|  | Ergenekon Destanı... |  | 
|  08-03-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Ergenekon Destanı...ERGENEKON DESTANI Ergenekon Destanı, Büyük Türk Destanı'nın bir parçasıdır  Kök-Türkler çağını konu alır  Ergenekon Destanı'nın, Türk destanlarının içinde ayrı ve seçkin bir yeri olup, en büyük Türk destanlarından biridir  Ergenekon Destanı'nın, Türk toplum yaşamında yüzyıllarca etkisi olduğu gibi, bugün bile Anadolu'nun dağlık köylerinde, birtakım gelenek ve göreneklerde etkisi görülmektedir   Ergenekon Destanı, Bozkurt Destanı'nın ana çizgileri üzerine kurulmuş olup, bu destanın serbestçe genişletilmiş biçimidir diyebiliriz  Daha doğrusu Bozkurt Destanı ile kaynağını belirleyen Türk soyu, Ergenekon Destanı ile de gelişip güçlenmesini, yayılış ve büyüyüş dönemlerini anlatmıştır  Çin tarihlerinin de yazmış olduğu Bozkurt Destanı'nın bittiği yerde, Ergenekon Destanı başlar  Bozkurt Efsanesi'nin devamı, Ergenekon destanı'dır  Ergenekon Destanı, Cengiz Han çağında moğollaştırılmıştır  Ancak bu efsanenin kökleri ve ana motifleri, açıkça Kök Türkler ile ilgilidir  Kök Türk Devleti, MS 6  yy  dan itibaren bir cihan imparatorluğu olmuş ve 200 yıl yaşamıştır  Böyle büyük ve güçlü bir devletin, ilkel Moğollar'dan bir efsane alıp kökenlerini ona dayandırması mümkün değildir  Ayrıca, Ergenekon Destanı'nın ana motiflerinden biri, Demirci'dir  Destanda demirci, dağda demir madeni bulur ve Türkler bu demir madenini eriterek Bozkurt'un önderliğinde Ergenekon'dan çıkarlar  Unutmamak gerekir ki, Göktürkler'in ataları da demirci idiler  Onlar en iyi çelikleri işler, başka devletlere silah olarak satarlardı  Göktürkler'in ataları, demir cevherleriyle dolu dağların eteklerinde türemişler, demirleri eriterek yeryüzüne çıkmışlardı  Sonradan kendilerinin de demirci olmaları bundan ileri gelmektedir  Göktürkler'in temel toprakları olan Altay ve Sayan dağları, zengin demir madenlerinin bulunduğu bir yerdi  Burada çıkan demirin yüksek cevherli olması ve Türkler tarafından mükemmel bir biçimde işlenmesi, çağın Türk savaş endüstrisinin en önemli özelliği idi  Göktürkler çağında Türkler'in işlettikleri demir ocakları ve dökümhaneleri bulunmuştur  Göktürkler demirden ürettikleri kılıç, kargı, bıçak gibi savaş araçlarının yanında yine demirden saban, kürek, orak gibi tarım araçlarını yapmakta da usta idiler  Oysa, Göktürklerden tam beş yüzyıl sonra, yine Türklerle birlikte olmak üzere bir devlet kuran Moğollar, demirciliği bilmezlerdi  Cengiz Han zamanında Moğollar'a elçi olarak gönderilen Çin'deki Sung sülalesinin generali Men Hung, yazmış olduğu ''Meng-Ta Pei-lu'' adlı ünlü seyahatnamesinde, Moğollar'ın Cengiz Han'dan önce maden işlemeyi bilmediklerini, ok uçlarını bile kemikten yaptıklarını, Moğollar'a demir silahların Uygur Türkleri'nden geldiğini anlatmaktadır  Zaten Moğollar, demirciliği Uygur Türkleri'nden öğrenmişlerdir  Aslında demircilik, o çağın Moğol düşüncesine göre büyücülere özgü ve korkunç bir sanattı  Ayrıca Bozkurt, Türkler'in kutsal hayvanıdır  Moğollar'ın kutsal hayvanı köpektir   Ergenekon Destanı'nda Türkler, Ergenekon ovasından çıkmak istediklerinde yol bulamazlar  Çare olarak da dağların demir madeni içeren