| 
 | |||||||
|    | 
|  | Konu Araçları | 
| biyografisi, hayatı, kısaca, mehmed6, vahdettin | 
|  | Mehmed(6.) Vahdettin Biyografisi Kısaca Hayatı |  | 
|  10-24-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Mehmed(6.) Vahdettin Biyografisi Kısaca HayatıMehmed(6  ) Vahdettin Otuzaltıncı ve son Osmanlı padişahı, yüzbirinci İslam halifesi   Saltanatı: 1918-1922 Babası  ultan Abdülmecid Han - Annesi: Gülistu Kadın Efendi Doğumu: 2 Şubat 1861 Vefatı: 16 Mayıs 1926 Sultan Abdülmecid Han'ın en küçük oğludur  Küçük yaşta anne ve babasını kaybettiğinden, ağabeyi II  Abdülhamid'in himayesinde yetişti  Çok zeki olup fıkıh bilgisinde pek ileriydi  4 Temmuz 1918'de ağabeyi Sultan Reşad'ın vefat ettiği gün padişah ve halife oldu  Saltanata geçtiğinde I  Dünya Savaşı'nın korkunç neticeleri alınmak üzereydi  Nitekim 30 Ekim 1918'de Mondros mütarekesi imza edilerek, Birinci Dünya Harbi mağlubiyetimizle bitti  Vahideddin Han bu mütarekeye imza koyan delegeleri kabul etmedi  Mütarekeden hemen sonra Osmanlı Devleti'ni sebepsiz yere savaşa sokan, milyonlarca vatan evladını cephelerde eriten Talat, Enver ve Cemal paşalar yurt dışına kaçtılar   İttihatçı liderlerin baskısından kurtulan Sultan Vahideddin'in elinde ancak düşmanlara teslim edilmiş bir milleti idare etmek kaldı  İstanbul, 16 Mart 1920'de İtilaf devletleri tarafından işgal edildi  Yunanlılar İzmir'e, İtalyanlar güney batıya, Fransızlar da Güney Anadolu'ya girdiler  Vahideddin Han 11 Mayıs 1920'de düşmanların hazırladığı ve Anadolu'nun işgalini ihtiva eden Sevr antlaşmasını bütün baskılara rağmen imzalamadı  Osmanlı ordusu tamamen lağvedildi  Medine muhafızı Fahri Paşa, on ikinci ordu kumandanı Ali İhsan Paşa ve harbiye nazırı Mersinli Cemal Paşa gibi değerli kumandanlar Malta'ya sürüldüler  Padişah'ın şahsını korumak için yalnız yedi yüz kişilik maiyyet-i seniyye kıtası bırakıldı  Sultan bu taburu, Ayasofya etrafındaki sipere sokup camiye çan takmak veya müze yapmak isteyenlere ateş etmeleri emrini verdi   İşgal altındaki İstanbul'dan vatanın kurtarılmayacağını anlayan Vahideddin Han, güvendiği kumandanları Anadolu'ya göndermek istedi  Ancak bunlar; "Dış dünyaya karşı harp edilmez  Bu iş olmaz  " diyerek gitmeyi reddettiler  Sultan'ın kurtuluşun Anadolu'dan gerçekleşeceğine ümidi tamdı  Bir ara kendisi gitmeyi düşündü ise de, İngilizler "Eğer Anadolu'ya geçersen İstanbul'u Rumlara işgal ettirir, taş üstünde taş bırakmayız  " diyerek engellediler  Bunun üzerine bir gün saraya çağırdığı Mustafa Kemal'i; "Paşa paşa şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin  Bunları unutun  Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir  Devleti kurtarabilirsin!" sözlerinden sonra, büyük yetkilerle Anadolu'ya gönderdi  Böylece İstiklal mücadelesi başlamış oldu   İstiklal harbi zafer ile neticelendikten sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti 1 Kasım 1922'de hilafet ile saltanatın ayrıldığını ve saltanatın kaldırıldığını bir kanun ile ilan etti  Vahideddin Han'ın adı hutbelerden kaldırıldı  İstanbul ve Anadolu basınında aleyhinde yazılar çıkmaya başladı   17 Kasım 1922 Cuma günü Dolmabahçe Sarayı'ndan Malaya harp gemisi tarafından alınıp Malta adasına götürüldü  Oradan Melik Hüseyin'in daveti üzerine Mekke'ye gitti  Oradan da İtalya'daki Sen Remo şehrine giderek orada ikamet etti  Vahideddin Han, acı ve sıkıntı içinde geçen bir sürgün hayatından sonra, 16 Mayıs 1926'da İtalya'da vefat etti  Cenazesi Şam'a getirilerek Sultan Selim Camii kabristanına defnedildi   Vahideddin Han, çok akıllı ve çabuk kavrayışlı idi  Arada Sultan Reşad olmayıp da, II  Abdülhamid Han'dan sonra tahta çıksaydı, belki devletin başına böyle bir bela gelmezdi  Çünkü O, İttihat ve Terakki hükümetinin hatalarını önleyip, felaketlerin önüne geçebilecek kudret ve irade sahibi bir kimseydi  Çok sevdiği vatanından koparken yanında şahsi ve pek cüzî mal varlığından başka bir şey götürmediği, ülkesinden ayrılmasının üzerinden henüz dört yıl geçmeden vefatında kasaba, bakkala ve fırına olan borçlarından dolayı 15 gün tabutunun kaldırılmamış olmasından da anlaşılmaktadır   Vahideddin Han'ın vatanının ve milletinin uğradığı felaketler karşısında neler düşündüğü ve neler hissettiği kayıtlara geçmiş şu hadiseden çıkarılabilir  1919 senesi Ramazanında bir sabah Yıldız Sarayı'nda yangın çıkar  Kısa zamanda büyüyen alevler, Sultan'ın geceleri kaldığı daireyi de sarar  O geceyi tesadüfen Cihannüma Köşkü'nde geçirmiş olan Vahideddin, yangını haber alınca, üzerine pardesüsünü giyerek dışarı çıkar  Köşkün önünde hiç telaş göstermeden yangını seyrederken çevrede ağlayanları görünce gözleri yaşararak; "Benim vatanım ateş içinde, onun yanında bunun ne kıymeti var  " demekten kendini alamaz  | 
|   | 
|  | 
|  |