Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ehli, tasavvuf

Tasavvuf Ehli

Eski 11-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tasavvuf Ehli



Tasavvuf Ehli

Zâhir ve Bâtın Yolları:</STRONG>

Tarik yol demektir Yollar beş kısımdır Zâhir kısmı üçe ayrılır, bâtın kısmı iki yoldur ve bu iki yol âlîdir Tarikat başka, Tarikat-ı âliye başkadır

Zâhiri kısım:

1 Hakiki âlimler

2 Nakilci âlimler

3 İfsatçı âlimler

Üç yol tariktir, iki yol âlidir Tarik olan; zâhirî yol, tarikat yolu ve hakikat yolunun bir kısmı Bunlar zâhirîdir

Âlî olan iki kısımdır: Bâtınî ve Ledünî

Ledünî olan doğrudan doğruya Allah-u Teâlâ tarafından ileriye sürülmüştür Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin resmî vekâletini taşır

Bir Hadis-i şerifte:

“Âlimler peygamberlerin vârisleridir” buyurulmaktadır (Buhârî)

O onun vekâletini yürütür, onun taht-ı emrindedir, onun yolunu tutmuştur O kademin üzerinde olduğu için o ne yaptıysa aynısını bilfiil yapar, o şekilde yürütülür Onun idaresi kendi elinde değildir, onu idare ederler

Binaenaleyh o etrafına adam toplamaya, menfaat edinmeye memur değildir O verilen emri yerine getirmeye, nur-i ilâhîyi yaymaya, bütün ilâhî emirleri tatbik ve tebliğ etmeye memurdur

Bütün gaye o çemberin içinde kalmak, nur-i ilâhîyi yaymaktır

Bu beşinci kısım Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin vekâletini taşıyan tam vârislerine âittir

Peygamberler Üç Kısımdır:

• Ulül-Azm olanlar

• Resul olanlar

• Nebi olanlar

1 Ulül-Azm Olanlar:

Peygamberlerden “Azim sahibi” olanlar, diğerlerinden üstündür Ulül-azm peygamberlerin sayısı Âyet-i kerimelerde nass yoluyla zikredilmiş olan beş peygamberdir:

“Peygamberlerden söz almıştık Resulüm! Senden, Nuhtan, İbrahimden, Musadan, ve Meryemoğlu İsadan pek sağlam bir söz aldık” (Ahzab: 7)

Hakkı bırakıp putlara yönelen, küfür ve sapıklığa dalan bir kavme, Allah-u Teâlânın ilâhî emirlerini tebliğ üzere gönderdiği ilk peygamber Nuh Aleyhisselâmdır, ulül-azm peygamberlerin de ilki sayılır

Diğer bir Âyet-i kerimede ise şöyle buyuruluyor:

“Nuha buyurduğu şeyleri size de din olarak buyurmuştur

Resulüm! Sana vahyettik, İbrahime, Musaya ve İsaya da buyurduk ki, dine bağlı kalın ve dinde ayrılığa düşmeyin” (Şûrâ:13)

Nuh Aleyhisselâmdan Muhammed Aleyhisselâma kadar gelen şeriat sahibi peygamberlerin hepsine de bu emir verilmiş bulunmaktadır Bütün peygamberler bunu tatbik için gönderilmişler, hepsi de zamanlarındaki din bozukluklarını düzeltmek için doğru din ile gelmişler, tefrikayı, ayrılıkları kaldırmak için Tevhide dâvet etmişlerdir

Bu peygamberlere “Azim sahibi” denilmesinin sebebi; azimlerinin kuvvetli, imtihanlarının şiddetli, mücadelelerinin ağır ve güç oluşundandır Vazifelerini hakkıyla yaptıkları için “Azim” ünvanını almışlardır

Meselâ Allah-u Teâlâ Âdem Aleyhisselâm hakkında Âyet-i kerimesinde:

“Biz onda azim bulamadık” buyuruyor (Tâhâ: 115)

Allah-u Teâlânın her peygambere lütufları ayrı ayrıdır, ona o sıfatı koymuş

Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerimesinde:

“Resülüm! Azim sahibi peygamberlerin sabrettikleri gibi sen de sabret!” buyuruyor (Ahkâf: 35)

Çünkü sen de onlardansın

Resulullah Aleyhisselâm, peygamberler içinde en çok mücadele vereni, en ziyade sabır ve fedâkârlık gösterenidir Nitekim Allah-u Teâlâ da onu diğer peygamberlerden daha çok övmüş, ikram ve ihsanlara mazhar kılmıştır

2 Resul Olanlar:

Resul “Gönderilen kimse” mânâsına gelir Allah-u Teâlânın hususi olarak indirdiği Kitap ile vahyetmiş olduğu, hükümlerini halka tebliğ etmek üzere gönderdiği peygamber demektir

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerimesinde:

“Resulüm! Kuranda Musayı da an! O seçkin kılınmış halis bir insan ve Resul bir peygamberdi” buyuruyor (Meryem: 51)

Musa Aleyhisselâm Allah-u Teâlâdan haber veren ve insanlara doğru yolu gösteren, derecesi yüksek bir Resuldü

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimize yeryüzüne kaç resul kaç nebi gönderildiği sorulduğunda; resullerin 313, nebilerin ise 124 bin olduğunu söylemiştir (Ahmed bin Hanbel)

Her “Resul” nebidir, fakat her “Nebi” resul değildir

Diğer bir Âyet-i kerimede ise şöyle buyuruluyor:

“Senden önce gönderdiğimiz hiçbir resul ve hiçbir nebi yoktur ki” (Hacc: 52)

Bu Âyet-i kerime Resul ile Nebinin mânâlarında farklılık bulunduğunu bildirmektedir

3 Nebi Olanlar:

Nebi “Haber getiren veya yol gösteren kimse” mânâsına gelir Kendisine kitap indirilmemekle beraber, tebliğe memur olsun olmasın, kendisine vahyedilen peygamberdir Kendisinden önceki Resulün şeriatını bildirmek için gönderilmiştir

Resul şeriat koyucu, nebi ise o şeriatı koruyucu peygamber demektir

Nitekim İsrâiloğullarına gönderilen peygamberlerin hepsi de Musa Aleyhisselâmın şeriatını anlatmak ve yaymak, Tevratın hükümlerini bildirmek için gönderilmişlerdir

İsmail Aleyhisselâm yeni bir şeriatle değil, İbrahim Aleyhisselâmın şeriatı ile gönderildiği halde Allah-u Teâlâ Âyet-i kerimesinde:

“Resulüm! Kitabda İsmaili de an Çünkü o sözüne sâdık bir Resul ve Nebi idi!” buyuruyor (Meryem: 54)

O halde hem Nebi hem Resuldür Babası İbrahim Aleyhisselâma indirilen on sayfayı tebliğ ile vazifeli olduğu için “Resul”, kendisine vahyedilen ilâhî ahkâmı ümmetine haber vermesi sebebiyle de “Nebi” idi Gönderildiği insanlara nisbetle yeni bir şeriat olmuş oluyordu

Veliler de Üç Kısımdır:

• Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimize tam vâris olanlar, onun kademi üzerinde bulunurlar, onun hâlâtını yaşayanlar onun vârisidirler

• Yüz senede bir gönderilenler

Mürşid-i kâmiller ulül-azm peygamberin hâlâtını üzerinde taşırlar Hangi peygamber olduğunu ancak Allah-u Teâlâ bilir Kimi veliye Musa Aleyhisselâmın hâlâtını, kimi veliye İsa Aleyhisselâmın hâlâtını vermiştir O peygamberin ibtilâsı da aynen ona geçer Bu gizlidir, kimse bilmez, kimse görmez Bunlar Allah-u Teâlânın has kullarıdır

• Fenâfillâha ermiş diğer veliler ise nebi olan peygamberin nebilik hâlâtını üzerinde taşırlar

Bu üç zümre âli kısma ayrılmış olanlardır

Ulül-azm peygamberlere ayrı ruh verilmiş, diğer peygamberlere ayrı ruh verilmiş, velilere, âlimlere hep ayrı ruh verilmiştir Her biri kendi ruhunun kuvvetiyle, ezelî takdirdeki kuvvet nisbetinde hareket ederler

• Kibâr-ı evliyâullah nasıl olur? Allah-u Teâlâya karşı göstereceği nezaket, saygı ve sevgi nisbetinde olur Bu da çok gizli bir hâldir Onlar hiçbir zaman büyüklük taslamazlar, keramet izharı düşünmezler Hakkta fânî olmuşlardır, Hazret-i Allah ile övünürler Bunlar Hazret-i Allah ile gizli irtibat sahibi olanlardır

Tasavvuf Ehli Üç Kısma Ayrılır:

• Mükemmel

• Kemâl

• Mukallid

a Mükemmel üç kısma ayrılır:

1 Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin hem Sehm-i nübüvvetine hem de Sehm-i velâyetine vâris olanlar:

Bunlar yüz senede bir, vazifeli olarak gönderilmiş olanlardır ve tam vâristirler

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şeriflerinde buyururlar ki:

“Allah-u Teâlâ bu ümmete, her yüzyıl başında dinini yenileyecek bir müceddid gönderir” (Ebu Dâvud)

Bu gönderilen müceddid, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin vekâleti ile gelir Bunların kimisi “Nübüvvet vekâleti”ni, kimisi de “Velâyet vekâleti”ni taşır Kimisi de hem “Nübüvvet vekâleti”ni, hem de “Velâyet vekâleti”ni taşır

Hakîm-i Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri:

“Öyle veli vardır ki makamını aşar” buyurmuşlardır (Hatmül-evliya)

Bunlar bizzat Resulullah Aleyhisselâmın vekilidirler Kalpten kalbe dökülen emânet-i ilâhîye mazhar olanlardır

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şeriflerinde:

“Allah-u Teâlâ benim göğsüme ne döktüyse ben de onu olduğu gibi Ebu Bekirin göğsüne boşalttım” buyuruyorlar (Risâle-i Esadiyye)

Kalpten kalbe dökülen ilâhî emânetullah kıyamete kadar devam eder

Allah-u Teâlâ Resulullah Aleyhisselâmın göğsüne ne döktüyse, Sıddık-ı Ekber -radiyallahu anh-in göğsüne ne döktüyse, onun göğsüne de aynısını döküyor Has ilmullahı doğrudan doğruya Allah ve Resulden alır

Üzerindeki hâl nübüvvetin bir cüzü, iç âlemi Hâtemül-enbiya -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin bir emanetidir ve bütün fazilet de o emanettedir

Peygamber Aleyhisselâmın tam vârisleri bir evlât derecesinde olup, zâhirî nesep itibârı ile ona yakın olanlardan da ileridirler Mânevî nesep itibarı ile en yakınları onlardır

O emanet ondan gelen nurdur Bu hâlât Hâtem-i enbiya -sallallahu aleyhi ve sellem-den başlar, Hâtem-i evliyaya kadar devam eder Onunla birlikte yeni bir saha açılmıştır

Bu yol Resulullah Aleyhisselâmın tuttuğu yolun tâ kendisidir Nasıl ki Resulullah Aleyhisselâm ümmi ise, onun yetişiş şekli de aynen ona benzer Onun hâlâtını Allah-u Teâlâ aynı şekilde ona vermiştir

Allah-u Teâlâ onu Kudsî ruh ile desteklediği, Resulullah Aleyhisselâmın nurunu taktığı, bâtınî emaneti taşıdığı için, onun vekili olmuş oluyor

Vâris-i enbiyâ kimdir?

1 Allah-u Teâlâ kimi sevip seçmişse,

2 Kimi kendisine çekmişse,

3 Emanetini kime vermişse,

4 Resulullah Aleyhisselâmın nûrunu kime takmışsa,

5 Kimi Kudsî ruh ile desteklemişse, işte onlar Peygamber vârisidirler

Onların alâmeti budur ve muallimleri bizzat Hazret-i Allahtır

Allah-u Teâlâ onları Âyet-i kerimesinde şöyle tarif ediyor:

“Allahtan korkar, takvâ sahibi olursanız mualliminiz Allah olur” (Bakara: 282)

İlmi de Allah-u Teâlâdan aldıkları için o ilim üzerinde yürürler ve o ilim üzerinde yürütmeye çalışırlar Bu ilim has bir ilmullahtır

Diğer bir Hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor:

“Ümmetimin âlimleri benî İsrâilin peygamberleri gibidir

Peygamber Aleyhimüsselâm Hazerâtı ümmetlerini kati delillerle Allah yoluna dâvet ettikleri gibi;

“Âlimler peygamberlerin vârisleridir” (Buharî)

Hadis-i şerifinde beyan buyurulduğu üzere Vâris-i enbiyâ olan ümmetin seçkinleri de halkı Hakka dâvet ederler Bu dâvet Allah-u Teâlânın Kitab-ı kerimi ve Resulullah Aleyhisselâmın Sünnet-i seniyesi ile olur Yani Ahkâm-ı ilâhîyi tebliğe memurdur

Risaletine vâris olduğu için Ahkâm-ı ilâhîyi tebliğe memurdur Velâyetine vâris olduğu için de o nur üzerinde, yani onun kademi üzerinde bulunmak mecburiyetindedir O izden hüve hüve gider

Onların tebliği daima kati delillere dayandırıldığından, onları yıkmak ve çürütmek imkânsızdır Zanlarıyla karşı çıkanlar her zaman için zelil düşmüşlerdir

Çünkü onlar ilâhî ahkâmı tebliğ ettiklerinden ötürü yalnız ve yalnız Allah-u Teâlâya sığınırlar ve güvenirler, Onun desteği ile yürürler

Bir Hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor:

“Böylelerinin sözleri peygamberlerin sözleri gibidir” (Ebu Nuaym Hilye)

Nübüvvetin üstünde hiçbir rütbe olmayacağına göre, bu rütbeye vâris olmaktan daha büyük şeref tasavvur edilemez

Onlar şu Âyet-i kerimenin lütuf tecelliyatına mazhardırlar:

“Yarattıklarımızdan öyle bir topluluk da vardır ki, onlar Hakka iletirler ve Hakk ile hüküm verirler” (Araf: 181)

Onları Allah-u Teâlâ tayin edip ileriye sürmüştür O ileriye sürdüğü için Hakkı biliyor, Hakka götürüyor Hakktan gelmedikçe halkta hiçbir şey bulunmaz

Onlar Resulullah Aleyhisselâmın nurunu taşıyanlar ve Allah-u Teâlânın Kudsî ruh ile desteklediği kimselerdir Öyle bir ruhtur ki sevdi, seçti, kendisine çekti Başka kimsede bulunmayan bir nur, bir ruhtur Herkeste bir ruh var, onlarda iki ruh var

Hiç şüphesiz ki bu lütuf da Hakktan gelecek ki Hakka götürebilsin

Bunlar doğrudan doğruya ilhâmât-ı ilâhî ile yürütülen kimselerdir

Hakktan gelen bu lütuf sebebiyledir ki o robotu O idare eder Görünen başkası, fakat yürüten Odur

“Bir elçi gönderdi, kendisiyle kendisine

O elçiyi O tayin eder ve O gönderir Niçin gönderir? Kulları kendisine dönsün diye gönderir Gönderen de O, kendisine ulaşmayı murad eden de O Ulaşacak olan yine kendisine ulaşacak Asıl irşadı Allah-u Teâlâ yapıyor Ona o ilhâmı O veriyor Gerçek mürşid Hazret-i Allahtır

Allah-u Teâlâ bir insanla üç şekilde konuştuğunu Şûrâ sûre-i şerifinin 51 Âyet-i kerimesinde şu şekilde beyan buyurmaktadır:

“Allahın bir insanla konuşması mümkün değildir Ancak;

Vahiy yoluyla,

Veya perde arkasından konuşur

Yahut bir elçi gönderip, izniyle ona dilediğini vahyeder O, yücedir, hikmet sahibidir” (Şûrâ: 51)

Vahiy malumdur, peygamberlere verilen ilâhî kelimelerdir Muhtelif şekilleri vardır

Perde arkasından ise; Allah-u Teâlâ dilediği kulunun kalbine, dilediği zaman perde arkasından nurunu akıtır, bütün hakikatleri bildirir Dilediğine harfsiz hurufatsız ilham eder

Çok ince bir sır: Görünüşte o konuşuyor, fakat Allah-u Teâlânın onu konuşturduğunu kimse bilmiyor

2 Sehm-i Nübüvvetine Vâris Olanlar:

Bunlar zâhirî ilme sahiptirler, faydalı ilim diye tarif edilen ilme de mazhardırlar Hakiki âlimler bunlardır

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerimesinde:

“Siz beşeriyet için meydana çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız ve Allaha inanırsınız” buyurmaktadır (Âl-i imran: 110)

Hiç kimseden menfaat beklemez Okuttuğu ilimden aslâ ücret almaz Her işleri yalnız ve yalnız rızâ-i Bâriye dayanır, bütün icraatları liveçhillâhtır

“Onlar Kuran ehli, Allah ehli ve Allahın has kullarıdır” (İbn-i Mâce: 215)

Diye Hadis-i şerifte tarif edilenler bunlardır Hem zâhirî, hem de bâtınî ilme sahiptirler

Kuran-ı kerimin hükümlerini yaşarlar Bütün iş ve icraatlarını ahkâma uydururlar Halka nur saçarlar, beşeriyeti irşad ederler Bunlar irşad memurlarıdır Sayıları pek azdır

Allah-u Teâlâ Peygamber Aleyhimüsselâm Hazerâtını derece derece kıldığı gibi, Evliyâullah Hazerâtı da derece derecedir Birisine verdiğini diğerine vermemiştir

İrşad için vazifelendirdiği velileri ikinci deviri tamamlatıp üçüncü devire düşürmüş, onu halk arasına sürmüştür O irşada mezundur ve mecburdur, diğerleri mecbur değildir Onlar kemâlini bulmuştur, derecesine kavuşmuştur, fakat vazifeli değildirler

Meselâ resul ilâhî tebliğe memurdur, nebi ise irşada mezun değil izahata mezundur Böyle olduğu gibi diğer veliler de irşada mezun değil, ıslahata memurdur

3 Sehm-i Velâyetine Vâris Olanlar:

Bunlara mukarrebun denir Allah-u Teâlânın sevdiği, seçtiği veli kullarıdır, makamları çok âlidir, daima huzurda, huşudadırlar O huzurdan ayrılmak istemezler Kendilerine gelen emir ve ilhama bakarlar Fakat irşad memuru değildirler, halk ile hiçbir ilgileri yoktur

Âyet-i kerimede:

“Eğer bilmiyorsanız dini müşküllerinizi ehl-i zikirden sual ediniz” buyuruluyor (Nahl: 43 - Enbiyâ: 7)

Allah-u Teâlânın bildirdiği kadar gizli sırlara vâkıftırlar Fakat vukufiyetlerini ifşâ etmezler Bilir, fakat kendi hududunda kalır

Ehl-i zikirden murad evliyâullah hazerâtıdır

Bunlar Allah-u Teâlânın huzur-u izzetine kadar çıkardığı kimselerdir

Bu sevgili kullarını daire-i saadetine almış, merkez-i selâmetine çıkarmış, huzuruna kadar almış ve en büyük saâdetine eriştirmiştir

“Onlar sıdk makamında kuvvet ve kudret sahibi hükümdarın huzurundadırlar” (Kamer: 55)

Kimi sevmişse onu seçmiş, kimi de seçmişse onu kendisine çekmiştir Huzur-u ilâhisine ancak sevdiğini, seçtiğini alır

Allah-u Teâlâ bu sevdiği kullarını kendine çektiği için, içini nurlandırmış, her türlü ahlâk-ı zemimeden temizlemiş, ahlâk-ı hamideye de nâil etmiş:

“Allah dilediği kimseyi nuruna kavuşturur” (Nur: 35)

Âyet-i kerimesi mucibince o kul Allah-u Teâlânın nuruna ve lütfuna kavuşmuştur

Bu gibi kimselerin dünyadaki durumları da budur, ahiretteki durumları da budur Aynı durum dünyadan ahirete intikal etmiştir

b Kemâl:

Gayrıya tecavüz etmez, hududunu muhafaza eder, yol tarif eder, fakat mürid götürmeye sahib-i salâhiyet değildir Yolu öğrenmiştir, kendisine tâbi olanlara yolu tarif eder, “Bu yoldan git!” der, müridi götürmeye muktedir değildir

c Mukallid:

Bugün sahayı işte bu mukallidler istilâ etmiştir Zan ile hareket ederler, hiçbir iş ve hareketleri ahkâm-ı ilâhîye uymaz

Bir temsil getirelim Bal arısı bal yapar, eşek arısı da vızıldar Karşıdan gören onları bir gibi zanneder Ehl-i hakikat bunları ayırt eder

Bunun içindir ki tarikat bir tatbikattır, nazarî bilgilerle anlaşılmaz Tadılmadıkça, yaşamadıkça lezzeti bilinmez

Âlimler Üç Kısımdır:

• Ulül-elbâba çıkmış olan âlimler

• Nakilci ulvî âlimler

• Mollalar

1 Ulül-elbâba Çıkmış Olan Âlimler:

Ulül-elbâb iki türlüdür: Zâhirî, batînî

Zâhirî Ulül-elbâba varan âlimleri Allah-u Teâlâ ilimde derinleştirmiş ve:

“İlimde derinleşmiş olanlar” buyurarak onları övmüştür (Âl-i imran: 7)

Bu ilim kesbîdir, okumakla mümkün olur Bu hakiki âlimler şeriatın zâhirine vâristirler Bu ilim de bir Allah vergisidir

Tefsir, hadis, fıkıh, kelâm ahlâk sahalarında kitaplar yazarlar, müslümanlara ışık tutarlar İçtihatlarında isabet ederlerse iki sevap aldıkları gibi, yanılsalar bile bir sevap alırlar Çünkü niyetleri güzel

Dört büyük mezhep imamı; İmam-ı Âzam, İmam-ı Şâfiî, İmam-ı Mâlik, İmam-ı Ahmet -rahmetullahi aleyhim ecmain- Hazerâtı olsun, diğer müctehidler, müfessirler, muhaddisler olsun, hep bu kısma dahildirler

Din-i İslâma nur saçan, ümmet-i Muhammede yol gösteren ve bu uğurda her türlü ibtilâlara göğüs geren hakiki âlimlerin İslâm dininde çok mühim mevkileri vardır Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerifinde Ashâb-ı kiramını yıldızlara benzetmiştir Bunlar da zâhirî ilmin yıldızlarıdır

Allah-u Teâlâ Kuran-ı keriminde onları övmüş, ilmi ve ilim sahiplerini müteaddit defalar zikretmiş, fazilet ve meziyetlerini beyan buyurmuştur

Nitekim bir Âyet-i kerimesinde şöyle buyurur:

“Allah içinizden iman edenleri yüceltir Bunlardan kendilerine ilim verilmiş olanları ise kat kat derecelerle yükseltir” (Mücadele: 11)

Bu yükselme; dünyada hayırla anılmaları, âhirette ise cennetlerdeki derecelerin yüsekliğidir

Allah-u Teâlânın veli kullarına gösterilmesi gereken sevgi ve saygının, hakiki ulemâya da gösterilmesi gerekmektedir

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şeriflerinde buyururlar ki:

“Ümmetimin âlimlerine tâzim ve hürmet ediniz Zira onlar yeryüzünün yıldızlarıdır” (Münavî)

İlmiyle âmil olan ulemaya daima hüsn-ü zan beslemelidir Onlar halka hakikatı öğretirler, şeriat ahkâmını talim ederler, bidatlardan sakındırırlar İlâhî hükümleri tahrifattan, cahillerin tevillerinden korurlar Bunu da ancak hakiki âlimler yapar Allah-u Teâlâya vâsıl olmak, bu ahkâmın icrasına, emir ve yasakların tatbikine bağlıdır

2 Nakilci Ulvî Âlimler:

Ulvî olan nakilci âlimler, müslümanlara dinlerini öğretecek tefsir gibi kitaplar yazmaya kendileri muktedir değildirler Ancak “Filan şöyle söyledi, filan böyle söyledi” diyerek hakiki âlimlerin beyanlarını naklederler İctihad yapamazlar Ancak hakiki âlimlerin eserlerinden alıp naklederek kitap yazarlar, halka vaaz ve nasihat ederler

Bu nakilci âlimler de iki kısımdır Eğer İslâmı yaşıyorsa, telif ettiği kitaplar, yaptığı vaaz ve nasihatlar, yaşadığı nisbette halka tesir eder Yaşamıyorsa hiçbir tesiri olmaz

Bir zâhirî âlim satırdan almasına rağmen, ilimde derinleştiği nisbette cehâletini öğrenmiş olur Eğer ilimde ihlâs sahibi ise ilmi arttıkça âcizliğini duyar, Allah-u Teâlâya sığınır, âcizliğini itiraf eder Her mevzuda Hazret-i Kurana ve Sünnet-i seniyeye müracaat eder Her iş ve icraatın Ahkâm-ı ilâhîye uygun olmasını ister

3 Mollalar:

Bunlar halkın avam tabakasına yakın âlimlerdir Hem bilir, hem bildirir, tarif eder Bunlar muttakilerden sayılırlar

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.