05-23-2007
|
#1
|
RaHaTSiZ
|
Elma
Yatağından kalktı; uyanarak; Adını bile hatırlamıyordu; kim olduğunu biliyordu; ne iş yaptığını; nerede yaşadığını; bir ihtimal ıssız bir adaya düşse yolu yanına alacağı ilk üç şeyi bile biliyordu da bir türlü aklına gelmiyordu Giyinmeye başladı, her şeyi ağırdan alarak Erken uyanmıştı Vakit öldürüyordu kendince Yarı giyinikken bir sigara yaktı; tekrar uzandı yatağa Ne yapıyorum, diye düşünmeye başladı Hayatın neresindeyim? Nereye gidiyorum ve adım ne?
Salona geçti; sadece ses olsun diye televizyonu açtı Sigara ve kahvesini içerken aklına yine aynı sorular geldi Adı neydi? Kimliğine bakması yeterliydi bunun için ama kimliğin haricinde bir başka adı olabilir miydi?
Başkalarının vermediği, kendi seçtiği bir ismi daha olabilir miydi? Kayıtların dışına çıkınca o kimdi? Yirmi yedi yaşındaydı ve yaşadığı yirmi yedi yıl boyunca ne çok kimliği olmuştu; çocuk, öğrenci, sevgili, çalışan, iş arkadaşı, komşu, arkadaş, dost, düşman, kiracı, yolcu, müşteri, vatandaş ve daha neler neler saymakla bitmez Tüm bu kimlilerin kendine göre ayrı ayrı davranış biçimleri vardı ve hepsi yerine gelmeliydi Tüm bu kimlikleri atınca o kimdi? Bu kimlikler ona ne kazandırıyordu ve ondan neler alıyordu; bunun hesaplaması yapılabilir miydi? Kimdi o? Ahmet Bey'in kiracısı; Ayla Hanım'ın çalışanı; Bakkal Rıza'nın müşterisi; Devletin bilmem kaç numaralı vatandaşı; bilmem kimin sevgilisi bunların dışında kimdi o?
Bunları düşünerek banyoya yöneldi yüzünü yarım yamalak yıkadı aynaya baktı Bilindik yüzüydü; herkesin gördüğü yüzü Var olanlar sadece görünenler miydi? Görülen ötesinde de bir şeyler var mıydı? Yüzü ve bilinen kimlikleri mi gerçekten oydu yoksa aynadan yansımayan bir yüzü kayıtlara geçmeyen bir adı da var mıydı? Havluyla yüzünü kuruladı Banyodan çıktı
Cüzdanını; çantasını kontrol etti Ayakkabılarını giyip; kapının yanında ki büyük aynada son rötüşları yaparak evinden çıktı Merdivenleri iniyordu Yine düşündü kimim ben diye merdivenlerden inen biri ve gürültü yapmamalıydı sabahın o saatinde Süzülerek iniyordu sanki merdivenlerden şimdi Apartmanın kapısına ulaştı; usulca açıp dışarı çıktı Güneş aydınlatmıştı artık sokakları pırıl pırıldı gökyüzü Bir anda kayboldu kimim ben sorusu belleğinden Gökyüzüne baktı kamaştı gözleri sabah güneşinin ışıklarıyla Artık umursamıyordu Kim olduğunu; kimliklerini; bakkala bile selam vermeden geçti gitti önünden Özgür hissetti kendini Yürüyor; kendi kendine gülümsüyordu çevreye aldırmadan ki o saatte daha kimseler yoktu etrafta Nerde çalıştığı önemli değildi; kimin kiracısı olduğu kimin sevgilisi olduğunu falan da umursamıyordu Yürüyordu güneş ışıklarının kamaştırdığı gözleriyle
Sadece insanım ben diye düşündü Ve yaşıyorum ne güzel kimim neyin nesiyim diye düşünmeden ve yarın kaygısını silerek şimdi insan olmak ne güzel Bunları düşünürken her sabah çıkarken zorlandığı, nefes nefese kaldığı yokuşu çıkıp bitirmişti fark etmeden
Yürümeye devam ediyordu Nefes aldı oksijenin ciğerlerini genişlettiğini duyumsadı Sanki ilk kez nefes alıyordu yıllar sonra Çocukluğunda ki gibi hiç kimseye aldırmama lüksü vardı çocukluğunda büyüdükçe kaybetmişti bu lüksü Belki de lüks değildi bu ama sorgulamamıştı ki; çocuk gibi davranmaların gölgesin de kabullenmişti Herkes gibi o da büyümüştü ve büyüdükçe vaad edilen her şey bir bir boşa çıkmıştı Çocukluğu geldi aklına sabahın köründen akşamın karanlığına kadar sokaklarda amaçsızca dolaşmasını hatırladı Acıktığında çekinmeden ve kimin olduğuna bakmaksızın bir daldan elma koparıp yiyebildiği; yahutta bir komşuya hatta tanımadığı birine karnım aç diyebildi günleri anımsadı Büyüdükçe yapabildiği şeyler azalmıştı Büyüdükçe bileğindeki kelepçenin halkaları daralmıştı
Tekrar başını kaldırdı, gökyüzünde güneş aynı berraklığıyla duruyordu Sevindi Değişiklik yapmak istedi Yol kenarında her sabah gördüğü ancak pistir diye çekindiği börekçiyi gördü Bu sefer cesareti vardı İçeri girdi; bir çay biraz da börek istedi Ölçütü buydu ''biraz'' Çayını karıştırıyordu böreğin üzerinden çıkan dumanları izlerken Yeni çıkmış fırından ne güzel dedi Çatalıyla saldırdı; nefisti Hayatı boyunca yediği ilk börekti sanki Çay da enfesti Böreği ve çayı bitmişti hesabını ödeyip dışarı çıktı Yürümeye devam ediyordu
Sakin küçük adımlarını birden sıklaştırıyor birden de yavaşlatıyordu kendi istediğine göre Hiç kimseye hesap verme düşüncesi olmadan yürüyordu Mutluluk bu olsa gerek diye düşündü hiç bir sorumluluk duymadan hiç bir çekince olmadan nefes almak İnsanoğlu dedi kendi kendine her şeyi zorlaştırıyor Basit bir mutluluğu bile gizemli kelimelerin süslü cümlelerin arasında yokediveriyor
Çocuk adımlarıyla devam etti yoluna Çocukça düşünüyor ve mutlu
oluyordu Kim olduğu sorusu gelir gibi oldu aklına; insanım dedi Evet bir insanım yaşayan; yaşadıklarını özümsemek isteyen bir insan Yaşam şekli geldi aklına; bunu düzeltti yaşayamama şekli olarak Çünkü kim olduğunu bile bilemiyordu henüz Büyüdükçe uzaklaşmıştı kendinden Toplumsal cenderede sıkıldıkça yok olmuştu benliği yerine toplumun yüklediği kimlikler gelmişti
Şu an boş cadde de yürürken yıllardır yaşamadığı bir hazzı yaşıyordu Mutlu ve özgürdü Gökyüzünde güneş parlıyor yüzüne hafifçe bir sabah rüzgarı değiyordu Yüzüne değen rüzgarı ciğerlerine doldurmak istercesine
derin nefes alıyordu Yaşamak bu denli kolay ve bu denli anlaşılır olmalı diyordu Tüm kimliklerden arınmış bir yaşam ne kadar da güzel olurdu ancak yaşadığım toplum bu kimlikler üzerine kurulmuş cenderenin dışına çıkmak
imkansız
Bir manav gördü, yeni açılıyordu Halden kasalar gelmiş yerleştiriyorlardı Kasaların içindeki elmaları gördü; parlak kırmızı kocaman elmalardı Bir tane aldı Hayat bu elmayı ısırarak yemek gibi basit ve anlaşılır olmalı Tam o esnada nereden aklına geldiyse saatine baktı işe başlamasına 10 dakika kalmıştı Paniğe kapıldı Hemen elmanın parasını ödeyip manavdan ayrıldı
İlk geçen taksiyi durdurdu Hemen işyerini tarif etti Taksiden
inerken az önce yaşadığı mutluluğun ve özgürlüğün izi bile kalmamıştı gözbebeklerinde Saatine baktı tam vaktinde işe gelmişti Bu ne derece mutlu ederdi ki insanı ama ne derlerdi en iyi çalışan işine vaktinde gelendi Masasına gitti Çantasını bırakıp; manavdan aldığı elmayı yıkamak için çay ocağına gitti
Geri geldiğinde koltuğuna oturup ısırarak elmasını yemeye başladı Yan masada oturan arkadaşı seslendi; çocuk gibi yemesene şu elmayı Hiç bir cevap vermedi Elmasını yedi ve çalışmaya başladı Ve yine sordu kimim ben, adım ne?
|
|
|