|  | Çivi Yazısı Nedir?Çivi Yazısı Hakkında Genel Bilgiler |  | 
|  08-25-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Çivi Yazısı Nedir?Çivi Yazısı Hakkında Genel BilgilerÇivi Yazısı Nedir?Çivi Yazısı Hakkında Genel Bilgiler a) İçerikteki Gelişim: İfade edilmek istenen kavramlarda  var olan kayıt sisteminin yetersiz kalması  yazının gelişmesinde çok önemli bir adım atılmasına neden oldu  Bu  kullanılan dilin  ilk olarak aktif bir biçimde yazıya geçirilmesi olayıdır  Bu aşamada  Sümer dilinin çoğunlukla tek heceli kelimelerden oluşmasının da büyük payı vardır  Böylece  çizilen her işarette  tasvir edilen nesne değil  bu kelimenin ses değeri ön plana çıkarılmıştır  Daha iyi anlaşılabilmesi için  bunu somut olarak örnekleyelim  Örneğin  Sümerce dağ kelimesi KUR  su A  ağız ise KA olarak okunurdu  Şimdi KUR  A  KA diye özel bir isim yazılmak istendiğini varsayalım  Bunun için katip  önce bu ismi oluşturan resimleri yan yana çizdi  Sonra bunu gören kişilerin resimsel özelliklerine aldanıp  "Dağın suyu içilir" gibi  yanlış şekilde algılamalarını önlemek için de  kelimenin başına  bunların ses değerleri ile okunması gerektiğini gösteren bir uyarı işareti koydu  Determinatif (belirtici) adını verdiğimiz bu işaretler  daha sonra çivi yazısının ilerleyen evrelerinde  kadın  erkek  nehir  ülke  şehir vb  özel isimlerinin başına  bazen de sonuna konarak  yaygın bir şekilde kullanılmaya başlandı  îşte bu gelişmeye  yani kelimelerin içerdikleri ses değerleri ile okunmaya başlanmasına  "fonetizasyon aşaması" veya "ses-leşme evresi" diyoruz  Bu aşama  Uruk III b evresine  yani yaklaşık M  Ö  3  binin başlarına rastlar  ilk zamanlarda belki de kaçınılmaz bir zorunluluk sonucunda ortaya çıkan  resimlerin içerdikleri ses değerlerinin kullanılmaya başlanması ile  çok daha kesin mesajlar verilebileceği çabuk kavranmıştır  Bu dönemde ortaya çıkan  önemli bir özellik te  anlamı göz önünde bulundurulmaksızın  kelimelerin sadece ses değerlerindeki benzerlik veya eşitlik nedeniyle  başka kelimelerin yazımında da kullanılmaya başlanmasıdır  Örneğin  Sümerce "ok" anlamına gelen Tl işareti  aynı ses değerine sahip olduğu için  "hayat" kelimesine de  aynı işaretle yazım olanağı sağlamıştır  Elbette Sümerce okumayı bilen biri  bu iki kelime arasındaki "eş değerli-lik"ten haberdar olduğu için  "ok" işareti ile gösterilmiş bir logogramın  metnin içeriğine göre  "hayat" olarak okunması gerektiğini fark edecektir  Bunu Türkçe'de birden fazla anlamı olan kelimeler  "at"  "yüz"  "alay" ile karşılaştırabiliriz  Kelimelerin fonetik olarak ifade edilebilmeleri  geç dönemlerde çok daha fazla işlerlik kazanan  hecelerin kullanılabilmesini olanaklı kıldı  Böylece  ayak resmiyle gösterilen mastar halindeki "gitmek" fiilinden öte  "gidiyorum" gibi çekimli formlar da yazılabildi  Bu yenilik gittikçe kuvvet ka zanmasına rağmen  eski logogramları  yani tek işaretli kelimeleri  tamamen ortadan kaldıramadı  Kullanışlılığından dolayı  bu logografik yazı  silindir mühürler  heykeller ve steller üzerinde çivi yazısının gelişiminin sonuna kadar korundu  Fakat  özellikle fiillerin ifadesinde  yeni fonetik hece yazısı  eski yöntemin yerini aldı  Bazı kelimelerin aynı işaretle yazılabilmelerine karşın  yine anlamı aynı olan kelimeler için değişik işaretler de yaratıldı  Örneğin  Sümerce'de GU  hem "boyun"  hem de "öküz"anlamına gelen bir kelimedir  Böylece GU  iki farklı işaretle yazılabildi  Bu "çok işaretlilik" (polysemie) ile daha geç dönemlerdeki kullanımlarla da birlikte  GU tam 14 farklı işaretle yazım olanağı buldu  Bundan başka işaretler  "çok seslilik" (polyphonie) kazandılar  Örneğin  tek başına kullanıldığında  "gün" anlamına gelen  aynı yazımla  BABBAR okunup "beyaz" rengini ifade eden  UD işareti  kelime içindeki yazılımlara göre  ud  pir  tam  