Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bilim, dalına, etmez, gezi, kaynaklık, yazıları

Gezi Yazıları Hangi Bilim Dalına Kaynaklık Etmez

Eski 10-21-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Gezi Yazıları Hangi Bilim Dalına Kaynaklık Etmez




Gezi yazıları hangi bilim dalına kaynaklık etmez

Bir yazarın, gezip gördüğü yerleri anlatan yazılarına gezi (yazısı) denir Geziyazılarının bir adı da «Seyahatname» dir

Gezi, yazarların doğrudan gözlemlerine, bizzat duyduklarına, araştır*malarına dayandığı için, tarih, coğrafya, sosyoloji, hukuk gibi,

bilim dallarına kaynaklık eder Ünlü gezi yazarımız Evliye Çelebinin «Seyahatnâme»si birçok konuda kaynak eserlerimizden biridir



Gezi (Yazıları) yazımında dikkat edilecek hususlar :

1 Gezilen yerlerin başka yerlere,

benzemeyen görüntüleri tasvir

edilir

2 Bu yerlerde yaşayan insanların ırklarından, dillerinden, yaşayışlarından, inançlarından söz edilir

3 Bu insanların tarihleri ve uygarlıkları tanıtılır

4 Ekonomik alandaki gelişmeleri,

anlatılır

5 Anlatımda açık ve akıcı bir dil kullanılır

6 Mümkünse yazılanlar fotoğraflarla desteklenir

GEZİ (YAZISI) ÖRNEĞİ:

OTORA Y YOLCULUĞU NİĞDE - KAYSERİ

Niğde'ye yaklaşıyorduk

Yanımda oturan bir Niğdeli şehrin eteğini saran ağaç kümeleri arasında pek iyi seçemediğim bir noktayı,

işaret etti — Faruk Nafizin hanı, dedi

Büyük şairin han sahibi olduğu günleri de inşallah görürüz Fakat yol arkadaşımın bana gösterdiği bina sadece Faruk Nafizin unutulmaz Han Duvarları şiirinde tasvir ettiği han idi

Kıyafetinden anlaşıldığına göre Niğdeli arkadaş bir esnaf yahut işçi idi Böyle olmakla beraber Han Duvarları'nı ve Faruk Nafiz'i biliyordu Daha garibi trende ilk gördüğü bir yabancının bu şiiri, şiirde ,

tasvir edilen hanı ve Faruk Nafiz'i tanımamasını kabul etmiyor, ateş ve su nev'inden herkesçe malûm şeylerden bahseder gibi iki kelime ile bana maksadını anlattığına inanıyordu

Güzel şiirin kudreti! iyi yazılmış bir manzum hikâye koskoca bir hanı, koynundaki tapu senedine rağmen asıl sahibinin elinden alıyor, Faruk Nafiz'e malediyordu

Maamafih arkamızda ayakta duran ve bizi dinleyen uzun boylu bir sakallının "yok yahu O han falanındır" diye öteki,

mal sahibinin hakkını da ziyadan kurtardığını itirafa mecburum

Niğde ile Kayseri arasındaki yolu, Faruk Nafiz'in istiklâl muharebesi senelerinde kona göçe üç günde aştığı o uzun mesafeyi, ben bugün otoray denen yeni icat bir âlet içinde, âdeta uçarak geçiyorum

Akşamın beş buçuğunda,

daha Niğde istasyonunda kahve içiyordum Sokak fenerleri yanarken Kayseri'de olacağım

Bisikletin ilk icadı zamanlarında ona verilen Şeytan Arabası ismini bu otoraya saklamak lazımmış! Otoray görünüşte yirmi otuz kişilik büyücek bir otobüs Fakat ikisi arasında âdeta nalınlı adam ile patenli adam farkı var Otobüsün mütemadiyen taşla, toprakla boğuşmasına mukabil Otoray, cilâlı çelik raylar üstünde yağ gibi kayıyor

Ulukışla ile Kayseri arasında günde iki sefer yapan bu arabaların, birinci ve ikinci sınıf yolcuları için, şoförün arkasında dört maroken koltu*ğu, cemekânlı bir kapı ile buradan ayrılan geri tarafında da demokratlara mahsus, yirmi otuz kişilik kanapesi var

Bazı şakacı yolcular lüks,

kısma Lortlar kamarası, ötekine Avam kamarası adını takmışlar

Bu Otoray, yolları âdeta çocuk oyuncağına çevirmiş Meselâ Kayserililer bizim Ada vapurları biletinden daha ucuz bir para ile günübirli*ğine Bor bahçelerinde eğlenmeye gidiyorlar

Şoför, daha doğrusu makinistin bana anlattığına göre Adana ve Kayseri 'de oturan iki akraba, meselâ bir ana kız pazar sabahları bulunduk*ları yerden hareket ediyor, öğleyin Ulukışla'da birleşiyorlar; akşama doğru yine evlerine dönüyorlarmış

Bu seyahat, artık yolculuktan usandığım bir zamana rastlamış olmak*la beraber beni atlı karıncaya binmiş bir bayram çocuğu gibi eğlendiriyor*du Otoray, son derece munis bir dekor arasından akıp giderken,

kâh makinistin omuz başından önümüzdeki yola, kâh arkaya geçerek akşam ışıkları ile sararıp kızaran ovalara bakıyordum

Yeni bir icat yalnız manzaraları ve hayatı değiştirmekle kalmıyor; duygularımıza, dünyayı görüş tarzımıza da tesir ediyor

Yolculukta akşam, insanının gayri ihtiyarî garipsediği, kendini karan*lık düşüncelere bıraktığı saattir Halkın akşam garipliği terkibile anlattığı bu duyguda kendimizi uçsuz bucaksız mesafeler arasında,

kaybolmuş hisset*memizin, arkada bıraktığımız uzağı bir daha görmek şüphesinin, öndeki uzağa yetişememek korkusunun elbette bir payı vardır Mesafelere hâkim olmak emniyeti işte bu şüphe ve korku mefhumunu kaldırıyor, insana bu geniş ovalarda kendi mahallesinde, evinin bahçesinde dolaşmak hissini veri*yor

Faruk Nafiz :

"Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar"

diye anlattığı bu yolu, vaktiyle bir yaylının şiltesine uzanarak, "kendi*ni tekerleğin sesine kaptırarak" geçmiş olmasaydı,

da benim bindiğim otoray içinde tayyarede gibi geçseydi bu acı gurbet şiirini bilmem yazabilir miydi?

Reşat Nuri Güntekin[1]

(Anadolu Notları'ndan)

HATIRA YAZMA :

Sanat, bilim ve meslek dallarında ün yapmış kişilerin, kendi başların*dan geçen veya devirlerinde olup biten olaylarla ilgili bilgi ve gözlemlerini anlatan yazılarına hâtıra (anı) denir Hatıra, günü gününe,

tutulmuş notlara dayanılarak yazılabildiği gibi, sonradan hatırlanarak da yazılabilirHatıralar tarih bilimi bakımından belge niteliği taşır Karanlıkta kalmış bazı ilginç olaylar, durumlar hâtıralarla gün ışığına çıkar

Hâtıra yazımında dikkat,

edilecek hususlar :

1 Konu ilgi çekici olmalıdır

2 Yazılanlar yeni nesillere ders ve ibret verici, onları iyiliklere özendirici olmalıdır

3 Yazarken elden geldiğince duygusallıktan uzak kalınmalı ve

gerçekçi olunmalıdır

4 İyi hatırlanmayan olaylar, bilgiler yazıya sokulmamalıdır

5 Abartılı anlatımdan sakınılmalıdır

[1]Reşat Nuri Güntekin, Anadolu Notlan, İnkılâp ue Aka Kitabeui, İstanbul, 1977

HÂTIRA ÖRNEĞİ :

TÜRK'ÜN ATEŞLE İMTİHANI

()

Eylülün ikinci günü, Mustafa Kemal Paşa, Fevzi ve İsmet Paşaları Uşak'ta bir masanın etrafında bulduk General Trikopis ile general Dionis Türk'lere teslim olmuştu Mustafa Kemal Paşanın,



Alıntı Yaparak Cevapla

Gezi Yazıları Hangi Bilim Dalına Kaynaklık Etmez

Eski 10-21-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Gezi Yazıları Hangi Bilim Dalına Kaynaklık Etmez




huzuruna, Nurettin Paşayla Kemalettin Paşanın arasında geldiler Eğer korunmasalardı, Uşak halkı onları da parçalayacaktı Uşaklılar onları, sevgililerini öldürenler, evlerini barklarını yakanlar arasında sayıyorlar, mevkilerine hiç önem vermiyorlardı
Yunan generallerini getirdikleri zaman, Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa ile İsmet Paşanın arasında duruyordu Benim için bu, birinci derecede militer bir dramdı Onun için büyük bir ilgiyle onları seyrettim ve dinledim Bizimkilerin üniformaları erlerinki kadar sade, yüzleri sakin ve hareketsizdi Buna karşılık, Yunanlılar sırmalı üniformalar giymişlerdi; yüzleri,
ile elleri son derece sinirli olduklarını gösteriyordu Fevzi Paşa bir Buda heykeli gibi sakindi, fakat belki de içinden "Bu herifler gerçek asker olamaz, âdeta dans eder gibi sıçrayıp selâm veriyorlar» diyordu İsmet Paşa, gözlerindeki öfkeyi göstermemeğe çalışıyordu; o, askerden daha başka bir şeydi; o bölgede yerli halka yapılan zulme katlanamıyordu
Fevzi Paşayla İsmet,
Paşa eğildiler, fakat ellerini vermediler Mustafa Kemal Paşa bu sahnenin egemen karakteriydi Askerlik alanında bir büyük sanatçı ve oyunun kurallarına uyan bir sporcuydu O, Yunan generallerinin kılıklarına ve yanındakilerin yaptıkları kötülüklere hiç önem vermiyor Trikopis, onun bu oyundaki rakibi Bu askerlik oyununda yere vurduğu adama kurala uygun olan hareketi yapıyor; sırtını yere getirdiği pehlivanın elini sıkan yenmiş bir pehlivan gibi Trikopis'in elini yakaladı, sıradan bir el sıkış süresinden daha çok tuttu:
— Oturun, general, yorulmuş olacaksınız-
Bundan sonra sigara,
tablasını uzattı, kahve ısmarladı General Dionis'e de nezaketle davranmakla birlikte, gözleri Trikopis'in gözlerinde Trikopis de ona açık bir hayranlıkla bakıyor Elli yaşlarında kadar, sinirli, hastalıklı, tiyatro sahnesindeymiş gibi giyinmiş bir adam
— Ben sizin bu kadar genç olduğunuzu bilmiyordum, general
Bundan sonra masanın çevresine oturdular Mustafa Kemal Paşa, askerlik alanında oynadıkları oyunu tartışmak için sabırsızlanıyordu Ona, âdeta halkın ıslıkladığı bir piyesin yazarına bakar,
gibi bakıyor Önce, bir

Rum tercümanla lâfa başlandı Yanılmıyorsam bu, «Tetkik-i Mezâlim» şubemde Yunan gazetelerini çeviren adamdı Ben Rumcayı o günlerde hâlâ iyi anlarsam da, çeviremezdim Konuşma, daha sonraları Fransızca olarak sürdü General Trikopis, dertlerini profesyonele döken bir amatör gibi konu*şuyordu Yunan ordusunun kötü durumunu, bundan sorumlu alan deli komu*tan Hacı Anesti'nin kusurlarını, durumu anlamadan ordusuna emirler,
verdiğini anlatıyordu Bütün haberleşmeler Türk süvarisi tarafından kesildi*ği için, Yunan ordusunun çeşitli parçaları birbiriyle anlaşamamışlardı Bundan başka da, Yunan ordusundaki Venizelos'çu ve Kostantin'ci bölümler birbirine girmişti, insan, Afyon'daki Yunan ordusunun neden paniğe uğradı*ğını seziyordu General Trikopis Çobanlar'dan bir karşı saldırı yapmayı düşündüğünü söyleyince, Mustafa Kemal Paşa da kendisinin nasıl karşı koyacağını anlattı Bu aralık, iki Yunan generali arasında da sert bir tartış*ma başlamıştı Çünkü, Dionis, Trikopis'in emirlerine uymamıştı
Yunan generalleri, askerliğe yakışmaz bir biçimde tartışmaya girmiş*lerdi Bunu bizim paşaların, askerlik sanatının, nereden gelirse gelsin, şerefine aykırı gördükleri belliydi
Buluşma bitince, Mustafa Kemal Paşa ayağa kalktı:
— Sizin için bir şey yapabilir miyim?, diye sordu Trikopis :
— İstanbul'daki karıma durumumdan haber verilmesini isterim, diye cevap verdi
O zaman Mustafa Kemal Paşa, Trikopis'in elini yine uzunca süre elin*de tutarak dedi ki:
— Savaş bir talih oyunudur, general Kimi zaman, en ustası da yeni*lir Siz görevinizi yaptınız Sorumluluk talihten geliyor Üzülmeyiniz
General Trikopis, ellerini sallayarak:
— Ah, general! En son yapmam gereken şeyi yapamadım, dedi
Bu anlaşılan, intihara cesaret edememiş olması sorunuydu
Yunan generalleri gittikten sonra, Mustafa Kemal Paşa hayal kırıklı*ğına uğramış gibiydi Adeta uluslararası bir sahnede döğüşmüş olduğu ve şampiyonluğu kazandığı oyundaki muhalifini kendine lâyık görmüyor gibiy*di
()
Halide Edip Adıvar (Türk'ün Ateşle İmtihanı, 1962)


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.