Prof. Dr. Sinsi
|
Troya Savaşı Gerçekten Oldu Mu?
Troya Savaşı Gerçekten Oldu Mu?
Çanakkale’den sadece birkaç kilometre uzaklıkta, Trakya’yı Anadolu topraklarından ayıran dar boğazın Asya yakasında, Hisarlık adlı küçük bir tepe vardır
Heredot, Ksenefon, Plutarkhus ve diğer Yunanlı ve Romalı klasik yazarlara göre, burası Troya’nın, Homeros’un İlyada ve Odysseia’sında geçen Troya’nın bulunduğu yerdir Klasik Yunanlılar, Homeros’un Troya’yı sahiden görmüş olduğundan emin değillerdi Buna karşılık, ne anlattığı savaşların gerçekliğinden ne de Hisarlık ve çevresinde geçtiğinden kuşku duyuyorlardı
İnsanların tanrılara benzediği (ve tanrıların da tam anlamıyla insan olduğu) bir dünyada, iki tarafın en büyüklerinin savaştığı yer işte burasıydı! Troya Kralı Priamos’un oğlu Paris’in, dünyanın en güzel kadını Helena’yı Yunanistan’daki evinden kaçırdıktan sonra getirdiği Troya burasıydı! Yunan kralı Agamemnon’un Helena’yı geri getirmek için askerlerine hedef gösterdiği Troya burasıydı! En büyük Yunan savaşçısı Achilleus’un, Paris’in kardeşi Hektor’u öldürdüğü yer işte bu Troya’ydı İlyada’nın son sahnesinde, Priamos oğlunun cesedini geri götürmek ve Yunanlılar ile Troyalılar arasında bir ateşkes yapmak için Achellius ile buluşmuştu

Ama Odysseia’yı okuyanların bildiği gibi, öykü orada noktalanmamıştır Paris, Achellius’un topuğuna indirdiği ölümcül bir darbe ile kardeşinin intikamını almıştır Ve dev tahta atın yardımıyla, Yunanlılar Troya surlarının içine sızarak, en sonunda şehri tahrip etmişlerdir Böylece Troya’nın altın çağı sona ermiş ve çok zaman geçmeden, Yunanistan’ın altın çağı başlamıştır
Bütün bunların gerçekliğine ve Hisarlık’ta geçtiğine duyulan inanç, daha sonra fatihleri bölgeye çekmişti İÖ 480′de Pers Kralı Kserkes, Çanakkale’den Yunan topraklarına geçmeden hemen önce, Hisarlık yakınlarında bin boğa kurban etmişti Bir buçuk yüzyıl sonra, Büyük İskender birliklerini ters yönde harekete geçirdiğinde, aynı yerin yakınlarında Achellius’un anısına adaklar adadı Tüm Ortaçağ ve Rönesans’ta, gezginler Troya olduğuna inandıkları Hisarlık’ı ziyaret etmeyi sürdürdüler
Ne var ki, on sekizinci yüzyıldan başlayarak, bilim insanları daha kuşkucu bir yaklaşım benimsemeye başladılar Birçoğu, bırakalım Homeros destanlarının anlattığı anıtsal savaşı, Troya’da bir savaş olduğundan bile kuşkulanıyordu Onlara göre bir kere Heredolos ile Homeros arasında yüzlerce yıllık bir mesafe bulunuyordu; üstelik yine yüzlerce yıllık bir zaman dilimi, allın çağ denilen dönemi ozanın yaşamından ayırıyordu


On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısına kadar, araştırmacıların sadece küçük bir azınlığı, İlyada Odysseia’nın gerçek olayları aktardığına inanıyordu Eğer tarihte gerçekte Troya diye bir şehir varsa, bu şehrin Hisarlık’ta olduğuna inananlar daha küçük bir azınlıktı Çoğunluk İlyada ve Odysseia’nın tarih değil, büyük bir destan olduğunu düşünüyordu
Troya’nın gerçekliğine inanmayı sürdürenler arasında, bölgedeki ABD konsolosu ve amatör arkeolog Frank Calvert de vardı 1860′ların ortasında, Calvert Hisarlık’ta birkaç ön kazı yapmış, klasik çağlara ait bir kale kalıntısı ve İskender döneminden kalına bir sur bulmuştu Buldukları cesaret vericiydi ama Calvert’i Hisarlık’ın altında birçok tarihsel katmanın bulunduğuna ve burası için kendisininkinden daha çok para yutacak türde bir kazının zorunluluğuna da inandırmıştı
Calvert, daha sonra, 1868′de, bölgeyi ziyaret eden Homeros tutkunu bir Alman milyoneri, Heinrich Schliemann’ı yemeğe davet etti Calvert’in tersine, Schliemann’ın bu konuda bir şeyler yapabilecek kadar çok parası vardı
1870′de ekibiyle birlikte kazıya başladı
Schliemann, Homeros’un Troya’sının ancak Hisarlık’ın alt katmanlarına bir tünelle inilerek bulunabilecek kadar eski olduğuna inanıyordu Böylece, doğrudan katı kaya yatağına ulaşıncaya kadar, tepenin çok büyük bir kesimini açtı Kazarken, çeşitli Taş Devri eşyaları bulması kafasını karıştırdı, çünkü bunların mantıksal olarak Homeros’un betimlediği Tunç ya da Taş Devri şehrinin altında bulunması gerekirdi 1872 Mayısında, Schliemann günlüğüne yazdığı notta “kafasının karıştığı”nı itiraf etti Gene de kazıyı sürdürdü

Heinrich Schliemann
Derken, 1873 Mayısında sözcüğün gerçek anlamıyla altın buldu Schliemann, daha sonra öyküyü anlatırken söylediği gibi, işçilerinin altın parıltısına gösterebileceği tepkiden çekinmişti O günün doğum günü olduğunu o anda hatırladığını söyleyerek, kazıyı paydos etmişti Sonra altını salıyla kaçıracak olan karısı, Sophia’yı çağırmıştı Schliemann çifti rüyalarını süsleyen hazinelerini ancak daha sonra inceleyebilmişti Binlerce altın yaprak parçasından oluşan 2 altın taç, 60 altın küpe ve 8750 altın yüzük dahil, nadide altın ve bakır işleri vardı
Schliemann, bunun Helena’nın mücevherlerinin de bulunduğu Kral Priamos’un hazinesi olduğu sonucuna varmıştı Daha sonra, kraliyet ailesinin bir üyesinin Yunanlılar şehri yağmalarken, hazine sandığını kaçırdığı spekülasyonunu yapmıştı Hazine sandığı ve şehir alevler içinde kaldığında, talihsiz Troya enkaz yığınına dönüşmüştü Schliemann, mücevherlerin yakınlarında bulunan bakır anahtarın, bir zamanlar sandığı açmak için kullanıldığım sanmıştı
Hazinenin güvenliğinden hala kaygılı olan Schliemann, hazineyi Yunan sınırından kaçırdı Bu, Türk yetkililerinin hoşuna gitmedi ve Schliemann’ı mahkemeye verdiler 1875′de Schliemann’ın Türk hükümetine elli bin frank ödemeyi kabul etmesi karşılığında, Türkler bu eşsiz ve paha biçilmez hazinenin mülkiyetinin ona ait olduğunu onayladı
Ama Schliemann’ın o anda uyduruverdiği gibi, bu ‘Priamos’un Hazinesi’ miydi? Schliemann özel konuşmalarında bazı kuşkuları olduğunu itiraf etmişti Hazine ne denli muhteşem olursa olsun, Hisarlık’ın Homeros’un Troyası olduğunu gösteren başka işaretlerin olmayışı hala yeterli açıklama bekliyordu Schliemann, destanların yazdıklarına bakarak, beklediği geniş caddeler ya da kuleler ve giriş kapıları değil, tarih öncesine ait küçük bir yerleşimin kalıntılarını bulmuştu
Kazıyı yeniden başlatma niyetindeydi ama hazineyi ülkeden kaçırdığı için kendisine hala kızgın olan Türkler ona kazı izni vermeyi reddetti Böylece hareketsiz kalabilecek birisi olmayan Schliemann, Troya Savaşı arayışını başka yerde sürdürmeye karar verdi
Eğer Priamos’un krallığına ulaşamazsa, bunun yerine Agamemnon’unkine ulaşma niyetindeydi Burada da, klasik yazarlar ipuçları veriyor ve Yunanistan’ın Argolic Yarımadası’ndaki Korent’in güneyinde yer alan Miken’e işaret ediyorlardı Miken’in eski Yunan krallarının gömüldüğü yer olduğu düşüncesi çok eskilere uzanıyordu ve Hisarlık’ın aksine Miken ortalıkta görülebilen, etkileyici harabeleriyle övünüyordu
Schliemann’ın aklına, hiç kimsenin daha önce araştırmadığı Miken surlarının dışını kazmak gibi parlak bir fikir gelmişti Sonuçlar Hisarlık’takinden çok daha gösterişliydi Hepsi altınla kaplı, yanlarında iki çocuk da olan on dokuz erkek ve kadın mezarının kalıntılarını bulmuştu Mezarlarda altın ve gümüş işli tunç kılıç ve hançerler, altın ve gümüş kap ve kutular ve yüzlerce süslü altın parça bulunmuştu Erkeklerin yüzleri, olağanüstü işçiliğe sahip, portre oldukları sanılan altın masklarla örtülüydü Her zamanki gibi, olayları dramatize etme yeteneğiyle Schliemann, Agamemnon’un yüzünü görmüş olduğunu ilan etti
Schliemann, Homeros’un gerçek insanları ve gerçek savaşları anlatmış olduğuna artık daha çok inanıyordu Bununla birlikte Miken’deki muhteşem mezarlığın Hisarlık’taki küçük kasabayı iyice arka plana itmiş olmasının yol açtığı çelişki Schliemann’ı rahatsız etti En sonunda, 1890′da, Türkler Schliemann’a Hisarlık kazılarına devam etme iznini ancak yüksek miktarda nakit para karşılığında verdi
Bu kez Schliemann, Priamos hazinesini bulduğu şehrin yirmi beş metre dışında, tepenin batı sınırı yakınlarını kazdı Orada büyük bir binanın kalıntılarını buldu Nihayet bu, Homeros kahramanlarına layık bir yapıydı; Schliemann burasının Priamos’un sarayı olabileceğini düşündü Üstelik işçiler binanın duvarlarının içinde tartışmasız Miken tarzı ve süslemeleriyle bir çömlek kalıntısı bulmuştu Böylece Schliemann aradığı Miken ve Troya ilişkisini bulmuştu! Eğer birbirleriyle savaşmadıysalar, en azından ticaret yapmış olmalıydılar
Ne gariptir ki, 1890 aynı zamanda, Schliemann’ın korkulu rüyasının gerçekleştiği yıldı; çünkü yeni bulgular Schliemann’ın 1870′de kazdığı kasabaya göre, yüzeye çok daha yakın katmanlarda bulunmuştu Bu, Homeros’un Troyası’nın Schliemann’ın hazineyi bulmuş olduğu küçük yerleşimden yüzyıllar sonra yapıldığını gösteriyordu Dolayısıyla, hazine ne Priamos’a ne de herhangi bir İlyada kahramanına ait olabilirdi Daha kötüsü, bu bir an önce tepenin dibine varmak için sabırsızlanan Schliemann’ın, Homeros’un Troyası’nın kalıntılarını kazıp geçmiş olduğu anlamına da geliyordu Böylece umutsuzca peşinden koştuğu şehrin bazı kalıntılarını neredeyse kesin olarak ortadan kaldırmıştı
Schliemann’ın 1890′da ölmesi üzerine kazıları sürdürmek eski yardımcısı Wilhelm Dorpfeld’e düştü Dorpfeld yılın başlarında ortaya çıkarılan büyük evin, Schliemann’ın aradığı Tunç Devri şehrine ait olduğunu öne sürdü ve kazıya ilk kasabanın batısı ve güneyi yönünde devam etti 1893 ve 1894 yıllarında, daha çok sayıda büyük ev, bir gözetleme kulesi ve üç yüz metrelik şehir surunu ortaya çıkardı Ayrıca çok sayıda Miken çömleği de buldu
Dorpfeld, burasının Homeros’un Troya’sı olduğu sonucuna vardı Gerçekten de, Schliemann’ın bulduğu binalar göz önüne alınırsa, kule, büyük evler ve geniş caddeler ozanın anlattıklarına daha uygun düşüyordu Dorpfeld’in Hisarlık katmanlarını analizi, onu Schliemann’ın küçük yerleşiminin Hisarlık’taki ikinci yerleşim olduğu ve yaklaşık İÖ 2500 yılına tarihlendirilebileceği sonucuna götürdü Dorpfeld’in Troya’sı, aynı alanda inş:ı edilen altıncı şehirdi ve İÖ 1500 ile 1000 yılları arasında kurulmuştu Kesin olmasa da, Dorpfeld’in bulduklarını Troya Savaşı’nın geleneksel tarihine yaklaşık İÖ 1200 iyice yaklaştıran tarihleme, Homeros’un Troya’sını bulmuş olduğu inancını pekiştirdi
Dorpfeld’in görüşleri yaklaşık kırk yıl, Cari Blegen’in liderliğinde bir Amerikan ekibinin Hisarlık’a ulaştığı ana kadar geçerliliğini sürdürdü Blegen’in 1932 ve 1938 yılları arasındaki kazıları, Dorpfeld’in hipotezinde bazı ciddi sorunlara işaret etti Blegen, altıncı Troya’nın yok oluşunun bir Yunan istilasına bağlanamayacağı sonucuna ulaşmıştı Surun bir parçasında temel değişikliğe uğramışken, diğer parçalar tamamen yıkılmış görünüyordu Blegen, bu tip bir hasarın tanrısal özelliklere sahip bile olsa insan ürünü olamayacağına inanıyordu Dolayısıyla bu hasarı ancak bir depremin yaratabileceğini düşündü
Blegen’a göre, Homeros’un Troya’sı Hisarlık’taki bir sonraki yedinci yerleşimdi Troyalılar, depremden sonra şehri tamamen farklı biçimde yeniden inşa etmişti Altıncı Troya’nın büyük evleri şimdi küçük odalara bölünmüş ve geniş caddelerin kenarına, içlerinde her biri tabana saplanan büyük malzeme çömlekleri bulunan minik evler inşa edilmişti Blegen, bütün bunlara bakarak, bu yerleşimin kuşatma altında bir şehir olabileceği izlenimi edinmişti Yunanlılar Troya surlarının dışında bulunduğundan kullanılabilen her yere göçmenler ve eşyalar doldurulmuştu Blegen, yedinci şehrin altıncıdan kısa süre sonra düştüğü sonucuna ulaştı; dolayısıyla kalıntılar Troya Savaşı için verilen geleneksel tarihlemeye hala uygundu
Önce Schliemann, sonra Dorpfeld, sonra da Blegen; bu üç arkeolog da Homeros’un Troya’sının Hisarlık’ta gerçi farklı katmanlarda bulunduğuna inanıyordu
Onlardan sonra gelen bilimciler ve arkeologların çalışmaları üçünü de cesaretlenebilirdi En umut verici kanıtlardan biri, İÖ 1200′den sonra yayılan Hitit uygarlığının kalıntılarından geldi 1970′ler ve 1980′lerde, bilimciler orada bulunan kil tabletleri çözdüler Bunların bir kısmında Hititlerin ilişkide olduğu yabancı kral ve diplomatların adları bulunuyordu Bazı bilimciler, bu adların arasında Priamos ve Paris’in Hititçe’ye çevrilmiş adlarına rastladıklarını öne sürdüler
Tekrar Hisarlık’ta, 1990′ların ortasında, Alman arkeolog Manfred Korfmann, Dorpfeld Blegen’in ortaya çıkardığı şehir surlarının bilinen sınırlarının dışında nerelere uzandığını saptamak amacıyla, yeni uzaktan belirleme teknolojisini kullandı Korfmann’ın Troya’sı, Homeros kahramanlarına önceki meslektaşlarınınkinden daha çok yakışan bir kaleydi Korfmann’ın analizleri, Troya surlarının İÖ 8 yüzyılda, Homeros’un bölgeye yaptığı olası ziyareti sırasında hala görülebildiğini de göstermişti

Bununla birlikte, bilimcilerin çoğunluğu bugün herhangi bir sonuca ya da en azından Schliemann, Dorpfeld ya da Blegen’inki kadar dramatik sonuçlara balıklama atlamayacak kadar temkinli Onlar Hitit tabletlerinin çok fazla yoruma açık olduğunu ve bırakın bir Hector ya da bir Helena’yı ya da bir Achilleus ya da Agamemnon’u, Paris ya da Priamos’un yaşadığı konusunda kesin bir kanıt oluşturmadığını vurguluyorlar
Bilimcilerin çoğunluğu Troya Savaşı’nın gerçekliğinin kesin olarak söylenemeyeceğim itiraf ediyor İlyada ve Odysseia, hem ozanın canlı hayal gücünün hem de uzun süren bir altın çağa duyulan özlemin ürünü olduğundan, bu özellikleriyle destanlar kesinlikle güvenilir bir tarihsel anlatı olamazlar Ama Hisarlık tepesinde, bir zamanlar Miken kalesi kadar büyük bir şehrin bulunmuş olduğu konusunda hiçbir kuşkunun kalmamış olması, Schliemann’ı haklı çıkarmıştır Tarihçiler her iki şehirde de yaşamış olan insanların adları ve yaptıkları konusunda kesin bir şey söyleyememekle birlikte, bu iki halkın büyük olasılıkla birbiri hakkında epey bilgi sahibi olduğunu düşünüyorlar
Troya halkı ve Miken halkı birbiriyle konuşmuş, ticaret yapmış ve çok akla uygun olarak, savaşmıştı
Schliemann ve Homeros en azından bu kadarıyla haklı çıkmışlardı
Kaynak:
Tarihin Büyük Sırları – Paul ARON
|