par  lah  lih hece değerlerini de kazanmıştır  Şimdi belki  bu uygulamayla  bir metnin okunuşunun son derece zorlaşabileceği sorusu akla gelebilir  Bu konuda en büyük yardımcı  belirli dönemlerde ve belirli metin gruplarında kısıtlı sayıda işaret kullanılmış olmasıdır  Ayrıca çoğu zaman metnin içeriği ve her işareti izleyen bir diğeri  nasıl doğru okunması gerektiğini kendi gösterir  Böylece M  Ö  3  binde kullanılan kelime yazısı  yerini daha gelişmiş bir kelime -hece yazısı sistemine bıraktı  O zamana kadar hiç bir işareti olmayan  kelime ve isimler de bu şekilde yazılabildi  Daha önemlisi  aynı yolla  gramere ait özellikler de yaşam buldu  Çivi yazısı hece sistemine dayanan bir yazı sistemi olduğu için  sesli harflerin (vokaller) birer işaretle gösterilebilmelerine karşın  sessiz olanlar  (konsonantlar) bu şekilde yazılamaz; bunlar mutlaka bir sesli ile birlikte belirtilmek zorundadırlar  Bu hece işaretleri de 3 grup altında toplanır  1) Sesli+sessiz = iğ  ud  at vb  2) Sessiz+sesli = ta  gu  bi vb  3) Sessiz+sesli+sessiz = tal  pir  kum vb  b) Biçimsel Gelişim: îlk zamanlar yazı  Çince'de olduğu gibi  yüzleri sağa dönük işaretlerle  sağ üst köşeden başlayarak  aşağıya doğru yazılırdı  Buna inanmamızı sağlayan neden ise  piktografik dönemde  doğadan alınmış işaretlerin olasılıkla doğal görünümleri yönünde yazılmış olmaları gerektiğinden kaynaklanmaktadır  Bu  tablet bölümlerinin sağdan sola sıralanması  bölümler içindeki işaretlerin ise  yukardan aşağıya yazılması anlamına gelir  Sonra tam olarak bilemediğimiz  ancak olasılıkla tabletin tutuluş şekli gibi pratik bir nedenle  işaretler öyle bir pozisyonda yazıldılar ve belki de okundular- ki  daha önceki işaret yönlerinden 90° sola döndüler  Böylece  sağdan başlayarak  yukarıdan aşağıya doğru yazılan sütunlar  soldan sağa doğru ve alt alta yazılan satırlar haline geldi  Ancak  bu değişimin ne zaman meydana geldiği  kesin olarak saptanamamaktadır  Bir süre sonra ne olduğunu bilemediğimiz  ancak olasılıkla doğada çabuk tahrip olabilen  ilk yazı malzemesinin yerini kil alınca  bu madde üzerine resimlerin çizilerek değil  baskı yolu ile daha kolay yapıldığı fark edildi  Böylelikle  resim karakterleri için ucu üçgenleştirilmiş bir kamış olan  stylus kullanılmaya başlandı  Kilin topaklanması nedeniyle  yapılması zor olan yuvarlak hatlar ise  düz çizgilerle gösterildi  îlk zamanlarda kâtipler  bu çizgileri türlü şekillerde biraraya getirerek  eski resim formlarını korumaya çalıştılar  Ancak işaretlerin çok karışmasına ve yazının zorlaşmasına neden olan bu uygulamadan kısa sürede vazgeçildi  Sonuçta kalemin kil üzerine bastırılıp  hafifçe geri çekilmesiyle çivi görünümünü andıran işaretler  resim yazısının tahtına oturdu  îlk önce her yöne basılan bu işaretlerin  zamanla  yine pratik nedenlerden dolayı  çivi başı sağa dönük olanlar terkedildi  Böylece yaygın olarak kullanılan yatay  dikey ve eğik çivilere  köşe çengeli denilen bir çeşidin de eklenmesiyle elde edilen işaretler  istenildiği gibi kullanılmaya başlandı  Bu işaretler  zamanla mümkün olduğunca basite indirgendi ve ilk dönemlerde 1000 kadar olan sayıları  giderek 500-600'e kadar azaldı  Çivi yazısı  yaklaşık M  Ö  2700 yıllarında  gerek biçimsel ve gerekse içerik gelişimini geniş ölçüde tamamladıktan sonra  ilk olarak  hece işaretleri  determinatifler ve logogramlarla yazılan  tam ve gerçek anlamda bir yazı sistemi oluştu  Çivi Yazısının Önemi Gerek ticari nedenler  gerekse yapılan askeri amaçlı seferlerle yayılım alanı genişleyen çivi yazısı  çeşitli kültürler arasındaki alışverişi sağlamakta en büyük etken olmuştur  Önemli merkezlerde oluşan arşivler bunu bize açıkça göstermektedir  Ebla'ya kadar yayılmasından sonra  Akkad'lı Sargon ve Naramsin'in seferleriyle alanı genişleyen ve Asur Ticaret Kolonileri ile de Anadolu'ya giron çivi yazısı  bu bölgeyi de çivi yazılı kültürün bir parçası haline getirerek  Anadolu'nun tarihi çağlarını başlatmıştır  Mari  Boğazköy ve Ugarit'in yanısıra  bir başka önemli ticaret merkezi olan Emar'da (Meskene) Hitit  Hurri  Semitik ve Batı-Semitik uluslar karşılaşmış ve en önemlisi artık çivi yazısı maddi gereksinimleri karşılayan bir kullanımdan çıkarak  bir kültür aracı haline gelmiştir  Bunu en iyi gösteren örneklerden biri  Asur kralı Tukulti-ninurta'nın yaklaşık M  Ö  13- yy  sonunda  2000 yıllık bir devlet olan Babil'e son vermesiyle belirginleşmiştir  Oradaki kültür birikimini temsil eden Babil arşivlerini Asur'a taşıyarak burada büyük bir kitaplık oluşturmuş ve bir anlamda Güney'deki merkezin Kuzey'e kaymasına neden olmuştur  Ancak Babil'in siyasen ortadan kalkmasıyla kültürün yok olmadığını ve yerinde kaldığını BabiFde Tukulti-ninurta'nın fethinden sonra yazılan 12 tabletlik Gıl-gamış Destanı  açıkça göstermektedir  Bu kültüre özellikle Anadolu'da son veren  Deniz Kavimleri olmuştur  Hitit Devleti'nin çöküşüyle  Anadolu bu kültürden kopmuş ve çivi yazısı büyük kültürler için etkisini kaybetmiştir  Geç Hitit Devletleri döneminde Hitit hiyeroglifleri önem kazanmış  aynı zamanda Arami ve Fenike alfabeleri kullanıma geçmiştir  Büyük limanlarda da çivi yazılı uygulamalar kalkmış ve yine alfabetik yazı sistemleri kullanılmaya başlanmıştır  Böylece çivi yazısı sonunda çıktığı yer olan Ba-biPe dönmüş ve önemini yitirmekle birlikte milada kadar yazılmaya devam etmiştir  Çivi yazısıyla yazılmış en son belge M  S  75 yılına tarihlenmektedir  Çivi Yazısı Hakkında Genel Bilgiler a) Yazı Malzemesi Olarak Kil ve Kullanım Şekilleri: En geleneksel kil malzemesi  tablet adını verdiğimiz  uçları hafifçe yuvarlatılmış  kare veya dikdörtgen olanıdır  Çoğunlukla önyüz  arkayüze oranla biraz daha bombelidir ve tablete yandan bakıldığında bir mercek görünümünü andırır  Bu özellik  kırık bir tablet parçasıyla karşılaşan bir uzmanın tablet yüzlerini saptamasında en büyük yardımcıdır  Bir tabletin bölümlere ayrılması ise  Uruk IV A döneminden beri bilinmektedir  Tablet üzerinde daha belirgin çizilmiş boyuna çizgiler  sütun veya kolon olarak adlandırılır ve ancak bir kolona ayrılan bölüm bittikten sonra  diğerinin yazımına geçilir  En çok kullanılan tek  iki veya üç kolonlu tabletler-dir  Bunun yanısıra  Ebla'da 15 kolonlu tabletlere de rastlanmıştır  Tabletin önyüzündeki kolon sayısı  arka yüzde de aynıdır  Ancak  örneğin  3 kolonlu bir tabletin ön yüzünün yazımı bittikten sonra  tablet bir kitap sayfası yönünde değil  uzunluğu yönünde çevrilmiş ve bu sefer yazmaya en sağdaki kolondan başlanmıştır  Böylece III  Önyüz kolonunun arkasına IV  Arkayüz kolonu yazılmıştır  Tablette enine yapılan çizgiler ise  paragraf çizgisi olarak adlandırılır ve işlev açısından modern kullanımdaki paragraf görevini üstlenerek  bir metni kendi içinde bölümlere ayırırlar  Genellikle bir tabletin yazımı bittikten sonra  arka yüzünün son kolonunun altına  yazının bittiğini gösteren  iki çizgi çekilir ve kalan boş bölüme kolophon adını verdiğimiz  bir özet bilgi yazılır  Bu bölümde  tabletin içeriğinden bahsedilip  eğer metin birden fazla tablet üzerine yazılmışsa  kaçıncı tablet olduğu da belirtilir ve bazı durumlarda kâtip adını da yazar  Bazen  yer kalmadığında tabletin kenarları da kullanılabilir  Maddesi kil olan yazıtların  oval  dairevi  konik  silindir ve prizma biçimli olanları da vardır  Verilen form  sadece dönem değil  metnin ait olduğu tablet grubuyla da yakından ilişkilidir  Örneğin  Eski Babil ve öncesine ait öğrenci tabletleri  çoğunlukla yuvarlaktır  Bunun yanısıra  Ur III dönemine ait tarım tabletleri ve Isin'de bulunmuş Eski Babil idari kayıtları da  yuvarlak tabletlere yazılmıştır  Elbette üzerine yazılacak metnin uzunluğu da  şeklinin saptanmasında rol oynamıştır  Tabletlerin boyutları da çok çeşitlidir  Ortalama bir tablet  avuç içine sığacak büyüklükte iken  üzerinde sadece iki satır olan bir Eski Babil tableti  1  6 x 1  6 cm   idari bir kayıt içeren Sargon öncesi bir Ebla tableti ise 36x33 cm  boyutlarındadır  Çivi biçimli konik yazıtların içeriği  ev satım belgeleri ve yapı yazıtlarıyla sınırlanmıştır  Prizma şeklinde olanlar ise  Sargon öncesi dönemden Eski Babil dönemine kadar  normalde tablet üzerine yazılan sözlük metinleri ve bazı Sümerce edebi metinlerde kullanılmışlardır  Böyle bir form seçilmesinin nedeni ise kesin olarak bilinmemektedir  Eski Babil döneminden sonra ise  yine 6 veya 8 yüzlü prizmalar  çoğunlukla kral yazıtları için kullanılmıştır  Mezopotamya'da icat edilen bir yazı sistemi için kil ve kamış kalem stylus  en doğal yazımalzemeleridir  Özellikle kil gibi dayanıklı bir yazı maddesinin seçilmesi  tabletlerin binlerce yıl toprak altında koruna-bilmesini sağlamıştır  Çünkü bu tabletler yazıldıktan sonra  güneş altında bırakılarak kurutuluyor  içeriği daha önemli olanlar ise yüksek ısıda fırınlanıyordu  Önemli bir kısmının ise  tesadüfen yandığını söyleyebiliriz  Çünkü pek çok tablet  savaşlarda yakıp yıkılan şehirlerin kitaplık ve arşivlerinden gelmektedir  Bu tabletlerin günümüze kadar korunmalarını  bir anlamda o dönemdeki tarihi felâketlere borçluyuz  b) Diğer Yazı Maddeleri: Kilin bütün pratikliğine rağmen  içeriğinin önemine göre çivi yazısı başka maddeler üzerine de yazılmıştır  Bunlar içinde kilden sonra en yaygın kullanılan malzeme taştır  Bu örnekler  rölyefler  heykeller  plastik eserler  taş levhalar ve taş kaplar üzerindedir  Stylus yerine ise özel bir taşçı kalemi kullanılmıştır  Taş üzerindeki yazılar  olasılıkla kâtip tarafından tebeşir gibi bir maddeyle taslağı yapıldıktan sonra  özel ustalar tarafından kazınıyordu  Altın  gümüş  bronz ve kurşun gibi metal örnekler ise  ilke olarak taş yazıtlara benzeyen  fakat malzemeye uygun tekniklerle yazılmışlardır  Bu tabletlerin en güzel örneklerinden birini  1986 yılında Hattu-şa'da ortaya çıkarılan  bronz antlaşma tableti oluşturmaktadır  Tam tablet biçimli olanlarının yanısıra  yine kaplar ve bronz heykeller üzerine de örnekler vardır  Bunlar dışında tahta veya fildişi tabletler de çok ilginç bir malzeme olarak kullanılmıştır  Bir çerçeve şeklinde olan bu Tahtaların yivlenerek çizilen içlerine balmumu dolduruyorclu  Yakın zamana kadar sadece Nimrud'cla (Kalhu) rastlanan örneklerden başka  Güney Anadolu'daKaş ören yerinin yakınlarındaki Uluburun koyunda yapılan gemi batığı araştırmalarında bulunan bir tahta tablet  şimdilik ilk ve tek Anadolu örneğini oluşturmaktadır  Bunun yanısıra  sadece Geç Asur döneminde kullanılmış  perdahlı pişmiş toprak üzerine fırça ile boyanarak yazılan örnekler ele vardır  Bu çivi yazısının kazınarak veya basılarak yazılmadığı tek örnektir  c) Styluslar: Stylusann ise  kamış örneklerinin yanısıra kemik  fildişi ve bronzdan yapılmış olanları da vardır  Bunlar  büyük olasılıkla günlük yazımlar için kullanılmamışlardır  Uçları da düz  yuvarlak  üçgen olmak üzere  çeşitli şekillerde kesilmiştir  Yuvarlak uçlu olanlar  ilk tablet örnekleri üstündeki  sayıların yazımları için kullanılmışlardır  M  Ö  J7  yy  Kski Babil dönemi tabletlerinde ucu üçgen sıylus'lar kullanılırken  Asur kitaplığından gelen tabletler  clüz uçlu olanlarla yazılmışlardır  d) Zarflar: Yazılan tabletler eğer mektup ise bir başkasına göndermek  ekonomik içerikli iseler ele  güvenlik amacıyla zarllanmışlar-clır  Bu uygulama daha Dr III döneminde başlamış ve özellikle idari metinlerde kullanılmıştır  Krali depolara giren veya çıkan malların listesi yapılarak  üzerinde aynı bilgilerin varolduğu kil zarf  metnin üzerine sarılmıştır  Ayrıca sorumlu olan kişi ele üzerini mühürlemiş  gereküğineJe ele zarf  kırılıp açılarak bilgilerin tutarlılığı kontrol edilmiştir  Böyle bir önlemin nedeni  yumuşak kilden yapılan zarfın üzerinde  olası bir sahtekârlığı önlemektir  Eski Babil ve Eski Asur dönemi mektupları ise  işlev açısından bugünkü zari kullanımına daha benzerlik gösterir  Çünkü üzerlerine gönderilen kişinin ismi yazılmış ve bir de mühürlenmişlerdir  Bu tür zarflı mektupların en güzel örnekleri  Anadolu'daki Asur ticaret kolonilerinin merkezi olan  Kayseri yakınındaki Kaneş'clen (Kültepe) gelmektedir e)Mühürler: Bütün Eski Önasya dünyasında  yazının başlangıcından beri önemli bir yeri olan mühürler  günümüzde apayrı bir uzmanlık birimi haline gelmiştir  Bu nedenle çok değişik tipoloji içeren mühürler hakkında  bu kapsamda detaylı bir bilgi vermek olanaksızdır  Çivi yazısı  özellikle bunların silindir ve damga mühür biçimli olanlarına uygulanmıştır  Mühürlerin bulla adını verdiğimiz  kil baskıları ise  orijinallerinden daha çok sayıda ele geçmiştir  Mühür yapımında kullanılan malzeme ise  çoğunlukla taştır  Daha kısıtlı sayıda  değerli taş ve madenlerden yapılan örnekler de bulunmuştur  Mühürler üzerinde özellikle kral isimlerinin yazılmış olması  bize tarihleme açısından büyük kolaylık sağlar  Çivi yazılı damga mühürlerin en güzel örneklerini ise  Hitit toprak bağış belgelen vermektedir Nasıl Çözüldüler? Şimdiye dek çivi yazısının Sümer'de doğup  Önasya dünyasında işlerlik kazanarak  Pers dünyasına kadar yayıldığından bahsettik  Çivi yazısı ve bu sistemle yazılan dillerin çözüm hikâyesi ise  tam ters noktada başlamış  yani bilmeceye ilk ışık tutan Eski Persçe yazıtlar olmuştur  grup üç dilli (Eski Persçe  Elamca  Babilce) kısa yazıt ve Nakş-i Rüstem yazıtlarını yayınlamış ve çivi yazısının soldan sağa yazıldığını da doğru olarak farketmiştir  l686'da Perse-polis'i dolaşan Engelbert Kâmpfer ise  her ne kadar çözümüne bir katkısı olmasa da  yazıya o dönemden beri anıldığı adı olan Latince cuneatae "çivi biçimli" benzetmesini yakıştırmıştır  Eski Persçe'nin çözümü için gerekli olan yeterli sayıdaki yazıtı Carsten Niebuhr biraraya getirmiştir  1765'te Persepolis'e gidip üç hafta kalarak aldığı net ve doğru kopyalar  daha sonra çözümde büyük rol oynadı  Bir kısmının ilk defa yayınlandığı metinlere dayanarak Niebuhr  ilk olarak yazıtların üç farklı versiyon içerdiğini söylemiştir  Niebuhr'un kopyalarını ilk kullanan Doğu Bilimcisi Olav Gerhard Tychsen  şimdi bizim Eski Persçe'de kullanıldığını bildiğimiz bir yatay çivinin kelime ayracı olarak kullanıldığını ve yazı sisteminin üç ayrı dil içerdiğini farketti  1802 yılında Friedrich Münter  üç dilli yazıtların Ahamenid krallarına ait olduğunu anladı  Yine Tychsen'den bağımsız olarak kelime ayracını farkede-rek  ilk versiyonun alfabetik  ikincisinin hece sistemi ve üçüncünün de ideografik olarak yazıldığını söyledi  Tam olarak gerçeği yansıtmasa da bu doğru yönde atılmış bir adımdı  Münter aynı zamanda üç dilin de aynı şeyi anlattığını ileri sürdü ve metinde geçtiğini tahmin ettiği "kral" ve "kralların kralı" ifadelerini doğru yerinde buldu  Onu bu tahmine götüren  gelişimde yepyeni bir kapının aralanmış olmasıdır  Münter'in en büyük buluşu  ilk versiyonun bölgenin dili olan Ahamenid sülalesi krallarına ait olması gerektiği ve bunun da iran'da o dönemde yaygın olan Zerdüşt dininin kutsal kitabı Zent-Avesta'nın diline yakın olabileceğini düşünmesi oldu  Daha önce 1771 yılında A  Duperron Zent-Avesta'nın çevirisini yapmış ve bir gramer eskizini de ortaya koymuştu  Onu izleyen Silvestre de Sacy îran eski eserleri üzerine yayınladığı bir kitapta Nakş-i Rüstem'deki Sasani kralına ait bir yazıtı incelemiştir  Hellenistik dönemden sonra Rönesansı izleyen Keşif Çağı'ndan sonra Avrupalı gezginler  Ahamenid sülalesi dönemine ait Persli kralların kayalara oyulmuş kabartmalarını ve yazıtlarını ziyaret etmeye başladılar  Çivi yazılı yazıtlar hakkında birşeyler yazan ilk kişi  1621'de kopya ettiği 5 çivi yazısı işaretini bir mektupla Şi-raz'dan Napoli'deki bir arkadaşına gönderen  Pietro della Valle olmuştur  1666'yı izleyen yıllarda Jean Chardin  Perse-polis ve diğer yerleşimleri dolaşmış  burada kopya ettiği bir 414 satırdan oluştuğu bölümünün kopyalanması  Rawlin-son'un on yılına mal oldu  Bu yazıt sayesinde Eski Pers dili ve yazı sistemine Grotefend'den çok daha emin ve bilinçli bir şekilde eğilme şansını yakalayan Rawlinson  çalışmalarını hızlı bir şekilde sürdürdü ve bu çabalarının sonucunu  yine Yunan tarihinden yaptığı karşılaştırmalarla  Darius'un egemenliği altındaki halkların ve kralların isimlerini metindeki yerlerinde saptayarak aldı  Avesta dili ve Sanskritçe hakkındaki bilgileriyle  Eski Persçe'nin bu dillerle olan ilgisini farketmesi  kelime anlamlarını ve gramatikal özellikleri bulmasına yardım etti  Rawlinson'un 1846 yılında Bisutun anıtı Eski Persçe bölümünün çözümünü tamamlayarak yayınlaması  bilinmeyen dillerin çözüm araştırmalarında bir dönüm noktası oluşturdu  Bu başarı Rawlinson'u 1844-47 yılları arasında  bu sefer anıtın Elamca ve Babilce versiyonlarını kopyalamaya sevk etti  Ahamenid dönemi Elamca'sının 123 karakter içermesi nedeniyle  alfabetik olmadığı belliydi  Elde çözülmüş Eski Persçe metin olduğu için  önce orada geçen isimler Elamca'ya uygulanmaya çalışıldı  Ancak dillerdeki fonetik yapı değişik olduğu için  örneğin bugünkü bilgimizle  Yunanca Hystas-pes isminin Eski Persçe vi-i-sa-a-ta-a-sa-pa-ha-ya-a  Elamca mMi-is-da-âs-ba  Babilce mUs-ta-as-pa şeklinde yazıldığı göz önüne alınırsa  bu işin sanıldığı kadar kolay olmadığı anlaşılır  Ayrıca Eski Persçe'ye yardım eden Avestan ve Sanskrit dilleri örneğinde olduğu gibi  maalesef Elamca'nın hiç bir akrabasının saptanamaması  zorluğun bir başka yönünü oluşturuyordu  Daha önce Grotefend'in de erkek şahıs isimleri önüne gelen dikey bir çivi ile ifade edildiğini belirlediği Elam çivi yazı sistemi  ancak bir başka uzman olan Edward Hincks ile birlikte daha çok Babilce versiyon üzerinde yoğunlaşan Rawlinson'un not defterleri ve çalışmalarını verdiği Edwin Norris tarafından  1855 yılında çözümlenebildi  Norris'in büyük bir başarıyla  Rawlinson'un saptadığı 40 özel ismi 90'a çıkarabilmesine rağmen  bu dilin halen bilinmeyen pek çok yönü vardır  Rawlinson ve Hincks'in çalışmalarını Babilce üzerinde yoğunlaştırmakta haklı sebepleri vardı  Çünkü bu dilin  geçen yıllar içinde Mezopotamya'da yapılan kazılarda ortaya çıkarılan sayısız tabletlerle ilişkili bir dil olma olasılığı yüksek görünüyordu  Çözüm için yine Ahamenid yazıtlarından yola çıkılmalı ve Bisutun anıtında saptanan özel isimler bu versiyondaki yerlerinde aranmalıydı  Ama bunu yapmak ta söylendiği kadar kolay olmadı  Herşeyden önce yazıda 300'den fazla işaret vardı ve kelime ayracı kullanılmamıştı  Bugün bizim varlığını bildiğimiz  kelimelerin kimi zaman fonetik  kimi zaman logografik  kimi zaman da her ikisinin karıştırıldığı yazımlarla ifade edilmeleri  onları her seferinde şaşkınlığa uğratıyor ve bir çözüm sistemi bulabilmelerini zorlaştırı-yordu  Bu noktada Grotefend'in çözdüğü Xerxes yazıtının Babilce versiyonu biraz kolaylık sağladı  Yine Grotefend'in saptadığı erkek isimleri önünde kullanılan determinatifle isimler ayrıştırılabilince  Eski Persçe'sinde 4 işaretle ifade edilen  "kral" kelimesi için sadece l  "büyük" ifadesi için de 2 işaret kalıyordu  Bunun nedeni Babilce sarru "kral" kelimesi yerine  bunun Sümerce'den alınmış logografik şekli LUGAL'in kullanılmış olmasıdır  rabû "büyük" ise  Sümerce-si olan GAL'in arkasına  rabû şeklinde okunması gerektiğini gösteren  fonetik tamamlayıcısı u ile birlikte yazılıp  G AL-u şeklinde yazıya geçirilmişti  Bisutun yazıtında ise matu "ülke"  yine Sümerce KUR ile yazılmış  bunun çoğul hali KUR  KUR şeklinde tekrarlanmışken  bir de Sümerce çoğul eki MES eklenmişti  Bütün bunların bir anda farkına varılması hemen hemen imkânsızdı  Çözümün böylesine tıkandığı bir noktada  ilk olarak 1845'te Isidor Löwenstein  dikkatleri bu dilin Semitik olabileceği noktasına çekti  Ama bu yazıda  bilinen diğer Semitik diller Arapça ve ibranca'da olduğu gibi  vokallerin önem taşımadığı bir sistem olduğunu öne sürerek  sadece bir r harfi için 7 değişik işaret saptaması  onu yanlış bir yola soktu  Onun hipotezindeki bu hatayı farkederek işaretlerin sessiz harfleri değil  sesli ve sessiz harflerin birarada yazıldığı heceleri yansıttığını saptayan  Hincks oldu ve 1850 yılında bu görüşünü açıkladı  Hincks  ab  da gibi basit hecelerin yanısıra  mur  kân gibi kompleks hecelerin de varolduğunu  bunların yeri geldiğinde mu-ur veya ka-an şeklinde de yazılabileceklerini  daha önemlisi bazı işaretlerin bir hece değerine karşılık gelmelerinin yanısıra  tek başlarına bir kelime yerini tuttuklarını ve işlevindeki geniş alanı keşfettiği determinatif olarak kullanılabileceklerini de kanıtladı  Önemli bir başka keşfin sahibi de Korsabad'da Sargon'a ait sarayın kazısını yürüten  Botta oldu  Botta  elindeki sayısız malzemeyi kullanarak  bir metnin içinde aynı kelimenin  hem tek bir işaretle logografik  hem de açık şekliyle hece işaretleriyle yazılabileceğini gösterdi  Onun bu buluşuyla  nihayet logografik kelimelerin gerçek okunuşlarını saptamak mümkün olabildi  Çözüme son bir önemli katkı  yine Rawlinson'dan geldi  O da farkedilmesi hiç te kolay olmayan  bir hecenin birden fazla hece değerine sahip olabileceği idi  Biraraya getirdiği bütün bu ipuçlarıyla  Bisutun'un Babilce versiyonunu da 1851 yılında yayınladı  Yazıtta saptadığı işaret değerlerinin çoğu bugün de geçerlidir ve kullandığımız işaret listelerinin temelini teşkil ederler  Babil ve Asurlular'ın dillerinde sayısız belge  özellikle sözlük listeleri bırakmış olmaları  giderek çivi yazısının daha iyi tanınmasını sağladı  Paleografi adını verdiğimiz  işaretlerin farklı dönemlerde geçirdikleri değişimleri inceleyen bilim dalının ilk çalışmalarını başlatan da  yine Hincks oldu  Konuya uzak kalan bilim adamları ise  çağdaş yazı sistemlerinde bulunmayan  çok değerlilik ve logografik kullanımları şüphe ile karşılıyor ve bu yeni bilim dalına pek güvenmiyorlardı  Bunun üzerine Londra'daki Royal Asiatic Society  çözüm sisteminin geçerliliğinin kanıtlanabilmesi için  Asur'da bulunmuş  Asur kralı I  Tiglat-pileser'e ait  döneminin faaliyet ve olayları hakkında bilgi veren  793 satirli sekiz yüzlü kil prizmayı kullanmaya karar verdi  (Bkz  Resim VI  ) Bu sırada Rawlinson  Hincks'in yanısıra  yine iki uzman olan Oppert ve Talbot ta tesadüfen Londra'da bulunuyorlardı  Bu uzmanların herbirine metnin birer kopyası verildi ve özellikle birbirleriyle ilişki kurmamaları rica edilip  çözümlerini kapalı zarflar içinde teslim etmeleri istendi  Yapılan karşılaştırmalar sonucunda dört çözüm de önemli oranda birbiriyle tutarlılık gösterince  çivi yazısı çözüm sistemini bilimsel olarak yayınlayabilmek için hiç bir engel kalmadı  19- yy  'm ikinci yarısı ve 20  yy  başlarında yapılan araştırmalar  Assiroloji'yi değerli bir filolojik bilim dalı haline getirdi  Mezopotamya'nın yanısıra  Anadolu'da da başlatılan kazı çalışmaları  yine bu yazı sistemi ile yazılmış  ancak farklı diller içeren binlerce tableti gün ışığına çıkardı  Ancak Babil ve Asur  daha doğrusu Akkad çivi yazısının kanıtlanmasından sonraki evreler için  deşifre etmek veya çözmek deyimlerini kullanmak pek doğru olmaz  Çünkü bir yazı sisteminin okunabilmesi ile içerdiği dilin anlaşılabilmesi arasında çok büyük bir fark vardır  Bunu hiç yabancı dil bilmeyen bir Türk araştırmacının Çince ve ingilizce karşısındaki konumuna benzetebiliriz  Yazı sistemi hakkında hiçbirşey bilmediği Çince karşısında çaresiz kalırken  dilini anlamasa da  Latin alfabesi ile yazılmış olduğu için  ingilizce'yi en azından okuma şansına sahip olacaktır  Bu noktada uzmanlar ve bilim adamları artık iki önemli anahtarın kendilerine yardımcı olmasını beklediler  Çift  üç veya daha çok dilde yazılmış tabletlerin bulunması ve okunabilen dilin yaşayan başka dillerle olan akrabalık ilişkilerinin ortaya çıkarılması  Nitekim Babilliler tarafından  rahip okullarında  benzetme yerindeyse  Ortaçağ Latincesi gibi öğretilen Sümerce'nin  daha o dönemde ölmüş olmasına rağmen  sayısız dini  mitolojik ve edebi metinlerde Babilce çevirileri ile kopya edilmesi ve sözlük listeleri ile gramere ait özelliklerinin de kaydedilmiş olması  dilin anlaşılmasında kolaylık sağladı  Son yıllarda sayıları artan çift dilli metinlerle hakkında giderek daha fazla bilgi sahibi olduğumuz Hurrice ise  ilk dönemlerde ancak Tuşratta'nın Mısır'a gönderdiği Hurrice mektubunun içerik açısından ona benzerlik gösteren Akkadça mektuplarıyla yapılan karşılaştırmalarla biraz okunabildi  Onunla yakınlığı saptanan Urartuca'nın anlaşılmasına ise  kısmen yapılan karşılaştırmalar  kısmen basmakalıp tekrarlanan logografik ve fonetik yazımların bir arada kullanılmış olması  kısmen de bulunan Urartuca-Asurca çift dilli yazıtlar yardım etti  Hititçe metinlerin okunması ise  diğerlerine oranla çok daha sansasyonel oldu  1906 yılında Boğazköy'de başlayan kazılarla ortaya çıkarılan onbinlerce tablet  Eski Babil yazı sistemi kullanılmış olduğu için  kolayca okundu  Ancak kullandığı dil  hiç te çivi yazısı kullanan diğerlerine benzemiyordu  Bulunan çift ve üç dilli metinler ve sözlük tabletleri de  diğer metin gruplarında çok seyrek geçen sözcüklerin  özellikle gramatikal yapılarının  anlaşılmasına yardımcı olamıyordu  Birinci Dünya Savaşı'nın başlangıç yıllarında Profesör Bedrich Hrozny  Hititçe metinler üzerinde çalışmaya başladı  Yaptığı bazı etimolojik çalışmalar ve benzer kelimeler  şaşırtıcı bir şekilde onu bu dilin bir Hint-Avrupa dili olabileceği düşüncesine götürdü  Aslında bu görüş  daha önce  1902 yılında  Tell-el-Amarna'da bulunan 2 Hititçe tablet üzerinde çalışan  J  A  Knudtzon tarafından da öne sürülmüş  ancak bu buluş  diğer bilim adamları arasında kendine hiç yandaş bulamadığı için  ciddiye alınmamıştı  Hrozny'nin özellikle üzerinde durduğu bir cümlede  Hititçe watar "su" (Almanca "Wasser"  ingilizce "water") ve Hititçe ed- "yemek" (Almanca "essen"  Latince "edere") kelimelerini saptaması  onu daha cesaretlendirdi  Burada hemen şunu belirtelim ki  dillerarası akrabalıkların saptanmasında  sadece kelimelerin yarattığı çağrışımlar  tek başlarına belirleyici bir kriter oluşturamazlar  Günümüzde de bu bağları kurabilmek isteyen pek çok kişinin yanılmasına yol açan bu metod  nitekim ilk çalışmalarında bulduğu doğru karşılıkların yanısı-ra  Hrozny'e de hata yaptırdı  Herşeye rağmen değerini azaltmayacak bu buluşunu 1915'te Berlin'de sundu ve 1917 yılında da bir kitapla yayınladı  Kitabın eksik ve hatalı yönleri de 1920 yılında bir Hint-Avrupa bilimcisi olan Ferdinand Sommer tarafından tamamlandı  Bugün halen yoğun biçimde sürdürülen kazı çalışmaları ve filolojik araştırmalar  her çivi yazılı dilin ayrı bir bilim ve uzmanlık dalı olarak gelişmesini sağlamıştır  Bilinmeyene karşı duyulan bu ilginin yoğunluğu  her geçen gün bilgi birikimimize yeni ürünler katan araştırmalarla  hiç şüphesiz halen çözülememiş ya da hakkında çok az şey bildiğimiz yazı sistemleri ve dillerin de gün ışığına çıkarılmasına olanak tanıyacaktır   | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |