Prof. Dr. Sinsi
|
elviya çelebi
Seyahatname, Evliya Çelebi tarafından 17 yüzyılda yazılmış olan çok ünlü bir gezi kitabıdır 10 ciltten oluşur
Gerçekçi bir gözle izlenen olaylar, yalın ve duru, zaman zaman da fantastik bir anlatım içinde, halkın anlayacağı şekilde yazılmış, yine halkın anlayacağı deyimler çokça kullanılmıştır
Evliya Çelebi, Seyahatnâme'sinde gezip gördüğü yerleri kendi üslûbu ile anlatmaktadır Olaylara çoğu defa alaycı bir tavırla yaklaşan Evliya Çelebi, bazen naklettiği olayları renklendirmek amacıyla uydurma haberler ve olaylar da ortaya atmış, okuyucunun ilgisini çekmek için aklın alamayacağı garip olaylara da yer vermiştir
Evliya Çelebi'nin on ciltlik Seyahatnâme'si, bütün görmüş ve gezmiş olduğu memleketler hakkında oldukça önemli bilgiler içermektedir Eser bu yönden Türk Kültür tarihi ve gezi edebiyatı açısından önemli bir yere sahiptir
Ciltler [değiştir]
Seyahatine dair bıraktığı 10 ciltlik Seyahatname’nin konuları şu şekildedir
• 1 Cilt: İstanbul ve civarı
• 2 Cilt: Nisan 1640'ta yaptığı Buca, Batum, Trabzon, Kafkasya, Girit seferi, 1645’te Erzurum, Azerbaycan ve Gürcistan
• 3 Cilt: Şam-Suriye, Filistin-Urmiye, Sivas, El-Cezire, Ermenistan, Rumeli (Bulgaristan ve Dobruca)
• 4 Cilt: Van, Tebriz, Bağdat, Basra seyahati
• 5 Cilt: Van, Basra seyahatinin sonu, Oçakov seyahati, Rakoçzi’ye karşı sefer, Rusya seferi, Anadolu asilerine karşı hareket, Çanakkale yolu ile Bursa’ya avdet, Boğdan’a gidiş, Transilvanya seyahati, Bosna’ya gidiş, Dalmaçya seferi, Sofya’ya avdet
• 6 Cilt: Transilvanya seferi, Arnavutluk’a gidiş, İstanbul’a avdet Macar seferi, Uyvar’ın muhasarası, müellifin 40 000 Tatarla, Avusturya, Almanya, Flemenk’e ve Baltık Denizine kadar gitmesi Uyvar’ın zaptı, Belgrad’a avdet Hersek’e gönderilmesi, Raguza seyahati, Karadağ seferi, Kanija seferi ve Kanizsa-Hırvat memleketi
• 7 Cilt: Avusturya, Kırım, Dağıstan, Deşt-i Kıpçak, Esterhan
• 8 Cilt: Kırım, Girit, Selanik, Rumeli
• 9 Cilt: Garbi Anadolu, Suriye, Mekke ve Medine seyahati
Hayatı
Pirinç levhalar üzerine oyma işleyen bir sanatçı olan Derviş Mehmet Zili'nin oğlu olarak dünyaya geldi Ayasofya hafızı, sonra IV Murat’ın muhasebe ve sohbetçisi ve nihayet sipahi olan Mehmet, seyahat hevesine kapılarak bir seyyah-ı alem olmuştur 1672 yılına kadar pekçok yerlere seyahat etmiş olan Evliya Çelebi’nin ölüm tarihi 1678’den sonradır Kanunî'nin Zigetvar Seferinde, önemli hizmetleri olan babasının, çevresindeki kişilerin serüvenlerini hikaye ettikleri aile sohbetlerinde bulunan Evliya Çelebi, dünyayı gezip görme merak ve isteği duydu 20 yaşındayken İstanbul içinde gezerek gördüklerini kaleme aldıEnderûn'a girerek burada dört yıl yetişti ve sipahi oldu Sultan Dördüncü Murad'ın Revan Seferinden sonra saraya girdi Sadrazam Melek Ahmet Paşa Evliya Çelebi'nin dayısıdır Ancak kısa bir süre sonra saraydan ayrılarak ilk seyahati olan Bursa yolculuğuna çıktı Ardından İzmit, Trabzon ve Girit yolculuklarına çıkan Evliya Çelebi, 50 yıl boyunca Avusturya, Hicaz, Mısır, Sudan, Habeşistan, Dağıstan gibi ülkeleri dolaştı
Seyahatname [değiştir]Bu gezilerinde önemli mektuplar götürmek ya da savaşa katılmak gibi çeşitli hizmetlerde bulundu Gördüklerini ve gözlemlerini Seyahatname eserinde tarih ve yer belirterek yazdı Gerçekçi bir gözle izlenen olaylar, yalın ve duru, zaman zaman da fantastik bir anlatım içinde, halkın anlayacağı şekilde yazılmış, yine halkın anlayacağı deyimler çokça kullanılmıştır Evliya Çelebi, Seyahatnâme'sinde gezip gördüğü yerleri kendi üslûbu ile anlatmaktadır Olaylara çoğu defa alaycı bir tavırla yaklaşan Evliya Çelebi, bazen naklettiği olayları renklendirmek amacıyla uydurma haberler ve olaylar da ortaya atmış, okuyucunun ilgisini çekmek için aklın alamayacağı garip olaylara da yer vermiştir Evliya Çelebi'nin on ciltlik Seyahatnâme'si, bütün görmüş ve gezmiş olduğu memleketler hakkında oldukça önemli bilgiler içermektedir Bu yönden, Türk Kültür tarihi ve gezi edebiyatı açısından önemli bir yere sahiptir Eserde Anadolu’nun yanı sıra Kuzey Afrika, İran, Kafkaslar, Orta ve Kuzey Avrupa’dan da bahsedilir 1630’da başlayan seyahati ölene kadar devam eder Göreve yeni atanan padişahların kafileleriyle gezip, gördüğü yerleri anlatmıştır Eserin üç yazması bulunmaktadır Evliya Çelebi sadece gördüklerini değil değişik kaynaklardan edindiği bilgileri ve söylentileri de hikâye tekniğiyle dile getirir Seyahatname yüzlerce hikâyeden oluşan bir antoloji gibidir Yazar eserinde çağının konuşma dilini kullanır Eserde sade abartılı ve konuşur gibi yazılan bir dil vardır Eser yazıldığı dönemde fazla ilgi görmemiştir
Seyahat müjdesi [değiştir]
Anlattığına göre, 1630 yılında (10 Muharrem 1040-19 Ağustos 1630) gördüğü bir rüyada; İslam peygamberi HZMuhammed'in elini öperken heyecanlanarak "Şefaat yâ Resulallah" diyeceğine "Seyahat yâ Resulallah" diyen Evliya Çelebi'ye peygamber tarafından seyahat müjdelenmiş ve bu rüya üzerine elli yıl sürecek seyahatlerine başlamıştır Rüyada kendisin
Evliya Çelebi (1611-1682)
Türk, gezgin Gezdiği yerlerde toplumların yaşama düzenini ve özelliklerini yansıtan gözlemler yapmıştır
vliya Çelebi b Derviş Mehmed Zillî İstanbul'da Unkapanı'nda doğdu, 1682'de Mısır'dan dönerken yolda ya da İstanbul'da öldüğü sanılmaktadır Babası Derviş Mehmed Zillî, sarayda kuyumcubaşıydı Evliya Çelebi'nin ailesi Kütahya'dan gelip İstanbul'un Unkapanı yöresine yerleşmişti İlköğrenimini özel olarak gördükten sonra bir süre medresede okudu, babasından tezhip, hat ve nakış öğrendi Musiki ile ilgilendi Kuran'ı ezberleyerek "hafız" oldu Enderuna alındı, dayısı Melek Ahmed Paşa'nın aracılığıyla Sultan IV Murad'ın hizmetine girdi
Evliya Çelebi'nin geziye karşı duyduğu ilgi, çocukken babasından, yakınlarından dinlediği öykülerden, söylencelerden ve masallardan kaynaklanır Seyahatname adlı yapıtının girişinde geziye duyduğu ilgiyi anlatırken bir gece düşünde Peygamber'i gördüğünü, ondan "şefaat ya Resulallah" diyecek yerde şaşırıp "seyahat ya Resulallah" dediğini, bunun üzerine Peygamber'in ona gönlünün uyarınca gezme, uzak ülkeleri, görme olanağı verdiğini yazar Bu düş üzerine 1635'te, önce İstanbul'un bütün yörelerini dolaşmaya, gördüklerini, duyduklarını yazmaya başladı 1640 dolaylarında Bursa, İzmit ve Trabzon yörelerini gezdi, 1645'te Kırım'a Bahadır Giray'ın yanına gitti Yakınlık kurduğu kimi devlet büyükleriyle uzak yolculuklara çıktı, savaşlara, mektup götürüp getirme göreviyle, ulak olarak katıldı 1645'te Yanya'nın alınmasıyla sonuçlanan savaşta, Yusuf Paşa'nın yanında görevli bulundu 1646'da Erzurum Beylerbeyi Defterdarzade Mehmed Paşa'nın muhasibi oldu Doğu illerini, Azerbaycan'ın, Gürcistan'ın kimi yörelerini gezdi Bir ara Revan Hanı'nı mektup götürüp getirmekle görevlendirildi, bu nedenle Gümüşhane, Tortum yörelerini dolaştı 1648'te İstanbul'a dönerek Mustafa Paşa ile Şam'a gitti, üç yıl o dolaylarda gezdi 1651'den sonra Rumeli'yi dolaşmaya başladı, bir süre Sofya'da bulundu 1667-1670 arasında Avusturya, Arnavutluk, Teselya, Kandiye, Gümülcine, Selanik yörelerini gezdi Kaynakların bildirdiğine göre, Evliya Çelebi'nin gezi süresi 50 yılı kapsar
Evliya Çelebi'nin gezilerinin oldukça genişbiralanıkaplaması iki bakımdan önemlidir Birincisi Osmanlı İmparatorluğu'nun komşu ülkelerle olan ilişkilerini yansıtması, ikincisi insan başarılarına ilgilendirir Bu geziler yalnız gözlemlere dayalı aktarmaları, anlatıları içermez, araştırıcılar için önemli inceleme ve yorumlara da olanak sağlar Seyahatname'nin içerdiği konular, belli bir çalışma alanını değil, insan düşüncesinin ürettiği bütün başarıları kapsar Bu özelliği nedeniyle Evliya Çelebi'nin yapıtı değişik açılardan bakılarak değerlendirilir
Üslup bakımından ele alındığında, Evliya Çelebi'nin, o dönemdeki Osmanlı toplumunda, özellikle Divan edebiyatında yaygın olan düzyazıya bağlı kalmadığı görülür Divan edebiyatında düzyazı ayrı bir yaratı ürünü sayılır, şiir gibi ağdalı, ayaklı-uyaklı bir biçimle ortaya konurdu Evliya Çelebi, bir yazar olarak, bu geleneğe uymadı, daha çok günlük konuşma diline yakın, kolay söylenip yazılan bir dil benimsedi Bu dil akıcıdır, sürükleyicidir, yer yer eğlenceli ve alaycıdır
Evliya Çelebi gezdiği yerlerde gördüklerini, duyduklarını yalnız aktarmakla kalmamış, onlara kendi öznel yorumlarını, düşüncelerini de katarak gezi yazısına yeni bir içerik kazandırmıştır Burada yazarın anlatım bakımından gösterdiği başarı uyguladığı yazma yönteminden kaynaklanır Anlatım belli bir zaman süresiyle sınırlanmaz, geçmişle gelecek, şimdiki zamanla geçmiş iç içedir Bu özellik anlatılan öykülerden, söylencelerden dolayı yazarın zamanla istediği gibi oynaması sonucudur Evliya Çelebi belli bir süre içinde, özdeş zamanda geçen iki olayı, yerinde görmüş gibi anlatır, böylece zaman kavramını ortadan kaldırır Seyahatname'de, yazarın gezdiği, gördüğü yerlerle ilgili izlenimler sergilenirken, başlı başına birer araştırma konusu olabilecek bilgiler, belgeler ortaya konur Bunlar arasında öyküler, türküler, halk şiirleri, söylenceler, masal, mani, ağız ayrılıkları, halk oyunları, giyim-kuşam, düğün, dernek, eğlence, inançlar, karşılıklı insan ilişkileri, komşuluk bağlantıları, toplumsal davranışlar, sanat ve zanaat varlıkları önemli bir yer tutar Evliya Çelebi insanlarla ilgili bilgiler yanında, yörenin evlerinden, cami, mescid, çeşme, han, saray, konak, hamam, kilise, manastır, kule, kale, sur, yol, havra gibi değişik yapılarından da söz eder Bunların yapılış yıllarını, onarımlarını, yapanı, yaptıranı, onaranı anlatır Yapının çevresinden, çevrenin havasından, suyundan söz eder Böylece konuya bir canlılık getirerekçevreylebütünlük kazandırır
Seyahatname'nin bir özelliği de değişik yöre insanlarının yaşama biçimlerine, davranışlarına, tarımla ilgili çalışmalarından, süs takılarına, çalgılarına dek ayrıntılarıyla geniş yer vermesidir Yapıtın kimi bölümlerinde, gezilen yörenin yönetiminden, eski ailelerinden, ileri gelen ünlü kişilerinden, şairlerinden, oyuncularından, çeşitli kademelerdeki görevlilerinden ayrıntılı biçimde söz edilir
Evliya Çelebi'nin yapıtı dil bakımından da önemlidir Yazar, gezdiği yerlerde geçen olayları, onlarla ilgili gözlemlerini aktarırken kullanılan sözcüklerden de örnekler verir Bu örnekler, dil araştırmalarında, sözcüklerin kullanım ve yayılma alanını saptama bakımından yararlı olmuştur Kimi yabancı kökenli sözcüklerin söyleniş biçimi halk ağzına göredir Bu da dilci için bir yöre ağzının oluşumunu anlamaya yarar
Evliya Çelebi'nin Seyahatname'si çok ün kazanmasına karşın, bilimsel bakımdan, geniş bir inceleme ve çalışma konusu yapılmamıştır
SEYAHATNAME’NİN ÖZELLİKLERİ
Evliya Çelebi 50 yılı kapsayan bir zaman dilimi içinde gezdiği yerlerde toplumların yaşama düzenini ve özelliklerini yansıtan gözlemler yapmıştır Bu geziler yalnız gözlemlere dayalı aktarmaları, anlatıları içermez,araştırıcılar için önemli inceleme ve yorumlara da olanak sağlar Seyahatname’nin içerdiği konular, belli bir çalışma alanını değil, insanla ilgili olan her şeyi kapsar Üslup bakımından ele alındığında, Evliya Çelebi’nin, o dönemdeki Osmanlı toplumunda, özellikle Divan edebiyatında yaygın olan düzyazıya bağlı kalmadığı görülür Divan edebiyatında düzyazı ayrı bir marifet ürünü sayılır, ağdalı bir biçimle ortaya konurdu Evliya Çelebi, bir yazar olarak, bu geleneğe uymadı, daha çok günlük konuşma diline yakın, kolay söylenip yazılan bir dil benimsedi Bu dil akıcıdır, sürükleyicidir, yer yer eğlenceli ve alaycıdır Evliya Çelebi gezdiği yerlerde gördüklerini, duyduklarını yalnız aktarmakla kalmamış, onlara kendi yorumlarını, düşüncelerini de katarak gezi yazısına yeni bir içerik kazandırmıştır Burada yazarın anlatım bakımından gösterdiği başarı uyguladığı yazma yönteminden kaynaklanır Anlatım belli bir zaman süresiyle sınırlanmaz, geçmişle gelecek, şimdiki zamanla geçmiş iç içedir Bu özellik anlatılan hikayelerden, söylencelerden dolayı yazarın zamanla istediği gibi oynaması sonucudur Evliya Çelebi belli bir süre içinde, özdeş zamanda geçen iki olayı, yerinde görmüş gibi anlatır, böylece zaman kavramını ortadan kaldırır Seyahatname’de, yazarın gezdiği, gördüğü yerlerle ilgili izlenimler sergilenirken, başlı başına birer araştırma konusu olabilecek bilgiler, belgeler ortaya konur Bunlar arasında öyküler, türküler, halk şiirleri, söylenceler, masal, mani, ağız ayrılıkları, halk oyunları, giyim-kuşam, düğün, eğlence, inançlar, komşuluk bağlantıları, toplumsal davranışlar, sanat ve zanaat varlıkları önemli bir yer tutar Evliya Çelebi insanlara ilgili bilgiler yanında, yörenin evlerinden, cami, mescid, çeşme, han, saray, konak, hamam, kilise, manastır, kule,kale,sur,yol, havra gibi değişik yapılarından da söz eder Bunların yapılış yıllarını, onarımlarını, yapanı, yaptıranı, onaranı anlatır Yapının çevresinden, çevrenin havasından, suyundan söz eder Böylece konuya bir canlılık getirerek çevreyle bütünlük kazandırır Seyahatname’nin bir özelliği de değişik yöre insanlarının yaşama biçimlerine, davranışlarına, tarımla ilgili çalışmalarından, süs takılarına,çalgılarına dek ayrıntılarıyla geniş yer vermesidir Eserin bazı bölümlerinde, gezilen bölgenin yönetiminden, eski ailelerinden, ileri gelen kişilerinden, şairlerinden, oyuncularından, çeşitli kademelerdeki görevlilerinden ayrıntılı biçimde söz edilir Evliya Çelebi’nin eseri dil bakımından da önemlidir Yazar, gezdiği yerlerde geçen olayları, onlarla ilgili gözlemlerini aktarırken orada kullanılan kelimelerden de örnekler verir Bu örnekler, dil araştırmalarında, kelimelerin kullanım ve yayılma alanını belirleme bakımından yararlı olmuştur Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si çok ün kazanmasına rağmen, ilmi bakımdan, geniş bir inceleme ve çalışma konusu yapılmamıştır 1682′de Mısır’dan dönerken yolda ya da İstanbul’da öldüğü sanılmaktadır
NERELERİ GEZDİ
Evliya Çelebi bu rüya üzerine 1635′te, önce İstanbul’u dolaşmaya, gördüklerini, duyduklarını yazmaya başladı 1640’larda Bursa, İzmit ve Trabzon’u gezdi, 1645′te Kırım’a Bahadır Giray’ın yanına gitti Yakınlık kurduğu kimi devlet büyükleriyle uzak yolculuklara çıktı, savaşlara, mektup götürüp getirme göreviyle, ulak olarak katıldı 1645′te Yanya’nın alınmasıyla sonuçlanan savaşta, Yusuf Paşa’nın yanında görevli bulundu 1646′da Erzurum Beylerbeyi Defterdarzade Mehmed Paşa’nın muhasibi oldu Doğu illerini, Azerbaycan’ın, Gürcistan’ın kimi bölgelerini gezdi Bir ara Revan Hanı’na mektup götürüp getirmekle görevlendirildi, bu sebeple Gümüşhane, Tortum yörelerini dolaştı 1648′te İstanbul’a dönerek Mustafa Paşa ile Şam’a gitti, üç yıl bölgeyi gezdi 1651′den sonra Rumeli’yi dolaşmaya başladı, bir süre Sofya’da bulundu 1667-1670 arasında Avusturya, Arnavutluk, Teselya, Kandiye, Gümülcine, Selanik yöreEvliya Çelebi-sayehatnamesi
Evliya Çelebi (1611-1682)
Türk, gezgin Gezdiği yerlerde toplumların yaşama düzenini ve özelliklerini yansıtan gözlemler yapmıştır
Evliya Çelebi b Derviş Mehmed Zillî İstanbul'da Unkapanı'nda doğdu, 1682'de Mısır'dan dönerken yolda ya da İstanbul'da öldüğü sanılmaktadır Babası Derviş Mehmed Zillî, sarayda kuyumcubaşıydı Evliya Çelebi'nin ailesi Kütahya'dan gelip İstanbul'un Unkapanı yöresine yerleşmişti İlköğrenimini özel olarak gördükten sonra bir süre medresede okudu, babasından tezhip, hat ve nakış öğrendi Musiki ile ilgilendi Kuran'ı ezberleyerek "hafız" oldu Enderuna alındı, dayısı Melek Ahmed Paşa'nın aracılığıyla Sultan IV Murad'ın hizmetine girdi
Evliya Çelebi'nin geziye karşı duyduğu ilgi, çocukken babasından, yakınlarından dinlediği öykülerden, söylencelerden ve masallardan kaynaklanır Seyahatname adlı yapıtının girişinde geziye duyduğu ilgiyi anlatırken bir gece düşünde Peygamber'i gördüğünü, ondan "şefaat ya Resulallah" diyecek yerde şaşırıp "seyahat ya Resulallah" dediğini, bunun üzerine Peygamber'in ona gönlünün uyarınca gezme, uzak ülkeleri, görme olanağı verdiğini yazar Bu düş üzerine 1635'te, önce İstanbul'un bütün yörelerini dolaşmaya, gördüklerini, duyduklarını yazmaya başladı 1640 dolaylarında Bursa, İzmit ve Trabzon yörelerini gezdi, 1645'te Kırım'a Bahadır Giray'ın yanına gitti Yakınlık kurduğu kimi devlet büyükleriyle uzak yolculuklara çıktı, savaşlara, mektup götürüp getirme göreviyle, ulak olarak katıldı 1645'te Yanya'nın alınmasıyla sonuçlanan savaşta, Yusuf Paşa'nın yanında görevli bulundu 1646'da Erzurum Beylerbeyi Defterdarzade Mehmed Paşa'nın muhasibi oldu Doğu illerini, Azerbaycan'ın, Gürcistan'ın kimi yörelerini gezdi Bir ara Revan Hanı'nı mektup götürüp getirmekle görevlendirildi, bu nedenle Gümüşhane, Tortum yörelerini dolaştı 1648'te İstanbul'a dönerek Mustafa Paşa ile Şam'a gitti, üç yıl o dolaylarda gezdi 1651'den sonra Rumeli'yi dolaşmaya başladı, bir süre Sofya'da bulundu 1667-1670 arasında Avusturya, Arnavutluk, Teselya, Kandiye, Gümülcine, Selanik yörelerini gezdi Kaynakların bildirdiğine göre, Evliya Çelebi'nin gezi süresi 50 yılı kapsar
Evliya Çelebi'nin gezilerinin oldukça geniş bir alanı kaplaması iki bakımdan önemlidir Birincisi Osmanlı İmparatorluğu'nun komşu ülkelerle olan ilişkilerini yansıtması, ikincisi insan başarılarına ilgilendirir Bu geziler yalnız gözlemlere dayalı aktarmaları, anlatıları içermez, araştırıcılar için önemli inceleme ve yorumlara da olanak sağlar Seyahatname'nin içerdiği konular, belli bir çalışma alanını değil, insan düşüncesinin ürettiği bütün başarıları kapsar Bu özelliği nedeniyle Evliya Çelebi'nin yapıtı değişik açılardan bakılarak değerlendirilir
Üslup bakımından ele alındığında, Evliya Çelebi'nin, o dönemdeki Osmanlı toplumunda, özellikle Divan edebiyatında yaygın olan düzyazıya bağlı kalmadığı görülür Divan edebiyatında düzyazı ayrı bir yaratı ürünü sayılır, şiir gibi ağdalı, ayaklı-uyaklı bir biçimle ortaya konurdu Evliya Çelebi, bir yazar olarak, bu geleneğe uymadı, daha çok günlük konuşma diline yakın, kolay söylenip yazılan bir dil benimsedi Bu dil akıcıdır, sürükleyicidir, yer yer eğlenceli ve alaycıdır
Evliya Çelebi gezdiği yerlerde gördüklerini, duyduklarını yalnız aktarmakla kalmamış, onlara kendi öznel yorumlarını, düşüncelerini de katarak gezi yazısına yeni bir içerik kazandırmıştır Burada yazarın anlatım bakımından gösterdiği başarı uyguladığı yazma yönteminden kaynaklanır Anlatım belli bir zaman süresiyle sınırlanmaz, geçmişle gelecek, şimdiki zamanla geçmiş iç içedir Bu özellik anlatılan öykülerden, söylencelerden dolayı yazarın zamanla istediği gibi oynaması sonucudur Evliya Çelebi belli bir süre içinde, özdeş zamanda geçen iki olayı, yerinde görmüş gibi anlatır, böylece zaman kavramını ortadan kaldırır
Seyahatname'de, yazarın gezdiği, gördüğü yerlerle ilgili izlenimler sergilenirken, başlı başına birer araştırma konusu olabilecek bilgiler, belgeler ortaya konur Bunlar arasında öyküler, türküler, halk şiirleri, söylenceler, masal, mani, ağız ayrılıkları, halk oyunları, giyim-kuşam, düğün, dernek, eğlence, inançlar, karşılıklı insan ilişkileri, komşuluk bağlantıları, toplumsal davranışlar, sanat ve zanaat varlıkları önemli bir yer tutar
Evliya Çelebi insanlarla ilgili bilgiler yanında, yörenin evlerinden, cami, mescid, çeşme, han, saray, konak, hamam, kilise, manastır, kule, kale, sur, yol, havra gibi değişik yapılarından da söz eder Bunların yapılış yıllarını, onarımlarını, yapanı, yaptıranı, onaranı anlatır Yapının çevresinden, çevrenin havasından, suyundan söz eder Böylece konuya bir canlılık getirerek çevreyle bütünlük kazandırır
Seyahatname'nin bir özelliği de değişik yöre insanlarının yaşama biçimlerine, davranışlarına, tarımla ilgili çalışmalarından, süs takılarına, çalgılarına dek ayrıntılarıyla geniş yer vermesidir Yapıtın kimi bölümlerinde, gezilen yörenin yönetiminden, eski ailelerinden, ileri gelen ünlü kişilerinden, şairlerinden, oyuncularından, çeşitli kademelerdeki görevlilerinden ayrıntılı biçimde söz edilir
Evliya Çelebi'nin yapıtı dil bakımından da önemlidir Yazar, gezdiği yerlerde geçen olayları, onlarla ilgili gözlemlerini aktarırken kullanılan sözcüklerden de örnekler verir Bu örnekler, dil araştırmalarında, sözcüklerin kullanım ve yayılma alanını saptama bakımından yararlı olmuştur Kimi yabancı kökenli sözcüklerin söyleniş biçimi halk ağzına göredir Bu da dilci için bir yöre ağzının oluşumunu anlamaya yarar
Evliya Çelebi'nin Seyahatname'si çok ün kazanmasına karşın, bilimsel bakımdan, geniş bir inceleme ve çalışma konusu yapılmamıştır
Evliya Çelebi 1611-1682
Türk, gezgin Gezdiği yerlerde toplumların yaşama düzenini ve özelliklerini yansıtan gözlemler yapmıştır
Evliya Çelebi b Derviş Mehmed Zillî İstanbul'da Unkapanı'nda doğdu, 1682'de Mısır'dan dönerken yolda ya da İstanbul'da öldüğü sanılmaktadır Babası Derviş Mehmed Zillî, sarayda kuyumcubaşıydı Evliya Çelebi'nin ailesi Kütahya'dan gelip İstanbul'un Unkapanı yöresine yerleşmişti İlköğrenimini özel olarak gördükten sonra bir süre medresede okudu, babasından tezhip, hat ve nakış öğrendi Musiki ile ilgilendi Kuran'ı ezberleyerek "hafız" oldu Enderuna alındı, dayısı Melek Ahmed Paşa'nın aracılığıyla Sultan IV Murad'ın hizmetine girdi
Evliya Çelebi'nin geziye karşı duyduğu ilgi, çocukken babasından, yakınlarından dinlediği öykülerden, söylencelerden ve masallardan kaynaklanır Seyahatname adlı yapıtının girişinde geziye duyduğu ilgiyi anlatırken bir gece düşünde Peygamber'i gördüğünü, ondan "şefaat ya Resulallah" diyecek yerde şaşırıp "seyahat ya Resulallah" dediğini, bunun üzerine Peygamber'in ona gönlünün uyarınca gezme, uzak ülkeleri, görme olanağı verdiğini yazar Bu düş üzerine 1635'te, önce İstanbul'un bütün yörelerini dolaşmaya, gördüklerini, duyduklarını yazmaya başladı 1640 dolaylarında Bursa, İzmit ve Trabzon yörelerini gezdi, 1645'te Kırım'a Bahadır Giray'ın yanına gitti Yakınlık kurduğu kimi devlet büyükleriyle uzak yolculuklara çıktı, savaşlara, mektup götürüp getirme göreviyle, ulak olarak katıldı 1645'te Yanya'nın alınmasıyla sonuçlanan savaşta, Yusuf Paşa'nın yanında görevli bulundu 1646'da Erzurum Beylerbeyi Defterdarzade Mehmed Paşa'nın muhasibi oldu Doğu illerini, Azerbaycan'ın, Gürcistan'ın kimi yörelerini gezdi Bir ara Revan Hanı'nı mektup götürüp getirmekle görevlendirildi, bu nedenle Gümüşhane, Tortum yörelerini dolaştı 1648'te İstanbul'a dönerek Mustafa Paşa ile Şam'a gitti, üç yıl o dolaylarda gezdi 1651'den sonra Rumeli'yi dolaşmaya başladı, bir süre Sofya'da bulundu 1667-1670 arasında Avusturya, Arnavutluk, Teselya, Kandiye, Gümülcine, Selanik yörelerini gezdi Kaynakların bildirdiğine göre, Evliya Çelebi'nin gezi süresi 50 yılı kapsar
Evliya Çelebi'nin gezilerinin oldukça geniş bir alanı kaplaması iki bakımdan önemlidir Birincisi Osmanlı İmparatorluğu'nun komşu ülkelerle olan ilişkilerini yansıtması, ikincisi insan başarılarına ilgilendirir Bu geziler yalnız gözlemlere dayalı aktarmaları, anlatıları içermez, araştırıcılar için önemli inceleme ve yorumlara da olanak sağlar Seyahatname'nin içerdiği konular, belli bir çalışma alanını değil, insan düşüncesinin ürettiği bütün başarıları kapsar Bu özelliği nedeniyle Evliya Çelebi'nin yapıtı değişik açılardan bakılarak değerlendirilir
Üslup bakımından ele alındığında, Evliya Çelebi'nin, o dönemdeki Osmanlı toplumunda, özellikle Divan edebiyatında yaygın olan düzyazıya bağlı kalmadığı görülür Divan edebiyatında düzyazı ayrı bir yaratı ürünü sayılır, şiir gibi ağdalı, ayaklı-uyaklı bir biçimle ortaya konurdu Evliya Çelebi, bir yazar olarak, bu geleneğe uymadı, daha çok günlük konuşma diline yakın, kolay söylenip yazılan bir dil benimsedi Bu dil akıcıdır, sürükleyicidir, yer yer eğlenceli ve alaycıdır
Evliya Çelebi gezdiği yerlerde gördüklerini, duyduklarını yalnız aktarmakla kalmamış, onlara kendi öznel yorumlarını, düşüncelerini de katarak gezi yazısına yeni bir içerik kazandırmıştır Burada yazarın anlatım bakımından gösterdiği başarı uyguladığı yazma yönteminden kaynaklanır Anlatım belli bir zaman süresiyle sınırlanmaz, geçmişle gelecek, şimdiki zamanla geçmiş iç içedir Bu özellik anlatılan öykülerden, söylencelerden dolayı yazarın zamanla istediği gibi oynaması sonucudur Evliya Çelebi belli bir süre içinde, özdeş zamanda geçen iki olayı, yerinde görmüş gibi anlatır, böylece zaman kavramını ortadan kaldırır
Seyahatname'de, yazarın gezdiği, gördüğü yerlerle ilgili izlenimler sergilenirken, başlı başına birer araştırma konusu olabilecek bilgiler, belgeler ortaya konur Bunlar arasında öyküler, türküler, halk şiirleri, söylenceler, masal, mani, ağız ayrılıkları, halk oyunları, giyim-kuşam, düğün, dernek, eğlence, inançlar, karşılıklı insan ilişkileri, komşuluk bağlantıları, toplumsal davranışlar, sanat ve zanaat varlıkları önemli bir yer tutar
Evliya Çelebi insanlarla ilgili bilgiler yanında, yörenin evlerinden, cami, mescid, çeşme, han, saray, konak, hamam, kilise, manastır, kule, kale, sur, yol, havra gibi değişik yapılarından da söz eder Bunların yapılış yıllarını, onarımlarını, yapanı, yaptıranı, onaranı anlatır Yapının çevresinden, çevrenin havasından, suyundan söz eder Böylece konuya bir canlılık getirerek çevreyle bütünlük kazandırır
Seyahatname'nin bir özelliği de değişik yöre insanlarının yaşama biçimlerine, davranışlarına, tarımla ilgili çalışmalarından, süs takılarına, çalgılarına dek ayrıntılarıyla geniş yer vermesidir Yapıtın kimi bölümlerinde, gezilen yörenin yönetiminden, eski ailelerinden, ileri gelen ünlü kişilerinden, şairlerinden, oyuncularından, çeşitli kademelerdeki görevlilerinden ayrıntılı biçimde söz edilir
Evliya Çelebi'nin yapıtı dil bakımından da önemlidir Yazar, gezdiği yerlerde geçen olayları, onlarla ilgili gözlemlerini aktarırken kullanılan sözcüklerden de örnekler verir Bu örnekler, dil araştırmalarında, sözcüklerin kullanım ve yayılma alanını saptama bakımından yararlı olmuştur Kimi yabancı kökenli sözcüklerin söyleniş biçimi halk ağzına göredir Bu da dilci için bir yöre ağzının oluşumunu anlamaya yarar
Evliya Çelebi'nin Seyahatname'si çok ün kazanmasına karşın, bilimsel bakımdan, geniş bir inceleme ve çalhatnameler ve Evliya Çelebi
Yazarların yurt içi veya yurt dışı gezilerinde gördükleri yerlerden edindikleri izlenim ve bilgileri aktardıkları yazılara seyahatname denir Gezmeyi iş edinen kişi seyyah veya gezgin adıyla anılır Seyahatnamelerde temel amaç yurtiçinde yada yurtdışında görülen yerlerin tarihlerini, medeniyetlerini, doğal güzelliklerini, toplumsal yaşamlarını, gelenek ve göreneklerini tanımaktır Seyahatnameler çoğu kez birer tarihsel belge niteliği taşımakla birlikte, yazarların izlenimlerini belli bir üslupla yansıttıklarından, aynı zamanda da birer edebi yapıt olarak değerlendirilir Seyahatnameler, yazarların sadece gezip görmek ihtiyacından doğmamıştır Çeşitli savaşlar, hac ziyareti, görevle başka ülkelere gönderilen memurların yolculukları sebebiyle seyahatnameler yazılmıştır Yabancı ülkelere gönderilen elçilerin meydana getirdiği seyahatnamelerde, politik konuların dışında gidilip görülen ülke insanlarının zevklerine, eğlencelerine, giyim – kuşamlarına, folkloruna, sosyal, ekonomik, durumlarına dair pek çok bilgi yer alır Osmanlı padişahlarının komutasında çıkılan seferlerde uğranılan yerleri, yapılan işleri günü gününe anlatan ruznameler, hac yolculuğunun anlatıldığı kitaplarda seyahatname özelliği taşırlar Oturulan şehrin her köşesinin insanları ve bütün özellikleri ile anlatıldığı eserler de yazıldıkları yüzyıldan uzaklaştıkça ve araya yüzyıllar girdikçe seyahatname olarak kabul edilirler Evliya Çelebi‘nin Seyahatnamesi ‘nin konuk yerlerini ve bunların arasındaki uzaklıkları göstern menazil kitaplarıyla, Ayvansarayî ‘nin Hadikatü ’l-Cevamii bu türdendir Piri Reis’in Kitab-î Bahriye ‘si gibi seyahatname türüne girmeyen bazı yapıtlar yada mektuplarda da gezi izlenimlerine yer verildiği olur Ayrıca sefaretnamelerin çoğunda seyahatname özelliklerine raslanır Çok eskiden beri ya zevk için, ya kesşif için ya görev gereği gezilip görülen yerlerin yazıldığı eserlerin varlığını biliyoruz Bu eserlerin bir çoğu zamanımıza ulaşmıştır Türkler tarafından ilk seyahatnameler Farsça kaleme alınmıştır Gıyasuddin Nakkas, Timur ‘un oğlu Şahrah Çin ‘e giderken ekibine katılmış, gördüklerini yazmıştır Eseri Acaikül Letâif adını taşır Ali Ekber Hatâi adlı bir tüccar da Hıtâinane adını verdiği eserini İstanbul ‘da tamamlamıştır Ortaçağın ünlü Arap gezgini İbn Battuta ‘nın İslam ülkelerinin hemen tümü ile Çin ve Sumatra gibi bölgeleri kapsayan gezilerini anlattığı Tuhfetü '‘-Nüzzar fi Garaibi 'l-Emsal ve Acaibi ‘l- Estar adlı yapıtı, dünyanın en ünlü seyahatnameleri arasında yer alır Battuta ‘nın daha çok Rihle adıyla anılan yapıtı, dönemin İslam dünyasının toplumsal, kültürel ve siyasal tarihine ilişkin güvenilir bir kaynaktaır Türk edebiyatında seyahatname türünde en önemli eser Evliya Çelebi ‘nin (1611-1685) Seyahatname ‘sidir Evliya Çelebi, anlattığına göre 1630 yılında gördüğü bir düşte Hz Muhammed ‘le karşılaşınca “Şefaat ya Resulullah” diye niyaz etmiş, Peygamber efendimiz bu niyaza gülmüş ve Evliya Çelebi ‘nin dileği kabul edilmiş, düşte Peygamber efendimizin yanında bulunan Sa ‘d bin Ebi Vakkas adındaki sahabe, Evliya Çelebi ‘ye gittiği yerlerde gördüklerini yazmasını öğütlemiştir Evliya Çelebi'nin gezilerinin oldukça geniş bir alanı kaplaması iki bakımdan önemlidir Birincisi Osmanlı İmparatorluğu'nun komşu ülkelerle olan ilişkilerini yansıtması, ikincisi insan başarılarına ilgilendirir Bu geziler yalnız gözlemlere dayalı aktarmaları, anlatıları içermez, araştırıcılar için önemli inceleme ve yorumlara da olanak sağlar Seyahatname'nin içerdiği konular, belli bir çalışma alanını değil, insan düşüncesinin ürettiği bütün başarıları kapsar Bu özelliği nedeniyle Evliya Çelebi'nin yapıtı değişik açılardan bakılarak değerlendirilir Üslup bakımından ele alındığında, Evliya Çelebi'nin, o dönemdeki Osmanlı toplumunda, özellikle Divan edebiyatında yaygın olan düzyazıya bağlı kalmadığı görülür Divan edebiyatında düzyazı ayrı bir yaratı ürünü sayılır, şiir gibi ağdalı, ayaklı-uyaklı bir biçimle ortaya konurdu Evliya Çelebi, bir yazar olarak, bu geleneğe uymadı, daha çok günlük konuşma diline yakın, kolay söylenip yazılan bir dil benimsedi Bu dil akıcıdır, sürükleyicidir, yer yer eğlenceli ve alaycıdır Evliya Çelebi gezdiği yerlerde gördüklerini, duyduklarını yalnız aktarmakla kalmamış, onlara kendi öznel yorumlarını, düşüncelerini de katarak gezi yazısına yeni bir içerik kazandırmıştır Burada yazarın anlatım bakımından gösterdiği başarı uyguladığı yazma yönteminden kaynaklanır Anlatım belli bir zaman süresiyle sınırlanmaz, geçmişle gelecek, şimdiki zamanla geçmiş iç içedir Bu özellik anlatılan öykülerden, söylencelerden dolayı yazarın zamanla istediği gibi oynaması sonucudur Evliya Çelebi belli bir süre içinde, özdeş zamanda geçen iki olayı, yerinde görmüş gibi anlatır, böylece zaman kavramını ortadan kaldırır Seyahatname'de, yazarın gezdiği, gördüğü yerlerle ilgili izlenimler sergilenirken, başlı başına birer araştırma konusu olabilecek bilgiler, belgeler ortaya konur Bunlar arasında öyküler, türküler, halk şiirleri, söylenceler, masal, mani, ağız ayrılıkları, halk oyunları, giyim-kuşam, düğün, dernek, eğlence, inançlar, karşılıklı insan ilişkileri, komşuluk bağlantıları, toplumsal davranışlar, sanat ve zanaat varlıkları önemli bir yer tutar Evliya Çelebi insanlarla ilgili bilgiler yanında, yörenin evlerinden, cami, mescid, çeşme, han, saray, konak, hamam, kilise, manastır, kule, kale, sur, yol, havra gibi değişik yapılarından da söz eder Bunların yapılış yıllarını, onarımlarını, yapanı, yaptıranı, onaranı anlatır Yapının çevresinden, çevrenin havasından, suyundan söz eder Böylece konuya bir canlılık getirerek çevreyle bütünlük kazandırır Seyahatname'nin bir özelliği de değişik yöre insanlarının yaşama biçimlerine, davranışlarına, tarımla ilgili çalışmalarından, süs takılarına, çalgılarına dek ayrıntılarıyla geniş yer vermesidir Yapıtın kimi bölümlerinde, gezilen yörenin yönetiminden, eski ailelerinden, ileri gelen ünlü kişilerinden, şairlerinden, oyuncularından, çeşitli kademelerdeki görevlilerinden ayrıntılı biçimde söz edilir
Evliya Çelebi'nin yapıtı dil bakımından da önemlidir Yazar, gezdiği yerlerde geçen olayları, onlarla ilgili gözlemlerini aktarırken kullanılan sözcüklerden de örnekler verir Bu örnekler, dil araştırmalarında, sözcüklerin kullanım ve yayılma alanını saptama bakımından yararlı olmuştur Kimi yabancı kökenli sözcüklerin söyleniş biçimi halk ağzına göredir Bu da dilci için bir yöre ağzının oluşumunu anlamaya yarar Evliya Çelebi'nin Seyahatname'si çok ün kazanmasına karşın, bilimsel bakımdan, geniş bir inceleme ve çalışma konusu yapılmamıştır Türk edebiyatındaki öbür önemli seyahatnameler arasında Seydi Ali Reis ‘in Miratü ‘l-Memalik ‘i (1895), Hacı Mehmed Edip bin Mehmed Derviş ‘in Menasikü ‘l-Hac ‘î (1808), Nabi ‘nin Tuhfetü ‘l-Haremeyn ‘i (1849), Bursalı Hâtif ‘in manzum Seyahatname ‘si, Ahmed Midhat ‘ın Avrupa ‘da Bir Cevelan ‘î (1890), Ahmet İhsan ‘ın (Tokgöz) Avrupa ‘da Ne Gördüm ‘ü (1891), Direktör Âli Bey ‘in Seyahat Jurnali (1897) adlı yapıtı, Cenab Şahabeddin ‘in Hac Yolunda (1909), Afâk-î Irak (1917), Avrupa Mektupları (1919) gibi yapıtları, Falih Rıfkı Atay ‘ın Deniz Aşırı (1931), Taymis Kıyıları (1934), Bizim Akdeniz (1934), Tuna Kıyıları (1938), Yolcu Defteri (1946) adlı kitapları, Ahmed Haşim ‘in Frankfurt Seyahatnamesi (1933) adlı yapıtı, Reşat Nuri Güntekin ‘in Anadolu Notları (1956), Nadir Nadi ‘nin İki Sovyet Rusya-İki Polonya 1935-1956 (1967) adlı kitabı, Azra Erhat ‘ın Mavi Yolculuk (1962), Melih Cevdet Anday ‘ın Sovyet Rusya, Azerbaycan, Özbekistan, Bulgaristan, Macaristan (1965) adlı yapıtı sayılabilir Batı ‘da seyahatname türünün ilk örnekleri arasında İS 1 ve 2 yüzyıllarda yaşayan Strabon ve Pausanias gibi Eski Yunanlı coğrafyacıların Antik Çağ halkları, ülkeleri ve inanışları üzerine değerli bilgiler içeren kitapları sayılabilir Marko Polo ‘nun 13 yüzyılın sonlarına ait gezi yazıları ise, belirli bir edebi düzeyi olan ilk seyahatnamedir 18 yüzyılda yaşamış İtalyan serüvenci Casanova ile Giuseppe Baretti de (1719-89) bu türde önemli yapıtlar ortaya koymuşlardır Romantizm Döneminde düzyazıedebitın önemli bir bölümü seyahatnamelerden oluşuyordu Çünkü romatikler doğaya, uzak ve yabancı olana ve yerel renklere düşkündüler; ayrıca yabancı ülkelere yapılan yolculuklar onlar içinkendi yıpranmış kişiliklerden uzaklaşma anlamına geliyordu Goethe ‘nin 1786-88 arasındaki İtalya yolculuğunu anlattığı yazıları, romanlarının çoğundan daha çok ilgi toplamıştı Nikolay Karamzin ‘in Pismo russkogu puteşestvennika (1791-92; Bir Rus Gezgininin Mektupları) adlı yapıtı, Rus Romantizminin ilk ürünlerinden biridir Romanlarının konusunu yalnızca yaşadğı çevreden seçen Rus romancı İvan Gonçarov ‘da Fregat Pallada (1858; Pallas Fırkateyni) adlı yapıtında bir dünya turunda edindiği izlenimleri aktarır Andrey Beli ‘nin eşsiz yapıtı Peterburg (1913-14), mitolojik boyutlarıyla da işlenen Petersburg kentinde yapılmış birgezinin notlarıdır Alman düşünür Hermann Keyserling ‘in Asya üzerinde izlenimlerine yer veren Das Reisetagebuch eines Philosophen ‘i (1919; Bir Filozofun Gezi Defteri ) ve D H Lawrence ‘ın Sardinya, Etrüsk İtalyası ve İtalyanlar üzerine yazıları da, seyahatname türünün önemli örneklerindendir 1 Dünya Savaşı ‘ndan sonra gezi edebiyatı, Blaise Cendrars ‘ın Emmène-moi au bout du monde (1956; Beni Dünyanın Öbür Ucuna Götür) adlı romanında yansıttığı gibi, savaşı yaşamış kuşağın bilinmeyen yerlere yapılan geziler ve serüven yoluyla kendini yeniden keşfetme isteğine koşut olarak metafizik ve yarı dinsel bir boyut kazanmıştır Öte yandan 20 yüzyılda gezinin çok yaygınlaşmasıyla birlikte gezi edebiyatı eski önemini yitirmişti
|