Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
deyimleri

H Deyimleri

Eski 06-21-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

H Deyimleri



"H" harfiyle başlayan deyimler


H


Ha Hoca Ali, ha Ali Hoca: Farklı gibi gösterilen iki şeyin, gerçekte hiçbir değişikliği yoktur, "ikisi de birdir" anlamında kullanılır


Ha babam (ha): 1 Devamlı olarak, hiç durmadan 2 Karşısındakinin çabasını, gayretini artırmak için kullanılır"Ha babam ha, az kaldı, bitireceğiz işi"


Habbeyi kubbe yapmak: Önemsiz, küçük bir şeyi büyütüp mesele çıkarmak"Söyle ona, habbeyi kubbe yapıp durmasın, ne olmuş çocuk biraz geç kalmış da!"


Haber uçurmak: Çabucak, gizlice haber göndermek"Hemen haber uçurun köye, kaymakam bu gece misafir olacakmış!"


Ha bire: Durmadan, arka arkaya, sürekli olarak, ara vermeden"Tarlada bir adam ha bire çalışıyordu"


Hacet kalmamak: Gereği olmamak, lüzumu kalmamak"Seni çağırmaya hacet kalmadı"


Hacı ağa: Özellikle büyük kentlerde gereksiz yere çok para harcayan, taşralı bilgisiz zengin"Ne bu israf! Hacı ağa mısın sen?"


Haddine mi düşmüş!: "Onun bunu yapmaya yetkisi yoktur; böyle bir işe nasıl, hangi yetenekle girişir? Bu işi yapması imkânsızdır" anlamında kullanılır"Haddine mi düşmüş ki ona söz söyleyebilsin"


Haddini bildirmek: Yetkisi dışındaki işlere karıştığı için sert bir karşılık vererek onu cezalandırmak, yola getirmek, uslandırmak, yetki sınırını bildirmek"Haddini bildirin şu serseme de bir daha onun bunun malına el uzatmasın"


Haddini bilmek: Kendi değer ve yeteneğini bilmek, üstün görmemek, kendi yapabileceği şeylerin ötesine geçmemek"Merak etme sen, o haddini bilen bir çocuktur"


Haddi zatında: Aslında"Haddi zatında sen ona hakkını vermemiştin ki!"


Hafife almak: Küçümsemek, önem vermemek,"Beni hafife alıyorlar ama yanılıyorlar"


Hak getire: "Yoktur, bulunmaz, Allah vermemiştir" anlamında kullanılır"Öyle bir diyardayız ki su ve yiyecek Hak getire"


Hak kazanmak: Davasında haklı olduğu meydan çıkmak, emeğinin karşılığını alabilecek duruma gelmek"Emekliliğe yedi yıl sonra hak kazanacağım"


Hakkı geçmek: 1 Birisinin payından bir başkası almış olmak 2 Bir şeyde veya bir kimsede emeği bulunmak"Komşumun çok hakkı geçmiştir bana, onunla mutlaka helâlleşmeliyim"


Hakkından gelmek: 1 Güç bir işi başarı ile sonuçlandırmak 2 Öç almak, yenmek veya cezasını vermek"Siz onu bana bırakın, hakkından gelmesini bilirim"


Hakkını helâl etmek: Geçen hakkını, emeğini bağışlamak"Annem inşallah hakkını helâl eder bana"


Hakkını vermek: 1 Bir şeyin lâyıkıyla yapılması için ne gerekiyorsa ondan kaçınmamak 2 Birinin çalışmasını gereğince değerlendirmek, hakkı olan şeyi vermek"Çalıştırdığın kişinin hakkını vermek zorundasın"


Hakkını yemek: Birinin hakkı olan şeyi vermemek, onu kendisine maletmek"Dürüst ol, milletin hakkını yeme, yoksa boğazında kalır"


Hakk-ı sükût (sus payı): Bir konu üzerinde konuşmaması, bildiği şeyi söylememesi karşılığında bir kimseye sağlanan yarar


Hak yolu: Cenab-ı Allah`ın insanlara kitapları ve peygamberleri ile bildirdiği, dünya hayatında tutmaları gereken yol, yaşama düzeni, doğru ve haklı yol


Hâlden anlamak: Bir kimsenin içinde bulunduğu zor durumu kavrayarak, anlayıp sezerek hoşgörülü olmak, anlayış göstermek"Dedem hâlden anlayan birisidir, bize iyi davranacağına eminim"


Hâle yola koymak: Düzenlemek, tertiplemek, iyi işler bir duruma getirmek"Hele şu işleri bir hâle yola koyalım, o zaman tatilini de düşünürüz"


Hâli vakti yerinde: Zengin, oldukça varlıklı, para durumu iyi"Hasan efendiler mi? Hâli vakti yerinde insanlardır onlar"


Halis muhlis: Saf, katışıksız, temiz, eksiksiz, içinde yabancı madde bulunmayan"Halis muhlis bir zeytin yağı satarız biz"


Halka verir talkını kendi yutar salkımı: Kendi verdiği öğütlere kendisi uymaz


Hallaç pamuğu gibi atmak: Bir arada, toplu bulunan şeyleri ya da kimseleri dağıtmak, parçalamak; bu yolla sağa sola, her birini bir yana atmak"Sizin takımı hallaç pamuğu gibi atacağız sahadan"


Halt etmek: Yakışıksız davranmak, uygunsuz bir söz söylemek veya kötü bir şey yapmak"Halt etmişsin, bir de utanmadan anlatıyorsun"


Ham ervah: Çiğ adam; yersiz ve yakışıksız sözleri, davranışları olan kaba kimse


Hangi dağda kurt öldü?: Kendisinden hiç umulmayan, beklenilmeyen bir kimsenin olumlu davranışı görüldüğünde; "Nasıl oldu da böyle güzel bir iş, bir iyilik yaptı?" anlamında söylenir


Hangi rüzgâr attı?: "Nasıl oldu da gelebildin? Hiç görünmüyordun, sen de gelir miydin?" anlamında, uzun süre bir yerde görünmeyen kimse için kullanılır


Hangi taşı kaldırsan altından çıkar: 1 Hemen her işte parmağı vardır 2 Her işten anlar, her işe karışır ya da her işten anladığı izlenimi verir


Hanım evlâdı: Nazlı büyütülmüş, zora gelmeyen, çıtkırıldım kimse"Amma hanım evlâdıymışsın, çekil şuradan ben yaparım"


Hapı yutmak: Kötü bir duruma düşmek, zarar ve ziyana uğramak"Hapı yuttuk desene!"


Haram olmak: Bir şeyden gerektiği gibi yararlanamaz olmak"Senin yüzünü görmek bana haram oldu"


Haram para: Dinî bakımdan yasaklanmış yollardan elde edilen para"Haram parayla ekmek alınmaz"


Haram yemek: Dinî inançlara aykırı olarak kazanç sağlamak, haksız olarak bir şeye el atmak"İnsan ol, haram yemek insana kâr getirmez"


Harfi harfine: Tastamam, uygun, tıpatıp, gerçekte olduğu gibi"Söylediklerimi harfi harfine yerine getirdin mi?"


Har vurup harman savurmak: Hesapsızca, düşüncesizce harcamak; malını, parasını ölçüsüzce, bol bol harcayıp tüketmek


Hasret çekmek: Özlem duymak, epeydir ayrı kaldığı yere ya da kimseye kavuşma isteği içinde olmak"Yıllardır yurdumun hasretini çekiyorum"


Hasret gitmek: Özlediği, sevdiği bir yere ya da kimseye kavuşamadan ölmek


Hasret kalmak: Özlemini duyduğu şeye uzun zaman kavuşamamak"Hasret kaldım deresine, tepesine"


Hastası olmak: Bir şeye çok düşkün olmak"Bizim oğlan köpek hastası, hiç kapıdan eksik etmiyor"


Haşir neşir olmak: Aralarında bulunduğu kimselerle kaynaşmak, bir arada bulunup uğraşmak; kimi işlerle ilgilenip durmak"İnsanlarla haşir neşir olmayı sevdiğim söylenemez"


Hatır belâsı: Sayılan ve sevilen kimse için katlanılan sıkıntı"İnan bu işi hatır belâsına yapıyorum"


Hatır gönül tanımamak (bilmemek): 1 İsterse en sevdiği ve saydığı olsun, gücenmesini göze alarak doğru bildiğini yapmak 2 Kırıcı davranışlarda bulunmak


Hatırı kalmak: Gücenmek, kırılmak"Eğlenceye onu da çağıralım ki hatırı kalmasın"


Hatırından çıkmamak: Sevdiği, saygı duyduğu birinin istediği bir şeyi yapmayı reddedememek, gönlünü kırmaktan çekinmek


Hatırı sayılır: 1 Önemli, saygı değer, saygın (kimse) 2 Oldukça çok"Babam, hatırı sayılır bir kimsedir"


Hava almak: 1 Temiz havalı bir yere çıkarak dolaşmak, dinlenmek, ciğerlere temiz hava çekmek 2 Eline bir şey geçmemek, umduğunu bulamamak 3 İçine hava girmek"Haydi, kıra çıkıp da biraz hava alalım"


Hava basmak: 1 Büyüklenmek, kibirlenmek, olduğundan fazla görünmeye çalışmak 2 Bir şeyin içine hava doldurmak"Amma da hava basıyorsun, onları korkutacağını mı sandın?"


Havada kalmak: 1 Yüksek bir yerde durmak 2 Sonuca bağlanamamak 3 Bir iddia, dayanaksız olduğundan ispat edilememek"Yaptığımız bütün iş havada kaldı"


Havadan sudan konuşmak: Öylesine, gelişigüzel, rastgele konuşmak


Hava hoş: Şu ya da bu şekilde olması arasında bir fark olmamak


Havanda su dövmek: Bir işle boşuna uğraşmak"Senin yaptığına havanda su dövmek derler,bırak artık şu işle uğraşmayı"


Hava parası: Bir yeri tutmak, kiralamak ya da bir şeyi elde etmek için değeri dışında açıktan verilen para"Yeri bize verecekler ama bir milyon lira hava parası istiyorlar"


Havsalası almamak: Aklı kabul etmemek"Nasıl yaparsın bana bunu, hâlâ havsalam almıyor"


Hayal kırıklığı: Gerçekleşmesi istenilen veya umulan bir şeyin gerçekleşmemesinden duyulan üzüntü, düş kırıklığı


Hayal meyal: Belli belirsiz, açık seçik belli olmayan, bulanık (bir şekilde hatırlanan)"O olayı hayal meyal hatırlıyorum"


Hayatını kazanmak: Çalışıp elde ettiği para ile geçimini sağlamak"Ben iyi ya da kötü hayatımı kazanıyorum, sen kendi işine bak"


Hayatını yaşamak: Canının istediği gibi hayatını sürdürmek"Bana karışmaya hakkınız yok, bırakın beni, artık hayatımı yaşamak istiyorum"


Hayat memat meselesi: Sonucu çok tehlikeli olan, ölüm kokan bir durum"Artık burada kalamam, iş hayat memat meselesine döndü"


Hayat pahalılığı: Yiyecek, içecek ve giyecek gibi geçim için gerekli olan maddelerin pahalı olması"Hayat pahalılığından herkes şikâyetçi olmaya başladı"


Hayırdır inşallah!: 1 Anlatılan bir rüyayı iyiye yormak için söylenir 2 Şaşma, heyecan ve merak uyandıran durumlar karşısında söylenir


Hayır işlemek: Dine ve insanlığa uygun, iyi davranışlarda bulunmak"Hayır işle ki öbür dünyada kurtuluşa eresin"


Hayır kalmamak: İşe yarar, beğenilecek bir yanı ve tarafı kalmamak"Bu arabalarda hayır kalmamış, yenilerini almamız gerekecek"


Hayır sahibi: İyiliksever, yardımsever kimse"Şu yoksullara uzanacak bir hayır sahibi kalmadı mı acaba?"


Hayra yormak: Bir rüya ya da olayı iyi ve yararlı bir durumun işareti görmek


Hazıra konmak: Hiçbir emek sarf etmeden, çaba göstermeden başkasının emeği ile ortaya çıkmış olan şeyden yararlanmak"Hazıra konarak yaşamayı kural edinmiş bu adam"


Hazır bulunmak: 1 Bir yerde kendisi bulunmak, var olmak 2 Bir yere hemen gidecek, bir şeyi anında yapacak durumda olmak"Yarınki toplantıda sen de hazır bulunmalısın"


Hazırdan yemek: Yenisini kazanmadan elindekini harcamak"Hemen her gün bir bahane buluyor, çalışmıyor ve hazırdan yiyiyordu"


Helâl süt emmiş olmak: İyi huylu, doğru yoldan sapmayan, temiz bir kişi"İnanmıyorum onun yaptığına, o helâl süt emmiş birisidir"


Helâl olsun (Helâl ü hoş olsun): 1 Bunu sana gönül hoşluğu ile veriyorum, hiç pişman değilim, Allah bunu sana bağışladığıma şahit olsun 2 "Aferin, takdire değer iş yapıyorsun" anlamında kullanılır


Hele şükür!: Allah`a hamdolsun, beklediğimiz sonuç gerçekleşti


Hem kel hem fodul: "Bu kadar kusuruna, bu yeteneksizliğine rağmen bir de övünüyor, üstünlük taslıyor" anlamında kullanılır


Hem nalına hem mıhına (vurmak): Birbirine zıt olan iki yanı da desteklemek"Ben hem nalına hem de mıhına vuran adamlardan korkarım"


Hem suçlu hem güçlü: Gerçekte kendisi suçlu olduğu hâlde suç işlememiş gibi davranan ve karşısındakini suçlamaya çalışan kimse


Hem ziyaret hem ticaret: Bir yeri veya kimseyi ziyarete giden kimsenin, bu görüşmeden yararlanarak başka bir işi de yapması durumunu anlatmak için kullanılır


Her kafadan bir ses (çıkmak): Bir konu üzerinde herkesin istediği gibi, rastgele konuşması ve bu konuşmalardan bir sonuç alınamaması"Ortalık kızıştı, her kafadan bir ses çıkmaya başladı, kimin ne dediği anlaşılmaz oldu"


Her telden çalmak: Pek çok konuda bilgi sahibi olmak, içinde bulunduğu ortamın şartlarına göre her çeşit iş yapabilir olmak


Hesaba çekmek: Bir kişiyi, bir makamı yaptığı işler üzerine açıklama ve savunma yapmaya çağırmak"Sakın oraya gitme, seni hesaba çekecekler"


Hesaba dökmek: Bir konu ile ilgili işlemlerin hesabını kâğıt üzerinde yapmak


Hesaba katmak (almak): Bir işi yaparken ya da yürütürken bir başka şeyi de göz önünde bulundurmak"Hasan`ı da hesaba katalım, az zorluk çıkarmayacaktır bize"


Hesaba (kitaba) gelmez: 1 Beklenmedik, umulmadık 2 Sayılmayacak kadar çok, pek fazla, sayısız


Hesabı kesmek: Alış verişi ya da ilgiyi kesmek"Dükkân sahibi, uzun zamandır borcunu ödemeyen müşterisinin hesabını kesti"


Hesabını bilmek: Boş yere para harcamamak, tutumlu davranmak"Her ev kadını hesabını bilmek zorundadır"


Hesabını görmek: 1 Alacağını ödeyip ilişkisini kesmek 2 Cezalandırmak, vücudunu ortadan kaldırmak ya da öldürmek"Çabuk şu adamın hesabını görün!"


Hesap açmak: 1 Hesap defterinde, bir kişiye alış veriş için alacağını borcunu kaydetmek üzere bir yer ayırmak 2 Bankada, gereğinde çekilmek üzere yatırılan para için işlem yapmak 3 Birine kredi açmak, birine borçlanma imkânı tanımak


Hesap etmek: 1 Kazançla gideri karşılaştırıp bir sonuca ulaşmak 2 Düşünmek, tasarlamak, ayrıntıları gözden geçirip ihtimalleri değerlendirmek"Hesap etmeden sakın işe girişmeyin!"


Hesap görmek: Taraflarca alacakla vereceği karşılaştırıp ödeşmek"Çok uzadı, hesap görmek için ne zaman bir araya geleceğiz?"


Hesap kitap: Düşünüp taşındıktan sonra, hesap sonunda"Hesap kitap, baktım işler kötüye gidiyor; hemen sizi çağırdım"


Hesapsız kitapsız: 1 Sorumsuz, ölçüsüz, tutumsuz 2 Deftere geçirilmeden, herhangi bir belgeye dayanmadan"Ne hesapsız kitapsız işlerin içine girmişiz de haberimiz yokmuş"


Hesap sormak: Bir kimseyi kanunsuz, kural dışı, ahlâka aykırı, usulsüz davranış ve sözlerinden ötürü sorgulamak, o kişiden savunma istemek"Size hesap sormak için mutlaka geri döneceğim"


Hesaptan düşmek: Borçtan, alacaktan, hesaptan çıkarıp yok saymak"Elli bin lirayı hesaptan düşmeyi unutmadın inşallah"


Hesap tutmak: Alış verişle ilgili alacağı ve vereceği bir kâğıda ya da deftere yazmak


Hesap vermek: 1 Herhangi bir davranışının ya da sözünün sebebini açıklamak 2 Bir işin sorumluluğunu üstlenmek"Rahat olun, bu konuda hesap vermek bana düşer"


Hevesi kursağında kalmak: Çok istediği, imrendiği, kavuşmak dilediği şeyi elde edememek"Pikniğe gitmek istiyorduk, yağmur yağınca hevesimiz kursağımızda kaldı"


Hevesini almak: İmrendiği, çok istediği şeye kavuşup ona doymak


Heyheyleri tutmak (üstünde): Çok kızıp sinirlenmek


Hık mık etmek: Bir işi yapmamak için bahaneler ileri sürmeye çalışmak, bir soruyu cevaplandırırken net şeyler söylememek"Hık mık edip durma, bu işi eninde sonunda yapacaksın!"


Hık demiş burnundan düşmüş: "Her durumuyla ona çok benziyor" anlamında kullanılır


Hır çıkarmak: Kavga, gürültü, patırtı ve olaya sebep olmak"Orada hır çıkarmaya kalkışmayacaksın değil mi?"


Hızır gibi yetişmek: Dara düştüğü, çok sıkıştığı, çaresiz kaldığı bir zaman da, beklemediği bir kişi yardımına yetişmek


Hiçe saymak: Hiç önem ve değer vermemek


Hiç yoktan: Sebepsiz, ortada hiçbir neden yokken"Hiç yoktan adamı dövemezsiniz ya!"


Hizaya gelmek: 1 Düz çizgi durumunda dizilmek 2 Aykırı, yanlış davranışlardan vazgeçmek; doğru yola gelmek, düzelmek


Hodri meydan: "Kendine güvenen ortaya çıksın" anlamında kullanılır


Hop oturup hop kalkmak: Ya heyecanından ya da öfkesinden yerinde duramaz olmak


Hora tepmek: 1 Ayaklarını yere vurarak oynamak 2 Gürültü çıkarmak"Yandaki sınıfta hora tepiyor, ortalığı birbirine katıyorduk ki"


Hor görmek (veya bakmak): Önem vermemek, değersiz saymak, adam yerine koymamak, küçümsemek"Beni, yoksul diye hep hor gördüler"


Hor kullanmak: Özen göstermeden, kabaca, dikkat etmeyerek, hırpalayarak kullanmak"Çok hor kullanmışsınız bu dolabı"


Hoş beş etmek: Şundan bundan konuşarak sohbet etmek"O iki ihtiyar kadın hoş beş etmek için yaratılmışlar sanki"


Hurdası çıkmak: İşe yaramayacak, kullanılamayacak hâle gelmek


Huyuna suyuna gitmek: İsteklerine, alışkanlıklarına, yapısına göre onu kızdırıp ürkütmeyecek davranışlarda bulunmak


Huyunu suyunu almak: Onun özelliklerini, davranışlarını ve karakterini yapısına geçirmek


Huzur vermek: Gönül rahatlığı, iç dirliği vermek; dinlendirmek


Huzurunu kaçırmak: Huzurunu bozmak, tedirgin ve rahatsız etmek


Hüküm giymek: Mahkemece ya da birileri tarafından kendisine ceza verilmek


Hüküm sürmek: 1 İş başında olmak 2 Yaygın olmak 3 Bir şeyin güçlü varlığı sürüp gitmek"Beşinci Kral beş yıl hüküm sürdü"


Hükümet kapısı: Devlet dairesi"Hükümet kapıları halka açık kılınmalıdır"


Hür düşünüş: İstediğini, düşündüğünü baskı altında kalmadan söyleme


Hüsn-ü kuruntu: İhtimalî bulunmadığı hâlde güzel bir şeyin olacağını sanma, hayal etme, buna kendini inandırma


Hüd dağı gibi şişmek: Bir hastalık sebebi ile bir tarafı, özellikle de karın tarafı şişmek

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.