bölümlerini eritip bir geçenek açmayı düşünürler  Demir madenini eritmek için dağların çevresine odun-kömür dizilir ve yetmiş deriden yetmiş körük yapılıp yetmiş yere konulur  Yedi ve yetmiş sayıları, dokuzve katları ile birlikte, Türkler'in mitolojik sayılarındandır  Moğollar'ın mitolojik sayıları ise altı ve altmıştır  Destanda altmış yerine yetmiş sayısına yer verilmesi, bu efsanenin Moğolca bir metinden öğrenilmemiş olduğunu, Türkler'e ait olduğunu gösterir   Mağaralar, Türk mitolojisinde ve Türk halk düşüncesinde önemli bir yer tutarlar  Bu, yalnızca Göktürk efsanelerinde, Bozkurt ve Ergenekon destanlarında değil, Anadolu'daki masallarda da böyledir  Göktürk efsanelerinin, Bozkurt ve Ergenekon destanlarındaki motiflerin ufak değişikliklere uğramış örneklerini, Anadolu efsanelerinde de bulabiliriz   Hatta islami hikayelerde bile: Bir Anadolu efsanesinde peygamberin torunu (!) Muhammed Hanefi, önüne çıkan bir geyiği kovalar  Geyik bir mağaradan içeri girer  Muhammed Hanefi de geyiğin arkasından mağaraya girer  Mağaradan geçerek büyük bir ovaya varır ve burada Mine Hatun'la karşılaşır  Dikkat edilirse, bu Anadolu efsanesindeki mağara, Bozkurt'un hayatta kalan tek Türk gencini götürdüğü mağaranın ve mağaradan çıkılan ova da yine Bozkurt Destanı'ndaki kurdun, yaşayan tek Türk gencini mağaradan geçerek götürdüğü ovanın aynısıdır  Ayrıca yine bu ova, Ergenekon Destanı'ndaki Kayı ile Tokuz Oguz'un yurt tuttukları ovanın aynısıdır   Altay Türkleri'nin efsanelerinde de Bozkurt ve Ergenekon destanlarının izlerini görmek mümkündür  Bir Altay efsanesinde, bir bahadır avlanırken karşısına çıkan geyiği kovalamağa başlar  En sonunda bir Bakır-Dağ'ın önüne gelirler  Baştan başa bakırdan yapılmış olan dağ birden açılır ve geyik açılan delikten içeri girer  Genç bahadır da geyiği izler  Az sonra geyik kaybolur  Efsanenin devamında bahadır türlü canavarla, iyi yürekli yaşlı kişilerle, çok güzel kızlarla karşılaşır  Bu Altay efsanesinde de aynı mağara ve mağaradan geçilerek ulaşılan ova motifleri vardır ve bu Altay efsanesi, Muhammed Hanefi'nin efsanesine belirgin bir biçimde benzemektedir  Altay masal ve efsanelerinde bu tür öykülerin daha mitolojik biçimde olanları da vardır   Asya Büyük Hun Devleti'nde, bizzat Hun hakanının başkanlık ettiği törenler vardır  Bu törenlerden en önemlisinde, devletin ileri gelenleri toplanarak Ata Mağarası'na giderler ve orada, hakanın başkanlığında dini törenler yapılır, atalara saygı gösterilir  Aynı törenler, Göktürk Devleti'nde de yapılagelmiştir  Bu adı geçen Ata Mağarası, Bozkurt'un Türk gencini düşmandan kaçırıp sakladığı ve Ergenekon'a ulaştırdığı mağaradır  Ancak bugün, bu mağaranın yeri bilinmiyor  Tabgaçlar da kayaları mağara biçiminde oyarlar ve burada yere, göğe, ata ruhlarına kurban sunarlardı  Bu kurban töreninden sonra da, çevreye kayın ağaçları dikilir, o bölgede kutsal bir orman oluşturulurdu  Asıl önemli olan nokta ise, bütün milletçe bunlara inanılması ve devletin de bu efsaneye saygı göstermesidir  Ayrıca, Aybek üd-Devâdârî'nin anlattığı, Türkler'in kökenine ilişkin ''Ay Ata Efsanesi''nde de mağara ve mağarada türeme motifi vardır  Bu efsanede de, Türkler'in ilk atası olan Ay Ata, bir mağarada meydana gelir  Ay Ata Efsanesi'ndeki mağara, ilk ataya bir ana rahmi görevi görmüştür   Ergenekon Destan'ı, Türkler'in yüzyıllarca çift sürerek, av avlayarak, maden işleyerek yaşayıp çoğaldıkları etrafı aşılmaz dağlarla çevrili kutsal toprakların öyküsüdür  Ergenekon Destanı'nın önemli bir çizgisi, Türkler'in demircilik geleneğidir  Maden işlemek, demirden ve en iyi çelikten silahlar yapmak, Eski Türkler'in doğal sanatı ve övüncü idi  Ergenekon Destanı'nda Türkler, demirden bir dağı eritmiş ve bunu yapan kahramanlarını da ölümsüzleştirmişlerdir   Ergenekon Destanı ilk kez, Cengiz Han'ın kurmuş olduğu Türk-Moğol Devleti'nin tarihçisi Reşideddin tarafından saptanmıştır  Reşideddin, ''Câmi üt-Tevârih'' adlı eserinde Ergenekon Destanı ile ilgili geniş bilgiler vermektedir  Fakat Reşideddin, -yukarıda da değinildiği gibi- bir Türk destanı olan Ergenekon Destanı'nı moğollaştırmıştır (Ergenekon Destanı'nın nasıl moğollaştırıldığı hakkında Prof  Dr  Bahaeddin Ögel'in, Türk Mitolojisi [1  cilt, 59-71  sayfalar] adlı yapıtında geniş bilgiler vardır)   Ergenekon Destanı, Hıve hanı Ebulgazi Bahadır Han'ın 17  yy  da yazmış bulunduğu ''Şecere-Türk'' (Türkler'in Soy Kütüğü) adlı esere de kaydedilmiştir  Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Kurtuluş Savaşında'ki Anadolu'yu, Ergenekon'a benzeterek aynı adı taşıyan bir kitap yazmıştır   Ergenekon Destanı'nda Bozkurt, öteki Türk destanlarında da olduğu gibi, ön planda ve baş roldedir  Bu kez Türkler'e yol göstericilik, kılavuzluk yapmaktadır   Bir rivayete göre Türkler, Ergenekon'dan 9 Martta çıkmışlardır  Başka bir rivayet ise bu tarihi 21 Mart (Nevruz Bayramı) olarak verir  Öyle anlaşılıyor ki, Ergenekon'dan çıkış işlemleri 9 Martta başlamış, 21 Martta da tamamlanmıştır   Destan aşağıda özetlenmiştir: ERGENEKON Türk illerinde Türk oku ötmeyen, Türk kolu yetmeyen, Türk'e boyun eğmeyen bir yer yoktu  Bu durum yabancı kavimleri kıskandırıyordu  Yabancı kavimler birleştiler, Türkler'in üzerine yürüdüler  Bunun üzerine Türkler çadırlarını, sürülerini bir araya topladılar; çevresine hendek kazıp beklediler  Düşman gelince vuruşma da başladı  On gün savaştılar  Sonuçta Türkler üstün geldi   Bu yenilgileri üzerine düşman kavimlerin hanları, beğleri av yerinde toplanıp konuştular  Dediler ki: ''Türkler'e hile yapmazsak halimiz yaman olur !'' Tan ağaranda, baskına uğramış gibi, ağırlıklarını bırakıp kaçtılar  Türkler, ''Bunların gücü tükendi, kaçıyorlar'' deyip artlarına düştüler  Düşman, Türkler'i görünce birden döndü  Vuruşma başladı  Türkler yenildi  Düşman, Türkler'i öldüre öldüre çadırlarına geldi  Çadırlarını, mallarını öyle bir yağmaladılar ki tek kara kıl çadır bile kalmadı  Büyüklerin hepsini kılıçtan geçirdiler, küçükleri tutsak ettiler   O çağda Türkler'in başında İl Kagan vardı  İl Kagan'ın da birçok oğlu vardı  Ancak, bu savaşta biri dışında tüm çocukları öldü  Kayı (Kayan) adlı bu oğlunu o yıl evlendirmişti  İl Kagan'ın bir de Tokuz Oguz (Dokuz Oğuz) adlı bir yeğeni vardı; o da sağ kalmıştı  Kayı ile Tokuz Oguz tutsak olmuşlardı  On gün sonra ikisi de karılarını aldılar, atlarına atlayarak kaçtılar  Türk yurduna döndüler  Burada düşmandan kaçıp gelen develer, atlar, öküzler, koyunlar buldular  Oturup düşündüler: ''Dörtbir yan düşman dolu  Dağların içinde kişi yolu düşmez bir yer izleyip yurt tutalım, oturalım  '' Sürülerini alıp dağa doğru göç ettiler   Geldikleri yoldan başka yolu olmayan bir yere vardılar  Bu tek yol da öylesine sarp bir yoldu ki deve olsun, at olsun güçlükle yürürdü; ayağını yanlış yere bassa, yuvarlanıp paramparça olurdu   Türkler'in vardıkları ülkede akarsular, kaynaklar, türlü bitkiler, yemişler, avlar vardı  Böyle bir yeri görünce, ulu Tanrı'ya şükrettiler  Kışın hayvanlarının etini yediler, yazın sütünü içtiler  Derisini giydiler  Bu ülkeye ''Ergenekon'' dediler   Zaman geçti, çağlar aktı; Kayı ile Tokuz Oguz'un birçok çocukları oldu  Kayı'nın çok çocuğu oldu, Tokuz Oguz'un daha az oldu  Kayı'dan olma çocuklara Kayat dediler  Tokuz'dan olma çocukların bir bölümüne Tokuzlar dediler, bir bölümüne de Türülken  Yıllar yılı bu iki yiğidin çocukları Ergenekon'da kaldılar; çoğaldılar, çoğaldılar, çoğaldılar  Aradan dört yüz yıl geçti   Dört yüz yıl sonra kendileri ve süreleri o denli çoğaldı ki Ergenekon'a sığamaz oldular  Çare bulmak için kurultay topladılar  Dediler ki: ''Atalarımızdan işittik; Ergenekon dışında geniş ülkeler, güzel yurtla varmış  Bizim yurdumuz da eskiden o yerlerde imiş  Dağların arasını araştırıp yol bulalım  Göçüp Ergenekon'dan çıkalım  Ergenekon dışında kim bize dost olursa biz de onunla dost olalım, kim bize düşman olursa biz de onunla düşman olalım  '' Türkler, kurultayın bu kararı üzerine, Ergenekon'dan çıkmak için yol aradılar; bulamadılar  O zaman bir demirci dedi ki: ''Bu dağda bir demir madeni var  Yalın kat demire benzer  Demirini eritsek, belki dağ bize geçit verir  Gidip demir madenini gördüler  Dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür dizdiler  Dağın altını, üstünü, yanını, yönünü odun-kömürle doldurdular  Yetmiş deriden yetmiş büyük körük yapıp, yetmiş yere koydular  Odun kömürü ateşleyip körüklediler  Tanrı'nın yardımıyla demir dağ kızdı, eridi, akıverdi  Bir yüklü deve çıkacak denli yol oldu   Sonra gök yeleli bir Bozkurt çıktı ortaya; nereden geldiği bilinmeyen  Bozkurt geldi, Türk'ün önünde dikildi, durdu  Herkes anladı ki yolu o gösterecek  Bozkurt yürüdü; ardından da Türk milleti  Ve Türkler, Bozkurt'un önderliğinde, o kutsal yılın, kutsal ayının, kutsal gününde Ergenekon'dan çıktılar   Türkler o günü, o saati iyi bellediler  Bu kutsal gün, Türkler'in bayramı oldu  Her yıl o gün büyük törenler yapılır  Bir parça demir ateşte kızdırılır  Bu demiri önce Türk kaganı kıskaçla tutup örse koyar, çekiçle döver  Sonra öteki Türk beğleri de aynı işi yaparak bayramı kutlarlar   Ergenekon'dan çıktıklarında Türkler'in kaganı, Kayı Han soyundan gelen Börteçine (Bozkurt) idi  Börteçine bütün illere elçiler göderdi; Türkler'in Ergenekon'dan çıktıklarını bildirdi  Ta ki, eskisi gibi, bütün iller Türkler'in buyruğu altına gire  Bunu kimi iyi karşıladı, Börteçine'yi kagan bildi; kimi iyi karşılamadı, karşı çıktı  Karşı çıkanlarla savaşıldı ve Türkler hepsini yendiler  Türk Devleti'ni dört bir yana egemen kıldılar  Alıntıdır | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |