Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > Serbest Forum

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
fabl, fablın, özellikleri

Fabl - Fablın Özellikleri

Eski 06-24-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fabl - Fablın Özellikleri







Fabl Nedir, Fabl'ın Özellikleri




Fabl (fable): Düzyazı ya da şiir biçiminde, ders vermek amacıyla kaleme alınmış kısa anlatı Kişiler genellikle insane olmayan yaratıklar ya da cansız nesnelerdir Yazınsal fablın belirleyici özelliği, insanların hayvanlar yoluyla anlatılmasıdır; bu özelliğiyle yazınsal fabl, ilkel hayvanların günümüzde de yaratmaya devam ettikleri fabllardan ayrılır Bu tür, büyük olasılıkla Yunanistan’da doğdu; ilk fabl derlemesi Ezop’a atfedilmiştirÖ VI yy) Hint fabllarının ünlü bir derlemesi İS 300 yılında, büyük olasılıkla Sanskritçe yazılmış Bidpai’dir Bu türde dünyanın en büyük ustası olarak tanınan La Fontaine, öykülerinin çoğunu Ezop’tan ve Phaedrus’tan alıp kendi şiir diline çevirmiştir

Fabl, kahramanları genellikle hayvanlar olan, içinde hep bir ders bulunan masallardır Bu masalların çoğunun sonunda ya da içinde okura bir özlü sözle verilen ders bulunur: "İşte bu da ona bir ders olmuş, bir daha kimseyi kandırmamış," ya da, "Uşaklar ilk efendilerinin değerini sonrakilerin eline düştükten sonra anlamışlar," gibi

Fabl masalları, kulaktan kulağa yayılarak sözlü anlatım döneminin edebiyat ürünleri olarak insanlık tarihinde yerini almış ve basit, kolay, ahlak ilkelerini öğretme işlevini yüklenmişlerdir Hatta ünlü bir Latin şairi Pehedre (Fedr) fabl için, "Bu masallar insanların kusurlarını düzeltmek için anlatılmalı ve yazılmalıdır," demiştir

Fabl’ların ilk kez Hindistan’dan çıktığı ve ilk fabl masallarının da "Pançatandra Masalları" olduğu söylenir Bu kitabın önsözüne bakıldığında, kitabın yazarının, "Mehapur" hükümdarının, üç tembel çocuğunu eğitmek için tuttuğu "Vişnu- Sarma" adlı bir öğretmen olduğu belirtilir

Ayrıca Hindistan’da Beydaba, Batı’da Ezop ve Lafonten ünlü fabl ustalarıdır Bu masalların hepsi genellikle yetişkinler için yazılmış, daha sonra da çocukların dünyasında kendilerine geniş bir yer edinmişlerdir Şiir ve düzyazı biçiminde yazılmış olmaları ve çocukların kolayca ezberlemeleri de onları hep diri tutmuştur

Dünyanın en ünlü fabl yazarları Ezop ve Jean de La Fontaine'dir Ezop'un fablları İÖ 300 yılında derlenerek yazıya geçirilmiştir ABD'li James Thurber ve İngiliz George Orwell çağdaş fabl yazarlarıdır



Fabl'ın Özellikleri

1 Başrollerinde hayvanların rol aldığı hayvanların konuştuğu hayvan hikayeleri (Örn: Ağustos böceği ve Karınca)

2 Bu isin en bilinen kişileri Beydeba, Ezop ve La Fontaine‘dir

3 İnsanlar arasında cereyan eden olayları hayvanlar bitkiler ya da cansız varlıklar arasında geçiyormuş gibi göstererek bu yolla insanlara ahlak ve ibret dersi vermek örnek göstermek ya da bir düşünceye güç kazandırmak isteyen bir çeşit masaldır

4 Teşhis ve intak sanatları üzerine kurulmuştur

5 Dünya edebiyatında ilk ve önemli fabllar Hint yazarı Beydeba’ya aittir Beydeba ’nın fablları Kelile ve Dimne adlı bir eserde toplanmıştır

6 Türkçe'deki ilk örneği Harname'dir




Fabl'ın Öğeleri

Fabllerde soyut konular, olay plânıyla hem somutlaştırılarak hem de hareket kazandırılarak işlenir Olaylar bizi güldürürken eğitir İnsanlar arasında geçen iyi-kötü, cesur-korkak, dürüst-ikiyüzlü, gözü tok-aç gözlü… vb çatışmalar; bu niteliklerin yakıştırıldığı hayvan kahramanlar arasında geçmiş gibi gösterilirFablin de dört ögesi vardır; kişiler, olay, zaman, yer




Kişiler: Fablin konusu olan olay, kişileştirilmiş en az iki hayvanın başındangeçer Bunlardan biri iyi ahlâklı bir tipi, diğeri kötü ahlâklı bir tipi canlandırırFablde ikinci derecede kişiler çok azdır, bazen yoktur Kişi betimlemesi yoktur Kahramanlar arasında tilki varsa biz onu kurnaz insan yerine koyarız; arslanvarsa cesaretine güvenen biri yerine koyarız Kısa olay bile bütün yönleriyle değil, yalnızca fable konu olan yönüyle tanımlanır Derinlemesine duygu çözüm lemelerine yer verilmezFabllerde bir de anlatıcı kişi vardır Bu kişinin de betimlemesi yapılmaz, cinsiyeti verilmez Anlatıcı kahramanları izler, dersini alır Böylece dinleyen ile aynı görüşü paylaşır
Olay: Fablin konusu insan başına gelebilecek her hangi bir olaydır Olay,kahramanın eyleme dönüşmüşbeğenme, istek, özlem, öfke, korku… gibi tutkuya dönüşmüş duygularından doğar Fablin gövdesini bir olay oluşturur, asılönemli olan fablin anlatılışnedenidir Buna “ders” denir Fabl plânıdört bölümdür: Serim, düğüm, çözüm, öğüt

Serim: Olayın türüne, çıkarılacak derse göre kişileştirilmiş hayvanlar veçevre tanıtımının yapıldığı bölümdür

Düğüm: Olay o çevrede verilmek istenen derse göre gelişir Kısa ve sıkkonuşmalar vardır Hemen birkaç konuşma ile olay düğümlenirÇözüm: Olay beklenmedik bir sonuçla biter Fablin en kısa bölümüdür

Öğüt: Ana fikir bu bölümde öğüt niteliğinde verilir Bu bölüm kimi zaman başta, kimi zaman sondadır Kimi zaman da sonuç okuyucuya bırakılır
Yer: Tasvir yapılmaz fakat çevre çok iyi verilmelidir: Orman, göl kenarı,yol… gibi Olayın geçtiği yer olayla birlikte değişebilir

Zaman: Her olay gibi fabldeki olay da bir zaman diliminde geçer Kronolojik zaman kullanılır
Fabl Örnekleri

Aslanla Fare

Herkese saygı göstermeli elden geldikçe
Umulmadık kimselerden fayda görür insan
İşte bu, gerçeği anlatan bir hikaye,
Daha nice bin hikaye arasından
Pençesi dibinde bir arslanın,
Dalgınlıkla bir fare çıkıverdi
Bu fırsatı kullanmadı sultanı ormanın,
Fareye dokunmayıp bir büyüklük gösterdi
Bu iyiliği boşa gitti sanmayın;
Kimin aklına gelir ki bir an,
Fareye işi düşer arslanın?
Ama o da bir gün dışarı çıktı ormandan;
Gitti tutuldu bir ağa
Ne çırpınma, ne kükreme … Kâr etmez tuzağa
Bay fare koştu; dişiyle arslanın ağını,
Öyle bir kemirdi ki ağ söküldü nihayet
Sabırla zamanın yaptığını;
Ne kuvvet yapabilir, ne şiddet
“İyilik eden iyilik bulur
“Hizmet et benim için, hizmet edeyim senin için
“İyilik iki baştan olur



Hasta Adam ve İtfaiyeci

Evvel zaman içinde, çıkan bir yangında evde bulunanları kurtarmak için içeri giren bir itfaiyeci, hasta bir adamla karşılaştı
"Kurtarma beni dedi," dedi hasta adam "Güçlü olanları kurtar"
"Bana nedenini açıklayabilir misiniz lütfen?" diye sordu itfaiyeci, bu işi gönüllü olarak yapan biriydi
"Bundan daha adil bir davranış biçimi olamaz," dedi yaşlı adam “Her durumda güçlü olanlar tercih edilmeli, onlar dünyanın işine daha fazla yararlar"
İtfaiyeci hastanın söylediklerini bir süre düşünüp tarttı, felsefe ile az çok ilgisi olan bir adamdı "Pekala," dedi sonunda, bu arada çatıdan bir parça çatırdayarak inmişti odaya; “fakat bu sohbetimizin hatırına bana söyler misiniz, en önemli işlevi nedir güçlü olanların?
"Çok basit," diye karşılık verdi hasta adam; "güçlülerin en önemli işlevi zayıflara yardım etmektir"
Söyledikleri itfaiyecinin üstünde etkili oldu, iyiden bir adamdı, içinde hiçbir kötülük yoktu “Hasta olduğunuz için sizi anlayabilirim” dedi neden sonra, duvarın bir bölümü daha gürültüyle yıkıldı o esnada “ama bu kadar aptal olmanızı bağışlayamam” Son derece adil bir insandı, baltasını olanca hızıyla kaldırıp yaşlı adamı yatağına mıhladı



İki Kibrit Çöpü

Günün birinde bir gezginin Kaliforniya ormanlarına düştü yolu Kurak bir mevsimdi, alize rüzgarlarının ortalığı kasıp kavurduğu At sırtında uzun mu uzun bir yol gelmişti, açtı ve yorgundu Bir pipo içebilmek için atından indi Ceplerini kontrol ettiğinde sadece iki kibrit çöpü kaldığını fark etti İlkini çaktı, ama ateş alamadan söndü gitti rüzgarla, kala kala tek bir kibrit çöpüne kaldı

"İşte bu harika!" diye geçirdi içinden gezgin "Bir pipo için canımı verebilirim ve olasılıkla ateş almayacak olan tek bir kibrit çöpüm var! Benim kadar talihsiz adam var mıdır dünyada? Ama yine de” diye düşündü “bu kibriti çaktığımda pekala ateş alabilir, pipomu içerim, içini otların üstünde temizlerim, öyle kuru ki otlar çalı çırpı misali ateş almalarına şaşırmamalı; tutuşan otları söndürmeye çalışırken, elimden kurtulan alevler çoktan şu zehirli meşe çalılıklarına uzanmış olur; ona da yetiştim diyelim, esinti alevleri önüne alıp başka tarafa savurur; çalıların üzerine dallarını sarkıtmış şu çam ağacına ne demeli; bir kıvılcım sıçradığı dakka en üst dalına kadar ateş alacak besbelli; tüm ormanı cayır cayır yakabilecek bu dev meşalenin alevleri nasıl da sürüklenir çılgın alize rüzgarları ile kimbilir! Bir an için yangın ve rüzgarın sesinin birleşmesiyle kükreyişini duydum sanki şu küçük vadinin, canımı kurtarmak için delice koşuyorum ve alevler kovalıyor beni karşıki tepelere doğru; bu güzelim ormanın günler boyunca yanacağını düşünüyorum da, tüm sığırların telef olduğunu ve kuruduğunu tüm kaynakların, ne büyük zarar görürdü bütün çiftçiler, dört bir yana savrulurdu hepsinin çocukları Hayat nasıl da değişebiliyor bir anda!”
Bu düşüncelerle uzandı ikinci kibritine, çaktı ateş almadı “Tanrıya şükürler olsun!” dedi gezgin, yerleştirirken piposunu tekrar cebine



Keçi Can Pazarında

Keçiciğin aklı, bir karış havada ya, sürüsünü bir yana bırakmış, bir başına otlaya otlaya çekip gitmiş Hain koca kurt, kaçırır mı; hemen görmüş keçiciği: “Heh, işte ağzıma lâyık bir lokma Yaşasın!” demiş Keçicik, bakmış can pazarı Hiç kurtuluş murtuluş yok: “Eh, n’apalım, demek kaderimizde sana yem olmak varmış kurt ” demiş “Madem ölüm kapıya geldi, bari bana biraz kaval çal ki, neşeleneyim, kendimi unutup öyle öleyim”Kurt, “Son isteği zavallının… “demiş, bulmuş bir kaval, füyt füüyt çalmaya başlamış Kurt çalmış, keçicik, oynamış Derken ötelerden kaval sesini alan köpekler koşturmuşlar; gelmişler, kurdu önlerine düşürüp bir güzel kovalamışlar Kaçmadan önce kurt, durumu anlayıp oyuna geldiğini sezinlemiş: “Suç sende değil bende Neme gerekti benim kaval çalmak, neme gerekti bana köçekli kurban!” demiş

Zamansız bir işe kalkışmanın sonu budur Ölçmeli, biçmeli adımınıona göre atmalı Tersi oldu mu, işte böyle Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurundan olur

(Aisopos, Ezop Masalları, Tarık DursunK Mayıs 1981)

‘Lafonten 'den Bir Örnek



Orman Mahkemesinde

Krilov’un masalları ülkemizde "Keçi Bir Gün" adıyla Tarık Dursun K tarafından derlenmiş ve yeniden yazılmıştır Bu kitapta masalların sonunda yine dersler verilir, ama bazı masallarda Krilov dersleri kendince yorumlayarak farklı eleştiriler ortaya koyar Benim çok sevdiğim; "De Gidi Eşek De!" masalında olduğu gibi

EŞEK, bülbülün yoluna çıkmış, durdurmuş
- Yahu, kardeş, demiş Nereye gitsem, hep sen! Herkes bülbül diyor da başka bir şey demiyor Yok, en güzel öten senmişsin, yok güle şu dünyada âşık olan tek senmişsin Hele o güle olan aşkın, hele o! Öylesine bir aşk ki bu, diyorlar Ne Mecnun’da vardır, ne Ferhat’ta, Kerem’de Doğru mu?

Bülbül boynunu bükmüş, derin bir iç çekmiş
- Doğru kardeş, demiş Doğru!
Eşeği bu kez daha büyük bir şaşkınlık almış mı sana Kulaklarını eğip, dudaklarını sarkıtmış:
- Valla’i çok şaştım birader, demiş Neden dersen, geçende senin o güllerden birini yedim, hiçbir şeye benzetemedim Çünkü ne tadı vardı, ne tuzu
Ah, insanlar arasında,bülbülü tanımadıkları yetmiyormuş gibi, bir de güle olan tutkusunu bilmeyen nice nice eşekler yok mudur?



Şahin ile Horoz

Şahin, tatlı bir daire çizerek süzüldü, yüzyıllık çınar ağacının dalına kondu Gerçi kendisini hafif hafif esen rüzgarın kollarına bırakmıştı ama; yine de yorulmuştu inerken Bir süre konduğu dalda soluklandı, üzerindeki tozları silkeledi ve "Biraz kestireyim" diyerek iyice yayıldı
Tam bu sırada bir ses duydu Horozun biri bağırtıyla kaçıyordu Çınarın altına geldiğinde soluk soluğa kalmıştı Dönüp arkasına baktı, kimsenin gelmediğini görünce rahatladı
Horozun kaçışını izlemiş olan şahin:
- Hah hah hah hah, diye gülmüştü
Horoz, "O da kim?" diye çevresine bakınırken, şahin yukarıdan seslendi:
- Benim, dostum, ben, şahin, başını yukarı kaldır
Horoz, sesin geldiği yöne kaldırdı başını, şahini gördü
Şahin hâlâ gülüyordu:
- Ne oldu, kimden kaçıyordun öyle?
- Tabii gülersin, dedi horoz, sana göre bir şey yok
- Kim kovalıyordu seni?
Horoz:
- Sahibim, dedi, kim olacak, ilerideki çiftlikte yaşıyorum
- Size şaşıyorum, dedi şahin, sahipleriniz, henüz yumurtadan yeni çıkmış bir yavruyken özenle besleyip büyütüyorlar, sizler için güzel evcikler yapıyorlar, kümeslerde bir eliniz darıda bir eliniz arpada yaşayıp gidiyorsunuz, yine de size yaranamıyorlar… Yahu, kendisine bu kadar yararı dokunan insanlardan kaçılır mı?
Horoz, şahinin küçümseyici sözlerini dinledikten sonra:
- Sen, dedi, bir şahini tavada kızarırken veya şişe geçmiş közde pişerken gördün mü hiç?
- Yook, dedi şahin laubali bir tutumla, ne olacak?
- Ben, dedi horoz; çok horozlar, tavuklar gördüm sahibim pişirirken, ona nasıl güvenebilirim?



Şeytan ve Hancı

Bir zamanlar şeytan bir handa konaklamaya başladı Eğitimleri epeyce ihmal edilmiş insanlarla doluydu han, kimse onu tanımadı Haşarılığı aklına koymuştu bir kere, bir süre herkesi yıldırdı Ama sonunda hancı resti çekip, şeytanı karşısına aldı
Elinde uzunca bir halat vardı
"Şimdi dayağı hak ettin," dedi hancı
"Bana sinirlenmeye hiç hakkınız yok ," dedi şeytan "Ben buyum ve yanlış davranmak benim tabiatım”
"Gerçekten mi?" diye sordu hancı
"Sizi temin ederim, gerçek bu," dedi şeytan
"Gerçekten kendini alıkoyamıyor musun kötülükten?" diye sordu hancı
"Bir an bile," dedi şeytan; "benim gibi birini dövmek yararsız bir zalimlikten öteye gitmez inanın"
"Hakikaten öyle galiba," dedi hancı
Bir ilmek attı elindeki halata, boynundan geçirip şeytanı astı
Ve geriye çekilip mırıldandı, "Böylesi daha iyi!"



Tavşan ile Kaplumbağa

Tavşan ikide bir böbürleniyor:
-Kimse benden hızlı koşamaz, diyormuş Sonunda kaplumbağa dayanamamış:
-İstersen yarışalım, demiş
Koşuya başlamışlar Tavşan epeyce yol aldıktan sonra, "Hıh, o sırtı kabuklu hayvancık sürüne sürüne kim bilir ne zaman sonra bana yetişir?" diye düşünmüş
-Şu ağacın altına biraz uzanıp dinleneyim, demiş Uyuyakalmış
Kaplumbağa ağır yürüyüşü ile yürümüş yürümüş, hiç dinlenmeden yol almış
Tavşan bir ara gözünü açmış Bir de ne görse beğenirsiniz, kaplumbağa neredeyse yarışı bitirmek üzereymiş Hemen fırlamış, rüzgar gibi koşmaya başlamış Ama ne çare, kaplumbağaya yetişememiş
Böylece tavşan yarışı kaybetmiş Aldırış etmemenin cezasını çekmiş Kaplumbağa ise düzgün adımlarla, durmadan yürüdüğü için yarışı kazanmış



Tövbekâr

Adamın biri ağlamakta olan bir gence rastladı “Niçin ağlıyorsun?” diye sordu
"Günahlarım için ağlıyorum," diye cevap verdi delikanlı
"Başka işin mi yok be oğlum!" deyip geçti gitti adam
Ertesi gün yeniden karşılaştılar Delikanlı yine oturmuş ağlıyordu "Bugün neden ağlıyorsun peki?" diye sordu adam
"Ağlıyorum çünkü bir lokma yiyeceğim yok," diye karşılık verdi delikanlı
Başını salladı adam, "Nedense biliyordum işin buraya varacağını"



Zalim Aslan

Vaktiyle ormanın birinde, canavar mı canavar bir aslan varmış Çok kan döker, canını yakmadık tek bir hayvan bile bırakmazmış O yaşadığı sürece, hiçbir hayvan rahat yüzü görmemiş Bütün hayvanlar ondan nefret eder, ölümünü beklermiş

Bu zalim aslan sonunda yaşlanmış Gücü kuvveti kalmamış Ağzındaki dişler de dökülünce herkesin maskarası olmuş Hiçbir hayvan ona yardım etmiyor ve onunla konuşmuyormuş Hayvanlar bir gün oturup karar almışlar; "Gelin hep beraber, bize bunca kötülük eden bu zalim aslanı iyice bir dövelim Yaptıklarının cezasını, az da olsa görmüş olsun böylece"
Sonunda bütün hayvanlar aslana saldırmış İyice bir dövmüşler onu Birisi boynuz vuruyor, diğeri çifte atıyor, bir başkası ısırıyormuş Böylece; yaman bir öc almışlar aslandan


Alıntı Yaparak Cevapla

Fabl - Fablın Özellikleri

Eski 06-24-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fabl - Fablın Özellikleri







Fabl Nedir, Fabl'ın Özellikleri




Fabl (fable): Düzyazı ya da şiir biçiminde, ders vermek amacıyla kaleme alınmış kısa anlatı Kişiler genellikle insane olmayan yaratıklar ya da cansız nesnelerdir Yazınsal fablın belirleyici özelliği, insanların hayvanlar yoluyla anlatılmasıdır; bu özelliğiyle yazınsal fabl, ilkel hayvanların günümüzde de yaratmaya devam ettikleri fabllardan ayrılır Bu tür, büyük olasılıkla Yunanistan’da doğdu; ilk fabl derlemesi Ezop’a atfedilmiştirÖ VI yy) Hint fabllarının ünlü bir derlemesi İS 300 yılında, büyük olasılıkla Sanskritçe yazılmış Bidpai’dir Bu türde dünyanın en büyük ustası olarak tanınan La Fontaine, öykülerinin çoğunu Ezop’tan ve Phaedrus’tan alıp kendi şiir diline çevirmiştir

Fabl, kahramanları genellikle hayvanlar olan, içinde hep bir ders bulunan masallardır Bu masalların çoğunun sonunda ya da içinde okura bir özlü sözle verilen ders bulunur: "İşte bu da ona bir ders olmuş, bir daha kimseyi kandırmamış," ya da, "Uşaklar ilk efendilerinin değerini sonrakilerin eline düştükten sonra anlamışlar," gibi

Fabl masalları, kulaktan kulağa yayılarak sözlü anlatım döneminin edebiyat ürünleri olarak insanlık tarihinde yerini almış ve basit, kolay, ahlak ilkelerini öğretme işlevini yüklenmişlerdir Hatta ünlü bir Latin şairi Pehedre (Fedr) fabl için, "Bu masallar insanların kusurlarını düzeltmek için anlatılmalı ve yazılmalıdır," demiştir

Fabl’ların ilk kez Hindistan’dan çıktığı ve ilk fabl masallarının da "Pançatandra Masalları" olduğu söylenir Bu kitabın önsözüne bakıldığında, kitabın yazarının, "Mehapur" hükümdarının, üç tembel çocuğunu eğitmek için tuttuğu "Vişnu- Sarma" adlı bir öğretmen olduğu belirtilir

Ayrıca Hindistan’da Beydaba, Batı’da Ezop ve Lafonten ünlü fabl ustalarıdır Bu masalların hepsi genellikle yetişkinler için yazılmış, daha sonra da çocukların dünyasında kendilerine geniş bir yer edinmişlerdir Şiir ve düzyazı biçiminde yazılmış olmaları ve çocukların kolayca ezberlemeleri de onları hep diri tutmuştur

Dünyanın en ünlü fabl yazarları Ezop ve Jean de La Fontaine'dir Ezop'un fablları İÖ 300 yılında derlenerek yazıya geçirilmiştir ABD'li James Thurber ve İngiliz George Orwell çağdaş fabl yazarlarıdır



Fabl'ın Özellikleri

1 Başrollerinde hayvanların rol aldığı hayvanların konuştuğu hayvan hikayeleri (Örn: Ağustos böceği ve Karınca)

2 Bu isin en bilinen kişileri Beydeba, Ezop ve La Fontaine‘dir

3 İnsanlar arasında cereyan eden olayları hayvanlar bitkiler ya da cansız varlıklar arasında geçiyormuş gibi göstererek bu yolla insanlara ahlak ve ibret dersi vermek örnek göstermek ya da bir düşünceye güç kazandırmak isteyen bir çeşit masaldır

4 Teşhis ve intak sanatları üzerine kurulmuştur

5 Dünya edebiyatında ilk ve önemli fabllar Hint yazarı Beydeba’ya aittir Beydeba ’nın fablları Kelile ve Dimne adlı bir eserde toplanmıştır

6 Türkçe'deki ilk örneği Harname'dir




Fabl'ın Öğeleri

Fabllerde soyut konular, olay plânıyla hem somutlaştırılarak hem de hareket kazandırılarak işlenir Olaylar bizi güldürürken eğitir İnsanlar arasında geçen iyi-kötü, cesur-korkak, dürüst-ikiyüzlü, gözü tok-aç gözlü… vb çatışmalar; bu niteliklerin yakıştırıldığı hayvan kahramanlar arasında geçmiş gibi gösterilirFablin de dört ögesi vardır; kişiler, olay, zaman, yer




Kişiler: Fablin konusu olan olay, kişileştirilmiş en az iki hayvanın başındangeçer Bunlardan biri iyi ahlâklı bir tipi, diğeri kötü ahlâklı bir tipi canlandırırFablde ikinci derecede kişiler çok azdır, bazen yoktur Kişi betimlemesi yoktur Kahramanlar arasında tilki varsa biz onu kurnaz insan yerine koyarız; arslanvarsa cesaretine güvenen biri yerine koyarız Kısa olay bile bütün yönleriyle değil, yalnızca fable konu olan yönüyle tanımlanır Derinlemesine duygu çözüm lemelerine yer verilmezFabllerde bir de anlatıcı kişi vardır Bu kişinin de betimlemesi yapılmaz, cinsiyeti verilmez Anlatıcı kahramanları izler, dersini alır Böylece dinleyen ile aynı görüşü paylaşır
Olay: Fablin konusu insan başına gelebilecek her hangi bir olaydır Olay,kahramanın eyleme dönüşmüşbeğenme, istek, özlem, öfke, korku… gibi tutkuya dönüşmüş duygularından doğar Fablin gövdesini bir olay oluşturur, asılönemli olan fablin anlatılışnedenidir Buna “ders” denir Fabl plânıdört bölümdür: Serim, düğüm, çözüm, öğüt

Serim: Olayın türüne, çıkarılacak derse göre kişileştirilmiş hayvanlar veçevre tanıtımının yapıldığı bölümdür

Düğüm: Olay o çevrede verilmek istenen derse göre gelişir Kısa ve sıkkonuşmalar vardır Hemen birkaç konuşma ile olay düğümlenirÇözüm: Olay beklenmedik bir sonuçla biter Fablin en kısa bölümüdür

Öğüt: Ana fikir bu bölümde öğüt niteliğinde verilir Bu bölüm kimi zaman başta, kimi zaman sondadır Kimi zaman da sonuç okuyucuya bırakılır
Yer: Tasvir yapılmaz fakat çevre çok iyi verilmelidir: Orman, göl kenarı,yol… gibi Olayın geçtiği yer olayla birlikte değişebilir

Zaman: Her olay gibi fabldeki olay da bir zaman diliminde geçer Kronolojik zaman kullanılır
Fabl Örnekleri

Aslanla Fare

Herkese saygı göstermeli elden geldikçe
Umulmadık kimselerden fayda görür insan
İşte bu, gerçeği anlatan bir hikaye,
Daha nice bin hikaye arasından
Pençesi dibinde bir arslanın,
Dalgınlıkla bir fare çıkıverdi
Bu fırsatı kullanmadı sultanı ormanın,
Fareye dokunmayıp bir büyüklük gösterdi
Bu iyiliği boşa gitti sanmayın;
Kimin aklına gelir ki bir an,
Fareye işi düşer arslanın?
Ama o da bir gün dışarı çıktı ormandan;
Gitti tutuldu bir ağa
Ne çırpınma, ne kükreme … Kâr etmez tuzağa
Bay fare koştu; dişiyle arslanın ağını,
Öyle bir kemirdi ki ağ söküldü nihayet
Sabırla zamanın yaptığını;
Ne kuvvet yapabilir, ne şiddet
“İyilik eden iyilik bulur
“Hizmet et benim için, hizmet edeyim senin için
“İyilik iki baştan olur



Hasta Adam ve İtfaiyeci

Evvel zaman içinde, çıkan bir yangında evde bulunanları kurtarmak için içeri giren bir itfaiyeci, hasta bir adamla karşılaştı
"Kurtarma beni dedi," dedi hasta adam "Güçlü olanları kurtar"
"Bana nedenini açıklayabilir misiniz lütfen?" diye sordu itfaiyeci, bu işi gönüllü olarak yapan biriydi
"Bundan daha adil bir davranış biçimi olamaz," dedi yaşlı adam “Her durumda güçlü olanlar tercih edilmeli, onlar dünyanın işine daha fazla yararlar"
İtfaiyeci hastanın söylediklerini bir süre düşünüp tarttı, felsefe ile az çok ilgisi olan bir adamdı "Pekala," dedi sonunda, bu arada çatıdan bir parça çatırdayarak inmişti odaya; “fakat bu sohbetimizin hatırına bana söyler misiniz, en önemli işlevi nedir güçlü olanların?
"Çok basit," diye karşılık verdi hasta adam; "güçlülerin en önemli işlevi zayıflara yardım etmektir"
Söyledikleri itfaiyecinin üstünde etkili oldu, iyiden bir adamdı, içinde hiçbir kötülük yoktu “Hasta olduğunuz için sizi anlayabilirim” dedi neden sonra, duvarın bir bölümü daha gürültüyle yıkıldı o esnada “ama bu kadar aptal olmanızı bağışlayamam” Son derece adil bir insandı, baltasını olanca hızıyla kaldırıp yaşlı adamı yatağına mıhladı



İki Kibrit Çöpü

Günün birinde bir gezginin Kaliforniya ormanlarına düştü yolu Kurak bir mevsimdi, alize rüzgarlarının ortalığı kasıp kavurduğu At sırtında uzun mu uzun bir yol gelmişti, açtı ve yorgundu Bir pipo içebilmek için atından indi Ceplerini kontrol ettiğinde sadece iki kibrit çöpü kaldığını fark etti İlkini çaktı, ama ateş alamadan söndü gitti rüzgarla, kala kala tek bir kibrit çöpüne kaldı

"İşte bu harika!" diye geçirdi içinden gezgin "Bir pipo için canımı verebilirim ve olasılıkla ateş almayacak olan tek bir kibrit çöpüm var! Benim kadar talihsiz adam var mıdır dünyada? Ama yine de” diye düşündü “bu kibriti çaktığımda pekala ateş alabilir, pipomu içerim, içini otların üstünde temizlerim, öyle kuru ki otlar çalı çırpı misali ateş almalarına şaşırmamalı; tutuşan otları söndürmeye çalışırken, elimden kurtulan alevler çoktan şu zehirli meşe çalılıklarına uzanmış olur; ona da yetiştim diyelim, esinti alevleri önüne alıp başka tarafa savurur; çalıların üzerine dallarını sarkıtmış şu çam ağacına ne demeli; bir kıvılcım sıçradığı dakka en üst dalına kadar ateş alacak besbelli; tüm ormanı cayır cayır yakabilecek bu dev meşalenin alevleri nasıl da sürüklenir çılgın alize rüzgarları ile kimbilir! Bir an için yangın ve rüzgarın sesinin birleşmesiyle kükreyişini duydum sanki şu küçük vadinin, canımı kurtarmak için delice koşuyorum ve alevler kovalıyor beni karşıki tepelere doğru; bu güzelim ormanın günler boyunca yanacağını düşünüyorum da, tüm sığırların telef olduğunu ve kuruduğunu tüm kaynakların, ne büyük zarar görürdü bütün çiftçiler, dört bir yana savrulurdu hepsinin çocukları Hayat nasıl da değişebiliyor bir anda!”
Bu düşüncelerle uzandı ikinci kibritine, çaktı ateş almadı “Tanrıya şükürler olsun!” dedi gezgin, yerleştirirken piposunu tekrar cebine



Keçi Can Pazarında

Keçiciğin aklı, bir karış havada ya, sürüsünü bir yana bırakmış, bir başına otlaya otlaya çekip gitmiş Hain koca kurt, kaçırır mı; hemen görmüş keçiciği: “Heh, işte ağzıma lâyık bir lokma Yaşasın!” demiş Keçicik, bakmış can pazarı Hiç kurtuluş murtuluş yok: “Eh, n’apalım, demek kaderimizde sana yem olmak varmış kurt ” demiş “Madem ölüm kapıya geldi, bari bana biraz kaval çal ki, neşeleneyim, kendimi unutup öyle öleyim”Kurt, “Son isteği zavallının… “demiş, bulmuş bir kaval, füyt füüyt çalmaya başlamış Kurt çalmış, keçicik, oynamış Derken ötelerden kaval sesini alan köpekler koşturmuşlar; gelmişler, kurdu önlerine düşürüp bir güzel kovalamışlar Kaçmadan önce kurt, durumu anlayıp oyuna geldiğini sezinlemiş: “Suç sende değil bende Neme gerekti benim kaval çalmak, neme gerekti bana köçekli kurban!” demiş

Zamansız bir işe kalkışmanın sonu budur Ölçmeli, biçmeli adımınıona göre atmalı Tersi oldu mu, işte böyle Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurundan olur

(Aisopos, Ezop Masalları, Tarık DursunK Mayıs 1981)

‘Lafonten 'den Bir Örnek



Orman Mahkemesinde

Krilov’un masalları ülkemizde "Keçi Bir Gün" adıyla Tarık Dursun K tarafından derlenmiş ve yeniden yazılmıştır Bu kitapta masalların sonunda yine dersler verilir, ama bazı masallarda Krilov dersleri kendince yorumlayarak farklı eleştiriler ortaya koyar Benim çok sevdiğim; "De Gidi Eşek De!" masalında olduğu gibi

EŞEK, bülbülün yoluna çıkmış, durdurmuş
- Yahu, kardeş, demiş Nereye gitsem, hep sen! Herkes bülbül diyor da başka bir şey demiyor Yok, en güzel öten senmişsin, yok güle şu dünyada âşık olan tek senmişsin Hele o güle olan aşkın, hele o! Öylesine bir aşk ki bu, diyorlar Ne Mecnun’da vardır, ne Ferhat’ta, Kerem’de Doğru mu?

Bülbül boynunu bükmüş, derin bir iç çekmiş
- Doğru kardeş, demiş Doğru!
Eşeği bu kez daha büyük bir şaşkınlık almış mı sana Kulaklarını eğip, dudaklarını sarkıtmış:
- Valla’i çok şaştım birader, demiş Neden dersen, geçende senin o güllerden birini yedim, hiçbir şeye benzetemedim Çünkü ne tadı vardı, ne tuzu
Ah, insanlar arasında,bülbülü tanımadıkları yetmiyormuş gibi, bir de güle olan tutkusunu bilmeyen nice nice eşekler yok mudur?



Şahin ile Horoz

Şahin, tatlı bir daire çizerek süzüldü, yüzyıllık çınar ağacının dalına kondu Gerçi kendisini hafif hafif esen rüzgarın kollarına bırakmıştı ama; yine de yorulmuştu inerken Bir süre konduğu dalda soluklandı, üzerindeki tozları silkeledi ve "Biraz kestireyim" diyerek iyice yayıldı
Tam bu sırada bir ses duydu Horozun biri bağırtıyla kaçıyordu Çınarın altına geldiğinde soluk soluğa kalmıştı Dönüp arkasına baktı, kimsenin gelmediğini görünce rahatladı
Horozun kaçışını izlemiş olan şahin:
- Hah hah hah hah, diye gülmüştü
Horoz, "O da kim?" diye çevresine bakınırken, şahin yukarıdan seslendi:
- Benim, dostum, ben, şahin, başını yukarı kaldır
Horoz, sesin geldiği yöne kaldırdı başını, şahini gördü
Şahin hâlâ gülüyordu:
- Ne oldu, kimden kaçıyordun öyle?
- Tabii gülersin, dedi horoz, sana göre bir şey yok
- Kim kovalıyordu seni?
Horoz:
- Sahibim, dedi, kim olacak, ilerideki çiftlikte yaşıyorum
- Size şaşıyorum, dedi şahin, sahipleriniz, henüz yumurtadan yeni çıkmış bir yavruyken özenle besleyip büyütüyorlar, sizler için güzel evcikler yapıyorlar, kümeslerde bir eliniz darıda bir eliniz arpada yaşayıp gidiyorsunuz, yine de size yaranamıyorlar… Yahu, kendisine bu kadar yararı dokunan insanlardan kaçılır mı?
Horoz, şahinin küçümseyici sözlerini dinledikten sonra:
- Sen, dedi, bir şahini tavada kızarırken veya şişe geçmiş közde pişerken gördün mü hiç?
- Yook, dedi şahin laubali bir tutumla, ne olacak?
- Ben, dedi horoz; çok horozlar, tavuklar gördüm sahibim pişirirken, ona nasıl güvenebilirim?



Şeytan ve Hancı

Bir zamanlar şeytan bir handa konaklamaya başladı Eğitimleri epeyce ihmal edilmiş insanlarla doluydu han, kimse onu tanımadı Haşarılığı aklına koymuştu bir kere, bir süre herkesi yıldırdı Ama sonunda hancı resti çekip, şeytanı karşısına aldı
Elinde uzunca bir halat vardı
"Şimdi dayağı hak ettin," dedi hancı
"Bana sinirlenmeye hiç hakkınız yok ," dedi şeytan "Ben buyum ve yanlış davranmak benim tabiatım”
"Gerçekten mi?" diye sordu hancı
"Sizi temin ederim, gerçek bu," dedi şeytan
"Gerçekten kendini alıkoyamıyor musun kötülükten?" diye sordu hancı
"Bir an bile," dedi şeytan; "benim gibi birini dövmek yararsız bir zalimlikten öteye gitmez inanın"
"Hakikaten öyle galiba," dedi hancı
Bir ilmek attı elindeki halata, boynundan geçirip şeytanı astı
Ve geriye çekilip mırıldandı, "Böylesi daha iyi!"



Tavşan ile Kaplumbağa

Tavşan ikide bir böbürleniyor:
-Kimse benden hızlı koşamaz, diyormuş Sonunda kaplumbağa dayanamamış:
-İstersen yarışalım, demiş
Koşuya başlamışlar Tavşan epeyce yol aldıktan sonra, "Hıh, o sırtı kabuklu hayvancık sürüne sürüne kim bilir ne zaman sonra bana yetişir?" diye düşünmüş
-Şu ağacın altına biraz uzanıp dinleneyim, demiş Uyuyakalmış
Kaplumbağa ağır yürüyüşü ile yürümüş yürümüş, hiç dinlenmeden yol almış
Tavşan bir ara gözünü açmış Bir de ne görse beğenirsiniz, kaplumbağa neredeyse yarışı bitirmek üzereymiş Hemen fırlamış, rüzgar gibi koşmaya başlamış Ama ne çare, kaplumbağaya yetişememiş
Böylece tavşan yarışı kaybetmiş Aldırış etmemenin cezasını çekmiş Kaplumbağa ise düzgün adımlarla, durmadan yürüdüğü için yarışı kazanmış



Tövbekâr

Adamın biri ağlamakta olan bir gence rastladı “Niçin ağlıyorsun?” diye sordu
"Günahlarım için ağlıyorum," diye cevap verdi delikanlı
"Başka işin mi yok be oğlum!" deyip geçti gitti adam
Ertesi gün yeniden karşılaştılar Delikanlı yine oturmuş ağlıyordu "Bugün neden ağlıyorsun peki?" diye sordu adam
"Ağlıyorum çünkü bir lokma yiyeceğim yok," diye karşılık verdi delikanlı
Başını salladı adam, "Nedense biliyordum işin buraya varacağını"



Zalim Aslan

Vaktiyle ormanın birinde, canavar mı canavar bir aslan varmış Çok kan döker, canını yakmadık tek bir hayvan bile bırakmazmış O yaşadığı sürece, hiçbir hayvan rahat yüzü görmemiş Bütün hayvanlar ondan nefret eder, ölümünü beklermiş

Bu zalim aslan sonunda yaşlanmış Gücü kuvveti kalmamış Ağzındaki dişler de dökülünce herkesin maskarası olmuş Hiçbir hayvan ona yardım etmiyor ve onunla konuşmuyormuş Hayvanlar bir gün oturup karar almışlar; "Gelin hep beraber, bize bunca kötülük eden bu zalim aslanı iyice bir dövelim Yaptıklarının cezasını, az da olsa görmüş olsun böylece"
Sonunda bütün hayvanlar aslana saldırmış İyice bir dövmüşler onu Birisi boynuz vuruyor, diğeri çifte atıyor, bir başkası ısırıyormuş Böylece; yaman bir öc almışlar aslandan


Alıntı Yaparak Cevapla

Fabl - Fablın Özellikleri

Eski 06-24-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fabl - Fablın Özellikleri




ARSLANLA FARE

Herkese saygı göstermeli elden geldikçe
Umulmadık kimselerden fayda görür insan
İşte bu, gerçeği anlatan bir hikaye,
Daha nice bin hikaye arasından
Pençesi dibinde bir arslanın,
Dalgınlıkla bir fare çıkıverdi
Bu fırsatı kullanmadı sultanı ormanın,
Fareye dokunmayıp bir büyüklük gösterdi
Bu iyiliği boşa gitti sanmayın;
Kimin aklına gelir ki bir an,
Fareye işi düşer arslanın?
Ama o da bir gün dışarı çıktı ormandan;
Gitti tutuldu bir ağa
Ne çırpınma, ne kükreme … Kâr etmez tuzağa
Bay fare koştu; dişiyle arslanın ağını,
Öyle bir kemirdi ki ağ söküldü nihayet
Sabırla zamanın yaptığını;
Ne kuvvet yapabilir, ne şiddet
“İyilik eden iyilik bulur
“Hizmet et benim için, hizmet edeyim senin için
“İyilik iki baştan olur

ŞAHİN İLE HOROZ

Şahin, tatlı bir daire çizerek süzüldü, yüzyıllık çınar ağacının dalına kondu Gerçi kendisini hafif hafif esen rüzgarın kollarına bırakmıştı ama; yine de yorulmuştu inerken Bir süre konduğu dalda soluklandı, üzerindeki tozları silkeledi ve "Biraz kestireyim" diyerek iyice yayıldı
Tam bu sırada bir ses duydu Horozun biri bağırtıyla kaçıyordu Çınarın altına geldiğinde soluk soluğa kalmıştı Dönüp arkasına baktı, kimsenin gelmediğini görünce rahatladı
Horozun kaçışını izlemiş olan şahin:
- Hah hah hah hah, diye gülmüştü
Horoz, "O da kim?" diye çevresine bakınırken, şahin yukarıdan seslendi:
- Benim, dostum, ben, şahin, başını yukarı kaldır
Horoz, sesin geldiği yöne kaldırdı başını, şahini gördü
Şahin hâlâ gülüyordu:
- Ne oldu, kimden kaçıyordun öyle?
- Tabii gülersin, dedi horoz, sana göre bir şey yok
- Kim kovalıyordu seni?
Horoz:
- Sahibim, dedi, kim olacak, ilerideki çiftlikte yaşıyorum
- Size şaşıyorum, dedi şahin, sahipleriniz, henüz yumurtadan yeni çıkmış bir yavruyken özenle besleyip büyütüyorlar, sizler için güzel evcikler yapıyorlar, kümeslerde bir eliniz darıda bir eliniz arpada yaşayıp gidiyorsunuz, yine de size yaranamıyorlar… Yahu, kendisine bu kadar yararı dokunan insanlardan kaçılır mı?
Horoz, şahinin küçümseyici sözlerini dinledikten sonra:
- Sen, dedi, bir şahini tavada kızarırken veya şişe geçmiş közde pişerken gördün mü hiç?
- Yook, dedi şahin laubali bir tutumla, ne olacak?
- Ben, dedi horoz; çok horozlar, tavuklar gördüm sahibim pişirirken, ona nasıl güvenebilirim?

