|  | Gençlik çaği Ruh Sağliği Ve Ruhsal Sorunlar kitap özeti |  | 
|  06-21-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Gençlik çaği Ruh Sağliği Ve Ruhsal Sorunlar kitap özetiGençliğin Tanımı ve Toplumdaki Yeri Gençlik, çocuklukla erişkinlik arasında yer alan, gelişme, ruhsal olgunlaşma ve yaşama hazırlık dönemidir  Ergenlikle başlayan hızlı büyüme, gençlik çağını sonunda bedensel, cinsel ve ruhsal olgunlukla biter  BM Örgütünün tanımına göre genç, 15-25 yaşları arasında, öğrenim gören, hayatını kazanmak için çalışmayan ve ayrı bir konutu bulunmayan kişidir  Gerçekten gençlik hem toplumsal, hem biyolojik, hem de ruhsal bir kavramdır  Türk toplumu gerçek anlamda genç bir toplumdur  Nüfusumuzun % 60’ını 25 yaşın altındaki çocuk ve gençler oluşturmaktadır  50 milyonluk hiç bir Batı ülkesinde nüfus içindeki gençlik kesimi bu kadar büyük değildir  Ülkemiz gençliği sorunsuz bir gençlik sayılabilir  Çünkü varlıklı toplumların gençlerine özgü hastalıklarına daha tutulmadı  Ülkemizde gençler arasındaki uyuşturucu kullanımı o kadar değildir  Gençlik suçluluğu da nüfusumuza ve genel suçluluk oranına göre düşüktür  Gençlik yalnız olumsuzlukların toplandığı bir çağ değildir  Gençlik tatlı hayallerin, tutkuların ve idealizmin filizlendiği, sıkı arkadaşlıkların, ilk sevgilerin yaşandığı dönemdir  Yeniliğe ve ileriye doğru atılımların yapıldığı, kendini kanıtlama ve kendi kimliğini ortaya koyma çabalarının yaşandığı dönemdir  ARİSTO 2300yıl önce gençliğin özelliklerini çok çarpıcı anlatmıştır  Şöyle ki; tutkuludurlar, huysuz ve öfkelidirler  Kendilerini içtepilerine kaptırırlar; tutkularının kölesi olurlar  İsteklerinin önüne dikilen en küçük engele bile katlanamazlar  Onura, başarıya, paradan çok değer verirler  Çünkü paraya gereksinimleri olmamıştır  Eli açık ve iyilikseverdirler  Çünkü kötülükleri tanımamışlardır  Çabuk güvenir, çabuk bağlanırlar  Çünkü aldatılmamışlardır  Yüksek amaç ve hayalleri vardır; çünkü daha yaşamın sillesini yememişlerdir  Koşulların sınırlayıcı etkisini öğrenmemişlerdir  Gençler yanılınca, çok yanılırlar  Sevgide de, nefrette de aşırıya kaçarlar  Her şeyi bildiklerini sanır ve onun için yanlışlarında sonuna kadar direnirler  Gençlikte Arkadaşlık Gençlik çağı evden kopma ve topluma açılma çağıdır  Ergenliğe giren bir gence evi dar gelmeye başlar  Ana-babanın öğütlerinden ve karışmalarından usanan genç, kendini dışarı atar  Çünkü soluk alabildiği, özgür davranabildiği yer, dışarı ortamıdır  Evle bağları gevşeyen genç kendini dışarıda bulur  Kendi gibi bağımsızlık arayan, aynı kaygıları yaşayan, benzer bocalamayı yaşayan yaşıtlarına takılır  Evinde anlaşılmadığını, değer verilmediğini, çocuk gözüyle bakıldığını sanan genç için arkadaş kümesi bir kurtuluş, bir sığınaktır  Gencin sıkı arkadaşlık kurmadan topluma açılması düşünülemez  Bu bakımdan arkadaşlık ilişkileri toplumsal ilişkilere öncülük eder  Arkadaşlarca aranmak, beğenilmek ve benimsenmek, benlik saygısının önemli bir koşuludur  Genç bu ilişkilere girerek zekasıyla, spor ve sanat yetenekleriyle kendini kanıtlar  Arkadaşlık kurabilmek ve sürdürebilmek başlı başına bir başarı, ruh sağlığının bir ölçüsüdür  Ailesine bağımlı, güvensiz ve sıkılgan bir çocuk okulda başarılı olabilir ama, arkadaşlık kurmada çok yetersiz olabilir  Gençlik çağında, gençlerin ruh hekimlerine başvurma nedenlerinin başında arkadaşsızlık yakınması gelir  Gençlikte Benlik Ben, benlik, kişilik çoğunlukla eş anlamlı olarak kullanılan kavramlardır  Kişiyi kişi yapan, başkalarından ayıran duygu, tutum ve davranışların tümünün örgütlenmiş bütünlüğünü anlatır  Her insanın ulaşmak istediği bir benlik vardır  Kişi özlediği, kendine yakıştırdığı bu ideal benlik kavramını geliştirmeye çabalar  İdeal bene yaklaştıkça mutlu olur  Kimi zaman ideal ben, bir düş, bir özlem olarak kalır  İdeal benliğe ulaşamazsa, kişi mutsuz olur  İdeal benliğin gerçek dışı olduğu durumlarda kişi bunalıma düşer, kavramını geliştirmeye çabalar  İdeal bene yaklaştıkça mutlu olur  Kimi zaman ideal ben, bir düş, bir özlem olarak kalır  İdeal benliğe ulaşamazsa kişi mutsuz olur  İdeal benliğin gerçek dışı olduğu durumlarda kişi bunalıma düşer  Kendi kendinden beklentisi çok yüksek olan kişi, genellikle bilinçdışı dürtülerin ve tutkuların buyruğundan çıkmayan kişidir  Gençlikte Kimlik Karmaşası Kimlik karmaşasına giren gençler, kendilerine belli bir yön veremeyen bir yerde kök salamayan gençlerdir  ERİKSON (1968) kimlik karmaşasını yaşayan genci şöyle tanımlar: İnsanlara yaklaşma ve sıkı ilişkiler kurmada başarısızlık gösterir ve bunun sonucu yalnızlık çeker  Uygun olmayan rastgele kişilerle arkadaşlık eder  Çalışamama, kendini bir işe verememe, dikkatini toplama güçlüğü belirgindir  Yarışmadan kaçar ve yeteneklerine uymayan işlerde kendini tüketir  Ailenin ve toplumun onaylamadığı rollere girer  Ters ya da olumsuz kimliğe bürünür  Kimlik karmaşasında kurtulmak için gençler değişik yollara başvururlar  Dış ülkelere göçüp yerleşerek, uyruk değiştirerek, din değiştirerek kendilerine yeni bir kimlik bulmaya çalışırlar  Toplum içinde bir yer edinemeyen, kök salamayan ve geleceğinden de umudu kesilen genç, topluma sırt çevirebilir  Çocukluğundaki kötü örneklere dönüş yapar  ‘Madem ben sizi istediğiniz gibi olamıyorum, öyleyse istemediğiniz gibi olacağım’ der  Sınıfını, uyruğunu, dinini, ülkesini, yetiştiği ortamın tüm değer yargılarını yadsıyabilir  Kimi genç de, topluma sırt çevirmek yerine topluma meydan okuyarak olumsuz kimliğini kanıtlamaya çalışabilir  Şiddet eylemcileri, teröristler bunlara örnek gösterilebilir  Bunlar içinde en çarpıcı örnek, hiç şüphesiz ki MEHMET ALİ AĞCA’dır  Zemzem kuyusuna işeyerek üne kavuşan insan gibi, o da değer verilen insanları öldürerek ünlü kişiler arasına girmiştir  Aile Tiplerine Göre Çocuğa Verilen Önem ÇOK SEVEN-KOLLAYAN, GEVŞEK DİSİPLİNLİ AİLE Çocuğa büyük sevgiyle bağlanmışlar, tam benimsemişler  Çok sıcak verici ancak çok koruyucu ve kollayıcıdırlar  Tüm yaşamları çocuğa göre düzenlenmiştir  Yalnız çocuk için yaşıyor gibidirler; bir dediğini iki etmezler  SIKI DİSİPLİNLİ, SEVECEN AİLE Bu aileler de çocuklarına karşı sevecen, ilgili ve düşkündürler  Çocuğun tüm maddesel ve ruhsal gereksinimlerini karşılarlar  Çocuğun sağlığı ve öğrenimi için hiçbir özveriden kaçınmazlar  BASKICI-İTİCİ SEVGİSİZ AİLE Gence bu ailelerde küçükten beri yeterli sevgi ve sevecenlik gösterilmemiştir  Aile ortamı gergin, ilişkiler düşmancadır  Bol eleştiri, azar, aşağılama ve dayak vardır  SEVGİSİ YETERSİZ, DİSİPLİNLİ GEVŞEK AİLE Bu aileler çocuğa karşı ilgisiz, ruhsal gereksinimlerine karşı duyarsızdırlar  Çocuk ayak altında dolaşmadıkça, ağlamadıkça ya da bir muzırlık yapmadıkça ilgilenmezler  PARÇALANMIŞ AİLEDE GENÇ Ölüm veya ayrılık nedeniyle bölünmüş ailelerde büyüyen çocukların gençlik çağında çok değişik uyum sorunları ortaya çıkabilir  Çocukluğu babasız geçmiş bir genç erkek, genellikle bir genç kızdan daha çok sorunlarla karşılaşır  SEVEN, BENİMSEYEN, DEMOKRATİK AİLE Çağdaş bir ailedir  Ana-baba arasında saygı vardır  Sorunlar buyruklarla değil, konuşarak çözümlenir  Evde gerginlik yerine, ılımlı bir hava vardır  GELENEKSEL, ATAERKİL AİLE Geleneksel Türk ailesinde babanın tartışılmaz, salt otoritesi vardır  Evde ilk ve son sözü söyleyen babadır  Babayla çocuk arasında korkuyla karışık saygılı bir uzaklık vardır  Ruhsal Hastalık Kavramı Ruhsal hastalık, insanın duygu, düşünce ve davranışlarında olağan dışı sapmaların aykırılıkların bulunmasıdır diye tanımlanabilir  Ruhsa hastalık belirtileri rahatsız edici, acı verici, kişiyi ve çevresini mutsuz eden türden belirtilerdir  Kişinin uyumunu bozar, ilişkilerini sarsar, çalışmasını etkiler  Nevrozlar BUNALTI NEVROZU Bunaltı sürekli olabildiği gibi, yoğun biçimde nöbet nöbet de gelebilir  Bunaltı nöbeti geçiren bir kimse belirsiz bir korku içindedir  İçi daralır, sık sık solur, soğuk soğuk terler döker, göğüs sıkışır, boğazında lokma kalmış gibi bir tıkanma duyar, çarpıntısı vardır  Çocuklukta yaşanan bunaltının en önemli nedenlerinden biri ana-babadan ayrılma, ana-babayı yitirme durumlarıdır  FOBİK NEVROZ Saçma, abartılmış ve gerçeğe uymayan korkulara fobi adı verilir  Korku, benliğin sağlıklı bir tepkisidir  Kişiyi tehlikelere karşı uyarır ve önlem almasını, korunma yolları aramasını sağlar  Fobik kişi, benliği tehlikeye sokmayan durum ve nesneler karşısında korkuya ve paniğe kapılır  Köpekten korkan bir kimse bir yavru xBanlandı Kelımex yanından geçse bile, dizinin bağı çözülebilir  dokunmak ya da kucağına almak ise paniğe kapılabilir  HİSTERİK NEVROZ Hasta, hiçbir organik bozukluğu olmadığı halde birden bacaklarının tutmadığından, ellerini kollarını oynatamadığından yakınır  Sanki birden felç olmuş gibidir  Ancak sinirlerde ve kaslarda bir bozukluk yoktur  Gündüz kolunu-bacağını oynatamayan hasta, uykudayken serbestçe oynatır  OBSESİF-KOMPULSİF NEVROZ Kişi, düşüncesinin saçma olduğunu bilir  Ama bunaltı çekmekten kendini alıkoyamaz  Aklından kovmaya çalışır ama başaramaz  Örneğin, bir anne yeni doğan çocuğu ile ilgili olarak aklından geçen ‘Ya çocuğumu boğarsam  Ya elimdeki bıçağı çocuğuma saplarsam’ gibi düşünceden çok büyük sıkıntı duyar  DEPRESİF NEVROZ Depresyon genel bir çöküntü durumudur  Depresyona giren bir kişi yaşama sevincini yitirir  Sürekli üzgün  kederli, isteksiz ve yorgundur  Günlük işler ona büyük bir yük gibi gelir  Yaptığı işten tat almaz  Gülmeyi unutmuş gibidir  Canı konuşmak istemez  Psikozlar ŞİZOFRENİ Şizofreni, genç yaşlarda başlayan düşünce, duygu ve davranışlardaki ağır bozukluklarla birlikte giden, kişinin ruhsal dengesini ve uyumunu bozan bir psikozdur  Genellikle ergenlik çağı ile 45 yaş arasında ortaya çıkar  En yaygın psikoz türüdür  Hastaneye başvuranların % 20’sini oluşturur  MANİK-DEPRESİF PSİKOZ Hasta, depresyona girdiği zaman, tam bir çöküntü içinde görünür  Yemez-içmez, uyumaz; insanlardan kaçar  Bezgin, üzgün ve elemlidir  Çalışma gücünü yitirmiştir  Hasta, suçluluk duygusu çeker  Öyle ki hasta ikinci Dünya Savaşı’nın kendi yüzünden çıktığını söyleyecek kadar gerçekten kopabilir  Ruhsal Tedavi Ruhsal tedavi (Psikoterapi) ruhsal bozuklukları konuşma yoluyla düzeltmeyi ve iyileştirmeyi amaçlayan tedavi biçimidir  En yoğun tedavi biçimi Psikanaliz’dir  Bu tedavide hasta divana uzanarak değil, hekimle yüzyüze konuşarak tedavi edilir  Hastanın beklentileriyle hekimin amaçları çelişiyor, tedavi süreci verimli olmaz  İyi bir arkadaşla dertleşme, sorunlarını paylaşma ve dayanışma bir ölçüde ruhsal tedavidir  Hekimin hastasını tanımasından daha önemlisi hastanın kendi kendini tanımasıdır  Hastanın yardım almaya istekli ve işbirliğine yatkın olması, ruhsal tedavide ön koşuldur  Hekimlikte hastanın isteğine karşın tedavi uygulanamaz  Gençlerle ruhsal tedavi sürdürülürken, ana-babalarla düzenli ya da belli aralıklarla görüşmeler yapmak gerekir  Genç, ana-babası arasında kalırsa, tedavinin etkisi olmaz  Örneğin tutucu bir aileden gelen bir genci, daha bağımsız davranmaya yöneltmek, gençle ana-babanın daha çok çatışmasına yol açar  Böyle bir durumda tedavi son bulur | 
|   | 
|  | 
| Konu Araçları | Bu Konuda Ara | 
| Görünüm Modları | |
|  |