|  | Edebiyat Terimleri Sözlüğü |  | 
|  10-09-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Edebiyat Terimleri Sözlüğüa-b ABSOLUTİZM Mutlakçılık  Herhangi bir eserde ya da ilkede bir ebedinin varlığına ve değişmezliğine inanmak, eseri ya da ilkeyi bu değişmeze göre incelemek   AÇIK HECE Türkçe sözcüklerde sesli harf ile belirtilen kısa heceler  Örneğin a-na-do-lu, a-şı-la-ma gibi  Arapça ve Farsça’da ise sözcüklerde sesli harflerle yazılmayıp hareke ile gösterilen kısa hecelere verilen isim  Örneğin ka-de-me, ha-se-ne gibi  Aruz vezninde bütün açık heceler kısa hece olarak kabul edilir   AÇIKLAMA Edebi bir eseri geniş okuyucu kitleleri için anlaşılabilir hale getirmek için yapılan yazılı çalışmalar  Sanatçılar eserlerinde anlamı herkes tarafından bilinmeyen sözcükler, deyimler, durumlar ve düşüncelerle, sanatlar kullanır  Bunların her biri bir olay, bir durum ya da düşünceyi ifade eder  Okuyucu bunları çözmeden eserin bütününü anlayamaz  Açıklamanın amacı bu anlamayı sağlamaktır   AÇIKLIK Bir metinde belirtilmek istenen duygu ve düşüncelerin kolay, anlaşılır, herhangi bir ek yoruma açıklamaya gerek kalmadan kavranılabilir olmasıdır   ADAPTE Herhangi bir dilde yazılmış bir eseri, başka bir dile yer ve kişi adlarını değiştirerek, olayları örf ve adet, duyuş ve düşünüş bakımından aktarıldığı dili konuşanların hayatına uygulamak yöntemli serbest çeviri tarzıdır  Türk edebiyatında daha çok tiyatro eserlerinde kullanılır  Örneğin Tanzimat edebiyatı yazarlarından Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere’den yaptığı adapteler gibi   ADAPTASYON Farklı türde bir eserin (roman, öykü, anı gibi), sahne veya sinemaya uyarlanması ya da farklı türde bir eserden (roman, destan, öykü gibi) farklı bir edebi eser (örneğin oyun) meydana getirilmesidir   AED Eski Yunanlılarda şiirlerini lirle söyleyen saz şairlerine verilen ad   AFROZİM Çeşitli konularda mutlak bilinmesi gereken ana özellikleri kısa, açık ve anlaşılır bir biçimde anlatma sanatı  Yazarların derin anlam yüklü vecizelerine de afrozim denir   AĞIZ Bir anadilin herhangi bir şivesi içinde var olan söyleyiş farkıdır  Ağızlarda dilbilgisi ve sözcükler farklı değildir ancak bazı sesler değişik söylenir  Rumeli ağzı, Karadeniz ağzı gibi   AHREB ve AHREM Rubai vezinlerinin ana ölçüsüdür  Mef’ulü ile başlayanlara ahreb, mef’ulün ile başlayanlara ahrem denir   AHSENÜ’L KASAS Kıssaların, hikayelerin en güzeli  Bu deyim, Kur’an-ı Kerim’de Yusuf Suresi’nde geçen Yusuf kıssasını anlatır   AKD Ü HALL Düğümleme ve çözülme  Divan edebiyatında nesir bir eseri nazma çevirmeye akd, nazım bir eseri nesire çevirmeye hall denir   AKICILIK Sözcük ve cümlelerin dile takılmadan kolayca okunabilmesi için anlatılmak istenen düşüncenin rahatlıkla anlaşılır şekilde ifade edilmesi  Akıcılık, düşüncelerin bir düzenleme kapsamında sıralanması, bu düşüncenin herkes tarafından bilinen ve kolay söylenebilen sözcüklerle anlatılması, cümlelerin kısa ve yapı bakımından doğru olması ile sağlanır  Akıcılık, içerikten çok bir üslup özelliğidir   AKROSTİŞ Bir şiirde dizelerin ilk harflerinin yukarıdan aşağıya doğru sıralandığında anlamlı bir sözcük meydana getirmesi  Divan edebiyatında akrostiş’e muvaşşah ya da istihrac denir  Eski Yunan ve Latin edebiyatında ise akrostiş "üç dize" anlamına gelir   Örneğin: Varolan bir sen, bir ben, bir de bu bahar Elden ne gelir ki? Güzelsin, gençliğin var Dünyada aşkımız ölüm gibi mukaddes İnan ki bir daha geri gelmez bu günler Âlemde bu andır bize dost esen rüzgar Cahit Sıtkı Tarancı Şiirin dizelerinin ilk sözcükleri alt alta okunduğunda "VEDİA" ismi çıkıyor   AKS, AKİS Bir cümlede, bir dizede iki sözcüğün ya da sözcük topluluklarının yerleri değiştirilerek yapılan söz sanatı  Cümle ya da dizede bir sözcük diğerinin önüne ya da arkasına getirilerek cümle ya da dize tekrarlanır  Tard ü aks veya aks ü tebdil de denir  Aks-i tam (tam akis) aks-i nakıs (eksik akis) olmak üzere iki türü var   Aks-i tam, cümle ya da dizenin anlamlı iki parçası kalıp halinde yer değiştirir, ekleme ve çıkarma yapılmaz  Örneğin: Mümkün değil Hudâyı bilmek de bilmemek de Mâtem görünür şâdi şâdi görünür mâtem Aks-i nakıs, Cümle ya da dizelerde anlamlı sözcük topluluklarının yerlerinin bazı ekleme ve çıkarmalar yaparak değiştirilmesi yöntemidir  Örneğin: Hayran oluyor kudretine, sun’una insan Hayran oluyor kudretine, sun’una hayran İsmail Safa Gelse der-gâhına ikrâm görürler küremâ Kürema dergehine gelse görürler ikrâm Ziya Paşa AKSAN Vurgu demektir  Söyleyiş farkını belirtmek için bazı seslerin üzerine konur   AKS-İ MÜFRED Bir sözcükteki harflerin sondan başa doğru alınması halinde yine anlamlı bir sözcüğün meydana gelmesidir  Örneğin ayak-kaya gibi   AKSİYON Bir edebi eserde olguların akışıdır  Örneğin bir romandaki aksiyon, tanımlama, düşünce ve moral bölümlerinin çıkarılmasından sonra kalan olaylardır   ALAKA İlgi  Bir sözcüğü gerçek anlamının dışında bir anlamda (mecazi) kullanmak için düşünülen ilgiye alaka denir  Edebi sanatların çoğunda bu durum söz konusudur  Bu ilişki ne kadar uygun olursa edebi sanat o derece yerinde ve güzel sayılır   ALEGORİ Bir düşüncenin canlı bir varlık olarak anlatılması  Soyut bir düşünceyi heykel ya da resim ile göstermek gibi  Örneğin adalet düşüncesinin gözü bağlı ve elinde terazi bulunan bir kadınla anlatılması gibi   ALİTERASYON Şiir ya da düzyazıda bir uyum yaratmak amacıyla aynı sesleri taşıyan sözcükleri sık sık ve art arda tekrarlamak  Örneğin: Seherlerde seyre koyuldum semayı, deryayı Tevfik Fikret Karşı yatan karlı kara dağlar kayıptır   Dede Korkut ANA DUYGU Bir düşünceden çok bir duyguyu dile getirmek, okuyucu ya da dinleyiciye hissettirmek, onların benliğinde yaşatmak amaçlı yazı ya da konuşmaların öne çıkarmak istediği asıl duyguyu anlatır  Ana duygu bir metnin özünü oluşturur  Metinde bu duyguyu destekler haldeki bütün yardımcı duygu ve düşünceler hep ana duyguya bağlanarak onun daha anlaşır ve duyulur olmasını sağlar  Ana duygu konu anlamına gelmez  Konu anlatılan şey, ana duygu ise bu anlatılanlardan çıkan sonuçtur   ANA FİKİR Belirli bir konuda yazılmış eserlerin temelini oluşturan ve okuyucuya verilmek istenen asıl düşünce   ANAGRAM Bir sözcükteki harfleri kullanarak başka bir sözcük kurmak  Örneğin sahip anlamındaki "malik" sözcüğü ile tamamlamak anlamındaki "ikmal" sözcüğü kurulabilir  Anagram çoğunlukla özel isimlerde yapılır  Gerçek isim yerine o isimdeki harflerle yapılan bir başka isim kullanılır   ANAKRONİZM Meydana geliş tarihi kesin olarak bilinen bir olayı yaşadığı zaman belli olan bir kişiyi, değişik bir tarihte gerçekleşmiş ya da yaşamış gibi gösterme  Örneğin Nasrettin Hoca’nın Timur ile ilgili fıkraları gibi  Anakronizm bilgi eksikliğinden kaynaklanabilir ya da bir amaç için bilinçli olarak yapılabilir   ANALİZ Bir bütünü parçalarına ayırarak detaylı inceleme  Bir edebi eserin analizi, olayların, kişilerin ve üslupların ayrı ayrı incelenmesi yöntemiyle yapılır  Analizden çıkarılan sonuç bir tartışma konusu olursa bu duruma eleştiri (tenkit) denir   ANEKDOT Bir edebi eserde anlatılan bir olayın başlı başına ayrı bir bütünlük gösteren parçasıdır  Kısa hikaye, fıkra, menkıbe anlamlarını da taşır   ANJANBMAN Şiirde cümlelerin bir dize ya da beyitte bitmeyip diğer dize, beyit veya bendlere kaymasıdır  Türk şiirine Fransız şiirinden geçti  Servet-i Fünun döneminde yaygınlaştı  Düzyazıyı şiire yaklaştıran önemli bir üsluptur  Örneğin: Geçen akşam eve geldim  Dediler: Seyfi Baba Hastalanmış, yatıyormuş   - Nesi varmış acaba? - Bilmeyiz, oğlu haber verdi geçerken bu sabah   - Keşke ben evde olaydım    Esef ettim  Vah vah! Bir fener yok mu, verin    Nerde sopam? Kız çabuk ol     Gecikirsem kalırım beklemeyin  Zira yol Hem uzun, hem de bataktır     Mehmed Âkif ANLAM Her sözcüğün anlattığı düşünce  Sözcükler birden fazla anlama gelebilir  Bu durumda anlamlardan biri öz anlam diğerleri mecaz anlamdır  Sözcükler zamanla yeni anlamlar alarak zenginleşebilir  Zamanla anlamlarının kaybetmelerine anlam daralması denir  Dar anlamı bulunan sözcüklerin anlamlarının genişlemesine de anlam genişlemesi denir   ANLATIM Duygu ve düşüncelerin sözlü ya da yazılı ifadesi  Edebiyatta daha çok yazılı anlatım için kullanılır  Anlatımın aracı sözcüklerdir  Sözcüklerin dilbilgisi kullarına uygun olarak sıralanmasıyla anlatım ortaya çıkar  Edebiyatta anlatım genel olarak iki türde yapılır  Biri nesir (düzyazı) diğeri nazım (şiir)   ANTOLOJİ Gerçek sanat eseri değerindeki örneklerin bir araya getirildiği derleme yapıtlar  Yunanca anthos (çiçek) ve legein (toplama) sözcüklerinden türemiştir  Batı’da ilk örneklerini Yunanlılar verdi  Gadaralı Meleagros ile Makedonyalı Filippos’un Stephanos (Çelenk) isimle derlemeleri ilk antolojidir  Türkçe’deki ilk antoloji ise Ömer bin Mezid’in 1436’da yaptığı Mecmuatü’n Nezâir’dir  83 şairin 397 şiirini kapsayan bu antolojiyi Prof  Dr  Mustafa Canpolat 1978’de Latin harfleriyle yayımladı   ANTONİM Ters anlamlı sözcükler  Sıcak-soğuk, iyi-kötü, acı-tatlı, kısa-uzun, güzel-çirkin gibi   APOSTROF Kesme işareti  Özel isimleri eklerinden ayırmak için (Ali’nin kalemi), sözcükteki düşen bir harfi belirtmek için (n’olur=ne olur), sözcüğün ekiyle karışmaması için (kola’nı içtin mi) kullanılır   ARAÇSIZ ÜSLUP Bir fikri, bir duyguyu söyleyenlerden doğrudan doğruya aktarmak  Monolog ve diyaloglar araçsız üslup örnekleridir   ARKAİZM Bir dilin eskimiş sözcüklerini ya da cümle kuruluşlarını kullanarak edebi eser yaratma  Bu eserlere arkaik denir   ASALET Edebi eserlerde terbiye dışı, çirkin, bayağı, müstehcen ve galiz sayılan sözcüklerden kaçınmak  Edeb-i kelam ya da mümtaziyet de denir  Tersi eserlere hasaset adı verilir   ASKI Halk edebiyatında saz şairleri aralarındaki şiir yarışmalarında kazananlara verilmek üzere duvara tüfek, kılıç, heybe, saz gibi şeyler asardı  Bunlara askı, askıyı kazanmaya da askı indirmek denir   ÂYÎNE Sözcük anlamı aynadır  Herhangi bir şeyi veya hali yansıtan, gözönünde canlandıran anlamında kullanılır  Tasavvuf edebiyatında dünya, Allah’ın tecelli ettiği bir aynadır  BAB Bir edebi eserin düzenlenmesinde, konuların ele alınıp işlenmesine göre ayrıldığı bölümlerden en geniş olanı   BÂDE Üzüm şarabı  Ama tasavvuf edebiyatında aşk anlamındadır   BAHR-I TAVÎL Vezinli, kafiyeli uzun nesir cümlelerden kurulan Divan edebiyatı nazım türü  Fe’ilatün, mefa’ilün, müstef’ilün gibi cüzler arka arkaya tekrarlanır  Türk edebiyatında çok az kullanılmıştır   BALAD Üç uzun bir kısa bendden oluşan Batı edebiyatı nazım türü  Uzun bendlerin dize sayısı 6-10 arasında değişir  Kısa bend ise 4-5 dizedir  Bu bend tanrıya, krala, prense ithaf bendidir  Her bendin sonundaki mısra bir tür nakarattır  Masal ve hikaye niteliğindeki bendleri ele alıp işleyen, kısa ve hikayesi olan şiirlerdir   BASİTNAME Divan edebiyatında yalın Türkçe ile yazılmış gazeller  Bunlara Türkî-i basit gazel de denir  Basitnamelerde Arapça ve Farsça sözcüklerle tamlamalar çok azdır  Örneğin: Düşdi bu gönlüm sana hey sevdüğüm N’ola yakışsan bana hey sevdüğüm Çün seve geldi seve gider seni Bu gönül önden sona hey sevdüğüm Ayruluk derdi bana bir bun durur Kim döyer imdi buna hey sevdüğüm Turmadım uçmak diler gönlüm kuşı Yüce köşkünden yana hey sevdüğüm Yüzüni gözler güzel bu uyüzden ay Giceler kalur tana hey sevdüğüm Ağzını öpmek ana ol kim senün Söğme yok yire ana hey sevdüğüm Cânı dahi bir kez ana hey sevdüğüm Edirneli Nazmi BEDÎ Sözü, kulağa hoş gelecek ve ruha heyecan verecek şekilde güzelleştirme yollarını gösteren bilim  İlm-i bedî de denir  Bu isim altında toplanan sanatlar iki gruba ayrılır: Sözle ilgili sanatlar (Sanayi-i