Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Türkiye > Güneydoğu Anadolu Bölgesi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
destanı, mem, zin

Mem U Zin Destanı

Eski 10-14-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mem U Zin Destanı




Mem u zin destanı

Cizre hükümdarlarından Mir Abdullah'ın oğlu Mir Zeynuddin zamanında (854 Hicri, 1451/1451 Miladi) yıllarında olay meydana gelmiştir

Kürt şairi, bilgini olan Ehmedê Xanî tarafından yazılmış ve 1695 yıllında tamamlanmıştır Bu bu eserin hangi tarıhte yazılmış olduğu hakkında hiçbir belge yoktur 1690 yılında yazmaya başladığı söylenmektedir

Xanî'nin, hangi tarihte doğup hangi tarihte vefat ettiği hakkında da kesin bilgiler mevcut değil Buna rağmen Xanî'nin (1651/52) yılında Hakkârî bölgesinde bulunan Xân köyünde dünyaya geldiği ve ismini buradan aldığı yargısı güçlüdür Ehmedê Xanî, Kürt edebiyatına can verenlerin başında gelmektedir Ve Kürt halkına birçok eser armağan etmiştir Bu eserlenden biri (şaheseri) olan Mem û Zîn'dir

Ahmedê Xanî, bu olaydan yaklaşık olarak 240 yıl sonra Cizre'ye gelmiş ve eserini yazmıştır Bu ölümsüz eser hakkında günümüze kadar onlanca inceleme kitabı ve yüzlerce makale yayınlanmış, konferanslar düzenlenmiş, tartışmalar yapılmıştır Bir eseri üzerine bunca şey yapılmışken, Ehmedê Xanî'yi anlatmak ve bir kaç sayfaya sığdırmak elbette ki mümkün değildir Onun için ben de Xanî'nin 'Mem û Zîn' adlı ölümsüz eserinde birazcıkta olsa bahsetmeye (tanıtmaya çalışacağım desem

daha doğru olur) çalışacağım

Cizre Beyi, Mir Zeynuddin'in Zîn ve Sitî adlarında iki tane bacısı vardı

Zîn, beyaz tenli, beyin can ciğeriydi Bey onu çok severdi Sitî ise esmer, selvi boylu biriydi Tacdin, Beyin Divan Vezirinin oğluydu Hikâyenin ana

kahramanı Mem ise Tacdin'in manevi kardeşi ve dostuydu Botan bölgesinde baharın müjdecisi olan Mart ayında (21 Mart Newroz), eğlence ve bayram günlerinde çoluk - çocuk bütün Cizre halkı kırlara çıkar süslenirlerdi



İşte böyle bir günde Mem ile Tacdin kendilerine kızlar gibi süs verip ve kıyafet değiştirerek şenliğe katılırlar Şenlik alanına vardıklarında

erkek kıyafetli iki kişiyi görürler (onlar Sitî ile Zîn'di) Onları görür görmez ikiside yere düşüp bayıldılar Sitî ile Zîn bayan kıyafetli iki

erkeği iyice süzerek onlar sezmeden kendi yüzeklerini onların parmaklarına geçirip oradan ayrılırlar Mem ile Tacdin ayıldıklarında kendilerinin bezgin

ve sersem onlduklarını görürler Bu esnada Tacdin Mem'in parmağında, üzerinde Zîn yazılı mücevheri fark eder, Tacdin Mem'ın parmağına doğru elini

uzatınca Mem de onun parmağında bulunan pana biçilmez ve üzerinde Sitî yazılmış olan yüzüğü görür İkiside Sîti ve Zîn'in ne yapmış olduklarını

anlarlar Sitî ile Zîn dadıları olan Heyzebun'a anlatırlar Dadıları bir hekim kılığına girerek hasta olan Mem ve Tacdin'in yanına varıp, Sitî

ve Zîn'inde onlar gibi yandığını söyler ve yüzükleri geri ister Tacdin yüzüğü geri verir Fakat Mem 'bununla yaşıyorum' diyerek yüzüğü vermez

Mem ile Tacdin kalkıp arkadaşlarına durumu anlatırlar Bunun üzerine Tacdin için Cizre'nin önde gelenleri Cizre Bey'inden Sitî'yi Tacdine isterlerler

Bey, Tacdin'e Sitî'yi verir Böylece yedi gün yedi gece düğün yapılır Aslen Botanlı olmayıp İran'ın bir köyünden (Merguverli) olan Beko, Bey'in kapıcısıdır

Tacdin Beko'yu hiç sevmez Bey'e kaç sefer bu adamın kapıcılığa layık olmadığı söyler fakat bey: 'değirmenimiz onunla dönüyor Köpekler de

kapıcıdırlar' der Beko, Bey'in Zîn'i Mem'e vermemesi için 'Efendim, Tacdin kendi tarafından Zîn'i Mem'e vermiş' Bunun üzerine kızan Bey,

'and içerim ki; Zîn'i eş olarak Mem'e vermeyeceğim' der Bey'in ava çıktığı bir günde Mem Zîn'i görmek için bahçeye girer Mem'i gören Zîn birden yıkılıverir

yere Bu sırada Mem onu görmez gül ve reyhanları seyrederek şöyle der:

'Ey gul Eger tu nazenînî, / 'Ey gül Gerçi sen de nazeninsin,

Kengê tu ji rengê ruyê Zîn'î / Sen nerde, Zin'in yüzünün rengi nerde?

Ey sınbıl Eger heyî tu xweş bû, / Ey sünbül Gerçi senin güzel kokan var,

Reyhan ji te bûyîne sîyehrû, / Reyhan senin için kara yüzlü olmuş

Hun ne ji mîsalê zilfe yarin / Fakat siz yarimin zülfine benzemezsiniz

Hun her du fızûl û he zekarın / İkiniz de arsız ve herzecisiniz

Ey bılbıl Eger tu ehlê halî / Ey bülbül Gerçi sen de aşk adamısın,

Perwanyê şem'ê werdê alî, / Kırmızı gül mumunun pervanesisin

Zîn'a me ji sorgula te geştir / Benim Zîn'im senin kırımızı gülünden daha şendir

Bext'ê me ji talıê te reştir' / Benim bahtım da senin talihinden daha karadır'

Mem bunu söyledikten sonra Zîn'i görür ve oda orada bayılır Ava giden Bey, avdan dönünce Mem'i bir abaya sarılmış bir şekilde bahçede görür Mem

'Beyim, biliyorsunuz ben hastayım canım sıkıldı gezeyim derken sonra kendimi burda buldum'der Bey'in yanında bulunan Tacdin abanın altında

Zîn'in saçlarını görür, durumu anlayan Tacdin Bey'i ikna ederek divana doğru götürür Daha sonra eve gidip Sitî ve çocuğunu evden çıkararak,

evi ateşe verir Böylece Mem ile Zîn'in kurtuluşu için Tacdin evini feda eder Emsali görünmemiş bir dostluk örneğini sergiler Beko'nun oyunlarıyla

beyle satranç oynamaya ikna edilen Mem başlangıçta ilk üç oyunu alır Beko Mem'in iyi oynadığını görünce Mem'in yönünü Zîn'e doğru çevirir Zîn'i görüp

hayallere dalan Mem, Bey'e yenilir Sevgilisinin Zîn olduğunu öğrenen bey Mem'in zindana atar Bir seneye yakın zindanda kalan Mem, Zîn'in hasretine dayanamayıp

ölür Mem'in cenazesinin kaldırıldığı esnada Tacdin Beko'yu görüp öldürür

Beko'nun öldüğünü gören Zîn, bakın hakkında ne düşünüyor:

'Ey şah û wezirê izz-û temkin / 'Ey izz ve temkinli şah ve vezir

Ez hêvî dikim ne kin înadê / Rica ediyorum inatetmeyiniz,

Der heqqê vi menbeê fesadê / Bu fesat kaynağı hakkında

Lewra ku xwedanê ins û canan / Çünkü insanlar ve cinlerin Allahın,

Wi xaliqe erd û asimanan, / Yer ve göklerin yaratıcısı,

Roja ewî hubbe da hebîban / Sevgiyi, sevgilileri verdiği gün,

Hıngê ewî buxzê da raqiban / O zaman buğzu da rakiblere verdi

/

Em sorgulin, ew jibo me xare / Biz kırmızı gülüz, o bizim için dikendir

Em gencîn û ew jibo me mare / Biz hazineyiz o bizim için yılandır

Gul hıfz-ı di bin bi nûkê xaran / Güller dikenlerin gagasıyla korunur,

Gencîne xwedan di bin bi maran / Hazinelerde yılanlarla beslenir



Ger ew ne bûya di nêv me hail / Eğer o olmasaydı aramızda engel,

Işqa me di bû betal û zail' / Aşkımız da buzulur ve zail olurdu'

Nasıl ki bir gülü diken, hazineyi de yılan koruyorsa, bizim de bekçimiz (köpeğimiz) Beko olacaktır Diyen Zîn, Mem'in mezarının

başında devamlı ağlayarak şöyle der:

'Ey vücudumun ve canımın mülkümün sahibi,

Ben bahçeyim, sen de bahçıvan

Senin bahçen sahipsizdir

Sen olamazsan onlar neye yarar

Kaşlar, gözler, zülüfler neyedir

Zülfümü tel tel çekeyim

Sonra yarim sen beni belki değişik görürsün

En iyi hepsi yerinde kalsın

Hakk'a emanetim teslim ediyim'

Diyerek yapıştığı Mem'in mezar taşında canını verir Bey, Zîn'i gömmek için Mem'in mezarını açtırarak Zîn'i sarktığı esnada şöyle seslenir:

'Memo Al sana yar der

Xanî, bu aşk hikâyesini, Kürt halkı arasında oldukça yaygın olan ve sözlü gelenek yoluyla yüzyıllarca dilden, dile dolaşan 'Memê Alan Destanı''ından esinlenerek yazmıştır Mitolojik bir nitelik kazanan

bu destan MÖ'den bu yana halk arasında, daha çok 'dengbêj' 'ler tarafından ve özellikle uzun kış gecelerinde ard arda uzayıp giden gecelerde manzum ve bazen de anlatıcı durup mensur (hikaye edici bir dille) a

nlatırdı Uzun soluklu bu dengbêjleri, halk âdeta büyülenmiş bir şekilde ve kendinden geçercesine saatlerce dinler ve onu takip eden gecelerde hikâyenin

sonunu büyük bir sabırsızlık ve merakla beklerdi Halkın ilgisini göre anlatıcısı da hikâyenin kısa veya uzunluğunu belirler Xanî, 'Mem û Zîn' ' i XVII Yüzyılın

sonlarında yazmıştır O dönemde yazılmış olan bütün eserlerde Arapça ve Farsça'nın etkisi altında kalıp bu dillerden kelimeler mevcuttur (Bu Divan Edebiyatı'nın

da bir özelliğidi) Bunda dolayıdır ki bu Mem û Zîn'de de bu etkiyi görebilmek mümkündür Buna rağmen bu eser, Kürt dilinin ve zengin kültürünün ispatıdır Xanî'nin, 'Kurmancım, kûh-î kenarî ' (Kürdüm, dağlıyım, kenardanım) deyişi,

sanırım birçok sorunun cevabı niteliğindedir Bu eser, ilk olarak Ahmed Faîk tarafından (1143 hicri-1730 miladî) yılında Azeri Türkçesine çevrilmiştir

Sırrı Dadaşbilge, 1969 yılında nesre çevirip, beyitlerini sadeleştirmiştir 42 yaprak 83 sayfadan meydana gelmiş bu çevirinin ilk sayfası zayidir Faîk,

Ehmedê Xanî'den 35 yıl sonra çeviri yapmıştır İki ayrı yerden kendisinden bahsetmekte olan Faîk ayrıca gazellerin son beyitlerinde mahlaz kullanmıştır

İkinci olarak Abdulaziz Halis Çıkıntaş 1906 yılında Türkçeye çevirmiştir Fakat kitap bir türlü basılamaz Arapça, Fransızca, Almanca, Rusça başta olmak üzere birçok

dile çevrisi yapılmıştır 1968 yılında MEmin Bozarslan tarafından Türkçeye çevirilmiştir Leyla ile Mecnun, Romeo ve Juliyet gibi Mem û Zîn'de dünyanın ölümsüz edebi eserleri arasında yerini almıştır Ve yine bu eserlerdeki gibi

Mem û Zîn'de de beşeri aşktan ilahî bir aşka yükseliş vardır Bu aşk etrafında Xanî, çağın sosyal, kültürel, dini ve idari durumunu güçlü bir şekilde tasvir

etmiş, bölge (Botan bölgesi)'nın törelerini, bayramlarını (Burada Newroz bayra**nın yeri oldukça önemli), bayramlarla birlikte av partilerini,

kır eğlencelerini kısacası halkın bütün yaşantı tarzlarını görebilmek mümkündür Aşk unsurunun yanında, dağlardan (Cudi, Tura 'Tur dağı'), sulardan

(Özellikle Dicle nehrini), ağaçlardan, hayvanlardan, kuşlardan (Bülbülün önemi büyük), bitkilerden (Bülbülle bağlantılı olarak gül'den ), renklerden,

kokulardan sık sık bahsetmekte bunları okuyucunun zihninde canlandırıp adete gözler önüne sermektedir:



Alıntı Yaparak Cevapla

Mem U Zin Destanı

Eski 10-14-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mem U Zin Destanı




MEM BI DÎCLE'RA DI BEYÎVE / MEM'IN DİCLE'YE SESLENİŞİ

'Ey Şıbhetê eşkê min rewane / 'Ey benim gözyaşlarım gibi dökülen nehir
Be Sebr û Sıkünî aşiqane / Ey âşıklar gibi sabırsız ve sükûnetsiz nehir
Bê Sebr û Qerar û bê Sıkûnî / Sabırsız, karasız ve sükûnetsizsin,
Yan Şıbhetê min tu ji cinûnî? / Yoksa benim gibi sen de deli misin?
Qet nine jibo tera qerarek / Senin için hiçbir karar kılmak yok,
Xalıb di dilê tedaye yarek' / Galiba senin gönlünde de bir yar var'

Dicle'ye seslenen Mem'in onunda kendisi gibi sabırsız ve sükünetsiz bir âşık olduğunu döktüğü gözyaşlarını da Dicle'nin suyunu benzetmesi, Dicle'yi kendisi gibi deli, aşık görmesi bunların her biri Mem'in kendi vasıflarını Dicle nehrine de yüklemesi ile, böyle bir bağlantı
kurmuştur Dicle suyu gibi Mem'in dağa ve rüzgara karşı seslenişi;Zîn'in de muma kamlara ve pervaneye seslenişi bunların her biri bahtsız olan Mem ve Zîn'in içinde bulundukları çaresizleği anlatır

ZÎN BI FINDÊRA DI BEYÎVE / ZÎN MUMA SESLENİYOR

'Ey henser û hemnişîn û hemraz / 'Ey sır ve oturma arkadaş, baş arkadaşım
Herçendi bî sohtinê wekî min / Gerçi yanmak yönünden benim gibi sin sen,
Emma ne bî gotinê wekî min / Fakat konuşmak yönünden benim gibi değilsin
Ger şibhetê min te jî bî gota / Eğer sen de benim gibi söyleseydin
Dê min bî xwe dil qewî ne sohta' / Benim de gönlüm fazla yanmazdı'

Zîn bir sohbet arkadaşı aramakta ve derdini muma yanmaktadır Xanî, aynı zamanda hikâyede ateşin önemine, kutsallığı da deyinmiş: Mem, Zîn'le beyin bahçesinde buluşuyorken bey, av partisinden döner beyin döndüğünü gören Tacdin, Mem'i kurtarabilmek için evini ateşe verir Burada ateş kurtarıcı bir görev almaktıdır Diyebiliriz ki Xanî, Zedüştlük inancının düalizminden etkilenmiştir Zerdüşt dininde düalizm (iyi-kötü, aydınlık-karanlık) var Mem û Zîn'de de ikili sistem esas alınır 'Kötünün bilinmediği yerde iyiyi tarif edemezsin Her şey zıddı ile izah edilir' İyiliği ve aydınlığı Mem û Zîn; kötülüğü ve karanlığı ise Beko'ya veren Xanî, aynı zamanda ay ile güneş, ateş ile su, kadın ile erkek, melek ile iblis gibi ikili temaları oldukça işlemiştir Bununla birlikte dönemin yönetimini elinde tutanları, gericiliği, zalimleri, kötü niyetli kimseleri yermiş, haksız düzene karşı âdeta isyan bayraklarını göklere çekmiştir Haksızlığa ve feodal düzene karşı cephe alan Xanî, haksızlığa uğrayanların, yoksulların ve çarezilerin yanında yer almış Kötülüğü, ikiyüzlülüğü fitne ve fesatçılığı yine dalkavukluğu Bekir (Beko)'de; doğruluğu, iyiliği, suçsuzluğu, güzeli ve çaresizliği de Mem ve Zîn'de toplamıştır Fakat, bu âşkın büyüklüğüne ve ölümsüzlüğüne en büyük katkıyı sağlamış olan Beko'dur Evet, yaşadıkları sürece kendilerine cefa çektiren onların kavuşamamaları için her türlü fitne ve fesatlığa başvuran Beko, bu aşkın edebîleşmesinde büyük rol oynamıştır Mem ve Zîn'in ölümünden sonra Bey Beko'nun söylediklerine kulak verdiği için pişmanlık duyar, fakat iş işten geçmiştir Onlar ebedî mutluluğa erdiler Aşk Botanda ebedileşti, aşk MEM Û ZÎN'de ölümsüzleşti

Cizre hükümdarlarından Mir Abdullah'ın oğlu Mir Zeynuddin zamanında (854 Hicri, 1451/1451 Miladi) yıllarında olay meydana gelmiştir
Kürt şairi, bilgini olan Ehmedê Xanî tarafından yazılmış ve 1695 yıllında tamamlanmıştır Bu bu eserin hangi tarıhte yazılmış olduğu hakkında hiçbir belge yoktur 1690 yılında yazmaya başladığı söylenmektedir
Xanî'nin, hangi tarihte doğup hangi tarihte vefat ettiği hakkında da kesin bilgiler mevcut değil Buna rağmen Xanî'nin (1651/52) yılında Hakkârî bölgesinde bulunan Xân köyünde dünyaya geldiği ve ismini buradan aldığı yargısı güçlüdür Ehmedê Xanî, Kürt edebiyatına can verenlerin başında gelmektedir Ve Kürt halkına birçok eser armağan etmiştir Bu eserlenden biri (şaheseri) olan Mem û Zîn'dir

Ahmedê Xanî, bu olaydan yaklaşık olarak 240 yıl sonra Cizre'ye gelmiş ve eserini yazmıştır Bu ölümsüz eser hakkında günümüze kadar onlanca inceleme kitabı ve yüzlerce makale yayınlanmış, konferanslar düzenlenmiş, tartışmalar yapılmıştır Bir eseri üzerine bunca şey yapılmışken, Ehmedê Xanî'yi anlatmak ve bir kaç sayfaya sığdırmak elbette ki mümkün değildir Onun için ben de Xanî'nin 'Mem û Zîn' adlı ölümsüz eserinde birazcıkta olsa bahsetmeye (tanıtmaya çalışacağım desem
daha doğru olur) çalışacağım

Cizre Beyi, Mir Zeynuddin'in Zîn ve Sitî adlarında iki tane bacısı vardı

Zîn, beyaz tenli, beyin can ciğeriydi Bey onu çok severdi Sitî ise esmer, selvi boylu biriydi Tacdin, Beyin Divan Vezirinin oğluydu Hikâyenin ana
kahramanı Mem ise Tacdin'in manevi kardeşi ve dostuydu Botan bölgesinde baharın müjdecisi olan Mart ayında (21 Mart Newroz), eğlence ve bayram günlerinde çoluk - çocuk bütün Cizre halkı kırlara çıkar süslenirlerdi

İşte böyle bir günde Mem ile Tacdin kendilerine kızlar gibi süs verip ve kıyafet değiştirerek şenliğe katılırlar Şenlik alanına vardıklarında
erkek kıyafetli iki kişiyi görürler (onlar Sitî ile Zîn'di) Onları görür görmez ikiside yere düşüp bayıldılar Sitî ile Zîn bayan kıyafetli iki
erkeği iyice süzerek onlar sezmeden kendi yüzeklerini onların parmaklarına geçirip oradan ayrılırlar Mem ile Tacdin ayıldıklarında kendilerinin bezgin
ve sersem onlduklarını görürler Bu esnada Tacdin Mem'in parmağında, üzerinde Zîn yazılı mücevheri fark eder, Tacdin Mem'ın parmağına doğru elini
uzatınca Mem de onun parmağında bulunan pana biçilmez ve üzerinde Sitî yazılmış olan yüzüğü görür İkiside Sîti ve Zîn'in ne yapmış olduklarını
anlarlar Sitî ile Zîn dadıları olan Heyzebun'a anlatırlar Dadıları bir hekim kılığına girerek hasta olan Mem ve Tacdin'in yanına varıp, Sitî
ve Zîn'inde onlar gibi yandığını söyler ve yüzükleri geri ister Tacdin yüzüğü geri verir Fakat Mem 'bununla yaşıyorum' diyerek yüzüğü vermez
Mem ile Tacdin kalkıp arkadaşlarına durumu anlatırlar Bunun üzerine Tacdin için Cizre'nin önde gelenleri Cizre Bey'inden Sitî'yi Tacdine isterlerler
Bey, Tacdin'e Sitî'yi verir Böylece yedi gün yedi gece düğün yapılır Aslen Botanlı olmayıp İran'ın bir köyünden (Merguverli) olan Beko, Bey'in kapıcısıdır
Tacdin Beko'yu hiç sevmez Bey'e kaç sefer bu adamın kapıcılığa layık olmadığı söyler fakat bey: 'değirmenimiz onunla dönüyor Köpekler de
kapıcıdırlar' der Beko, Bey'in Zîn'i Mem'e vermemesi için 'Efendim, Tacdin kendi tarafından Zîn'i Mem'e vermiş' Bunun üzerine kızan Bey,
'and içerim ki; Zîn'i eş olarak Mem'e vermeyeceğim' der Bey'in ava çıktığı bir günde Mem Zîn'i görmek için bahçeye girer Mem'i gören Zîn birden yıkılıverir
yere Bu sırada Mem onu görmez gül ve reyhanları seyrederek şöyle der:

'Ey gul Eger tu nazenînî, / 'Ey gül Gerçi sen de nazeninsin,
Kengê tu ji rengê ruyê Zîn'î / Sen nerde, Zin'in yüzünün rengi nerde?
Ey sınbıl Eger heyî tu xweş bû, / Ey sünbül Gerçi senin güzel kokan var,
Reyhan ji te bûyîne sîyehrû, / Reyhan senin için kara yüzlü olmuş
Hun ne ji mîsalê zilfe yarin / Fakat siz yarimin zülfine benzemezsiniz
Hun her du fızûl û he zekarın / İkiniz de arsız ve herzecisiniz
Ey bılbıl Eger tu ehlê halî / Ey bülbül Gerçi sen de aşk adamısın,
Perwanyê şem'ê werdê alî, / Kırmızı gül mumunun pervanesisin
Zîn'a me ji sorgula te geştir / Benim Zîn'im senin kırımızı gülünden daha şendir
Bext'ê me ji talıê te reştir' / Benim bahtım da senin talihinden daha karadır'

Mem bunu söyledikten sonra Zîn'i görür ve oda orada bayılır Ava giden Bey, avdan dönünce Mem'i bir abaya sarılmış bir şekilde bahçede görür Mem
'Beyim, biliyorsunuz ben hastayım canım sıkıldı gezeyim derken sonra kendimi burda buldum'der Bey'in yanında bulunan Tacdin abanın altında
Zîn'in saçlarını görür, durumu anlayan Tacdin Bey'i ikna ederek divana doğru götürür Daha sonra eve gidip Sitî ve çocuğunu evden çıkararak,
evi ateşe verir Böylece Mem ile Zîn'in kurtuluşu için Tacdin evini feda eder Emsali görünmemiş bir dostluk örneğini sergiler Beko'nun oyunlarıyla
beyle satranç oynamaya ikna edilen Mem başlangıçta ilk üç oyunu alır Beko Mem'in iyi oynadığını görünce Mem'in yönünü Zîn'e doğru çevirir Zîn'i görüp
hayallere dalan Mem, Bey'e yenilir Sevgilisinin Zîn olduğunu öğrenen bey Mem'in zindana atar Bir seneye yakın zindanda kalan Mem, Zîn'in hasretine dayanamayıp
ölür Mem'in cenazesinin kaldırıldığı esnada Tacdin Beko'yu görüp öldürür

Beko'nun öldüğünü gören Zîn, bakın hakkında ne düşünüyor:

'Ey şah û wezirê izz-û temkin / 'Ey izz ve temkinli şah ve vezir
Ez hêvî dikim ne kin înadê / Rica ediyorum inatetmeyiniz,
Der heqqê vi menbeê fesadê / Bu fesat kaynağı hakkında
Lewra ku xwedanê ins û canan / Çünkü insanlar ve cinlerin Allahın,
Wi xaliqe erd û asimanan, / Yer ve göklerin yaratıcısı,
Roja ewî hubbe da hebîban / Sevgiyi, sevgilileri verdiği gün,
Hıngê ewî buxzê da raqiban / O zaman buğzu da rakiblere verdi
/
Em sorgulin, ew jibo me xare / Biz kırmızı gülüz, o bizim için dikendir
Em gencîn û ew jibo me mare / Biz hazineyiz o bizim için yılandır
Gul hıfz-ı di bin bi nûkê xaran / Güller dikenlerin gagasıyla korunur,
Gencîne xwedan di bin bi maran / Hazinelerde yılanlarla beslenir

Ger ew ne bûya di nêv me hail / Eğer o olmasaydı aramızda engel,
Işqa me di bû betal û zail' / Aşkımız da buzulur ve zail olurdu'


Alıntı Yaparak Cevapla

Mem U Zin Destanı

Eski 10-14-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mem U Zin Destanı




Nasıl ki bir gülü diken, hazineyi de yılan koruyorsa, bizim de bekçimiz (köpeğimiz) Beko olacaktır Diyen Zîn, Mem'in mezarının
başında devamlı ağlayarak şöyle der:

'Ey vücudumun ve canımın mülkümün sahibi,
Ben bahçeyim, sen de bahçıvan
Senin bahçen sahipsizdir
Sen olamazsan onlar neye yarar
Kaşlar, gözler, zülüfler neyedir
Zülfümü tel tel çekeyim
Sonra yarim sen beni belki değişik görürsün
En iyi hepsi yerinde kalsın
Hakk'a emanetim teslim ediyim'

Diyerek yapıştığı Mem'in mezar taşında canını verir Bey, Zîn'i gömmek için Mem'in mezarını açtırarak Zîn'i sarktığı esnada şöyle seslenir:

'Memo Al sana yar der

Xanî, bu aşk hikâyesini, Kürt halkı arasında oldukça yaygın olan ve sözlü gelenek yoluyla yüzyıllarca dilden, dile dolaşan 'Memê Alan Destanı''ından esinlenerek yazmıştır Mitolojik bir nitelik kazanan
bu destan MÖ'den bu yana halk arasında, daha çok 'dengbêj' 'ler tarafından ve özellikle uzun kış gecelerinde ard arda uzayıp giden gecelerde manzum ve bazen de anlatıcı durup mensur (hikaye edici bir dille) a
nlatırdı Uzun soluklu bu dengbêjleri, halk âdeta büyülenmiş bir şekilde ve kendinden geçercesine saatlerce dinler ve onu takip eden gecelerde hikâyenin
sonunu büyük bir sabırsızlık ve merakla beklerdi Halkın ilgisini göre anlatıcısı da hikâyenin kısa veya uzunluğunu belirler

Xanî, 'Mem û Zîn' ' i XVII Yüzyılın
sonlarında yazmıştır O dönemde yazılmış olan bütün eserlerde Arapça ve Farsça'nın etkisi altında kalıp bu dillerden kelimeler mevcuttur (Bu Divan Edebiyatı'nın
da bir özelliğidi) Bunda dolayıdır ki bu Mem û Zîn'de de bu etkiyi görebilmek mümkündür Buna rağmen bu eser, Kürt dilinin ve zengin kültürünün ispatıdır Xanî'nin, 'Kurmancım, kûh-î kenarî ' (Kürdüm, dağlıyım, kenardanım) deyişi,
sanırım birçok sorunun cevabı niteliğindedir Bu eser, ilk olarak Ahmed Faîk tarafından (1143 hicri-1730 miladî) yılında Azeri Türkçesine çevrilmiştir
Sırrı Dadaşbilge, 1969 yılında nesre çevirip, beyitlerini sadeleştirmiştir 42 yaprak 83 sayfadan meydana gelmiş bu çevirinin ilk sayfası zayidir Faîk,
Ehmedê Xanî'den 35 yıl sonra çeviri yapmıştır İki ayrı yerden kendisinden bahsetmekte olan Faîk ayrıca gazellerin son beyitlerinde mahlaz kullanmıştır
İkinci olarak Abdulaziz Halis Çıkıntaş 1906 yılında Türkçeye çevirmiştir Fakat kitap bir türlü basılamaz Arapça, Fransızca, Almanca, Rusça başta olmak üzere birçok
dile çevrisi yapılmıştır 1968 yılında MEmin Bozarslan tarafından Türkçeye çevirilmiştir Leyla ile Mecnun, Romeo ve Juliyet gibi Mem û Zîn'de dünyanın ölümsüz edebi eserleri arasında yerini almıştır Ve yine bu eserlerdeki gibi
Mem û Zîn'de de beşeri aşktan ilahî bir aşka yükseliş vardır Bu aşk etrafında Xanî, çağın sosyal, kültürel, dini ve idari durumunu güçlü bir şekilde tasvir
etmiş, bölge (Botan bölgesi)'nın törelerini, bayramlarını (Burada Newroz bayra**nın yeri oldukça önemli), bayramlarla birlikte av partilerini,
kır eğlencelerini kısacası halkın bütün yaşantı tarzlarını görebilmek mümkündür Aşk unsurunun yanında, dağlardan (Cudi, Tura 'Tur dağı'), sulardan
(Özellikle Dicle nehrini), ağaçlardan, hayvanlardan, kuşlardan (Bülbülün önemi büyük), bitkilerden (Bülbülle bağlantılı olarak gül'den ), renklerden,
kokulardan sık sık bahsetmekte bunları okuyucunun zihninde canlandırıp adete gözler önüne sermektedir:

MEM BI DÎCLE'RA DI BEYÎVE / MEM'IN DİCLE'YE SESLENİŞİ

'Ey Şıbhetê eşkê min rewane / 'Ey benim gözyaşlarım gibi dökülen nehir
Be Sebr û Sıkünî aşiqane / Ey âşıklar gibi sabırsız ve sükûnetsiz nehir
Bê Sebr û Qerar û bê Sıkûnî / Sabırsız, karasız ve sükûnetsizsin,
Yan Şıbhetê min tu ji cinûnî? / Yoksa benim gibi sen de deli misin?
Qet nine jibo tera qerarek / Senin için hiçbir karar kılmak yok,
Xalıb di dilê tedaye yarek' / Galiba senin gönlünde de bir yar var'

Dicle'ye seslenen Mem'in onunda kendisi gibi sabırsız ve sükünetsiz bir âşık olduğunu döktüğü gözyaşlarını da Dicle'nin suyunu benzetmesi, Dicle'yi kendisi gibi deli, aşık görmesi bunların her biri Mem'in kendi vasıflarını Dicle nehrine de yüklemesi ile, böyle bir bağlantı
kurmuştur Dicle suyu gibi Mem'in dağa ve rüzgara karşı seslenişi;Zîn'in de muma kamlara ve pervaneye seslenişi bunların her biri bahtsız olan Mem ve Zîn'in içinde bulundukları çaresizleği anlatır

ZÎN BI FINDÊRA DI BEYÎVE / ZÎN MUMA SESLENİYOR

'Ey henser û hemnişîn û hemraz / 'Ey sır ve oturma arkadaş, baş arkadaşım
Herçendi bî sohtinê wekî min / Gerçi yanmak yönünden benim gibi sin sen,
Emma ne bî gotinê wekî min / Fakat konuşmak yönünden benim gibi değilsin
Ger şibhetê min te jî bî gota / Eğer sen de benim gibi söyleseydin
Dê min bî xwe dil qewî ne sohta' / Benim de gönlüm fazla yanmazdı'

Zîn bir sohbet arkadaşı aramakta ve derdini muma yanmaktadır Xanî, aynı zamanda hikâyede ateşin önemine, kutsallığı da deyinmiş: Mem, Zîn'le beyin bahçesinde buluşuyorken bey, av partisinden döner beyin döndüğünü gören Tacdin, Mem'i kurtarabilmek için evini ateşe verir Burada ateş kurtarıcı bir görev almaktıdır Diyebiliriz ki Xanî, Zedüştlük inancının düalizminden etkilenmiştir Zerdüşt dininde düalizm (iyi-kötü, aydınlık-karanlık) var Mem û Zîn'de de ikili sistem esas alınır 'Kötünün bilinmediği yerde iyiyi tarif edemezsin Her şey zıddı ile izah edilir' İyiliği ve aydınlığı Mem û Zîn; kötülüğü ve karanlığı ise Beko'ya veren Xanî, aynı zamanda ay ile güneş, ateş ile su, kadın ile erkek, melek ile iblis gibi ikili temaları oldukça işlemiştir Bununla birlikte dönemin yönetimini elinde tutanları, gericiliği, zalimleri, kötü niyetli kimseleri yermiş, haksız düzene karşı âdeta isyan bayraklarını göklere çekmiştir Haksızlığa ve feodal düzene karşı cephe alan Xanî, haksızlığa uğrayanların, yoksulların ve çarezilerin yanında yer almış Kötülüğü, ikiyüzlülüğü fitne ve fesatçılığı yine dalkavukluğu Bekir (Beko)'de; doğruluğu, iyiliği, suçsuzluğu, güzeli ve çaresizliği de Mem ve Zîn'de toplamıştır Fakat, bu âşkın büyüklüğüne ve ölümsüzlüğüne en büyük katkıyı sağlamış olan Beko'dur Evet, yaşadıkları sürece kendilerine cefa çektiren onların kavuşamamaları için her türlü fitne ve fesatlığa başvuran Beko, bu aşkın edebîleşmesinde büyük rol oynamıştır Mem ve Zîn'in ölümünden sonra Bey Beko'nun söylediklerine kulak verdiği için pişmanlık duyar, fakat iş işten geçmiştir Onlar ebedî mutluluğa erdiler Aşk Botanda ebedileşti, aşk MEM Û ZÎN'de ölümsüzleşti






Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.