Prof. Dr. Sinsi
|
Edebiyat Dersi Fikir Akımları
Bütün bu gelişmelere karşılık Osmanlı aydınları 1860'lara kadar milliyetçi akımlara uzak durdular Ama batı ile gittikçe artan ilişkiler sonunda Osmanlı aydınları arasında da milliyetçi uyanışlar baş gösterdi Bunun ilk belirtileri tarih ve dil alanında görüldü O zamana kadar İslam tarihinin uzantısı olarak ele alınan Osmanlı tarihi dışında da Türkler' in bir tarihi olduğu keşfedildi İlk kez İslam öncesi Türk tarihine el atıldı Bu alandaki gelişmelerde batıdaki Türkoloji araştırmalarının da etkisi büyük oldu
Şinasi ve Ziya Paşa'da ilk izleri görülen dilde Türkçülük hareketi Ahmed Vefik Paşa' nın sözlük, atasözleri ve Türkçe'nin çeşitli lehçeleri üzerindeki çalışmalarıyla yeni bir nitelik kazandı Ahmed Vefik Paşa Lehçe-i Osmani (1876-88) adlı sözlüğünde ilk kez Türkçe sözcükleri ayrı bir bölümde topladı Onu izleyen Şemseddin Sami 19 yüzyılın son yılında yayımladığı sözlükte (Kamus-ı Türki) ilk kez Türkler'in konuştuğu dili Türki (Türkçe) olarak adlandırdı Basın da bu yoldaki çalışmalara olanak hazırladı Ahmed Midhat Efendi, çıkardığı Tercüman-ı Hakikat gazetesinde Türkçe'nin yalınlaşması için çaba harcadığı gibi Türkoloji araştırmalarına da yer verdi 1894'te yayımlanmaya başlayan İkdam gazetesi de Türkçüler'in toplandığı bir merkez oldu Burada Necip Asım (Yazıksız), Veled Çelebi (İzbudak) dil ve tarih konularında Önemli yazılar yazdılar Necip Asım Türk Tarihi (1900) adlı bir kitap yazdı Gene bu dönemin Türkçülerinden Emrullah Efendi, Bursalı Tahir Bey, Fuad Bey (KÖseraif) ve Necip Bey (Türkçü) kültür bilincinin uyanmasına katkıda bulundular Mehmed Emin Bey' in (Yurdakul) 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı sırasında yayımladığı Türkçe Şiirler adlı kitabı da işlediği temalarla Türkçü düşüncenin daha geniş çevrelerce tanınmasında önemli rol oynadı
Bu arada Rusya'da çarlık yönetiminin baskısı altında yaşayan Türkler arasında da ulusal uyanış hareketi başlamıştı Kırım'da Gaspıralı İsmail Bey'in, Kazan'da Şahabeddin Mercani ile Abdülkayyum Nasıri'nin, Kafkasya'da da Feth Ali Ahundzade'nin öncülük ettiği bu hareket yeni kuşak aydınlar arasında da birçok yandaş bulmuştu Bu aydınların gerek yayın organları yoluyla, gerek doğrudan Osmanlı aydınları ile ilişki kurmaları düşünce alışverişini de hızlandırmıştı 1900'lerin başında II Abdülhamid yönetimine karşı mücadele eden Jön Türkler arasında da Türkçü düşünceler tartışılmaya başlandı O güne kadar Jön Türkler yalnızca meşrutiyet rejiminin geri getirilmesi için çalışıyorlar, Osmanlı birliğini korumayı da temel alıyorlardı İlk kez, Kırımlı bir aydın olan Yusuf Akçura Türkçülük'ü Jön Türkler'in gündemine getirdi Yusuf Akçura artık Osmanlı birliğini savunmanın olanaksız olduğunu, Türkler arasında ulusal bilincin yaygınlaşması için çalışmak gerektiğini ileri sürdü Ahmet Ağaoğlu, Tunalı Hilmi, Ahmet Ferid (Tek) gibi Jön Türkler de onu desteklediler Böylelikle Türkçülük siyasal bir nitelik de kazanmaya başladı
Türkçülük 1908'de II Meşrutiyet'in ilanından sonra örgütlü bir hareket durumuna geldi Türkçüler hem iktidara gelen İttihat ve Terakki içinde yer alarak bu örgütün düşünsel yapısını biçimlendirmeye, siyasal yönelimlerini etkilemeye çalıştılar, hem de Türk Derneği, Türk Yurdu, Türk Ocakları gibi kendi örgütlerini kurarak kültürel alandaki etkinliklerini artırdılar Bu arada İttihat ve Terakki'nin genel merkez yöneticileri arasına giren Ziya Gökalp, Türkçülük düşüncesini sistemli bir ideoloji haline getirme yolunda çalışmalara koyuldu Bu dönemde Selanik'te çıkan Genç Kalemler dergisinin de dilde Türkçülük'ün olgunlaşmasında önemli rolü oldu Ömer Seyfettin'in bu dergide çıkan "Yeni Lisan" adlı yazısı ulusal bir dil ve edebiyat yaratılması yolundaki çabalara öncülük etti
Osmanlıcılık, Batıcılık, İslamcılık gibi II Meşrutiyet döneminin öbür düşünce akımlarına bağlı kişilerle zaman zaman sert tartışmalara da giren Türkçüler, İttihat ve Terakki'nin 1913'te yönetime tek başına egemen olmasından sonra belirgin bir üstünlük elde ettiler
Bütün Türkler'in bir bayrak altında birleşmeleri ülküsünü ifade eden ve Ziya Gökalp'in Türkçülük'ün son hedefi olarak nitelediği Turan düşüncesi bazı kişilere I Dünya Savaşı koşullarında hemen gerçekleşecek gibi göründü Böyle düşünenlerin başında gelen Enver Paşa'nın bu uğurda giriştiği askeri harekât binlerce Türk gencinin kanının dökülmesine neden oldu
I Dünya Savaşı Osmanlı Devleti'nin de aralarında yer aldığı İttifak Devietleri'nirt yenilgisiyle sonuçlandı Savaş sırasında iktidarda bulunan İttihat ve Terakki ile onun ideolojisi Türkçülük bu yüzden sert eleştirilere uğradı Ama Kurtuluş Savaşı'nın başarıya ulaşması ve Anadolu'da ulusal temele dayalı yeni bir devletin kurulması Türkçülük'e yeniden itibar kazandırdı Ziya Gökalp'in bu gelişmeleri dikkate alarak yeniden biçimlendirdiği Türkçülük, Türkiye Cumhuriyeti'nin ideolojik yapısının oluşmasında etkili oldu
BATICILIK
Türk düşünce tarihinin en temel kavramlarından ve özlemlerinden biri olarak karşımıza çıkan ‘batılılaşmak / modernleşmek / çağdaşlaşmak terimlerini günlük dile çevirmek gerekirse, en yalın ve en doğru ifadeyle bunun ‘daha iyi ve mutlu yaşamak’ özlemi olduğunu söyleyebiliriz Oysa sürecin kendisine, yani Batılılaşma ya da modernleşme olgusunun evrimine baktığımızda, hele bunu dünya bağlamında ele aldığımızda meselenin bir hayli karmaşık olduğunu görürüz
Çünkü tarihsel verilere göre, Osmanlı Devleti`nin Batı`ya yönelişindeki en önemli etken, devletin hükmetme yollarının uğradığı bozgun ve yıkımdır 18 yy boyunca yoğunlaşan ve üst-üste gelen askeri başarısızlıklarda somutlaşan 19 yüzyıl boyunca tartışılan konu bir ölçüde Osmanlı dünya görüşünün kendisini üreterek dönüştüremediği için bozgunudur Batı`nın siyasal ve sosyal baskısıyla egemenliğini yitirmek, dolayısıyla yok olmak tehlikesi karşısında, devlet, bazı kurumları Avrupa`daki örneklerine uygun olarak batılılaştırma yolunu seçer Arzulanan şey ise, kaybetmek üzere olduğu egemenliğini korumak için merkezi idareyi güçlü kılmaktır Dünya görüşü tartışmaları, pratik endişeler sebebiyle henüz yapılmamaktadır Ama uygarlık objesi: Batı`dır Bu nedenle Tanzimat’tan sonra devleti kurtarmak ve modernleştirmek yolunda ortaya çıkan fikir akımlarından biri de o dönemdeki deyimiyle Garpçılıktır Batılılaşma, genç Cumhuriyet’in altı ilkesinden önem sırasıyla ulusçuluk, laiklik, inkılapçılık ve cumhuriyetçilik ilkeleriyle yakından bağlantılıdır Batılılaşma çoğu zaman modernleşme/çağdaşlaşma ile eş anlamlı olarak kullanılmıştır Bir mecaz denemesiyle, Altı Ok’tan dördünü atan yay, Batılılaşmadır Yukarıda anılan dört ilkenin de başarı ölçütü Batılılaşma olarak görülmüştür
Tanzimat’tan beri Batıcı Türk aydınlarının büyük bir bölümü İslâm’ı Doğululuğun esası olarak görmüş, yenileşmenin ve ilerlemenin önündeki engel olarak hedef göstermiştir
İkinci Meşrutiyet’te Batıcılık akımının başlıca savunucuları;, Abdullah Cevdet, Ahmet Rıza, Celal Nuri, Kılıçzade Hakkı, Tevfik Fikret, Mustafa Asım, Mahmut Sadık olarak sayılabilir Genel olarak bu yazarlara göre gerileme Batı uygarlığından kopuk kalmaktan kaynaklanmaktadır Bu kopukluğun başlıca nedeni İslam dinidir Hayatın her alanında şeriatın hükmü, tutucu bir güç olarak, her değişmeye karşı önleyici bir etken olmuştur; Hayat fosilleşmiştir ”Bunun için kökten Batıcı Ahmet Muhtar`a göre Ya Garplılaşırız, ya mahvoluruz ”Dr Abdullah Cevdet`e göre Batı uygarlığı gülü ve dikeniyle alınması gereken bir bütündür Tek hedef “Avrupa uygarlığını benimseyerek Avrupa`nın bir parçası haline gelmek olmalıdır Osmanlı Devleti`nin bu geriliğinin nedeni dünya işlerini hükmü altına alan bir din-devlet bileşimi sistemidir
Batıcılara göre Osmanlı Devleti’nin en büyük sorunu Batılı olmamaktan kaynaklanmaktadır Dolayısı ile tek kuruluş yolu vardır; o da bu yüzyılın düşünce ve gereksinimlerine uygun uygar bir devlet ve toplum halini almaktır Yani bilimsel anlamıyla batılılaşmaktır Ona gitmek zorunludur
Batıcılar bu işin nasıl olacağı konusunda ise hemfikir değildirler Batı’nın bir bütün olduğunu gülü ve dikeni ile benimsenmesini savunan Abdullah Cevdet ve arkadaşları birinci grubu oluşturur Bu noktada Abdullah Cevdet Batı’yla çatışmayı “Bal kabağının Krupp güllesiyle çarpışması” olarak değerlendirir ve tatlı fakat boş bir hayal olduğunu ifade eder
İkinci grubu oluşturan Celal Nuri ve arkadaşları ise Batının yalnız teknolojisinin alınması gerektiğini, Osmanlı Devleti hakkında düşmanca duygular besleyen Batıya kültürel açıdan karşı çıkılmasının kaçınılmaz olduğunu savunur
Batıcılar İttihad-ı Anasır yani Osmanlı birliğine taraftardırlar Bu anlamda Tanzimat ve Tanzimatçılığı savunmaktadırlar Bu görüşlerin yanı sıra Batıcılar o dönem için köktenci diyebileceğimiz düşünceleri de savunmaktadırlar Bunların arasında padişahın tek eşli olması, fes’in atılarak şapkanın benimsenmesi, kadınların diledikleri tarzda giyinmelerine ve dolaşmalarına izin verilmesi, mevcut abecenin atılarak Latin abecesinin benimsenmesi, okuyuculuk, üfürücülük, falcılık vb davranışların yasaklanması, medreselerin kapatılarak batı kolejleri tipinde okulların açılması, birer tembellik yuvası olan tekke ve zaviyelerin kapatılması gibi yürekli isteklerde bulunabilmişlerdir
Fakat Batıcılık düşüncesini savunanlar bu dönemde bir siyasal oluşum içinde toplanmadılar Genellikle dağınık kaldılar Ancak, düşüncelerinin önemli bir kısmı Cumhuriyet’in ilanından sonra uygulama alanı buldu
|