TAVŞAN İLE KAMLUMBAĞA

Tavşan ikide bir böbürleniyor:
-Kimse benden hızlı koşamaz, diyormuş Sonunda kaplumbağa dayanamamış:
-İstersen yarışalım, demiş
Koşuya başlamışlar Tavşan epeyce yol aldıktan sonra, "Hıh, o sırtı kabuklu hayvancık sürüne sürüne kim bilir ne zaman sonra bana yetişir?" diye düşünmüş
-Şu ağacın altına biraz uzanıp dinleneyim, demiş Uyuyakalmış
Kaplumbağa ağır yürüyüşü ile yürümüş yürümüş, hiç dinlenmeden yol almış
Tavşan bir ara gözünü açmış Bir de ne görse beğenirsiniz, kaplumbağa neredeyse yarışı bitirmek üzereymiş Hemen fırlamış, rüzgar gibi koşmaya başlamış Ama ne çare, kaplumbağaya yetişememiş
Böylece tavşan yarışı kaybetmiş Aldırış etmemenin cezasını çekmiş Kaplumbağa ise düzgün adımlarla, durmadan yürüdüğü için yarışı kazanmış



ZALİM ASLAN

Vaktiyle ormanın birinde, canavar mı canavar bir aslan varmış Çok kan döker, canını yakmadık tek bir hayvan bile bırakmazmış O yaşadığı sürece, hiçbir hayvan rahat yüzü görmemiş Bütün hayvanlar ondan nefret eder, ölümünü beklermiş
Bu zalim aslan sonunda yaşlanmış Gücü kuvveti kalmamış Ağzındaki dişler de dökülünce herkesin maskarası olmuş Hiçbir hayvan ona yardım etmiyor ve onunla konuşmuyormuş Hayvanlar bir gün oturup karar almışlar; "Gelin hep beraber, bize bunca kötülük eden bu zalim aslanı iyice bir dövelim Yaptıklarının cezasını, az da olsa görmüş olsun böylece"
Sonunda bütün hayvanlar aslana saldırmış İyice bir dövmüşler onu Birisi boynuz vuruyor, diğeri çifte atıyor, bir başkası ısırıyormuş Böylece; yaman bir öc almışlar aslandan



Alıntı Yaparak Cevapla

Fabl - Fablın Özellikleri

Eski 06-24-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fabl - Fablın Özellikleri




Öykünce - Fabl


Öykünce ya da fabl içinde bir ders ya da öğüt bulunan öyküdür Yazar genellikle bu dersi öykünün sonunda, 'gülme komşuna, gelir başına' gibi bir cümleyle özetler
Fablların kahramanları genellikle havyanlardır Ama bu hayvanlar insanlar gibi düşünür, konuşur ve tıpkı insanlar gibi davranır
Dünyanın en ünlü fabl yazarları Ezop ve Jean de La Fontaine'dir Ezop'un fablları İÖ 300 yılında derlenerek yazıya geçirilmiştir ABD'li James Thurber ve İngiliz George Orwell çağdaş fabl yazarlarıdır

Fabl Özellikleri

1 Başrollerinde hayvanların rol aldığı hayvanların konuştuğu hayvan hikayeleri (Örn: Ağustos böceği ve Karınca)
2 Bu isin en bilinen kişileri Beydeba, Ezop ve La Fontaine‘dir
3 İnsanlar arasında cereyan eden olayları hayvanlar bitkiler ya da cansız varlıklar arasında geçiyormuş gibi göstererek bu yolla insanlara ahlak ve ibret dersi vermek örnek göstermek ya da bir düşünceye güç kazandırmak isteyen bir çeşit masaldır
4 Teşhis ve intak sanatları üzerine kurulmuştur
5 Dünya edebiyatında ilk ve önemli fabllar Hint yazarı Beydeba’ya aittir Beydeba ’nın fablları Kelile ve Dimne adlı bir eserde toplanmıştır
6 Türkçe'deki ilk örneği Harname'dir


Alıntı Yaparak Cevapla

Fabl - Fablın Özellikleri

Eski 06-24-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fabl - Fablın Özellikleri




Bir zamanlar şeytan bir handa konaklamaya başladı Eğitimleri epeyce ihmal edilmiş insanlarla doluydu han, kimse onu tanımadı Haşarılığı aklına koymuştu bir kere, bir süre herkesi yıldırdı Ama sonunda hancı resti çekip, şeytanı karşısına aldı
Elinde uzunca bir halat vardı
"Şimdi dayağı hak ettin," dedi hancı
"Bana sinirlenmeye hiç hakkınız yok ," dedi şeytan "Ben buyum ve yanlış davranmak benim tabiatım”
"Gerçekten mi?" diye sordu hancı
"Sizi temin ederim, gerçek bu," dedi şeytan
"Gerçekten kendini alıkoyamıyor musun kötülükten?" diye sordu hancı
"Bir an bile," dedi şeytan; "benim gibi birini dövmek yararsız bir zalimlikten öteye gitmez inanın"
"Hakikaten öyle galiba," dedi hancı
Bir ilmek attı elindeki halata, boynundan geçirip şeytanı astı
Ve geriye çekilip mırıldandı, "Böylesi daha iyi!"

II – İKİ KİBRİT ÇÖPÜ

Günün birinde bir gezginin Kaliforniya ormanlarına düştü yolu Kurak bir mevsimdi, alize rüzgarlarının ortalığı kasıp kavurduğu At sırtında uzun mu uzun bir yol gelmişti, açtı ve yorgundu Bir pipo içebilmek için atından indi Ceplerini kontrol ettiğinde sadece iki kibrit çöpü kaldığını fark etti İlkini çaktı, ama ateş alamadan söndü gitti rüzgarla, kala kala tek bir kibrit çöpüne kaldı
"İşte bu harika!" diye geçirdi içinden gezgin "Bir pipo için canımı verebilirim ve olasılıkla ateş almayacak olan tek bir kibrit çöpüm var! Benim kadar talihsiz adam var mıdır dünyada? Ama yine de” diye düşündü “bu kibriti çaktığımda pekala ateş alabilir, pipomu içerim, içini otların üstünde temizlerim, öyle kuru ki otlar çalı çırpı misali ateş almalarına şaşırmamalı; tutuşan otları söndürmeye çalışırken, elimden kurtulan alevler çoktan şu zehirli meşe çalılıklarına uzanmış olur; ona da yetiştim diyelim, esinti alevleri önüne alıp başka tarafa savurur; çalıların üzerine dallarını sarkıtmış şu çam ağacına ne demeli; bir kıvılcım sıçradığı dakka en üst dalına kadar ateş alacak besbelli; tüm ormanı cayır cayır yakabilecek bu dev meşalenin alevleri nasıl da sürüklenir çılgın alize rüzgarları ile kimbilir! Bir an için yangın ve rüzgarın sesinin birleşmesiyle kükreyişini duydum sanki şu küçük vadinin, canımı kurtarmak için delice koşuyorum ve alevler kovalıyor beni karşıki tepelere doğru; bu güzelim ormanın günler boyunca yanacağını düşünüyorum da, tüm sığırların telef olduğunu ve kuruduğunu tüm kaynakların, ne büyük zarar görürdü bütün çiftçiler, dört bir yana savrulurdu hepsinin çocukları Hayat nasıl da değişebiliyor bir anda!”
Bu düşüncelerle uzandı ikinci kibritine, çaktı ateş almadı “Tanrıya şükürler olsun!” dedi gezgin, yerleştirirken piposunu tekrar cebine

III – HASTA ADAM ve İTFAİYECİ

Evvel zaman içinde, çıkan bir yangında evde bulunanları kurtarmak için içeri giren bir itfaiyeci, hasta bir adamla karşılaştı
"Kurtarma beni dedi," dedi hasta adam "Güçlü olanları kurtar"
"Bana nedenini açıklayabilir misiniz lütfen?" diye sordu itfaiyeci, bu işi gönüllü olarak yapan biriydi
"Bundan daha adil bir davranış biçimi olamaz," dedi yaşlı adam “Her durumda güçlü olanlar tercih edilmeli, onlar dünyanın işine daha fazla yararlar"
İtfaiyeci hastanın söylediklerini bir süre düşünüp tarttı, felsefe ile az çok ilgisi olan bir adamdı "Pekala," dedi sonunda, bu arada çatıdan bir parça çatırdayarak inmişti odaya; “fakat bu sohbetimizin hatırına bana söyler misiniz, en önemli işlevi nedir güçlü olanların?
"Çok basit," diye karşılık verdi hasta adam; "güçlülerin en önemli işlevi zayıflara yardım etmektir"
Söyledikleri itfaiyecinin üstünde etkili oldu, iyiden bir adamdı, içinde hiçbir kötülük yoktu “Hasta olduğunuz için sizi anlayabilirim” dedi neden sonra, duvarın bir bölümü daha gürültüyle yıkıldı o esnada “ama bu kadar aptal olmanızı bağışlayamam” Son derece adil bir insandı, baltasını olanca hızıyla kaldırıp yaşlı adamı yatağına mıhladı

IV- TÖVBEKÂR
Adamın biri ağlamakta olan bir gence rastladı “Niçin ağlıyorsun?” diye sordu
"Günahlarım için ağlıyorum," diye cevap verdi delikanlı
"Başka işin mi yok be oğlum!" deyip geçti gitti adam
Ertesi gün yeniden karşılaştılar Delikanlı yine oturmuş ağlıyordu "Bugün neden ağlıyorsun peki?" diye sordu adam
"Ağlıyorum çünkü bir lokma yiyeceğim yok," diye karşılık verdi delikanlı
Başını salladı adam, "Nedense biliyordum işin buraya varacağını"


Alıntı Yaparak Cevapla

Fabl - Fablın Özellikleri

Eski 06-24-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fabl - Fablın Özellikleri




Fabl (fable):

Düzyazı ya da şiir biçiminde, ders vermek amacıyla kaleme alınmış kısa anlatı Kişiler genellikle insane olmayan yaratıklar ya da cansız nesnelerdir Yazınsal fablın belirleyici özelliği, insanların hayvanlar yoluyla anlatılmasıdır; bu özelliğiyle yazınsal fabl, ilkel hayvanların günümüzde de yaratmaya devam ettikleri fabllardan ayrılır Bu tür, büyük olasılıkla Yunanistan’da doğdu; ilk fabl derlemesi Ezop’a atfedilmiştirÖ VI yy) Hint fabllarının ünlü bir derlemesi İS 300 yılında, büyük olasılıkla Sanskritçe yazılmış Bidpai’dir Bu türde dünyanın en büyük ustası olarak tanınan La Fontaine, öykülerinin çoğunu Ezop’tan ve Phaedrus’tan alıp kendi şiir diline çevirmiştir
Fabl, kahramanları genellikle hayvanlar olan, içinde hep bir ders bulunan masallardır Bu masalların çoğunun sonunda ya da içinde okura bir özlü sözle verilen ders bulunur: "İşte bu da ona bir ders olmuş, bir daha kimseyi kandırmamış," ya da, "Uşaklar ilk efendilerinin değerini sonrakilerin eline düştükten sonra anlamışlar," gibi
Fabl masalları, kulaktan kulağa yayılarak sözlü anlatım döneminin edebiyat ürünleri olarak insanlık tarihinde yerini almış ve basit, kolay, ahlak ilkelerini öğretme işlevini yüklenmişlerdir Hatta ünlü bir Latin şairi Pehedre (Fedr) fabl için, "Bu masallar insanların kusurlarını düzeltmek için anlatılmalı ve yazılmalıdır," demiştir
***
Fabl’ların ilk kez Hindistan’dan çıktığı ve ilk fabl masallarının da "Pançatandra Masalları" olduğu söylenir Bu kitabın önsözüne bakıldığında, kitabın yazarının, "Mehapur" hükümdarının, üç tembel çocuğunu eğitmek için tuttuğu "Vişnu- Sarma" adlı bir öğretmen olduğu belirtilir
***
Ayrıca Hindistan’da Beydaba, Batı’da Ezop ve Lafonten ünlü fabl ustalarıdır Bu masalların hepsi genellikle yetişkinler için yazılmış, daha sonra da çocukların dünyasında kendilerine geniş bir yer edinmişlerdir Şiir ve düzyazı biçiminde yazılmış olmaları ve çocukların kolayca ezberlemeleri de onları hep diri tutmuştur
***

Lafonten 'den Bir Örnek


Orman Mahkemesinde’ ***

Krilov’un masalları ülkemizde "Keçi Bir Gün" adıyla Tarık Dursun K tarafından derlenmiş ve yeniden yazılmıştır Bu kitapta masalların sonunda yine dersler verilir, ama bazı masallarda Krilov dersleri kendince yorumlayarak farklı eleştiriler ortaya koyar Benim çok sevdiğim; "De Gidi Eşek De!" masalında olduğu gibi
***
EŞEK, bülbülün yoluna çıkmış, durdurmuş
- Yahu, kardeş, demiş Nereye gitsem, hep sen! Herkes bülbül diyor da başka bir şey demiyor Yok, en güzel öten senmişsin, yok güle şu dünyada âşık olan tek senmişsin Hele o güle olan aşkın, hele o! Öylesine bir aşk ki bu, diyorlar Ne Mecnun’da vardır, ne Ferhat’ta, Kerem’de Doğru mu?
Bülbül boynunu bükmüş, derin bir iç çekmiş
- Doğru kardeş, demiş Doğru!
Eşeği bu kez daha büyük bir şaşkınlık almış mı sana Kulaklarını eğip, dudaklarını sarkıtmış:
- Valla’i çok şaştım birader, demiş Neden dersen, geçende senin o güllerden birini yedim, hiçbir şeye benzetemedim Çünkü ne tadı vardı, ne tuzu
Ah, insanlar arasında,bülbülü tanımadıkları yetmiyormuş gibi, bir de güle olan tutkusunu bilmeyen nice nice eşekler yok mudur?

Tarık Dursun K



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.