Prof. Dr. Sinsi
|
Dört Anlaşma
Kendinizle, başka insanlarla, Tanrıyla, toplumla, anne ve babanızla, eşinizle, çocuklarınızla, yaşam rüyanız ile binlerce anlaşma yaptınız Bu hayata gelirken ve geldikten sonra Ama bunların içindeki en önemli anlaşmalar, kendinizle yaptığınız anlaşmalardır Bu anlaşmalarda kendinize kim olduğunuzu, ne hissettiğinizi, neye inandığınızı ve nasıl davranacağınızı belirlediniz Sonuca kişiliğiniz diyorsunuz
Bu anlaşmalarda şunları söylüyorsunuz: "Ben buyum Bunlara inanıyorum Bazı şeyleri yapabilirim, bazı şeyleri yapamam Bu gerçek, bu fantazi Bu mümkün, bu imkansız"
Tek bir anlaşma büyük bir problem yaratmaz, ama bizim acı çekmemize, yaşamda başarısız olmamıza neden olan bir çok anlaşmamız var (binlerce) Bu anlaşmaların çoğunu büyürken farkında olmadan toplumsal ve aile içindeki şartlanmalarla yaptık Hepsinin tek tek farkına varabilmek ve teker teker değiştirebilmek zor ve çok uzun bir süreç Ama genel olarak bu anlaşmaları dört temelde toplayabiliriz Ve onların yerine geçecek olan dört yeni anlaşmayı kendimizle yapabilirsek değişim başlar Eğer olumlu ve haz dolu bir yaşam sürmek istiyorsanız, korku temelli anlaşmalarınızı feshetmek ve ve sevgi temelli anlaşmaları hayatınıza yerleştirmek zorundasınız Bireysel gücünüze sahip çıkabilmenin yolu buradan geçiyor Korku temelli anlaşmalar sizin enerjinizi tüketmekle meşgulken, bireysel gücünüze sahip çıkabilmeniz, hatta anlaşmaları fark edip değiştirebilmeniz bile mümkün değil Bu dört sevgi temelli anlaşmayı yapabilirseniz bireysel gücünüze sahip çıkabilirsiniz
Kullandığınız Sözcükleri Özenle Seçin
En temel ve en zor anlaşma budur Kullandığınız sözcüklerde kusursuz olabilmek Sözlerimiz arı, kusursuz, eksiksiz olmalıdır
Sözler sizin yaratma gücünüzdür Sözleriniz, size doğrudan Tanrıdan gelen armağanlardır
Bir tek söz ile savaşlar çıkabilir, gönüller kırılabilir veya kalpler fethedilebilir İnsan zihni sürekli tohumların ekildiği verimli topraklar gibidir Tohumlar düşünceler, fikirler ve kavramlardır Söz tohum gibidir Bu verimli topraklara korku tohumları ekmeyin ve ekilmesine izin vermeyin!
Günah, kendi doğana karşı yaptığın herşeydir Kendi varlığına karşı hissettiğin, inandığın ya da söylediğin her şey günahtır Herhangi birşey için kendini yargıladığında veya suçladığında kendine karşı olmuş olursun Günahsız olmak bunun tam karşıtıdır Saflık, arılık, kendine düşmanca davranmamaktır Günahsız olmak, davranışlarının sorumluluğunu üstlenmek ama kendini yargılamamak ve suçlamamak anlamına gelir Bu bakış açısıyla günah kavramı ahlaki ve dinsel bir şey olmaktan çıkar, sağduyunun sesine dönüşür Günah kavramı kendini reddediş ile ortaya çıkar Bu insanı ölüme götürür ve günahsız olmak ise yaşama yöneliktir Kendimizi sevmek, yaptığımız her şeyi kendimiz adına onaylamak, kendimiz hakkında yargılarda bulunmamak günahsızlığı ve saflığı getirir
Başkalarına karşı onların kendilerini yargılamalarına neden olmayacak sözleri kullanmak, kendimiz için günahsız sözler kullanmak demektir Onlarında bana karşı sözleri aynı şekilde olacaktır Enerjinizi sevgi dolu ve günahsız sözlerden yana kullanırsanız, çoğalır ve büyürsünüz Özgürleşirsiniz Kendinizi yargılayacağınız sözler size gelmemeye başlar, bu günahsızlaşmaktır Bu sözler sizi arındırır ve özgürleştirir
Oysa bizler tam tersi bir davranışı alışkanlık edinmiş durumdayız Sürekli kendimizi yargılarız, kendimize bile yalan söyleriz, duygularımızı reddederiz, toplumun bizi yargılamasından korkar, önce kendimiz kendimizi yargılarız Duygularımız saf bir sevgi içerikli bile olsalar bazan bizi korkutur ve biz onları yalanlamayı, reddetmeyi seçeriz Oysa kızgınlıklarımızı, kıskançlıklarımızı, çekememezliğimizi ve nefretimizi ifade etmekten çok çekinmeyiz Toplum bunlar nedeni ile bizi çok yargılamaz nasılsa diye, ifadelerimizdeki yönelişlerimiz daha çok bu yoldadır Oysa bu tip ifadelerimiz ne büyük etkilere ve günahlara sahiptir, farketmeyiz
Çocuklarımıza bile farkında olmadan olumsuz ifadeler kullanır ve genellikle, bu yaptığımızla onların hayatları boyunca etki altında kalacakları, yaptığımız neredeyse kara büyünün farkında bile olmayız Örneğin çocuğumuzun bir şarkıyı söylerken, şaka yollu ne çirkin sesin var, ya da aman hiç beceremiyorsun tipli takılmalarımız onun hayatı boyunca kendi sesine olan güvensizliğine, toplum önünde konuşmaktan çekinmesine, kendine güvenmemesine neden olacak bir anlaşmayı kendiyle yapmasına neden olur Bu anlaşmayı çocuklarına aktaracak, toplum içinde pek çok kişinin konuşmalarını, şarkılarını beğenmeyerek hayatı da zevk alınır bir şekilde yaşamaktan uzaklaşacaktır
Siz etrafınıza bu tip olumsuz ifadeleri yaydığınızda, etrafınızında yaratımları hep bu şekilde olumsuz olacağından, dönüp size ulaşan gene sizin yaydığınız benzerleridir Yıllar boyu hem başkalarının sözleri aracılığı ile dedikodu ve kara büyünün etkisine gireriz, hemde kendimizle ilgili kendimizin söylediği sözlerle aynı olumsuz etkiyi yaratırız Kendi sözlerimizle kendimizi esir eder, kendimizi yargılar, mutsuzluğumuzu yarattığımız gibi günahkarlığımızı ilan eder ve kendi cehennemimizi yaratırız
Birinci anlaşmaya uyar ve sözlerimizi özenle seçersek, bir süre sonra zihnimiz ve bireysel ilişkilerimizdeki iletişimimiz duygusal zehirden arınacaktır Mutluluk, özgürlük, başarı ve bolluk bilincine doğru ilerleyiş sadece sözlerimizi özenle seçmeyle bize gelir
Hiç Bir Şeyi Kişisel Algılamayın
Etrafınızda olan biten hiç bir şeyi kişisel algılamayın Örneğin biri size aptal demiş olsa bile, bu sizi değil karşınızdakini ilgilendirir Çünkü herhangibiri sizin aptal olduğunuz yargısını ortaya koyacak bir güce ve yetkiye sahip değildir Bu ancak kendi karşılaştırmaları, kendi hayat algılayışı, kendi bilgi, duygu düşünce düzeyi ile yaptığı bir yargılamadır Genel olarakda kendi yetersizliğini görerek sizi yargılamıştır Bu nedenle size söylenen bu sözü bile kişisel algılamayın! Size söylenen şeye katılırsanız, kişisel olarak algılamış olursunuz ve bu sözle anlaşma yapmış olursunuz Zaten bu güne kadar hep böyle olumsuz anlaşmalar yapmıştınız! Bundan sonra yapmayın!! Hiç bir şeyi kişisel algılamayın!!
Oysa bizler tüm eğitim sürecimiz boyunca her şeyin merkezine kendimizi koyarak (bencilliği öğrendik, egomuzu yükselttik daima), etrafımızda olan her şeyi de kişisel algılamayı öğrendik Oysa diğer insanlar merkeze sizi koyarak hiç bir şey yapmaz (sizin başkasını merkezinize koyarak bir şey yapmadığınız gibi) Yaptıkları her şey kendileriyle ilgilidir Yani herkes kendi rüyasını yaşar O zaman etrafınazda olan biteni, size doğru bile olsa söylenenleri nasıl kişisel algılayabiliyorsunuz ki? Bunun kadar büyük bir çelişki daha var mı?
Durumun son derece kişiselmiş gibi göründüğü anlarda bile, başkaları size direkt olarak hakaret ediyor olsa bile, yinede sizinle ilgisi yoktur Söyledikleri ve yaptıkları şeyler, dile getirdikleri fikirler kendi zihinlerinde yaptıkları anlaşmalar doğrultusundadır Kişilerin bakış açıları, ehlileştirme sürecindeki programlamalarından oluşur
(Aynı görüş felsefede, tasavvufta da kendini bulur Hakiki insan boyutuna kadar yükselenler – ki hatırladığım kadarıyla arada cehalet, şeriat boyutu, tarikat boyutu gibi boyutlar vardır aşılması gereken- kendilerine gelen hiçbir şeyi kimden, nasıl, ne anlamla geldiğine bakmazlar Kişisel algılamazlar Bu nedenle tepkileri hiç olmaz Kendilerine yönelik bir şey olduğunda dönüp bakmazlar bile, yargıda bulunmazlar, ne karşılarındakini yargılarlar nede kendilerini      Füsun Yürüten notu :))
Aynı şekilde, sizin hissettikleriniz ve yaptıklarınızda kendi bireysel rüyanızın, kendi anlaşmalarınızın bir yansımasıdır Sizin söyledikleriniz, yaptıklarınız ve sizin fikirleriniz sizin anlaşmalarınız doğrultusundadır Fikirlerinizin başkalarıyla ilgisi yoktur
Sizin kim ve ne olduğunuzu bilmeniz yeterlidir Kabul görmek, onaylanmak gibi bir ihtiyacınız yoktur Başkalarının size kim olduğunuzu söylemesi imkansızdır Siz ancak kendiniz kendinizi bilebilirsiniz
Filminizi, Yaşamla yaptığınız anlaşmalara uygun olarak yaratırsınız Sizin bakış açınız sizin için kişiseldir, sizin gerçeğinizdir, başka hiç kimsenin değil Bu yüzden birisine kızarsanız aslında kendinizle uğraşıyorsunuz demektir Kendi korkularınız var demektir Karşınızdaki kişi bu kızgınlığın oluşması için sadece bir mazeret yaratmıştır Korkularınız yoksa, kızmanızda mümkün değildir Sevgiyle yaşadığınızda, sevgi olduğunuzda, korkularınız silinir ve asla kızmazsınız! Sevgi olduğunuzda mutlu ve huzurluda olursunuz Bu yaşamla yaptığınız anlaşmalardan mutlu olduğunuz anlamına gelir!
Biri size harika olduğunuzu söylerse kişisel algılamayın, bu o kişinin harika olduğu ya da o anda harika hissettiği anlamına gelir ! Sizin kendinizi harika hissetmeniz için başkasının yapacağı onaylamalara ihtiyacınız yok ki  Siz kendinizle konuşun, zihninizle konuşun ve kendinizin harika olduğunu kendiniz görün!! Zihnimiz, tanrı boyutunda varlığını sürdürür Bu realiteyi yaşar ve bu realiteyi algılar Zihin uyanık realiteyide gözlerle görür ve algılar Aynı zamanda gözle görünmeyenide görür ve algılar Mantık, bu ikinci algılamanın pek farkında olmaz
Zihnin programlanmasında yapılan her bir anlaşma ayrı bir varlık gibidir Çoğu kezde bu anlaşmalar birbiri ile uyum içinde olmaz Her bir varlığın kendi sesi vardır Birbiri ile çelişenler çoğaldıkça zihinin içinde büyük bir savaşa dönüşür Her bir varlık bir ağızdan konuşmaya başlar ve büyük bir problem yaşanır (mitote) İnsanın ne istediğini, nasıl istediğini ve ne zaman istediğini bilmekte zorlanmasının nedeni budur Zihnin çelişkilerinin üstesinden gelebilmenin tek yolu, tüm anlaşmalarımızın dökümünü yapmak ve çelişkileri bulup ortaya çıkarmaktan geçer
Hiç bir şeyi kişisel algılamayın Alay edilme ve reddedilme korkusu olmadan istediğiniz kişiye seni seviyorum diyebilirsiniz İhtiyacınız olan şeyi rahatlıkla isteyebilirsiniz Suçluluk duygusu ya da öz-yargılama olmaksızın evet ya da hayır diyebilirsiniz Daima yüreğinizin götürdüğü yere gitmeyi seçebilirsiniz
Varsayımda Bulunmayın
Varsayımlarda bulunmanın problemi, varsayımlarımızın gerçek olduğuna inanmamızdır Varsayımda bulunursunuz ve kişisel algılarsınız Ve sonuçta kocaman bir dram yaşamaya başlarsınız
Çünkü doğrunun ne olduğunu bilmemekten, karşımızdaki kişiyi açıklığa davet etmekten korkuyoruz Gerçeği duymaya cesaret edemediğimizde ya da açıklama istemekten korktuğumuzda varsayımlarda bulunuyoruz Sonrada varsayımlarımızın doğru olduğuna inanıyoruz Bu inançlarımızla varsayımlarımızı savunarak, başkalarını yanlış yada haksız kılmaya çalışıyoruz Ama zihnimizin içindeki, çelişen anlaşmalarımızdan doğan kaos, her şeyi yanlış yorumlamamıza ve yanlış anlamamıza yol açar Konuşarak sormak ve gerçeği öğrenmek, varsayımda bulunmaktan çok daha iyidir Böylelikle gerçeğin yakınından teğet bile geçmeyen rüyalar görmekten kurtuluruz
İlişkide varsayımlar kavgalarımızın, zorluklarımızın, sevdiğimizi iddia ettiğimiz kişileri yanlış anlamamızın nedenidir
Çocukluğumuzda yaptığımız anlaşmalar genel olrak şöyle der: "Soru sormak güvenli değildir" "Eğer birisi beni seviyorsa, ne istediğimi, neler düşündüğümü ve hissettiğimi bilmelidir " Bu anlaşmaları kabul etmişizdir ama yanlış anlaşmalardır Herkes hayatı bizim algıladığımız gibi algılamaz Herkesi rüyası ve gerçeği farklıdır Sizin onun gerçeğini görebilmek için sormaya, başkalarının sizin gerçeğinizi görmelerini sağlamak için ise anlatmaya ihtiyacınız vardır
Daima Yapabildiğinin En İyisini Yap
|