Prof. Dr. Sinsi
|
Türkiye 'Yi Sevmek İçin Sadece Birkaç Neden ..

Atatürk
Onun hakkında uzun uzun yazmaya gerek yok Aklımıza gelip de yazamadığımız daha binlercesine onun sayesinde sahibiz  Her şeyi sana borçluyuz ATAM

Sarı tabelalar
İnsana, bir ömrüm daha olsa  Yok yok, bir fazlası bile yetmez  Birkaç ömrüm olsa  Beni asıl hedefime ulaştıran ana yoldan sapsam  Şu sarının vaat ettiklerine uzansam  Eski hayatlara ilişsem Zenginleşsem  Hayal kursam  Öğrensem  Tekrar kapayınca arabamın kapısını derin bir oh çeksem  Toprağa daha farklı baksam  " dedirten sarı tabelalar, bitmek bilmez bu ülkede Rize'de, Mardin'de, Ankara'da, Ege'de, güneyde  Sınırsızca karşımıza çıkar  Binlerce yıldır mesela Amasya'da bir kral mezarını işaret eder, ya da dünyanın en eski mumyalanmış askerini  Çok hikâyeleri saklar 

İstiklal Caddesi
Bağırış, çağırış, aşk ilanları, aşk kavgaları, koşuşmalar, kaçışmalar, uyanıklar, şaşkınlar, sokak çalgıcıları, tramvay kovalayanlar, kilise çanları, kitapçılar, kafeler, barlar, müzik dükkânları, sinemalar, tarih kokulu binalar, sarhoşlar, seyyarlar, polisler, gösteriler, kalabalıklar, yalnızlar, mutlular, mutsuzlar  İstiklal'de zamanın akışı, o an yaşadıklarınızdan başka şeylere konsantre olma olasılığınızı oldukça azaltır Bu enerjiyi dünyanın hiçbir yerinde bulamazsınız

Nazım Hikmet
Memleketimi seviyorum
Çınarlarında kolan vurdum, hapishanelerinde yattım /Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı/memleketimin şarkıları ve tütünü gibi /Memleketim /Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,/kurşun kubbeler ve fabrika bacaları/benim o kendi kendinden bile gizleyerek/sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir /  /Memleketim /Ankara Ovası'nda keçiler/kumral, ipekli, uzun kürklerin pırıldaması /Yağlı, ağır fındığı Giresun'un /Al yanakları mis gibi kokan Amasya elması,/zeytin/incir/kavun/ve renk renk/salkım salkım üzümler/ve sonra karasaban/ve sonra kara sığır/ve sonra ileri, güzel, iyi/her şeyi/hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazır,/çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım/yarı aç, yarı tok/yarı esir 

Hababam Sınıfı
Nostaljik tutkumuz Defalarca okunan masallara doymayan çocuklar gibi, biz de doyamayız Hababam Sınıfı'na Yavaşladığında ağlatan, hızlandığında güldüren efsane müziği; Tarık Akan, Halit Akçatepe, Adile Naşit, Kemal Sunal, Şener Şen ve Münir Özkul'a ne çok yakışır  Okul otoritesini bize, yaramazlığı otoriteye sevdirir Hababam Sınıfı Yeni versiyonları ise ancak eskilerine sevgimizi artırır

İnsan
"Ben Tanrı Misafiriyim"
Kapı tık tık tıklatılır Tanrı misafiri gelmiştir Galiba bir tek Türkiye'ye Tanrı misafiri gelir Türkler, bu dünyada misafir olduklarını iyi bilir En azından bilmeleri gerekir Mevlânâ'dan Müslüm Gürses'e, hepsinin söylediği bu değil midir? Rakı kebap efsanesi kadar, Türk misafirperverliği de bilinir Beş çayı misafirine börek açan anneden Şeker Bayramı şekeri reklam ailesine, güney ellerinde yüzünü güneşe vermiş kahve köşesi dedesinden "bozuk yoksa kalsın abla" minibüs şoförüne, dar sokaklarda hâlâ gazoz kapak oynanan mahallelerinden Doğu sokaklarında şiir şiir bakan veletlerine ve de Ferrari'sine LPG takan bilgelerine tabii  "Bir başkadır benim memleketim insanı" diyerek, seviyor insan Türkiye'yi 

Hamsi
"Hamsi balık değil, ayrı bir mahlukattır "
Karadeniz'de bu sözü sık sık duyarsınız Hamsi sadece sofraları süslemekle kalmaz Şarkılar, türküler, fıkralar, atasözleri onunla doludur Hamsisiz bir öğün düşünülemez Kahvaltıda yenir, reçeli bile vardır  Buğulamasını, kızartmasını, pilavını, dolmasını yemeğe doyamazsınız Artık çiftlik çuprası ve çiftlik levreğinin işgal ettiği İstanbul ve Ankara'da da, lüks lokantalarda bile deniz tadını veren ender balıklardan biridir  Sonbaharın başında denizin soğumasıyla birlikte sahile eder Şölen marta kadar sürer Ucuzdur, fakir yemeğidir  Ama zenginin sofrasından da eksik olmaz

Türk kahvesi
Üç vakte kadar gelecek umutlarımız saklıdır telvesinde Aşkımız, paramız bir Türk kahvesi içimi sonrası beliriverecektir fincanın içinde Aslında adı Türk kahvesidir ama Yemen'den gelmiştir bilindiğine göre Dini ortamlarda, gece zikirlerinde uyarıcı olarak kullanılmıştır ilk önce Kahve, 1550'li yıllarda İstanbul'a geldiğinde, Tahtakale'de hemencecik bir de kahvehane açtırır kendine Türk kahvesi denilmesinin nedeni aslında pişirme yöntemidir Pişirilip servis edilen Türk kahvesinin tortusu fincanın dibinde kalır Zaten çok sevdiğimiz, hiç değilse ahir hayatta bir kere de olsa baktırdığımız kahve falının oluşması da bundan, bu "bizim" olan ritüelden değil midir?

Bayramlar
Bayramlar eskiden tekdüze hayatlarımızda bir keyif; siyah beyaz yaşamlarımıza renk; yoksulluğumuza bir avuntuydu O yüzden eski bayramlar çocukluğu hatırlatır; hüzünlüdür biraz Şimdi, bayramlar eski ihtişamından yoksun Ama onun da çaresini bulduk: Tatiller  Hele ki 9 günlükleri  Söylesenize kuzum, böyle tatil kaç millete nasip ki?

Mardin
Müslüman'ından Süryani'sine, Yakubi'sinden Yezidi'sine farklı mezheplerin yıllardır bir arada yaşadığı, Mezopotamya ile Anadolu arasındaki köprü Mardin Onu özel yapan ise, hem başta saydıklarımız hem de binlerce yıllık tarihi taş evleri, hanları, medreseleri, cami ve kiliseleriyle açık hava müzesi oluşu Zaten yalnızca biz değil, kenti "Dünya Mirası Listesi"ne alan UNESCO da böyle düşünüyor

Şarap
Ne Kaliforniya, ne Fransa bağları  Mağrur olmasınlar  "Hep bir halli Turhallıyız/ Biz bize benzeriz/ Yüz bin kerre tövbe eder/ Gene şarap içeriz  " Hangi dilde var? Kapadokya'dan Tokat'a, Midyat'tan Akhisar'a bağlar ve bağbanlar  Hem çok şehirli, hem her yerli  Rafine beylere, utangaç hanımlara 

İstanbul'un kuleleri
Bizim için en yüksek bina 1980'ler ortasında gösterilen "Kartallar Yüksek Uçar" dizisindeki Karayolları'nın 12 katlı binasıydı İstanbul Zincirlikuyu'da yükselen bu bina, artık Levent-Maslak hattında yer alan gökdelenler içinde ufacık kalıyor Hızla "modernleşmeye" başladığımız, 1990'ların ortasından beri, sıra sıra onlarca gökdelen yükseldi İstanbul semalarına Yeni gökdelenler, yeni alışveriş merkezleri ve bütün bunlar yeni insanlar yarattı Belki de Türkiye'nin son 20 yılda geçirdiği değişimi, ekonomik büyümeyi görmek için istatistiklerdeki renkli grafiklere değil, şehrin modern mahallesi Levent'teki gökdelenlerin yüksekliğine bakmamız gerekiyor  

Çay simit
Taşfırından yeni çıkmış, meşe odunuyla pişirilmiş, buharıyla elimizi, ağzımızı yakan simitlerin yanında semaverlerde demlenmiş kıpkırmızı bir çayı reddeden muhtemelen Türk değildir Bir yerlerde çay demliyse, yakınından mutlaka bir de simitçi geçiyordur Eğer geçmiyorsa, orası da Türkiye değildir

Şehir hatları vapuru
Bir İzmir ve İstanbul ayrıcalığı  İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin, yeni modeline tek başına karar vermekten ürktüğü  Katılımcı hemşerilerin çokluğuna bakan bir yabancının "Ne aktif bir halk  Seçimler böyle demek  " yanılgısına düşeceği narin kuğular onlar  Gelin gibi süzülürler  Kordon Boyu'ndan Karşıyaka'ya geçerken, karaya kurumla bakarlar  Güzel İzmir artık kendileridir çünkü  Adalara, Modalara, Kavaklara, Fenerlere götürürler  Elli yaşını aşmış koca bebekleri hâlâ heyecanlandırarak  "Taa uzaktan bak bak Paşabahçe  Bu da Fenerbahçe  " dedirtir, soylu burunlarından tanınırlar  Oyun gibidir yolculuk, çay, tarak ve toka satışları  Düdüklerini kıskanan martılar korosu eşliğinde, hep güzel yerlere götürürler 
BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM (:
|