Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
iran

İran

Eski 05-01-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

İran






İran
İran İslam Cumhuriyeti


Ülkenin Resmi Tam Adı: İran İslam Cumhuriyeti

Kısa Şekli : İran

Yerel Tam Adı: Jomhuri-ye Eslami-ye İran

Yerel Kısa Şekli: İran

Yönetim biçimi: Şeriat Cumhuriyeti

Başkenti: Tahran

İdari Bölümleri: 28 eyalet; Ardabil, Azarbayjan-e Gharbi, Azarbayjan-e Sharqi, Bushehr, Chahar Mahall va Bakhtiari, Esfahan, Fars, Gilan, Golestan, Hamadan, Hormozgan, Ilam, Kerman, Kermanshah, Khorasan, Khuzestan, Kohgiluyeh va Buyer Ahmad, Kordestan, Lorestan, Markazi, Mazandaran, Qazvin, Qom, Semnan, Sistan va Baluchestan, Tahran, Yazd, Zanjan

Bağımsızlık Günü: 1 Nisan 1979

Milli Bayramları: Cumhuriyet Günü, 1 Nisan (1979)

Üye Olduğu Uluslararası Örgüt ve Kuruluşlar: CCC, CP, ECO (Ekonomik İşbirliği Örgütü), ESCAP (Asya ve Pasifikler Ekonomik ve Sosyal Komisyonu), FAO (Tarım ve Gıda Örgütü), G-19, G-24, G-77, IAEA (Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı), IBRD (Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası), ICAO (Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü), ICC (Milletlerarası Ticaret Odası), ICRM (Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Hareketi), IDA (Uluslararası Kalkınma Birliği), IDB (İslam Kalkınma Bankası), IFAD (Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu), IFC (Uluslararası Finansman Kurumu), IFRCS (Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Toplulukları Federasyonu), IHO (Uluslararası Hidrografi Örgütü), ILO (Uluslarası Çalışma Örgütü), IMF (Uluslararası Para Fonu), IMO (Uluslararası Denizcilik Örgütü), Inmarsat (Uluslararası Denizcilik Uydu Teşkilatı), Intelsat (Uluslararası Telekomünikasyon ve Uydu Örgütü), Interpol (Uluslararası Polis Teşkilatı), IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi), IOM (gözlemci), ISO (Uluslararası Standartlar Örgütü), ITU (Uluslararası Haberleşme Birliği), NAM, OIC (İslam Konferansı Örgütü), OPCW (Kimyasal Silahları Yasaklama Organizasyonu), OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatı), PCA (Daimi Hakemlik Mahkemesi), UN (Birleşmiş Milletler), UNCTAD (Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı), UNESCO (Eğitim-Bilim ve Kültür Örgütü), UNHCR (BM Mülteciler Yüksek Komiserliği), UNIDO (Endüstriyel Kalkınma Örgütü), UPU (Dünya Posta Birliği), WCL (Dünya Emek Konfederasyonu), WFTU (Dünya İşçi Sendikaları Federasyonu), WHO (Dünya Sağlık Örgütü), WMO (Dünya Meteoroloji Örgütü), WToO (Dünya Turizm Örgütü)
Asya’nın batısında yer alan bir devlet Kuzeyinde Sovyetler Birliği ve Hazar Denizi, doğusunda Afganistan ve Pakistan, batısında Türkiye ve Irak, güneyinde Basra ve Umman körfezleri bulunur

Târihi

MÖ 3000 yıllarından beri İran biliniyordu Bilinen en eski imparatorluk Elamlıların MÖ 1100-600 yıllarında kurdukları imparatorluktur Elamlıların yerine Medlerin kurmuş oldukları imparatorluğu Persli Keyhüsrev MÖ 550 yılında yıkmış ve Anadolu’nun büyük bir bölümü dâhil olmak üzere egemenliği altına almıştır
İskender komutasındaki Yunanlılar MÖ 330 yıllarında bütün İran topraklarını ele geçirdiler Bundan sonra İran topraklarında Parthların ve Sâsânîlerin egemenliği devâm etmiştir




Sâsânîlerin çöküşü İslâm ordularının İran’ı ele geçirmeleriyle olmuştur Hazret-i Ömer devrinde İran üzerine birçok seferler düzenlenmiştir Akın akın İran içlerine giren İslâm orduları, Âzerbaycan, Taberistan, Cürcân, Rey, Kumîs, Karvin, Zencân, Hemedân, İsfahan ve Horasan’ı fethettiler Hazret-i Ömer’in ölümünden sonra İran’da bâzı karışıklıklar meydana geldi Hazret-i Osman bunun üzerine askerî birlik göndererek isyânları bastırdı ve elebaşılarını cezâlandırdı Böylelikle İslâm hâkimiyeti, İran’da devamlı sağlanmış oldu

Hicrî sesekizinci asrın başında Safiyyüddîn Erdebîlî hazretlerinin soyundan gelenler İran’da Sünnî bir tarîkat kurdular Onun adına nisbetle bu tarîkata Safeviyye adı verildi Osmanlı sultanları, İslâmiyete hizmet eden bu tarîkat mensuplarına pekçok ihsânlarda bulundular Ancak Hoca Ali’den îtibâren bu yolun mensupları arasında Eshâb-ı kirâm düşmanlığı yayılmaya başladı Daha sonra tarîkatın başına geçen Şeyh İbrâhim, aşırı Şiî görüşlerini benimsedi Bundan sonra tarîkatin başına Şeyh Haydar geçti Şeyh Haydar’ın ölümünden sonra oğlu Şah İsmâil taç giydi Şah İsmâil, velînîmeti olan Akkoyunlular Devletini yıkarak, İran’da Safevî Hânedânını kurdu Bunun zamânında Şiîlik, devletin resmi dîni oldu Bu dönemde sülâlenin en büyük meselelerini Osmanlılarla savaşmak teşkil etti 1514 yılında Çaldıran’da Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim, Şah İsmâil’i ağır bir hezîmete uğrattı ve Tebrizi fethetti (Bkz ÇaldıranMuhârebesi) Şah İsmâil’in ölümünden sonra tahta geçen oğlu Tahmasb zamânında İran bütünüyle Osmanlıların eline geçti




Safevî Sülâlesinin çöküşü Şah İkinciAbbâs’ın hükümdar olduğu döneme rastlar Yıkılışın ilk belirtisi Kandehar’daki Afganlı Mir Veys’in 1709 yılında isyân ederek başarı sağlaması oldu Bundan sonra Afganlılar sık sık İran üzerine askerî seferler düzenlediler Fakat hiçbir zaman İran’a tamâmen sâhip olamadılar 1729’da Safevîler yeniden yönetimi ele geçirdiler Fakat bu sefer de Rus Çarı Deli Petro öteden beri gerekli ticâret yollarını açabilmek için İran’a göz dikmiş durumdaydı

Osmanlılar da İran’ın Rusların eline geçmemesi için İran üzerine bir sefer düzenledi Osmanlılarla Ruslar arasında bir savaş tehlikesi belirdi, ama sanıldığı gibi olmayarak iki devlet anlaşarak, İran’ı aralarında pay ettiler Bu anlaşma uzun sürmedi Tahmasb kuzeydoğu İran’da bir ordu toplamaya çalışıyordu Çar Petro, tahtın Safevî Sülâlesine geçmesini uygun karşılayacağını açıklamıştı Ama bütün bunlar Safevî Sülâlesinin tahtı ele geçirmesine yetmedi Nâdir Şah ile birlikte İran üzerinde Afşar soyunun egemenliği başlamaktadır Ancak bu da uzun sürmedi Nâdir Şah’ın öldürülmesinden sonra bir iktidar boşluğu meydana gelmiş ve bundan sonra üç ayrı rakip taht için ortaya çıkmıştır Bunlar: Zendler, Afganlılar ve Kaçarlardır Bunlardan Zendlerin yönetimi 40 seneye varmayacak derecede kısa bir zaman diliminde oldu Bundan sonra ülke yönetimi 1925 yılına kadar Kaçarların elinde kaldı



1925-1979 yılları arasındaki dönem ise Pehlevî sülâlesinin İran tahtında bulunduğu dönemdir Pehlevî sülâlesinin İran tahtında bulunduğu süre içinde geçen en buhranlı dönem İkinci Dünyâ Savaşı yıllarıdır 1938 yıllarından sonra İran’da Alman tesiri şiddetli bir şekilde kendisini hissettirmeye başlamış, bunun netîcesinde İran’da pekçok Nazi-Almanyasının teknisyenlerinin bulunması, başta İngiltere olmak üzere müttefik devletleri tedirgin etmiştir Bununla başlayan gerginlik, 1952 senesinde İran’ın İngiltere ile diplomatik ilişkilerini kesmesine kadar ilerledi İran başbakanlarından Musaddık’ın yönetimin başında bulunduğu dönemlerde İran Komünist Partisi olan Tudeh’e büyük tâvizler vermesi ve bunları batıya karşı koz olarak kullanmaya çalışması, memlekette huzursuzluklar meydana gelmesine sebep oldu Bunun üzerine Şah, Musaddık’ı başbakanlıktan azlederek yerine General Zâhid’i tâyin etti

1963 yılında Şah “Beyaz Devrim” adı altında ülkede büyük çapta ekonomik ve sosyal reformlar yapmıştır Her geçen gün artan petrol gelirleri ve özellikle ülke savunması için yapılan büyük harcamalar, İran’ı Ortadoğu’da özellikle askerî bakımdan söz sâhibi ülkeler arasına getirmeye başlamıştı Bu zamanda Fransa’da sürgünde bulunan İranlı Şiî lider Humeyni, ülkede Şiî inancının hâkimiyetinden istifâde ederek, çoğunlukta olan Şiîleri etrâfında topladı İçten ve dıştan yapılan pekçok mücâdeleler netîcesinde Humeyni İran’a hâkim oldu Şah âilesi İran’ı terketti ve memleket Şiî inancı ile idâre edilmeye başlandı 1979 yılında İran İslâm Cumhûriyeti adını alan ülkede binlerce Şiî inancında olmayan İranlı, devlet aleyhtarlığı ile suçlanarak sorgusuz sualsiz kurşuna dizildi

Humeyni idâresindeki İran, Irak ile 22 Eylül 1980’de harbe başlamış ve bu harpte yüzbinlerce İranlı ölmüştür 20 Ağustos 1988’de Ateşkes îlânı ile savaş durdu Âyetullah Humeyni’nin 1989’da ölmesi üzerine aynı yılın Ağustos ayında yerine cumhurbaşkanı Ali Hameney, Hameney’in yerine de meclis başkanı Hâşimî Rafsancani Cumhurbaşkanı seçildi Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgal etmesi üzerine, İran’ın barış şartlarını eksiksiz kabul ettiğini açıkladı Böylece l980’da başlayan savaş 1990’da barış anlaşması ile neticelendi ve iki ülke arasında diplomatik ilişki yeniden kuruldu




Fizikî Yapı


İran’ın büyük bir bölümü yüksek ovalar ve geniş çöllerden meydana gelir Ülkenin yüksek bir ovadan meydana gelen bölümü kuzeyde Elbruz Dağları, güneybatıda ise Zağros Dağları ile sınırlıdır Bu ovanın merkezi iki büyük çölle kaplıdır Deşt-i Kebir (Tuz çölü) ve Deşt-i Lût (Kum çölü) tam bir çöldür Yağışlı mevsimlerde dağlardan gelen seller tuzları getirerek Dest-i Kebîr’e bırakırlar, mevsim kuraklaşınca çölün yüzeyinde bir tuz tabakası meydana gelir



İran topraklarının büyük bir kısmı deniz seviyesinden 1000 m’den daha yüksektir Kuzeyde 3000 m’yi geçen Kuzey İran Sıradağları bulunur İran’ın bu bölümünde Hazar Denizini İran’ın iç bölgesindeki yaylalardan ayıran Elbruz Dağları 4000 m yüksekliğe kadar ulaşır Doğuya doğru bu dağlık alan alçalır ve daralır Elbruz Sıradağlarının batısında ise içinde, Rezâiye Gölü ve havzasının bulunduğu Âzerbaycan dağlık bölgesi uzanır Rezâiye Gölünün hemen doğusunda Tebriz Ovası yer alır Rezâiye Gölünün en derin yeri 14 m, yüzölçümü ise 5000 km2dir İran’ın güneyini çevreleyen sıradağlar, Güney İran Dağları adı altında toplanır İran’da ayrıca birçok volkanik dağlar vardır Büyük Kevir, yeryüzünün dibi en düz olan en geniş çöllerinden biridir Kuzistan Ovası, Mezopotamyanın bir uzantısıdır İran, büyük ırmakları bulunmayan bir ülkedir Az olan akarsularından Karun, Akçay ve Karaçay başlıcalarıdır

İklimi


İklim bakımından İran, birbirinden çok farklı bölgelerin bulunduğu bir ülkedir Hazar Denizine bakan kısımlar çok nemli ve dâimâ yağışlıdır Bu bölge dışındaki bütün İran toprakları astropikal kurak bölge içindedir

Hazar Denizinin kuzey kenarlarını çeviren Elbruz Dağlarının kuzeye bakan yamaçları senede ortalama 1000-1500 mm ile bol yağış aldığından zengin ormanlarla kaplıdır Bu dağların eteklerinde sıralanmış bulunan dar kıyı ovaları çok nemlidir Güneyde iklim daha ılımandır ama, genelde belirgin bir sıcak söz konusudur İsfahan yılda ancak 120 mm yağış alır Yağmurlar genel olarak kış sonunda ve yaz ayları başlarında yağar Denizden yüksek dağlarla ayrılan iç ovalar yaz süresinde Akdenizde görülen hava basıncı düşüklüklerinden etkilenmezler Burada iklim yazları çok sıcak, kışları ise çok soğuktur

Tabiî Kaynaklar


Bitki örtüsü ve hayvanlar: İran’ın dağlık yerleri ormanlarla kaplıdır Hazar Denizi kıyı bölgesinde Karadeniz bitki topluluğunu andıran gür bir orman örtüsü meydana gelmiştir Bu kısımlarda ve yaylalarda yüksek bozkırlar geniş yer tutar İç bölgelerin çukur yerlerinde tuzlu bataklıklar ile çöl bozkırları ve kum çölleri uzanır Vâdiler boyunda ve sulanabilen verimli topraklarda çeşitli kültür bitkileri yetiştirilmektedir Kurak bölgelerde bunlar birer vaha görünüşündedir

İran ormanlarında bugün az sayıda kaplan, leopar, kurt, ayı ve tilki bulunmaktadır Çöllerin çevresinde boş topraklarda ceylanlar yaşar Dağlık bölgelerde yaban keçileri ve çeşitli av kuşlarına rastlanır
Mâdenleri: İran mâden bakımından zengindir Kuzey ve batı bölgelerinde kömür, Tahran-Semnan kuzeyi ile Yezd ve Keran arasında demir yatakları, Damgan’da altın, Anarak’ta nikel yatakları vardır Ayrıca boksit, kurşun, antimon, kobalt, gümüş, kalay, bakır, kükürt ve tuz mâdenleri bulunmaktadır Horasan’ın Turhis adlı mavimsi yeşilimsi mücevherleri ünlüdür
İran’ın en büyük zenginliği petrol yataklarıdır İran dünyâ petrolünün % 6’sını sağlamaktadır

Nüfus ve Sosyal Hayat




İran’ın nüfûsu 59570000 olup, km2ye 20 kişi düşmektedir İran nüfusunun % 20’si şehirlerde yaşar Halkın çoğunluğu Farslardan meydana gelir Halkın % 60’ını Farslar, % 20’sini Türkler, % 10’unu Araplar, % 8’ini diğerleri ve % 2’sini Kürtler meydana getirir İran’da 10 milyon civârında Âzerî Türkü bulunmaktadır Halkın yarıdan çoğu Şiîdir Geri kalanın çoğunluğu Sünnî olup, hakimiyet Şiîlerin elindedir İran’da en yaygın dil Farsçadır Ama nüfusun yarısından fazlası Türkçe, Arapça, Kürtçe, Beluçî ve Gılakî gibi çeşitli diller ve lehçeler kullanır Kız ve erkek çocuklar için eğitim mecburî olduğu halde, uzak köylerde bu gerçekleştirilememektedir Ülkede 10 üniversite bulunmaktadır Başlıca şehirleri Tahran, Tebriz, Isfahan, Abadan ve Kum’dur

Siyâsî Hayat

İran’da 1979 yılı başlarında, Humeyni’nin düzenlediği hareketle Şehinşahlık düzenine son verilmiş ve bir İslâm Cumhuriyeti kurulmuştur İdarede tamâmen Şiîlerin hâkim olduğu İran’da yönetim; meclis, bakanlar, başbakan ve cumhurbaşkanı ve velâyet-i fakîh denilen on iki imâmın temsilcisi sayılan dînî lider tarafından yürütülür 1989’da yapılan anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanının konumu güçlendirildi

Ekonomi

İran bir tarım ve hayvancılık ülkesidir Siyâsî gelişmeler ekonominin gerilemesine yolaçmış, millî gelirin düşmesine sebeb olmuştur

Tarım: Nüfûsun büyük bir kısmı tarımla uğraşmaktadır İran’ın yedide biri ekilebilir ve tarıma elverişlidir Tarım ürünleri arasında en çok buğday ve arpa elde edilir Meyve ve sebzenin yanında pirinç, mercimek, nohut, şekerpancarı, soğan, pamuk, kavun, karpuz, dut ve tütün yetiştirilmektedir Kuzeydeki dar bir kıyı şeridinde sulamaya ihtiyaç duyulmadan tarım yapılabilmekte, güneyde sulama kanalları vâsıtasıyla hurma yetiştirilmektedir Ülkenin güney ve güneydoğusunda sulama işi önemli bir problemdir Birçok bölgede tarım eski usüllere dayanılarak yapılmaktadır Bu yüzden tarımda istenilen netice alınamamaktadır

Hayvancılık: İran ekonomisinde hayvancılık önemli yer tutar En çok koyun beslenir Beslenen koyunların yünleri aranan ve çok değerli cinstendir Genellikle dağların yüksek otlaklı yerlerinde ve yaylasında hayvancılık yapılır Koyundan sonra en çok sığır beslenir Hazar Denizinde balıkçılık yapılmaktadır Buradan mersin balığı ve havyar elde edilir
Endüstri: Modern sanâyi İran’da çok az gelişmiştir İşletmeye elverişli yataklar bulunmasına rağmen az miktarda kömür, demir filizi, kurşun, nikel, bakır çıkarılmaktadır Eskiden beri İran’da önemli yer tutmuş olan halıcılık, dokumacılık ve deri işlemeciliği yanında, çeşitli endüstri kolları da gelişmeye başlamıştır Dokuma, çimento, şeker fabrikaları, dökümcülük ve kimyâ endüstri kolları bunlardan bâzılarıdır İran’ın en büyük zenginlik ve enerji kaynağı petroldür Petrol işleme tesisleri, rafineriler İran’ın gelişmekte olan sanâyi tesislerinin başlıcalarıdır

İran’da petrol yabancılar tarafından bulunmuş, onlar tarafından işlenmiş, 1951 yılında millîleştirilmiştir Çeşitli merkezlerde çıkan petrol, dünyânın en büyük petrol rafinerilerinden olan Abadan petrol rafinerisine borularla getirilmektedir
Ticâret: İran ithâlâttan çok ihrâcat yapan bir ülkedir İhraç ettiği ürünlerin başında petrol gelmektedir Elde edilen petrolün %80’den fazlasını satmaktadır Diğer ihraç maddeleri pamuk, halı, meyve, pirinç, yün ve deridir İthal ettiği mallar arasında şeker, makinalar, dokumalar, çelik, çay, motorlu taşıtlar bulunmaktadır
Ulaşım: İran’da 12000 kilometrelik karayolu ve 4601 kilometrelik bir demir yolu şebekesi bulunmaktadır

Başlıca limanları


Abadan, Hürremşah, Basra Körfezinde bulunmaktadır Hazar Denizinde ise, Benderşah ve Bender Pehlevî de önemli limanları arasındadır Tahran ve Abadan’da milletlerarası havaalanları vardır

Genel İstatistiki Bilgiler

Konum: Orta Doğu'da, Umman Körfezi ve Basra Körfezi ve Hazar Denizi kıyısında, Irak ve Pakistan arasında yer almaktadır

Coğrafi Konumu: 32 00 Kuzey derecesi, 53 00 Doğu boylamı

Bulunduğu Kıta: Orta Doğu

Yüzölçümü: 1648 milyon km²

Sınırları: toplam: 5,440 km

Sınır Komşuları: Afganistan 936 km, Ermenistan 35 km, Azerbaycan sınırı 432 km, Azerbaycan - Nahçıvan sınırı 179 km, Irak 1,458 km, Pakistan 909 km, Türkiye 499 km, Türkmenistan 992 km

Denize Kıyısı (Sahil şeridi): 2,440 km

İklimi: Hazar Denizi kıyısında subtropikal iklim hakimdir Ülke genelinde bozkır iklimi etkisini gösterir

Arazi Yapısı: Arazi engebeli, dağlarla çevrili, yüksektir; orta kısımlarda çöl ve dağ havzaları vardır; kıyılarda ovalar yer alır

Deniz Seviyesinden Yüksekliği: en alçak noktası: Hazar Denizi 28 m
en yüksek noktası: Qolleh-ye Damavand 5,671 m

Doğal Kaynakları: petrol, doğal gaz, kömür, krom, bakır, demir, kurşun, manganez, çinko, sülfür

Arazi Kullanımı: tarıma uygun topraklar: %10
ekinler: %1

Otlakları: %27

Ormanlık Arazisi: %7

Diğer Arazileri: %55 (1993 verileri)

Sulanan Arazisi: 94,000 km² (1993 verileri)

Ülkede Görülme Olasılığı Olan Doğal Afetler: Periyodik kuraklıklar, su baskınları, kum fırtınaları, depremler

Nüfus: 66,128,965 (Temmuz 2001 verileri)

Nüfus Artış Oranı: %072 (2001 verileri)

Mülteci oranı: -451 mülteci/1,000 nüfus (2001 tahmini)

Bebek Ölüm Oranı: 2904 ölüm/1,000 doğan bebek (2001 tahmini)

Ortalama Hayat Süresi: Toplam Nüfusun: 6995 yıl

Erkeklerde: 6861 yıl

Kadınlarda: 7137 yıl (2001 verileri)

Ortalama Çocuk Sayısı: 202 çocuk/1 kadın (2001 tahmini)

HIV/AIDS - hastalıklarına yakalanan yetişkin sayısı: %001 den az (1999 verileri)

Ulus: İranlı

Nüfusun Etnik Dağılımı: Persler %51, Azeriler %24, Gilaki ve Mazandarani %8, Kürt %7, Arap %3, Lur %2, Baloch %2, Türkmen %2, diğer %1

Din: Şii Müslüman %89, Sünni Müslüman %10, Zerdüştçü, Musevi, Hıristiyan ve Bahai %1

Diller: Persce ve Pers Lehçeleri %58, Türkçe ve Türk lehçeleri %26, Kürtçe %9, Lurice %2, Baloçice %1, Arapça %1, Türkçe %1, diğer %2

Okur Yazar Oranı: 15 yaş ve üzeri için veriler

Toplam Nüfusta: %721

erkekler: %784

kadınlar: %658 (1994 verileri)

GSYİH: Satınalma Gücü paritesi - 413 milyar $ (2000 verileri)

GSYİH - reel büyüme: %3 (2000 verileri)

GSYİH - sektörel bileşim: tarım: %24

endüstri: %28

hizmet: %48 (2000 verileri)

Enflasyon oranı (tüketici fiyatlarında): %16 (2000 verileri)

İş Gücü: 173 milyon (1998)

Sektörlere Göre İşgücü Dağılımı: tarım %33, endüstri %25, hizmet %42 (1999 verileri)
İşsizlik oranı: %14 (1999 verileri)

Endüstri: petrol, petrokimyasallar, tekstil, çimento ve diğer yapı malzemeleri, gıda ürünleri, metal sanayi, silahlandırma

Endüstrinin büyüme oranı: %44 (1999)

Elektrik Üretimi: 103054 milyar kWh (1999)

Elektrik Tüketimi: 9584 milyar kWh (1999)

Elektrik İhracatı: 0 kWh (1999)

Elektrik İthalatı: 0 kWh (1999)

Tarım Ürünleri: Buğday, pirinç, diğer hububat, şeker pancarı, meyveler, fındık, pamuk, süt ürünleri, yün, havyar

İhracat: 25 milyar $ (2000 verileri)

İhracat Ürünleri: petrol %85, halı, meyve ve fındık, demir çelik, kimyasallar

İhracat Ortakları: Japonya, İtalya, Birleşik Arap Emirlikleri, Güney Kore, Fransa, Çin
İthalat: 15 milyar $ (2000 verileri)

İthalat Ürünleri: Endüstriyel hammaddeler ve ara maddeler, yatırım malları, gıda ürünleri, diğer tüketim malları, teknik hizmetler, askeri ürünler

İthalat Ortakları: Almanya, güney Kore, İtalya, Birleşik Arap Emirlikleri, Fransa, Japonya

Dış Borç Tutarı: 75 milyar $ (2000 verileri)

Para Birimi: İran Riyalı (IRR)

Para Birimi Kodu: IRR

Mali Yılı: 21 Mart - 20 Mart

Alıntı Yaparak Cevapla

İran İslâm Cumhûriyeti

Eski 11-19-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

İran İslâm Cumhûriyeti



İran İslâm Cumhûriyeti




DEVLETİN ADI: İran İslâm Cumhûriyeti

BAŞŞEHRİ: Tahran

YÜZÖLÇÜMÜ: 1648000 km2

NÜFUSU: 59570000

RESMİ DİLİ: Farsça

DİNİ: İslâmiyet (Şiî)

PARA BİRİMİ: Riyâl

Asya'nın batısında yer alan bir devlet Kuzeyinde Sovyetler Birliği ve Hazar Denizi, doğusunda Afganistan ve Pakistan, batısında Türkiye ve Irak, güneyinde Basra ve Umman körfezleri bulunur


Târihi


MÖ 3000 yıllarından beri İran biliniyordu Bilinen en eski imparatorluk Elamlıların MÖ 1100-600 yıllarında kurdukları imparatorluktur Elamlıların yerine Medlerin kurmuş oldukları imparatorluğu Persli Keyhüsrev MÖ 550 yılında yıkmış ve Anadolu'nun büyük bir bölümü dâhil olmak üzere egemenliği altına almıştır
İskender komutasındaki Yunanlılar MÖ 330 yıllarında bütün İran topraklarını ele geçirdiler Bundan sonra İran topraklarında Parthların ve Sâsânîlerin egemenliği devâm etmiştir




Sâsânîlerin çöküşü İslâm ordularının İran'ı ele geçirmeleriyle olmuştur Hazret-i Ömer devrinde İran üzerine birçok seferler düzenlenmiştir Akın akın İran içlerine giren İslâm orduları, Âzerbaycan, Taberistan, Cürcân, Rey, Kumîs, Karvin, Zencân, Hemedân, İsfahan ve Horasan'ı fethettiler Hazret-i Ömer'in ölümünden sonra İran'da bâzı karışıklıklar meydana geldi Hazret-i Osman bunun üzerine askerî birlik göndererek isyânları bastırdı ve elebaşılarını cezâlandırdı Böylelikle İslâm hâkimiyeti, İran'da devamlı sağlanmış oldu



Hicrî sesekizinci asrın başında Safiyyüddîn Erdebîlî hazretlerinin soyundan gelenler İran'da Sünnî bir tarîkat kurdular Onun adına nisbetle bu tarîkata Safeviyye adı verildi Osmanlı sultanları, İslâmiyete hizmet eden bu tarîkat mensuplarına pekçok ihsânlarda bulundular Ancak Hoca Ali'den îtibâren bu yolun mensupları arasında Eshâb-ı kirâm düşmanlığı yayılmaya başladı



Daha sonra tarîkatın başına geçen Şeyh İbrâhim, aşırı Şiî görüşlerini benimsedi Bundan sonra tarîkatin başına Şeyh Haydar geçti Şeyh Haydar'ın ölümünden sonra oğlu Şah İsmâil taç giydi Şah İsmâil, velînîmeti olan Akkoyunlular Devletini yıkarak, İran'da Safevî Hânedânını kurdu Bunun zamânında Şiîlik, devletin resmi dîni oldu Bu dönemde sülâlenin en büyük meselelerini Osmanlılarla savaşmak teşkil etti 1514 yılında Çaldıran'da Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim, Şah İsmâil'i ağır bir hezîmete uğrattı ve Tebrizi fethetti (Bkz ÇaldıranMuhârebesi) Şah İsmâil'in ölümünden sonra tahta geçen oğlu Tahmasb zamânında İran bütünüyle Osmanlıların eline geçti


Safevî Sülâlesinin çöküşü Şah İkinciAbbâs'ın hükümdar olduğu döneme rastlar Yıkılışın ilk belirtisi Kandehar'daki Afganlı Mir Veys'in 1709 yılında isyân ederek başarı sağlaması oldu Bundan sonra Afganlılar sık sık İran üzerine askerî seferler düzenlediler Fakat hiçbir zaman İran'a tamâmen sâhip olamadılar 1729'da Safevîler yeniden yönetimi ele geçirdiler Fakat bu sefer de Rus Çarı Deli Petro öteden beri gerekli ticâret yollarını açabilmek için İran'a göz dikmiş durumdaydı Osmanlılar da İran'ın Rusların eline geçmemesi için İran üzerine bir sefer düzenledi Osmanlılarla Ruslar arasında bir savaş tehlikesi belirdi, ama sanıldığı gibi olmayarak iki devlet anlaşarak, İran'ı aralarında pay ettiler




Bu anlaşma uzun sürmedi Tahmasb kuzeydoğu İran'da bir ordu toplamaya çalışıyordu Çar Petro, tahtın Safevî Sülâlesine geçmesini uygun karşılayacağını açıklamıştı Ama bütün bunlar Safevî Sülâlesinin tahtı ele geçirmesine yetmedi Nâdir Şah ile birlikte İran üzerinde Afşar soyunun egemenliği başlamaktadır Ancak bu da uzun sürmedi Nâdir Şah'ın öldürülmesinden sonra bir iktidar boşluğu meydana gelmiş ve bundan sonra üç ayrı rakip taht için ortaya çıkmıştır Bunlar: Zendler, Afganlılar ve Kaçarlardır Bunlardan Zendlerin yönetimi 40 seneye varmayacak derecede kısa bir zaman diliminde oldu Bundan sonra ülke yönetimi 1925 yılına kadar Kaçarların elinde kaldı



1925-1979 yılları arasındaki dönem ise Pehlevî sülâlesinin İran tahtında bulunduğu dönemdir Pehlevî sülâlesinin İran tahtında bulunduğu süre içinde geçen en buhranlı dönem İkinci Dünyâ Savaşı yıllarıdır 1938 yıllarından sonra İran'da Alman tesiri şiddetli bir şekilde kendisini hissettirmeye başlamış, bunun netîcesinde İran'da pekçok Nazi-Almanyasının teknisyenlerinin bulunması, başta İngiltere olmak üzere müttefik devletleri tedirgin etmiştir Bununla başlayan gerginlik, 1952 senesinde İran'ın İngiltere ile diplomatik ilişkilerini kesmesine kadar ilerledi İran başbakanlarından Musaddık'ın yönetimin başında bulunduğu dönemlerde İran Komünist Partisi olan Tudeh'e büyük tâvizler vermesi ve bunları batıya karşı koz olarak kullanmaya çalışması, memlekette huzursuzluklar meydana gelmesine sebep oldu Bunun üzerine Şah, Musaddık'ı başbakanlıktan azlederek yerine General Zâhid'i tâyin etti



1963 yılında Şah 'Beyaz Devrim' adı altında ülkede büyük çapta ekonomik ve sosyal reformlar yapmıştır Her geçen gün artan petrol gelirleri ve özellikle ülke savunması için yapılan büyük harcamalar, İran'ı Ortadoğu'da özellikle askerî bakımdan söz sâhibi ülkeler arasına getirmeye başlamıştı Bu zamanda Fransa'da sürgünde bulunan İranlı Şiî lider Humeyni, ülkede Şiî inancının hâkimiyetinden istifâde ederek, çoğunlukta olan Şiîleri etrâfında topladı

İçten ve dıştan yapılan pekçok mücâdeleler netîcesinde Humeyni İran'a hâkim oldu Şah âilesi İran'ı terketti ve memleket Şiî inancı ile idâre edilmeye başlandı 1979 yılında İran İslâm Cumhûriyeti adını alan ülkede binlerce Şiî inancında olmayan İranlı, devlet aleyhtarlığı ile suçlanarak sorgusuz sualsiz kurşuna dizildi




Humeyni idâresindeki İran, Irak ile 22 Eylül 1980'de harbe başlamış ve bu harpte yüzbinlerce İranlı ölmüştür 20 Ağustos 1988'de Ateşkes îlânı ile savaş durdu Âyetullah Humeyni'nin 1989'da ölmesi üzerine aynı yılın Ağustos ayında yerine cumhurbaşkanı Ali Hameney, Hameney'in yerine de meclis başkanı Hâşimî Rafsancani Cumhurbaşkanı seçildi Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgal etmesi üzerine, İran'ın barış şartlarını eksiksiz kabul ettiğini açıkladı Böylece l980'da başlayan savaş 1990'da barış anlaşması ile neticelendi ve iki ülke arasında diplomatik ilişki yeniden kuruldu

Fizikî Yapı

İran'ın büyük bir bölümü yüksek ovalar ve geniş çöllerden meydana gelir Ülkenin yüksek bir ovadan meydana gelen bölümü kuzeyde Elbruz Dağları, güneybatıda ise Zağros Dağları ile sınırlıdır Bu ovanın merkezi iki büyük çölle kaplıdır Deşt-i Kebir (Tuz çölü) ve Deşt-i Lût (Kum çölü) tam bir çöldür Yağışlı mevsimlerde dağlardan gelen seller tuzları getirerek Dest-i Kebîr'e bırakırlar, mevsim kuraklaşınca çölün yüzeyinde bir tuz tabakası meydana gelir


İran topraklarının büyük bir kısmı deniz seviyesinden 1000 m'den daha yüksektir Kuzeyde 3000 m'yi geçen Kuzey İran Sıradağları bulunur İran'ın bu bölümünde Hazar Denizini İran'ın iç bölgesindeki yaylalardan ayıran Elbruz Dağları 4000 m yüksekliğe kadar ulaşır Doğuya doğru bu dağlık alan alçalır ve daralır Elbruz Sıradağlarının batısında ise içinde, Rezâiye Gölü ve havzasının bulunduğu Âzerbaycan dağlık bölgesi uzanır Rezâiye Gölünün hemen doğusunda Tebriz Ovası yer alır Rezâiye Gölünün en derin yeri 14 m, yüzölçümü ise 5000 km2dir İran'ın güneyini çevreleyen sıradağlar, Güney İran Dağları adı altında toplanır İran'da ayrıca birçok volkanik dağlar vardır Büyük Kevir, yeryüzünün dibi en düz olan en geniş çöllerinden biridir Kuzistan Ovası, Mezopotamyanın bir uzantısıdır İran, büyük ırmakları bulunmayan bir ülkedir Az olan akarsularından Karun, Akçay ve Karaçay başlıcalarıdır


İklimi


İklim bakımından İran, birbirinden çok farklı bölgelerin bulunduğu bir ülkedir Hazar Denizine bakan kısımlar çok nemli ve dâimâ yağışlıdır Bu bölge dışındaki bütün İran toprakları astropikal kurak bölge içindedir
Hazar Denizinin kuzey kenarlarını çeviren Elbruz Dağlarının kuzeye bakan yamaçları senede ortalama 1000-1500 mm ile bol yağış aldığından zengin ormanlarla kaplıdır Bu dağların eteklerinde sıralanmış bulunan dar kıyı ovaları çok nemlidir Güneyde iklim daha ılımandır ama, genelde belirgin bir sıcak söz konusudur İsfahan yılda ancak 120 mm yağış alır Yağmurlar genel olarak kış sonunda ve yaz ayları başlarında yağar Denizden yüksek dağlarla ayrılan iç ovalar yaz süresinde Akdenizde görülen hava basıncı düşüklüklerinden etkilenmezler Burada iklim yazları çok sıcak, kışları ise çok soğuktur


Tabiî Kaynaklar


Bitki örtüsü ve hayvanlar: İran'ın dağlık yerleri ormanlarla kaplıdır Hazar Denizi kıyı bölgesinde Karadeniz bitki topluluğunu andıran gür bir orman örtüsü meydana gelmiştir Bu kısımlarda ve yaylalarda yüksek bozkırlar geniş yer tutar İç bölgelerin çukur yerlerinde tuzlu bataklıklar ile çöl bozkırları ve kum çölleri uzanır Vâdiler boyunda ve sulanabilen verimli topraklarda çeşitli kültür bitkileri yetiştirilmektedir Kurak bölgelerde bunlar birer vaha görünüşündedir



İran ormanlarında bugün az sayıda kaplan, leopar, kurt, ayı ve tilki bulunmaktadır Çöllerin çevresinde boş topraklarda ceylanlar yaşar Dağlık bölgelerde yaban keçileri ve çeşitli av kuşlarına rastlanır
Mâdenleri: İran mâden bakımından zengindir Kuzey ve batı bölgelerinde kömür, Tahran-Semnan kuzeyi ile Yezd ve Keran arasında demir yatakları, Damgan'da altın, Anarak'ta nikel yatakları vardır Ayrıca boksit, kurşun, antimon, kobalt, gümüş, kalay, bakır, kükürt ve tuz mâdenleri bulunmaktadır Horasan'ın Turhis adlı mavimsi yeşilimsi mücevherleri ünlüdür
İran'ın en büyük zenginliği petrol yataklarıdır İran dünyâ petrolünün % 6'sını sağlamaktadır




Nüfus ve Sosyal Hayat




İran'ın nüfûsu 59570000 olup, km2ye 20 kişi düşmektedir İran nüfusunun % 20'si şehirlerde yaşar Halkın çoğunluğu Farslardan meydana gelir Halkın % 60'ını Farslar, % 20'sini Türkler, % 10'unu Araplar, % 8'ini diğerleri ve % 2'sini Kürtler meydana getirir İran'da 10 milyon civârında Âzerî Türkü bulunmaktadır Halkın yarıdan çoğu Şiîdir Geri kalanın çoğunluğu Sünnî olup, hakimiyet Şiîlerin elindedir İran'da en yaygın dil Farsçadır Ama nüfusun yarısından fazlası Türkçe, Arapça, Kürtçe, Beluçî ve Gılakî gibi çeşitli diller ve lehçeler kullanır Kız ve erkek çocuklar için eğitim mecburî olduğu halde, uzak köylerde bu gerçekleştirilememektedir Ülkede 10 üniversite bulunmaktadır Başlıca şehirleri Tahran, Tebriz, Isfahan, Abadan ve Kum'dur




Siyâsî Hayat




İran'da 1979 yılı başlarında, Humeyni'nin düzenlediği hareketle Şehinşahlık düzenine son verilmiş ve bir İslâm Cumhuriyeti kurulmuştur İdarede tamâmen Şiîlerin hâkim olduğu İran'da yönetim, meclis, bakanlar, başbakan ve cumhurbaşkanı ve velâyet-i fakîh denilen on iki imâmın temsilcisi sayılan dînî lider tarafından yürütülür 1989'da yapılan anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanının konumu güçlendirildi


Ekonomi


İran bir tarım ve hayvancılık ülkesidir Siyâsî gelişmeler ekonominin gerilemesine yolaçmış, millî gelirin düşmesine sebeb olmuştur
Tarım: Nüfûsun büyük bir kısmı tarımla uğraşmaktadır İran'ın yedide biri ekilebilir ve tarıma elverişlidir Tarım ürünleri arasında en çok buğday ve arpa elde edilir Meyve ve sebzenin yanında pirinç, mercimek, nohut, şekerpancarı, soğan, pamuk, kavun, karpuz, dut ve tütün yetiştirilmektedir Kuzeydeki dar bir kıyı şeridinde sulamaya ihtiyaç duyulmadan tarım yapılabilmekte, güneyde sulama kanalları vâsıtasıyla hurma yetiştirilmektedir Ülkenin güney ve güneydoğusunda sulama işi önemli bir problemdir Birçok bölgede tarım eski usüllere dayanılarak yapılmaktadır Bu yüzden tarımda istenilen netice alınamamaktadır


Hayvancılık: İran ekonomisinde hayvancılık önemli yer tutar En çok koyun beslenir Beslenen koyunların yünleri aranan ve çok değerli cinstendir Genellikle dağların yüksek otlaklı yerlerinde ve yaylasında hayvancılık yapılır Koyundan sonra en çok sığır beslenir Hazar Denizinde balıkçılık yapılmaktadır Buradan mersin balığı ve havyar elde edilir
Endüstri: Modern sanâyi İran'da çok az gelişmiştir İşletmeye elverişli yataklar bulunmasına rağmen az miktarda kömür, demir filizi, kurşun, nikel, bakır çıkarılmaktadır Eskiden beri İran'da önemli yer tutmuş olan halıcılık, dokumacılık ve deri işlemeciliği yanında, çeşitli endüstri kolları da gelişmeye başlamıştır Dokuma, çimento, şeker fabrikaları, dökümcülük ve kimyâ endüstri kolları bunlardan bâzılarıdır İran'ın en büyük zenginlik ve enerji kaynağı petroldür Petrol işleme tesisleri, rafineriler İran'ın gelişmekte olan sanâyi tesislerinin başlıcalarıdır


İran'da petrol yabancılar tarafından bulunmuş, onlar tarafından işlenmiş, 1951 yılında millîleştirilmiştir Çeşitli merkezlerde çıkan petrol, dünyânın en büyük petrol rafinerilerinden olan Abadan petrol rafinerisine borularla getirilmektedir
Ticâret: İran ithâlâttan çok ihrâcat yapan bir ülkedir İhraç ettiği ürünlerin başında petrol gelmektedir Elde edilen petrolün %80'den fazlasını satmaktadır Diğer ihraç maddeleri pamuk, halı, meyve, pirinç, yün ve deridir İthal ettiği mallar arasında şeker, makinalar, dokumalar, çelik, çay, motorlu taşıtlar bulunmaktadır
Ulaşım: İran'da 12000 kilometrelik karayolu ve 4601 kilometrelik bir demir yolu şebekesi bulunmaktadır


Başlıca limanları Abadan, Hürremşah, Basra Körfezinde bulunmaktadır Hazar Denizinde ise, Benderşah ve Bender Pehlevî de önemli limanları arasındadır Tahran ve Abadan'da milletlerarası havaalanları vardır

Alıntı Yaparak Cevapla

İran tarihi

Eski 12-29-2010   #3
Şengül Şirin
Varsayılan

İran tarihi





İran -Resmî adı İran İslam Cumhuriyeti Cumhuriye İslamiye İran, Güneybatı Asya'da ülke Güneyde Basra ve Umman Körfezi, kuzeyde ise Hazar Denizi ile çevrilidir Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan, Irak, Pakistan, Afganistan ve Türkmenistan ile kara sınırına sahiptir Başkenti Tahran'dır Şiilik ülkenin resmî dini mezhebi ve Farsça resmî dilidir

COĞRAFYA doğal çevre

iran'ın büyük bölümü, içinde bir ya da birçok Gondvana tabakasının yer aldığı, ikinci ve Üçüncü Zaman çökelti katman-larıyla örtülü, sert ve yaşlı bir sert temelden oluşan bir yüksek platodur Enine uzanan sıradağlar, yükseltisi genellikle 1 000 m'yi aşan bu platoyu, dip yükseltisi az bölmelere ayırır Ülkenin orta kuzey -doğu'sundaki Deşti Kevir (dip yükseltisi 600 m kadar); güney-doğu'da Lut (dip yükseltisi 200-300 m kadar); Afganistan sınırında Sistan (dip yükseltisi 460 m kadar) Deşti Kevir ve Lut oldukça parçalanmış kütlelerle birbirinden ayrılır (3 000 m) Lut ile Sistan arasında, Afgan sınırına paralel olarak hiç kesintisiz uzanan Kuhestan yükseklikleri (2 300-2 800 m) 2 500 km boyunca platoyu K'den G'e kuşatan iki dağ yayını birleştirir

K'de, Hazar denizi yönünde içbükey bir görünüm alarak hem K'e hem de G'e yönelen Elburz dağları, bir ikinci Zaman çökelti dizisi içinde Jura devrine özgü görünümler taşırsa da, dev yeşil kayaçlar (Üçüncü Zaman'ın başlarından kalma, aşırı bazlı kayaçlardır) sokulumlarını, sert temel parçalarını (Tahran1 ın K-B'sındakı Alem Kuh) ve Tahran'ın KD'sunda 5 600 m'yi aşan genç Demavend yanardağ ay gıtını da kapsar Daha D'daki Horasan dağlarında, sert temel yüzeye çıkarak ya yılırsa da çökelti örtüsü içinde hâlâ Jura ya özgü biçimler bulunmaktadır Güneyde, Türkiye sınırından doğruca Bender Abbas'a kadar 1 800 km boyunca uza nan ve ortalama genişliği 250 km'yi bulan Zagros sıradağları orta kesimlerde 4 500 m yüksekliğe ulaşır (Isfahan yakınlarında Zerd Kuh), Fars havzalarında parçalanır, en sonunda da Hürmüz boğazına yaklaşırken yeniden yükselir (Kirman'ın G'inde 4 500 m) Daha sonra, ana dağ sıraları daralır ve dağınık Belucistan sıradağları arasında kaybolur; buradaki en yüksek doruklar Kuh-i Besman ve Kuh-i Taftan yanardağlarıdır Zagros sıradağları, G-B'da birbirine paralel, uzun doruk çizgili ve Jura devri yapı biçimleri taşıyan (burada, Arabistan platformunun kenar kısımlarında, petrol kapanlarını oluşturan antiklinal yapıları bulunur) bir çökelti alanı içerir, iran'ın K-B'sındaysa, ülkeyi sınırlayan iki dağ yayı birbirine yaklaşır Orta plato daralır ve yer yer çökelti örtüsüyle kaplı yaşlı bloklarla çöküntü çukurlarının (sözgelimi Orumiye gölü; bu çukurların yanıbaşında temeldeki çatlaklardan doğan büyük yanardağ yapılarının Sehend ve Sabelan yükselir) peşpeşe sıralandığı Azerbaycan'da parçalara ayrılır

iran platosunda, yer yer büyük sıcaklık genlikleri (1 590 m yükseltideki Isfahan' da: ocak ayı ortalaması 3,9°C; temmuz ortalaması 27,2°C) gözlenmekle birlikte yer yer de kışları ılıman geçen (Hazar denizi ya da Basra körfezi kıyılarında sıcaklık farklılıkları [kışlar ılıktır] hafifler), çok karasal özellikli bir iklime rastlanır Öte yandan iklim kuraklıktan da büyük ölçüde etkilenir Yazları, Hindistan'ın kuzey-batı alçak basınçlarına yönelik yarı tropikal akımın etkisiyle, kuraklık neredeyse bütün ülkeye egemendir; yalnızca, Elburz'un kuzey yamacındaki Hazar denizi kıyıları, ılıman bölgeden gelen alçak basıncın getirdiği yağışları alır Sonbahar ve ilkbahar arasında, Akdeniz'den gelen alçak basınç ülkenin hemen hemen her kesimine ulaşır, ama D'ya gidildikçe hızla etkisini yitirir ve ancak Zagros'un batı kesimiyle Elburz üzerlerine bol yağış bırakır Buna, plato üzerinde ilkbahar mevsiminde arasıra yağan konveksiyon yağmurları da eklenir Bu yüzden, yeterli yağış alan kesimler Hazar kıyıları (D'ya gidildikçe yağışlar yılda 1 500 mm'den 600 mm'ye düşer), Batı Zagros yükseklikleri (600-800 mm) ve daha az olarak da Azerbaycan yükseklikleridir Platonun büyük kesiminde ve içteki dağ eteklerinde yağışlar 100-300 mm arasında değişir (Isfahan 120 mm; Tahran 250 mm), içteki ve güney-doğu'daki çanaklar çöl halindedir ve Lut çölünün orta kesimi hemen hemen hiç yağış almaz Böylece, yağış getiren etkilere kapalı olduğundan yağmur almayan havzaları (örneğin Azerbaycan'daki Tebriz ovası) bir yana bırakılırsa, yağmura bağlı tahıl tarımı yapılabilen Kuzey ve Batı bölgeleriyle, yağmura bağlı tarımın ancak birkaç dağ öbeğinde (Kuhestan, Belucistan'daki büyük yanardağlar) yapılabildiği Doğu ve Güney-doğu bölgeleri arasında büyük bir çelişki gözlenir Bu çelişki, kuzey ve batıdaki ormanlarla (Hazar kıyı şeridindeki gür ve yağış alan ormanlar, Zagros meşelikleri, Elburz ve Horasan'ın iç yamaçlarındaki ardıç ormanları) iç kesimlerdeki ve doğudaki çıplak ve çölsü bozkırları ve dağ eteklerinin ağaçlandırılmış bozkırlarını (fıstık-badem yetiştiriciliği) açık seçik gözler önüne seren doğal bitki örtüsü haritasında da görülür Ormanlar yoğun biçimde ve çok erken dönemlerde, İslamlığın yayılmasından önce, nüfus artışını ve kentsel gelişmeyi kamçılayan bir bolluk döneminin sonucu olarak (Sasaniler zamanında) yok edildi; bugün ancak Hazar kıyısı




ormanları önemli sayılabilecek bir alanı kaplamaktadır

yerleşim ve yaşam biçimleri


Beşeri coğrafya hâlâ, kökeni Ortaçağ'a dayanan, göçebelerle yerleşik yaşayanlar arasındaki çelişkilerin ve bunların bir arada bulunmalarının yarattığı sorunların etkisi altındadır Antikçağ'da yerleşik düzene geçmiş bir ülke olan iran, Turan'a (göçebe toplulukların yaşadığı alçak Orta Asya bozkırları) taban tabana zıttı, iran'daki kırsal uygarlık, taraçalar halinde düzenlenmiş ve akarsularla beslenen dağlar arasındaki vadilerde ve yeraltında akaçlamayı gerçekleştiren dehliz (Kanât) sularıyla plato eteğindeki vahalarda, çok erken tarihlerden başlayarak, karmaşık ve titiz bir nadas sistemi (bol gübre sağlayan büyük baş hayvancılığın gelişmesine ola-

nak veren yem bitkileri [yonca] yetiştiriciliği ağır basmaktaydı) sayesinde sürekli ürün veren bilimsel bir tarımcılık geliştirildi iran kabilelerinin İÖ I binyıl başlarında hızla platoya yerleşmelerinden sonra, Antikçağ'ın geri kalan bölümünde göçebelik yalnızca Orta iran'ın doğusundaki çöllerde yaşayan birkaç toplulukta ve kısa süreli olarak hayvanlarıyla birlikte Zagros dağlarındaki otlaklarda yaylaya çıkan yakın köylerin halklarında (Kürtler [günümüzde yörede 5 milyon kürt vardır] ve şıi Lurlar [günümüzde yaklş 450 000 kişidirler]) görüldü Kürtler'in çoğu sünni ve yarı göçebedir (koyun, keçi, at) Birçok boylara ayrılırlar ve bunların pek az bir bölümü yerleşik düzeni ve şiiliği benimsemiştir



islamlığın yayılışı, göçebe Araplar'ın Basra körfezi kıyılarındaki sıcak topraklara (germsir) yerleşmeleri büyük bir değişiklik yaratmadı: günümüzde hem burada hem Mezopotamya'nın iran kesiminde bir arap azınlık (yaklaşık 1 milyon kişi) yaşamaktadır Bu azınlığın yaşam biçimi tam göçebelikten yerleşik düzene (kabileler halinde ya da değil) doğru (koyun ya da deve yetiştirmeye dayanan yarı göçebeliğin tüm aşamalarından da geçerek) evrim geçirmektedir Araplar'ın çoğu (büyük sünni Beni Temim kabilesi dışında) şiidir
IX-X yy'lardan başlayarak, Orta Asya bozkırlarından gelen göçebe türk ve mo-ğol boylarının kitleler halinde akması, derin etnik ve kültürel çalkantılara yol açtı Hıristiyan Gürcistan ve Trabzon Rum imparatorluğu'nun tersine, göçebelerin toplandığı Azerbaycan türkleşti ve iran Sa-fevi devletinin şiiliği devlet dini ilan etmesinden sonra, Anadolu'ya dağılmış şii türkmen boylarının Azerbaycan'a dönüşüyle dildeki değişiklik de XVI yy'da tamamlandı

Azeri lehçeleri konuşan bu cemaat, sayıları 4 milyonu bulan bir şii topluluğu oluşturmaktadır Geniş ölçüde yerleşik düzene geçmiş ve çoğu kez kabile düzeni yıkılmış bu topluluk içinde, küçük bir bölümü hâlâ koyun besleyerek yarı göçebe yaşayan Afşarlar (350 000) ve iran merkezi yönetiminin Aşağı Aras bölgesinde tutmaya çalıştığı Şahsevenler gibi birkaç büyük boy bugün bile varlığını sürdürmektedir Öteki türk boyları hemen her yere dağılmışlardır (Fars'ta kaşkay göçerleri; K-D'da Atrek bozkırlarında Türkmenler) Türk azınlıklar toplam olarak ülke nüfusunun dörtte birinden fazlasını oluşturmaktadır

G-D'da, farsça konuşan, ama kökenleri K-D bölgelerine dayanan (türk akınları nedeniyle kaçmak zorunda kaldılar) göçebe beluci (iran'daki sayıları 1 milyon kadardır) boylan yaşar

Zagros sıradağları bütünüyle Bedevi-ler'in yaşam alanıdır ve ağırlaşan güvensizlik ortamı içinde, yerleşik iran halkından geniş kesimler de savaşçı göçebeliği benimseyerek, özellikle İsfahan'ın batısındaki Bahtiyariler gibi (500 000 kişi) güçlü konfederasyonların ortaya çıkmasına yol açmışlardır Develerin yaşayamayacağı gür ve yağış alan ormanlar nedeniyle yalnızca Hazar kıyı kuşağı göçebelerin akınından uzak kalmış ve iran uygarlığının özellikle kurak iç platoda geliştiği Antikçağ boyunca pek ilgi görmeyen bu bölge de XV yy'dan başlayarak yavaş yavaş kırsal kesim nüfusunun istilasına uğradı Günümüzde ülkenin belki de en kalabalık kesimi bu bölgedir Göçebe boyların nüfus fazlasının kendiliğinden yerleşikliğe geçmeleri yerleşik halkın XVIII ve XIX yy'dan başlayarak yeniden Zagros ve Azerbaycan'a kaymalarına olanak vermiştir; ancak göçebeliğin siyasal ve toplumsal etkilerinin elle tutulur biçimde azalması için 1930'lu yıllarda Rıza Şah'ın izlediği kabileleri denetim altında tutma ve zorla yerleşme politikasını beklemek gerekecektir, iran'da bugün de, Zagros'taki büyük kabile topluluklarıyla (Kaşkaylar, Bahtiyariler) birlikte, yeryüzünün en kalabalık ve en tutarlı göçebe toplulukları ve de keçi ve ko-yunlarıyla beraber yazları otlaklara çıkan sayısız yarı göçebe kabileler yaşamaktadır Kürdistan'ın güneyinde Fars'ın kenarında ise şu topluluklar yaşarlar: dört ailenin yönetimindeki çeşitli kabilelerden oluşan Kuh Geluslar (150 000; bu boylardan bazıları oğuz lehçesi konuşur); Me-mesaniler (50 000); merkezleri Şiraz'da bulunan Kaşkarlar (600 000) ve bir bölümü yerleşikliği seçen dağınık beş kabileyi birleştiren Hamseler, iran'da ayrıca 300 bin bahai, 220 000 ermeni, 200 000 hı-ristiyan (katolik, Kaideliler, asurlu, ortodoks ve katolik rum), 70 000 yahudi ve 30 000 kadar zerdüşt de bulunuyor Toplam nüfusun aşağı yukarı yarısı farsça konuşur ve kentlerde yaşar Son yıllarda büyük kentler şaşırtıcı bir nüfus artışına uğramış, ancak, hizmet kesiminde değilse de, sanayi kesimindeki iş alanları aynı oranda bir artış gösterememiştir Batı Asya'nın en kalabalık kenti özelliğini taşıyan Tahran, kent yaşamına egemendir; ama nüfusu 500 000'i geçen başka yerleşim merkezleri de vardır (Isfahan, Meşhed, Tebriz) Bu gelişme büyük ölçüde, önemli bir nüfus artışının baskısıyla ortaya çıkan bir kırsal kesim göçünden kaynaklanmaktadır Yıllık ortalama artış °/o 2 ile 2,5 arasında oynamaktadır; iran'a her yıl bir milyona yakın yeni nüfus katılmaktadır

ekonomi


• Tarım, göçebeliğin egemen olduğu yüzyılların damgasını hâlâ büyük ölçüde taşır iran köylülerinin yüksek randımanlı, eski sulu, yoğun tarım geleneğinin varlığını koruduğu vahaların ve dağ vadilerinin yanı sıra, çok geniş alanlar, göçebelerin yerleşmesiyle ortaya çıkmış son derece geniş ve ancak yağmurla sulanan bir tahıl tarımına bırakılmış durumdadır Günümüzde tahıl üretimi, pirinç dışında (1 Mt'dan fazla Hazar denizi kıyısı ve Huzis-tan), hızla artmakta olan bir nüfus için yeterli olmaktan çok uzaktır Ama sanayi kültürleri, 1930'dan bu yana önemli ölçüde artmıştır: yayla üzerinde (özellikle Horasan'da) şekerpancarı (sulu tarım) ve şekerkamışı (Huzistan), şeker tüketimini (yaklaşık 600 0001) karşılamaktadır; Hazar denizi kıyılarında ülke tüketiminin °/o 75'ini sağlayan çay (ulusal içki); Cürcan, Huzistan ve Fars'ta pamuk (dışsatıma elverişli büyük üretim fazlası); yağlı tohumlar; tütün (Isfahan bölgesi); İpek (Hazar denizi kıyılarında hâlâ vardır) Büyük barajlar yapımı ve yeni sulama alanları düzenlenmesi (Huzistan'da Dez ve Kerhe üzerinde ve yine aynı bölgede Karun projesi; Hazar denizi kıyısındaki Gilan'da pirinç tarımı için gerekli su hacmini artırmak amacıyla Se-fid Rud üzerinde; Isfahan vahasında sulama işlerini düzene sokmak için Zayen-de Rud üzerinde; Azerbaycan'daki göçebelerin yerleşik yaşama geçirilmesi için iran-sovyet sınırındaki Aras üzerinde) ve yine motorlu kuyular açılması (Büyük Horasan vadisi, Fars havzaları) bazı gelişme olanakları getirmektedir

Ülkenin modernleştirilmesi, gerçekte, hemen yalnızca petrol'e dayanmaktadır 1908-09'dan beri işletilmekte olan petrol yataklarının aşağı yukarı tümü G-B'da (Huzistan ve deniz kıyısı boyunca uzanan Zagros sıradağları) bulunur Bu kesim içinde, üretim yavaş yavaş K-B'dan, bugün daha verimli olan G-D'ya (Ağaçeri, Gaç Saran, Bibi Hakime) kaymıştır, ayrıca Basra körfezindeki birçok denizaltı yataklarına doğru uzanmaktadır, iran yaylası üzerinde, şimdiye kadar, ancak zayıf ya da İşletilmesi güç petrol yataklarına rastlanmıştır Ama bu petrol yatakları bazen önemli gaz rezervleriyle birlikte bulunur Ham petrol rezervleri yaklaşık 8 milyar ton (dünya rezervlerinin yaklaşık % 10'u) olarak tahmin edilmektedir Ticari hale getirilmesi daha güç olan gaz rezervlerlnlnse daha da önemli olduğu ve aşağı yukarı 14 000 milyar metre küpü bulduğu sanılmaktadır (dünya rezervlerinin yaklaşık % 20'si ya da OPEC rezervlerinin yarısı ya da buna yakın bölümü) Uzun süre, körfezin sonundaki Abadan'dan ve Bender Meşur'dan yapılan petrol dışsatımı, 1966'dan başlayarak, kıyıda 40 km uzaklıktaki Harg adasında büyük tankerlerin yanaşabilecekleri biçimde kurulan ve petrol kuyularına deniz altından bir boruhattıyla bağlı bulunan yapay bir limandan yapılmaya başlandı 1974'te üretim 300 Mt'a yaklaştı, Pehlevi döneminin sonu olan 1978'de henüz 260 Mt'un üzerindeydi, ama islam devriminden sonra ve Irak savaşından önce 1979'da 150 Mt'a, 1980'de de 75 Mt'a düştü Savaş, petrol alanlarının bir bölümünü, Abadan büyük rafinerisini ve Harg adasındaki terminali yıkıma uğrattı Üretim, 1981'de, 60 Mt'a düştü

Petrolden sağlanan önemli mali kaynaklar (1974'te 20 milyar dolardan fazla, yani 1970'tekinin yirmi katı), geleneksel halıcılık zanaatınca üretilen halılardan başka dışsatım ürününe sahip olmayan ülkenin donatılması ve sanayileştirilmesi işine başlanmasını olanaklı kıldı Bu yolda ilk aşama Rıza Şah'ın kararlı siyasetiyle 30'lu yıllarda yer aldı Rıza Şah'ın bu siyasetiyle büyük altyapı çalışmaları (iran'ı boydan boya katederek Basra körfezini Hazar denizi'ne bağlayan demiryolu) ve bundan başka birçok tüketim sanayileri ve özellikle tekstil ve besin (şeker fabrikaları ağı) sanayileri doğup gelişti Bu dönemde, büyük sanayi Abadan'daki güçlü petrol rafinerisinden (kapasitesi 20 Mt) ibaretti Özellikle donatım çalışmalarının (demiryolu ağı, karayolları, ülkenin büyük kentlerini petrol ürünleri bakımından beslemek için yurtiçi petrol ve gaz boruhat-ları) sürdüğü 50'li ve 60'lı yıllardaki göreli bir yavaşlamadan sonra, 1973-74 yıllarında petrol fiyatlarının dört katı artarak en yüksek miktarına çıkarılan üretimin gelirini birdenbire yükseltmesini izleyen ikinci bir hızlanma aşaması kendini gösterdi Bu dönemde büyük sanayi tesisleri gerçekleştirildi (Isfahan yakınlarındaki çelik fabrikası; körfezin sonunda ve Şiraz'da pet-rokimya sanayisinin büyük ölçüde gelişmesi) ve özellikle birçok büyük proje uygulamaya konuldu (petroklmya, nükleer santrallar vb) Ne var ki, bu projelerin gerçekleşmesi, 1979'dan bu yana islam devrimi ve iran-lrak savaşı yüzünden kesintiye uğradı ve hatta büsbütün durdu Petrol üretiminde ve dolayısıyla ham petrol dışsatımında oluşan büyük düşüş, döviz girdilerini azalttı, islam devriminin öteki, özellikle tarım alanındaki sonuçlarıysa, henüz kolayca gözlenebilecek nitelikte değildir

TARİH


Tarihöncesi dönem için arkeoloji bölümüne bakınız göçler ve Ariler'in gelişi (VII yy/a kadar)
III binyıl'ın sonlarına doğru artan kuraklık birçok vahanın ve kentin mahvolmasına, daha sonra indus uygarlığının çökmesi de (İÖ XVIII yy) İran'ın doğusunda, geniş kapsamlı ticaretin gerilemesine yol açtı Ama iran kültürü, imal ettikleri gri ha-murlu çömleklerle ayırt edilen ve genellikle ari olarak kabul edilen toplulukların katkılarından yararlandı II binyıl boyunca yeni gelenler iran'ın K-D'sundan B'sı-na doğru ilerlediler; burada yerli geleneklerle Mezopotamya'ya özgü teknikleri ve K-D'dan gelen savaşçı aristokrasilerin katkılarını birleştiren parlak yerel kültürler ortaya çıktı En parlak başarılar, Emleş ya da Marlık (bugünkü Gilan'da İÖ XIV yy'dan itibaren), sonra Hasanlu (Azerbaycan'da) ve Lurlstan sanatına ait yapıtlarda görüldü, iran eyaletlerinin yöneticileri kendileri için kaleler yaptırdılar ve savaş gücünü artıran biniciliğe önem verdiler
Bu fatihlerin kimliği, ancak IX yy'da, Zagros dağlarının batı kenarına ulaşan Persler ve Medler'den ilk kez Asur kaynaklarında söz edilince ortaya çıktı; bu bölgede yaşayan halklar, çok geçmeden yeni gelenlerin dillerini benimsediler Küçük krallıklara ayrılan Medler* ve Persler* Asur'un, Zagros bölgesine yerleşmiş olan Elam'ın ya da iskitler'in egemenliğine girdiler

Med İmparatorluğu (İÖ 612 ■ İÖ 550'ye doğr)
Elam'ı yıkan (646'ya doğr) Asur da, Ba-billiier ile Medler'in kurduğu ittifakın saldırılarıyla çöktü (612) Med halkının birliğini sağlayan ya da bundan yararlanan son med kralı Kyksares, imparatorluğu Batı'da Kızılırmak'a (Halys) kadar büyüttü, ama iran'da egemenliğinin ne ölçüde yayıldığı bilinmemektedir
Ahemeni hanedanı zamanında Pers İmparatorluğu (İÖ 550 - İjÖ 330)
Med imparatorluğu, med kralı Astya-ges'i yenen ve esir alan (İÖ 550'ye doğr)
ahemeni hanedanından pers kralı Key-hüsrev ll'nin eline geçti Ahemeniler* tüm iran topraklarına egemen oldular, hatta Orta Asya'ya kadar ilerlediler; burada ari dillerini konuşan kavimlerle karşılaştılar: daha sonraları iran'la bütünleşen Baktri-alılar ve Sogdlar ile pers egemenliğinden daha az etkilenen Harizmler ve Sakalar
Kambiz II (550-522) Mısır'ı ele geçirdi; Dara I (522-486) imparatorluğun sınırlarını Sir Derya'ya, indus'a ve Tuna'ya kadar genişletti Ama Atinalılar, Birinci Med* savaşı'nda pers ordusunu yendiler (Ma-rathon, 480); ikinci Med savaşı'nda Kserk-ses l'in (486'dan 465'e dek kral) yönetimindeki sefer, Salamis (480) ve Platai (479) yenilgileriyle son buldu Bu bozgunlar, Kserkses l'in ardılları zamanında Ahe-menller'ın gücünün gittikçe zayıfladığını gösteriyordu

iran, Ahemeni imparatorluğu'nun en büyük bölümünü oluşturuyor ve en iyi birlikleri, yönetim ve ordu kadrolarını sağlıyordu Ama Media ve Persia'nın batısında pek kentleşmemiş ve hâlâ yazının bilinmediği bölgeler vardı
Yunan-Makedonya egemenliği (İÖ IV ■ İÖ II yy)

Doğu iran satraplıkları, bazen direnerek bazen de isyanlarla dört yıl durduruldukları iskender'in seferi (İÖ 330-327) sırasında, savaşçı niteliklerini gösterdiler Ama iskender, kurnazca davranarak bu bölgeleri yönetmek ve ordusunu güçlendirmek için, iran'ın her yanından savaşçı soyluları göreve çağırdı 309'dan sonra iran'ı yöneten Selefkiler*'in Makedonya hanedanından gelen İlk kralları da aynı siyaseti sürdürdüler, iskender gibi onlar da iran soylularının savaşçı niteliklerini kaybetmeden hellenleşmelerini sağlayacak özerk yunan sitelerinin statüsüne sahip, yunan tarzında kentler kurdular

Ama, toprakları B'dan D'ya 4 000 km boyunca uzanan ve öncelikle Akdeniz kesimiyle ilgilenen Selefki krallığı, III yy'dan itibaren bölünen iran'ı İhmal etti; bunun üzerine pers hanedanlarının mezdek dinine ve Ahemeniler'ln mirasına dayandıkları Media Aturpatakan'da (Azerbaycan) ve Persia'da elam geleneğini kısmen yaşatan Elimeide'de, Büyük Bozkır halklarına karşı direnmek için yunan krallarının güçlü bir devlet kurdukları (İÖ) Baktria'da parçalanmalar oldu Aynı dönemde, bugünkü Horasan bölgesine yerleşerek Parthlar adını alan bir iskit halkı, Arsakiler* hanedanı zamanında basonucunda yavaş yavaş islamlığı kabul ettiler; bazen de iran'ın en güçlü hanedanları Türkler'i himayeleri altına aldılar X yy'ın İkinci yarısından itibaren durum değişmeye başladı: 962'de bir türk boyu Gazne'yi ele geçirdi ve hızla hem D'da Hindistan'a hem de B'ya doğru gelişti ( - gazneliler) 239'a doğr


Daha K'de aynı dönemde, Türkler'ln başka bir kolu, Selçuklular*, yayılmaya başladılar ve çok geçmeden Horasan'ı, işgal ettiler 1040'ta Gazneliler'I Hindistan'a doğru sürdüler, Büveyhiler devletini ortadan kaldırdılar, halife tarafından kurtarıcı olarak karşılandıkları Bağdat'a girdiler (1055) ve Bizanslılar'ı yendiler (Malazgirt 1071) Bizans'ın bozguna uğramasından sonra açılan gedikten içeri girdiler ve Anadolu'da yeni bir devlet kurdular (Anadolu Selçukluları)

Selçuklu imparatorluğu'nun ayrılıkçı güçler karşısında gerilemesi ve çöküş sürecine girmesi Mezopotamya, iran ve Suriye'de atabey hanedanlarının doğmasına yol açtı iran'daki atabey hanedanlarının en önemlileri ildenizliler (Azerbaycan atabeyleri) ve Salgurlular'dı (Fars atabeyleri) Selçuklu sultanı Sencer'in Oğuzlar' ın isyanı sonucu iktidarını kaybetmesiyle Horasan da Selçuklular'ın denetiminden çıktı ve iran'daki selçuklu varlığı Batı iran' la sınırlı kaldı Sonunda, başlangıçta Selçuklular'ın Harlzm valileriyken, bağımsızlıklarını kazanan ve Karahıtaylar'ın da desteğiyle, 1194'te Selçuklular'ı yenen Ha-rizmşahlar, egemenlik alanlarını Hindistan sınırından Anadolu sınırına kadar genişlettiler

Moğollar

XIII yy'ın başlarında Cengiz Han'ın önderliğindeki Moğollar önce Karahıtaylar'ı, sonra da Han'ın Harizm'e gönderdiği 450 tüccarın öldürülmesi üzerine bu devleti ezip geçtiler, 1220'den sonra iran'ı İşgal ettiler, 1258'de Bağdat halifeliğini ortadan kaldırdılar, ama iki yıl sonra, yeni kurulmuş olan Mısır Memluk devletinin sultanları tarafından durduruldular
Cengiz Han'ın ölümünden (1227) sonra imparatorluğunun Amu Derya ve Afganistan'dan Mezopotamya ve Küçük Asya' ya kadar uzanan orta-batı bölümü Hula-gu ve onun soyundan gelenlerin, yani ilhanlıların payına düştü (1251, aslında 1256-58'den 1335'e)
XIII yy'ın sonlarında islamlığı benimsemelerine karşın ilhanlılar hanedanı, kendini daha çok zorla kabul ettirdi; ayrıca egemenlikleri ağır toplumsal ve iktisadi sonuçlar doğurdu: kentleri ve köyleri yok ederek, Türkler'ln gelmesiyle başlamış olan göçebelik sürecini hızlandırdılar ve böylece tarıma büyük bir darbe indirdiler; Cengiz Han'ın soyundan gelen öbür kollarla aralarındaki sürtüşmeler ve bir süre sonra ortaya çıkan parçalanmalar XIV yy'da ilhanlılar'ın zayıflamasına neden oldu Tek güçlü devlet, Irak'ı ve pers ülkesinin güney-batı'sını ellerinde tutan Cela-yirler devletiydi; bu arada yerli bir hanedan Muzafferiler ülkenin güneyinde bağımsızlığını İlan etti

Timur bu tarihte ortaya çıktı 1360-1405 arasında, kırk beş yıl içinde türk-moğol göçebelerinin yardımıyla merkezi Semer-kand olan ve ölümünden sonra devam etmeyen geniş bir imparatorluk kurmuştu Timur'un ölümünden on yıl kadar sonra B'ya sürülen Tlmuroğulları, ancak iran'ın orta kesimiyle kuzeyinde varlığını koruyabildi; Doğu'daysa çeşitli boylar, ülkeye bütünüyle egemen olmak amacıyla üstünlük savaşına girişmişlerdi
Türk-moğol kavimleri, özellikle de Ti-muroğulları, pers ülkesinde hiçbir zaman kalıcı bir devlet kuramamış olmalarına karşın, bir müslüman pers uygarlığının kurulmasında büyük bir rol oynadılar; bu uygarlık, edebiyat (belgelerde sadece ulusal dilin kullanılması) ve özellikle sanat (uzakdoğu tekniklerinin ve temalarının benimsenmesi) alanlarında islam dünyasının geri kalan bölümüne göre özgün bir nitelik taşıyordu Böylece süslemecilik ve tez-hipçilik, müslüman ülkelerde benzeri olmayan bir çeşitlilikle hayvan resimlerine ve doğanın tasvirine dayalı zarif bir sanata yöneldi

Safeviler

Timur'un ölümünden sonra Azerbaycan ve Anadolu'daki türkmen boyları Timur'un boyunduruğundan kurtuldular ve XV yy'ın ilk yarısından itibaren Karako-yunlular boylar birliğini kurdular Ama XV yy'ın ortasında, rakip Akkoyunlular boylar birliğinin (Van gölünün K'lnde) önderi Uzun Hasan, Karakoyunlular'ın yerini aldı (1468), pers ülkesinin batısına egemenliğini kabul ettirdi, Gürcistan'ı kendine bağladı ve Karadeniz'de italyanlarla ilişki kurdu Ama Osmanlılar'a yenildi (Otluk-beli savaşı, 1473) ve Safeviler*'ln hızlı yükselmesine karşı koyamadı

XIV yy'dan beri Azerbaycan'da Erde-bll bölgesi, halife Ali'nin soyundan gelen Safeviler'in egemenliğindeydi XV yy'ın sonlarında, bunlardan biri olan Şah ismail, Akkoyunlular'ı ortadan kaldırdı, iran şahı unvanını aldı (1502) ve 1510'a doğru Irak'tan Horasan'a ve Bakü'den Basra körfezine dek uzanan ve refah düzeyi yüksek (Tebriz ticareti, Şiraz'da silah imalatı) geniş bir İmparatorluk kurdu Kendisinden 1 250 yıl önce Sasaniler'ln yaptığı gibi, gerçek bir iran milliyetçiliğine dayandı; Sasanller döneminden farklı olarak, bütünüyle Persler'e özgü bir dinin bulunmadığı iran'da şiiliğl imparatorluğun resmi dini yaptı Ama İran'ın Anadolu'da Şiiliği yayarak siyasi nüfuz alanını genişletme çabaları zaten kuzev-batı sınırlarından türk asıllı emirlikler tarafından tehdit edilen Safeviler'e Osmanlılar'ın saldırmasına yol açtı Çaldıran zaferini (1514) kazanan Selim I Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da Osmanlı egemenliğini sağlamlaştırdı; buna karşılık Şah ismail de, 1524'te ölmesinden kısa bir süre önce Gürcistan'ı ele geçirdi Ardılı Tahmasp I döneminde (1524 -1576) mücadele uluslararası alana taşarak devam etti, çünkü Persler gibi osmanlı tehdidiyle karşı karşıya kalan (Mohaç bozgunu, 1526) Habsburglar da, François I ile Kanuni Sultan Süleyman arasındaki yakınlaşmanın sonucu olan fransız-türk çemberinden kurtulmak için Türkler'i yenilgiye uğratmaya çalıştılar Ayrıca Kanuni, Mezopotamya'yı ele geçirmeyi başardı (Bağdat, 1534 ve Tahmasp bu durumu kabullenmek zorunda kaldı [Amasya barışı, 1555]) Safeviler'in beşiği olan Gürcistan ve Azerbaycan peş peşe Türkler tarafından ele geçirildi O tarihten itibaren pers ülkesi, kısa bir dönem dışında, iran yaylasıyla sınırlandı
Safevller zamanında pers ülkesi en parlak dönemini XVII yy'ın başlarında, Ab-bas I döneminde (1587-1629) yaşadı Başlangıçta uğradığı birkaç yenilgiden sonra, Abbas I geçici olarak Osmanlılar'la savaşmaktan vazgeçti (istanbul antlaşması, 1590), daha sonra K-D'ya doğru İlerleyerek Ozbekler'i Amu Derya ırmağının ötesine sürdü (1598); hatta Basra körfezindeki adalara dek uzandı, iki ingiliz'in, An-thony ve Robert Sherley'in yardımıyla ordusunu yeniden örgütledi ve osmanlı yeniçerilerini örnek alarak devşirme bir birlik meydana getirdi Bunun ardından karşı saldırıya geçti (1620-21) D'da Kandahar'ı aldı ve G'de Portekizliler'I Hürmüz'den kovdu Daha sonra Osmanlılar'a saldırdı ve Bağdat dahil Irak'ı geri aldı (1623-24), ama bu fetih kısa ömürlü oldu, çünkü sultan Murat IV, Mezopotamya'yı kesin olarak yeniden ele geçirdi Abbas I her yerde düzeni sağladı, sanat yapılarını onardı, yolların güvenliğini sağladı ve belli konaklama noktalarında kervansaray ağını kurdu Abbas I, başkenti yaptığı İsfahan'ı görkemli bir kent haline getirdi ve hanedanının buraya yerleşmesini sağladı Ardılları, Asfi (1629-1642) ve Abbas ll'nln (1642-1667) zayıflığı İmparatorluğun siyasal bakımdan gerilemesine yol açtı Bunlar, Mezopotamya'yı geri almak ve Kafkasya'ya doğru genişlemek umuduyla Köprülüler zamanında kuvvetlenen Osmanlı imparatorluğu'na karşı kısır ve başarısız savaşlara girerek güçlerini boşa harcadılar iran'ın öbür ucundaysa sünnl Afganlıların girişimleri karşısında zorlandılar


Afganlılar, XVIII yy'ın başlarında kesin bir başarı sağladılar Kandaharlı emir Mir Mahmut 1709'dan itibaren Safevi imparatorluğu'na saldırarak İsfahan'ı ele geçirdi (1722) ve şah unvanını aldı, böylece safevi hanedanına son verdi

Madir Şah, Zendler


iran üzerindeki afgan egemenliği uzun sürmedi Horasan sınırlarında bir çete reisi olan Nadir, tüm Horasan'ı işgal etti, sonra iran'ı ele geçirdi ve Tahmasp ll'nin saltanatını (1730-31) yeniden sağlamak İçin İsfahan'a girdiyse de son safevi şahı Abbas lll'ü (1732-1736) devirerek (1736) kendini şah ilan etti ve böylece Nadir Şah unvanını aldı (1736-1747) Nadir Şah hızla fetihlere girişti; birkaç yılda Mezopotamya, Azerbaycan (1738) ve Doğu Anadolu'da bazı kentleri Osmanlılar'dan geçici olarak aldı K'de afgan istilasından yararlanarak Ruslar'ın ele geçirdikleri Hazar eyaletlerine yeniden egemen oldu D'da Afganlılar ı kendi ülkelerine sürdükten sonra boyunduruğu altına aldı (1738) Pa-nipat zaferini kazanarak (mart 1738) Hin-

distan'a girdi, Delhi'ye dek ilerledi, Hint -Türk imparatorluğu'nu haraca bağladı ve bu imparatorluğu ilhak etmeden yönetimini iran'a bağladı Türkistan'ı istila etti ve Buhara hanını metbu yaptı Ama katlinden sonra (1747) devleti varlığını sürdü-remedi
Nadir Şah'ın yeğeni Adil Şah Afganistan'ı yitirdi; torunu Şahruh, iran toprakları üzerinde nüfuz mücadelesi veren etnik kökenleri farklı birçok hükümdardan (Horasan'da Nadir Şah'ın soyundan gelenler, Kafkasya sınırındaki Türkler, Luristan ve Fars'ta iranlı aşiret reisleri) yalnızca bir tanesiydi Zend aşiretinin önderi olan Kerim Han (1750-1779), bir süre için, Hazar de-nizi'nden Basra körfezine dek Pers imparatorluğu'nun büyük bölümünde birliği yeniden sağladı Bununla birlikte şah unvanı yerine daha önemsiz olan vekil unvanını aldı Kerim Han İsfahan'a egemen olmasına karşın, Şiraz'ı başkent yaptı Ondan sonra Zendler, birkaç yıl içinde nüfuzlarını bütünüyle yitirdiler

Kaçarlar


iranlılaşmış bir türk boyu olan Kaçarlar' ın önderlerinden Ağa Muhammet Şah, Kaçarlar'ı birleştirip, 1925'e dek varlığını sürdüren kaçar hanedanını kurduktan sonra, 1786'da Tahran'da kendini kral İlan etti; Tahran o tarihten başlayarak Pers imparatorluğu'nun, sonra da "iran impa-ratorluğu"nun başkenti oldu Muhammet Şah Zendler'i yendi (1794); Isfahan ve Şiraz'ı ele geçirdi (1795), birkaç ay içinde, rus çariçesi Yekaterina ll'ye boyun eğmekle suçladığı Gürcistan'ı yakıp yıktı ve Horasan'ı fethederek Nadlr'in ardıllarını tasfiye etti Ancak, Ruslar'ın karşı saldırısına uğradı ve onlarla çarpışmaya giderken öldürüldü (1797), Bu olay pers nüfuzunun sonu oldu: ülke, artık Avrupalılar'ın, özellikle Ruslar'ın ve ingilizlerin birbirleriyle çatışan emellerine teslim oldu; ingiliz temsilcisi Malcolm, ülkesi için iran kıyılarında ticaret yapma hakkı elde etti (1801) iki devlet arasındaki rekabet sayesinde ülke sömürgecilerin istilasından kurtulduysa da, XX yy'a dek siyasal ve iktisadi bağımlılık İçinde yaşadı

Aslında Kaçarlar döneminde iran, XIX yy'da birkaç İstisna dışında, hükümdarların, toprak sahiplerinden meydana gelen hemen hemen feodal bir aristokrasi ile mollaların oluşturduğu ruhban sınıfı karşısında önemsiz bir rol oynadıkları, gerilemekte olan bir devletti
Mollaların aşırılıkları ve islamiyeti biçimci bir ibadet temeline dayandırma eğilimleri, Bab'ın 1843'ten itibaren yaymaya çalıştığı babiliğin, Muhammet Şah'ın saltanat döneminde (1834-1848) hızla ilerlemesini kolaylaştırdı Bab, arı bir din yaymaya çalışıyordu; bu din anlayışının toplumsal sonuçları, özellikle kadınların eşitliği, katı müslümanları tedirgin etmekte gecikmedi Bab'ın genç şah Nasırettin'e (1848-1896) karşı ayaklanan müritleri yenildiler ve kurşuna dizildiler (1850) Buna rağmen, babilik, 1852'deki baskı dönemine dek yayılmayı sürdürdü Daha sonra sağ kalanlar Mezopotamya'nın osmanlı egemenliğindeki kesimine sürüldüler; babilik burada bahailik şeklinde yeniden canlandı; Bab'ın müridi olan yeni bir peygamber, Mirza Hüseyin Ali Nuri (Bahaullah da denir), "iki Ahlt'e ve İki Kuran'a da" sahip çıkarak ve özellikle bir tür barışçı evrensel bir kardeşlik önererek, bağdaştırmacı yeni bir öğreti ortaya koydu

Öte yandan iran, XIX yy'da avrupalı devletlerin ülkeye egemen olma girişimlerinden doğan sorunlarla karşı karşıya kaldı Fethali Şah'ın saltanat döneminde (1797-1834) Rusya, iki savaştan (1804-1813 ve 1826-1828) sonra Bakü, Dağıstan, Gürcistan (1813) ve Aras'ın kuzeyinin (1828) kendisine bırakılmasını sağladı Bunun üzerine iran, Napoleon'dan Fransa'nın müdahale etmesini istedi ve ülke Fransa' nın himayesine girdi (4 mayıs 1807 anlaşması) Bununla birlikte, rus tehdidi karşısında iran, ingiltere'ye de yaklaştı; ingiliz temsilcisi Malcolm Tahran'a geldi (1808), Rusya'ya karşı iran'ın toprak bütünlüğünü koruma garantisini vererek (1809) ülkeyi Fransızlar'a kapadı (1809) Böylece ingiltere Basra körfezine yerleşti ve Afganistan'a iyice yaklaştı, iran, birkaç kez, Afganistan'ın zayıflığından yararlanarak, bu ülkeye yeniden yerleşmeyi denedi; her seferinde, özellikle 1837 ve 1856'da (Herat'ın iranlılar tarafından alınması) ingiltere tarafından durduruldu Ama Rusya da ingiltere'nin girişimlerine karşı çıktı Bu gelişmeler sonucunda İki devlet 1844'te birbirlerinin nüfuz alanlarına karışmamayı taahhüt eden bir anlaşma imzaladılar 1856'da Rusya Kırım bozgunu yüzünden çok kötü bir duruma düşünce iran, Nası-rettin döneminde, 1860'tan itibaren yeniden Fransa'ya yaklaşarak ingiliz etkisini dengelemeye çalıştı


ingillz-rus rekabeti, ingilizler'in Hindistan'ın kuzey-batı'sı ve Belucistan (1876), Ruslar'ın da Türkistan (1860-1884 arasında) üzerindeki egemenlikleri genişledikçe şiddetlendi Bu soruna ancak Muzafferinin (1896-1907) döneminde, ingiliz-rus yakınlaşmasını zorunlu kılan fransız-ingillz Entente cordiale'l çerçevesinde çözüm bulunabildi 31 ağustos 1907 tarihli sömürge anlaşması iran'ın sınırlarını belirledi ve ülkeyi iki nüfuz bölgesiyle (kuzey-batı Ruslar'a; güney-doğu ingilizler'e) bir tarafsız bölgeye (orta ve batı) ayırdı
Ülke içindeyse, Muzafferinin yabancı sızmasından, krallığın keyfiliğinden ve ülkeyi mahveden memurların kokuşmuşluğundan rahatsız olan milliyetçi muhalefeti memnun etmek için saltanatının sonlarında meşrutiyeti kurdu Ardıllı Muhammet Ali'nin (1907-1909) mutlakıyetçi siyaseti milliyetçi bir devrime yol açtı ve kral sürgün edildi Onun yerine 11 yaşında bir çocuk olan Ahmet geçti, ama bu genç hükümdar yabancıların (ingilizler'in ve özellikle Ruslar'ın) iktisadi yayılmacılığını önleyemedi

Pehleviler


21 şubat 1921'de Rıza Han'ın komutasındaki Kazaklar'dan kurulu iran alayı bir darbe yaptı ve yeni bir hükümet kuruldu Rıza Han, aralık 1925'te kral İlan edildi ve 25 nisan 1926'da Rıza Şah Pehlevl adıyla tahta çıktı Ülkenin birliğini güçlendirmeye çalıştı ve bir reform siyaseti izledi 1933'te, Anglo-iranian Oil Company'yle, iran'ın çıkarına biraz daha uygun yeni bir petrol anlaşması yapıldı; hükümet, ingiliz, rus, fransız etkilerinden kurtulmak için Almanya'ya yöneldi

1941'de SSCB ve Büyük Britanya, alman etkisini azaltmak ve Basra körfezinden SSCB'ye dek uzanacak uygun bir ikmal hattı kurmak amacıyla iran'ı işgal ettiler Büyük devletlerin baskısı sonucunda Rıza Şah Pehlevi, eylül 1941'de oğlu Muhammet Rıza Şah Pehlevi lehine tahttan feragat etti iran 1942'de iktisadi kaynaklarını ve topraklarını, iran'ın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü güvence altına alan SSCB ve Büyük Britanya'nın hizmetine verdi Tahran konferansı'nın sonunda (1943) üç büyük devletin temsilcileri, bir duyuruyla, ülkenin yeniden inşası için iran'a yardım taahhüdünde bulundular Ama 1945'te Azerbaycan halkının bir bölümü SSCB'nin desteğiyle ayaklandı; sonunda sovyet birlikleri Iran topraklarından çekildi 1946'da Kürtler bağımsız bir cumhuriyet kurmaya çalıştılar Yabancı müdahaleler, iran'da yeni bir milliyetçi hareketin doğmasına ve Musaddık'ın yönetimindeki Ulusal cephe partisi'nin gelişmesine yol açtı 1951'de başbakan Raz-mara'nın öldürülmesinden sonra çıkan isyanla, Musaddık iktidara geldi, Parlamen-to'dan iran petrollerinin millileştirilmesi yönünde bir karar çıkarttı ve ingiliz karşıtı bir siyaset izlemeye başladı 13 ağustos 1953'te şah, Musaddık'ı görevden aldı Bunun üzerine halk hükümdara karşı ayaklandı ve şah ülkesini terk etmek zorunda kaldı, ama birkaç gün sonra geri dönerek Musaddık'ı tutuklattı Büyük devletlerle ilişkiler normalleşti ve 1954'te ingiliz, fransız, hollanda ve amerikan şirketlerinden oluşan uluslararası bir petrol konsorsiyumu kuruldu Bu kuruluş, petrol çıkarma ve petrol tesislerini kullanma yetkisini aldı; İran'ın petrol üretimi üzerindeki hakları yüzde 50 olarak belirlendi

Ocak 1963'te şah "Beyaz Devrim"in ilk altı ilkesini ilan etti: tarım reformu, ormanların ve otlakların millileştirilmesi, devlet fabrikalarına ait hisse senetlerinin satışı, işletmelerin kazançlarının yüzde 20'sinin İşçilere dağıtılması, seçim reformu ("kadınlara oy hakkı"), cehalete karşı "bilgi ordusunun (sipah-i daniş) kurulması; çok geçmeden bunları üç İlke daha izledi: bir "sağlık ordusu"nun (sihap-i bihdaşl), "kalkınma ve yeniden inşa ordusu'nun (sipah-l ümran) ve "hakseverlik evleri"nin kurulması Eylül 1963 seçimlerini, en önemli unsurunu, Hasan Ali Mansur'un yönetimindeki Yeni iran partisi'nin meydana getirdiği Ulusal birlik ezici bir Çoğunlukla kazandı Başbakan olan Mansur öldürüldü (ocak 1965) ve yerine Emir Ab-bas Hüveyda getirildi Ağustos 1967 seçimlerinde hükümet partisi, oyların yüzde 80'ini elde etti 26 ekim 1967'de Şah törenle taç giydi


Uluslararası alanda iran, ABD'yle ilişkilerini pekiştirirken, CENTO'daki ortaklarıyla (Türkiye ve Pakistan) ilişkilerini güçlendirdi Mısır ve Suriye'yle İlişkilerde gerginlik sürüyordu Ama kürt sorununun ardından sağlanan ateşkesle (sınırdaki petrol alanlarından ve Şattülarap sularından ortaklaşa yararlanmaya ilişkin mart 1967 tarihli anlaşma) Irak'la İlişkiler düzeldi Ortak iktisadi çıkarlar (Basra körfezindeki denizaltı sahanlığında bulunan petrol) ve nasıra hegemonyadan duyulan korku, iran, Kuveyt ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkileri sağlamlaştırdı SSCB ve Avrupa'da-ki sosyalist ülkelerle yakınlaşma, birçok iktisadi anlaşmanın imzalanmasını sağladı

Petrol siyaseti konusunda, Fransız ERAP grubuyla yapılan arama anlaşmasından (ağustos 1966) sonra, konsorsiyumla görüşmeler başladı; konsorsiyum, dışsatımını yüzde 15 oranında artırmak, o ana dek tek imtiyaz sahibi olduğu 260 000 km2'nln dörtte birini hükümete geri vermek ve iran Ulusal petrol şirketi' ne iran'ın pazarlayabileceğl ucuz petrol satmak zorunda kaldı Nisan 1967 anlaşmasıyla iran Ulusal petrol şirketi ve SSCB, iran'da hidrokarbon araştırması için İşbirliği yapmayı kararlaştırdılar

9 temmuz 1971 genel seçimlerini hükümet yanlısı iran Nevin partisi kazandı Tahranda muhaliflerle polis kuvvetleri arasında şiddetli çatışmalar çıktı (mayıs ve temmuz 1972)
Nisan 1969'da iran, Şattülarap'ı Irak'a veren 1937 sınır anlaşması'nı tanımadığını İlan etti ve ortak sınırın bu su yolunun ortasından geçmesini kararlaştırdı Arap ülkeleri içinde yalnız kalan Irak, bu kararı protesto etmekten başka bir şey yapamadı 30 kasım 1971'de, Basra körfezinde Şerce ve Res ül-Hayma emirliklerine ait üç adacık iran ordusu tarafından işgal edildi; iran ordusu, bölgede giderek artan bir şekilde Batılılar'ın çıkarları yönünde jandarma rolü oynarken Sovyetler ile de iyi ilişkilerini korudu


Ekim 1973'te iran, petrol fiyatını önemli ölçüde artırmaya yönelik bir siyaset benimsedi Petrol işletmeciliğinden sağlanan kaynaklar, hem iddialı ve çok yönlü bir kalkınma programını (petrokimya, nükleer santrallar, demlr-çelik kompleksleri, büyük altyapı çalışmaları vb), hem de çok büyük askeri harcamaları (batılı devletlerden, özellikle ABD'den çok gelişmiş silahların satın alınması) ve batı modeline uygun, ama halkın duygularına aykırı düşen modernleşme çabalarını finanse etmek için kullanıldı Petrol patlaması, toplumsal yeni ara katmanlar ortaya çıkardı Bu spekülatör burjuvazi, geleneksel ticaret bur-juvazisiyle rekabete girdi Böylece daha önce "petrodolar"ın düşmesinden yararlanamayan köylülerle kentliler, ya da proletaryayla orta sınıflar arasındaki toplumsal gerginliklere yenileri eklendi

Siyasal düzeyde, imparatorluk rejimi her türlü "demokratikleşme" girişimini reddetti Mart 1975'te tek bir parti, "Ulusal diriliş partisi" (Rastahiz) kurulurken, ordu (400 000 kişi), jandarma (80 000 kişi) ve özellikle Savak'tan (siyasi polis, 100 000 kişi) oluşan çok gelişmiş bir güvenlik aygıtı rejime karşı en küçük muhalefet girişimini eziyordu, işkence yaygınlaştı; gösteriler acımasızca bastırılıyordu (1960-1979 arasında binlerce gösterici güvenlik kuvvetlerince öldürüldü)

iran hem liberal (öğrenciler, aydınlar, ticaret burjuvazisi) hem de ilerici (işçiler, marxçı-leninci Halkın fedaileri gerilla grubu) ve dini çevrelerin muhalefetinden kaynaklanan karışıklığa gitgide daha çok sürüklendi Sonunda dini çevreler, halkı toplumsal adaletsizliklere, despotluğa ve yabancı egemenliğine karşı mücadeleye çağırarak muhalefeti bir araya toplamayı başardılar Şii din adamları arasından on binlerce molla, dini muhalefeti etkili bir örgütlenmeye kavuşturdu Ayrıca, devrimci islamiyet anlayışını yaymaya çalışan "Halkın mücahitleri"nin (Mücahidin) yönetiminde gerilla hareketi gelişti
Ocak 1978'de, on beş yıl önce iran'dan sürülen şii topluluğun ruhani önderi, Aye-tullah Humeyni'ye karşı hakaret dolu bir makalenin yayımlanması, Kum kentinde bir protesto yürüyüşüne yol açtı Savak kalabalığa ateş açarak yaklaşık yüz kişinin ölümüne neden oldu (9 ocak) Bu olaydan sonra gittikçe daha fazla protestocuyu bir araya getiren gösteriler belli aralıklarla yinelendi (her kırk günde bir, şiilerde yas süresi) 8 eylül 1978'de sıkıyönetim ilan edildi; kanlı bir şekilde bastırılmasına karşın gösteriler durmadı Şah, reform vaatlerinde bulunarak, rüşvete karşı önlemler alarak ve ılımlı muhalefete açılarak rejimi kurtarmaya çalıştı Ocak 1979'da bu muhalefetin temsilcilerinden Şahpur Bahtiyar başbakan olmayı kabul etti, ama bu girişimi, artık imparatorluk rejimiyle her tür uzlaşmayı reddeden tüm muhalefet tarafından kınandı 16 ocak 1979'da Rıza Şah iran'ı kesin olarak terk etti; üç gün sonra, bir islam cumhuriyetinin kurulması ve Ayetullah Humeyni'nin iran'a dönmesi için Tahran'da görkemli bir gösteri (4 milyon kişi katıldı) düzenlendi Humeyni 1 şubatta, birkaç ay önce geldiği Fransa'dan ayrıldı Tahran'da bir kahraman gibi karşılandı; kurduğu "islam konseyi" Mehdi Bazârgân'ı başbakanlığa getirdi 9 şubat 1979'da Bahtiyar hükümetiyle ordunun büyük bölümünün katıldığı muhalefet arasında bir güç çekişmesi ortaya çıktı ve imparatorluk rejimi kesin olarak yıkıldı, mart ayında şah, yokluğunda ölüme mahkûm edildi ve Fransa'ya sürgün giden Bahtiyar'ın yerini Bazargan aldı


Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : İran

Eski 12-29-2010   #4
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : İran



İslam cumhuriyeti

1 nisan 1979'da referandumla cumhuriyet kuruldu, imparatorluk rejiminin birçok siyasi ve askeri sorumlusu öldürüldü (özellikle, nisan 1979'da, Emir Abbas Hü-veyda) Ayetullah Humeyni ve yandaşları, devrimci sol ve liberal burjuvaziye göre daha etkili olmaya başladılar Ağustos 1979'da islami cumhuriyet partisi içinde örgütlenen ve yarı resmi bir milis ("Devrim muhafızları") kuran din adamları Kurucu Meclis üyeliklerinin çoğunu elde ettiler; Meclis'in hazırladığı anayasa, referandumla onaylandı (aralık 1979) ve iran' ın yönetiminde Humeyni'nin öncü rolünü kabul etti Kasım 1979'da, liberallerin desteğine sahip olan Bazârgân istifa etmek zorunda kaldı 4 kasım 1979'da Tahran' daki amerikan elçiliğinin 52 görevlisi, Humeyni yanlısı "öğrenciler" tarafından rehin alındı; öğrenciler, görevlilerin serbest bırakılması karşılığında ABD'nin şahı iran'a teslim etmesini istediler ABD'yle iran arasında çok ciddi bir bunalım başladı; şahın ölümü (Kahire'de, temmuz 1980) bunalımın hemen çözülmesini sağlayamadı Nisan 1980'de ABD'nin rehineleri kurtarmak için giriştiği askeri harekât başarısızlığa uğradı

Aralık 1979'da Humeyni yandaşları ve Ayetullah Şeriatmedari'nın grubu gibi rakip gruplar özellikle Azerbaycan'da çarpıştılar Ocak 1980'de Ebülhasan Beni Sadr, Humeyni'nin desteğiyle devlet başkanı seçildi İslami cumhuriyet partisi mart ve mayıs 1980 genel seçimlerini kazandı; ağustosta Muhammet Ali Recai, Parlamento tarafından başbakanlığa getirildi Eylülde, birkaç aydır Irak ve iran birliklerinin çatışmasına yol açan sınır olayları, Irak'ın Huzistan'a saldırmasıyla açık savaşa dönüştü Buna paralel olarak Tahran, ülke İçindeki etnik azınlıkların (özellikle Kürtler ve Araplar) ayrılma girişimlerine karşı da mücadele etmek zorunda kaldı Dış ve İç güçlükler, Humeyni tarafından halkı harekete geçirmek ve iktidarın her tür muhalefet karşısındaki tutumunu sertleştirmesi için kullanıldı Aynı zamanda iktidar herkesi islami ahlak ilkelerine kesinlikle uymaya zorladı ve bahailere karşı baskı uyguladı

Amerika-iran görüşmeleri, ocak 1981'de Cezayir'in arabulucuğu sayesinde başarıyla sonuçlandı; Tahran'dakl amerikan elçiliğinin 52 rehinesi 444 gün süren tutsaklıktan sonra serbest bırakıldılar Martta Beni Sadr ile başbakan Recai arasında bir anlaşmazlık ortaya çıktı 8 haziranda Humeyni ilk kez devlet başkanını eleştirdi ve Beni Sadr ayın 21'inde, cumhurbaşkanının yandaşlarıyla muhalifleri arasındaki kanlı çatışmalardan sonra görevinden alındı Beni Sadr, Halkın müca-hitleri'nin önderi Mesut Recevi ile birlikte Fransa'ya kaçtı Beni Sadr'ın azledilmesi üzerine marxçı-lenlnci sol ve özellikle devrimci müslümanlar islami cumhuriyet par-tisi'yle şiddetli bir çatışmaya girdiler; 28 haziranda islami cumhuriyet partisi'nin merkezinde bir bombanın patlaması, parti genel sekreteri Ayetullah Bihişti ile on hü-kemet üyesinin ve yirmi milletvekilinin ölmesine yol açtı 24 temmuz 1981'de Ali Recai, oyların yüzde 80'ini alarak cumhurbaşkanı seçildi Ama şiddet tırmanmaya devam etti 26 haziran 1981'de Uluslararası af örgütü, şubat 1979'dan sonra 1 600 iranlı'nın idam edildiğini açıkladı 30 ağustos 1981 'de devlet başkanının makamı bombalandı ve Recai'nin yanı sıra sekiz kişi daha öldü iktidar, bu eylemlere, sola, özellikle "Halkın mücahitleri"ne yönelik geniş çaplı bir tutuklama ve idam dalgasıyla karşılık verdi Ekim 1981'de Ali Hameney cumhurbaşkanı seçildi ve Hüseyin Musevi başbakanlığa getirildi

Kötü bir iktisadi durumla daha da ağırlaşan bu iç güçlüklere rağmen, iran, Irak saldırısına karşı önemli başarılar (eylül 1981 Abadan çarpışması, mayıs 1982'de Hürremşehir'in geri alınması) elde etti, daha sonra da karşı saldırıya (temmuz 1982) geçti
Savaş durumu, muhalefetin etkisizleş-tirilmesine gerekçe sağladı Eski başbakan Mehdi Bazârgân'ın önderi olduğu muhalefet grubunun eylemleri engellendi Bahailer tutuklandı, mallarına elkondu, kurumları kapatıldı, önderleri idam edildi Solcu Tudeh partisi de ortadan kaldırıldı, önderleri hapsedildi Yönetime karşı Mücahidin gerillaları suikastlar düzenlediler Irak'ta ayrılıkçı mücadele sürdüren Mesut Barzani, Celal Talabani gibi kurt önderler desteklenirken ülkenin kuzey-batı'sında, Kürdistan yöresinde kürt çetelerle çatışmalar sürdü

Ekim 1983'te Ayetullah Humeyni başkanlığında toplanan Yüksek savunma konseyi, Irak'ın Basra körfezindeki liman ve tesislere saldırması durumunda körfezin bütün gemilere kapatılması, Kerkük petrol bölgesine saldırılar düzenlenmesi kararı aldı

Türkiye-İran ilişkileri


iran'la Türkiye arasında ilişkiler 22 nisan 1926'da imzalanan Güvenlik ve dostluk antlaşması'yla kuruldu Antlaşmaya göre taraflar birbirlerine karşı saldırıda bulunmamayı kabul ediyorlar, biri savaşa girerse öteki ülke tarafsız kalmakla yükümleniyordu Altıncı maddeye göre sınırdaki aşiretlerin suç niteliğindeki eylemlerine ve hazırlıklarına son vermek için iki taraf önlemler alabilecekti 1932'de aşiretlerin çıkardığı olayları önlemek İçin bir sınır değişikliği yapıldı, 1926 antlaşması yenilendi Rıza Şah Pehlevi'nin 1934'te Atatürk'ü ziyareti iki ülke arasındaki dostluğu pekiştirdi 1937'de Tahran'da iki ülke arasında çeşitli konularda dokuz antlaşma imzalandı Temmuz 1937'de Tahran'da Sadabat sarayı'nda imzalanan, Afganistan ve Irak' ın da katıldığı dörtlü paktı (-> SADABAT PAKTI) bölgede barışın yerleşmesinde önemli bir aşama oldu ikinci Dünya sa-vaşı'ndan sonra Bağdat paktı (1955) ve CENTO (1959) gibi bölgesel ittifaklar içinde yer almaları Türkiye ve iran'ı daha da yaklaştırdı 1964'te Pakistan'ın da katıldığı, Kalkınma için bölgesel işbirliği (RCD) örgütü, iktisadi ve kültürel konularda işbirliğinin gelişmesine katkılarda bulundu 1980'de başlayan iran-lrak savaşı'nda Türkiye iki ülkeyle de dostane ilişkilerini sürdürdü; iran'la ticari ilişkilerini geliştirdi

KURUMLAR


iran islam Cumhuriyeti anayasası, 2 ve 3 aralık 1979'da referandumla kabul edildi imam Humeyni ve arkadaşlarınca hazırlanan bu temel yasa, hukuksal kurallarda islami buyrukların üstünlüğü ilkesini ilan etti
Yürütme gücü, dört yıl için genel oyla seçilen cumhurbaşkanına ve Millet mec-lisi'nde çoğunluğu temsil eden bir başbakana bırakıldı Meclis de dört yıl için genel oyla seçilecekti
Yetkilerin denetimi ve yönetimi, halen Humeyni'nin elinde bulunan imamlık kurumunun yetkisindedir; ondan sonra yönetim başka bir ruhani önder ya da bir konseye geçecektir, imamın sahip olduğu çok geniş yetkiler onun islam Cumhu-riyeti'nin gerçek yöneticisi olmasını sağlar Meclis'in onayından geçen yasaların islami kurallara uygunluğunu sağlamakla görevli Gözetim konseyi üyelerini imam saptar; gerektiğinde bu konsey Meclis'e sansür uygulayabilir ve cumhurbaşkanını azletme yetkisi vardır; yargı gücünün üst kademelerine atamalar yapar ve nihayet silahlı kuvvetleri yönetir

İRAN EDEBİYATI

Günümüze kadar gelebilen belgeler, İO Vl-V yy'larda iran'da bir şiir ve edebiyat geleneğinin varlığını ortaya koyar Bu geleneğin, daha da eskilere doğru uzanması olasıdır Zerdüşt dininin kutsal kitabı Avesta, iran edebiyatının en eski örneklerinden biri olarak kabul edilir Bu kitaba, çivi yazısıyla yazılmış yazıtları da eklemek gerekir Avesta'da iran edebiyatının en eski şiir örnekleri olan gata (Gâsa)'lara (şarkı) da rastlanır Bu kitaptan sonra Turfan' da ele geçirilen belgelerdeki mani dini ile ilgili, bir bölümü çeviri, bir bölümü özgün ve orta farsçanın özelliklerini taşıyan metinler gelir Bu metinlerde islam öncesi edebiyatın İlk lirik örneklerine rastlanır Orta farsça döneminde iran edebiyatı, biri yiğitlik ve din ile ilgili ulusal destan; öteki münazara türünden bilgelik edebiyatı olmak üzere iki doğrultuda gelişti Bunlardan birincisine manzum Ayâtkâr-ı Zerirân (Zeriran'ın anısı), ikincisine yine manzum Draht-ı Asûrik (Asurlu ağacı) adlı yapıtlar örnek olarak gösterilebilir Hint kökenli Ke-lile ve Dimne, Şindbadnâme, Bileher ve Budasefadh yapıtların arapça çevirilerinden, bunların daha önce orta farsçaya da çevrildikleri anlaşılır Yine aynı dönemin adları bilinen bazı yapıtlarının ise, islam dönemine yalnızca konuları aktarılabildi Bu eski iran kültürü, ortaçağ islam uygarlığının oluşmasında önemli rol oynadı Bu kültür etkisinin edebiyat alanındaki örnekleri arasında Şehname'de doruk noktasına ulaşan Hudayname (Hataynamek) başta gelir, iran hükümdarları ile ilgili yarı efsanevi yarı tarihi bir yapıt niteliğindeki Hudayname, islam tarih yapıtlarına önemli bir kaynak oldu Sasani döneminin ünlü vezirlerinden Buzurgmlhr'ln özlü sözlerden oluşan kısa öğütleri, müslümanlık döneminde de yaşamını sürdürdü Bu dönemde, sonradan yeniden ele alınan yapıtlar arasında Fahrettin Gürgani'nin Vis uRamin adlı mesnevisini de belirtmek gerekir
XII yy'dan başlayarak farsça, Anadolu'dan Hindistan'a kadar birçok halkın ortak kültür dili durumuna geldi Doğu müs-lüman dünyası tarihi boyunca, iran edebiyatı bu tarihlerin evrelerine göre sanat koruyucularına, okullara, ünlü yayım ve kültür merkezlerine sahip oldu Sınırları kesin çizgilerle belirlenmiş olmayan bu edebiyata Samaniler, Gazneliler, Selçuklular, Moğollar, Timurlular; Safeviler, Kaçarlar gibi, her hanedan kendi damgasını basmıştır Çağdaş dönemde, edebiyatları klasik farsçaya doğrudan doğruya çok şey borçlu olan üç devlet vardır: Afganistan, iran ve Tacikistan Urdu, hindi ve türk-çe gibi birçok dil de, köklü bir biçimde farsçanın etkisi altında kalmıştır, islamın yeni halklara tanıtılması için, çoğu kez farsça kullanıldığı gibi, islarp-arap kültürü de yavaş yavaş fars edebiyatını etkilemiştir

Eski antolojilere göre fars şiiri, daha Ru-deki'den başlayarak, geliştirilmiş bir teknikle donatılmıştır Daha önce, orta fars-çayla yazılmış şiir, hece ve durak temeline dayanıyordu ve uyak kullanılmaktaydı Fars şiiri, arapçadan, hecelerin uzunluk ve kısalık niteliklerine dayanan aruzun yanı sıra, iki dizede aynı vezin ve uyağa dayanan beyit birimini de aldı iran'da düzyazının ortaya çıkışıl şiirden sonraya rastlar ve düzyazı da şiir gibi, ait olduğu bölgenin daha çok dilblllmsel özelliklerini taşır XI yy'dan başlayarak, Kuran yorumları, din bilimi ve din üzerine münazaralar tasavvuf, menakıbname, ahlak, siyaset, destan, felsefe, tarih, coğrafya, matematik, astronomi, tıp ve doğa bilimleri gibi tüm büyük alanlara yayılır
iran edebiyatının büyük yapıtlarını, herhangi bir edebiyat türüne sokmak ya da basit biçimlere bağlamak olanaksızdır; bunlar çoğu kez içlerinde ansiklopedik bir tat ve öğretici bir yan bulunan, son derece özümlenmiş yapıtlardır Firdevsi'nin (932'ye doğr -1020) Şehname'si bunların en önemli örneğidir; daha önce He-rodotos'un iskitler'inde ya da Zerdüştçülük öncesi mitolojide gördüğümüz bir kültür zenginliğine ulaşan bu yapıt, hükümdar soylarının ve mitolojik tehramanların yaşamlarından kesitlere, saray kroniklerine, toplumun çeşitli sınıflarını düzenlemek için yapılan antlaşmalara, ahlak derslerine yer verir Bu yapıt, bir dönemin özetidir, ama Homeros'un yapıtına özgü eğiticilik rolünü üstlenememiştir

Nizami'nin (1140'a doğr - 1209'a doğr) yapıtı, tersine, geleceğe dönüktür Geçmiş, şairde hep yaşamışsa da, Nizami kişilerinin ruhsal durumlarına karşı daha duyarlıdır ve çağının kültüründen daha çok etkilenmiştir (XII yy'da iran'ın K-D'su), saf bir aşka ve ağırbaşlı bir yaşama alabildiğine bağlıdır, siyasal olarak da idealisttir Nizami çok taklit edilmiştir Başka taklit olguları da vardır: Ömer Hayyam (1047'ye doğr - 1122'ye doğr) ve Hafız (1325'e doğr -1390) Bunlara aitmiş gibi gösterilenlerin tümünü kendileri mi yazmışlardır? Gerçekte bu anlayış yanlıştır, taklitleri olmadan, bu zengin edebi gelenekler bize ulaşamazdı Ama Hafız gerçekten yaşamıştır ve yapıtında, anlamını çözmek için bir anahtar gereken fars lirik şiirinin tüm bildirisini doruk noktasına çıkarmayı bilmiştir
Özellikle ahlak ve tasavvuf alanlarında öğretici yan ön plana çıkar; bu iki alanın ortak edebi araçlarıysa iran masalıdır Mevlana Celalettin Rumi'nin ustalarından biri olan Attar'ın(1119'adoğr - 1190'a, ya da 1220'ye doğr) yapıtı, öğretiye dayalı olarak düzenlenmiş bir masallar örgüsü-dür Şirazlı Sadi (1213'e doğr -1292), aykırı düşünceleriyle, gerek sarayda gerekse bağlı bulunduğu tekkede ahlakçılığın ye sufiliğin kaynaştığı örnek bir namuslu iran insanıdır

iran edebiyatı, yenilikleri deneyen akımlara tanık olduysa da, geçmişin etkisi XIX yy'a kadar sürdü Ama Batı'yla ilişki, yüzyılın ikinci yarısında yayımcılığı, gazeteleri, çevirileri, teknik okulları geliştirir; anayasal dönemde, Ali Ekber Dihhoda gibi kişilerle, yazı dili herkesin anlayabileceği bir niteliğe kavuşur, masaldan olguya ve öyküye geçilir Edebi düzyazı, Cemalza-de Muhammet Ali (doğm 1895), Sadık Hidayet (1903 -1951) ya da Buzurg-i Alevi gibi yazarların önemli yapıtlarının etkisiyle, elli yıl içinde aşama aşama yazınsal türlerine kavuşur

Yeni iran şiirinin doğması ve gelişmesi, türk şiirininki ile büyük benzerlik gösterdi Bu konuda iran şiiri türk şiirinin önemli ölçüde etkisi altında kaldı demek, yanlış bir yargı olmaz, iran şiirinin bu batılılaşma sürecinde, bu durum doğaldı Çünkü, Türkiye iran'a Batı'dan daha çok yakındı ve hem iran hem de Batı ile sürekli ilişki içindeydi Bu nedenle iran'da yeni şiirin gelişmesi, türk şiirinin evrelerini izledi ilk olarak, Türkiye'de olduğu gibi şiirin biçiminde değil, içeriğinde değişiklik görüldü ve şiire toplumsal olaylar yansıdı Ancak, eski şiir geleneğinden kurtulmak pek kolay ve çabuk olmadı Bâzgeşt-i edebi (edebiyatta eskiye dönüş) adı ile bir akım doğduysa da bu akım tıpkı Türkiye' deki gibi uzun ömürlü olmadı Şiirde önceleri içerikte başlayan yenilik, zamanla gelişti ve biçimde de birtakım değişikliklere yol açtı

Mısraların aynı boyda olması koşulundan kurtulmak için eski müstezat biçiminden yararlanıldı Ayrıca, aruzla oisa bile, bu veznin duyguları en basit ve kolay biçimde anlatan kalıpları seçildi Giderek vezinle birlikte kafiye de bırakıldı ve eski şiirle bütün ilişkiler kesildi Nimâ Yusiç adı ile ün yapan Ali isfandiyari (1897-1953) şiirde mevc-i nev (yeni dalga) adını verdiği yeni bir çığır açtı, şiirle İlgili bağlayıcı ve biçimsel nitelikteki tüm kuralların kaldırılmasını, şairin içine doğduğu, aklına geldiği gibi yazmasını önerdi Nimâ Yusiç'in başlattığı bu akımı Tevellüli, Nadirpur, Şamlu, Ahavân-ı Sâlis, Ferruhzâde gibi şairler geliştirdiler

ARKEOLOJİ VE SANAT

• Yontmataş döneminden Tunç çağına kadar Tarihöncesi dönem insanları, günümüzden 80 000 yıl kadar önce, Zagros vadileri, Hazar kıyısındaki ova, Kopet dağın (Türkmenistan, SSCB) etekleri gibi ülkenin daha sulak olan kenar bölgelerinde yaşıyordu Gittikçe artan kuraklık, iklimin son buzul döneminde soğumasına eklenince, iran'ın kenar bölgelerinde yaşayan halklar yaşam biçimlerini değiştirmek zorunda kaldılar Zagros'ta ve Hazar kıyısında, bu halklar vaktinden önce (XI binyıl' dan başlayarak) Ortataş dönemine, daha sonra da Yenitaş dönemine girdiler Yeni-taş dömenlnin iran'da bilinen en eski kültürleri, daha IX yy'da Zagros dağlarında (Tepe Serab, Tepe Asiyab, Tepe Guran) ortaya çıkmıştır Bu kültürlerde, bitkilerden yararlanılmaya (buğday ve arpa) ve hayvanların evcilleştirilmeye (keçi ve koyun) başlanıldığı gözlemlenir İÖ 6000'e doğru çanak çömlek ortaya çıktı VIII binyıl' da, dağların eteklerinde de yerleşmeler kurulmaya başladı (örneğin, Kuzlstan'ın kuzeyinde Dehluran bölgesinde) O dönemde ormanlarla kaplı alan İndus vadisi yakınındaki Belucistan köyleri ise, çok yavaş gelişti VII binyıl'ın ortalarından başlayarak iran yaylasının köy kültürleri, toplum ve kültür yapıları bakımından birbirlerine oldukça benzemelerine karşın çanak çömlek üretlmleriyle farklılık gösterdiler Tepe Siyelk* ve Giyan*'da daha önceden bilinen bu tarihöncesi tarım kültürleri, Tell-i Bekun, ismailabad, Çeşm-i Ali ya da Hasanlu' buluntularıyla günümüzde daha iyi tanınmaktadır Bakırın eritilerek işlenmeye başlanması, V binyıl'da iran'da büyük boyutlu yerleşmeler kurulmasına yol açtı ve dışsatıma olanak verdi Daha sonra, iran'da yaşayan halklar, Mezopotamya'da ortaya çıkan yönetici sınıfının silah ve süs eşyası gereksinimini karşılamak amacıyla, el sanatları ürünlerinin ve Hindistan ve iran'dan çıkartılan hammaddelerin taşınmasını örgütlemeye başladılar: önce bakır, çok geçmeden de bronz, altın ve belki de gümüş ve kalay, lacivert taşı (Afganistan'ın K-D'sunda Be-dahşan'dan), turkuaz (Nişapur yöresinden) kırmızı akik; aralarında özellikle III bin'de Tepe Yahya'dan (kirman'ın 220 km G'inde) çıkarılan steatite oyulmuş kabartma süslemeli kapların da bulunduğu eşyalar
İÖ 3500'den sonra, Susiane'de, Mezopotamya'da olduğu gibi, çok hızlı değişiklikler görüldü Bu ayrıcalıklı bölgede, arkeolojik özellikleri günümüzde oldukça iyi bilinen bir devletöncesi uygarlığı doğdu: boyalı çanak çömlek, yerini seri üretilen tekrenkli çanak çömleğe bıraktı, bakır eşyalar çoğaldı, silindir mühür kullanılmaya başlandı ve nihayet, Mezopotamya' dakine, benzeyen ancak onun aynısı olmayan bir yazı sistemi ortaya çıktı Sus tüccarları, iran'da, elamöncesi yazısının işaret ya da rakkamlarını taşıyan tabletlerle ayırt edilebilen ticaret kolonileri kurdular: Zagroslar'da Gudintepe'de (Heme-dan'ın G-B'sında), iç çölle ilişkili Tepe Si-yelk'te (Kaşan yakınında), İran'ın G -D'sunda Tepe Yahya'da, III binyıl'da ise, Lut Şahdad çölünün (Kirman'ın D'sunda) yanından geçen yolun üzerinde ve Şehr -i Suhte'de (iran Sistan'ı) bu tür koloniler kuruldu Daha az ölçüde, Orta Zagroslar' da yaşayan halklar (-> LULLUBİ), III blnyıl sonlarında, Aşağı Mezopotamya kültüründen etkilendiler

Tunç çağı, (III ve II binyıllar) çok sayıda buluntuya karşın, pek az bilinmektedir Sistan bölgesinde (Doğu iran) Bem-pur'da yapılan kazılarla, indus vadisi kültürleriyle ilişkili bir kültür ortaya çıkarıldı Kuzey iran'da, hint-avrupa kavimlerinin bölgeye gelişi sorunu daha çözülememiştir; III binyıl'ın ilk yüzyıllarında, Türeng*'de gri hamurlu boyasız çanak çömlek üretimi bu kavimlerin gelişine bağlanabilir Ancak Gorgan kültürü adı verilen bu kültür IIÖ XVII yy'da terk edildiği sanılmaktadır Bu yerleşmenin, Mezopotamya ile Afganistan'ı (lacivert taşının kaynağı) birbirine bağlayan ticaret yollarından birinin üzerinde önemli bir rol oynayıp oynamadığı bilinmemektedir Yarı kıymetli bir madde olan lacivert taşı Mezopotamya'da III binyıl'ın başlarından sonra azalmıştır

binyıl'ın başında, bilinmeyen nedenlerle yok olmuştur ve Türeng Tepe'nin daha İ bin-yıl boyunca yaygın bir biçimde görülmesine karşın, bu taşın kullanımı II

İÛ II binyıl'ın üçüncü çeyreğinden başlayarak, iç yaylanın kuzey-batı'sında gri çanak çömlekli yerleşmeler görülmeye başlandı (Horvin, Emleş, Marlik, Ha-sanlu, Tepe Siyelk) iran o sırada Demir çağına girmişti; ancak, bu çağın başlangıcının kronolojisi iyi saptanamamıştır ve bir önceki dönemle olası bir süreklilikten söz etmek mümkün değildir

Demir çağının sağlam temellere otur-tulabildiği tek bölge Susiane'dir Gerçekten de, II binyıl'ın son yarısında ve I binyıl'ın başlarında, Sus yaylasından Azerbaycan'a kadar, Batı iran'da yaşayan kavimler, onlar için sürekli bir örnek oluşturan Mezopotamya'ya yöneldiler; ikonografi bu ilişkileri belirgin bir biçimde yansıtır Öte yandan, XIV yy'da Mezopotamya sınırlarında başkenti Sus olan örgütlü bir devlet kuruldu: Elam Sus ve Çogazanbil' de yapılan kazılarla, bu bölgedeki arkeolojik katmanların tarihsel sıralaması kesin bir biçimde saptanmıştır Dönemin elam sanatı, Mezopotamya sanatına koşut bir biçimde gelişmesine rağmen, hiçbir zaman onun basit bir kopyası olmadı: Ço-gazanbil'deki büyük ziggurat, Mezopotamya yapılarından esinlenmesine karşın özgün ve o tarihe kadar başka hiçbir örneği olmayan bir yapıttır Zaten Sus ve çevresi, hammadde açısından zengin, komşu Zagroslar ve iran yaylasıyla sürekli ilişki içinde olmuşlardır Bu yakın ilişkinin en belirgin kanıtları "Luristan bronzları" dır (baltalar, hançerler, iğneler, alemler, topuzlar) Günümüzde Luristan bronzlarının iarihlemesi kesin bir biçimde yapılmıştır: en eskileri, III ve II binyılların Sus ve Mezopotamya bronzlarıyla benzerlik gösterir; XIII yy'dan sonra gittikçe daha özgün bir nitelik kazanırlar; en yenileri İÖ VII yy'a tarihlenir

• Tarih dönemleri, iran'ın batı kesimi I bin-yıl'da, Urartu kaleleriyle, iskitler'in varlığının belirtileriyle ve Asur yayılmacılığını
gösteren kalıntılarla sessizce tarih dönemine geçmişse de, bir iran tarihinden tam anlamıyla söz edebilmek için Ahemeniler devletinin ortaya çıkmasını (İÖ 550) beklemek gerekir Pasargad'daki resmi yapılar iran mimarlık geleneğine göre inşa edilmişlerdir; ancak, yapı teknikleri ve süslemeler yadsınamaz bir biçimde ionyalı zanaatçıların izlerini taşır Persepolis'te Ahemeniler dönemi mimarları, iranlı hükümdarın düşledikleri geniş evrensel imparatorluğun çeşitli unsurlarını bağdaştıran ve görkemli siyasal tasarılarını yansıtan, özgün bir yapıt ortaya koydular


Ahemeniler döneminin üç büyük kentinde kazılar yapılmıştır: Key-hüsrev'in kenti Pasargad, siyasal başkent Sus ve Dara ile Kserkses'in damgasını taşıyan Persepolis

iskender'in mirasçıları Selefkiler'den, iran'da, Hemedan bölgesindeki Kenga-ver'in dışında, pek bir şey kalmamıştır Onlardan sonra gelen Arsaki Parthları, iran kökenli olmalarına karşın, her şeyden önce yunan dostuydular; ancak, Roma' nın baskısıyla, klasik modellerden giderek ayrılmak zorunda kaldılar Birkaç parth kenti (Firuzabad) ve özellikle, "düşey eksenliliğin" egemen olduğu (kişiler cepheden betimlenmiştir) bir kabartma sanatı bilinmektedir Birkaç tamoyma yapıt (Şe-mi'nin bronz heykeli, İS I yy), heykel sanatının, daha önce düşünüldüğünün aksine, hiçbir yozlaşmaya uğramamış olduğunu göstermektedir Arsaki imparatorluğu İS 224'te yıkıldı ve yerini Sasani impa-ratorluğu'na bıraktı Bu dönem, büyük kentlerin kalıntılarıyla (Bişapur), özellikle de kayalara oyulmuş kralı yücelten büyük boy kabartmalarla, kazıma ya da çarpma -çakma tekniğiyle işlenmiş gümüş eşyalarla, iyi bilinmektedir Bunun dışında, zengin dokuma örneklerinden oluşan bir koleksiyon da tarihsel rastlantılar sonucu günümüze ulaşmıştır

• islamiyet dönemi, islamiyet döneminde iran'da yapılan ilk anıtlar, Damgan'daki Ta-ri Hane'nin (750-786) dışında günümüze ulaşmamıştır Bu yüzden de görkemli bir plana ve süslemelere sahip olan Nain ca-misi'nden (X yy) yararlanılmakta, ancak bu bilgiler yetersiz kaldığından varsayımlarla yetinilmektedir islam sanatlarının oluşmasında hiç kuşkusuz iran gelenekleri önemli bir rol oynamıştır, iyi bilinen en eski yapılar, Selçuklular döneminde ya da biraz önce inşa edilmiştir Daha sonraki dönemlerde de geçerliliğini sürdürecek olan özelliklerin bir bölümü bu sırada saptanmıştır: örneğin, dörteyvanlı, haç biçiminde planı çok geçmeden camilerde de (Gülpayegan, 1115'e doğr; Zavvare, 1135 -36; Ardistan, 1160'a doğr; özellikle de Isfahan Ulucamisi) kulanılmaya başlayan medresenin önemli bir yere sahip olması Bütün bu yapılarda, girişin iki yanında önceki örneklerden farklı, gövdeleri silindir biçiminde birer minare yer alır Aynı zamanda, türbe mimarlığı da kubbeli basit mekânlar ya da yuvarlak, çokgen planlı kule biçiminde yapılarla gelişme gösterir (Gürcan'daki Kûnbet-i Kabus, 1006; Damgan'daki kule mezarlar, 1026) Moğollar ve Timurlular egemenliği altında sanat daha çok bugünkü iran'ın sınırlarının dışında etkili olduysa da ülkede yine de çok sayıda yapı inşa edildi; camiler ya geleneksel tipte (Veramin, 1322; Yezd, 1375 -1442) ya da yepyeni bir türdeydi (Tebriz Mavi camisi, 1468); Sultaniye'deki Olcay-tu türbesi'nin (1309) etkisi büyük olmuştur Safeviler döneminde, özellikle başkent İsfahan'da, saraylar, camiler, köprülerle mimarlık alanında önemli bir okul ortaya çıktı Uzun süre aşağılanan zend ve kaçar dönemlerinde, Avrupa sanatından etkilenen gösterişli yapılar inşa edildi, iran bezemesinin olağanüstü niteliklere sahip olması, tuğla mimarlığını çoğu kez gölgelemiştir; oysa bu mimarlık da başlı başına bir değer taşır El sanatlarında, islam ülkeleri arasında iran en başta gelir

Elyazması tezhipçiliği Tebriz (XV yy), Şiraz ve İsfahan'da (XVI yy) büyük başarı gösterdi Çini üretimi günümüze dek sürdü ve Safeviler zamanına dek en parlak dönemini yaşadı Başlıca çinicilik merkezleri Ni-şapur, Rey, Kaşan, Save ve Sultaniye'dir Dünyaca ünlü Iran halıları, özellikle XVI yy'da yapılanlar, eşsiz bir güzelliğe sahiptir Dokumalar ise, islamiyetin ilk yıllarından Safeviler dönemine kadar üstün niteliklerini korudular Horasan'da çalışan bronz sanatçıları VIII-XI yy'lar arasında tartışmasız bir üstünlüğe sahiptiler Oluşturdukları büyük okul, moğol istilasıyla yıkıma uğradı; XIV yy'da yeniden ortaya çıkmasına rağmen eski parlaklığına ulaşamadı

Mandala Collaborative mimarlar grubu tarafından) Konutlar ilginç araştırmalara konu oldu (Nesrin Fakih, Taki Radmerd, Ali Sarimi'nin çalışmaları)

• Resim Resim sanatının evrimi de mi-marlığınkiyle benzerlik gösterir Ülke XVII yy'dan başlayarak Batı etkisine açıldı; XIX yy'da italyan esinli sehpa ressamlığı (Sanilmülk-i Gaffari tarafından geliştirildi), ve özellikle akademicilik (Kemalülmülk-i Gaffari tarafından geliştirildi) birçok ressamı etkiledi, ikinci Dünya savaşı'ndan sonra, Avrupa'nın büyük akımları, özellikle kübizm (D Ziyapur ve H Kazimi'nin öncülüğünde) ve izlenimcilik (M Vişkay ve M Şeybani öncülüğünde) iran resmine girdi 1946'da iran'ın sanatsal gelişimini hızlandırmak için kurulan Sanatçılar kulübü, 1964'te Kültür ve sanat bakanlığı'na dönüştü Figüratif (isfendiyari, A Saidi, B Muhasses, L Metin Defteri vb) ve soyut (Paris'te yaşayan Nasır Eser'in [Nasır Assa) yanında S Sepehri, B Sadr) eğilimlerin çevresinde çeşitli akımlar gelişti, ama 1960'tan bu yana hat sanatından, geleneksel el sanatlarından alınma motiflerle birlikte ulusal mirasa dönüş görülmektedir (Tebatebai, Tenavull, Zinderudi, Arab-şahi, Tebrizi, Pilaram vb)

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.