|  | Yaratılış Efsaneleri |  | 
|  05-04-2009 | #1 | 
| 
siLveRghoSt
 |   Yaratılış EfsaneleriYaratılış Efsaneleri Orta Asya'da yaşayan Türk toplulukları arasında dünya ve insanın yaratılışı hakkında birçok efsane saptanmıştır  Bu efsaneler yakın çağlarda derlendikleri için İslamlık, Hıristiyanlık, Budizm, Maniheizm gibi dinlerden etkiler taşımaktadırlar  Ancak bunlar genel yapısıyla erken dönem Türk mitolojisinin izlerinin görüldüğü önemli ürünlerdir  Aşağıda, Altay Türkleri'ne ait iki yaratılış efsanesi verilmiştir  Bu iki efsane temel olarak birbirlerine benzerler; ama ayrıldıkları noktalar da vardır; aralarındaki farkları, okuyunca anlayacaksınız  İlk efsane W  Radloff tarafından saptanmıştır; ikinci efsane ise V  Verbitskiy tarafından saptanmış olup ilk efsaneden daha değişik bir söyleyişe sahiptir  İki efsanede de tek bir yaratıcı Tanrı vardır  Birinci efsanede Tanrı; Kayra Kan, Kuday ve Kurbustan adlarını taşırken, ikinci efsanede Ülgen, Bay-Ülgen adlarına sahiptir  İki efsane de dış etki (Çin ve İran) taşırlar  Bu yaratılış efsanelerinde İran mitolojisinin ile Mani dininin etkisinin olduğu görülmektedir  İkili düşünce ilkesi (dualizm) İran mitolojisinin en önemli özelliğidir  İran mitolojisinde Hürmüz, iyilik ilahıdır ve gökte oturur; Ehrimen ise yeraltında karanlıkların ilahıdır  Aynı durum Altay Türkleri'nin yaratılış destanlarında da vardır  Altay yaratılış destanlarında da Tanrı Kuday gökte oturur, Şeytan Erlik ise yer altında  Ama Erlik, Tanrı değildir; yalnızca güçlü bir körmös'tür (şeytan)  Türk Tanrı düşüncesi, İran mitolojisindeki ikili ilah sistemini tek ilahlı sisteme çevirmiştir  İran mitolojisinde Hürmüz, birçok yaratık yaratır ve Ehrimen de bunların bir bölümünü kendisine vermesini ister; ama olumsuz yanıt alır  Aynı durum Altay yaratılış efsanesinde de söz konusudur  Tanrı Kuday (Ülgen) da birçok yaratık yaratır ve Erlik bunların bir kısmını kendine ister ama Tanrı bunu reddeder  Altay yaratılış destanlarında, herşeye gücü yeten ve günümüzdeki Tanrı inancının aynısı olan bir inanış yoktur  Altay yaratılış destanlarında Tanrı'ya yaratma eyleminde kimi varlıklar yardım eder (mesela Ak Ene ve Kişi yani Erlik)  Bu yüzden bu efsanelerde her şeye kaadir bir Tanrı imajı yerine, yaratma eyleminde çeşitli varlık ve nesnelere başvuran bir ilah portresi çizilmiştir  Verbitskiy'in saptamış olduğu yaratılış efsanesinde (aşağıdaki ikinci efsane) balığın dünya ile ilgili simgeselliğine yer verilmiştir  Bu efsaneye göre dünyanın altındaki üç balığın, dünyanın dengesini sağlamada rolü vardır  Burada balığa kutsallık verilmiş ve dünyanın dengede durmasının simgesi olmuştur  Bu özellik eski Hint mitolojisinde de vardır  Balığın burada kullanılması aynı zamanda onun insanın yaratılışının, yaşamın yeniden doğuşunun, bolluk ve bereketin simgesi olmasından ileri gelmiştir  Kimi araştırmacılar göre Kırım Türkleri de benzer biçimde, dünya okyanusunda büyük bir balık bulunduğunu ve balığın üzerinde boynuzlarıyla dünyayı taşıyan bir boğa olduğunu ileri sürerlerdi  Altay yaratılış efsanelerinin bazı kahramanları yabancı adlar taşırlar; mesela Mangdaşire, Şal-Yime, May-Tere vb  Bu efsanelerin bazı motifleri de Eski Türk kültüründe bulunmamaktadır  Mesela Tanrı'nın gökte oturması, yaratma eyleminde nesne ve kişilere başvurması, Ak-Ana, Tanrı'nın insanlarla doğrudan konuşması    gibi  Altay yaratılış efsanelerinde, Türk destanlarındaki güçlü yapı ve görkem de yoktur  Ergenekon Destanı ile karşılaştırılmaları bile bunu kolayca gözler önüne serer  Aşağıda iki yaratılış efsanesi de yer almaktadır  Yeriding Pütkeni (Yerin Yaratılışı) Herşeyden önce su vardı  Yer, ay, gök, güneş yoktu  Tanrı (Kuday) ile Kişi vardı  İkisi de birer kara kaz gibi su üzerinde uçuyorlardı  Tanrı bir şey düşünmüyordu  Kişi, yel çıkarıp suyu dalgalandırdı; Tanrı'nın yüzüne su sıçrattı  Bunu yapınca da kendisinin Tanrı'dan güçlü olduğunu sandı; daha yüksekte uçmak istedi  Ama uçamadı; suya düşüp dibe battı  Boğulmak üzereydi  "Bana yardım et!" diye bağırıp Tanrı'dan yardım istedi  Tanrı "Yukarı çık!" dedi, o da sudan çıkıverdi  Sonra Tanrı, "Sağlam bir taş olsun!" dedi  Suyun dibinden bir taş yükseldi  Tanrı ile Kişi, taşın üzerine oturdular  Tanrı, Kişi'ye "Suya dal, suyun dibinden toprak çıkar!" diye buyruk verdi  Kişi, Tanrı'nın buyruğunu yerine getirdi  Suyun dibinden çıkardığı toprağı Tanrı'ya götürdü  Tanrı, Kişi'nin getirdiği toprağı suyun üzerine serperken "Yer olsun !" diye buyurdu  Buyruk yerine geldi, yeryüzü yaratıldı  Tanrı, yine Kişi'ye "Suya dal, suyun dibindeki topraktan çıkar !" diye buyruk verdi  Kişi, suya daldığında, bu kez kendim için de toprak alayım diye düşündü  İki avucuna da toprak doldurdu; bir avucundakini Tanrı'dan gizlemek için ağzına attı  Dileği, Tanrı'dan gizli kendine göre bir yer yaratmaktı  Avucundaki toprağı getirip Tanrı'ya uzattı  Tanrı, toprağı suyun üzerine serpip genişlemesini buyurdu  O'nun suya serptiği toprak gibi, Kişi'nin ağzındaki toprak da büyüyüp genişlemeğe başladı  Kişi korktu; soluğu kesildi, öleyazdı  Kaçmağa başladı  Ancak, nereye kaçsa yanı başında Tanrı'yı buluyordu  O'ndan kaçamıyordu  Çaresiz kaldı, Tanrı'ya yalvarmağa başladı: "Tanrı! Gerçek Tanrı! Bana yardım et"  Tanrı, Kişi'ye "Ağzındaki toprağı ne için sakladın" dedi  Kişi, "Kendime yer yaratmak için saklamıştım" diye yanıt verdi  Tanrı da, "Öyleyse at ağzından ve kurtul" dedi  Kişi'nin ağzındaki toprak yere dökülürken küçük tepeler oluştu  Tanrı, "Artık sen günahlı oldun" dedi, "Bana karşı geldin  Kötülük düşündün  Bundan sonra sana uyanlar, senin gibi kötülük düşünenler senin gibi kötü kişi olacak; bana uyanlar ise iyi ve pak kişiler olacak, güneş ve aydınlık yüzü görecek  Ben, gerçek Kurbustan adını almışımdır; bundan sonra senin adın da Erlik olsun  Günahlarını benden saklayanlar senin adamın olsun, günahlarını senden saklayanlar benim adamım olsun"  Yeryüzünde, dalsız budaksız bir ağaç yeşerdi  Tanrı, bu dalsız budaksız ağaçtan hoşlanmadı  "Dalları, yaprakları olmayan ağaca bakmak güzel değil  Bu ağacın dokuz dalı olsun!" dedi  Dalsız budaksız ağaç birden dokuz dallı oldu  Tanrı, "Dokuz dalın herbirinin kökünden, birerden dokuz kişi türesin; bunlar dokuz ulus olsun!" dedi  Erlik, bunlar olurken büyük bir gürültü duydu  Nedir acaba diye düşündü  Tanrı'ya gürültünün nedenini sordu  Tanrı, "Ben bir kaganım, sen de kendince bir kagansın  İşittiğin gürültüyü yapanlar benim ulusumdur!" dedi  Erlik, Tanrı'dan bu ulusu kendisine vermesini istedi  Tanrı, "Olmaz!" diye karşıladı; "Sen git kendi işine bak!"  Erlik'in canı sıkıldı  Hele bir gidip şu insanları göreyim diyerek kalabalığın yanına vardı  Orada insanlardan başka yaban hayvanları, kuşlar ve daha nice yaratıklar vardı  Erlik, Tanrı bunları nasıl yarattı acaba, bunlar ne yer, ne içerler diye düşündü  O düşüne dursun, insanlar ağacın yemişlerinden yemeğe başlamışlardı  Erlik baktı ki, insanlar ağacın yalnızca bir yanındaki yemişleri yiyorlar, öte yandakilere ellerini sürmüyorlar  İnsanlara bunun nedenini sordu  İnsanlar, şu yanıtı verdiler: "Tanrı bize şu yandaki dört dalın yemişini yemeği yasakladı  Biz yalnızca Tanrı'nın izin verdiği, ağacın gündoğusundaki yemişlerden yiyoruz  Şu gördüğün yılan ile köpek, yasak yandaki yemişleri yemememiz için bekçilik ediyor  Bundan sonra Tanrı göğe çıktı  Beş dalın yemişi de bizim aşımız oldu" Bu yanıt, Erlik'i sevindirdi  Erlik Körmös, insanlardan Törüngey denilen erkeğe yaklaştı  Ona "Tanrı size yalan söylemiş  Asıl, yasakladığı yemişlerden yemeniz gerekir  Onlar daha tatlıdır  Bir deneyin; göreceksiniz" dedi  Erlik, uyumakta olan yılanın ağzına girdi; ağaca çıkmasını söyledi  Yılan, ağaca çıkıp yasak yemişlerden yedi  Doğanay'ın karısı Eje, yanlarına geldi  Erlik, Törüngey ile Eje'ye de yasak yemişlerden yemelerini söyledi  Törüngey, Tanrı'nın sözünü tutarak yasak yemişlerden yemedi  Karısı Eje dayanamadı, yedi  Yemiş çok tatlı idi  Alıp kocasının ağzına sürdü  Törüngey ile Eje'nin tüyleri birden döküldü  Utandılar  Kaçıp, herbiri bir ağacın ardına saklandılar  Derken Tanrı geldi  Bütün ulus, kaçışıp bir köşeye gizlendi  Tanrı, "Törüngey! Törüngey! Eje! Eje! Neredesiniz" diye haykırdı  Törüngey ile Eje "Ağaçların arkasındayız" dediler, "Karşına çıkamıyoruz, utanıyoruz"  Sonra, olanları bir bir anlattılar  Tanrı, bildiği şeyleri duymanın öfkesi içinde herbirine ayrı cezalar verdi  "Şimdi sen de Körmös'ten (Şeytan'dan) bir parça oldun" diyerek yılana verdi ilk cezayı  "İnsanlar sana düşman olsun; seni görünce vurup, ezip öldürsünler!" dedi  Eje'ye döndü, "Sen, Körmös'ün sözüne uydun  Yasak yemişi yedin  Cezanı çekeceksin  Çocuk doğuracaksın  Doğururken de acı çekeceksin  Sonunda öleceksin, ölümü tadacaksın"  Törüngey'e de şöyle diyerek cezasını verdi: "Körmös'ün aşını yedin  Benim sözümü dinlemedin, Körmös Erlik'in sözüne uydun  Onun adamları onun dünyasında yaşar, karanlıklar dünyasında bulunur  Benim ışığımdan yoksun kalır  Körmös bana düşman oldu; sen de ona düşman olacaksın  Benim sözümü dinleseydin, benim gibi olacaktın  Dinlemediğin için dokuz oğlun, dokuz da kızın olacak  Bundan sonra ben, insan yaratmayacağım  Artık, insanlar senden türeyecek  " Tanrı, Erlik'e de kızdı  "Benim adamlarımı niçin aldattın ?" diye sordu öfkeyle  Erlik "Ben istedim, sen vermedin" dedi, "Ben de senden çaldım  Artık, hep çalacağım  Atla kaçarlar ise düşürüp çalacağım  İçip içip esrirler (sarhoş olurlar) ise birbirlerine düşürüp döğüştüreceğim  Suya girseler, ağaçlara çıksalar bile yine çalacağım"  Tanrı da, "Öyleyse; dokuz kat yerin altında ayı, güneşi olmayan karanlık bir dünya vardır  Seni oraya atıyorum" diyerek Erlik'i cezalandırdı  Her şey bitince, bütün insanlara birden şöyle dedi: "Bundan sonra kendi yemeğinizi kendiniz kazanacak, gücünüzle elde edeceksiniz; benim yemeğimden yemek yok  Artık, yüz yüze gelip sizinle konuşmayacağım  Bundan sonra size May-Tere'yi göndereceğim"  May-Tere, insanlara birçok şey öğretti  Arabayı da May-Tere yaptı  Ot köklerini, yenilebilecek otları insanlara öğretti  Erlik, May-Tere'ye yalvardı: "Ey Gök Oğul, bana yardım et  Tanrı'dan izin dile  Yanına çıkmak istediğimi söyle  Yardım et bana"  May-Tere, Erlik'in dileğini Tanrı'ya iletti  Tanrı aldırış etmedi  May-Tere, altmış yıl yalvardı  Sonunda Tanrı, Erlik'e haber gönderdi: "Düşmanlıktan vazgeçersen, insanlara kötülük etmezsen sana izin veririm, yanıma gelirsin!" Erlik, söz verdi  Tanrı'nın katına çıktı  Baş eğdi  "Beni kutsa  Bana izin ver, ben de kendime gökler yapayım" diye yalvardı  Tanrı, izin verdi  Erlik, kendisi için gökler yaptı  Adamlarını topladı, yaptığı göklere yerleştirdi; kendisi de başlarına geçti  Çok kalabalık oldular  Tanrı'nın en sevgili kullarından olan Mangdaşire, bu duruma çok üzüldü  Üzüntü içinde düşündü: "Bizim öz kişilerimiz yeryüzünde sıkıntı çekip yoruluyor  Erlik'in adamları ise, göklerde keyfedip duruyor  " Mangdaşire, bu üzüntü içinde Erlik'e savaş açtı  Erlik, daha güçlü çıktı  Ateş ile vurup Mangdaşire'yi kaçırdı  Mangdaşire, Tanrı'nın katına çıktı  Tanrı, "Nereden geliyorsun?" dedi  Mangdaşire, "Erlik'in adamlarının gökte oturması, bizim adamlarımızın ise yeryüzünde binbir güçlük içinde yaşamaları ağırıma gitti  Erlik'in yandaşlarını yere indirmek, göklerini başına yıkmak için Erlik'le savaştım  Gücüm yetmedi, o beni kaçırdı" diye yanıt verdi  Tanrı, üzülmemesini söyledi  "Erlik'e benden başka kimsenin gücü yetmez" dedi, "Erlik'in gücü senden çoktur  Ama gün gelecek, senin gücün Erlik'in gücünden üstün olacak"  Mangdaşire'nin yüreği serinledi, rahat rahat uyudu  Gün geldi, Mangdaşire güçleneceğini anladı  O gün Tanrı, Mangdaşire'yi yanına çağırdı  "Var git  Güçlendin artık  Erlik'in göklerini başına yıkacak güce kavuşturdum seni  Dileğine ereceksin" dedi, "Sana, kendi gücümden güç verdim"  Mangdaşire şaşırdı: "Yayım yok, okum yok  Kargım yok, kılıcım yok  Kupkuru bir bileğim var  Yalnız bilek gücüyle Erlik'i nasıl yok edebilirim?"  Tanrı, Mangdaşire'ye bir kargı verdi  Mangdaşire, kargıyı alıp Erlik'in göklerine gitti  Erlik'i yendi, kaçırdı; göklerini kırdı geçirdi  Erlik'in gökleri parça parça oldu, yeryüzüne döküldü  O güne değin dümdüz olan yeryüzü, o günden sonra kayalıklarla, sivri dağlarla doldu  Görklü Tanrı'nın özene bezene yarattığı güzelim yeryüzü eğri büğrü oldu  Erlik'in bütün yandaşları yere döküldü; suya düşenler boğuldu, ağaca çarpanlar sakatlanıp can verdi, sivri kayaların üstüne düşenler öldü, hayvanlara çarpanlar hayvanların ayakları altında kaldılar  <>Erlik, varıp Tanrı'dan kendine yeni bir yer istedi  "Benim göklerimin yıkılmasına sen izin verdin; barınacak yerim kalmadı" dedi  Tanrı, Erlik'i yerin altındaki karanlıklar ülkesine sürdü  Üzerine yedi kat kilit vurdu  "Burada gün ışığı, ay ışığı görmeyesin  Üzerinde sönmez ateşler olsun  İyi olursan yanıma alır, kötü olursan daha derinlere sürerim" dedi  Bunun üzerine Erlik, "Öyleyse ölmüş kişilerin canlarını bana ver; gövdeleri senin olsun, canları benim" dedi  Tanrı, "Yo, onları sana vermeyeceğim" dedi, "İstiyorsan kendin yarat"  Erlik eline çekiç, körük ve örs aldı  Vurmağa başladı  Bir vurdu, kurbağa çıktı  Bir vurdu, yılan çıktı  Bir vurdu, ayı çıktı  Bir vurdu, domuz çıktı  Bir vurdu, Albıs (kötü ruh) çıktı  Bir vurdu, Şulmus (kötü ruh) çıktı  Sonunda Tanrı, Erlik'in elinden çekici, örsü, körüğü aldı; ateşe attı  Körük bir kadın, çekiç bir erkek oldu  Tanrı, kadını tutup yüzüne tükürdü  Kadın bir kuş olup uçtu  Bu kuş, eti yenmez, tüyü yelek olmaz Kurday denilen kuştur  Tanrı, erkeği de tutup yüzüne tükürdü  O da bir kuş olup uçtu; adına Yalban kuşu dediler  Bu olanlardan sonra Tanrı, insanlara "Ben size mal verdim, aş verdim  Yeryüzünde iyi, güzel, pak olan ne varsa verdim  Yardımcınız oldum  Siz de iyilik yapın  Ben, göklerime çekileceğim, tez dönmeyeceğim" dedi   Yardımcı ruhlarına döndü: "Şal-Yime; sen, rakı içip aklını yitirenleri, körpe çocukları, tayları, buzağıları koru  Onlara kötülük gelmesin  Sağlığında iyilik yapmış olanların ruhlarını yanına al; kendini öldürenlerinkini alma  Zenginlerin malına göz dikenleri, hırsızları, başkalarına kötülük edenleri de alma  Benim için, bir de kaganları için savaşıp ölenlerin ruhlarını da yanına al, benim yanıma getir  İnsanlar ! Size yardım ettim  Kötü ruhları (körmösler) sizden uzaklaştırdım  Körmösler size yaklaşırsa, onlara yiyecek verin, ama onların yiyeceklerinden yemeyin; yerseniz, onlardan olursunuz  Benim adımı söylerseniz korumam altında olcakasınız  Şimdi ben aranızdan ayrılıyorum, ama yine geleceğim  Beni unutmayın, geri gelmez sanmayın  Geri döndüğümde iyiliklerinizin, kötülüklerinizin hesabını göreceğim  Şimdilik benim yerimde Yapkara, Mangdaşire ve Şal-Yime kalacaklar; size yardımcı olacaklar  Yapkara! Gözlerini dört aç  Erlik senin elinden ölenlerin canlarını çalmak isterse, Mangdaşire'ye söyle; o güçlüdür  Şal-Yime! Sen de iyi dinle  Albıs, Şulbus yeraltındaki karanlıklar ülkesinden çıkmasınlar  Çıkarlarsa, hemen May-Tere'ye bildir  Ona güç verdim  O, kötü ruhları koğar  Podo-Sünku, Ay'ı ve Güneş'i bekleyecek  Mangdaşire, yeryüzünü ve gökyüzünü koruyacak  May-Tere, kötüleri iyilerden uzaklaştıracak  Mangdaşire, sen de kötü ruhlarla savaş  Güç gelirse benim adımı çağır  İnsanlara iyi şeyleri, iyi işleri öğret  Oltayla balık avlamayı, tiyin (sincap) vurmayı, hayvan beslemeyi öğret"  Sonra, Tanrı uzaklaştı  Mangdaşire, Tanrı'nın sözlerini yerine getirdi  Olta yaptı, balık avladı  Barutu buldu, sincap vurdu  Gün geldi, Mangdaşire kendi kendine mırıldandı: "Bugün beni yel uçuracak, alıp götürecek"  Bir yel geldi, Mangdaşire'yi uçurup götürdü  Bunun üzerine Yapkara insanlara "Mangdaşire'yi Tanrı yanına aldı  Artık, onu bulamazsınız  Gün gelecek, beni de yanına çağıracak  Nereye isterse oraya gideceğim  Öğrendiklerinizi unutmayın  Tanrı'nın yargısı budur" dedi  İnsanları kendi haline bırakıp o da gitti  İkinci Yaratılış Destanı Gök yoktu, yer yoktu  Yalnızca, sonu olmayan bir deniz vardı  Tanrı Ülgen (Aakay, Kurbustan), bu denizin üzerinde uçuyordu  Konacak sert bir yer arıyordu, bulamıyordu  Böyle uçarken gönlüne doğdu  Bir ses "Önündeki nesneyi yakala" diye fısıldadı  Ülgen, bu fısıltıyı yineledi  Ellerini öne doğru uzattı  O sırada su yüzüne bir taş çıkmıştı  Ülgen, taşı yakaladı, üzerine kondu  Taşın üstünde ne yapacağını düşündü  Uçsuz bucaksız suyun içinden Ak Ene (Ak Ana), süzülüp Ülgen'in karşısına çıktı ve "Yarat" dedi; üç kez yineledi  Ülgen "Nasıl?" diye sordu  Ak Ene "Yaptım oldu de, yaptım olmadı deme" dedi  Sonra, Ak Ene kayboldu  Bir daha da görünmedi  Ülgen, insanlara şu buyruğu verdi  "Var olana yok demeyin; vara yok diyen de yok olur!"  Ülgen, "Yer yaratılsın!" dedi; yer yaratıldı  "Gökler yaratılsın!" diye buyurdu; gökler yaratıldı  Böylece bütün dünyayı yarattı  Sonra, üç büyük balık yaratıp, yeri onların üzerine yerleştirdi  Balıklardan ikisini yerin kenarına, üçüncüsünü ortasına temel yaptı  Ortada bulunan balığın başı kuzey yönündedir  Bu balık başını eğerse, kuzeyden yayık (tufan) olur  Başını daha aşağı eğerse, yeryüzünde su basmadık bir avuç yer kalmaz  Onun için bu balık, büyük bir zincirle bir direğe bağlanmıştır  Onu, Mangda-Şire yönetir  Ülgen, dünyayı yaratırken ay ve gün ışığının dokunduğu Altın Dağ'da oturdu  Bu dağ, gök ile yer arasında idi  Dünya'nın yaratılışı altı gün sürdü  Yedinci gün Ülgen yatıp uyudu; sekizin gün kalktı    Bizim Ay ve Güneş'imizin dünyasından başka, doksan dokuz dünya daha vardır  Bunların hepsinde birer uçmag (cennet), birer tamu (cehennem) vardır  Herbirinde insanlar bulunur  En büyük dünya, Han Kurbustan Tengere'dir  Bay-Ülgen, bu âlemin yönetimini yardımcılarından olan Mangızın Matmas Burkan adlı ruha vermiştir  Bu dünyanın yerinin adı Altın Telegey'dir  Cehennemi, Mangız Toçiri Tamu'dur  Bu tamuyu, Matman Kara adlı bir zebani yönetir  Doksan dokuz âlemin ortancası, Ezre Kurbustan Tengere'dir  Ezre Tengere'yi, Belgein Keratlu Türün Musıkay Burkan'a verilmiştir  Yerinin adı, Altın Şarka'dır  Cehennemi, Tüpken Kara Tamu'dur  Bu cehennemi Matman Karakçı yönetir  Kişioğullarının bulunduğu bizim dünyamız, en küçük dünyadır  Adına, Kara Tengere Dünyası denilir  Bu dünyayı, May-Tere yönetir  Cehenneminin adı, Kara Teş'tir  Bu cehennemi, Kerey Han yönetir  Bizim dünyamızın üzerinde otuz üç kat gök vardır  Bay-Ülgen, birgün denize bakarken, suyun üstünde bir toprak parçasının yüzdüğünü gördü  Toprağın üzeri, insan gövdesine benzeyen bir kil tabakası ile kaplıydı  Ülgen, "Bu cansız toprak, kişi olsun!" diye buyurdu  Toprak, kişi oldu  Ülgen, ona Erlik adını verdi; olduğu yere bıraktı  Erlik, giderek Ülgen'i buldu  Ülgen de onu yanına aldı; kendisine küçük kardeş yaptı  Bir zaman sonra Erlik, Ülgen'i kıskandı  Ondan daha güçlü olmak istedi  Ülgen'e imrendi, "Ben de onun gibi olmalıyım" diye düşündü  Düşüne düşüne Ülgen'e düşman oldu  Ülgen bunun yerine, Mangdaşire'yi yarattı  Sonra da, bizim dünyamızda yedi kişi yarattı  Bunların kemikleri kamıştan, etleri topraktan oldu  Kulaklarına üfledi, can verdi  burunlarına üfledi, akıl verdi  En sonra da, yine bir kişi yarattı ve May-Tere adını verdi  Ona "Bu insanları sen yönet" diye buyurdu   | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |