Prof. Dr. Sinsi
|
Uluslararasi İlişkiler Sözlüğü K
Uluslararasi İlİŞkİler SÖzlÜĞÜ K
Kabotaj (cabotage)
Bir ülkenin kendi limanları arasında deniz ticareti konusunda tanıdığı ayrıcalık Bu ayrıcalıktan sadece yurttaşların yararlanması ulusal ekonomiye önemli bir katkı sağlayacağından devletler, yabancı bandralı gemilere kabotaj yasağı koyma yoluna gitmişlerdir
Bazı uluslararası sözleşmelerde de kabotaj yasağı koyma yetkisine ilişkin hükümler yer alır Terim günümüzde hava trafiği açısından da kullanılmaktadır
Kamuoyu (public opinion)
Belli bir konuda toplumun büyük bir kesimince benimsenen görüş, tavır ve inançların toplamı Biraz farklı ifade ile de belirli zamanda belirli bir tartışmalı sorun karşısında bu sorun ile ilgilenen kişiler grubuna hakim olan kanaattir Bu açıdan, basın, radyo-TV, toplumsal dernek kurma, siyasal faaliyet (partiler) özgürlük ile baskı grupları hem bireysel hem toplum ifade araçları hem de kamuoyunun serbestçe oluşumunu sağlayan kanallar durumundadır
Kapalı Diplomasi (closed diplomacy)
Bir diplomasi anlayışı ve uygulaması Eski diplomasinin belki de en önemli niteliklerinden biri gizlilik rolü Gizlilikten diplomatik görüşmelerin gelişme biçiminin ve sonuçlarının kamuoyuna açıklanmaması kastediliyordu Nitekim bu yüzden I Dünya Savaşı'nın başlamasına değin uluslararası politika bir bakıma saray politikası niteliğinde idi Yani diplomasi ilişkileri çoğu kez bizzat hükümdarlar tarafından yürütülüyordu Yabancı ülkelere gönderilen diplomatlara da hükümdarın kişisel temsilcisi gözü ile bakılıyordu Bu eski diplomasi türünde sadece diplomatik görüşmelerin değil; varılan sonuçların da açıklanmaması ya da gizli tutulması giderek artananlaşmaların ve sözleşmelerin yapılmasıyla sonuçlanıyordu Bazen bir bölge halkı başka bir devletin egemenliğine geçtiğini sonradan öğreniyordu Bu tip diplomasiye karşı en büyük tepki ABD başkanı Wilson'dan gelmiştir I Dünya Savaşı'ndan sonra yapılacak açık sözleşmelerden sözediliyordu Gerçekten 20 yy 'da demokrasinin gelişmesi halk kitlelerinin yönetim ile ilgili sorunlara giderek daha büyük oranlarda katılması gibi nedenlerle diplomasi eskiye oranla daha açığa bürünmüştür Bununla beraber gerek diplomatik gelişmeler gerekse taraflar arasında varılan anlaşmalar açısından sözkonusu olan bir nisbi "açıklığı" fazla da abartmamak gerekir
Kapasite Analizi (capacity analysis)
Bir devletin, dış politika amacı ile yönelimlerine ulaşabilmesi için, elindeki siyasi, askeri ve ekonomik yetenek ve olanaklarını analiz etmeye çalışan yaklaşımdır Karar alma sürecinde, karar vericilerin herhangi bir konuda politika belirlerken yalnız kendi ülkelerinin değil, sözkonusu karardan etkilenebilecek diğer ülkelerin de kapasitesini iyi değerlendirmeleri gerekir Bir ülkenin kapasitesini oluşturan öğeler: a)Doğal kaynaklar, b)Coğrafi konum, c)Nüfus ve işgücü, d)Endüstriyel kapasite e)Asker güç f)Ulusal Moral, g)İdari ve siyasi örgütlenme şeklinde sıralanabilir Bu kaynakların nitelik ve niceliklerinin ölçülebilmesi kapasitesi analizinde karşılaşılan en önemli sorundur Bu yüzden bu öğelerden bazıları kapasite analizinde gözardı edilebilmektedir
Karar Alma Süreci (resolution process)
Basit anlamda karar alma, varolan seçenekler arasında tercih yapmak davranışıdır Bu yaklaşım Uluslararası Politika'da öteden beri vardır, ancak bu sürecin sistemli olarak incelenmesi ilk olarak psikoloji, ekonomi gibi diğer bilim dallarında görülmüştür Karar verme sürecinde üzerinde önemle durulması gereken iki nokta vardır: Algılama ve rasyonellik Algılama, psikolojik bir kavram olup, karar vericilerin önlerinde ki veriler hakkındaki yorum yapmalarında başrolü oynar Rasyonellik öğesi ise insanların karar alırken akılcı biçimde davranacakları düşünülerek kabul edilmiş bir kavramdır Karar alma sürecinde iç ve dış çevrenin ve daha önceki kararların feedback (geri bildirim) yoluyla sürekli etkileri vardır Bu yüzden bu sürecin sadece karar vericileri hakkında elde edilen bilgiye dayanılarak anlatılması mümkün değildir Kaldı ki karar alma sürecinin hangi kişi ya da kurum tarafından başlatıldığını söylemek de her zaman kolay değildir
Karasuları (territorial waters)
Uluslararası Hukuk'ta bir devletin kıyılarına bitişik olan ve o devletin kara toprakları üzerindeki yargı yetkisine giren deniz parçası Bütün ulusların kullanımına sunulmuş açık denizlerden ve ulusal toprakla çevrili göller belli koy ya da haliçler gibi iç sulardan farklı bir hukuki rejime tabidir Karasularının dış sınırı ülke sınırını oluşturur
Kara Ülkesi (national territory)
Bir devletin üzerinde kesin egemenlik haklarını kullandığı toprak alanı Bu alan devlet ülkesinin bir parçasıdır ve yüzeyi gibi alt kısımları da devlete aittir Günümüzde kıta sahanlığı kavramı kara ülkesinin bir devamı niteliğinde kabul edilmiş ve kıyıya bitişik deniz yatağı ve onun toprak altı da devletler tarafından işletilmeye başlanmıştır
Karışma (intervention)
Herhangi bir devletin iç veya dış politikasını etkilemek amacı ile diğer bir devlet veya devletler grubunun sözkonusu ilk devlete yaptığı müdahale Bu şekilde bir müdahale doğrudan veya dolaylı olabilir Bir devlet bu türden eylemlerin gerekçe olarak çeşitli nedenler öne sürebilir Karışmada bulunan devlet; bir anlaşma ile bu hakkını kendisine tanınmış olduğunu, karşı tarafın aralarındaki bir anlaşmayı tek taraflı bozduğunu, müdahaleyi bu ülkede yaşayan kendi vatandaşlarını kollamak amacı ile yaptığını, müdahalenin bir meşru müdafaa özelliği taşıdığını, müdahale edilen devletin uluslararası hukuk kurallarının çiğnendiğini gerçek olarak gösterebilir Bütün bunlara rağmen uluslararası teamül ve Birleşmiş Milletler Antlaşması, sadece çok sınırlı durumlarda bir devletin böyle bir davranışını meşru kabul etmek eğilimindedir
Karşılıklı Bağımlılık (interdependence)
İki yada daha fazla tarafın eylemlerinin karşılıklı olarak birbirleri ile bağıntılı olma vaziyeti Bu karşılıklı bağımlılık genelde ekonomik gibi özel bazı alamlara ilişkin olmaktadır Karşılıklı bağımlılığın düzeyi bu nitelik açısından iki bir ayrımı yapılmaktadır Birinci ayrıma göre taraflar arasındaki karşılıklı bağımlılık ilişkisi, bir yanı ile, tarafların kendileri dışındaki bazı gelişmelere olan duyarlılığına ve etkileme durumuna işaret etmekte bir yanı ile de, taraflarca kendilerinin dışındaki bazı gelişmelere olan bu duyarlılığın kendilerine yüklediği maliyetin bir göstergesi olmaktadır İkinci ayrım ise, böyle bir ilişkinin tarafları açısından yapılmaktadır Bu açıdan iki türlü karşılıklı bağımlılık olgusu mevcuttur Ülkelerin birbirlerine olan karşılıklı bağımlılıkları ve uluslararası sistem arasındaki karşılıklı bağımlılık Birinci tür karşılıklı bağımlılığın en geleneksel türüdür İkinci tür ise, kavramın bugünkü anlamını daha iyi yansıtmaktadır Bu tür bağımlılık siyasi/askeri öğeleri de kapsamakla birlikte ticari/ekonomik alanda ortaya çıkar
Kısırdöngü: bkz Görüşmeler
Kıtalararası Balistik Füzeler (intercontinental ballistic missiles)
Nükleer bombaları hedefe göndermek için kullanılan çeşitli araçlara verilen isim Bu işi yapmakta kullanılan en eski araçlar uçaklardır Gönderme araçlarının ikinci grubu ise yerden veya denizaltından tek veya çok başlıklı füzelerden oluşmaktadır
Amerika'nın U-2 casus uçaklarını geliştirmesi, 1956 yılının ortalarına rastlar Bu uçak Sovyetler Birliğinin fotoğraflarını çekmesi üzerine Sovyetler Birliği çalışmalarını daha gizli biçimde yürütmeye çalışmıştır 26 Ağustos 1957'de ise SSCB ilk ICBM denemesini yaptı ve bundan 6 hafta sonra ise 4 Ekim de ilk Sputnik'i uzaya fırlattı ABD bunun üzerine kamuoyunda ve kongrede oluşan "füze açığı (missile gap)" heyecanı üzerine hızla ICBM yapımı programına girdi 1962 yılında ise, karşı tarafı caydırmak için gerekli olanın çok üstünde bir öldürme kapasitesine ulaştı
Kıta Sahanlığı (continental shelf)
Kara platformu olarak da bilinen, bir kara parçasını ya da kıtayı çevreleyen görece sığ ve eğimli deniz tabanı Genellikle kıta sahanlıkları kıyıdan 200 m derinliklere kadar uzanır Texas'taki petrol yataklarının deniz altına uzandığının anlaşılması üzerine 1945 yılında ilk kez ABD tarafından uluslararası hukukta Kıta sahanlığı kavramını kullanmıştır İlk sözleşme ingiltere ile Venezuela arasında 1942 yılında imzalanmıştır 1958 tarihli Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Konferansı'nın ilk toplantısında, kara ülkesinin deniz altındaki doğal uzantısının dibi ve dipaltı olarak tanımlanan kıta sahanlığının dış sınırının 200 m derinlik ya da işletilebilirlik ölçütüne göre saptanması kararlaştırılmıştır 1958'de ortaya konan adaların kendi kıta sahanlıklarına sahip olabilecekleri ilkesi bu sözleşmeyle benimsenmiştir 1970'lerin başından bu yana Türkiye ile Yunanistan arasındaki kıta sahanlığı anlaşmazlığı, deniz sınırları karşı karşıya olan devletlerin durumuna tipik bir örnek oluşturmakta ve bu sorun günümüzde de devam etmektedir
Kitlesel Karşılık Doktrini (mass retaliation doctrine)
1957 yılından önce NATO'nun Sovyet tehlikesine karşı askeri stratejisi Bu strateji kısaca, herhangi bir komünist saldırı karşısında ABD'nin Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti'nin önemli endüstri merkezlerine karşılıkta bulunacağını öngörmesiydi Ancak burada temel nokta karşı tarafın kullandığı silahların türüne bakılmaksızın nükleer silahlarla savunma yapılacak olmasıydı İki noktaya dayanıyordu: 1)Nükleer silahlarla karşılık verme düşmanı hem sınırlı, hem de kitlesel bir savaştan caydıracaktı 2)Nükleer silahlar durum gerektirdiğinde kullanılacaktır Kitlesel karşılık stratejisi dünya barışı ve insanlığın geleceği açısından büyük riskler taşıyorsa da nükleer çağın gerçeklerine uyuyordu ve güvenlikliydi Ancak zamanla inandırıcılığını ve dolayısıyla caydırıcılığını yitirmesi, Sovyetler Birliği'nin uzun mensilli gönderme araçlarını geliştirmesi gibi nedenlerle bu stratejiden vazgeçilmiştir
Kollektif Güvenlik (collective security)
Dünyadaki her devletin diğer bir devletin güvenliğini ve bağımsızlığını garanti edeceği bir güç sistemi Kollektif güvenliğin temel ilkesi katılımın ve zorlanmanın evrenselliğidir Bu şartlar altında bir saldırgan ulusun, tüm topluluğun birleşmiş muhalefetiyle karşılaşması beklenir Bu temel varsayım şimdiye kadar MC misakında ve BM sözleşmesinde yer almıştır NATO, Varşova Paktı gibi bölgesel örgütler kollektif güvenlik sisteminin modelleri olarak kabul edilmemişlerdir Çünkü bunlar evrensellik ilkesini tam olarak yerine getirmiyorlar Kollektif güenlik sadece bir teorik güç modelidir Böyle bir sistem hiç bir zaman etkili bir şekilde işlemedi Milletler Cemiyeti ile getirilen kollektif güvenlik sistemi, sistemin temel öğelerinden önemli bir bölümünün mevcut statükodan memnun olmamaları sebebiyle işlememiştir
BM dünya barış ve güvenliğin tehlikeye düştüğünü gördüğü anda silahlı önlem dahil her türlü önlemi alabilecektir Ancak Konsey'deki 5 daimi üyenin veto hakkının bulunması karar alınmasını zorlaştırmaktadır Bu tıkanıklığı aşmak amacı ile böyle durumlarda Genel Kurul'a konu ile ilgili karar alma yetkisi tanıyan Barış İçin Birleşme Kararı 1950'de kabul edilmiştir Herşeye rağmen büyük güçlerin aralarında anlaşmadığı konularda, barış ve güvenliği bu yollar ile sağlama çabalarının başarılı olacağı söylenemez
Kollektif Liderlik (collective leadership)
Bir tür liderliktir Parlamentodaki tüm muhaliflerin ve üst düzey yöneticilerin yönetimde beraber söz almalarıdır Stalin'in ölümünden sonra Stalin'i kötüleme kampanyası doruk noktasına SBKP'nin 20 kongresine ulaştı En çok eleştirilen nokta Stalin'in ortak vasisiydi ve okunan programda yeni bir otokratın ortaya çıkmasının önlenmesi için kollektif liderlik ilkesine önem verilmesi gerektiğini belirtiyordu İşte kollektif liderlik Stalin'den sonra iktidar mücadelesine girenlerin bir süre tercih ettiği toplu yönetimdir
1953'te Rakosi'nin istenenleri yapmadığını gören Sovyet Yöneticileri Macaristan'da Rakosi'nin tek adam yönetimine son vererek kollektif liderlik ilkesini yürürlüğe soktular Polonya'da Bierut'un 1956'da ölümüyle ülkede tek adam yönetimi sona erdi Kollektif birleştirme burada da yapıldı
Kollektivizm (collectivism)
Ekonomi politikası açısından kollektivizm, ülkedeki her tür üretim araç ve olanaklarının şahıslar veya özel şirketler yerine tamamen devletin veya toplumun elinde olması durumudur
Bu sistemdeki bir toplumda kişisel mülkiyet de çok sınırlı olup önemsiz bir düzeydedir
Kolonyalizm: bkz sömürgecilik
Kominform (Cominform)
Resmi adı "Komünist Enformasyon Bürosu" olan 1947'de Sovyetler Birliğinin önderliğinde kurulan ve 1956 yılına kadar etkinlik gösteren uluslararası komünist örgüt Büro Eylül 1947'de SSCB, Çekoslovakya, Macaristan, Bulgaristan, Polonya, Romanya, Yugoslavya, Fransa ve İtalya komünist partilerince Polonya'da kurulmuştur Kominformun kuruluşuna Yugoslavya komünistleri büyük destek sağladıkları için ilk olarak örgüt merkezi Belgrad olarak belirlenmiştir Fakat daha sonraları Yugoslavya ile Sovyetler Birliği arasındaki gerginliğin artması sonucu, Yugoslavya Komünist Partisi Haziran 1948'de örgütten çıkarılmış ve Merkez Bükreş'e taşınmıştır Kominform devletleri arasında uluslararası dayanışmayı pekiştirmek için propaganda, ağırlıklı bir eri teşkil ediyordu Marshall Plan ve Truman Doktrin'in uygulanmasını engellemek için kominform tarafından görevlendirilen İtalyan ve Fransız komünist partileri başarılı olamamışlardır Daha önceki denemelerde olduğu gibi kominform döneminde de sosyalist sistemin kazanımlarını koruma eğilimine ağırlık verilerek, devrimlerin yayılması amacı ikinci plana itilmiştir Kominform 17 Nisan 1956 tarihinde Yugoslavya ile arasındaki gerginliği yumuşatmayı amaçlayan Sovyetler Birliği tarafından dağıtılmıştır
Komintern (Comintern)
Üçüncü Enternasyonal'in diğer adıdır Komintern 1919'da Rus Devrimi'nden sonra Moskova'da kurulmuştur Hedefi Marksist sosyalizmi ve devrimciliği dünyaya yaymaktı Başlangıçta Alman ve Rus Komünist Partileri ile diğer ülkelerin aşırı solcu gruplaşmaları, Komintern hareketlerine katılmıştır Komintern, diğer ülkelerdeki Sosyalist partilerin aşırı unsurlarını kazanıp, bunlara komünist partiler kurdurmak üzere on yıldan fazla bir süre çalışmıştır Zamanla bütün ülkelerin açık ya da gizli faaliyet halindeki komünist partileri Üçüncü Enternasyonel'e üye olmuştur Almanya ve Japonya 1936'da Komintern'e karşı Anti Komintern Paktı'nı imzalamıştır ve bu organizasyon Berlin-Roma Mihveriyle yakın ilişkiler kurmuştur Üçüncü Enternasyonal 1943'te Stalin tarafından dağıtılmıştır 1947'de Kominform adıyla tekrar teorik olarak kurulmuştur, ancak eski cazibesini kazanmaktan uzak kalmıştır
Konfederasyon (confederation)
İki ya da daha çok devletin ortak ve sınırlı çıkarları için, iç ve dış egemenliklerini koruyarak bir antlaşmayla oluşturdukları devletler topluluğu Konfederasyon devletleri arasında işbirliği sağlamak için genellikle üye devletlerin kendi hükümlerinin direktifleriyle sıkı sıkıya bağlı temsilcilerinden kurulu, diplomatik nitelikte bir danışma organı oluşturur Konfederasyona bağlı ülkeler ilke olarak bağımsızlıklarını koruduklarından, bu devletlerden her biri yabancı devletlerle diplomatik ilişkilerini sürdürürler Konfederasyonun federasyon ile arasındaki fark konfederasyonun yetkilerinin ortak çıkarlarla sınırlılığı, alınan kararları uygulayabilecek bir organın yokluğu gibi olumsuz özelliklerine karşıt federasyonda siyasi otoritenin merkezi yönetim ile birimler arasında bölüştürülmüş olmasıdır Bu yüzden konfederasyonlar federal örgütlenmenin çekirdeğini oluştururlar ABD 1976'da 13 ingiliz kolonisinin bir konfederasyon çatısı altında bir araya gelmesiyle oluşurken, günümüzde 50 eyaletten oluşan federal bir cumhuriyet şeklini almıştır Milletler Cemiyeti ve Birleşmiş Milletler gibi global organizasyonlar, NATO ve Avrupa Birliği gibibölgesel kuruluşlar konfederasyon ilkesine göre oluşturulmuşlardır
Konferans Diplomasisi (conference diplomacy)
İkiden fazla devlet temsilcisinin toplanarak aralarındaki meseleleri çözümlendirme girişimleridir Bu anlamda konferans diplomasisinin tarihi pek eski değildir Konferans diplomasisi olarak adlandırılan bu tür diplomasisinin 1648 tarihli Westphalia Kongresi ile başlamış olduğu kabul ediliyor
Fakat 17 ve 18 yüzyıllarda toplanan konferanslarda özellikle usul sorunları nedeniyle işlerin yürütülmesinde zorluklarla karşılaşmaktaydı Konferans diplomasisinde bu yönde önemli adımların atılabilmesi için 1815 tarihli Viyana Kongresini beklemek gerekmişti Viyana Kongresi gerek sorunların ele alınma ve çözülme biçimi, gerek kongreden sonra çok yanlı diplomasiye dahafazla başvurulması bakımından bir dönüm noktası olmuştur Viyana Kongresi'ne katılan devletler, belirli aralıklarla temsilciliklerinin bir araya gelerek Avrupa barışını gerektiren yolları araştırmalarını kararlaştırmışlardır Büyük devletler diplomasisi olarak ortaya çıkan bu tür diplomasi, iki dünya savaşı arasında önemini korumakla beraber, II dünya savaşı sonrasında gelişen yeni bazı diplomasi türlerinin gerisinde kalmıştır
Konsolos (consul)
Ülkeler arasındaki ticari, ekonomik, kültürel, bilimsel ilişkilerin yürütülmesi ve geliştirilmesi ve dış ülkelerde vatandaşlarının haklarını korumak için atanan dışişleri görevlisi Kural olarak devleti temsil etme yetkileri bulunmayan konsoloslar bulunduğu ülkede devletin gerçek ve tüzel kişiliklerini korumak, işlerliğini kolaylaştırmak, pasaportları uzatmak ya da yenilemek gibi görevlere sahiptirler Hukuki açıdan diplomatik ayrıcalık ve bağışıklıklardan yararlanma haklarına sahip olmayan konsoloslar diplomatik temsilci konumunu da taşımazlar Diplomatik dokunulmazlığına sahip olmayan konsoloslar, yine de görevlendirildikleri ülkede normal bir yabancıdan farklı olarak bir takım ayrıcalık ve bağışıklıklardan yararlanırlar Konsolosluk görevlileri önem sırasına göre başkonsolos, konsolos, yardımcısı ve fahri konsolos olarak sıralanırlar Konsoloslara tanınan ayrıcalık ve bağışıklıkların içeriği konsolosluk sözleşmeleri diye ifade edilen iki ya da çok taraflı antlaşmalarla belirlenir Türkiye Konsolosluk ilişkileri hakkında 1975 yılında Viyana Sözleşmesi'ne taraf olmuştur
Konsorsiyum (consortium)
Değişik kuruluşların merkezi bir yönetim etrafında toplanması anlamına gelen terim Aynı zamanda, çeşitli ülke veya kuruluşların biraraya gelerek, diğer bir ülkeye ekonomik yardım amacı ile oluşturdukları örgütlenme ve mali fona bu ad verilmektedir
Konsorsiyum kanalı ile yardım alacak ülkenin ekonomik ve mali durumu gözden geçirilir, dış yardım ihtiyaçları belirlenir ve yardım yapanın dış yardım politikaları arasında uyum ve koordinasyon sağlanır Dolayısıyla bunlar geçici nitelikteki kuruluşlardır Konsorsiyumların elinde dağıtılacak mali kaynak yoktur Yardımlar, onu oluşturan ülkeler tarafından iki taraflı olarak verilir Konsorsiyum toplantılarında yardım konusunda ön hazırlıklar yapılır O yıl ülkeye ne miktar yardım sağlanacağı ve bu yardımların üyeler arasında ne oranda dağıtılacağı gibi hususlar belirlenir Bu şekilde yardım alacak ülkenin durumunun ortaklarca görüşülmesi ve karara bağlanması, yardımın etkinliğini artırır 1950 yılında, Dünya Bankası'nın denetiminde Hindistan'a yardım konsorsiyumu kurulmuştur 1962'de ise bu kez, OECD'ye bağlı Türkiye'ye yardım konsorsiyum oluşturulmuştur
Konvansiyonel silahlar (conventional weapons)
Nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlar dışında, kara, deniz ve hava ordularınca kullanılan her türlü silahlar Bu tür silahlar nükleer çağda da ülkelerin dış politika aracı olma özelliğini sürdürmüştür Dünya ülkelerinin çoğu nükleer silahlara sahip değildir ve sahip olanlar da bunları her zaman kullanma olanağına sahip değildir Bu sebeple bu ülkelerin dış politika aktivitelerinde askeri araçlara başvurmaları kaçınılmaz olmaktadır
Kordiplomatik (corps diplomatique-diplomatic corps)
Bir ülkede diplomatik görevle ve statüyle bulunan yabancı devletler diplomatlarının tümüne denir Kordiplomatik mensupları bazı özel haklardan (ayrıcalık ve bağışıklardan) yararlanır Örneğin, otomobillerinde (C D ) harfleri bulunur ve trafik sırasında zorluğa uğradıklarından görevlilerden özel yardım görürler Bu işaret ayrıca, ülkenin güvenlik makamları bakamından da bazı maksatlar açısından bir tanıma olanağı sağlar Keza, kordiplomatik mensupları için özel hüviyet kartı verilir ve ülkeden alınırken bu kartı iade ederler
Kordiplomatik Duayeni (doyen du corps diplomatique)
Dean of the Diplomatic Corps denen şahıs, bir ülkenin başkentinde en uzun süreden beri görev yapmakta bulunan büyükelçidir Bütün büyükelçilerin bir öncelik sırası vardır ve "preseacence" denilen bu sıra, güven mektuplarını o ülkenin devlet başkanına sunmaları tarihine göre oluşur
Kordiplomatik duayeni, bulunan ülkenin Dışişleri Bakanlığı nezdinde kordiplomatik mensuplarının genel hak ve çıkarlarını korur, törenlerde en başta yer alır Duayenin başka ülkelere gitmesi halinde, ondan sonra sıradaki bu görevi devralır
Kordiplomatik Listesi (list du corps diplomatic)
Diplomatic List denilen bir ülkede görevli bütün diplomatların isim, görev ve adreslerini gösteren liste olup, içinde ayrıca genellikle, misyon şeflerinin (büyükelçi ve diğer temsilcilerin) öncelik sırası listesi ile temsil olunan ülkelerin milli günlerinin listesini de kapsar
Kordiplomatik listelerini her ülkenin Dışişleri Bakanlığı'nın protokol kısmı yayınlar
Korsanlık (piracy)
Soygun, gaspetme ya da zarar verme amacıyla açık denizlerde ticaret gemilerine karşı girişilen saldırı eylemi Denizlerden ayrı olarak uçak kaçırma veya hava korsanlığı ayrı bir tür olarak ele alınır Daha önceleri savaşan devletlerin de başvurduğu bir yöntem olarak korsanlık, 1856 Paris Kongresi'yle devletler hukukuna göre suç sayılmıştır Bu yüzden resmi yetkililer bir korsan gemisini zaptedebilir, zorla bir limana yanaşabilir, uyruklarına ya da ikametlerine bakmaksızın korsan gemi mürettebatını yargılayabilir ve suçlu bulunanları cezalandırarak gemiye el koyabilir Devletler hukukunca suç sayılan korsanlığın temel özellikleri, herhangi bir devletin onay vermemiş olması ve saldırının kişisel amaca yönelik olmasıdır Bu yönüyle farklı ülkelerin yasalarında ya da özel sözleşmelerde korsanlık olarak tanımlanan yasadışı savaş, ayaklanma, isyan ve köle ticareti gibi fiiller çoğu zaman devletler hukukuna göre korsanlık kapsamına girmez Günümüzde korsanlık terimi başta uçak olmak üzere otobüs, tren ve kamyon gibi araçları kaçırma, bir hakkı izinsiz kullanarak kazanç ya da çıkar sağlama gibi durumlar için de kullanılmaktadır
Koruma Altındaki Ülke (protectorate)
Bir devlet veya devletlerce ekonomik, sosyal ve askeri yardım yapılması ve gözetilmesi Ekonomik yardım, tekniksel yardım, sermaye bağışı, özel yatırımın garanti altına alınması ve ticareti krediler vb Askeri yardım ise silah ve teçhizat transferi, tavsiye grupları, savunma desteği, askeri temeli kurmak için ödemelerde bulunmak vb içerir
Kültür Anlaşmaları (cultural agreements)
Ülkeler arasında yakınlaşmayısağlamakta önemli rol oynayan belgelerdir Genellikle, kültürel temaslar, burslar, karşılıklı santranç ve bilim adamı ziyaretlerispor temasları, yayınlar ve tercümeler, ortak araştırmalar, ders kitaplarındaki iki ülkeye ait konular, radyo ve televizyon yayınları, diplomaların denkliği ve daha bir çok kültürel konuları kapsarlar Kültür anlaşmaları, yakınlaşma ve siyasi anlaşmalara öncülük ederler
Kültürel Diplomasi (cultural diplomacy)
Ülkelerin karşılıklı olarak siyasal etkide bulunabilmek amacı ile uyguladıkları bir diplomasi türü Bu fikrin temelinde, kültürel açıdan birbirlerine daha yakın olan taraflar arasında siyasal etkileşimin daha kolay olacağı varsayımı yatmaktadır Bu diplomasi aracını kullanan devletlerin üzerinde durdukları iki temel öğe "dil" ve "eğitim"dir Bir ülke hedef aldığı ülkede kendi dilini yaygınlaştırdığı ölçüde daha etkili olma şansını elde eder
Kültür Emperyalizmi (cultural imperialism)
Bir emperyalizm yöntemi Kültür kalıpları, ekonomik, siyasal ya da toplumsal olsun bir toplumun ana değerlerinin göstergesidir Kültür emperyalizmi bir ülkenin kendi kültürel değerlerini ve ideolojisini başka bir ülkenin halkına benimsetmesidir Kitle haberleşme araçlarının gelişmesi ve yaygınlaşması üzerine her devlet kendi kültürel değerlerini başka devletlerin halklarına iletme olanağına kavuşmuştur Gerçekten de bir ulusun değerlerini ele geçirmek için etkin bir kontrol yöntemi olarak kabul edilebilir Kültür emperyalizmi diğer emperyalizm yöntemlerinin uygulanması için uygun zemini hazırlar, yani tamamlayıcı bir rol oynar Başarıya ulaşma şansı en yüksek ve en yumuşak görünen emperyalizm çeşididir Egemenliğine çok bağlı ülkeler, bu konuda abartılı davranarak, kendi dillerini isimlerini giysilerini değiştirerek Batılı yaşam stilindenkendilerini kurtarabileceklerini ve dolayısıyla bağımlılıklarından kurtulabileceklerini düşünmüşlerdir Çağımızda bu konuya en büyük örnek olarak Comintern'in bütün ülkelerdeki komünist partilerinin Sovyet dışı politikasını desteklemek yolundaki çalışmalarını verebiliriz Bugün ABD'nin geniş ölçüde kullandığı yöntemlerden biridir
Küreselleşme (globalization)
Ekonomik, siyasal ve toplumsal sistemler çatışma halinde olmalarına rağmen farklı küresel topluluklar her zamankinden daha fazla karşılıklı bağımlılığa maruz kalmışlardır Çünkü tüketicilerin gereksinimleri ve tercihleri dünya çapında küreselleşmiştir Küreselleşme stratejisinde, uzun dönemli anlaşmalardan çok birleşmeler oluşturma ve bunları teşvik etme esastır Ayrıca küresel bağlantılar, yurtseverlik, milliyetçilik ya da bireysellikten çok "değer" unsuruna dayanmaktadır
|