|  | Divan Şiiri'nin Konuları Ve Özellikleri |  | 
|  10-10-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Divan Şiiri'nin Konuları Ve ÖzellikleriAşk teması,divan şiirinin merkezini oluşturur  Divan  edebiyatı eserlerinde aşk-aşık-maşuk kalıbı her daim bulunur  Aşk  uzlaşımsaldır; yani temel özellikleri hiç değişmez  Mesela bütün aşklar  tek yanlıdır, aşık hep sever, acı çeker, hiçbir karşılık görmez, her  zaman ondan ayrı kalışını dile getirir; ayrıca rakipleri de vardır  Bu  yüzden hep kıskançlık içinde kıvranır durur  Sevgili ise hemen her zaman  aşığa ilgisiz davranır, onu tanımazlıktan gelir  Sevgili (maşuk) hep  bir sultan, efendi, sahip kimliğinde gösterilir  Sevgili şah, aşık ise  kuldur  Aşık için en tehlikeli durum, sevgilinin eziyet ve cefa  çektirmekten vazgeçmesidir  Divan şiirinde betimlenen sevgili tipi de  tektir ve değişmez  Bütün divan şairleri farklı çağrışımlara yol  açabilecek mazmunlar kullansalar da, gerçekte tek bir tip sevgili imajı  çizerler  Bu geleneksel sevgili tipinin boyu servi gibi uzun, beli ince,  saçları uzun ve siyah, yanakları gül kırmızısı, gözleri siyah,  bakışları kılıç gibi keskin, ok gibi yaralayıcıdır  Başka bir özelliği  de hep genç oluşudur  Böyle betimlenen sevgilinin aşığının (yani şairin)  gözyaşı Nil ya da Fırat ırmakları gibi akar  Divan şiirinde bütün  şairlerin kullandığı bu tür benzetmelere "mazmun" denir  Bu mazmunları yerli yerinde ve başarılı bir biçimde kullananlar başarılı şair sayılırdı   Divan şiirinde aşk 2 türlü işlenmiştir  Dünyevi aşk ve ilahi aşk  Aşk konusu ozanın dünya görüşüne koşut olarak anlam kazanırdı  (ilahi aşk) Tasavvuf  yoluna giren ozan için amaç mutlak güzellik olan tanrıya kavuşmaktır  Bu da ancak maddeden sıyrılıp benliği yitirmek ve aşk (dervişlik) yoluna  girmekle olur  İlahi aşk; maddi aşkla başlar: dünya üstündeki bir  güzele aşık olan ozan, dünyanın güzelliklerine aşık olan ozan, bu durumu  soyutlama yoluyla ilahi aşka dönüştürür ve Tanrı'nın benliğine  kavuşmaya çalışır; Tanrı'da kendi benliğini eritme anlamına gelen  "fenafillah" aşamasına erişince de gerçek mutluluğu bulur  Ama bu aşama  ölümden sonra gerçekleşebilecektir  Divan şiirinde sevgilinin, erkek  kimliğinde görülmesi, doğrudan doğruya tasavvuftan kaynaklanır  Yunan  düşünürü Platon'a kadar uzanan bu yaklaşımda, en saf ve en gerçek aşk  önemlidir; tensel zevkler, cinsellik söz konusu edilemez  Tensel zevkler  ancak neslin devamı sağlanması açısından kadınlara duyulan aşklarda söz  konusu olabilir  Bu nedenle Tanrı'nın gerçek güzelliğinin yansıdığı,  gerçek aşk kaynağı genç erkekler, ilahi aşkın nesnesi olmuştur  (dünyevi  aşk) Aşk konusu, yaşama bağlı ozanlar tarafından da dindışı bir  anlayışla ele alınmış ve işlenmiştir  Yaşamdaki güzellikler ve  güzelliğiyle simgeleşen kadın, divan şiirinde önemli yer tutar  Dünya  nimetlerine bağlı divan edebiyatı ozanları, bu nimetlerden zevk alarak  yararlanmasını bilmişlerdir  Söz konusu ozanlar  için kadın tapılacak biridir: güzelliğiyle büyüler, zaman zaman ilgi  gösterip zaman zaman rakipleriyle gönül eğlendirerek ağşığını üzer  Aşık  sürekli bir üzüntü içinde kıvranıp durur, daha doğrusu platonik aşkın  girdabında boğulacak gibi olur  Divan şirinde yaygın işlenen konulardan biri de doğadır  Ama doğa, şairin hünerini göstermesi için bir araçtır  Çünkü şair, doğayı kendisinin gördüğü gibi değil, önceki usta şairlerin  gözüyle yansıtır  Doğa, daha çok kasidelerin ve mesnevilerin konusu  olmuştur  Bahar ve kış mevsimleri o kadar çok işlenmiştir ki, bu iki  mevsimi anlatan şiirlere ayrı adlar bile verilmiştir  Baharı anlatan  şiirlere bahariye, kışı anlatanlara da şitaiye denmiştir  Bahar, şair  için sevinç kaynağıdır  Bahar için yapılan benzetmelerden biri  sultandır  Örneğin bahar sultanı ordusunu toplar, kış sultanına hücum  ederek onu yener  Bâkî'nin  "Bahar Kasidesi", en güzel bahariye örneğidir  Bahar betimlenirken gül,  bülbül, lâle, sümbül, çimen gibi sözcüklere sıkça başvurulmuştur  Divan  şairine göre bahar, yaşam ve canlılığın kaynağıdır  Kış ise can sıkıcı  ve bunaltıcıdır; zalim bir padişaha benzetilir  Divan şiirinde, işlendiği biçimiyle doğa belli öğelerle sınırlı kalmıştı  Örneğin orman, dağ, ova, rüzgâr, yağmur  gibi öğeler Divan şiirinde hemen hiç kullanılmamıştır  Divan şiirinde  kayıklar vardır, ama deniz yoktur  Divan şiirinde bilinçli olarak yapay  bir dünya yaratılmıştır  Divan Şiiri'nde söz sanatları Divan şairinin başarılı olabilmesi için dilin inceliklerini bilmesi gerekirdi  Şairin söz  sanatlarındaki ustalığı şiirinin değerini arttırırdı  Bu nedenle  şairler, hüsn-i ta'lil ve teşbih  sanatına sıkça başvurmuşlardır  Hüsn-i ta'lil, nedeni bilinen bir  olayı, daha güzel biçimde açıklama ve anlamlandırma sanatıdır  Benzetme  de denen teşbih ise, bir durumu, bir oluşu, bir varlığı daha güzel bir  duruma, bir oluşa, bir varlığa benzetmektir  Divan şairi için  benzetilenler, daha doğrusu neyin neye benzetileceği belliydi ve  kalıplaşmıştı  Bu amaçla hazırlanmış listeler bile vardı  Ama asıl  yenilik hüsn-i ta'lil sanatıyla ortaya koyulurdu  Böylece şair bir  sözcüğe ya da deyime, kullandığı dili iyi bilmesi oranında artan  anlamlar yüklenmiş oluyordu    Divan Edebiyatında Nesir Divan edebiyatında üç tür düzyazı biçimi vardır  Yalın düzyazı, süslü düzyazı ve orta düzyazı  Yalın düzyazıda halkın konuştuğu dil kullanılmış, halk kitapları, halk  öyküleri, Kur'an tefsirleri, hadis açıklamaları bu türde yazılmıştır  Süslü düzyazıda hüner ve marifet göstermek amaçlanmıştır  Bu türe genellikle medrese öğrenimi görmüş,  Osmanlıca'yı iyi bilen yazarlar yönelmiştir  Çok uzun cümlelerin, bol  söz ve anlam oyunlarının göze çarptığı bu türün en belirgin örneklerini  Veysi ve Nergisi vermiştir  Süslü düzyazıda çok ürün verilmiş bir alan  da tezkire'dir  Bu türün ilk klasik örneğini, 16  yüzyılda Aşık Çelebi  yazmış ve tezkire geleneği 19  yüzyılda Fatih Efendi'ye değin sürmüştür  Orta düzyazı ise, divan edebiyatının hemen hemen bütün klasik yazarlarının yazdığı bir türdür  Belirgin  özellikleri, söz ve anlam oyunlarından, hüner ve marifet göstermekten  kaçınılmış ve içeriğin ön planda tutulmuş olmasıdır  Özellikle tarih,  gezi, coğrafya ve din kitapları bu türde yazıldı  Divan Edebiyatı'nın tarihsel gelişimi Divan edebiyatının ilk örnekleri 13  yüzyılda ortaya çıktı  Bu edebiyatın ilk ürünlerini veren Mevlana Celaleddini Rumi bütün yapıtlarını Farsça yazdı  Aynı yüzyılın bir başka büyük şairi Hoca Dehhani'ydi  Horasan'dan gelip Konya'ya yerleşen Dehhani, özellikle İranlı şair Firdevsi'nin etkisinde şiirler kaleme aldı  14  yüzyılda  Konya, Niğde, Kastamonu, Sinop, Sivas, Kırşehir, İznik, Bursa gibi  kültür merkezlerinde şairler ve yazarlar Divan edebiyatının yeni  örneklerini verdiler  Bunların çoğu kahramanlık hikâyeleri, öğretici,  eğitici ve dinsel yapıtlardı  Bu arada İran edebiyatının konuları da  Türk edebiyatına girmeye başladı  Mesud bin Ahmed ile yeğeni İzzeddin'in  1350'de yazdıkları Süheyl ü Nevbahar, Şeyhoğlu Mustafa'nın 1387'de  yazdığı Hurşidname, Süleyman Çelebi'nin (1351-1422) Vesiletü'n-Necât  başlığını taşımakla birlikte Mevlid adıyla bilinen ünlü yapıtı, İran  edebiyatının etkisiyle yazılmıştır  Divan edebiyatı, özellikle şiir  alanında en parlak dönemini 16  yüzyılda yaşadı  Bâkî ve Fuzuli Divan şiirinin en iyi örneklerini verdiler  17  yüzyıla girildiğinde Divan edebiyatının ulaştığı düzey, İran edebiyatınınkinden geri değildi  Divan şairleri,  şiirlerinde "fahriye" denen ve kendilerini övdükleri bölümlerde şiir  ustalığının doruğuna çıkmışlardı  Öğretici şiirleriyle tanınan Nabi ve  bir yergi ustası olan Nef'i bu yüzyılın ünlü şairleriydi  Divan edebiyatı, en özgün şairlerinden olan Nedim'in ve Şeyh Galib'in ardından, 18  yüzyılda  bir duraklama dönemine girdi  Daha sonraki şairler özellikle bu iki  şairi taklit ettiler ve özgün yapıtlar ortaya koyamadılar  19  yüzyılda  Divan edebiyatı artık gözden düşmüş ve eleştiri konusu olmuştu  İlk  eleştiriyi getiren Namık Kemal'di  Tanzimat'la  birlikte Türk edebiyatında Batı etkisinde yeni biçimler, konular  denenmeye başlandı  Divan edebiyatı böylece önemini yitirmekle  birilikte, Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı, Türk edebiyatının aruz ölçüsüyle son şiirlerini yazdılar, denilirse de zamanımızda da bu vezni kullanabilen şâirler  vardır  Arûzun az kullanılıyor olması, zorluğundandır  Yoksa başka  ölçülerle veya ölçüsüz yazılan şiirlerdeki lirizm ve âhenk âruzla  yazılan şiirlerin yerini tutamaz  Divan Edebiyatı Tarihsel Gelişimi (Yüz yıllara göre) >>> Divan Edebiyatı Nazım Şekilleri için >>> | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |