Hızır Bey - Biyografisi Kısaca Hayatı | 
     
| 
	
			
			 | 
		#1 | 
| 
			
 
Prof. Dr. Sinsi
 
		
	
		
	
	 | 
	
	
	
	
		
		
			
			Hızır Bey - Biyografisi Kısaca HayatıHızır Bey Fatih'in İstanbul'a atadığı ilk Belediye Başkanı Hızır Bey Fatih’in Edirne’de bulunduğu günlerdir   Olacak bu ya şehre Acem illerinden bir âlim gelir  Evet adam bilgili, ama kibirlidir  Türkleri hor görür  Birkaç halli güç mevzuyu ısıtıp ısıtıp öne sürer ve muhataplarını küçük düşürür  Fatih bu tavırdan çok rahatsızdır  “Şu adamı susturacak biri yok mu?” der demez komutanlardan biri “Var sultanım” der, “böyle birini tanıyorum galiba?”HIZIR ADINDA BİRİ Hızır Bey müthiş bir hafızaya sahiptir   Esprilidir, kıvraktır, zekidir  Sözün nereye varacağını önceden kestirir ve soruya soruyla cevap verir  Zor meseleleri basite indirger ve çok güzel misallendirir  Sadece fakih değil ediptir, şairdir  Eh Nasreddin Hoca gibi bir dehanın torunudur o![]() Hızır Beyin en büyük şansı Molla Fenari gibi bir rahle arkadaşı ve Molla Yegân gibi bir hocası olmasıdır   Molla Yegân onu çok sever, nitekim biricik kızını vererek damat edinir kendine![]() Gelelim hikâyemize   Acem âlimi kazandığı küçük zaferlerin sarhoşluğu ile daha büyük, daha çok ses getirecek münâzaralara hazırlanır  Hatta Padişahın huzuruna çıkar ve rakip diler  Fatih, bu kez hazırlıklıdır  Umursamaz tavırlarla etrafına bakar ve güya ilk gözüne ilişen askere (bu aslında Hızır Bey’dir) meydanı gösterir  Acem karşısına çıkarılan genç sipahiye bıyık altından güler  Belki “Sen git, abilerin gelsin” demez, ama öyle demeye getirir  Ancak Hızır bey onun suâllerini rahatlıkla cevap verir  Vakit ilerledikçe kibirli Acem’i ter basar  Sultana hitaben, “Ben bunca diyar gezdim, şunca meclise katıldım” der “ama böylesini ne gördüm, ne de işittim”Lâkin Hızır Bey’in elinden kurtulmak kolay değildir öyle   “Şimdi sıra sende!” deyip onlarca ince ilimden, onlarca müşgül mesele sorar ki adamcağız dut yemiş bülbüle döner  Acem Fatih’in önüne gelir “Bu çocuğun kıymetini bil!” der ve süklüm püklüm meclisi terkeder![]() Fatih onun kıymetini zaten bilir   Hızır Bey’i imparatorluğun merkezine (İstanbul’a) kadı yapar  O devir kadıları beldenin meseleleri ile de ilgilenirler, şehreminidirler  Yanisi şu ki belediye başkanıdırlar![]() Fatih, Hızır Bey’le sıkça buluşur   Onun feyizli sohbetlerini içercesine dinler  Devlet işlerini istişare eder  Birbirlerini abi kardeşten öte severler  Hatta Sultan onu sarayında görmek ister  Enderundan güzel bir yer ayırır  Ama Hızır bey kuytulardan hoşlanır  Anadolu yakasında kuş uçmaz kervan geçmez bir köşeye yerleşir ki, burada şekillenen köy adını ondan alır  Kadıköy!İBRETLİ DAVA Hızır Bey yorucu bir günün ardından gitme hazırlığı içindedir   Ancak kapı önünde dolaşan tedirgin gölgenin farkına varır  Birisi eşikte eyleşmekte gidip gidip dönmektedir  Mübârek ansızın kapıyı açar “Buyurun!” der  Adamcağız yakalanmışlığın pişmanlığı ile girer içeri  Kılık kıyafetine bakılırsa Hıristiyan tebâdan biridir  Ancak yüce veli onu güler yüzle karşılar, yer gösterir  Hatta bakar hâlâ mütereddit elceğizi ile cezve sürer mangala  Adamcağız fincanı zor tutar zira eli kolu sarılıdır  Hızır bey sorar:-Eline n’oldu? -Kırdırdılar efendim ![]() -Kim kırdırdı? -Sultanımız! -Öyle bir hakkı var mıymış? -Bilmiyorum efendim ![]() -Mevzû ne peki! -Ben mimarım efendim   Evet, Sultanımıza kubbeleri Ayasofya’dan geniş ve yüksek bir cami yapabileceğimi vaâd ettim ama![]() ![]() ![]() Hızır Bey gerisini dinlemez   Adamlarına “Gidin getirin” der “Şunu!”Mimarın dudakları uçuklamak üzeredir   “Getirin şunu” dediği üç kıtaya yayılan bir imparatorluğun hünkârıdır  Halbuki Avrupa’da derebeyleri bile yargılanamaz  Hele böyle akşamın alacasında apar topar mahkemeye çekmek kimin haddine![]() SEN MURAT OĞLU MEHMED! Çok geçmez Fatih adamlarıyla görünür   Sanki o gül yüzlü Hızır Bey gitmiş yerinde başkası peydahlanmıştır  Çehresi gergindir, devlet erkânını eşikte durdurur  “Siz şurada bekleyeceksiniz!” der, Fatih’e kapıyı gösterir: “Sen gir içeri!” Bu ne heybettir ya Rabbi! Sultan Mehmed’in benzi solar  Dizleri tutmaz olur  Sedire doğru yönelir, tam oturmak üzeredir ki Hızır Bey azarlayan bir ses tonuyla “Oturma! Madem ki hasmın ayakta, sen de ayakta durmalısın!”Ve silbaştan meseleyi dinler   Görünüşe bakılırsa Fatih haklıdır  Padişah “Olacak şey mi yani?” der, “Bu adam sırf taâssubuna yenildiği için inşaatımızı baltaladı  Binbir zorluk ve onca masrafla taa Mısır’dan getirttiğimiz sütunları budadı ve Ayasofya’dan daha geniş ve yüksek bir kubbe nasip olmadı bize  Halbuki anlaşmamıza göre![]() ![]()  ”Hızır bey orasını hiç dinlemez   “İnşaat ayrı bir dava konusu” der, “Şimdi söyle bakalım! Sen Murat oğlu Mehmed, bu zımminin elini kırdırdın mı, kırdırmadın mı?Sultan gözlerini yere diker ![]() -Efendim inanın ben buna “elin kırılsın!” dedim, adamlarım “eli kırılsın!” anlamışlar ![]() -Peki bu elin vebâli kimedir? Fatih cevap vermez, başını önüne eğer   Çocuk gibi dudaklarını ısırır  Hızır Bey kitabı kapar, hükmü açıklar![]() -Şimdi sana kısas lâzım   Bileğini kırdırsam gerek![]() Padişah gayri ihtiyari eline bakar, kararlı bir ifadeyle fısıldar “Buna hazırım!” Mimar ağlamaklıdır   “Sakın ha!” diye bağırarak Fatih’in önüne geçer  “Ben davamdan vazgeçtim!” Eh Fatih de altında kalmaz tabii, ona ömrü boyu yetecek kadar dünyalık verir  Netice tatlıya bağlanır![]() Fatih Hızır Bey’e hassaten teşekkür eder   “Adaletine hayran kaldım!” der  Sonra kaftanının altındaki kılıcı gösterir ve “Eğer” der, “Bana farklı muamele yapaydın, inan seni doğrardım!”Hızır Bey, mânâlı mânâlı gülümser, “Eğer” der, “Sen dahi sultanlığına güvenip iltimas isteseydin ![]() ![]()  ” Cümlesini tamamlamaz, hatta başladığına pişman olur  Tam “Neyse” deyip, dönecektir ki pelerininin altından fırlayan iki aslan Sultan’ın karşısına dikilir, öfkeli öfkeli eşinirler  Sonra öyle bir kükrerler ki Fatih’in dudakları uçuklar![]() Genç Sultan Hızır Beyin ilmini iyi bilir, ama hâl ehli olduğunu orada öğrenir   O günden sonra eşiğine baş koyar ve kazanır![]() Peki Mimar mı? Adamcağız şaşkına döner   Ağlamakla gülmek arasında gelir gider  Şimdi rüzgara tutulan yaprak gibidir  “Vallahi kırılan koluma seviniyorum” der, “bana yolumu gösterdi!” Oracıkda Kelime-i Şehadet getirir ve Hızır Bey’e talebe olur | 
	
		
		
		
		
			 
		
		
		
		
		
		
		
			
		
		
		
	 | 
| 
		 |