lafziye): Cinas, iştikak, seci, kalp, tedvir, aks, teddil, tasri, tarsi gibi   Anlamla ilgili sanatlar (Sanayi-i mâneviye): İlhan, tevriye, tenasüp, mübalağa, leff ü neşr, tensik, mügalata-i mâneviye, tecahül-i ârif, hüsn-i ta’lil, tezat, istifham, rücu, tekrir, telmin, insal-i mesel, istidrak, tevcih, iktibas gibi   BELÂGAT Düzgün ve yerinde söz söyleme sanatı  Sözün düzgün, açık, anlaşılır, güzel olmasını, söyleme nedeniyle, söylenene göre düzenlenmesini öğreten bir bilimdir   BERÂAT-I İSTİHSAL Sözün başında eserde anlatılanları belirten sözcük ya da söyleyişler  Berâat üstün gelmek, istihsal yeni ayın görünmesi, yağmurun yağması, çocuğun doğarken çığlık atması anlamlarına gelir  Bu edebi sanata hüsn-i ibtida adı da verilir  Amaca iki yolla ulaşılır  Bir ilişki kurularak ya da ilişki kurulmadan  İlişki kurulmasına tahallüs, kurulmamasına iktidab denir  Sinan Paşa’nın Tazarru’namesi, Fuzuli’nin Hüsn’ü Aşk’ı, Cevdet Paşa’nın Belagat-ı Osmanniye adlı eserlerinde bu sanatın güzel örnekleri vardır   BERCESTE Öz, güzel, latif, ince anlamlı, kolayca hatırlanan, yapısı sağlam dize ya da beyit  Dize için daha çok mısra-ı berceste, beyit için de beyt-i berceste tanımlamaları kullanılır  Genel anlamda bir şiirdeki en güzel dize ya da beyit de denebilir  Bazı berceste örnekleri: Uyduk dil-i divâneye dil uydu hevâya Ruhi Su uyur düşmen uyur hasta-i hicrân uyumaz Şeyh Gâlib Çeşmini gördüm unutdum derdi de dermânı da Şeyh Gâlib Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi Muhibbî (Kanuni) Şîrler pençe-i kahrımda olurker lerzân Beni bir gözleri âhûya zebun etdi felek II  Selim BERDAR Asılmış, darağacına çekilmiş  Divan ve tasavvuf edebiyatında sevgilinin saçlarına vurulan "âşık"ı tanımlamak için kullanılır  Örneğin: Ayağı yire mi basar zülfine ber-dâr olanun Zevk ü şevk ile virür cân ü seri döne döne Necati Dâr olam gerdâr olam ber-dâr olam mansûr olam Yunus Emre BEZM Sohbet, muhabbet, içki meclisi  Daha çok divan edebiyatında kullanılır  Tamlamalar halindedir  Örneğin bezm-i nûşânûş durmadan içilen meclis demektir  Bezm-i vüslat kavuşma meclisidir  Bezm-i muhabbet aşk meclisidir  Bezm-i mey içki meclisidir  Tasavvuf edebiyatında bezm-i elest şekli kullanılır  Başlangıcı olmayan zaman demektir   BİLADİYE Beldeleri konu edinen edebi eserler  Sanatçılar gördükleri, gezdikleri, sevdikleri ya da görmek istedikleri beldeleri nazım ya da nesir şeklinde anlatır  Divan edebiyatında Ferdi, Derviş Ömer Efendi gibi şairlerin biladiyeleri vardır   BOZLAK Halk edebiyatımızda bir ezgi türü  Konusunu aşiret kavgalarından, kan davalarından, aşk maceralarından alır  Çoklukla Güney ve Orta Anadolu bölgelerinde söylenir  Afşar bozlağı, Urum bozlağı gibi türleri vardır   | 
|   | 
|  | 
|  | Edebiyat Terimleri Sözlüğü |  | 
|  10-09-2012 | #2 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Edebiyat Terimleri Sözlüğüc-ç CEM’İYYET Birbirine uygun veya birbirine karşıt anlamlı sözcükleri bir arada bulundurma  Böyle sözlere cem’iyyetli adı verilir  CEVAZ-Î EDEBÎ Sözcüğü vezne uydurmak amacıyla bazı değişikliklerle kullanılması, hecelerin, seslerin ucun ya da kısa okunması şeklinde yapılan yanlışları hoş karşılama  Şiirde böyle kullanışlar "kusur" kabul edilir  CEZÂLET Söyleyişleri kulağa sert gelen sözcükleri tanımlar  Uyumu konuya göre ayarlayan önemli bir anlatım şekli  Örneğin, sanatçı şiddet, büyüklük, vakar, ölüm, korku, savaş gibi konuları anlatırken ya da işlerken, sözcükleri de anlattığı konuya uygun düşecek kalın sesliler arasından seçer  Savaşı anlatırken çekâçâk, gülbank gibi sözcüklerin kullanılması gibi  Bu tür kalın seslilere elfâz-ı cezele, taşıdıkları niteliğe de cezâlet denir  Örneğin: Saflar düzüp hücum hücum edilecek hayl-i düşmene Dehşet âsimân u zemîn pür-figân olur Evc-i havâda çekâçâk ı tigden Âvaz-ı ra’d u sâika reh-gümkünân olur Nef’i CÖNK Halk edebiyatı ürünlerinin yazıldığı defterler  Bir tür antoloji sayılırlar ve yazarlarının kim olduğu çoğu zaman bilinmez  ÇAPRAZ KAFİYE Dörder mısralı bendlerle kurulan nazım şekli  Her dörtlüğün tek sayılı dizeleri ile çift sayılı dizeleri kendi aralarında kafiyelidir  Dörtlük sayısı sınırlı değildir  Her tür konuya uygun olduğu için çok kullanılır  Çaprazlama da denir  Örneğin: Hâfız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle Gece, bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış Eski Şîrâz-ı hayâl ettiren âhengiyle Yahya Kemal Beyatlı (Rindlerin Ölümü) | 
|   | 
|  | 
|  | Edebiyat Terimleri Sözlüğü |  | 
|  10-09-2012 | #3 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Edebiyat Terimleri Sözlüğüd-e DANDİZM Yapmacık üslup  Bu üslup sanatçıların taklit edilmemek amacıyla kullandıkları üsluptur  DARAYAK Âşık edebiyatında kafiye olma olasılığı düşük sözcükler  Âşıkın karşılaşma ya da atışma sırasında en azından dört ayak kafiye bulması gerekir  Diğer âşık da aynı ayakta dört sözcük söylemek zorundadır  Darayak bu durumda işe yarar  Darkapı olarak da adlandırılır  DARB-I MESEL Meydana gelen bir durumu, olayı bir örnekle anlatmakta kullanılan kalıplaşmış, anlamlı sözler  Durûb-ı emsâl diye de bilinir  DEKANLIK Edebiyatı soysuzlaştırdıkları öne sürülen sanatçı ya da akımlara verilen isim  Örneğin Ahmet Mithat Efendi, Edebiyat-ı Cedide şairlerini gülünç göstermek için onlara dekanlar demiştir  DELÂLET Söz ile anlam arasındaki bağlantı  Bir sözcüğün okunduğu ya da söylendiği zaman beyinde canlandırdığı anlam  İki başlıkta incelenir: Sözle alakalı olmayan delâlet (gayr-i lafzi delâlet): Bu da ikiye ayrılır: Delâlet-i vaz’iyye: Sözcükle anlamı arasında sözle ilgili olmayan çağrışıma dayalı bir bağlantı vardır  Şemsiyenin yağmuru anımsatması gibi  Delâlet-i akliye: Parçanın bütünü, eserin yayıncısını, kainatın Allah’ı anımsatması gibi  Sözle alakalı delâlet (Lafz-ı delâlet): Bu da üçe ayrılır: Delâlet-i mutabıkiye (Uygunluk): Sözün, ifade ettiği şeyin bütününü ifade etmesi  Örneğin ev denince bütün odalarının akla gelmesi gibi  Delâlet-i tazammuniye: Sözün ifade ettiği şeyin bir bölümünü ifade etmesi  Musluktan çeşme, evden oda gibi  Delâlet-i iltizamiye: Sözün kendi anlamı için gerekli olan bir başka anlamda kullanılması  Eli açık, gönlü geniş, ağzı sıkı gibi  DEVR ya da DEVİR Tasavvufa göre, yaratılış (madde) ve sona eriş (mead) arasındaki safhaları anlatan sistem  Tasavvufçular bu sistemi bir daireye benzettiği için bu ismi aldı  DEVRİYE Tasavvuf edebiyatında devr konusunu işleyen şiirler  DEYİM Çoklukla gerçek anlamlarının dışında bir anlam taşıyan kalıplaşmış sözler  En az iki sözcükle kurulur  Kısa ve özlü anlatım aracıdır  Teşbih, istiare, mecaz ve kinaye unsurlarıyla bir olayı tanımlar ya da ifade eder  "Ağır başlı", "Dostlar alışverişte görsün" gibi  DEYİŞ Türk halk edebiyatında hece vezniyle söylenen şiirler  Türkü, destan, koçaklama, güzelleme, taşlama, nefes, koşma, tekerleme türlerinin hepsine deyiş adı verilir  "Deme" sözcüğü de kullanılır  DEYİŞME Halk edebiyatında âşıkların karşılıklı şiir söylemesi  Atışma da denir  En az iki âşık kendi kendilerine ya da bilirkişiler ve dinleyiciler karşısında belli kurallar çerçevesinde şiir yarışı yaparlar  Birbirlerini denerler, ustalıklarıyla öne çıkmaya çalışırlar  Deyişme şu sırayla yapılır: Merhabalaşma, giriş bölümüdür  Âşıklar, birbirlerini ve dinleyicileri "Hoşgeldiniz", "Sefa geldiniz", "Merhaba" gibi sözcüklerle rediflerine bağlanan kafiyelerle dörtlükler kurarak selamlar  İkinci bölümde âşıklar kendi ustalarının şiirlerinden örnekler söyler  Tekerleme bölümü denilen üçüncü bölüm asıl deyişme bölümüdür  Ev sahibi ya da yaşlı bir kişi düz ya da geniş ayakla deyişmeyi açar  Âşıklar konu ve bend sınırlaması olmaksızın verilen oyun üzerinden deyişmeye başlar  Âşıklar asıl ustalıklarını ve sanatçılıklarını burada göstermeye çalışır  İlk ayak bitince diğer âşık yeni bir ayak açar  Deyişme sürdükçe ayaklar darayak halini alır  Deyişme karşılıklı soru-yanıt şekline döner  Âşıklar böylece birbirlerinin bilgi ve sanatlarını ölçer  Bir şekilde karşısındakini söz söylemez haline getiren âşık deyişmeyi kazanır  Söz söyleyememe durumuna "lebdeğmez" denir  Deyişmenin sonunda da âşıklar birbirlerini rahatlatmak, gönül almak için karşılıklı koşmalar söyler  Birbirlerini överek hoşgörü örneğiyle deyişmeyi bitirirler  Örneğin âşık Şenlik ile âşık Feryadî’nin deyişmesi: Şenlik: Şöhretin vezir payında Rütbesiyle şana layık Oturuşun o duruşun Hem sultana hana layık Feryadî: Sefa geldin gözüm üzre Olsam mihmana layık Şeyhülislam, sadrazam Doğru Al’Osman’a layık Şenlik: Seninle oldum taaşşuk Gözlerime geldi ışık Duymadım sen kime aşık Dillerin Kur’an’a layık Feryadî: Bu düşkün gönlüm açarsın Selim Sırat’ı geçersin Kevser ırmaktan içersin Olasan cihana layık Şenlik: Kul şenliği eder hürmet Rikabın kıldım ziyaret Sana nasip olsun cennet Huriye gılmana layık Feryadî: Sefil Feryadî göresen Meram maksûda eresen Sancak altında durusan Habîb-i Rahman’a layık DİBÂCE Çoklukla mensur, bazen de mazmun eserlerin başında yer alan ve eserin yazılış nedeni ile içeriğini açıklayan başlangıç kısmı  Önsöz, mukaddime, medhal, sözbaşı, başlarken, birkaç söz gibi sözcükler de dibâce karşılığıdır  DİPNOT Yazarın yararlandığı kaynakları ve alıntıları metnin geçtiği yerlerde belirtmesi  DİYALOG İki kişinin karşılıklı konuşmasını tanımlayan Yunanca sözcük  Roman, hikaye, tiyatro gibi türlerde kahramanların karşılıklı konuşmalarının olduğu gibi yazılmasını ifade eder  En çok dram türünde görülür ve üsluba canlılık katar  Devrik cümleler kullanmaya elverişlidir  Örneğin Eflatun’un diyalogları ünlüdür  DÖRTLEME Halk edebiyatımızda dört dizelik kıtalardan meydana gelen nazım şekillerinin genel adı  DÖŞEME Türk halk hikayelerinin başında geçen seçili sözler  Ayaklı saya da denir  Arapça mukkaddime ve medhal, Farsça dibâce’nin karşılığıdır  Döşeme başlama adlı girişle başlar  Sonra duruma göre yalan veya tanrı, yaratılış üzerine bir destan, bir yurt veya savaş destanı söylenir  Ardından asıl esere ya da anlatıma geçilir  DRAMATİK Sahnede canlandırılmak üzere yazılmış eserlerin ortak adı  DURAK Hece vezniyle yazılmış şiirlerde dizelerin belli bölümlere ayrıldığı yerler  Durakta sözcükler bölünmez, kulağa uyumlu gelen söz öbekleri oluşturulur  DÜBEYT İki beyit anlamındadır  Divan edebiyatındaki rubai türünü belirtmek için kullanılır  EDA Söz ve yazıdaki ifade şekli, uslup tarzı, anlatış yolu  Belagatçılar bunun hakikat, mecaz, kinaye olmak üzere üç türlü olduğunu söylerler  EDEB-İ KELÂM Acı, hoş olmayan, ayıp, çirkin, kaba veya uğursuz sayılan şeyleri kendi adlarını söylemeden başka sözle ifade etmek  Buna asâlet ve mümtaziyet adları da verilir  Edeb-i Kelâm, bir düşünceyi, bir olayı incelik, asâlet ve nezaketle ifade etmek için anlam, kendine ait olmayan kelimeyle karşılanır  Genellikle şu üç durumda bu yola başvurulur: 1  Sözü kabalıktan kurtarmak için  Ölen birisi hakkında "ölüm" yerine "Rahmet-i Ralman’a kavuştu", "sizlere ömür", işi elinden alındığını bildirmek üzere "Affedildiniz" denmesi gibi  2  Ta’zim veya ifadeyi süslemek için  Şeyh Galib’in aşağıdaki iki beyitten ilki ta’zim, ikincisi tezyine (süslemeye) örnektir: Bir şeb ki Sarâ-yı Ümmehânî Olmuşdu o mâhın âsumânî Giydikleri âftâb-ı temmûz İçtikleri şûle-i cihan-sûz 3  İfadeyi fesahat yönünden bozacak ses, kelime ve terkiplerin tekrarından kaçınmak için  EDİSYON KRİTİK Eleştirel basım  Farklı nüshaları bulunan yazma veya matbu eserlerin aralarındaki ayrılıklar tespit edilerek aslına en uygun şekilde yayınlanır  Farklar dip notlar halinde gösterildiği gibi açıklayıcı bilgiler de verilebilir  EFSANE Tabiatüstü özellikler gösteren kişilerin hayatlarının ve olayların anlatıldığı hikayeler  Efsane halkın hayalgücüyle yarattığı "ideal insan tipi"ni verir ve nesilden nesile anlatılır  Efsane ile masallar arasında uygunluk vardır  İki türde de olağanüstü olaylar işlenir  Yalnız efsane daha inandırıcıdır  Bu yönüyle hikaye ve destana yaklaşır  Efsaneler şöyle ayrılır: 1  Yaradılış efsanesi (Dünyanın yaradılışı, tabiat varlıklarının meydana gelişi, kıyamet günleri  ) 2  Tarihi efsaneler  3  Olağanüstü kişiler, varlıklar ve güçleri konu alan efsaneler  4  Dini efsaneler  Türk efsanelerinde kahramanlık, fedakarlık, cesaret, ahlaki davranışlar, sosyal düzene bağlılık, Ahlah’ın kudretine iman, doğruluk, cömertlik, samimiyet gibi konular yer alır  Genç Osman, Boş Beşik, Çakıcı EFe, Çoban Çeşmesi, Gelin Kaya, Cennet Dağı, Kan Kuyusu, Yusufçuk Kuşu gibi efsaneler halk arasında söylenegelmektedir  EGLOG Çoban şiiri  Birkaç çobanın aşk, kır hayatının güzellikleri üzerine karşılıklı konuşmaları bçiminde yazılır  Latin edebiyatında gelişen bu şiir türü genellikle Batı edebiyatında görülür  Bir olaya dayandığı ve karşılıklı kişileri konu aldığı için küçük bir piyesi andırır  Eglog, Türk edebiyatında kullanılmayan bir türdür  EKLEKTİZM Felsefede uyuşabilir tezleri toplayıp uyuşamayanlarını bir yana bırakma eğilimini, edebiyatta ise birbirine aykırı çeşitleri bağdaştıran geniş sınırlı zevki ifade eder  ELFİYE Binlik karşılığıdır  Bin mısradan meydana gelen manzum eserler için kullanılır  Elfiyeler edebiyatla ilgili olduğu gibi, hadis, fıkıh, feraiz, nahiv ilimleriyle de ilgili olabilir  ELGAZ Bilmece anlamına gelen lügaz kelimesinin çoğulu  ELİFNÂME Genellikle mısra başlarındaki kelimelerin ilkharflerinin alt alta elif’den ye’ye kadar alfabetik tarzda devam etmesi ile meydana gelen şiir  Divan ve halk edebiyatımızın ortak mahsulleri arasında yer alırlar  Dini-tasavvufi ve din dışı konularda örneklerine rastlanır  EMOSYANALİZM Sanat ve edebiyat eserlerinde duyguya önem veren estetik anlayış  EMPRESYONİZM Nesneyi doğrudan doğruya tasvir ve analiz etme yerine, onun uyandırdığı duyguları anlatma yolu  XIX yüzyılın sonlarında Fransa’da doğdu  Önce resimde, sonra diğer sanatlarda tesiri görüldü  Empresyonistler dış dünyanın kendi içlerinde bıraktığı izlenimi dile getirirler  Bu âlem, sanatçıya sadece heyecan ve duygusal dalgalanmalar veren bir uyarıcıdır  Önemli olan sanatçının kendi algılamaları ve bunları anlatma yöntemidir  Edebiyatın bir amaca hizmet edemeyeceğini savunur  Empresyonist edebiyatçılar şiir, kısa hikaye, tek perdelik manzum piyes gibi kısa çalışmaları tercih etmişlerdir  ENTİMİZM İçtencilik  İnsan ruhunun mahrem ve gizli sırlarını içtenlikle anlatma eğilimi  Bu sanat anlayışına sahip edebiyatçılara entimist denir  ENTONASYON Cümlede heceler, kelimeler ve daha büyük anlamlı gruplar üzerindeki seslerin alçalıp yükselmesi  Konuşmacının anlatmak istediği anlama yardımcı olur  Dinleyicileri duygulandıran, heyecanlandıran, coşturan özellikler taşır  Cümlenin yapısına göre değişiklikler gösterir  Bazen cümlelerin anlamını da belirler  EPİFONEM Bir sözlü ya da yazılı eserde anlatılanların hikmetli bir sözle son bulması  EPİGRAF Bir yapının özelliklerini belirten ve genellikle bir plaka üzerine binanın ön yüzüne iliştirilen yazıya (kitabe) bir kitabın, bir kitabı meydana getiren bölümlerin başına konan, o kitapta veya bölümdeki yazılanları özetler mahiyette sözler, şiir parçaları, atasözleri, vecizeler  EPİGRAM Eski Yunan’da mezar taşlarına yazılan kısa ve epik nazım şekli  Romalılar’da çok kısa hiciv manzumesi  EPİZOT Hikaye, roman veya şiirde ana konuya bağlı ikinci derecede olay; müzikte temaları birbirinden ayıran serbest yazılmış bölümler; tiyatroda bir aksiyona (harekete) katılmış ikinci derecede bir aksiyon; Yunan trajedisinin unsurlarını meydana getiren diyaloglu bölümlerin her biri  Bu bölümler modern tiyatroda perde adıyla bilinir  EPOPE Kahramanlık konusunu işleyen uzun şiirler  Kelimenin aslı "konuşma, nutuk, sohbet" anlamına gelen Yunanca epospoien’e dayanır  ESREM Aruzdaki fe’ülün cüzünden fe ve n’yi kaldırıp ûlu yerine getiren fa’lü cüzü  EŞHAS Şahıs kelimesinin çokluğu  Eskiden tiyatro eserlerinde ve romanlarındaki kahramanlara veya kadroya bu ad verilirdi  EŞTER Aruzdaki mefa’ilün cüzünden m ve y harflerinin kaldırılıp yerine getirilen fâ’ilün cüzü   | 
|   | 
|  | 
|  | Edebiyat Terimleri Sözlüğü |  | 
|  10-09-2012 | #4 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Edebiyat Terimleri Sözlüğüf-g FABL Hayvanlar, bitkiler ve cansız nesneler arasında geçtiği hayal edilen öğretici masallar  Teşhis ve intak sanatı üzerine kurulur  Olaydaki kişilere insan karakteri ve davranışı verilir  Asıl masallardan kısadır  FALNAME Fal ile ilgili kitap  Falın her bir çeşidine göre düzenlenen eserler  Yıldızname, tefe’ülname, hurşîdname, ihtilacname, kıyafetname, kehanetname adlarıyla da bilinirler  Falnameler çokluk manzum yazılırlar  Nesir halinde yazılanlarına genellikle yıldızname denir  Falnameler Kur’ân falı, kur’â falı gibi dallara da ayrılırlar  Kur’a taşları veya bir kağıt üzerine çizilmiş noktalar ve noktaların meydana getirdiği şekilleri konu edinen kur’a falları daha çok Hz  Ali’ye nispet edilir  Edebiyatımızda Cem Sultan’ın Divan’ında yer alan Faly-ı Reyhan-ı Sultan Cem adlı kur’a falı meşhurdur  FASIL Ayırma, bölme  Bir kitabın bölümlerinin her biri  Mevsim mânâsına da gelir  Fasl-ı zayf (yaz mevsimi), fasl-ı şitâ (kış mevsimi), fasl-ı hazan (sonbahar mevsimi)  Tiyatro oyunlarında perde anlamında kullanılır  Türk sanat musikisinde bir defada çalınan aynı makamdan parçaların tamamına denir  FASİH Dilin bütün kaidelerine uyularak doğru, güzel ve açık şekilde konuşup yazılması, ifadenin anlam ve âhenk bakımından kusursuz olması  FESÂD-I TELİF Söz veya yazıda anlamın anlaşılmayacak kadar karışık olması  FESAHAT Sözün ses ve anlam kusurlarından kurtarılması yolları  İfadenin kusurlardan uzak bulunması hali fasîh’tir  Sözün söylenişi ve işitilişi tatlı olmalı, anlaşılmasında güçlük çekilmemelidir  Divan edebiyatında fesahat, kelimede fesahat, kelâmda fesahat diye ikiye ayrılır: 1  Kelimede fesahat: Aynı veya yakın mahreçten çıkan harflerin bir kelimede toplanmamasına (tenâfür-I hurûf), (er kalkılınca); kelimeleri meydana getiren harflerin kaynaşmasında telaffuz zorluğu olmamasına (mütenâfir) (ör  tartırttı); anlamı herkes tarafından bilinmeyen kelimelere yer vermemeye (garâbet), kelimeyi vezne uydurmak için şeklini değiştirmemeye, çok anlamlı bir kelimeyi meşhur olmayan anlâmında kullanmamaya gramer hatası yapmamaya (kıyasa muhalefet) dikkat edilir  2  Kelâmda fesahat: Telaffuzu güçleştiren kelimelerin yan yana getirilmemesi (tenafur-I kelimât)  (Örneğin: Şu köşe yaz köşesi şu köşe kış köşesi), zincirleme tamlama (tetâbu-I izâfât) yapmamaya (Örneğin: Ali’nin ceketinin cebinin içi); Cümle kuruluşunun sağlam olmasına, önce söylenecek sözü sona, sonra söylenecek sözü öne almamaya, sözün düğümlenmemesine dikkat edilir  FİKSİYON Bir sanat eserinde uydurularak bulunmuş şey  Günümüzde, roman, kısa hikaye gibi nesir halindeki edebi eserler kastedilir  Romanla eş anlamlı kullanıldığı da görülür  Açık bir şekilde bir olaya bağlı bulunmasından dolayı edebi şekiller içindeki birçok şahıs hakkında kullanılmasına imkan verir  FİKTİF İtibari, gerçek olmayan, var sayılan demektir  Roman, hikaye, masal, halk hikayesi, destan gibi edebi eserler için kullanılır  Yazar, dış dünyaya zihninde bir şekil verir ve bunu eserine aktarır  Bu tür eserler, tasvir esasına dayandığı için olaylar ve kahramanlar fiktiftir  FRAGMATİZM Parçacık diye adlandırılabileceğimiz bir edebiyat akımıdır  İlk defa XX  Yüzyılın başlarından İtalyan yazarı A  Soffici’nin başlattığı bu akımda, gerçekten alınmış kısa kısa parçalar, küçük tablolar ve hayattan görüntüler (enstanteneler) en belirgin özelliği oluşturur  FUAYE Tiyatro salonlarında, perde arasında oyuncuların ve seyircilerin dinlenmesi için ayrılan yer  GALAT Yanlış anlamına gelir  Bir kelimenin ilk veya kitapta yazılmış şeklinden başka söylenmesi  Çokluk şekli galâtat’tır  Yanlış olduğu bilindiği halde kullanılmasında sakınca görülmeyen kelime veya kelime grubuna galat-ı meşhur adı verilir  Örnek: Aslında çokluk olan evlat, eşkıya, evrak kelimelerinin evlatlar, eşkıyalar, evraklar şeklinde tekrar çokluk yapılarak kullanılması gibi  "Galat-ı meşhur, lügât-ı fasîhten evlâdır" sözüyle yanlış kullanılan yerleşmiş kelimelerin tercih edilebileceği belirtilir  Genellikle latife, alay isteği ile bir kelimeyi şekil, üslûp ve anlam bakımından dildeki kullanışına aykırı kullanmaya galat-ı tahakkumi veya kıyasa muhalefet denir  GARABET Dilden düşmüş veya çok az kullanılıp henüz ayılmamış kelimelerin kullanılmasıyla meydana gelen fesahat bozukluğu  Böyle kelimeler için garib, vehşî isimlerinin kullanıldığı görülür  Bu durum eski edebiyatta çok ortaya çıkardı  Şair ve yazarlar ya ustalık göstermek için ya da seci, kafiye zorlamalarından dolayı Arapça ve Farsça’dan işitilmedik kelimeler alarak kullanmışlardır  Söylendikleri zaman uygun olan, ancak bugün terkedilmiş sözler garib-i hüsn, hiçbir devirde benimsenmemiş sözler de garib-i kubh diye adlandırılır  Bir mecburiyet karşısında kullanılan garip kelimelere muvafık, zorunluluk olmadan kullanılanlara ise muhalif denir  GEÇİŞ İki parafraf arasında bir düşünceden diğerine geçilirken bu fikirlerin bağlanması  Paragraflar arasındaki geçişin azlığı veya çokluğu yazının açık, doğal oluşuna göre değişir  Bağlanma açıksa geçişe gerek kalmaz  Geçişlerin kısa olmasına dikkat edilir  Geçiş için, fakat, bundan dolayı, kaldı ki gibi edatlar yeterli görülebilir  GEZMECE Aşıkların yolculukta uğradıkları yerleri anlatan methiyeli veya taşlamalı deyişler  Gezmeceler onbirli destan veya sekizli kesik (semai) biçiminde söylenir  Gezilen yerler sırayla anlatılırsa, deyiş, sıra gezmece veya sıralı gezmece adını alır  Kerem’in (Aslı’nın âşığı) Pasin, Erzurum köyleri için söylediği deyişler bilinen en eski gezmecelerdir  GİRİZGÂH Kasidelerin nesip bölümünden sonra medhiye bölümüne geçerken söylenen beyit veya beyitler  Aslı girizgâhdır ve kaçış yeri anlamına gelir  Kasideler çokluk bir tasvirle başlar  Ardından girizgahla asıl amaca geçilir  Şair esprili bir sözle övgüye başladığını belirtir  GNOMİK Anlamlı sözleri nazımla anlatan manzum türü  GRAMER Bir dili meydana getiren ses, sözcük yapılışı, sözcük haznesi, anlam değişmeleri, cümle kuruluşu gibi unsurları inceleyip kurallara bağlayan dil bilgisi  Yunanca gramma kökünden geliyor  GÜLDESTE Seçme manzum ya da nesir yazılarının toplandığı dergi  Antoloji de denebilir  GÜNLÜK Bir kişinin düşüncelerini, duygu ve gözlemlerini günü gününe yazdığı ve o günün tarihini koyduğu yazılar  Ruzname olarak da bilinir  Günlük bir tür anıdır  Ancak günlük günü gününe yazılır, anı ise olayların yaşanmasından sonra kaleme alınır   | 
|   | 
|  | 
|  | Edebiyat Terimleri Sözlüğü |  | 
|  10-09-2012 | #5 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Edebiyat Terimleri Sözlüğüh-i HÂBNAME Bir olay, bir kişiyle ilgili düşünceleri sanki rüyada görmüş gibi anlatarak yazılmış eserler  Hâbnameler nesir ya da nazım olabilir  Ziya Paşa ile Namık Kemal’in "Rüya" adlı eserleri bu türe örnektir  HÂCİB İki ya da daha fazla kafiyeli olan manzumelerdeki bazı sözcük ya da sözcükler  Sözcük anlamı perdeci, perde ağasıdır  Bu şekildeki kafiyelere mahcub adı verilir  Örneğin Âlem esir-I dest-I meşiyyet değil midir Âdem zebun-I penç-I kudret değil midir Avnî HÂFIZ-I KÜTÜB Kitapları koruyan kişi  Eskiden kütüphaneciler bu isimle adlandırılırdı  HANE Divan ve halk edebiyatında dörtlüklerden kurulu nazım türlerinin her bir dörtlüğü  HASASET Sözcük anlamı cimrilik  Ahlaka aykırı sayılan sözcükleri edebi eserlerde kullanmaya denir  Ters anlamlısı "asalet"tir  HAŞİYE Bir metnin altına ya da kenarına konuyla ilgili açıklayıcı bilgiler yazmak  Eskiden yeni kitaplar yazmak yerine mevcuk kitaplar bu notlarla zenginleştirilirdi  Haşiye yazmaya tahşiye, tahşiye yazan kişiye muhaşşi, haşiyeli eserlere de muhaşşa ismi verilir  HAŞV ya da HAŞİV Yazıda gereksiz söz bulunması  Eş anlamlı sözcüğü sık sık kullanmak, anlam için gerekli olmayan kelimeler bulundurmak, aynı fikri değişik kelimelerle tekrar etmek, aynı anlama gelen kelimeleri art arda söylemek, yazıya yabancı fikir ve hayal karıştırmak haşivdir  Eskiler seci, söz sanatları ve vezin için yazı veya şiire fazla söz katarlardı  Edebiyatımızda haşiv örnekleri çok fazladır  Ü (ve) edatıyla bağlanan eş anlamlı sözler sık sık kullanılmıştır  Örnek: Ahd ü peyman, bey ü füruhi, ceng ü harb, etraf ü cevanib, feth ü küşad, ferid ü yekta, ilm ü irfan, medh ü sitayiş, sehl ü asan, vak ü zaman    Şeyh Galib’in şu beyti haşvin açık bir örneğidir: Var mı hele söylenmedik söz Kalmış mı meğer denilmedik söz Haşv müfsid ve gayr-i müfsid olmak üzere ikiye ayrılır  1  Haşv-i müfsid: Anlatımı bozan söz kalabalığı için kullanılır  Yazarın neyi nasıl anlatacağı hakkında kesin fikri olmazsa fikir anlaşılmaz hale gelir, maksat ifade edilmez  2  2  Haşv-i gayr-i müfsid: Fikri anlaşılmaz hâle sokmayan söz kalabalığı için kullanılır  Kabîh, malih ve mutavassıta olmak üzere üçe ayrılır  a  Haşv-i kabîh: İfadeye çirkinlik veren fazlalıklar  Söylenmiş bir fikrin eş anlamlı kelimelerle tekrarlanmasında kabîh haşiv görülür  b  Haşv-i melih: Söze güzellik ve kuvvet kazandırmak için söylenir  Gereksiz gibi görünen bu sözler ikinci derecede anlam ifade ederler  c  Haşv-i mutavassıta: İfadeye güzellik vermediği gibi çirkinlik de vermeyen fazla söze denir  Pek fark edilmeyen eş anlamlı kelimelerin tekrarıyla meydana gelir  Bir beytin iki mısrasının baş ve son parçaları arasında bulunan parçalara da haşiv denir  HATIRAT Bir kimsenin kendi hayatını, yaşadığı devrede gördüğü veya duyduğu olayları anlattığı yazılardır  Hatıratı, otobiyografiden ayıran özellik şudur: Otobiyografilerde yazar doğrudan kendi hayatını anlatır, duygu ve düşünceleri geniş yer tutar  Hatıratta ise, kendi hayatıyla birlikte dönemini ve çevresini anlatır  Bazen yazarın kendisini geriye çekerek sadece çevresini verdiği de görülür  HAYFA "Yazık, eyvah!" anlamlarına gelen bu kelime Arap harfleri ile bir kelime, noktalı, bir kelime noktasız düzenlenen yazıların adıdır  Tarih mısralarında keder ifadesi için kullanılır  HÂYÎDE Ağızdan ağıza dolaşmış, herkes tarafından kullanılmış, çok duyulmuş söz  Edebiyatta bu tür sözlerin kullanılması kusurlu sayılır  Örnek: Hâyîde edâya sanma kim el Bir kerre daha demişler evvel Şeyh Galib HAZF "Giderme, kaldırma" anlamına gelir  Bir ifadedeki kelimelerin bir veya bir kaçını ya da bazı cümleleri kaldırma suretiyle yapılan söz kısaltmasına denir  Kasdedilen anlamı tek bir kelime ile söylemeye de hazf ü takdir denir  Arap harfi Türçe metinlerde noktasız harflerle meydana getirilen söz için de bu tabir kullanılır  Bî-nukat, tecrid gibi sözcükler de aynı anlama gelir  HİCVİYE Kişilerin veya toplumun kötü yönlerini, kusurlarını, gülünç durumlarını alaylı bir dille ortaya koyan manzum yazılar  Medhiye’nin tersi kabul edilir  Yergi de denen hicviye halk edebiyatında taşlama adını alır  Hicviyelerde mübalağalı üslûp kullanılır  Hicvedilen kişi şahsiyetinin gerçek yönleriyle ilgisi olmayan yergi ve sövgülerle aşağılanır  HİKMET Doğadaki nesnelerin mahiyetini, asıllarını anlatan bilgi, ahlaki ve öğüt verici sözdür  Edebiyatta, dini-ahlaki konuları işleyen, nasihat eden, atasözleri ve öğütlerle süslü nazma denir  Bu tür şiirler hikemi şiirler diye bilinir  HİLYE Hz  Muhammed’in iç ve dış vasıflarını anlatan yazılar  Kelime, "Süs, ziynet, cevher, güzel yüz, güzellikler" anlamında  Hilyelerde Hz  Muhammed’in göz ve saç rengi, şekli, boyunun uzunluğu, konuşması, sesinin tonu, belli başlı tavrı, bedeni ve diğer maddi özellikleri tanımlanır  Mevlid ve mirâciyeler gibi İslamiyet’in gelişme döneminde ortaya çıktı  Osmanlı döneminde yaygınlaşarak orijinal eserler yazıldı  Hilye ismi de bu dönemde verildi  HİTABET Söz söyleme sanatı  Bir topluluğa bir fikri, bir davayı aşılamak, bilgi vermek için yapılan konuşma  HÜSN-İ TA’LİL Anlamla ilgili edebi sanat  Divan edebiyatında bir olayın meydana gelişini hayali ve güzel bir nedene bağlama yoluyla yapılır  Bu nedenin gerçekle ilgili olmaması ve kesin bir etkeninin bulunması gerekir  Hüsn-i tevcih diye de anlandırılır  Eğer neden, güya, sanki, acep, acaba, meğer gibi sözcüklerle olasılıklara dayandırılırsa şibh-i hüsn-i ta’lil (yani yarım hüsn-i ta’lil) yapılmış olur  Örnek: Aceb bi bağ kenârında dursa lâle hacil Ki lâlezâr-ı cemâlinde hûr u zârındır Ahmet Paşa (Lale bağ kenarında utungaç dursa şaşılır mı? Çünkü o lale bahçesine benzeyen yüzünün güzelliği yanında senin bir düşkünündür  Yani şair, sevgiliye, "senin yanakların o kadar kırmızı ki, lale bile onun yanında utanır kızarır" diyor  Lalenin kırmızılığı güzel bir nedene bağlanıyor  ) İBDA Yaşanılan dönemin sanat anlayışı içinde olağanüstü bir eser yaratma  Örneğin Fuzûlî’nin Leyla vü Mecnun’u, Şeyh Galib’in Hüsn-ü Aşk’ı birer ibda kabul edilir  İbda eser verebilenlere mübdi, ibdakâr, eserleri de bedia olarak adlandırılır  İBHAM Bir edebi eserde isteyerek ve bilinçli olarak yapılan kapalılıktır  Sanatçı, sözün anlamını hemen anlaşılmayacak şekilde kapalı tutarak, okuyucusunu düşündürmeyi amaçlar  Sanatçının istemeden, bilinçsiz olarak yaptığı kapalılığa ise "te’kid" adı verilir  Örnek: Nasıl istersen öyle dinle, bakın: Dalların zirvesindeyiz ancak Yarı yoldan ziyade yerden uzak Yarı yoldan ziyade mâha yakın Ahmed Haşim İCAZ Bir düşünceyi çok az sözcükle özlü bir şekilde anlatmadır  Kısaltmanın anlamı güçleştirmemesine dikkat edilir  Buna icaz-ı muhil denir  Az söz yüklü anlamla ifadeye makbul icaz denir  Atasözleri, vecizeler, hikmetli sözler bu gruba girer  Makbul icaz iki türdür: Hafz yoluyla icaz: Anlama zarar vermeyecek şekilde bazı sözcükler atılır  Bu cümle çıkarılarak da yapılabilir  Sözcük çıkarmaya icaz bi’l-harf denir  Örnek: Bir pâreye bini âferinin Pâpûşu atıldu Gevherî’nin Ziya Paşa Şair burada "papucu dama atıldı’yı "papucu atıldı" diye kısaltmış  İcaz, cümle çıkarılarak yapılırsa icaz bi’l cümel adını alır  Örnek: "Ahmet ders çalışsaydı…" Burada "başarılı olacaktı" cümlesi çıkarılmış  Tazammum yoluyla icaz: İfadeden sözcük ve cümle atılmadan yapılan icazdır  İki türü vardır  İcaz bi’t-takdîr: Amaç az sözcükle anlatılırken ihatalı anlam da çıkar  Örneğin "Ateş düştüğü yeri yakar"  İvaz bi’l-kasr: Hiçbir sözcük atılmadan anlamca zengindir  Örneğin "Akacak kan damarda durmaz" gibi  İDGAM Birbirine yakın iki harfi tek yazarak vurgulu okumak  Örneğin çakal yazıp çakkal okuma gibi  İDİL Eski Yunan şiirinde mitolojik, epik ve pastoral şiirlerin genel adı  Günümüzde sevgi ve mutluluk işleyen şiir türü  İDMAC Sözcük anlamı sıkıştırmak  Edebiyatta sözde ve yazıda övgü içinde övgü ya da aşagğılama içinde aşağılama yapmayı tanımlar  Övgü içinde övgü yapmaya istitbâ adı da verilir  Örnek: Sadrında seni eyleye Hak dâim ü bâki Hep âlemin etdikleri şimdi bu duâdır Nedim Şair sadrazama dua ediyor ama bu duanın herkes tarafından yapıldığını belirterek övgü içinde övgü yapıyor  İFRAT Bir sıfatı aşırı ölçüde şiddetlendirmektir  Mübalağa (abartma) sanatının bir türüdür  İGARE Bir şairin şirinin bir başka şair tarafından benimsenmesi anlamındaki sirkat’ın türü  Benimsenin şiirde bazı değişiklikler yapılır veya sadece bazı sözcükler alınırsa sirkat, igare (nesh olarak da adlandırılır) olur  Şiirin sözcükleri değil anlamı benimsenmişse ilmâd ya da selh adı verilir  Örnek: Rıza Tevfik’in 1925’te yazdığı Cüniye başlıklı şiirin ilk dörtlüğü: O gece ne kadar güzeldi kâinat Havvâda bir safâ cereyânı vardı Dağlardan taşlardan taşıyordu hayat Guyibâr-I aşkın fezeyânı vardı Nihal Atsız’ın 1933’te yazdığı Dün Gece başlıklı şiirin ilk dörtlüğü: Dün gece ne kadar güzeldi âlem Göklerin şanlı bir mehtâbı vardı Sevdânın topraktan taştığı bu dem Günâh-I aşkın da sevabı vardı İHAM Anlamla ilgili edebi sanat  İki ya da daha fazla anlamı olan sözcüğün en uzak anlamıyla kullanılması  Eğer sözcügün iki anlamının da konuyla ilisi olursa "ilham", sözcüğün özellikle gerçekten çok mecaz anlamı kastedilirse "kinaye" yapılmış olur  Örnek: Sahn-ı çemende durma saalınsun sabâ ile Azâdedir nihâl bugün berg ü bârdan Bakî ("Fidan bugün yaprak ve bardan kurtulup serbet kaldı, artık bahçenin ortasında rüzgarla salınsın  " Bâr sözcüğü hem meyve hem yük anlamındadır  Bâr’dan kurtulmakla ağaçlar hem meyveden hem de yükten kurtulurlar  Şair burada bâr’ın bu iki anlamını kastederek iham yapıyor  İHTİRA Daha önce hiçbir şairin kullanmadığı sözcük, deyim ve üslupları tanımlar  İHTİSAR Bir düşüncenin az sözle anlatılmasıdır  Geniş açıklamalara, tanımlamalara girilmeden konu yalın ve doğal bir şekilde anlatılır  Bu bakımdan icaz’a benzer  İKMAL Bir cümledeki anlamı, ardından gelen cümleyle tamamlamak  Her iki cümlenin öznesi de çoğunlukla ortaktır ve ilk cümlede yer alır  Örnek: Merd olan kizbe tenezzül etmez Zillet-i kizbe tahammül etmez Nabî İKSAR Kusur sayılan sanatlardandır  Bir düşünceyi gereksiz şekilde uzatılan ve tekrarlanan sözcüklerle anlatmaktır  Örneğin "Ali gitti mi?" sorusuna karşılık "evet" ya da "hayır" yerine "Ali gitti, gelmedi" yanıtı vermek gibi  İKTİBAS Anlamı güçlendirmek için söze ayet ve hadisler katılmasıyla yapılan sanat  Ayet ve hadisler aynen kullanılabilir ya da çevirisinin bir bölümü tercih edilebilir  Örnek: Zalimlere bir gün dedirtir kudret-i Mevlâ "Tallahi lekad âsereke’llahü aleyna" Ziya Paşa (Yusuf Suresi ayet 91: Tanrı hakkı için Allah seni bize üstün kıldı  ) İLMAM Bir şairin, başka bir şairin şiirini biraz değiştirerek sahiplenmesi  Örnek: Şâdî-i vuslat niçin tahammîl-i nâz eyler bana Rind-i şâdî-düşmenim ben gam niyâz eyler bana Nâil-î Kadîm Tiğ-ı istisnâ çekip gamzen ne nâr eyler bana Afet-i aşkın kazâ arz-ı niyâz eyler bana Namık Kemal İLTİFAT Sözü konuyla ilgili bir başka yöne çevirme şeklindeki edebi sanat  Bir yeri, olayı, duyguyu, düşünceyi anlatırken birden söz yine konuyla ilgili başka bir yere, olaya, düşünceye, duyguya çevrilir  İLTİZAM Şiirde kafiyeyi sağlayan ya da düzyazıda "seci" olarak kullanılan sözcükten önce gelen ve kafiye ile aynı sayıda harf içeren benzer sözcükler kullanarak yapılan sanattır  Örnek: Merasim-i tevkîr-i tevfirinde ihmal-ü taksîr olunmayup hıl-i fâhire ve in’âmât-ı zâhire ve ziyâfât-ı vâfire ile Zülkadiroğlu tâifesi muğtenem oldular  İNSİCAM Sözün düzgün, tutarlı ve birbirine bağlanak söylenmesi  Sözcükler titizlikle seçilir, art arda gelen cümlelerde anlamlı bir diziliş aranır  İNŞA Divan edebiyatında edebi sanatlarla yüklü, süslü düzyazılara verilen isim  İnşa yazanlara "münşi" denir  Günümüzdeki anlamı kompozisyon  İNTİHAL Başkasına ait eserlerden parçalar alıp kendisininmiş gibi gösterme  Aşırma veya ahz u sirkat tabirleri de aynı anlama gelir  İntihal şiirde olursa şirkat-ı şi’r bu işi yapan da düzd-i sühan (söz hırsızı) diye anılır  Sünbülzâde Vehbi, Sirkat-ı şi’r (şiir çalma) olayı için şu beyti söylemiştir: Sirkat-ı şi’r edene kat’i zeban lâzımdır Böyledir şer-i belâgatle fetâvâ-yı sühan  İRSAL-I MESEL Anlamla ilgili sanatlardandır  Söylenen fikri kuvvetlendirmek için araya atasözü veya atasözü değerinde örnekler katmaya denir  İleri sürülen düşünce, kendisiyle ortak nokta bulunmayan başka bir düşünceyle birlikte kullanılır  İrad-ı mesel de denir  Örnekler genellikle herkes tarafından bilinen, söylenen, kabul edilen atasözleri, vecizeler ve hikmetli sözlerden seçilir  Örnek: Tok olanlar bilemez çektiğini aç kalanın Sırtı pek kimseye ahvâl-i şita yaz görülür Samî İSTİDRAD Uygun bir yerde konu dışında bir şey anlatmak  Konuya açıklık getirmek, okuyucunun veya dinleyicinin istifadesini sağlamak için bu yola başvurulur  Bu tür ara girişler "İstidrad" başlığı ile yazılır, bitiş yeri ayrıca belirtilirdi  Sonra bu yöntem bırakıldı, başlık koymadan açıklama yapıp "Sadede gelelim" sözüyle asıl konuya dönülmeye başlandı  Zamanımızda istidradlar kısa olmak kaydıyla parantez veya iki çizgi arasında yapılır  İSTİDRÂK Anlamla ilgili sanatlardandır  Över gibi görünerek yerme ve yerer gibi görünerek övmek  1  Övme yoluyla yerme: Eskiler te’küdü’z-zemm bi-mâ yüşebbihü’l medh derlerdir  Kişi övmeye benzer sözlerle, kuvvetle yerilir  Ali Paşa’nın Girit’teki başarısızlığını dile getiren Ziya Paşa’nın Zafernâme’sinden alınan şu beyitler bu sanatın en güzel örneklerinden  Bârek-Allah zehî kevkebe-i âlel’al Levhaş-Allah, aceb nusret-i feyz ü ikbâl! Hak bu kim görmedi ağaz edeli devre elek Böyle bir tefh ü zafer böyle şükûh ü iclâl    Lerze saldı feleğe nâre-i "Hayyâk Allah" Râşe verdi küre’yi gulgule-i "Ya Müteâl" Kimseler olmadı bu feth-i mübîne mazhar Ne Skender ne Hülâgâ ne Sezar ü Anibal  Âferin himmetine âsaf-ı âli-kadrin, Oldu şâyeste-I tevfik-i Cenâb-I Müteâl Girid’I aldı geri himmet-i seyf ü kalemi Hakkına gelmiş iken dâiye-i istiklâl Devleti eyledi bir öyle belâdan âzâd Yoksa pek müşkil olurdu şu zamânda ahvâl    İhtiyar eyledi bu kışda şu müşkil seferi, Yoksa kim etmiş idi kendisini istiskâl! 2  Yerme yoluyla övme: Eskiler te’kîdü’l-medh bi-mâ yüşebbıhü’z-zemm derlerdi  Kişi yermeye benzer sözlerle kuvvetle övülür  Örnek: Dehrde anlamayup bilmediği varsa meğer Tama’u buğz u nifak u hased u gadr u sitem Nabî İSTİFHAM Anlamla ilgili sanatlardandır  Cevap alma gayesi gütmeksizin art arda sorulan sorularla yapılır  Sevgi, nefret, teessür, üzüntü, öfke, kin, kıskançlık, ümitsizlik, acz, şaşkınlık, hayret ve hayranlık gibi heyecan verici duygular bu yolla ifade edilir  Şair duyguya bağlı olarak kendi kendisine, herkese veya her şeye soru yöneltebilir  Düşünce ve kavram üzerine dikkati çekmek için bu sanata başvurulur  Aşırı heyecan ve gerilim istifham’ı alelâde soru cümlelerinden ayrılır  Örnek: Şakaklarıma kar mı yağdı ne var? Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz? Ya gözler altındaki mor halkalar? Neden böyle düşman görünürsünüz, Yıllar yılı dost bildiğim aynalar? Cahit Sıtkı Tarancı İSTİHDAM Anlamla ilgili sanatlardandır  İki anlamı olan bir kelimeyi, bu iki anlama gelecek şekilde kullanmak  Birinde gerçek, diğerinde mecazlı anlam kasdedilir  Örnek: Bahar erdi açıldı sevdiğim hem fasl-ı dey hem gül Bir sahn-i gülistandan biri fasl-ı gülistanda  Muallim Naci Bu beyitte açıldı fiili birinci mısrada fasl-ı dey (kış mevsimi)nin uzaklaşması, sona ermesi; ikinci mısrada ise, çiçeğin açılması anlamına geliyor  İSTİHLAF Türkçedeki sesli harfleri bazı durumlarda uzatmak  Örnek: Verseydi âh-ı mecnûn feryadumun sedâsın Kuş mı karâr iderdi bâşımdaki yuvâda Fuzûlî "başındaki" ve "yuvadaki" kelimelerinde "a"lar uzun okunur  İŞTİKRAR Sözle ilgili sanatlardandır  Aynı kökten türeyen veya aynı köke bağlı harflerin benzerliğinden dolayı aynı kökten türemiş gibi görünen seslerin birarada kullanılmasına denir  Örnek: Kılmagıl muhkem gönül dünyaya akd-i irtibât Sen bir avâre müsafirsen bu vîrân ribât Fuzûlî Ribât ve irtibât aynı kökten gelir  ÎTİLÂF Uygunluk  Kelimenin anlamla uygunluğu, kelimelerin vezinle uygunluğu, kelimelerin diğer kelimelerle uygunluğu, anlamının vezinle uygunluğu ve anlamın anlamla uygunluğu  İTNAB Sözü, gerektiğinden fazla kelime veya cümle ile uzatma  İcaz’ın karşıtı  İkiye ayrılır: 1  İtnab-ı makbul: Makbul sayılan söz katmadır  Bu çeşitte anlam pekiştirilir, anlatılacak şey abartılır, kastedilen husus fazla tasvir edilir ve üçü birden sağlanır  Örnek: "Yalıların en tabii ve en lüzumlu gezinti vasıtası sandallar! Sade yalıların mı? Boğaziçi’nde herkesin her an, en çok, onlar işine yarıyor  Mehtapla gezginci, sâzende köşkü onlar, saz dinleyicilerin mevkibi onlar, yerine göre madrabazların balık deposu onlar, sebze dükkanı, dondurmacı dükkanı, onlar; yörük manav sergisi onlar, tatlı su damacanalarının ambarı onlar, hasta sedyesi onlar    " Ruşen Eşref Ünaydın 2  İtnâb-ı mümel: Makbul sayılmayan söz katmadır  İtnab-ı mühil de denir  Haşv-ı kabih’ler ve tekrarlar makbul sayılmayan söz katmanlarıdır  Örnek: Duâ ile sözü hatmedelim, zîrâ hakikatte Sözün gevher olursa yeğdir itnâbından îcâze Nef’î | 
|   | 
|  | 
|  | Edebiyat Terimleri Sözlüğü |  | 
|  10-09-2012 | #6 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Edebiyat Terimleri Sözlüğük-l KALB Sözle ilgili sanatlardandır  Arap harflerine göre bir kelimenin harflerinin yerleri değiştirilerek yapılır  Cinas sanatının bir çeşididir  Cinas-ı kalb, tecnis-i kalb ve maklûb adlarıyla da bilinir  İkiye ayrılır: 1  Kalb-i kül: Tersinden okunduğu zaman da anlamlı olan kelime çıkan sanattır  Buna kalb-i muntazam veya aks-i müfred de denir  Örnek: Mûr gibi emrine kılmış itâat halk-ı Rûm Râm olupdur nitekim Mûsâ’ya ey şeh şihr-i mâr Sururî Kadim Mûr: Karınca, Rûm: Anadolu, Râm: İtaat etme, Mâr: Yılan anlamına gelir  2  Kalb-i ba’z: Bir kelimenin harfleri değiştirilerek kelime yazma sanatıdır  Buna maklûb muavvec de denir  Örnek: Tahlîsine yok mu duâcı Câniler içinde kaldı Nâcî Muallim Naci Câni: Katil, Nâci: Şairin adı  KARAVELLİ Asıl hikaye arasına katılan küçük, müstakil hikayeler  Hikayelerin içinde manzum parça bulunmaz  İbret verici veya güldürücü niteliktedirler  Genellikle uzun hikayelerin anlatıldığı toplantılarda zaman zaman dikkatleri başka noktaya çevirmek ve sahneyi değiştirmek için söylenirler  KAT’ Anlamla ilgili sanatlardandır  Susmanın söylemekten etkili olacağı yerde sözü kesmeye denir  Heyecanın doruğa ulaştığı noktada bu yola başvurulur  Genellikle nesirde kullanılan bir sanattır  Örnek: Bu dağın çilesi dolmaz, Bu dağın çilesi solmaz, Bu dağ bir    Sus şair, Hepsini demek olmaz! Halide Nusret Zorlutuna KATAR Halk edebiyatında alt alta sıralanan dörtlüklerin hepsine birden katar denir  KAYABAŞI Halk edebiyatımızda bir koşma türü  Özel ezgiyle okunur  Türkülerin ezgilerine göre bölümlenmesinde usulsüz okunan türküler bölümüne girer  Konuları kır ve köy hayatıyla ilgilidir  Çobantürküsü olarak da bilinir  KELAM-I KİBAR Ulu söz demektir  Velilerin, büyük kişilerin, ahlakçıların özlü sözlerini tanımlamak için kullanılır  KEREM HAVALARI Saz, bağlama, bozuk düzenler eşliğinde özel bir ezgiyle söylenen türkülerdir  Adını öykü kahramanı Kerem’den aldığı sanılıyor  Akıcılığından dolayı çok tutulan bir üsluptur  Anadolu’nun hemen bütün bölgelerinde söylenir  Kerem, yanık Kerem, kesik Kerem, kandilli Kerem gibi bölümlere ayrılır  KESİK Halk edebiyatımızda hece sayısı 7 ve 8 olan şiirlerin genel adı  LÂEDRİ Arapça sözcük anlamı "bilmiyorum" demek  Yazarı bilinmeyen eserler için kullanılır  LEBDEĞMEZ İçinde "dudak sessiz harfleri" (yani b, f, m, p, v) diye tanımlanan harfler bulunmayan sözcüklerle yazılmış şiirlerdir  "Dudakdeğmez" adı da verilir  Divan edebiyatında az başvurulan bir yöntemdir  Asıl halk edebiyatımızda kullanılır  Bu türde şiirler söylemek bir ustalık işareti sayılır  Örnek: Tarik-i aşka gir ehl-i Hüdâ ol Gönül gel layık-i her itilâ ol Dilersen dehrde âzâde serlik Gurur-i câhı terk eyle gedâ ol Cidâl-i kîl ukale yok nihâyet Ricalû’llah ile hâl-âşina ol Çekil izzetle uzlet gûşesine Azîz ol derd-î şöhretten cûda ol Dokunmaz leb lebe Remzi okurken Dehân-i dil-bere nükte nümâ ol Ahmet Remzi Dede (Sadece son beyitte dudak sessiz harfleri var) LİRİK ŞİİR Din, doğa, aşk, özlem, gurbet, vatan, ölüm gibi konularda kişisel duygulanımların dile getirildiği, çoşkulu bir anlatımın kullanıldığı şiirlerdir  Eski Yunan edebiyatında şairler şiirlerini genellikle lir eşliğinde söylediği için isim buradan kaynaklanır  Türk edebiyatında bir dönem bir tür telli saz olan rebab ile şiir söylendiği için lirik şiire "rebabi" denildi  Divan edebiyatında gazel, murabba, şarkı, halk edebiyatımızda koşma ve semailer lirik şiire örnek verilebilir   | 
|   | 
|  | 
|  | Edebiyat Terimleri Sözlüğü |  | 
|  10-09-2012 | #7 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Edebiyat Terimleri Sözlüğüm-n MAKLUB Harfleri tersten sıralandığında yine aynı sözcük çıkan sözcükler  Örneğin mum, bab, aba gibi  MAZMUN Bir dizenin bir ifadenin taşıdığı ve onlardan herkesin anladığı gerçek ya da mecaz anlama, asıl anlamı yanında taşıyan bir isme, bir atasözüne, âyete, hâdise, olaya, bir şeyi onun özelliklerini çağrıştıracak sözcük ya da sözcük gruplarının veya dizelerin içine yerleştirmeye mazmun denir  Örnek: Çıhma yârim giceler ağyar te’nından sakın Sen meh-i evc-i melâhatsin bu noksândır sana Fuzulî (Sevgilim, gece yarıları dışarı çıkma, yabancıların ayıplarından sakın  Sen güzellik göğünün en yüksek yerindeki dolunaysın, gece çıkmak sana yakışmaz, kusur sayılır  ) Fuzuli’nin bu beytinde sevgili, güzelliğin doruğundaki aya benzetiliyor  Ayın en güzel hali dolunaydır  Dolunay güneşin batmasından önce doğar  Dolunayın gece yarısı çıkması ay tutulmasıyla olabilir  Ay tutulduğunda noksandır, kusurludur, güzelliğini kaybeder  Fuzulî, bu beytinde "noksan" ve "ta’n" sözcükleriyle bir ay tutulması mazmunu yapıyor  MEKTUP Birbirinden uzakta bulunanların haberleşmesini sağlayan bir yazı türü  En eski haberleşme araçlarından biri  Sözcük anlamı Arapça "yazılmış şey  " Farsçası name, eski Türk dillerindeki karşılığı bitig, betik ya da bittidir  Tarihte rol oynamış ünlü kişilerin, yazar, bilimadamı ve sanatçıların mektuplarıyla birlikte bir edebi eserler türü olarak kimi zaman ele alınmıştır  Sadece mektuplardan oluşan kitaplar da vardır  MELHAME Divan edebiyatında gelecek olayları anlatan nazım ya da nesir eserlerin ortak adı  MENKUT Divan edebiyatında sözcüklerinin tümü noktalı harflerden oluşan şiirler  MENSURE (Mensur şiir) Duygu, düşünce, yaşam ya da hayalleri şiir inceliğinde anlatan düzyazı türü  İç uyuma önem verildiği için dilbilgisi kurallarına uygunluk aranmaz  19  Yüzyılda Fransız edebiyatında ilk örnekleri görüldü  Şinasi’nin Fransız edebiyatından yaptığı şiir tercümeleri edebiyatımızdaki ilk örneğidir  MESEL Atasözleri, öğretici, ahlaki özellikleri bulunan küçük hikayelerdir  MEŞTÜR Divan edebiyatında dört cüzlü (yani 4 mefâ’ilün 4 müstef’ilün) ile yazılmış vezinleri ikişer cüze indirerek yazılmış şiirlerdir  MONOGRAFİ Bir kişi ya da bir konu ile ilgili özel bir görüşle yazılmış incelemeler  Ele alınan konu ya da kişiyi her yönüyle açıklamaya çalışır  MONOLOG Tek kişinin konuşması, tiyatro oyunlarında kahramanlardan birinin sahnede kendi kendine yaptığı uzun konuşmaların tamamı  Tek kişinin oynaması için yazılmış komedilere de monolog adı verilir  MUAMMA Başta Esmâ’yı Hüsnâ (Allah’ın doksan dokuz güzel ismi) olmak üzere konusu insan ismi olan manzum bilmeceler  Kelime "gizli, örtülü, anlaşılması güç veya işaret remiz yoluyla söylenmiş söz" anlamlarına gelir  Muammalar lügazlardan farklıdır  Muammalar Allah’ın isimlerinden biri veya insan ismi için düzenlenirken lügazlar her şey hakkında düzenlenirler  Yalnız muammaların bazen lügaz, hatta âşık edebiyatında bir çeşit bilmece (âşkı -muamma) karşılığı olarak da kullanıldığı görülür  Muamma alanında en çok eser veren şairimiz Emri (Edirneli Emrullah Çelebi) olmuştur  Muammanın düzenlenmesinde ebced hesabı kullanılır  Örnek: Bende yok sab-ü sükun sende vefadan zerre İki yoktan ne çıkar fikr edelim bir kerre Nâbi MUAŞŞER Onar mısralık bendlerle kurulan musammatlar  Divan edebiyatı nazım şeklidir  MUCEM Arap alfabesindeki noktalı harfler  Alfabetik olarak düzenlenmiş sözlük, hâl tercümesi, ansiklopediler böyle adlandırılır  Mucem tarih, ebced hesabı ile sadece noktalı harflerin hesap edilmesine dayanılarak düşülen tarihlerdir  MUHAMMES Beş mısralık bendlerden oluşan divan edebiyatı nazım şekli  Kelime "beşlik" anlamındadır  En az 4, en çok 8 bend arasında yazılmıştır  MUKABELE Aralarında tezat ve karşıtlık bulunan kelime, tamlama ve sözleri birarada kullanmak  Örnek: Safa-yı aşkın dide gamınla pürnem Bir evde ayş u şâdî bir evde ye’s ü mâtem (Safa ile gam, ayş u şâdi ile ye’s u mâtem arasında karşıtlık bulunmasına rağmen birarada kullanılmıştır  ) MUKATTA Arap alfabesinde kendisinden sonra gelen harfle bitişmeyen harfler (elif, dal, zel, rı, ze, vav) kullanılarak söylenen söz  MUKTEZA-YI HÂL Uslûpta zamana, yere, duruma ve hitâp edilen kişilere göre dili ayarlama, sözün söylendiği yerin, zamanın gerçek ve gereklerine uygun olması  Mukteza-yı makam, itibar-ı münasib sözleri de aynı anlamda kullanılır  MURAFAKAT Üslûbun, ele alınan konuya göre düzenlenmesi, dile getirilen düşünce, duygu ve hayallare uygun düşmesine, üslûp ile içerik arasında bir ilişki kurulması  Anlatılan konuya uygun kelime, kelime grubu ve isimler seçilir  MURASSA Nesirde iki ibarenin, nazımda ise iki mısranın kelimelerinin sayıca denk, karşılıklarıyla vezin ve kafiye bakımından birlik olması  Örnek: Şâh melekût arş-pâye Mâh-ı ceberût perş-sâye Şeyh Gâlib MUSARRA Mısraları birbiri ile kafiyeli olan beyitler  Beyt-i musarra, gazellerin ilk beyitleri (matla’) musarra’dır  Her mısrası aynı kafiyede olan şiirlere de musarra denir  (Musarra tuyuğ gibi) Bu şekilde düzenlenen şiirlerin bir başka adı müselseldir  MUTABAKAT Anlatım içinde kullanılan kelime ve deyimlerin içeriğe uygun seçilmesi  Karşıtı mübayenet’tir (aykırılık, zıtlık)  MUVAFAKAT Kelimenin anlamla, kelimenin vezinle, kelimenin kelimeyle, anlamın vezinle, anlamın anlamla uygunluğu  MUVAZENE Nesirde seci, nazımda kafiye yerindeki sözcüğü yalnız vezin bakımından eşit olması  Örnek: Münderic nüsha-i zâtında kemâlat-i vücûd Mündemic tıynet-i pâkinde havass-i icâd Nâdî (Münderic ve mündemic kelimeleri arasında muvazene vardır  ) MÜLEMMA Bir şiirin bazı mısraları, bölümleri veya bir mısranın bazı sözcüklerin değişik dillerde yazılması  Divan edebiyatında Arapça, Farsça, Yunanca’nın Türkçe ile birlikte kullanıldığı şiirler yazılmıştır  Tanzimat’tdan sonra bu dillere Fransızca da eklenmiştir  Örnek: Eyyüha’r-rağibûne fi’l-evkat! Edrikûhâ fe-mâ madâ kad fât  Fevt-i fursat me-kün çü vakt-i safâst, Ki besî hestder-cihân âfât  İrdi bir dem ki behcetinden anın Sekiz Uçmâğ’a döndü Altı Cihât  İş ke-mâ âşe âşikun va’lem! Tâvet in-nefsü tâbet il-evkat  MÜNAKKAHİYET Gereksiz sözlerden arındırılmış özlü ifade, konuyu gerektiği kadar işleme; anlamlı sözcükler arasında eşitlik bulunması  MÜNŞEÂT Mensur yazı veya mektupların bir araya getirdiği dergiler  Divan edebiyatında edebi değeri olan yazılar bir defterde toplanır ve meraklıları okurdu  Münşeatlardaki nesirlerde konu birliği aranmaz  Bu eserlerde çeşitli tarih belgeleri yanında edebi metinler ve özel mektupların biraraya getirildiği görülür  Münşeât-ı Feridun Bey, Nergisi ve Veysi’nin münşeatları ünlüdür  Son münşeât örnekleri arasında Münşeât-ı Akif Paşa önemlidir  MÜNŞÎ Sanatlı düzyazı yazan kişiler  Münşilerin yazılarını toplayan dergiler münşeat’tır  MÜNTEHABÂT Seçilmiş şeyler  Çokluk aynı türde kaleme alınmış, bir veya daha fazla yazarlara ait yazılar arasından yapılan seçmelerle meydana getirilmiş eser; seçmeler, antoloji  MÜSTEŞRİK Doğulu milletlerin tarih, din, dil, edebiyat ve kültürlerini araştırıp inceleyen Batılı bilginler  Şarkiyatçı, oryantalist, doğubilimci kelimeleri de aynı anlamda kullanılır  MÜŞAARE Karşılıklı şiir söyleme  Edebiyat araştırmacıları müşaareyi üçe ayırır: 1  Bir divan şairinin manzum eserine diğer bir şairin aynı vezin ve kafiyede nazire yazması  2  Âşıklar arasında karşılıklı şiir söyleme  Bir âşığın okuduğu beyit veya kıtaya diğer bir şair aynı vezin ve kafiyede şiir söyleyerek cevap verir  3  Edebiyat meraklılarının şiir okumaları, herhangi bir mazmunu ihtiva eden beyitler okunur veya birinin okuduğu beyte karşılık onun son kelimesiyle başlayan bir beyti başkası okur  MÜŞAKELE Birden fazla anlamı olan sözcüklerin art arda gelecek şekilde, iki anlamı ile kullanılması, birinin söylediği bir sözü bir başkasının değişik anlama gelmek üzere tekrarlaması  Karşılıklı konuşan iki kişiden birinin gerçek veya mecazi anlamda söylediği bir sözü, diğeri başka bir düşünceye yanıt olacak şekilde tekrarlar  Birinci anlamı gerçek olursa çoklukla ikinci kullanıştaki anlamı mecazidir  Örnek: "Tezer Yine mi kanmıyorsunuz sözüme Ne için bakmıyorsunuz yüzüme Beni bir kere okşasanız ne çıkar? Melik Sen çıkarsın    Demek ki fitne çıkar!" Abdülhak Hâmid Tarhan MÜTAKARRİN Kafiyeleri birbirinin peşinden gelen ve iki kafiyeli olan şiir  Örnek: Hangi âkıl der ki ancak râh-i gülşenden geçin Bir de gafiller şu nâilgâh-i şîvenden geçin Muallim Naci MÜTEKERRİR Murabba, muhammes, müseddes gibi nazım şekillerinde bendlerin sonlarında tekrarlanan mısra veya beyitler  MÜTELEVVİN Divan edebiyatında bir beytin okunuşu sırasında küçük bir değişiklikle veznin bir başka vezne çevrilmesi  MÜZDEVİC Murabba, muhammes, müreddes benzeri nazım şekillerinde bendlerin sonundaki mısraların birinci bend ile kafiyeli olması  NAKARAT Şiirlerde bendlerin sonunda tekrarlanan mısra veya mısralar  Bu bölüm, anlam bakımından her bendi şiirin ana duygusuna bağlar  Şiirin, nakarat bölümlerinde ifade olunan duygu ve düşünce etrafında gelişmesini sağlar  Nakarat, halk şiirinde bağlama veya kavuştak diye bilinir  Sözlü musiki eserlerinde aynı söz ve ezgi ile tekrar edilen bölüm de nakarattır  NÂME Mektup, kitap, risâle, ferman gibi anlamlar taşıyan Farsça bir kelime  Eskiden kitap türü olarak çok kullanılmıştır  Kıyafetnâme, kâbnâme, Hamzanâme gibi  Resmi nitelikteki kağıt ve mektuplar da nâme diye bilinirdi  NÂT Hazreti Muhammed’i övmek için yazılan şiirler  NAZIM Dizelerden oluşan vezinli ve kafiyeli anlatım şekli  Kelime, "dizmek, ipliğe inci dizmek" anlamlarını taşır  Nazımda sadece anlam değil, seslerin musikisi de önemlidir  Akılda kolay kaldığı için ezberlenmesi istenen bilgilerin çoğu bu yolla ifade edilir  En küçük birim dizedir (mısra)  Ayrıca beyit, kıta, bend gibi nazım birimleri de vardır  Şiirler de nazım şeklinde yazılır, ancak her nazım, şiir değildir  NAZİRE Bir şairin şiirine başka bir şair tarafından aynı şekil, vezin, kafiye ve redifle yazılan şiir  Divan edebiyatı nazım türüdür  Kelime Arapça "eş, değer" anlamlarındaki nazir’den gelir  Nazire yazma, tanzir, tanzir etme diye anılır  Nazire geleneği Türk edebiyatına İran edebiyatından geçmiştir  İranlı şairler nazireye cevâb adını verirler  Alay ve şaka yollu yazılmış nazirelere tezhil veya hezl denir  Örnek: Fuzûlî’nin gazeli Hayret ey büt sûretin gördükte lâl eyler meni Sûret-i hâlim gören sûret hayâl eyler meni Mihr salmazsın mana rahm eylemezsin munca kim Sâye tek sevdâ-yı zülfün pây-mâl eyler meni Za’fı tâli mân-i tevfik olur her nice kim İltifâtın ârzû-mend-i visâl eyler meni Men gedâ şahâ yâr olmak yok ammâ neyleyem Ârzû ser-geşte-i fikr-i muhâl eyler meni Tir-i gamzen atma kim bağrım deler kanım döker Akd-i zülfün açma kim âşüfte-hâl eyler meni Dehr vakf etmiş meni nev-res civanlar aşkına Her yeten meh-veş esîr-i hatt u hâl eyler meni Ey Fuzûlî kılmazsam terk-i tarîk-i aşk kim Bu fazilet dâhil-i ehl-i kemâl eyler meni Fuzûlî Nedim’in Fuzuli’nin bu gazeline yazdığı nazire: Bûs-ı la’lin şöyle sîr-âb-ı zulâl eyler beni Kim gören âb-ı hâyât içmiş hayâl eyler beni Şâire söz bulmağa minnet yok amma neyleyim Âh kim hâyret seni gördükçe lâl eyler beni Sevdiğim câm-ı meye hâcet nedir la’l-i lebin Bir şeker handeyle mest-i bî mecât eyler beni Bağda zülf ü ruhun andıkça bu kimdür deyü Sünbül ü gül birbirinden sûal eyler beni Nükhet-î zülfünle geldikçe nesîm-i nev-bâhar Turra-i sünbül-sıfat âşüfte-hâl eyler beni Nâ-tüvânım şöyle çeşmin hasetinden kim gehî Sâye-i müjgân-ı âhü pây-mâl eyler beni Gerdişin gördükçe sâkî-mülâyım meşrebin Arzû ser-geşte-i fikr-i muhâl eyler beni Hasret-i çeşminle ben hâk-i siyâh olsam dahi Baht âhir sürme-i çeşm-i gazâl eyler beni Güldürür ya ağlatır ya lütf eder yâhud itâb Hâsılı neylerse ol ruhsâr-ı âl eyler beni Arz-ı hâlim çok efendim hak-i pây devlete Lütfun ammâ bî-niyâz-ı arz-ı hâl eyler beni Ben kulun lâyık değildir aslına ammâ yine İltifâtın ârzü mend-i visâl eyler beni Gûyyâ bilmez efendim bende-i dîrinesin Kim Nedîmâ bu mudur deyü suâl eyler beni Nedîm NESİR Duygu, düşünce ve hayallerin dilgilgisi kurallarına uygun cümleler içinde anlatılması şeklindeki edebi eser  Edebiyatın iki anlatım yolundan biridir  Diğeri nazımdır  Nesirde aklın kontrolü altında duygu, düşünce ve hayallere yer verilir  Nazımdan daha geç doğmuştur  Düşüncelerin fadesi için nazımdan çok daha zengin imkanlara sahiptir  Hikaye, roman, tiyatro, masal, hatırat, makale, sohbet, deneme, gezi yazısı, biyografi gibi edebiyat türlerinde hep nesir kullanılır  Nesrin en küçük birimi tek başına bir anlam ifade eden cümledir  Nesir, kullanılan üslûba göre sade nesir, orta nesir ve süslü nesir olmak üzere çeşitlere ayrılır  NİDA Divan edebiyatımızda bir sanat türü  Şairin korku, sevinç, şaşkınlık, acı, ızdırap, öfke gibi pekiştirilmiş, duygu ve düşüncelerini okuyucuya hissettirebilecek şekilde işlemesi  Çokluk "ey!, hey!, vay!" gibi ünlemlerle seslenilir  Tekrîr ve teşhis sanatlarıyla birlikte kullanılır  Örnek: Ey mi’delerin zehr-i tekazası önünde Her zilleti bel’eyleyen efvâf kadide; Ey fazl-ı tabiatle en âmâde ve mün’im Bir fıtrata makrûn iken aç, âtıl ve âkim Her ni’meti, her fazlı, hep esbâb-ı rehâyı Gökten dilenen züll-ı tevekkül ki    Mürâyî | 
|   | 
|  | 
|  | Edebiyat Terimleri Sözlüğü |  | 
|  10-09-2012 | #8 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Edebiyat Terimleri Sözlüğüo-ö OTOBİYOGRAFİ Bir kimsenin kendi hayatını yazdığı eser  Biçim ve içeriğiyle bir edebi değer taşımalıdır  OTOGRAF Yazarın kendi el yazısı  Eskiden hatt-ı dest (el yazısı) deyimi kullanılırdı  OTTOVA RİMA Sekiz mısralı bir nazım şekli  Önce İtalyan edebiyatında kullanılmış, sonra Fransız edebiyatında, buradan da Türk edebiyatına geçmiştir  Batı edebiyatında kafiye şeması, abababcc’dir  Bu şema bizde değişikliğe uğrayarak ababcccb şeklini almıştır  Aabbccdc şekli de görülür  Bu nazım şekli lirik tür için elverişlidir  Ottova Rima’yı edebiyatımızda daha çok Abdülhak Hamid kullanmıştır  Örnek: (MAKBER’den) Bu makberdir o bâba makdem, Bilmem ne duyar girince, adem? Sûzişlerimin budur esâsı Hep şüphelerin bu en fenâsı Benlik acebâ kalır mı ol dem? Sönmüş erimekte o nûr-i dîdem  Ben gözler idim bu hâli ey yâr Senden daha çok zaman akdem    Abdülhak Hâmid OZAN Kopuzla türkü söyleyen en eski Türk şairleri  Osmanlı döneminde halkı şairleri için kullanılırdı  Âşık sözünün karşılığı olduğu gibi meddah anlamını da taşıyordu  Ozanların toplumda önemli yerleri vardı  Beylerin huzurunda, dini törenlerde, elindeki kopuzunu çalarak kahramanlık destanları okurlar, halk arasında kıssa söylerlerdi  Memluk ordusunun mızıka takımında ozan denilen çalgıcılar olduğu tarihi kaynaklarda yazar  Selçuklular’da da benzer durum görülür  ÖNSÖZ Eserin niçin ve ne amaçla yazıldığını belirtmek için kitabın başına eklenen yazı  Bu bölümde yazar ya kitabın özetini verir veya hangi nedenle yazdığını açıklar  Eskiden, "sebeb-i telif-i kitab" (Kitabın yazılışının sebebi) sözü kullanılırdı  Tanzimat’tan sonra edebiyatçılar, mukaddeme başlığı altında yazdıkları önsözlerde edebiyat anlayışlarını belirleyici açıklamalar yaptı  Namık Kemal’in Celaleddin Harzemşah, Recaizade Mahmud Ekrem’in Zemzeme, Abdülhak Hamid Tarhan’ın Makber mukaddemeleri bunlardandır   | 
|   | 
|  | 
|  | Edebiyat Terimleri Sözlüğü |  | 
|  10-09-2012 | #9 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Edebiyat Terimleri Sözlüğüp-r PARAGRAF Bir fikrin işlendiği yazı bölümü  Bir veya birkaç cümleden meydana gelebilir  Satırbaşı yapılmış her bölüm bir paragraftır  PASTORAL Çoban ve kır hayatını, köylerdeki yaşayış şeklini anlatan şiir  Grekler’in bukolik dedikleri bu türü Edebiyat-ı Cedide’ciler eş’ar-ırâiyâne (Çoban şiirleri) diye adlandırmışlardır  Pastoral şiir, süsten, kelime oyunlarından, yapmacılıktan uzak sade bir dille yazılır  Eski Yunan edebiyatında Theokrites ile Latin edebiyatında Vergillius, pastoral şiirin ilk ve en güzel örneklerini verdi  PELTEKNÂME Kekeleme şiiri  Lisan-i pepeği adı da verilir  Halk edebiyatı nazım şeklidir  Âşık, kelimelerin ilk hecelerini, bazen de kelimelerin çoğunluğunu kekeleyerek söyler  Bu tekrarlar ölçüye dahildir  Örnek: Bu bu bugün gö gö gördüm yü yü yüzün dilberâ Ba ba baktım gö gö gönlüm oluptur ziyaâ Di di dilim pe pe peltek sö sö söyler zebanımı Ne ne ne derse de de desin dimesin tek sana Abdi İmam PLOT Roman, hikaye, tiyatro gibi eserlerde, baştan sona devam eden hareketlerin yapısı  Bir bakıma eserin planıdır  Kahramanların ve olayların meydana getirdiği devamlılığı ifade eder  İkinci, üçüncü derecedeki kişi ve olaylar, görünüp kaybolan bir başka zaman, mekan ve olayla ortaya çıkan kişiler, duygusal davranışlar plotu tamamlar ve zenginleştirir  Plot, yapısına göre çeşitlere ayrılır  Bazı plotlar trajik olayları, bazıları komedi, masal ve hiciv gibi konuları göstermek için kurulur  Eser, bu plota göre kimlik kazanır  POETİKA Şiir üzerine düşüncelerin ve teorilerin bütünü  Bu kelime eskiden Fransızca’da yalnız şiirin değil, güzel sanatların teorisini güzelliğin feslefesini, bir bakıma estetiği ifade ederken, bugün şiir sanatı anlamına gelen bir terim olmuştur  Batı dillerinde poetika konusuna giren birçok eser var  Türkçe’de ise, bazı şiirlerin ve grupların bildiri niteliğindeki, genellikle savunmaya dayalı birkaç önsözü görülür  Necip Fazıl Kısakürek’in de bir Poetika’sı var  PROZODİ Kelimelerin taşıdıkları seslerin değerlerine ve hecelerin taşıması gereken seslere göre söylenmesi  Tonlamaya, hecelerin vuruşuna kelimelerin uzunluk ve kısalıklarına dikkat edilerek söylenir  RAKTA Arap harflerine göre bir harfi noktalı, bir harfi noktasız kelimeleri kullanarak şiir yazma  REKÂKET Kelime veya cümlelerin düzensiz sıralanmasından ileri gelen okumayı zorlaştırıcı durum  Divan edebiyatında yazıda kusur sayılırdı  RİKKAT Anlatımda söylenişleri kulakta ince, hafif, hoş etki bırakan sözcüklerin kullanılması  Sanatçı sevgi, şefkat, muhabbet, güzellik gibi konuları anlatırkenn sözcükleri de uygun düşecek şekilde ince sesle kurulanlardan seçer  Bu sözcükler kelimâ-ı rahika, taşıdıkları özellik de rikkatdiye adlandırılır  RİSALE Küçük kitap, broşür  İlim veya sanata dair yazılar  Önceleri çokluk dini konuları ele alan küçük hacimli kitaplar bu adla anılırlardı  RİTM Şiirde, hecelerdeki vurgu, uzunluk, kısalık, kalınlık, incelik, yükseklik gibi ses özelliklerinin ve duraklarının düzenli bir şekilde tekrarlanmasından doğan uyum  RONDELET Yedi mısralı ek bendden meydana gelen Fransız nazım şekli  RÜCÛ Divan edebiyatı sanatlarından  Bir düşünceyi daha güçlü hale getirmek için, söylenen sözden vazgeçer gibi davranılır  Espri, üzüntü, sevinç, dehşet, hayret durumlarında ifadeyi daha güçlü ve canlı kılmak için kullanılır  Vazgeçme döngü halinde de yapılabilir  Örnek: Eder isyanıma gönlümde nedâmegalebe Neyleyeyim yüz bulamam ye’s ile afvime talebe Ne dedim? Tövbeler olsun, bu dafi’i şerdir Benim özrüm günehimden iki kat beterdir Nûr-i rahmet niye güldürmeye rûy-i siyehim Tanrı’nın mağfiretinden de büyük mü günehim? Şinasi | 
|   | 
|  | 
|  | Edebiyat Terimleri Sözlüğü |  | 
|  10-09-2012 | #10 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Edebiyat Terimleri Sözlüğüs-ş SADR Bir beyitte birinci mısranın ilk parçası ile nesirde cümlenin ilk parçası  SAGU İslamiyet öncesi Türk edebiyatında ölen kimselerin arkasından söylenen şiirler  Sevilen, sayılan özellikle gösterdiği kahramanlıklarla tanınmış kimselerin ölümü üzerine ozanlar tarafından, yuğ adı verilen cenaze törenlerinde okunur, ölen kişinin yiğitliği, iyiliği, cömertliği, faziletleri dile getirilirdi  SAKİNAME Sakiye (içki sunana) seslenmek yoluyla içkiyi (çokluk şarabı) ve içki meclislerini, adetlerini, içkiyle alakalı bütün düşünce, duygu ve kavramı bazan tasavvufi, bazan da dünyevi işleyen şiirler  Mesnevi şeklinde yazılır  Terkib-i bend, terc-i bend veya kaside şeklinde de görülür  SALİYE Divan edebiyatımızda yeni yılı kutlamak için yazılan şiirler  Bu şiirlerde daima girilen yılın tarihini tespit eden bir beyit de bulunur  SARMA KAFİYE Dört mısralık bendlerle kurulan nazım şekli  Her dörtlükte birinci ile dördüncü, ikinci ile üçüncü mısralar kendi aralarında kafiyelidir  Kafiye şeması şöyledir: Abba, cddc, effe  Örnek: Rûhumu bu çarmıha kendi ellerimle gerdim: Bir nebi ızdırabı kaynıyor her yerimde  Ölüm, siyah bir tütsü yakıyor gözlerimde Aldığım her nefesi son nefes gibi verdim! Yusuf Ziya Ortaç SATRANÇ Saz şairleri tarafından aruzun müfte’ilün müfte’ilün müfte’ilün kalıbıyla ve musammat gazel şeklinde yazılan şiirler  Musammat beyitlerden oluştuğu için, her mısra kafiyeli iki eşit parçaya bölünür  Bu parçalar alt alta yazıldıklarında dörtlüklerden meydana gelen yeni bir şekil ortaya çıkar  Bu şeklin kafiye şeması şöyledir: abab cccb dddb    Örnek: Sevdi gönül bir püsteri / Sanatı terzi güzeli Hüsnünü bir muhtasarı / Şerh ederek söylemeli Matlanın fâikını / Sohbetinin lâyıkını Ben gibi bir âşıkını / Eylemiş aşkıyle deli Düştü gönül çâresine / Kaşlarının karesine Çehre-i menâresine / Yandı derûnum göreli Vardı ellerim eline / Tutuldu dilim diline Kâkülünün bir teline / Bağladı bu cân ü dili Emrahî SAYA Aşık edebiyatında nesir  Mensur karşılığı olarak da sayalı kullanılır  Secili (müsecca) nesre ise ayaklı saya adı verilir  SEBK-İ HİNDÎ Divan edebiyatında kullanılan bir üslup  Terim, "Hint tarzı, Hint üslûbu" anlamına gelir  Türk edebiyatına XVII  İran şairlerinin etkisiyle girdi  Bu nedenle sebk-i İsfahâni diye de bilinir  İran edebiyatına ise Hindistan’dan geçmiştir  SECİ Cümlelerin veya bir cümle içinde birden çok kelimenin sonlarındaki ses benzerliği  Nesirde kullanılan bir çeşit kafiyedir  Secili nesre müsecca adı verilir  Edebiyatımıza Arap edebiyatından geçmiştir  SEHL-İ MÜMTENİ Söylenmesi kolay görülen ama benzeri yapılmak istendiğinde güçlüğü ortaya çıkan söz  Bu tür sözler sade ve derin anlamlıdırlar  En güzel örneklerini Yunus Emre, Süleyman Çelebi, Mehmed Akif Ersoy vermişlerdir  Örnek: Ete kemiğe büründüm Yunus diye göründüm Yunus Emre SELÂMET Cümlelerin doğru ve sağlam olması  İfadenin düşük, eksik olmaması gerekir  SELÂSET Bir yazıda cümle ve kelimelerin akıcı, âhenkli, kolay ve anlaşılır olması  Selâset, sözüklerin birbirine uygun seçilmesiyle sağlanır  SELH Başkasına ait bir şiirin anlamını alıp kelimelerini değiştirerek yeniden yazmak  Selh intikal’in bir çeşidi sayılır  SELİS Halk şiiri nazım şekli  Aruzun fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilün kalıbıyla gazel şeklinde yazılır  Murabba, muhammes, müseddes şeklinde yazılmış selislere de rastlanır  Kafiye düzeni divan, semai ve kalenderi nazım şekilleri ile aynıdır  Örnek: Benden özge sana yok âşık-ı âvâre güzel Sûziş-ı firkat ile yakma beni nâre güzel Dün gece dîde-i hunkâr ile ettikte nigâh Ciğerim başına açtın yine bir yâre güzel Nûrî SERBEST NAZIM Bend, vezin ve kafiye kurallarına bağlı olmayan nazım şekli  Bendlerin, mısraların ve hecelerin sayıları belli düzene bağlı değildir  Şair isterse kafiyeli yazar  Bendleri sınırlayabilir veya sınırlamaz  Önce Fransız sembolistleri arasında yayıldı  Türk edebiyatına Servet-i Fünûn döneminde Batı edebiyatından girdi  Serbest nazmın uygulanışı üç aşama geçirdi: 1  Vezinli-kafiyeli serbest nazım: Servet-i Fünûn ve Fecr-i Âti döneminde görülür  Mısralar bir kelimeye kadar kısaldı, kafiye belli bir kurala göre sıraland  Aruz veznine yer verildi, bir şiirde birkaç aruz kalıbı veya bu kalıpların çeşitli cüzleri kullanıldı  2  Vezinsiz-kafiyeli serbest nazım: 1925-1930 yıllarında görülmüş, 1930’dan sonra yaygınlık kazanmıştır  Vezin bırakılmış, bir heceye kadar küçülen dizeler kurulmuştur  Bu dizeler hiçbir dış düzene bağlı değildir  Şair belirtmek istediği fikri taşıyan kelimeyi öne çıkarır  Büyük harfler sadece cümle başlarında kullanılabilir  Kafiyeli mısraların arası açılarak kafiye örgüsü gevşetilir  3  Vezinsiz-kafiyesiz serbest nazım: 1940 yılından sonra yaygınlaşan bu anlayışta vezin ve kafiye tamamen bırakıldı şiirde iç uyum önem kazandı  Örnek: Yolcu Yolunda Gerek Hastalar, Kar isterler Kafdağının ardından Ve buluttan döşek, Onlar, Yaramaz çocuklardır, Sallar durur, Dünyanın balkonundan, Düştü düşecek! Gölgen kaçıyorsa senden, Düşmüşse gökte yıldızın, Kavga başlar canla ten arasında Ne bilelim; Hangi pınarın suyu, Ya da çiçeğin özünde derman, Büyük yerden geldi ferman Yolcu yolunda gerek Ali Akbaş SONE İlk iki bendi dörtlük, son iki bendi üçlük on dört mısradan oluşan nazım şekli  Önce İtalyan edebiyatında kullanılmış, sonra Fransız edebiyatına, oradan da diğer Avrupa edebiyatlarına geçmiştir  Edebiyatımızda ilk Cenab Şahabeddin’in sone şeklinde şiir yazdığını görüyoruz  Servet-i Fünûn şairlerinin hemen hepsi bu nazım şeklini benimser  Sone kafiye sistemi üçe ayrılır  1  İtalyan tipi: Kafiye şeması abba, abba, ccd, ede 2  Fransız tipi: Kafiye şeması abba, abba, ccd, eed (İtalyan ve Fransız tipi sone arasındaki tek fark son üçlüğün düzenindedir  ) 3  İngiliz tipi: Mısra sayısı değişmemekle beraber ilk on iki mısra tek bir bend, son iki mısra da ayrı bir bend halinde yazılırlar  Kafiye şeması: a b a b c d c d e f e f g g  Örnek: Yüksük Yüksüğün ince şeklini yazmak Bana pek güç gelir kadınlardan Sorunuz belki bir güzel parmak onu tersim için bulur imkan Bunu bir çekmenin içinde gören Mu’teber bir refik-i hane sanır; Kadrini pek bilirler elde iken, Düştüğü anda mutlaka alınır  O da layık nezâketin eline: Tenine saplanır iken iğne, Yine pekçok sever iş işlemeyi; Bin letâfetle çırpınır her ân    Sanki bir nahl-i nev-hayâta konan Küçücük bir kuşun küçük yüreği! Ali Ekrem (Bolayır) SÖZLÜK Bir dilin veya dillerin kelime haznesini (sözvarlığını), söyleyiş ve yazılış şekilleriyle veren, kelimenin kökünü esas alarak, bunların başka unsurlarla kurdukları sözleri ve anlamlarını, değişik kullanışlarını gösteren eser  Sözlükler tek dilli veya çok dilli olabilir  Madde başlarını a-be-ce sırası takip eder  Genel veya özel alanlarla ilgili sözlükler hazırlanabilir  Arap harfli eski sözlüklerde madde başı Arapça kelimenin üç harfli kökünün son harfi esas alınarak sıralanırdı  XIV  -XV  yüzyıllar arasında yaşamış olan el-Kamûsü-ı-Muhît (Okyanus Sözlüğü) adlı eseri Türkçeye çeviren Mütercim Asım bu sistemi kullandı  İlk sözlük olarak İskenderiye Müzesi kütüphanecisi Bizanslı Aristophanes’in hazırladığı eser kabul edilir  İslam dünyasında en önemli sözlük X  yüzyılda yaşayan Fârâblı İsmail Cevheri’nin Sihâh adlı Arapça eseri  Vankulu Lügatı diye bilinen Müteferrika’nın bastığı ilk kitap da bir Sihâh çevirisidir  Türk kültüründe ilk sözlük ise Kaşgarlı Mahmud’un Türkçe’den Arapça’ya Divanü Lügati’t-Türk’üdür  ŞAHESER Nesilden nesile geçen, benzeri yazılamayan yüksek değerdeki edebi eser  Şaheserlerin başlıca özellikleri şöyle sıralanır: Zengin bir kültür birikimi sonucu yazılır, her devrin okuyucusu tarafından aranır, okunur ve takdir edilir, zamanla yayılır, ulusal ve uluslararası unsurlar içerir, pekçok yabancı dile çevrilir, türünde yazılan yeni eserlere örnek olur  ŞİVEYE MUGAYERET Şivesizlik  Dili kuralları dışında kullanmak  Türk dilini iyi bilmemekten, dilimizin özelliklerini gözönüne almaksızın yabancı dillerdeki bazı kullanış şekillerini tercüme edip uygulamaktan doğar  "Meşrubat içmek" yerine "meşrubat almak", "banyo yapmak" yerine "banyo olmak" gibi   | 
|   | 
|  | 
|  | Edebiyat Terimleri Sözlüğü |  | 
|  10-09-2012 | #11 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Edebiyat Terimleri Sözlüğüt-v TA’KİD İfadeye açıklık getirememe, anlatamama halidir  İkiye ayrılır  1  Lafzi ta’kid: Bir cümlede kelimelerin yerli yerine kullanılmamasından doğar  Örnek: Ben fakîrî etme terk memnûn-i ebnâ-yı zaman Hasıl etmezsen değil gam matlabım yâ Rab bana Râgıp Paşa 2  Manevi ta’kid: Bir cümlede kelimeler yerli yerince kullanılmakla beraber bir anlam çıkmamasına denir  Örnek: Âlemin cânı değilsin cân-ı âlemsin sen Nef’î TA’RİFAT Mevki sahipleri ve bazı görevlileri tasvir eden şiirler  Divan edebiyatı nazım türüdür  Birkaç beyitlik bendler halinde yazılırlar  Sâfi Kasım Paşa’nın, Kalkandelenli Fikri’nin, Gelibolulu Mustafa Ali’nin, Yenişehirli Avni’nin ta’rifatı vardır  Örnek: Nedür bildüm mi defter-dâr efendi Eğerçi bir iki üç var efendi Kiminün işini altun iderler Kimin ma’zül kimin mağbûn iderler Olardur sâ’i-i genc ü hazînle Olardur sâhib-i mâl u define Kalkandelenli Fikri TA’ŞİR Bir gazelin her beytinin veya bir beytinin üzerine sekiz mısra eklenerek yapılan mu’aşşerdir  Divan edebiyatı nazım şeklidir  Edebiyatımızda örneği fazla görülmez  Yahya Bey’in Muhibbî’nin (Kanunu Sultan Süleyman) gazeline yaptığı ta’şiri örnek olarak verilebilir  Haste olmak gûşmâl-i Hazret-i İzzet gibi Her kişinün yalımın alçak ider gurbet gibi Değme bir kimse göre gelmez refahiyyet gibi Nâleler gûyâ derây-ı rıhlet-i râhat gibi Dâr-ı dünya cây-ı fürkat menzil-imihnet gibi Devleti bir âlet-i hengâme-i zahmet gibi Sağlıgun bünyâdı yok âyinede sûret gibi Matla’ı şâh-ı cihânun maşrık-ı hikmet gibi Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi Yahya Bey TAŞTİR Bir gazelde her beytin iki mısrasının arasına iki veya üç mısra ekleyerek manzume meydana getirmek  Divan edebiyatı nazım şeklidir  Kelime, Arapça "bir şeyin yarısı, iki cüzünden bir cüzü" anlamındaki şatr kökünden gelir  Taştirde, aynı vezin ve kafiyede, araya iki mısra girerse terb-i mutarraf, üç mısra girerse tahmis-i mutarraf olur  Edebiyatımızda XVIII  yüzyıldan sonra örnekleri görülen taştir çok az kullanılan bir şekildir  En çok Halveti şeyhlerinden Aydi Baba yazmıştır  TAZMİN Bir şairin, bir mısra veya bir beytin bir başka şairce kullanılması  Divan edebiyatı nazım türüdür  Tazmin edilen mısra veya beytin sahibinin zikri şarttır  Tazmin eden şair, şiiri herhangi bir nazım şekline tamamlar ve aldığı sahibini belirtir  Örnek: Recaizade Ekrem’in şiirini tanzim: Sanırım ismini kuşlar heceler Seni söyler bana dağlar dereler Su çağıldar kuzular kırda meler Seni söyler bana dağlar dereler Hep seni aşkın eserken serde Hüsn ü ânın görünür her yerde Gezdiğim duygulu vâdilerde Seni söyler bana dağlar dereler Yahya Kemal Beyatlı TECÂHÜL-İ ARİF Anlamla ilgili sanatlardandır  Bilinen bir gerçeği, bilmez görünerek söylemek yöntemiyle yapılır  Bilinen şey, bilinmiyormuş gibi anlatılırken genellikle bir espriye dayandırılır  Bu yapılırken mübalağa ve istifham sanatından da yararlanılır  Örnek: Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem Ya muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su Fuzulî (Bilmiyorum, dönen kubbe mi su rengindedir, yoksa gözyaşlarım mı gökyüzünü kaplamıştır  ) Fuzuli, kubbenin, yani gökyüzünün mavi renkte olduğunu bilmiyor gibi görünüyor  Aslında gözyaşlarının gökyüzünü kaplayacak kadar çok ağladığını belirtmek için bu yola başvurmuştur  TEFRİK Anlamla ilgili sanatlardandır  Aynı çeşide giren iki şey arasına, birbirine aykırı taraflar (tebâyün) sokularak bir farklılık meydana getirilmesidir  Örnek: Budur farkı gönül mahşer rûz-ı hicrândan Kim ol cânım verir cisme bu cismi ayırır cândan Ortak çeşit gün, aykırı taraflar ise cisme can verme, cisimden canı ayırmadır  TEHZİL Alay ve şaka yollu yazılmış nazire  Hezl diye de bilinir  Çokluk tanınmış şairlerin şiirlerine vezin ve kafiye taklit edilerek yazılır  Tehzil, ciddi şiirleri bayağılıktan uzak ciddi bir duruma soktuğu için edebiyatın güzel ve eğlenceli örnekleri arasında kabul edilir  XVII  yüzyıldan sonra yaygınlık kazanan bu tür şiirin örneklerini daha çok Sürûri, Havâyi, Sünbülzade Vehbi, Hüseyin Kâmi (Dehri mahlasıyla), Fazıl Ahmet Aykaç, Halil Nihat Boztepe vermişlerdir  TEKRAR Bir ifadede aynı sözcük ya da söyleyişi, estetik kaygı gütmeden birkaç kez tekrar etmek  Aşırı tekrar sözkonusu ise buna kesret-i tekrar denir  TELMİH Divan edebiyatı sanatlarından  Söz sırasında bilinen bir olaya, bir kişiye, kıssaya ya da atasözüne işaret etmektir  Ama bu kişi ya da şey uzun uzadıya değil bir iki sözcükle anlatılır  Örnek: Ey nâme sen ol mâh-likâdan mı gelirsin Ey Hüdhad-i ümmid Saba’dan mı gelirsin Nabî (Şair beytinde Süleyman-Belkıs kıssasını hatırlatıyor  ) TENÂFÜR Bir ifadede birbirleriyle uyuşmayan harf, hece, sözcük ya da tamlamaların kulağa hoş gelmeyen etki yapmasıdır  İkiye ayrılır: Harflerle tenâfür: Çıkış noktaları aynı ya da birbirine yakın harflerin aynı sözcükte toplanması  Örneğin: Yaptırttık Sözcüklerle tenâfür: Söylenişleri zor olan, dinlenmesinden zevk alınmayan ağır vurgulu sözcüklerin art arda sıralanması: Örnek: Şu köşe yaz köşesi, şu köşe kış köşesi TENASÜB Divan edebiyatında anlamları arasında bağlantı bulunan sözcüklerin aynı ifadede kullanılmasıyla yapılan edebi sanat  Örnek: Asîb rûzigârı gülistân-ı dehre Sen serv-i gül-izârı hevâdar olan bilür Bakî Tenasüb, ilham ve tezat sanatlarıyla da birlikte kullanılır  Bu yönüyle de ikiye ayrılır: İlham-ı tenasüb: İlham ve tenasüb sanatlarının birlikte kullanılmasıyla yapılır  İki anlamı olan bir sözcüğün, dize ya da beyit içinde belirtilmemiş anlamıyla diğer bazı sözcüklerin arasında anlam bakımından bağlantı kurularak yapılır  Örnek: Ne güzel vâkıadır bu ki asup can gözünü Hâb-ı gaflette geçen ömrümü rü’yâ gördüm Zatî (Can gözünü açıp gaflet uykusunda geçen ömrümün bir rüya olduğunu görüp anlamam ne güzel bir olaydır  Rüya, düş kelimelerinin kastedilmeyen ikinci anlamının hâb ve rüya sözcükleriyle ilişkisi vardır  ) İlham-ı tezad: İlham ve tezat sanatları birlikte kullanılır  İki anlamı olan bir sözcüğün dize ya da beyit içinde belirtilmemiş anlamıyla anlamlı bir sözcük arasında ilişki kurmak şeklinde yapılır  Belirtilmeyen anlam cinas yoluyla sağlanır  Örnek: Serverlik ister isen üftâdelik şiâr et Kim düşmeden ayağa çıkmadı başa bâde Fuzulî (Burada ayak önce kadeh sonra gerçek ayak anlamlarıyla kastediliyor  Fuzulî beyitte sözcüğün vurgulamadığı ayak anlamı ile baş sözcüğü arasında tezat yapıyor  ) TERDİD Bir anlatımda sözü dinleyici ya da okuyucunun ilgisini yoğunlaştırdıktan sonra konuyu hiç beklenmedik bir sonuca götürme yoluyla yapılan edebi sanat  Sözün ciddi bir sonuca varması haline terdid-i sâdık, varmamasına terdid-i mutâyip denir  Örnek: Dizilirler ayakta Ana baba ve kardeş Hayal ırak    Irakta Eder fiillerle güreş Başından kayar yastık Nura döner karanlık Sırlar çözülür artık Kırka çıkınca ateş Necip Fazıl Kısakürek TERZA RİMA Üçer mısralık bentlerle kurulur  Bend sayısı belirsizdir  Tek bir mısra ile sona erer  Kafiye şeması şöyledir: Aba bcb cdc ded e  İlk olarak İtalyan edebiyatında görüldü  Dante İlahi Komedya’sını bu nazım şekliyle yazdı  Edebiyatımızda terza rima’yı Tevfik Fikret, Şehrâyîn adlı tek şiirinde denemiştir  1908’den sonra pek kullanılmamıştır  Bu biçimde yazılmış kısa şiirlerin son mısrasının kuvvetli olmasına dikkat edilir  TESBİ Bir gazelin beyitleri önünü beş mısra eklenerek yapılan müsebba’dır  Müsebba musammatlardan bir nazım şeklidir  Kafiye şeması şöyledir: Aaaaa (aa) bbbbb (ba) ccccc (ca)  Tesbi, Türk edebiyatında çok az görülür  İzzet Molla’nın Fuzuli’nin bir beytini, Leyla Hanım’ın da İzzet Molla’nın bir beytini tazmin yoluyla oluşturduğu tesbi’ler de vardır  TETABU-I İZÂFÂT İkiden fazla ismin meydana getirdiği zincirleme tamlama  Edebiyatımızda Türkçe, Farsça, Arapça kaidelere göre kurulmuş üç çeşit tetâbu’ı izâfâta rastlanır  Türkçe kurala göre iki, Farsça kurala göre üç kelimeden meydana gelen tamlamalar anlatımı bozmaz  Türkçe tetâbu’-ı izâfât’a örnek: "Ahmet’in söylediklerinin doğruluk derecesinin araştırılması    " Farsça tetâbu’-ı izâfât’a örnek: Ey vucûd-ı kâmilün âyin eclâr-ı feyz-I Hak Âsitânım kıble-ı hâcât-ı erbâb-ı yakîn Fuzulî TEVÂRÜD İki şairin birbirinden habersiz aynı mısrayı veya beyti tesadüfen yazması  TEVKİYE Anlamla ilgili sanatlardandır  İki veya ikiden fazla anlamı olan bir kelimenin yakın anlamını söyleyip uzak anlamını kasdetmek  Birçok edebiyatçı bu sanatı iham sanatıyla aynı kabul etmiştir  Fakat ihamda, ikiden fazla anlamı olan kelimenin bir mısra veya beyitte bütün anlamları kasdedilirken, tevriyede uzak anlamına işaret edilir  Örnek: Kûyunda nâle kim dil-i müştâkdan kopar Bir namedir Hicaz’da uşşakdan kopar Nâili-Kadim TRİYOLE On mısralı bir nazım şeklidir  Önce iki mısralı kısım, sonra dörder mısralı iki kısım gelir  Birinci kısmın ilk mısrası birinci dörtlüğün sonunda, yine birinci kısmın ikinci mısrası ikinci dörtlüğün sonunda tekrarlanır  Dört mısralı kısımlarda, eklenen mısraların ilk üç mısra ile anlam bütünlüğü sağlaması gerekir  Kafiye şeması şöyledir: Ab aaaa bbbb  Örnek: Yüzünde hasta-i sevdâ gibi melâlet var, Nedir bu hâl-i perişanın ey hilâl-seher? Sabâh-ı feyz-i bahâride mübtesem ezhâr Çemen çemen mütemevvic nesîm-i anber-bâr: Niçin? Ben anlamadım kimden etsem istifsâr? Yüzünde hasta-i sevdâ gibi melâlat var! Dem-i seherde yanında şu parlayan ahter Hazan içinde solan bir çiçek gibi dil-ber Sürûr fec ile şâdân iken bütün yerler, Nedir bu hâl-i perişanın ey hilâl-i seher? Tahsin Nuhid VECİZE Söyleyeni belli, kısa, anlamlı söz  Özdeyiş diye de bilinir  Bireysem ya da toplumsal bir ilke, bir görüş, bir kanıyı en kısa yoldan anlatır  Yaşam deneyimine ve gözleme dayanır  Vecizeler bağımsız yazıldığı gibi, bir eserin içinde dağınık da bulunabilir  İslam büyüklerinin bu tür sözlerine kelam-ı-kibar denir  Vecize önce eski Yunan edebiyatında yazılmıştır  Klasizm edebiyatı döneminde, Larochefoacauld’ın Maximes (Vecizeler) adlı eseriyle Avrupa’ya gelmiştir  VEZN-İ ÂHAR Halk şiiri nazım şekli  Aruzun müstef’ilâtün müstef’ilâtün müstef’ilâtün müstef’ilâtün kalıbıyla murabba şeklinde yazılır  Her mısra bir müstef’ilâtün cüzüne sığacak şekilde dört kelime veya kelime grubuna bölünür  Birinci mısranın 2  Cüzü ikinci mısranın başına, ikinci mısranın 2  Cüzü üçüncü mısranın başına, üçüncü mısranın 2  Cüzü dördüncü mısranın başına getirilir ve bu cüzlerden sonra gelen cüzler birbirlerini izler  Örnek: Ey vaslı cennet/kıl câna minnet/vay, serv-ı kamet/cân içre cansın Kıl câna minnet/vay serv-ı kamet/cân içre cansın/nev-res fidansın Vay serv-kamet/cân içre cansın/nev-res fidansın/suh-ı cihansın Cân içre cansın/nev-res gidansın/şûh-ı cihansın/gözden nihansın  Tokatlı Nurî | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |