|  | Ortadoğu Dinleri - Nusayriler |  | 
|  08-17-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Ortadoğu Dinleri - NusayrilerNusayriler Yemen'den kalkıp kaçgöç dalgaları halinde Anadolu'ya kadar geldiler  İnanışlarından dolayı karşılaştıkları baskı ve aşağılama her yerde izledi onları  Büyük kırımlara tabi tutuldular ama "Ehlibeyt yolundan dönmediler"  İbadetlerini, törenlerini, geleneklerini gizlilik içinde yürüttüler  Sır tutmayı zorunlu ve kutsal saydılar  Zamanı geldiğinde topluluğun her üyesini sınavdan geçirdiler, mihenk taşına vurdular ve "cemaate ilişkin sırları saklayacağına, kurallara, ahlak ve öğretiye uyacağına" dair defalarca yemin ettirdiler  Yemine sadık kalmayanlar dışlandı, disiplin temel kural haline geldi  Cumhuriyetin "din ve inanç hürriyeti" ile rahatladılar ama eski alışkanlıklarını ve gizliliğe dayalı yaşama biçimlerini aynen sürdürdüler  Mersin, Tarsus, Adana, İskenderun, Antakya ve Samandağ'ın uzandığı Akdeniz kıyı şeridinde yüzyıllardır iyilik yolunun dervişleri geziniyor  Pek çoklarının "Fellahlar", bazılarının "Arap uşakları", tanıyıp bilen çok az kimsenin de "Nusayriler ya da Arap Alevileri" dediği cemaatin yaşadığı bu topraklarda sırlar hâlâ kadrini bilene veriliyor, emanet ehline teslim ediliyor   Çukurova, bildiğimiz Çukurova değil; o doğal, o gizemli, o vahşi doğayı barındıran, nice eşkıyaya, kurda kuşa, börtü böceğe yataklık eden Çukurova yok artık  Köyler, beldeler, ilçeler, şehirler kenetlenmiş; koskoca bir `metropol' olup çıkmış  Gökdelenler matkap misali bakir semayı deliyor; beton yığını konut kooperatifleri, bir zamanlar sazlık ve bataklık ovanın tabiatına meydan okuyor  Aslında sadece Çukurova'ya değil, tüm bölgeye bir haller olmuş  `Yer demir gök bakır' olmaktan çıkmış; yer gök yağmur artık  Asi Nehri, asiliğini yapmış  Antakya-Samandağ arasını tufana, afete boğmuş  Semadan gazap yağınca, koca ağaçlar kökünden devrilmiş, meyve bahçelerinin dibi bir metre kalınlığında kumla kaplanmış, 2  5 metre yükselmiş sel  Denizden esen tuzlu rüzgârlar, bostan mahsulünü kurutmuş; Akdeniz ötesinden gelen kum fırtınası, güneşi balçıkla, gökyüzünü dört kat tozla sıvamış  Alevi Araplar da denilen Nusayrilerin yoğun yaşadığı yerlerden biri Hatay'a bağlı Samandağ ilçesinde bir cenaze töreni   Nusayrilerin inanç ve gelenekleri, tüm törenlerde yansıyor  Cenaze töreni de bunlardan biri  Cenaze uğurlanırken erkekler önde, kadınlar arkada yürür  Uzaklık ne olursa olsun mezarlığa dek yaya gitmek esastır  Yol üstünde aralıklarla bekleyen birkaç kadın, konvoydakilere kolonya serper  Definden sonra cenaze yakınları sıraya dizilir, katılanlar ise önlerinden geçerek `başsağlığı' dileğinde bulunur  Taziye genellikle eller havaya kaldırılarak bildirilir  Her yağmur sonrası gökkuşağı oluşuyor  Birinin altından geçebilsek muradımıza erer miydik? Yüzyıllardır bu bölgeyi yurt edinmiş bir cemaatin sır kapılarını aralayabilir miydik? Tüm isteğimiz, Nusayrilik hakkında bilgi verecek, konuşacak, görmüş geçirmiş insan bulmak  İlk temas olumlu  Dr  Ömer Uluçay (Arap Aleviliği: Nusayrilik adlı kitabı var) sayesinde Adana'da yaşayan makine mühendisi ve işadamı Hasan Atıcı, serbest meslek sahibi Ali Naci Gökçe ve tüccar Tahsin Yıldırım'la görüşüyoruz  Aydınlatıcı bilgiler alıyoruz  Örf, âdet, düğün, dini merasim gibi toplumsal etkinlikleri yakalayabilmek umuduyla Tarsus'a hareket ediyoruz  Bir pastane işleten Abidin; tanıdıkları devreye sokuyor  Görüşmeye gelenlerden biri öğretim görevlisi, diğeri mermerci, üçüncüsü makine mühendisi  Şeyh Nazım adında bir din adamını salık veriyorlar  Şeyh, Mersin'deki bir cemaat toplantısında olduğundan, iki oğlu karşılıyor bizi  Büyüğü, hiç yakınlık göstermedi; ne bir insan, ne mezar, ne türbegâh ismi verdi  `Hakkımızda yazılanlar eksik ve yanlış; size bir şey açıklamayız  Mezar orada, kendiniz gidin görün  Bizi rahat bırakın!' dedi  Küçük kardeş daha nazik: `Babam sizinle görüşmez  Ne yazılırsa yazılsın, ne söylenirse söylensin; bizim inancımıza dair her şey yüzeysel kalır!' Ertesi gün, Nusayri genci Cenap Koca'nın yardımıyla kuyumculuk ve yeminli tercümanlık yapan, aynı zamanda Musalla Mahallesi din hocası Sait Yapıcı ile tanışıyoruz  Başlangıçta bize kuşkulu davranıyor  Sait Hoca, yaklaşık 300 yıllık bir geçmişi olan "El Ammar" ailesinden  Arap Aleviliğine ilişkin sorularımızı, `çok sert' buluyor: `Biz bir alt toplum, alt kültür değiliz  Bir kazanın kulpu yerine konmak, ayrımcılık yapmak yanlıştır  Bu toplumun bir parçasıyız' diyor tepkiyle  Anadolu Alevilerinde olduğu gibi Nusayrilerin inancında da Hz  Ali'nin çok özel bir yeri var  Kendilerini `Ali yandaşı' olarak tanımlarlar  Bu inanç hepsinde yok  Ali'ye ilişkin değerlendirmeler öyle önemli ki, onun semadaki konumu hakkındaki görüş ayrılıkları mezhep içinde alt kolların ortaya çıkmasına neden olmuş  Bölgedeki türbe ve ziyaretgâhların tamamında olduğu gibi, Tarsus'taki Yedi Uyurlar Ziyaretgâhı da Ali posteriyle dikkat çekiyor  Sait Hoca, bize türbegâhı gezdiriyor  Beyaza boyalı, kubbeli bu yapının önünde adak ve dini merasim yemekleri için yapılan masalar, ateş yakılacak ocaklar, kesim yeri olan bir bahçe bulunuyor  Şeyh Hatim el Tevbani isimli bir evliya ile Hoca'nın ata dedesi Şeyh Ali Ammar'ın mezarları burada  Duvarlarda, Hoca'nın şeyh sülalesinin şeceresi fotoğraflarla belgelenmiş  Yaklaşık 300 kişinin niyaz edebileceği, halı, motifli yastık ve minderlerle kaplı mekânda ayrıca şeyh sehpası, Kuran, Hz  Ali'nin çerçeveli posteri, Esma-ül Hesna (Allah'ın isimleri), dualarla süslenmiş bir Zülfikâr posteri, bizzat Sait Bey tarafından yapılmış bir ebced takvimi, buhurdanlık, bağış kutusu dikkat çekiyor  Sait Hoca açıklıyor: `Her kabir, her mezar türbegâh değildir  Bir zatın adına türbegâh yapılabilmesi için, Allah tarafından teşrif ve tekrim (şereflendirilmesi ve saygın kılınması) edilmesi gerek  Sözgelimi toprağına ayan beyan nur yağmalı  Şeyh Hatim, yağmur duasının kabul olmasıyla ünlendi  Dip dedem Şeyh Ali ise, bir türlü yanmayan ateşe karşılık olarak, ateşsiz yemek pişirme konusundaki kerametiyle tanındı  İnancımızdaki evliyalar, muhayyerin sınıfındandır; kimisi adlarına yapılan bu türbegâhlarda yatar, kimileri burada yoktur; zira onlar gelir, giderler  ' Sait Hoca, türbegâhtaki dini merasim ve adakları yöneten kişi aynı zamanda  `Fıkhi (mezhep hukuku) ve batıni (içsel, öze ilişkin) konularda kimseye cevap vermeyiz' dedikten sonra defteri kapattık ve Antakya'ya doğru yola koyulduk  Nusayrilerin yaşadığı Mersin, Tarsus, Adana, İskenderun, Antakya ve Samandağ coğrafyası bumerangı andırır  Attığınızda, size geri dönebilen cinsten bir coğrafyadır burası  Günlük bir gazetenin promosyon olarak verdiği kitapta, Nusayrilik, `gerici tarikatlarla' eş tutulmuş, öteden beri kimi din ve mezhep bağnazlarının, Arap Aleviliğine yönelik karalamalarına yer verilmişti  Bu yüzden gittiğimizde tepkiler tazeydi, öfke dinmemişti  Yani yöreyi sadece sel basmış değildi; Arap Alevilerinin yürekleri de tufana yakalanmıştı  Kime gittiysek, hangisine dokunduysak, `bin ah' işittik  Dert ve şikâyet dinledik  Öfkelerine tanık olduk ve hikâyelerini toplamaya devam ettik  İnanç mensuplarını, ilim erbabı Nusayrileri dinledik  İşte söylenenler: `İslam toplumu, uygarlığı ve tarihinin ayrılmaz bir parçasıyız  Müslüman olmak için gerekli beş şartı yerine getiriyoruz  Dahası Ehlibeyt ve On İki İmam yolundayız  Kuran, Sünnet ve Hüccetü'l- Akl (yani aklın gereği) üzre amel eyleriz  Kuran'da mesnedi olan, Ehlibeyt'in onaylayıp imamların ilettiği hadisleri (peygamber sözleri) doğru belleriz  Peygamber vasiyetine uyarız  ' Adanalı Ali Naci Gökçe açıklıyor: `On birinci İmam Hasan el Askeri'nin müridi Muhammed bin Nusayr'a izafeten Aleviliğin bir kolu olan Nusayri denir bize  Bunda maksat, Nusayri topluluğunun diğer bid'at çevreleriyle (din adına sonradan âdet çıkaranlarla) karışmasını önlemektir  Muhammed bin Nusayr peygamber değildi; yeni bir din ve mezhep kurmamıştı; kendince dine bir ekleme de yapmamıştı; Ehlibeyt'in kutsal akidesini (öğretisini) yayıp savunmakla yetinmişti  Bizde namaz niyaz, oruç, zekât var  Biz Alevi-Sünni diye ayrım yapmayız; sadece Ehlibeyt'i mağdur edip, bu kutsal aileye 1001 ay boyunca sövüp sayanlar için Emevi takipçileri sıfatını kullanırız  ' İşadamı, makine mühendisi Hasan Atıcı konuyu tamamlıyor: `Bizde Allah tektir, birdir; Arapça belirtirsek, `Allahü ahad'dır  Yani O, sayıya gelmez; sıfatlardan münezzehtir  Kuran, Allah kitabıdır  Ona hiçbir batıl yaklaşamaz  Namaz niyazımız, Sünnilerinkinden ayrıdır  Niyazda mekân, hareket önemli değil; Allah'a yönelme ve ibadet esastır  Kıyamet gününe, ruh göçüne (tenasüh, reenkarnasyon, yeniden bedenlenme) inanırız  Bu fikri Hint felsefesinden değil, bizzat Kuran'dan alırız  Ruh göçü şöyle yansır: Haksızlık yaparsak, bunun hesabını vermek için kıyamete kadar beklemeyeceğiz  Yeniden bedenlenme sayesinde hesabı verilecektir  ' İskenderunlu 81 yaşındaki din adamı Mahmut Reyhani, cumhuriyetle birlikte dinsel/mezhepsel baskıdan kurtulduklarını, şeyh unvanlı Alevi Nusayri din hocalarının eskiden beyaz sarık, ortasında kırmızı fes bulunan başlıkları ile cüppelerini attıklarını; yerine fötr taktıklarını, genelde takım elbise giydiklerini söylüyor  Çokça ziyaret ettiği Arap ülkelerinde, kıyafetine yönelik bu tip eleştirilere, Atatürk'ü ve laikliği savunarak karşılık veriyormuş  Antakya Harbiye'deki köklü bir aileyi temsil eden Şeyh Nasreddin Eskiocak da benzer tavır sergiliyor  Hasan Atıcı, Suriye'yi yöneten Nusayrilerle ilişkinin çerçevesini çiziyor: `Hafız Esad, mensubu olduğu Nusayriliği Şiiliğe dayandırıyordu  Türkiye'de iyi kötü özgürlük var; demokrasi çerçevesinde inanç ve ibadetlerimizi yerine getiriyoruz  Suriye'de bu rahatlığı göremeyiz  Atatürk'ün sağladığı laiklik içinde kendi rengimizi yansıtıyoruz  Buradaki Nusayrilerden, kimsenin Suriye'yi tercih ettiğini duymadım  ' Şeyh Mahmut Reyhani, Birinci Dünya Savaşı sonrasında `Fransızların sundukları özerk Nusayri bölgesi, mezhep mahkemesi ve Arapça okullar türünden ayrıcalıklara itibar etmediklerini; Türkiyeli Müslümanları koruyup kolladıklarını' aktarıyor  Yaklaşık 1200 yıllık tarih boyunca altı büyük göç, sayısız felaket yaşayan; bu arada Halep'teki büyük yerleşimleri sırasında Hamdani devletini kuran, Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferi sırasında binlerce Nusayri'yi kırmasıyla Lazkiye Dağları'nın doruklarına çekilen Nusayriler, bir anlamda göçebelik, tehcir, tecrit ve yoksulluğa mahkum edildiler  Nusayri adını, 11  İmam Hasan el Askeri'nin müridi Muhammed bin Nusayr'dan aldıkları yolundaki rivayet akla yatkın  Başka bir rivayete göre ise, ikinci halife döneminde bölgeye gönderilen 450 kişilik takviye kuvvet burada düşmanı yendikten sonra bölgede ikamet etmiş  Hz  Ali yandaşı olan bu kuvvete `nasara/nüsra' (yandaş, zafer kazanan) adı verildiğinden, yörenin sarp dağlarına yerleşen herkes aynı isimle anılmış  Kaçgöç dalgaları Nusayrileri açlığa ve yoksulluğa mecbur etmenin yanı sıra, sürek/surak/suvarik (sürgün sözcüğünden bozma) sıfatıyla horlanmalarına neden oldu  Yoksul halk, açlıktan ölmemek için sarp dağların verimsiz topraklarını işleyerek, ağaçları kesip tarla haline getirerek ayakta durmaya çalıştı; Arapça `fellahü'l-ard' (toprağı işleyenler) ibaresinden, kendilerine `fellah' adı verildi bu yüzden  Uzun süre Hıristiyan ve Müslüman ağaların yanında marabalık yaptılar  Zamanla toprak sahibi olup rençberlik, bağcılık, bostancılığı bir meslek haline getirince, bu kez, Arapça `fellah' (rençber, köylü, çiftçi) deyimi iyice yerleşti  `Arap uşağı' yakıştırması, Atatürk zamanındaki kimi siyasetçiler tarafından, üstün bir unvanmış gibi sunulmuş olmasına rağmen, aslında Osmanlının son demlerinde, bu toplumu aşağılamanın ifadesi olarak kullanılmıştı  Osmanlı tahrir defterlerinde ise `Garipler Cemaati' olarak kayda geçmişlerdi  Samandağlı Abdullah Vural, tam 115 yaşında  `Eskiden el örmesi dizkapağına inen gömlek giyerdik' diyor  İç çamaşırı bulamadıklarını; dağda ağaç, çalı çırpı toplama sırasında bu gömlek yırtılmasın diye, çırılçıplak iş gördüklerini ve bedenlerindeki yara berelerle dolaştıklarını anlatarak o zamanki yoksulluğun boyutunu gösteriyor  Osmanlı zamanında Nusayrilerin mal mülk sahibi olması, Kuran satın alıp okuması bağnazlar tarafından adeta yasaklanmıştı  Çarşıya bile inemezlermiş  Aleviler Kuran elde edebilmek için Hıristiyan din adamlarını devreye sokarlarmış  Nusayri din adamlarının sarıkları önce arkadan ateşle tutuşturulur; sonra ateşi söndürme bahanesiyle ayaklar altına alınıp çiğnenirmiş  Nusayri selamını almamak için yüzlerini çevirenler; omuz atıp geçenler varmış  Arap Alevilerinde din işlerini yürüten şeyhlerin otoritesi tartışılmaz  Dini vecibeleri yerine getirip merasimleri yönetiyor, cemaat toplantılarında Kuran okuyup öğüt ve nasihat veriyorlar  Deva, şifa ve çözüm arayan ziyaretçileri için dua ediyorlar  Kapıları herkese açık  Samandağ'daki Şeyh Ali Yazıcı ile Harbiye'deki Nasreddin Eskiocak'ın ziyaretçileri hiç eksik olmuyor  Halkın durumunu göz önüne alan Şeyh Ali, bazı eski âdetler ile zekât (hımıs: beşte bir) adı altında din adamlarına sunulan bağışları kaldırmış  Yardımcı şeyhlere ise Nakib deniyor  Bunlar, şeyhlerin talebesi konumunda olup, iyice eğitim gördükten sonra şeyhliklerine karar veriliyor  İmamlar (hocalar), Sultan Abdülhamid'in Alevileri Sünnileştirme, köylerine cami yaptırma siyaseti çerçevesinde ihdas edilen bir sınıf  Bunlara fahri imam denilebilir  Samandağ'daki cenazede karşılaştığımız Tahsin Yılmaz, bunlardan biriydi  Bir ocak niteliğindeki şeyh ailesinde, makam babadan oğula geçiyor  Yalnızca Hz  Ali'nin soyundan geldiklerine inanılan ve şeyh ailesi olarak bilinen ailelerin çocukları şeyh olabiliyor  Ancak genel kurala rağmen şeyh oğlu isterse, din işleriyle uğraşmayabiliyor  Burada yetkinlik, dini eğitim, disiplin, ahlâk ve dürüstlük yani liyakat esas  Bu da pek çok aşamadan geçmeyi gerektiriyor  Şöyle ki; ergenlik çağına giren erkekler, dini eğitim için aday gösterilir  Adayın dürüstlüğüne, temiz insan oluşuna kefil gerekir  Kefillik, öncelikle aile çevresinde aranır  Yedi gün, bir ay gibi bir süreden sonra eğitimin abecesini öğrenen talebe (aday) yeniden cemaat huzuruna getirilir, konu komşudan kefil olmaları istenir  Birkaç ay sonra tekrar toplum huzuruna çıkarılıp sınanır, mihenk taşına vurulur ve ona kefil olmaları talep edilir  Her sınanma aşamasında kurban kesilip, toplu yemek verilir  (Bu gelenek eskiden sadece Nusayrilerin yaşadığı mahallelerde gerçekleştirilirdi  Gizliliğe dayalı bir inancın bu işleminin, şimdi farklı mezheplere mensup insanların yaşadığı ortamlarda uygulaması söz konusu değil  ) Ailesi fakirse, çocuğu eğiten şeyh masrafları karşılar  Şeyhlik eğitiminin ne kadar süreceğine şeyh karar verir  İlk aşamanın adı `meşveret cemiyeti', ikincisinin `melik cemiyeti'dir  Yeni hayata davet merasimi merhalesi, masraflı bir törendir  Samandağ, Hz  Hızır Makamı içindeki yüksek beyaz kayanın çevresi mermerle kaplı  Ziyarete gelenler, makamın eşik kapısının iki yanını öperek içeri giriyor, beyaz kayanın kaidesine yüz sürüyorlar  Birkaç kez tavaf edip, dualar okuyarak dilek tutuyorlar  Arap Aleviliğinde cemaate kabul edilmek de, karmaşık bir yol izler  Davranış ve ritüeller simgeseldir  Nakib ve Necib unvanlı iki kişinin, sağı ve solunda 12'şerden toplam 24 kişi yer alır  İmam huzuruna çıkan, nefis terbiyesi için o anda belli pratikleri yerine getiren aday, tam ortada yer alır  Hırka giydirilmek ve sembolik içecek veya içki (kutsal içki genellikle taze sıkılmış üzüm suyudur) sunulmak suretiyle, kendisine, `şahitlerin önünde cemaate ilişkin sırları saklayacağına, kurallara, ahlâk ve öğretiye uyacağına' dair defalarca yemin ettirilir  Dışarıdan birinin Nusayriliği kabul edilmez  Nusayrilerde hac (zorunlu değil, ekonomik gücü olanlar gider), zekât, şehadet hak bilinir  Bunlar şekilde değil, özde insanı olgunlaştırmalı  Yalan, haram, haksızlık, zulüm, kötülük olmamalı  Nusayrilerin rağbet ettiği Batıni namaz şekle, yere, zamana bağlı değil  Her mekân ve zamanda, uygun hal üzereyken Allah'a yönelmek, O'nu yüceltmek temel kural sayılır  Nusayriler, `Ehlibeyt 1001 ay boyu camilerde lanetlendiği için, oralara gitmiyoruz  Cami ve mezheplere siyaset karıştı' diyorlar  Bayramlar, törenler de oldukça bol Nusayrilerde  İrili ufaklı 85 kadar bayram, özel dini münasebet, anma günü, hayrat, şölen yapılıyor  Kurban Bayramı, Nuh Gemisi, Salip (Haç), Saint Barbara, Hac, Unsura, Hz  İsa'nın miladı, Nevruz gibi bir kısım bayramlar; diğer inançlara karşı hoşgörüyü somutlaştırma ve aynı geleneklere sahip başka inançtan olanlarla yaşamı paylaşma babından kutlanıyor  Mesela Salip Bayramı, tarım/hasat şöleni gibidir  On iki bayram esastır; bunun sekizi kameri takvime göre, yani değişmeyen (ebced hesabınca sabit kalan) günlerde, dördü ise miladi takvime göredir  En önemlisi Gadir Bayramı'dır; zilhicce (hacca gitmenin içinde yapıldığı Arabi 12  ay) ayının 18  gününe denk düşer  Peygamber Muhammed'in Gadir Humm Vadisi'nde, Veda Haccı sırasında Hz  Ali'yi halife ve vasi tayin ettiği, Ehlibeyt'i yücelttiği gün kabul edilir  Kutlamadan sekiz gün sonra, ikisi arasında `Aşiyet-i Cuma' (Cuma akşamı) denilen bir münasebet daha kutlanır ki, 36 yılda bir Gadir Bayramı'yla aynı güne rastlar  Bayram'da çarşı pazarda, evde hayat durur; kadın-erkek hiçbir iş yapmazlar  Dikiş dikilmez, ev süpürülmez  Küsler barışır, akşamleyin Hızır İlyas Makamı'na akın edilir  Hızır İlyas inancı ise burada, Anadolu'nun hiçbir yerinde görülemeyecek ölçüde köklü ve yaygın  Her Nusayri yerleşim merkezindeki asıl ziyaretgâh, mutlaka Hızır Makamı'dır  Ölümsüzlüklerine ve aramızda yaşadıklarına inanılan iki nebinin (Hızır ve İlyas) buluşması hikâye edilip ikisinin sentezi, `Hıdırellez' merasimlerine dönüştürülmüş  6 Mayıs-18 Aralık arasındaki 186 günlük döneme aynı isim takılmış  Küçüklüğünden beri Samandağ Hızır makamının hizmetini gören 1927 doğumlu Şeyh Sait Dönmez açıklıyor: `Burası makam değil, teşrife'dir  Hızır ölmemiş ki, kabrinde yatmış olsun  O, her gün bir yerde gezer; daha çok deniz kenarlarında bulunur  Kuran'daki Mecmau'l-Bahreyn ibaresinin sözlük anlamı iki denizin buluştuğu yer demektir  Gerçekte, derya gibi iki nebinin, Hz  Musa ile Hz  Hızır'ın buluşması kastedilir  ' Antakya, Harbiye'deki Hızır Makamı da aynı inancın devamı  Ermiş/evliya türbeleri ise ikinci derecede önemli ziyaret yerleri sayılır  Samandağ Aknehir Tepesi'ndeki Şeyh Muhammed el Arabi Türbegâhı bunlardan biri  Bu zatın, manastırda yaşayan 40 kadar keşişi, keskin zekâsıyla Müslüman yaptığı söylenir  Harbiye'de türbesi bulunan Şeyh Yusuf el Hekim, bomboş kilere rağmen keramet gösterip 40 misafir kervancıyı doyurmuş; develerin taşıyabileceği kadar ihsan ve ikramda bulunmuş  Şeyh ailesinden İskenderunlu Davud Tümkaya, `ålimleri bilmiyoruz; türbe ve kubbeler çok gerekli değil  Aslolan ermiş ve âlimlerimizin eserlerini bilip, tanımaktır' diyor  Gelenekler hızla çözülse de, bugün daha çok düğünlerde yansımaya devam ediyor  Eski renkliliği bulmak kolay değil ama Nusayri toplumunun düğünleri gene de başlı başına bir hazine  Eskiden kız verilmesi uygun görülse dahi, dünürün üç veya yedi kez, kız babasının kapısını çalması gerekirdi  Kız istemek için vekil tayin edilir; söz kesilir, mekli (kızın kardeşine verilen harçlık), mehir (başlık yerine geçer, genellikle altın) verilirdi  Artık mekli yok ama mehir varlığını sürdürüyor  Bu para, tümüyle gelinin çeyizine sarf edilir  Önce küçük, sonra büyük nişan yapılır  Bir tepsi içinde kapı kapı dolaştırılıp sunulan havlu veya yemeni düğün davetiyesi yerine geçerdi  Şimdi şeker ve kolonya eşliğinde davetiye dağıtılıyor  Perşembe akşamı `kız kınası'; cuma gecesi `oğlan kınası' (artık aynı gün yapılıyor) ve cumartesi ise `damat tıraş günü' olmak üzere üç gün sürer düğünler  Damat kına yakılması için hemen elini açmaz; `düğün olmuyor' sözü üzerine, kendisine bir şey armağan (ev, tarla, bahçe, vs  ) edildiğine dair açıklama yapılır  Böylece damat elini kınalar  Masraflı ve yemekli yapılan (yerel dilde kırgım) düğünde; meydancı, yemek sonuna doğru herkesi `şebeş'e (takı işlemi) davet eder  Damat tıraşında mahalle berberi, işi uzattıkça uzatır; bir esans döker, mevval, cezayiri türünden gazel çeker; bir kıl keser, şiir okur; yeniden esans alır damadın başına döker; bir jilet vuruşundan sonra fıkra anlatır  Her fasılda berbere bahşiş verilir  Düğün yemeğinin ardından `hamama götürme müzayedesi' başlar  Ortalık, bir hayır yarışına dönüşür; biri, 50 kişilik bir davetli grubunu `hamamda kebap yemeye' çağırır; diğeri, davetlilere tatlı yedirmeyi üstlenir  Pazar günü tören hazırlığı başlar  Konvoy halinde, gelin evinden alınır; buhur, dua ve zılgıtlar eşliğinde büyük bir tur atılarak damat evine getirilir  Gelin damat evi bitişik komşu bile olsalar, düğün alayı özellikle büyük bir tur atar ki, güya gelin yolu kolay belleyip baba evine gidivermesin  Hem gelin, hem damat övülür; kem gözlere nazar edilir  Antakya, Samandağ yöresinde cezayiri (uzun hava) okunur; debke (halay) arci (yöresel halay) çekilir; Adana civarındaki oyunun ismi ise `raksa'  Bu kadar değil; düğünle ilgili gelenekler gerdekten sonrasına da uzanıyor  Ancak pek çoğu günümüzde daha çok köylerde yaşıyor  Bazı âdetler de yok olmuş  Örneğin, şimdilerde kına var, masraflı açık artırmalı yemek faslı yok  Mahallelerde konvoylu çeyiz dolaştırma geleneği ise köylerde hâlâ görülebilir  Nusayriler örf, âdet, kimlik ve kökenlerini araştırma döneminin henüz başında  1938'de Hatay'ın Türkiye'ye katılması sürecinde Güneş Dil Tezi savunucuları, `yöre halkının Eti Türklerinden olduğunu' döne döne tekrarlayıp durmuştu  Nusayrilerin inançlarını da dikkate alan kimi siyasetçiler, `Hz  Ali'nin orduları Arap değil, Türklerdendi  Horasan erenleri de Ali askerleri arasında bu bölgeye gelip yerleştiler' yolunda yazılar yazmışlardı  Günümüz Nusayrilerinin bir kısmı, bu propagandaya inanmış görünüyor  Ama çoğunluk, kökenlerinin Yemen'den kalkıp Irak, Suriye, Halep üzerinden Lazkiye yöresine göçen, yaklaşık 700 ila 300 yıllık süreçte Suveydiye (Samandağ), Antakya, İskenderun, Adana, Tarsus, Mersin'e yerleşen büyük aile efradına dayandığına inanıyor  Şunu diyorlar: `Ezilmişliğin verdiği hırsla, herkes eğitime sarıldı  Diyeti ise Arapçadan, asıl kültürümüzden vazgeçmek oldu  Türkçe, giderek Arapçanın yerini alıyor; iki kuşak sonra evimizde Arapça konuşulmaz olacak  Ama Araplık, siyasi ve milli bir dava değil bizim için  Etnik köken ve Arap kültürü ile eşanlamlı, o kadar  Bu kimliğimizle varız, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir rengiyiz  Bu yeterlidir  Yoksa, bizi Eti Türk'ü sayıp asimile etmenin âlemi yok  Dışlanmadan, horlanmadan, iftiraya uğramadan bu toplumun bir parçası olmak esastır  ' Antakya'daki Çağdaş Sanat Atölyesi (ÇESA) hem Arap folklorunu derliyor, hem de `Grup Nidal' adıyla bir orkestra kurarak, halk türkülerini yaşatıyor  Mütevazı tiyatro topluluğunun Arapça dillendirdiği amatör oyunlar, halk arasında rağbet görüyor  Samandağ Belediye Başkanı Ganım Canpolat eğilimi özetliyor: `Kültürümüz ileriye dönüktür; her türlü değişime açığız  ' Nusayrilerin sayısı konusunda kesin bir veri bulunmuyor  Bir milyona yakın oldukları sanılıyor  Adana'da Akkapı, Yamaçlı, Güneşli, Seyhan, Haydaroğlu, Cumhuriyet, Havuzlubahçe, Havutlu, Mirzaçelebi, Sucuzade, Mıdık mahalleleri ile Yüreğir ve Karataş; Mersin'de, Cumhuriyet, Turgutreis, Alsancak, Hamidiye mahalleleri; Tarsus'ta Eski Ömerli, Eski Hatay, Musalla ve Yeşil mahalleleri; İskenderun Arsuz, Karaağaç ve Nardüzü beldeleri; Antakya'nın başta Harbiye olmak üzere büyük bir bölümü, Samandağ, Aknehir yöresinin tamamında Aleviler oturuyor  Nüfus oranı Samandağ'da yüzde 90, Antakya'da yüzde 60-70; İskenderun'da yüzde 40; Adana'da yüzde 25, Tarsus'ta yüzde 80, Mersin'de yüzde 20-25, Lazkiye ve Halep'de (Suriye) yüzde 15  Tarih boyunca horlanan ancak, cumhuriyetin `vatandaşlık, laiklik, din ve vicdan hürriyeti' ile inanç ve ibadetlerini daha rahat yürüten Nusayriler, geleceklerini yeniden kurdular  Emek harcayarak mal mülk sahibi oldular; eğitime ağırlık verip kendilerince sınıf atladılar  Tarsuslu Nusayriler genelde kabzımallık, kebapçılık, mobilyacılık ve kuyumculuk yaparken; Adanalı kardeşleri bürokrasi ve iş hayatının belli kademelerinde ilerledi  Antakya Harbiye'de hizmet sektöründe çalışanlar ve atölye sahipleri bulunuyor  Samandağlılar ise modern tarımın yanı sıra, çoğunlukla yurtdışında nasiplerini aramakla meşguller   FAİK BULUT ATLAS dergisinde yayınlanan bu yazının orjinalini resimleriyle birlikte gormek icin Bin Yemin web adresine tiklayabilirsiniz  | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |