav bir dizi mandal karşılığında bir kilo mandalina dolduruyor leğene Sokağın iki yanını tarayarak ilerliyorlar sonra Mesut görünüyorlar
Balkondaki kadın sokakta top oynayan oğlunu çağırıyor evin altına Sonra gri bir kaban fırlatıyor çocuğa “Ver amcana, mandal versin sana” diyor
Küçük kız annesine bakıyor yine Annesi alnından süzülen teri elinin tersiyle silerken gülümsüyor
Ellerini cebinden çıkartıyor küçük kız Küçük parmaklarını inceliyor
O çok yalnız
Yerinden kalkıyor ve hafifçe üstüne çekilmiş ahşap kapısını itiyor evin Tam içeri girdiği sırada kuşu düşmüş guguklu saat ötmeye başlıyor KoRkuyor biraz Sonra doğruca salondaki masaya yöneliyor İşte vazo orada Pembe ve mavi çinili, parlak güzel bir vazo Uzatıyor küçük parmaklı ellerini ve vazonun içindeki çiçekleri çıkartıyor Ellerini geri çekiyor ve tekrar sökük fırfırlı elbisesinin cebine sokuyor Göğsü çok hızlı inip kalkıyor Yapmaması gereken bir şeyi yaptığı tüm zamanlarda olduğu gibi…
Gözleri vazonun göz alıcı desenlerinde O çok mutsuz Dudakları bükük Kirpikleri yere devriliyor İçinden bir şeyler konuşuyor gibi vazoyla…Öyle anlamlı yüz hatları ve duruşu Sonra yavaşça çıkartıyor sağ elini cebinden Vazoyu sallıyor hafifçe İşte orada…Şıngırtıyı duyuyor Şıngırtıyla beraber daha da hızlanıyor göğsü… Vazoyu ters çeviriyor ve sarı renkli bir lira yuvarlanıyor masanın dantel örtüsü üzerinde…Her şey çok ağır ve yavaş Gözleri hiç durmayacakmış gibi görünen parada, kulağında bozuk mutfak musluğunun altındaki leğene damlayan suyun dalgalı sesi…
Paranın duracağı yok Ortamın bütün ağırlığına inat hızla çıkartıyor elini cebinden ve avucuna alıyor lirayı Sol eli hala cebinde Aslında korkuyor ve güya bir yanını olsun gizliyor…
Birkaç saniye duvardaki guguklu saate bakıp yeniden ona yakalanmaktan korkarcasına hızla geçiyor önünden Kaldırıma adım attığında, artık geri dönüşü mümkünsüz bir kabahat işlediğini biliyor ve ısırıyor bükük dudaklarını Kaçamak nazarlarla annesinden yana dönüyor yüzünü Yine devriliyor yere kirpikleri…
Bakkal amcaya doğru yürüyor tedirgin adımlarla Sanki her an yakalanacakmış gibi ürkek …Hiç çiğnenmemiş gibi araları bir ömür kadar açık kaldırım taşlarını sayıyor sakinleşmek için Çeşmeden dönen bir kadın bakır ibriğini düşürüyor gürültüyle, hiç o yana bakmadan koşuyor kız
Bakkal amca aynada bıyıklarını düzeltiyor Çırak Vita kutularını taşıyor depoya Kızı görünce gülüyor Önden dört dişi eksik kocaman ağzıyla Her şey çok yavaş ve ağır…
Elindeki sarı lirayı uzatıyor bakkal amcaya Sonra gözlerini koca fanusun içindeki renkli ve şekerli sakızlara dikiyor
Avludaki eski yerine oturduğunda, ağzında pembe bir sakız var Cebindeki sol avucunun içinde iki tane daha gizli…Annesine bakıyor bir şey çiğnediğini belli etmemeye çalışarak Oysa annesi orada yok
Küçük güzel ağzını kıvıra kıvıra ve büyük bir hasretle çiğniyor sakızını Biraz daha yumuşayınca sakız, küçük, pembe bir balon yapacak…
İki gözünü burnunun ucundaki pembe balona dikiyor Her şey çok yavaş ve ağır Sakızın çilekli kokusu burnunda…
O şimdi mutlu
Balon yavaşça sönüyor Gözlerinde pembe bir hüzün…Arkasından gelen adım seslerini duyuyor…Sakız balonu hala dudaklarında Başını yavaşça geri çeviriyor Göz göze geliyor annesiyle Anne öfkeli…Kaşlarını çatıyor
Ensesine yediği şiddetli tokatla sakız düşüveriyor dudaklarının ucundan Canı çok yanıyor ve küskün gözlerle bakıyor onlara bakanlara Her şey çok yavaş, ve ağır…
Kulağından çekerek eve sokuyor onu annesi…Salondaki masanın yanında duruyor ikisi de…Ve ikisi de yerde parçalanmış duran vazoya bakıyor Kızın dudaklarında hala şekerli bir tat…Sol cebine gizlediği avucundaki sakızları sımsıkı tutuyor Ağlamıyor…
Anne ağlıyor oysa…
“Neden dokundun o vazoya? O parayı neden aldın? Babandan gizlediğim son kuruşumu da sen çaldın! Şimdi ne yeriz biz akşama! Bir sakız için değer miydi ha, Allah’ın cezası çocuk!”
“ Bilmiyordum anne…Lütfen ağlama…Bilmiyordum ”
Akşam oluyor…Beyaz çoraplı babası giriyor eşikten Annesi en buruk gülüşüyle hoş geldin diyor gezmeye doymamış kocasına
“Bugün de işler kesat gitti” diyor adam her zamanki pişkinliğiyle…
O akşam ekmeksiz içiliyor çorbalar
Herkes uyuyor numarası yapmak için odasına gidiyor Aslında hep uyanık herkes…Küçük kız yatağının serili olduğu odanın penceresinin önünde…Saatlerdir sol cebinde tuttuğu elini çıkartıyor Avucunda eriyen iki sakıza bakıyor, dudakları bükük
O çok mutsuz…Her şey çok ağır ve yavaş…
Pencerenin tahta kanatlarını açıyor iki yana…Yeryüzünde kimse yok çöp tenekesinin başındaki iki kediyi saymazsak Başını yukarı kaldırıyor…Yıldızlar siyah bir kadife üzerine saçılmış ibrişimden tespih gibi yanıyor…Avludaki sokak lambasının aydınlattığı kaldırıma dikiyor gözlerini sonra İşte, balonu yarım duran sakızı orada…
Boynu bükülüyor kendiliğinden Ve avucundaki iki sakızı fırlatıyor penceresinden
Bir daha hiç sakız çiğnemiyor…Çiğneyenleri de hiç sevmiyor…
***
Gülcan kendine geldiğinde müdür odasındaydı…
Aynur Engindeniz
|
|
|